YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
6920c8370fa23
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 8 9 4 9
Bugün : 40279
Dün : 45549
Bu ay : 893003
Geçen ay : 1371576
Toplam : 45296824
IP'niz : 216.73.216.128

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

 

Terör; inkarcı ve münafıkların eşkıyalığıdır!

            Terörün asıl tehlikesi; güçlü devletlerin himayesinde faaliyet yürütmesidir. Aslında CIA-MOSSAD gibi istihbarat kuruluşlarının ve küresel odakların bilgisi ve desteği dışında  bu tür örgütlerin ayakta kalması ve başarı kazanması mümkün değildir. Bu gün PKK'dan El-Kaide yapılanmasına kadar, çok farklı hedefler ve yöntemler içinde görünen anarşi gruplarının hep aynı melun merkezlerce yönlendirildiği artık herkesçe bilinmektedir. Ve zaten mertliğe, dürüstlüğe ve insani düşünceye yabancı Haçlı Batının ve Siyonist İsrail'in bu tür karanlık işleri ve münafık tipleri  sürekli kullandıkları tarihi bir gerçektir. Hatta Avrupa ve Amerika'nın tarihi, bir terör tarihidir. Özellikle ABD anarşist yöntemlerle kurulmuş ve kurumsallaşmış bir terör devleti gibidir. İslam dünyasındaki bazı terörist oluşumlar bile, genellikle içimizdeki Yahudi ve Hıristiyan dönmesi azınlıklarca meydana getirilmiş ve körüklenmiştir.

 

            Terörün Patronları ve planları:

            "Türkiye uzunca bir süredir bölücü terörün tehdidi altındadır. Bu tehdit Türkiye'ye Büyük Ortadoğu Projesinin bir uzantısı olarak yansımaktadır. Bu nedenle Avrasya'da yapılandırılmak istenen terör jeopolitiğinin bir parçasıdır.

            Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında Avrasya coğrafyasına yönelik yürütülmek istenen egemenlik çabası Avrasya'da terörün jeopolitiğini de oluşturmaktadır. Buna göre Avrasya coğrafyasında terörün jeopolitiği şu unsurlara dayalıdır;

            1. Avrasya'da terör; üç adımda yapılandırılan, şiddet ve gerilim odaklı mekanizmanın yörüngesindedir. Küresel güçlerce desteklenmektedir.

            2. Avrasya'da var olan ve yeni oluşan terör örgütleri, bölgenin jeopolitik unsurlarına odaklı küresel çıkarların hizmetindedir.

            3. Avrasya'da doğal kaynakların varolduğu, taşındığı ve ulaştığı coğrafî alanlara yönelmiştir.

            4. Avrasya'da terör; toprak bütünlüğünü korumaya çalışanlar ve tam bağımsızlıktan yana olanlarla, mevcut durumu çıkarlarına aykırı bulan ve yeni haritalar oluşturmaya çalışanlar arasındaki        mücadelenin bir aletidir.

            5. Terör doğal kaynaklara ve pazar egemenliğine dayalı stratejilerin yönetimindedir.

            6. Terör Avrasyalı güçlerin muhtemel ittifak zeminlerini engelleyici bir işlev de görmektedir.

            7. Avrasya'da terör; Atlantik ile Avrasya arasında stratejik kırılmanın bir tetikleyicisidir.

            8. Terör; Atlantik ülkelerinin kendi iç çelişkilerini giderebilmenin de bir aracı ve gereğidir. (Özellikle ABD, kendi halkını, terör tehlikesiyle korkutup oyalayarak, Siyonist sömürü düzenine karşı bilinçlenme ve itiraz etme gayretlerini törpülemektedir. M.Ç.)

            9. En önemlisi; NATO'da yaşanan çatlağın tamirine yönelik bir meşrulaştırma bahanesidir.

            10 Terör; Avrasya'da hedef alınan ülkelerin dağılma ve parçalanma alt yapısını oluşturmakla             görevlidir.

            11. Avrasya'da terör; etnik yapılardan beslenerek, iç uyumu bozmaya, bir arada yaşama iradesini zayıflatmaya dayalı bir sürecin en önemli unsuru kabul edilmektedir."6

            Her türlü terörün çözümü; bataklığın kurutulmasıdır. Komünist terör zehirli sivrisinek; kapitalist sistem ise bataklıktır.

