Baykal'dan Tehlike Sinyali
"Cumhurbaşkanlığı makamının her yurttaşın gönlünü rahat hissedeceği bir isim tarafından doldurulması gerekiyordu. Abdullah Gül'ün bu isim olmadığı kesindir. Toplumun bir bölümü Gül'ün cumhurbaşkanlığı dönemine endişe ile bakmaktadır." Bu analizler CHP Lideri Deniz Baykal'a aittir.
Baykal: "Başbakan Erdoğan'ın sözlerini tutmadığını, onun kontrol edemediği bir şeylerin yaşandığını, uzlaşma çağrılarının, yumuşak yaklaşım tanımlarının hepsinin havada kaldığını" söylüyor. Abdullah Gül'ün Çankaya'ya çıkmasının hem sembolik hem de reel anlamı olduğunu belirten Baykal, "Sembolik olan malum" dedikten sonra, asıl vahim olan "Reel boyutta Abdullah Gül'ün o makamda oturmasıyla, toplumsal yaşamın her alanının İslamileşmesi sürecine girilecektir" diyor. Aslında bunu "ılımlı İslam yaftasıyla hem dinimizin yozlaştırılması, hemde ülkemizin Amerikanlaştırılması tehlikesi artıyor" şeklinde düzeltmesi gerekiyor. Baykal, bunu herhangi bir panik yaratmak ve rahatsızlık çıkarmak için söylemediğinin altını tekrar tekrar çiziyor, ancak kendisinin Abdullah Gül'ün çizgisini iyi incelediğini ve onun kamuya açık konuşmalarına ve tavırlarına bakarak tehlike sinyali çaldığını vurguluyor.
Kamil Yeşil'in güzel bir tespiti vardı:
"Turgut Özal'ın Milli Eğitim Bakanlarından biri, eğitim yılı başında nasıl bir öğrenci yetiştirmek istediklerini şöyle anlatıyordu: "İnsan hak ve özgürlüklerine saygılı, milli ve manevi değerlerine bağlı, aklın ve bilimin ışığında yürüyen, Atatürk ilke ve inkılâplarına sadık, tarihinin kendisine yüklediği kimliğe sahip çıkan, milliyetçi, bilimsel düşünen, çağın gereklerine uygun hareket eden, çağdaş, insancıl, kendine güvenen, eleştirel düşünmeyi başarmış, tabuları sorgulayabilen ve Türkiye'yi 21. yüzyıla taşıyacak bir gençlik."
Belli ki adamın eline danışmanları tarafından tutturulmuştu bu metin ve adama da sadece okumak kalmıştı. Acaba ben ne diyorum sorusunu sormamıştı anlaşılan. Çünkü aklı başında olan ve üstelik bakanlık makamını işgal eden bir adamın bu cümlelerdeki büyük çelişkiyi, tutarsızlığı görmemesi imkansız. Konuşmayı dinledim ve yanımdaki arkadaşa:
"Anlaşıldı dedim, yeni bir şey yok; bu zamana kadar nasıl getirdiyseniz öyle devam edin, diyor Bakan Bey bize. Bu retorik o zaman sadece Bakan Bey'e ait değilse bile günümüzdeki kadar yaygın değildi. Günümüz politikacılarına bakıyorum, adamlar kendilerinden bahsederken iki tür söylem kullanıyor:
1. "Biz milliyetçi, mukaddesatçı, milli birlik ve beraberlikten yana, Atatürkçü, çağdaş, Türkiye'yi Avrupa Uygarlığı seviyesine taşımak isteyen, global değerlere bağlı, selfdeterminasyonu önemseyen, cumhuriyetçi, demokrat, laik, komşularıyla ve dünya ile iyi geçinen, kimsenin toprağında gözü olmayan, insan hak ve özgürlüklerine saygılı, hukukun üstünlüğüne inanmış, devlette devamlılığa inanan, antlaşmalarına sadık, çoğulcu, din, dil, ırk ayrımı yapmayan, çok kültürlülüğe önem veren, sosyal eşitlikçi, adil, ulusalcı, özgürlükçü, feminist, tek bayrak, tek dil, tek millet anlayışına sahip, 21. yüzyılın Türk asrı olacağına inanan, partiyiz, hükümetiz, derneğiz.."
