Tebrik ve Tenkit:
1 Mayıs 2008 tarihli www.acikistihbarat.com sitesinde Suat İlhan Beyin "Avrupa Birliğine Neden Hayır / Jeopolitik yaklaşım" başlıklı bir yazısını okuduk.
a)Çok önemli bilgi ve belgelerle, AB hayalinin bizi hangi tuzaklara çektiğini, Türkiye'mizin bu hevesle ekonomik ve stratejik bakımdan neler kaybettiğini, böyle devam ederse, ülkemizi hangi tehdit ve tehlikelerin beklediğini, güzel bir üslup ve ustalıkla ve Milli bir duyarlılıkla dile getirmiş ve bu yüzden tebrik ve takdiri hak etmişti.
b)Ama Sn. Yazarımız, Avrupa Birliğine girme beklentisinin yanlışlığını ve zararlarını doğru tespit etmişken, Türkiye'nin alternatif seçeneklerini söylediğinde, yani sıra tedaviye geldiğinde ise; İslam gerçeğini ve tarihi D-8 girişimini yok farz eden bir tavır sergilemesi, aydınlarımızın ayarı bakımından, üzüntünün de ötesinde, endişe vericiydi.
c)Ve yine AB ve ABD hakkında fikir yürütür, ülkemizin ve bölgemizin geleceği ile ilgili öneri ve projeler üretirken; Siyonizm gerçeğini, ABD ve AB'deki Yahudi Lobilerinin etkinliğini, İsrail'in Dünya Hâkimiyeti hedeflerini, ülkemizdeki sabataist ve masonik şebekenin siyasi partilerden TV'lere, bürokrasiden ekonomiye kadar nasıl köşe başlarını ele geçirdiklerini ve bunlardan kurtulma çarelerini hiç gündeme getirmemesi, acaba bilgi eksikliğinden mi, yoksa hesaplı ve kasıtlı gizleme niyeti miydi?
İşte Suat Beyin önemli tespitleri ve bizim: "Dost acı söyler, ama ilacı söyler" cinsinden tenkitlerimiz:
(Acaba): "Lüksemburg toplantıları sırasında, Türkiye'nin üye adaylık başvurusu, neden üyelerin katılımı ile reddedildi de, iki yıl sonra yapılan Helsinki toplantılarında oybirliği ve büyük bir istekle kabul edildi? Genellikle hiç de doyurucu olmayan şu cevaplar veriliyor:
a)Lüksemburg ile Helsinki toplantıları arasındaki dönemde Almanya'da iktidar, Yunanistan'da Dışişleri Bakanı değişti. Bu sebeple politika değiştirdiler.
b)Türkiye'yi reddetmenin hata olduğunu anladılar, Helsinki'de düzelttiler.
Bize göre Lüksemburg ve Helsinki toplantıları arasındaki dönemde Türkiye'nin uyguladığı başarılı politika AB'nin yöntem değiştirmesinde etkili olmuştur.
Gerçekte; "AB politikası değişmiştir" denmesi için henüz erkendir. Doğrusu: Türkiye'nin diğer sistemler içerisine girmesini önlemek için yol, yöntem değiştirilmiş, Türkiye'yi dışta bırakma yerine üye adaylığı ile etki alında tutma yeğlenmiştir.
Çünkü Avrupa Türkiye'yi hiçbir zaman üye yapmaya niyetli değildir.
Sadece;
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin Kıbrıs bütünü içinde entegrasyona tabii tutarak AB'ye bağlanması;
Ege Denizinde Yunan istekleri yönünde çözüme kavuşturulması;
İstanbul'un dünya Ortodoksluğunun merkezi yapılarak Yunan Megali idea'sının yolunun açılması, etnik azınlık sorunu işlenerek Türkiye'nin birkaç bölgeye ayrılması ve sosyal yapısının bozulması gibi amaçlarına ulaşmak için AB üyelik adaylığı verilmiştir.
Avrupa Bizi Ne Kadar İstiyor?