            Bu bataklık, diyalektik materyalist felsefeden ve bu felsefenin temel dayanağı Darwinizm'den kaynaklanır. Darwinizm resmi olarak okutulmaya devam ettiği sürece bu bataklığın kurutulması imkânsızdır.

            •Güneydoğu'da senelerdir devam eden bölücü faaliyetlerin arkasında Marksist-Leninist-Komünist ideoloji bulunmaktadır. Kışkırtıcı patronları, Siyonist ve emperyalist odaklardır. Bu ideolojinin temeli ise Darwinizm'e dayalıdır ve bu teori olmadan hayat sahası bulması olanaksızdır. Komünizmin önderleri, toplumlara Darwinizm'i benimsetmeden Komünizmin hedeflerine ulaşmasının mümkün olmadığını özellikle vurgulamışlardır.

            •Komünist bölücü terörün Darwinizm'den kaynaklandığı ilmi bir gerçektir. Bir yandan teröre her gün şehitler verirken bir yandan da resmi olarak evrimi anlatmak büyük bir yanlıştır. Bu, terörün temel kaynağını beslemek demektir. Darwinist yalanların gençlere anlatılması son bulmadıkça terörün önüne geçmek mümkün değildir. Bu gerçeğin artık farkına varılmalıdır. Darwinist propagandanın ve ona sırtını dayamış olan diyalektik materyalizmin etkisinin kalkması için, yaklaşık 150 yıldan bu yana dünyayı kana bulayan bu köhne teorinin geçersizliği, sahte yöntemleri ve aldatmacaları, modern bilimin ışığında ve bütün açıklığıyla Türk gençliğine öğretilmelidir. Bu çerçevedeki bir eğitim ile birlik ve beraberliğimizi tehdit eden ideolojilerin hayat damarları kesilmiş olacaktır.

            •Bölücü terör örgütü, terörist olarak yetiştireceği kişilere öncelikle diyalektik materyalizm ve bu felsefenin temeli olan Darwinizm eğitimi vermektedir. Darwinizm üzerine bina edilen Marksist-Leninist fikirler ve Lenin'in terör direktifleri doğrultusunda yetişen bölücü militanlar, askerimizi, polisimizi ve masum vatandaşlarımızı katletmekte, her türlü terör yöntemine başvurmaktadırlar.

            •Komünizm ve Faşizm Darwinist temellere dayalıdır. Bunlara göre "hayat acımasız bir mücadele meydanıdır, sadece güçlü olanların yaşam hakları vardır, zayıf olanlar ise yok olup gitmeye mahkumdur." Toplumları hayvan sürüleri olarak değerlendiren, insani ve ahlaki değerleri hiçe sayan, güç ve iktidar için her türlü yolun meşru olduğunu savunan bu Darwinist ideolojilerin insanlığa getirdiği dehşet ve yıkım ise çok büyük boyutlardadır.

            •Kanlı komünist diktatörlerden Stalin'in "Genç nesillerin zihnini yaratılış düşüncesinden arındırmak için onlara tek bir şeyi öğretmeliyiz: Darwin'in öğretilerini." (Kent Hovind, The False Religion of Evolution) sözleri, Çin'de on milyonlarca insanı acımasızca katlettiren, bir o kadarını da açlığa terk eden Mao'nun "Çin sosyalizminin temeli Darwin'e ve evrim teorisine dayandırılmıştır." (K.Mehnert, Kampf um Mao's Erbe, Deutsche Verlags-Anstalt) itirafı, Darwinizm'in, kan dökücü Marksist, Leninist, Maocu ideolojilerin ayakta durması için son derece hayati olduğunun ispatıdır.