Ne diyor bu sözler? Biz hiçbir şey değiliz.
Çünkü bu kadar çok şey olmak isteyen bir kişi, kurum, toplum hiçbir şey olamaz. Bunlardan birisi olmaya kalkmak, diğerini dışta tutmakla mümkündür çünkü. Bu tanım Namık Kemal'in eleştirilerine muhatap olan divan şairlerinin, sevgili tasvirleri için kullandığı bir insan tipini çıkarıyor karşımıza ki böyle bir insan yaratılmamıştır daha. Ağzı nokta kadar küçük, boyu selvi, beli incecik, kaşları yay, kirpikleri ok, gamzeleri kuyu, saçları sümbül, gözleri menekşe vs.dir tasvir edilen sevgili ve bu sevgili bir ucube, bir heyuladan ibarettir. Gerçekliği yoktur.
2. İkinci tip siyasetçi ise ne olduğunu söylememe ustasıdır. Adamlar ne olduklarını söylemiyor da ne olmadıklarını söylüyor ki, bu da saatlerce, sayfalarca konuşma imkanı veriyor onlara. Onların da söylemleri şöyle: "Ben dinci değilim, hatta dindar bile sayılmam, İslamcı değilim, Türkçü değilim, Hıristiyan değilim, AB'ci değilim, Komünist değilim, militarist değilim, milliyetçi değilim, sosyalist değilim, Nato'cu değilim, ulusalcı değilim, laikçi değilim, Kemalist değilim, sağcı değilim, solcu değilim, ateist değilim ama bir dine samimi bir bağ içinde değilim, Amerikancı değilim, sermayedar değilim, kapitalist değilim, dinler arası diyalogcu değilim, liberal değilim" ve buraya sığmayacak kadar başka değiller….
Bu sözler ne diyor bize? Ben kendimi tanımlayamıyorum, diyor. Beni tanımlayan bir değer yok. Ben kendini ateist zanneden gerçekte inançlı biriyim. Ama inandığım varlık Müslümanların "Allah" dedikleri varlık olmadığı gibi Hıristiyanların teslisi, Yahudilerin Yahuda'sı da değil. Kemalist değilim ama Atatürkçüyüm.
Milliyetçi değilim ama ulusalcıyım. Militarist değilim ama Türk toplumunun daha demokrasiye hazır olmadığını, çok partili hayatın erken olduğunu düşünüyorum. Medeniyetler arası diyalog olmalı bana göre. Dünya globalleşti artık. Devletçi değilim ama serbest piyasaya da karşıyım. Sovyetlerin yıkılması iyi oldu ama tek kutuplu dünya da istemiyorum. Sağcı değilim ama solcu sayılmam. Liberal olarak da tanımlamıyorum kendimi. Peki, arkadaş sen kimsin?
Bu sorunun cevabını o da bulmuş değil. Ama ben buldum. Yukarıdan beri niteliklerini saydığımız (veya sayamadığımız) insana "Modern İnsan" denir."[1]
CHP ve Elitist Siyaset
AKP'nin, (daha doğrusu arkasındaki dış güçlerin) seçimlerin sonucunda kazanan tek bir parti olduğu söylenebilir. Gerçekten de AKP, iktidardayken oy oranını % 40 artıran bir parti olarak büyük bir başarıya imza atmıştır. Seçim sonucunda CHP ve MHP'nin durumunu tartışmadan önce, kaybedenlere bakmak gerekir.
Seçimi kaybeden ilk parti, Cem Uzan liderliğindeki Genç Parti'dir. Yalnızca reklâmlar ile ve bol keseden sınırsız vaatler ile siyaset yapılamayacağı, Genç Parti deneyimi ile iyice anlaşılmıştır.