Fransa'nın günümüzde de politik etkinliğini sürdüren eski Cumhurbaşkanlarından Giscard D'Estaing şu görüşleri dile getiriyor:
"Türkiye'ye gerçek durum söylenmiyor. Türkiye'nin adaylığını kabul edelim diyenlerin gerçek eğilimi, Türkiye'nin AB'ye asla üye olmayacağı yönünde. Onların Türkiye ile ilişkilerini başından beri dürüstlük ve vakar içinde sürdürmediklerini görüyorum"62
Fransa eski Cumhurbaşkanı V. G. D'Estaing konuyu ikinci defa gündeme getirdiğinde,
"Yetenekleri ya da önemi ne olursa olsun Türkiye nüfusunun ve toprağının ana kısmı Avrupa dışında bir ülkedir… Katılımı halinde Türkiye, Birliğin ikinci büyük ülkesi olacak. Bu bile durumun yarattığı paradoksu gözler önüne seriyor. Bu durumda bu tür bir katılımın referanduma götürülmemesi çok zor"63 diyor.
Alman Hıristiyan Sosyal Birlik Partisi (CSU) Avrupa Politikası Sözcüsü, yıllık toplantılarının sonucunu şöyle açıklamıştır:
"Türkiye'nin AB'ye tam üye olması, birlik için çok ciddi bir tehlike. Bu nedenle Türkiye'nin AB'ye alınmasına karşı çıkıyoruz. Ancak Türkiye Avrupa için stratejik bir öneme sahip. Bu nedenle Türkiye'nin Avrupa'dan kopmaması ve başka bir sisteme yönelmemesi için de özel bir formül bulunarak Avrupa hin yanında tutulmasını istiyoruz."
CSU sözcüsü Türkiye'nin başka bir sisteme yönelmemesi için formül bulunmasını istiyor. Bu formül bulunuyor: AB üye adaylığı
Almanya eski başbakanlarından Helmut Schmidt 8 Nisan 2000 günü yapılan bir toplantıda şunları söylemiştir:
"Avrupa'nın geleceğinde ne olursa olsun Türkiye'nin yeri yoktur. 70 milyon Türk vatandaşını, Avrupa içinde serbestçe dolaştıramayız.
Avrupa'nın İran, Irak, Suriye gibi ülkelerle sınır komşusu olmasını kabul edemeyiz.
Türkiye ile ekonomik ilişkilerimizi sürdürmeliyiz. Genç ve hızla büyüyen nüfusun satın alma gücünden faydalanmalıyız. Ancak bu ülkenin globalleşmenin temel prensiplerine sahip olmadığını ve uluslararası kardeşliği içine sindiremediğini de görmeliyiz"64
70 milyonluk bir pazarın kaybı Avrupa için düşünülemez. Türkiye'nin AB dışı bir sistem içerisine girmesinin ekonomiden ayrı olarak sosyal, askeri ve politik sorunlara sebep olacağı da görülüyor.
Bunlara karşılık, tarihi birikim, diğer kültür unsurlarındaki ayrılık ve özellikle batılı ön yargı Türkleri dışlama içgüdülerini destekliyor.
Bugün bu çelişkilere cevap verecek çözümü buldular: Türkiye'yi 13. üye adayı yapmak.
Birinci sıradaki 6, ikinci sıradaki 6 üye adayından sonra, -başkaları tekrar öne alınmazsa- üyelik müzakereleri için üçüncü sıraya koydular. Böylece Türkiye hem üye yapılmamış, hem de elden kaçırılmamış ve üye yapmama tehdidi ile istismara uygun bir konuma getirilmiş olmaktadır.
Böylece ortada bekletilen Türkiye, kendisi için çok daha uygun seçenekleri dışlayarak, AB'ne muhtaç durumda yalnızlaşıyor ve AB'den gelecek lütfu bekliyor.
AB, Türkiye'nin üye adaylığı veya üyeliği sonucunda şu olanaklara kavuşuyor:
•Türkiye üzerinden Kafkasya'ya, Orta Doğu'ya, Orta Asya'ya doğru ufkunu ve etki alanını genişletiyor;
•Gümrük Birliği ile kavuştuğu yararları genişletme ve pekiştirme olanağına kavuşuyor;
•Bölgedeki olaylarda önemli bir taraftar kazanıyor.