            •Faşist lider Adolf Hitler, ünlü kitabı Kavgam'da, "Ari ırkın doğa tarafından üstün kılındığı"nı iddia etmiş, (L.H.Gann. "Adolf Hitler: "The Complete Totalitarian", s. 24 ) bu kitabın ismini seçerken de Darwin'in "yaşam kavgası" fikrinden esinlenmiştir. (Ben Macintyre, Forgatten Fatherland, s. 28) Hitler, 1933'deki ünlü Nürnberg mitinginde ise, "yüksek ırkın düşük ırkları idare ettiğini, bunun doğada görülen bir hak olduğunu ve tek mantıklı hak olduğu" şeklindeki Darwinist görüşü dile getirmiştir. Ünlü evrimci Stephen Jay Gould'un "Almanya'da Darwinizm'in bir savaş nedeni haline geldiği" şeklindeki tesbiti ise oldukça anlamlıdır. (Paul G. Humber, "Hitler's Evolution Versus Christian Resistance")

            •Hitler'in en büyük müttefiki olan Benito Mussolini ise 1935'te başlattığı Etiyopya işgalini Darwin'in ırkçı görüşlerine ve yaşam mücadelesi kavramına dayandıracak, İngiliz İmparatorluğu'nun zayıflamasının nedeni olarak "evrimin en önemli itici gücü olan savaştan kaçmaya çalışması" yorumunu yapacak kadar koyu bir Darwinistti. (Robert E. D. Clark. Darwin: Before and After. London: Paternoster Press, s.115) Mussolini, bir dönem editörlüğünü yaptığı "Sınıf Çatışması" isimli derginin ilk sayısında Marx ve Darwin'den, "geçmiş yüzyılın en büyük iki düşünürü" diye söz etmiş ve Darwinizm'e övgüler yağdırmıştır. (Dennis Mack Smith, Mussolini, s.18)

            •Komünizm ve Faşizm, aynı materyalist temellerde buluşan ve aynı odakların icat ettiği sapkın ideolojilerdir. Bu insanlık dışı ideolojilere taraftar toplamak için ilk yapılan, "insanın, doğanın ve tesadüflerin ürünü bir cins hayvan olduğu" yönündeki Darwinist iddiaları toplumlara benimsetmektir. Darwinist eğitim uygulayan toplumlarda bireylerin bir bölümü, manevi ve milli değerlerinden uzak kalmış ve materyalist safsataların telkinine kendilerini kaptırmış durumdadır. Böyle toplumlarda vefanın, sadakatin, şefkatin, fedakarlığın hiçbir önemi yoktur. Gençler, kendilerine verilen eğitim sonucu, bu dünyada tesadüfler neticesinde var oldukları, bir gün ölüp yok olup gidecekleri zannına kapılmışlar; birbirinden tehlikeli ve yıkıcı fikirlerin, sapkın akımların ve ideolojilerin peşinden gidebilecek bir hale gelmişlerdir. Bu kişiler için artık din, aile, millet, bayrak gibi kavramlar birşey ifade etmemektedir. Dahası, bunlar için insan hayatı da değersizleşmekte, rahatlıkla insan canına kıyabilmekte, öldürdükleri kişilerin birer hayvan olduğunu düşündükleri için vicdanen hiçbir sıkıntı duyulmamaktadır.

            •Milletimizi Darwinist yalanlara karşı uyarmak ve bu aldatmacanın tahrip edici etkisini bertaraf etmek için faaliyet yapanlar ise yıllardır materyalist çevrelerin hedefi olmuşlardır. İlmi mücadeleye, ilmi cevap verilmesi gerekir. Ancak materyalist çevreler, sahip oldukları basın yayın organlarını, psikolojik savaşın saldırı aracı olarak kullanmakta, evrim teorisinin çöküşü hakkındaki bilimsel yayınlara hakaret ve karalama yöntemi ile karşılık vermeye kalkışmaktadırlar.

            Bilindiği gibi materyalist çevreler, kendilerine yıllardır çağrı yapılmasına rağmen, bir tek ara fosil bile ortaya koyamamışlar, Türkiye'nin her yerinde sürdürülmekte olan Yaratılış Sergileri karşısında bütünüyle sessizliğe gömülüp şaşkınlığa uğramışlardır..