Mehmet Ağar liderliğindeki Demokrat Parti ise seçimlerde gerçek hezimeti yaşayan eski bir merkez sağ parti olarak seçimlerin gerçek mağlubudur. ANAP ile birleşme denemelerinin başarısızlığı yanında, CHP ve MHP dışında alternatif bir söylem geliştirememesi, DP'nin sonunu hazırlamıştır. Seçimlere katılan İşçi Partisi, Liberal Demokrat Parti ve diğer küçük partiler açısından seçimin bir başarısızlık olduğunu çok açıktır.
MHP, seçimlerden galip çıkan partilerden birisi olarak değerlendirilebilir. Seçim barajını aşarak parlamentoya giren üçüncü parti olması ve geçen seçimdeki oylarını yaklaşık ikiye katlaması, MHP açısından önemli bir başarı sayılmalıdır.
CHP ise seçimlerde kazananlardan mı, yoksa kaybedenler sınıfında mı olduğu konusunda tartışılması gereken bir konumdadır. Ana muhalefet partisi olmak konumunu koruması, oylarını düşürmemiş olması, AKP'ye karşı alternatif olmak konumundaki tek parti olarak görülmesi gibi özellikler, CHP açısından başarı sayılabilir.
Ne var ki, DSP ile seçim ittifakına rağmen oy oranında önemli bir artış yaşanmaması, toplumun bütün kesimlerinden destek alması beklenmesine karşın eski oy oranında takılı kalması, Güney Doğu bölgesinde tamamen silinmesi ve AKP'ye karşı bayraklaştırılan bir parti olmasına karşın AKP'nin seçimlerden zaferle çıkması, CHP açısından çok büyük bir yenilgidir.
CHP, seçimlerden zaferle çıkamayan, önemli bir başarı elde edemeyen ve büyük ölçüde de başarısız olmuş partilerden birisidir. Peki, CHP'nin başarısızlığında rol oynayan nedenler nelerdir? Bu nedenleri, başlıklar halinde şöylece sıralayabiliriz:
– İktidar partisinin söylemlerinin tersini kullanarak politika yapması
– Kendi gündemini oluşturamaması
– Muhalefet politikalarının başarısızlığı
– İktidar olduklarında halka vaat ettikleri hemen hiçbir umut verici söylem ve politikaları bulunmaması
– Seçim kampanyalarını eleştiriye dayalı olarak yapmaları, yapıcı ve umut verici projeler ortaya koyamamaları
– DSP ile seçim ittifaklarının DSP tabanında kabul görmemesi ve heyecan uyandırmaması
– Seçim kampanyalarını büyük ölçüde gazete ilanları ile kısıtlı olarak götürmeye çalışmaları
– Laiklik ile sınırlı bir kampanya yürütmeleri ve dindar kesimleri korkutmaları
– Ekonomi politikalarına ağırlık vermeyen bir seçim kampanyası yürütmüş olmaları
– AB ile bütünleşme politikalarından sapacak bir izlenim yaratmaları
– Seçmeni AKP ile korkutarak oy toplamaları
– Milliyetçi bir çizgiye kayarak sol seçmeni ürkütüp kaçırmaları
– Sağa açılmak politikası ile aday seçiminde büyük yanlışlar yapmaları
– AKP'ye alternatif bir program sunamamaları
– AB ve ABD'ye karşı net ve güven verici politikalar olmaması
– Güney Doğu bölge halkını kazanacak hiçbir politika ve söylemde bulunmamaları
– Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde gerilim arttırıcı politikaları
– Militarist politikaları destekleyici söylemlerde bulunmaları
– Deniz Baykal liderliği etrafında örgütlenmiş bir parti olarak kucaklayıcı ve uzlaşmacı bir parti içi demokrasiyi yaşama geçirmeyi başaramaması
– Kurmay kadrolarının geniş kesimler tarafından tepkiyle karşılanması
– Elitist bir siyaset anlayışı sürdürüp, kabuklarını kıramaması.
Yukarıda başlıklar halinde belirttiğim bu unsurlar, bir siyasi parti olarak CHP'nin seçimlerdeki başarısızlığını açıklayan önemli nedenlerdir. Bu nedenler iyi incelendiğinde, CHP'nin seçim başarısızlığını üç temel nedeni olduğu görülür:
1. Elitist siyaset
2. Parti içi demokrasi ve uzlaşma kültürü eksikliği
3. İktidar alternatifi olarak görülecek bir seçim kampanyası yürütülememesi.