•ABD'nin bölgedeki etkinliği azaltılıyor;
•Türkiye ile ilgili sorunlarının Yunanistan yararına çözülme yolu açılıyor ve Türk-Yunan anlaşmazlıklarının sıcak çatışma ile Yunanistan aleyhine olabilecek çözümü önleniyor -örnek olarak, artık Yunanistan'ın Ege Denizi'nde kara sularını 12 mile çıkarması savaş sebebi sayılamıyor!..
AB Siyonist bir oluşumdur
Avrupa Birliği fikri çok eskidir.
Ancak uygulama olgunluğuna 2. Dünya Savaşı sonrasında kavuşabilmiştir.
Fransız Dışişleri Bakanı Schuman savaşları önleyebilmek için savaşın en önemli maddeleri olan kömür ve çeliğin ülkelerin kontrolünden çıkartılarak uluslararası kuruluşların yetkisine verilmesini önermiştir.
Bu görüşe uygun olarak altı ülke, Fransa, F. Almanya, İtalya, Belçika, Hollanda, Lüksemburg, Nisan 1951'de Paris'te "Avrupa Kömür ve Çelik Birliği"ni gerçekleştirilmiştir.
1955 yılında Avrupa'nın ekonomik ve nükleer enerji alanında birleşmesi çalışmalarına geçilmiştir.
25 Mart 1957'de Roma'da Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) anlaşmaları imzalandı, 9 Temmuz 1959'da yürürlüğe girmiştir. 6 üye ülke ile başlayan hareket, Avrupa Topluluğu ve Maastricht kararlarından sonra da iç gelişmelerine uygun olarak Avrupa Birliği ismi verilmiştir. 1990 yılında 12 üyeliğe ulaşmış. 2000 yılının başlarında 15 üyesi ve 13 üye adayı bulunan bir konuma gelmiştir.
Sn Yazar şu gerçeği ya bilmiyor veya gizliyor..
AB önce "Ortak Pazar ve Ekonomik birliktelik" şeklinde tanıtılmış, sinsi ve Siyonist bir amaçla, sonunda siyasi bütünlüğe gidileceği uzun yıllar saklamış ve toplumlar aldatılmıştır. Bu gerçeği Türkiye'de 1965'ten itibaren gündeme getiren ve tehlikeye dikkat çeken Erbakan Hoca için, Süleyman Demirel ve Ecevit gibi siyasiler:
"Bunun sözlerine bakmayın. Hoca hayal kuruyor. AET'nin asla siyasi bir bütünleşme hedefi olmayıp, sadece ekonomik bir ortaklık ve birlikte kalkınma girişimidir" dediklerini maalesef hatırlayan kalmamıştır.
Siyonist sermayenin AB hedefi:
Bütün Milli Devletler, sadece kâğıt üzerinde kalacak, ekonomik ve siyasi yönden Avrupa tek devlet olacak, bütün yönetim mekanizmalarının başında Yahudi ve masonlar oturacak, böylece "Hıristiyan ittifakı" hevesi ve görüntüsüyle bütün Avrupa Siyonist Yahudi sermayesinin tek merkezden yöneteceği Amerika Birleşik Devletleri gibi bir federasyona kavuşturulacaktır. Ve zaten bugün Avrupa, Müşterek Başkanını seçme aşamasına gelmiş bulunmaktadır. AB'ye katılan, tüm egemenlik haklarını bu oluşuma devretmek zorundadır.
Merkezi Avrasya'da Durum
Rusya Federasyonu bugün de, Avrupa ile Orta Asya arasında bir bağ ve denge unsuru olmaya çalışıyor.
Çekirdeği oluşturan Türk Dünyası ile birlikte çevre devletlerin kurduğu Ekonomik işbirliği Teşkilatı (EKİT, bugüne kadar tanınan kısaltması ile ECO) (Türkiye, Azerbaycan, Türkistan, Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Tacikistan, İran, Afganistan, Pakistan) merkezi Avrasya'da doğu Avrasya ile Batı Avrasya arasında önemli bir bağ olma değeri taşıyor.
Bu kuruluşun kendi bünyesini güçlendirmesi, ikinci aşamada Rusya Federasyonu ve Çin ile dayanışmaya girmesi Avrasya ve dünya barışına büyük katkı sağlayabilir.