            Darwınizm emperyalizmin silahıdır

            Darwinizm, dünya emperyalizminin kullandığı bir silahtır. Emperyalist ülkeler, işgal etmek ve boyunduruk altına almak istedikleri ülkelerde "5. kol faaliyeti" olarak manevi gücü kırmaya çaba harcarlar. Bu faaliyette Darwinizm başrolü oynar. Çünkü Darwinist öğretileri benimseyen toplumlar, emperyalist devletlerin kolayca hakimiyetine girecektir.

            Osmanlı, son döneminde okullara sokulan Darwinist fikirler neticesinde kimliğini kaybetmiştir. Toplumu birarada tutan manevi değerlerden yoksun bir yönetici kadrosu ile de çöküşe gitmiştir.

            Emperyalistler Darwinist öğretileri, "toplumları kamplara ayırıp çatıştırmak" için kullanırlar. Dünyanın pek çok ülkesindeki faşist-komünist kamplaşmaları, "çatışmanın doğanın sözde bir yasası olduğunu" iddia eden Darwinist telkinlerin ürünüdür. Bu telkinler, gelişme ve ilerlemenin şartıymış gibi gösterilmektedir. Milyonlarca insanın hayatına mal olan, Darwinizm'in "yaşamın sözde bir mücadele alanı" olduğu, "ilerlemenin çatışmayla" gerçekleşeceği yalanları, emperyalizmi de güçlendirmektedir.

            Darwinist yöntemlerle maneviyattan uzaklaştırılarak kutuplara ayrılan ve güçsüz hale getirilen Müslüman ülkelerin, emperyalist güçlerin güdümüne girmeleri de kaçınılmaz hale gelir. Nitekim Sovyetler Birliği döneminde Müslüman Türk devletlerinin uzun yıllar Darwinist-Komünist esaretin altında kaldığı gerçeği de gözardı edilmemelidir.

            Vahşi Kapitalizmin, Komünizmin ve Faşizmin "görünmez gizli gücü" Masonlar ise, ideolojilerini destekleyen Darwinizm'i, kendi yayınlarında şöyle savunurlar:

            "Bugün, artık en uygar ülkelerden, en geri kalmışlarına kadar tek geçerli bilimsel kuram Darwin'in ve onun yolunu izleyenlerinkidir." (Mimar Sinan 1980, sayı: 38, s. 18)

             Darwınizm, bölücü terör örgütünün ideolojisinin de temel esasısır

            Türk Devleti'nin bölünmez bütünlüğünü hedef alan en önemli tehdit olan bölücü terör, doğrudan komünist ideolojiye dayanmaktadır. Materyalizme ve Darwinizm'e dayanan bu ideoloji, ahlak, mukaddesat ve maneviyat gibi kavramları reddetmekte, insanların sadece maddi varlıklarını esas almakta, hatta Darwinizm'in etkisiyle insanları bir çeşit hayvan olarak görmektedir. Darwinizm ile Komünizm bağlantısını ortaya koyan ifadelerden bazıları şu şekildedir:

            KARL MARX: "Darwin'in yapıtı büyük bir yapıttır. Tarihteki sınıf mücadelesinin doğa bilimleri açısından temelini oluşturuyor." (Marks Engels Mektuplar, cilt 2, s.126)

            LENIN: "Marx'ın teorisinin tümü, evrim teorisinin, en tutarlı, en tam, en düşünülmüş ve özlü biçimiyle çağdaş kapitalizme uygulanmasıdır." (Robert M. Young, Darwinian Evolution and Human History, Historical Studies on Science and Belief, 1980)

            ENGELS: "Tabiat metafizik olarak değil, diyalektik olarak işlemektedir. Bununla ilgili olarak herkesten önce Charles Darwin'in adı anılmalıdır." (Friedrich Engels, Ütopik Sosyalizm-Bilimsel             Sosyalizm, Sol Yayınları, 1990, s. 85)