CHP'yi seçimlerde başarısız kılan bütün bu nedenlerden en önemlisi, CHP'nin elitist siyaset anlayışıdır. CHP'nin oy aldığı bölgeler değerlendirildiğinde, CHP'nin elitist bir siyaset yürüttüğü apaçık ortaya çıkacaktır. Yalnızca sahil bölgelerinden ve büyük kentlerde kayda değer oy alıp yalnızca Trakya, İzmir ve Muğla illerinde birinci parti olan CHP; 24 ilde % 10 barajının altında kalmıştır. AKP ise % 20'nin altında oyu, sadece Tunceli'de almıştır. AKP'nin % 50'nin üstünde oy aldığı 39 il bulunmaktadır.
Seçim sonuçları değerlendirildiğinde, CHP'nin elitist siyaseti başarısız olmuş, AKP dışındaki merkez sağ hezimete uğramış ve AKP, sağın merkezine oturarak Türk siyasal yaşamında yeni bir dönemi başlatmıştır.[2]
[1] 13.08.2007 / Milli Gazete
[2] 13 Ağustos 2007 / Milli Gazete / Birol Ertan

CÜBBELİ AHMET “BEL’AM”CIK’I VE MAHMUT EFENDİ YAKINLARINA UYARI!
FETULLAH GÜLEN DOSYASI
FİLİSTİN’DE; BÜYÜK BAYRAMIN BÜYÜLÜ BAŞLANGICI VE ZEKİ GEÇKİL’İN ŞARLATANLIĞI
Dünyanın Fikri Değişimi Türkiye’den, FİİLİ DEĞİŞİMİ İSE FİLİSTİN’DEN BAŞLAMIŞTIR!
FİLİSTİN’DE; BÜYÜK BAYRAMIN BÜYÜLÜ BAŞLANGICI VE ZEKİ GEÇKİL’İN ŞARLATANLIĞI
OĞUZHAN ASİLTÜRK’ÜN ERBAKAN’A İFTİRALARI
DİKKAT!? Soysuzların Soytarılığı!
DİKKAT!? Soysuzların Soytarılığı!
KUR’AN’A TERCÜMAN, OLDUM KOVULDUM! (ŞİİR)
KUR’AN’A TERCÜMAN, OLDUM KOVULDUM! (ŞİİR)
Yahudi kucağında keramet satan O ırzı kırık, sahte; ermişe lanet! Hem parsel parsel elden; giderken…
Ve bekleyin göreceksiniz, Kur’an’ın İsrâ Suresi 4-7 ayetlerinde haber verildiği gibi, İslam coğrafyasının çıbanbaşı ve…
BUGÜN "HAMAS"SIZ KURULMAK İSTENEN BİR GAZZE VAR. O HAMAS VAR YA O HAMAS AZİZ ERBAKAN…
Atatürkçülük adına uydurulan Kemalizm sizi kurtarmaya yetecek mi? “Bugünün Türkiyesi’nde, AKP hükümeti ve yandaşlarının hemen…
Siyonist Merkezler, Türkiye için yeni bir izm arayışlarına başlamışlardı 40 sene önce diyebiliriz... Hatırlayınız Üstad…
A'raf 2 (Bu Kur’an öyle) Bir Kitap'tır ki Onunla (insanları) uyarman için ve mü'minlere bir…
Bil ilimsiz, irfansız; yol yok ümrana Ya Kur’an’a uyarız, ya da buhrana İslamsız bütün yollar,…
"...Kula kulluğu bozan, cumhuriyettir İslam’a uygun nizam, çün hürriyettir..." Ne güzel mısralar! İşte aydın olmak…
AHZAP SURESİ 67. AYETİ KERİME TAM DA BU KİMSELERDEN BAHSETMEKTE. LANET OLSUN KAFİR VE ZALİM…
İmam Gazali'nin Nasihatül Mülük (Hükümdarlık Ahlakı) adlı eserinde Yöneticilere yaptığı uyarılardan birisi de şöyledir: "Kalbinde…