EKİT; veya tek başına Türk Dünyası Türkiye'yi AB'den çok farklı olarak, evrensel düzeyde politik etkinliğe sahip kılacak bir konumda ve değerdedir. Gerçekçi bir temele dayanan ve çok önemli bir ihtiyacı karşılayan EKİT Türkiye için, başat değerde uluslararası kuruluşlardan birisidir.
EKİT'in 8 milyon kilometrekarelik coğrafyası ve 350 milyonu aşkın nüfusu vardır.
EKİT'in başarısı büyük ölçüde çekirdeği oluşturan Türk Dünyası'nın yakınlaşmasına, bütünleşmesine bağlı bulunuyor. EKİT; Doğu (Çin, ABD, Japonya)- Batı (AB, ABD) güç odakları arasında bağ kurabilecek, böylece evrensel barışa katkıda bulunabilecek konumdadır. EKİT'in işlev ve ilişkilerinde dikkate alınması gereken en önemli güç odağı şüphesiz Rusya Federasyonudur.
Batılıların kışkırtmalarından kurtarılabilecek Türk-Rus iyi ilişkileri evrensel barışa çok şey kazandırabilir. Son dört yüz yılda Avrupa, Rusya ile Türkleri birbirlerine karşı kullanmıştır.
(Avrupa Birliği'nde Nüfus Sorunu: 15 üyeli AB'nin bugünkü nüfusu 376.4 milyondur. 2025'e kadar nüfus 30 milyon azalacak, 24 milyonluk bir işgücü ihtiyacı doğacak. Almanya'nın 5.2 milyon göçmen işgücüne ihtiyacı olacak. 2050 yılında AB nüfusunun yüzde 47'si emeklilerden oluşacak, 59 yaşın altındaki nüfus yüzde 11 oranında azalacak. ABD çare olarak her yıl 1 milyon göçmen kabul ediyor)
Türkiye AB üyeliğine o derece isteklidir ki, hiçbir başka seçenek üzerinde durmuyor.
Osmanlı İmparatorluğu 1. Dünya Harbine, Almanların İngiltere ve Fransa kuvvetleri karşısında yenilgiye uğramasından sonra Almanların yanında girmiştir.
Şimdi de, Avrupa ABD karşısında yenik ve çaresizdir. Avrupa'nın Doğu Avrasya'ya üstünlük şansı kalmamıştır. Çünkü Avrupa 19 ve 20. Yüzyıldaki sömürgelerini yitirdikten sonra stratejik kaynaklardan bütünü ile yoksun kalmıştır.
Avrupa her tür kaynak açısından dışa bağımlıdır. Dışarıdaki kaynakları, ABD'nin Orta Doğu Arap ülkelerine yaptığı gibi, istismar etme gücüne sahip değildir.
Bu sebeple Orta Doğu'da ve başka birçok yerde ABD'ne muhtaç bulunuyor. ABD'nin Orta Doğu'da ve dünyanın başka yerlerinde kurduğu egemenlik, petrol sorununun ve pazar yaratma sorununu, AB yararına çözümünü sağlıyor. AB, ABD olmadan Orta Doğu petrolünü istismar edemez.
Türkiye'nin AB ile Bütünleşme Dışındaki Seçenekleri
Coğrafi konumunun özellikleri, günümüz jeopolitik şartlarının verdiği olanaklar ile Türkiye gerek evrensel düzeyde gerekse bölgesel düzeyde politik seçeneği en fazla olan ülkelerden birisidir.
Türkiye; AB'den bağımsız, aynı zamanda AB ile ilişkiler içinde bulunarak aşağıdaki seçeneklerden birisini, birkaçını veya hepsini seçip uygulayabilir:
•Çevresi üzerinde etkili bir bölge devleti konumuna ulaşması.
•ABD ve İsrail ile stratejik ortaklığa sahip çıkması ve bağlı kalması.
•NAFTA (ABD, Kanada, Meksika tarafından kurulan birlik) ile yakın ilişkiler başarması.
•Rusya Federasyonu ile Kafkaslar ve Orta Asya'nın bağımsızlıkları konusunda anlaşarak ortak hareket imkân ve işbirliği oluşturması.