            TROTSKY: "Darwin'in buluşu, tüm organik madde alanında diyalektiğin (diyalektik materyalizmin) en büyük zaferi oldu." (Alan Woods-Ted Grant, "Marxism and Darwinism", Reason in Revolt: Marxism and Modern Science, Londra 1993)

             Terör, bölücü örgütlerin vazgeçilmez bir           yöntemidir

            Terör, temeli Darwinizm'e dayanan bölücü ideolojilerin hedefe ulaşmak için kullandığı etkin bir yöntemdir. Komünist liderler terörü vazgeçilmez bir silah olarak taraftarlarına tavsiye etmişlerdir. Bölücü terör örgütünün bütün yöntemleri komünist ideolog ve liderlerin tavsiyeleri doğrultusundadır. Bu liderlerden Lenin'in terör talimatları oldukça çarpıcıdır:

            "Polisleri, askerleri, devlet memurlarını öldürmek, devlet kurumlarında yangınlar çıkartmak… Devletin hazinelerinden paraları almak… Devrimci komünist güçler yenilmez silahlı bir güç olarak ortaya çıkmalı, insanları öldürerek, bombalayarak, binaları havaya uçurarak korku yaymak ve bu şekilde toplumun üzerinde komünist diktatörlüğünü teşkil etmek iktidara ulaşmamızın önemli unsurlarındandır." ("Vladimir Lenin, Teorik ve Pratik Terör Hakkında", Homizuri G.P., Moskova 2005)

             Evrim teorisi nasıl yıkılmıştır?

            Modern bilim,1859 yılında Charles Darwin'in ilkel denecek kadar yetersiz teknikleri ve yoğun bir hayal gücüyle ortaya attığı teorisini çürütmüş vaziyettedir.

            Teorinin ortaya atıldığı günden bugüne kadar geçen yaklaşık 150 yılda yapılan kazılarda 250 bin türe ait yaklaşık 100 milyon fosil çıkarılmasına rağmen bunlardan bir teki bile Darwin'in iddialarını desteklememiştir. Darwin'in, teorisinin ispatı için mutlaka mevcut olması gerektiğini belirttiği ara canlılara ait fosiller hiçbir zaman bulunamamış, çünkü böyle canlılar gerçekte hiçbir zaman var olmamışlardır. Karıncalardan ağaçlara, yarasalardan köpek balıklarına kadar çok çeşitli türlere ait milyonlarca yıllık fosiller mevcuttur ve bunlar, canlıların evrim geçirmediklerini net olarak ispat eden somut delillerdir.

            Darwin'den çok sonra ortaya çıkan moleküler biyoloji, biyokimya, mikrobiyoloji, biyomatematik, moleküler genetik gibi çok sayıda bilim dalı, canlılığın tesadüfen meydana gelemeyeceğini ve canlıların birbirlerinden evrimleşmelerinin söz konusu olmayacağını göstermiştir.

            Bilim, yaşamın kökeninde astronomik miktarlarda bilgi bulunduğunu, DNA'nın adeta harf harf yazılmış ciltler dolusu ansiklopediye benzediğini, hücrenin "moleküler makinalar"dan meydana geldiğini keşfetmiştir. Bunların tesadüflerle ve yavaş yavaş gelişerek meydana gelemeyeceği ispat edilmiştir.

            Biyomatematik alanında yapılan hesaplamalar, yaşamın bu kompleks yapısının tesadüflerle bir meydana gelme ihtimalinin "0" olduğunu kanıtlamıştır. Tek bir proteinin bile tesadüflerle ortaya çıkma ihtimalini 10 üzeri 950'de 1 olarak hesaplayan matematikçiler Darwinizm'e en büyük darbelerden birini indirmiştir.

            Darwin'in bir evrim mekanizması olarak tanıttığı Doğal Seleksiyon kavramının, evrim iddialarıyla hiçbir ilgisi olmadığı, evrimleştirme gibi bir etkisinin bulunmadığı anlaşılmıştır. Uzun yıllar denizden karaya geçiş hikayesi için delil olarak gösterilen Coelecanth isimli canlının günümüzde de yaşamakta olan normal bir balık olduğu görülmüş, kuşların atası olarak tanıtılan Archæopteryx'in bir ara canlı olmayıp, soyu tükenmiş bir kuş olduğu ispat edilmiş, At Serisi diye tanıtılan fosillerin gerçekte atlarla hiçbir ilgisi olmadığı, farklı dönem ve coğrafyalarda yaşayıp soyu tükenmiş canlılara ait olduğu ispat edilmiş, insanın atası olarak gösterilen bir avuç kafatasının ve kemik parçalarının gerçekte "ya soyu tükenmiş maymunlara ya da normal insanlara" ait olduğunu kanıtlanmış, canlıların başka canlılara dönüşmesi için temel mekanizma olarak tanıtılan mutasyonların canlılar üzerindeki etkisinin "tahrip veya ölüm" olduğu, değil evrimleştirmek sağlam canlıları bile yok edici bir fonksiyonu olacağı anlaşılmıştır. Burada sayılanlar gibi pek çok gerçek sebebiyle evrim teorisi çökmüştür ve bitmiştir.

            Amerika tarihin en sistemli terör teşkilatıdır

            H. Hüseyin Memiş'in güzel tespitleriyle:

            'Amerika Birleşik Devletleri'nin doğumunu hazırlayan olay: 17. Yüzyıl başında, İngiltere'de Stuart hanedanının iş başına gelmesiyle başlayan yoğun İngiliz göçüdür. İlk İngiliz kolonisi Vırgınıa 1607'de kuruldu ve 1624'te resmen koloni oldu. İngiliz göçmenlerinin en önemli unsurlarından olan Püritenler (Radikal Dinciler) de 1620'de Massachüsetts kolonisini oluşturdu. İnsanlık tarihinin tanıyabileceği en katliamcı, en bağnaz, en cani insanlar olarak vasıflandırılmış topluluk olan Püritenler, Presbiteryen Tarikatı üyeleri Kutsal Kitap'ın ve Kabala'nın sert yorumunu benimsiyordu. Bunun temeli Siyonist Yahudilerin: "seçilmiş halk" inanışıdır.Yahudi olmayan, yedi halkın kökünü kazımayı ve topraklarını onların elinden çalıp almayı "tanrı" emri olarak gören ve Tevrat'ta Yeşua bölümündeki "…orduların Tanrı'sı…"na karşılık gelen bir inanış oluyordu. Bu hastalık halen Alman Neo-Nazileri, Sırplar, Karadağlılar, Yahudiler için de geçerlidir. "Tanrı'nın bizim insanlarımızı savaşa çağırdığı açıktır. Kızılderililer sayılarına, silahlarına ve fırsatını kollayıp zarar verebilme güçlerine güveniyorlar, tıpkı muhtemelen eski çağlarda İsrail'e karşı diğerleriyle birleşen Amalika ve Filistin kabileleri gibi" sözlerin de Yahudi kaynaklı olduğu sırıtıyordu. Bu iki koloni kuruluşunu, New Hampshıre, Maryland, Connecticut, Rhode Island, North Carolina, South Carolina kolonilerinin kuruluşu izliyordu. 1664'te, New York, Delaware, New Jersey Hollanda'dan alınıyordu. Pennsylvanıa, 1681'de II. Charles'ın W.Penn'e verdiği topraklarda kuruldu. İlk koloniler grubunun sonuncusu Georgia, 1732'de koloni statüsüne kavuşuyordu.

            Kuzey Amerika'nın Doğu kıyılarında yer alan koloniler özgürdü ve genellikle doğrudan demokrasi ile yönetiliyordu.