•Kara Deniz Ekonomik işbirliği, İslam Konferansı gibi çevrede kurulmuş ve kurulacak birliklerin ve bu birliklerle ilişkilerin güçlendirilip caydırıcı bir merkez olarak canlandırılması.
•Türk Dünyası ile (Azerbaycan, Orta Asya Türk Cumhuriyetleri) kültürel ve daha sonra siyasi yakınlaşma ve ortaklığın güçlendirilmesi.
•Ekonomik işbirliği Teşkilatının güçlendirilip geliştirilmesi ve evrensel etkinlik kazandırılması.
•Çin ve Japonya ile yakın ilişkiler kurulması.
•Orta Doğu, Afrika ve Latin Amerika ile yakınlaşması.
Sn. Yazarın; AB dışında Türkiye önündeki 9 seçeneği belirtirken, bunların hepsinden çok daha önemli ve etkin olan, tarihi misyonumuza ve tabii sorumluluğumuza en uygun olan üstelik öyle hayali ve hamasi değil, fiilen ve resmen gerçekleştirilmiş olan ve üstelik sayılan diğer seçenekleri de programına almış bulunan, 54. T.C. Hükümetinin Başbakanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan, tüm Siyonist merkezlere ve dış güçlere rağmen başardığı D-8 oluşumundan hiç bahsetmemesi, bu talihli girişimden hiç haberi olmayacak kadar cahil ve gafil olamayacağına göre; bir aydına, bir ülke sevdalısına, asgari insanlık şuuru ve sorumluluğu taşıyan bir yazara asla yakışmayan ve okurlarını aldatmaya çalışan bir yamukluk alametidir ve üzüntü vericidir.
Türkiye'ye evrensel ve bölgesel politik kararlarında çok ve değişik seçenek sunulmasını sağlayan özellikler.
•Coğrafi konumu.
•Günün şartlarının yarattığı jeopolitik konumu.
•Jeopolitik etkinliğini sağlayan beşeri değerler.
•Zamanında bilinen bütün coğrafyalarında kurulan devlet ve imparatorlukları içeren, birinci bin yılda Asya, ikinci bin yılda Asya-Avrupa-Afrika kavşağında kurulan egemenliğe dayalı zengin bir tarih
•Üçüncü bin yılı, geri kalmış dünyaya da örnek ve öncü olabilecek, yükselen bütün değerlerle uyum içerisinde olma esnekliğine sahip Türk Devrimi ilke, yöntem ve canlılığına sahip olarak karşılama.
•Çok geniş alanlarda konuşulan zengin, güzel, disiplinli ve işlek bir dil.
•Uzun yıllar güvenliği ve yayılma sorumluluğunu taşıdığımız, temsil ettiğimiz son evrensel din; buna karşılık köktenci akımları önleyebilecek seküler özellikli laiklik.
•Çin, Hint, Mezopotamya, Mısır, Anadolu uygarlık ve kültürleri ile alış-verişlerle zenginleşmiş, yukarıda sayılanları ve sanat, folklor, örf ve adetleri içeren süzülmüş bir kültür.
•Köklü bir devlet anlayışı,
•Girişimci ve seçkin kadrolu bir özel sektör,
•Dinamik ve genç bir nüfus.
•Bölgesel ve evrensel ufku olan bir toplum.
Tamamı sayılmamış olsa da sadece yukarıdaki özellikleri ile bu toplum AB'nin üst yönetiminin kontrolüne verilmeyi hak etmiyor."
Diyen yazar, bu Milleti seçkin ve etkin kılan, bizi Orta Asya'dan gelip Anadolu'yu fethederek vatan edinmemizi sağlayan, Selçuklu ve Osmanlı gibi büyük medeniyetler kurduran, ve haklı olan, hala, barbar Batılılar nazarında en köklü ve en büyük güç ve moral kaynağımız olarak korkulan ve Ilımlı İslam gibi safsatalarla sulandırılmaya çalışılan, AB potasında eritilmemize en büyük engel sayılan MÜSLÜMANLIĞIMIZI ve onun getirdiği avantaj ve potansiyel imkanlarımızı yazmamak için ne sıkıntılar çekmiş, ne edebi sözcükler üretmişti!?