Amerika'da yaşamlarını sürdüren bir çoğu Yahudi asıllı göçmen İngilizler olabildiğince rahat ve huzurlu olmalarına rağmen İngiltere, savaşlarla boğuşan ve ekonomik sıkıntı içinde çırpınan bir ülke durumundaydı. 1765'e kadar Gümrük Vergisi gelirleri ile yetinen İngiltere, 1770'de Amerika'daki göçmenlerinin fikrini ve onayını almadan bir harç yasası (Stamp Act) çıkardı. Buna ilave olarak ta Amerika'daki İngiliz göçmenlerin ithal ettiği çay, cam, kağıt, kurşun gibi mallara vergi koymaya başladı. Buna Amerika'daki İngilizler 'boykot' ile karşılık verdiler. 'Boykot' İngilizlerin 'kaba kuvvet' kullanımını beraberinde getirdi. Kan döküldü. İngilizler daha sonra geri adım atıp sadece 'çay vergisi' ile yetinmek durumunda kaldıysa da 'çatışma'lar durdurulamadı.

            1773'te, Boston'da, Kızılderili kıyafeti giymiş Amerika'da yaşayan İngilizler (İki cepheli bir oyun; ancak en önemli cephesi, Kızılderili katliamına çanak tutması) British East India Company'ye ait gemilere saldırdı. Çay balyalarını denize döktü. 'Boston Tea Party'. Bu olay üzerine' İngilizler Amerika'ya asker gönderdiler. Amerika'da yaşayan İngilizlerin 'dayanılmaz yasalar' (Intolerable Acts) dedikleri kaba kanunları çıkardılar. Bu yasaya göre:

            •British East India Company'ye tazminat ödeninceye kadar Boston limanı kapatıldı.

            •Masachusetts'in koloni yetkisi iptal edildi ve doğrudan 'TAÇ'a bağlandı,

            •Suç işleyen İngiliz memurları yargılama yetkisinin sadece İngiltere'ye ait olduğu kararlaştırıldı,

            •Valiler, istedikleri özel mülkiyete {ev, ahır, ambar, tarla) el koyup İngiliz Askerlerini buraya yerleştirmeye yetkili kılındı.

George Washington Masonu başkomutanlığa atandı

            Massachusetts bu yasaya direnmeye karar verdi ve 'milis' toplamaya başladı. Diğer kolonileri de yardıma çağırdı. 05 Eylül 1774'te, on iki koloniden Georgıa hariç tamamı Phıladelphıa'da toplandı. Bu kongrede katılımcılar kendi vergi yükümlülüklerinin sınırlarını belirleyici karar aldı.

            10 Mayıs 1775'te yine Phıladelphıa'da ikinci kez, ama bu sefer on üç koloninin tamamının da katılımı ile ikinci kongre toplandı. Bu kongrede önemli kararlar alındı. Ordu kurmaya başlandı, George Washington Başkomutanlığa atandı. En önemlisi 'Bağımsızlık Bildirgesi' bu kongre tarafından kabul ve ilan edilip ABD'nin temeli atıldı.

            Yeni bir ülkeye, Yeni bir Dünya'ya, yeni umutlarla geliniyordu. Hiçbir şeyleri yoktu, ama o ülkede her şey bulunuyordu. Yaşamak için çalışmaları, doğayla boğuşmaları ve yerlileri ortadan kaldırmaları gerekiyordu.(!) Onlar çalışmak için Zencileri kendilerine 'köle' yaparak verimlerini(!) artırıyordu. Zenciler çalışıyor, onlar kazanıyordu… Yeni Dünya'nın 'dağdan gelip-bağdakini kovanlar' saltanat sürüyordu. Bunlar, bu yeni Batılılar, bu çağdaş barbarlar insan saymadıkları Kızılderilileri toplu katliama tabi tutmaktan çekinmiyordu. Çünkü, ABD'nin kuruluş felsefesinin temelinde, 'ortak çıkarlar' yatıyordu. Ki bu çıkarlar aslında gelenlerin içindeki  gizli güç sanılan (Yahudi sermayedarların) çıkarları oluyordu. Bu nedenle Zencilere ve Kızılderililere karşı yaptıkları her türlü caniliği 'nefsi müdafaa' sayılıyordu. O günlerde bu katliama ses çıkarmayanlar, bugünlerde bile o dönemi yargılamaktan kaçınıyordu. Ancak, dökülen Zenci ve Kızılderili kanları bugün dünyanın tüm insanlarını 'tutmuş'tur. Yeni Dünya Düzeni'ni yerleştirmek ile Yani Dünya'ya yerleşme aşamasında ABD'lilerin vahşetleri arasında hiçbir fark bulunmuyordu. Aradaki tek fark, Zencilerin ve Kızılderili'lerin yerini, İsrail ve ABD haricindeki tüm dünya insanlığı alıyordu. Çok kısa bir gelecekte, fotoğraf daha net ortaya çıkacaktı. Çünkü ABD'nin efendisi İsrail, Yeni Dünya Düzeni ile Krallığını ilan edecek; zencilerin yerini ABD'lilerin Musevi ve Yahudi olmayan unsurları, Kızılderililerin yerini de tüm dünya insanlığı alacaktı. Bu çok yakındı ve bunu söylemek kehanet değil, realite olarak algılanmalıydı.