Maalesef kendi özümüzden ve manevi gücümüzden gocunan Milliyetçilerimiz, Siyonizm ve masonizmi yok sayan stratejistlerimiz varken Batının sırtı yere mi gelirdi… Bu satırları okuyan bir ilkokul talebesi bile hayret ve esef edecektir. Çünkü yanlışın en tehlikelisi, doğruya en yakın olan, ama eksik anlatılıp yamultulan yanlışlardır. Tarafsız ve insaflı Batılı yazarlar bile, Aziz Türk Milletinin en önemli psikolojik ve stratejik dinamiğinin İslam olduğunu bilmekte ve belirtmektedir.
Hatta bu yüzden Türklükle Müslümanlık Batıda aynı anlamda kullanıldığını herkes bilmektedir. Bu nedenledir ki: "Türk müsün, gâvur musun? Sözü darbı mesel haline gelmiştir.
62 21 Aralık 1999 / Hürriyet / Zeynep Atikkan
63 16 Nisan 2000 / Milliyet, s.21
64 24 Nisan 2000 / Hürriyet, s.21 / Fatih Altaylı

CÜBBELİ AHMET “BEL’AM”CIK’I VE MAHMUT EFENDİ YAKINLARINA UYARI!
FETULLAH GÜLEN DOSYASI
FİLİSTİN’DE; BÜYÜK BAYRAMIN BÜYÜLÜ BAŞLANGICI VE ZEKİ GEÇKİL’İN ŞARLATANLIĞI
Dünyanın Fikri Değişimi Türkiye’den, FİİLİ DEĞİŞİMİ İSE FİLİSTİN’DEN BAŞLAMIŞTIR!
FİLİSTİN’DE; BÜYÜK BAYRAMIN BÜYÜLÜ BAŞLANGICI VE ZEKİ GEÇKİL’İN ŞARLATANLIĞI
OĞUZHAN ASİLTÜRK’ÜN ERBAKAN’A İFTİRALARI
DİKKAT!? Soysuzların Soytarılığı!
DİKKAT!? Soysuzların Soytarılığı!
KUR’AN’A TERCÜMAN, OLDUM KOVULDUM! (ŞİİR)
KUR’AN’A TERCÜMAN, OLDUM KOVULDUM! (ŞİİR)
Anlaşılan amaç Özel'i bir şekilde aday yaptırıp tekrar kolaylıkla iktidarı sürdürmek. Tabi bu hizmet! falan…
Milli Çözüm, “Osmanlı’dan Cumhuriyet’e, Kripto Yahudiler ve Pakraduniler” kitabında yakın siyaset tarihimizi doğrudan ve derinden…
Siyonizmi en iyi tanıyan ve tanıtan üstadımızdan sistemler değişse de güncelliğini asla yitirmemiş bir şiir.…
Sn. Kılıçdaroğlu'na önlem olarak getirilen Özgür Özel, CHP'nin Kılıçdaroğlu ile başlayan ve olumlu yönde gelişen…
Bu yüzyılda Hak davaya önderlik eden Necmettin Erbakan ve Onun Adil Düzen plan ve programlarıdır.Elbette…
Halkı yıllarca IMF ve AB uyum yasaları arasına sıkıştırılan güçlerin emrindeki yöneticiler ; canım ülkemi…
İSRA SURESİ 71. AYETİN HIŞMINA UĞRAMAMAK İÇİN ASRIMIZA VE KUR'AN'A TERCÜMAN OLAN MİLLİ ÇÖZÜM'E TÂBİ…
TUTARSIZLIK = KILIÇDAROĞLU KORKUSU!.. ÇÜNKÜ KILIÇDAROĞLU MİLLİ MUTABAKAT TARAFTARIYDI!... Özgür Özel CHP'sinde evet bir tutarsızlık…
Saf 8 يُر۪يدُونَ لِيُطْفِؤُ۫ا نُورَ اللّٰهِ بِاَفْوَاهِهِمْ وَاللّٰهُ مُتِمُّ نُورِه۪ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ Onlar, Allah'ın…
Tarihten günümüze hak davaya katılmış belli mevkilerde görev almış,farklı teşkilatlarda cemaatlerde bulunmuş olduklarını anlarken Hakkın…