            Yeni Dünya Düzenlinin elindeki en güçlü silah da, ülkelerin iç unsurlarıdır. Maalesef az gelişmiş ülkeler dış güçlerin güdümündeydi ki, kendi ordularının işgali altındadır.

            İşte tam burada, İstiklal Marşımızın söz yazarı M. Akif Ersoy'un bahsettiği "…tek dişi kalmış canavar…" dediği Mimsiz Medeniyetin (Deniyet ve aşağılık sisteminin), yani Yeni Dünya Düzeninin, bütün insanlığın sonunu hazırlamak üzere harekete geçmiş ve hatta büyük mesafeler almış olduğunu hatırlatmakta fayda vardır. Dışişleri eski bakanı ve eski Senato Başkanı İ.Sabri Çağlayangil, 1974 yılında sabataist İsmail Cem ile yaptığı bir görüşmede her şeyi ortaya koymaktadır: "ABD, bir ülkede demokratik idare olmuş, şoven idare olmuş, faşist idare olmuş, ona hiç aldırmaz. ABD, o ülkenin kendisine ne ölçüde tabi olduğuna, kendi politikasına ne ölçüde uydu yapıldığına ve uygun davrandığına bakar."

            Yeni Dünya Düzeni denen şey, Somali'de olduğu gibi insancıl yardım görüntüsü altındaki eylemli işgali, ya da Irak örneğindeki gibi, tepeden inme ve ezme yöntemlerini sıkça ve barbarca kullanır. Türkiye gibi ülkeler için ise: Dibini oyma, dinini yozlaştırma, devleti despotlaştırma ve düzeni laçkalaştırma yöntemleri devreye sokulmaktadır."7

Amerika'nın Irak'ta ve Guantanamo'da uyguladığı vahşet ve işkenceler bile, Onun bir terör teşkilatı olduğunun en açık kanıtıdır.

            "İşkenceleriniz yüzünden artık ayaklarım felç oldu, ellerimi ve gözlerimi kaybettim. Ne olur, artık beni öldürün ve acılarıma son verin!" diye inleyen ve bu TV görüntülerini seyreden herkesi titreten Abdulkadirlerin feryadı arşa dayanmıştır. Ve bu mazlumların ahı yerde kalmayacaktır.

            Ormanlarını, tarlalarını, maden ocaklarını ele geçirip kendilerini köleleştirdikleri Afrika mazlumlarını açlıktan ve hastalıktan kıvrandıran,  hatta yardım görüntüsüyle son sistem silahlarını satıp bu insanları birbirine kırdıran Avrupalı baronların, Amerikalı patronların ve İsrail canavarının ibretlik sonları yakındır.

6 Doç. Dr. Y. Hacısalihpğlu-Jeopolitik

7 Diken. Hükümet Sistemleri. sh. 166

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Subscribe
Bildir
0 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
Picture of Akın CENGİZ

Akın CENGİZ

YORUMLAR

Son Yorumlar
0
Düşünceleriniz değerlidir, lütfen yorum yapın.x
Paylaş...