YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
69207955cac59
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 8 9 4 8
Bugün : 24770
Dün : 45549
Bu ay : 877494
Geçen ay : 1371576
Toplam : 45281315
IP'niz : 216.73.216.128

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

 

Psikolojik savaş mı?

            Kırım-Kongo kanamalı ateşi kenelerinin salgıları bulaşıcı mıydı?

            Doktorlar ve hemşireler aynı hastalığı tedavi ettiği hastalardan kapması bunun ispatı mıydı?

            İç Anadolu'dan  ve Doğu Karadeniz'i yaylalarından sonra şimdi de Ege ve Marmara kırsalında aynı kenelerin ortaya çıkması bir rastlantı olmayacağına göre Türkiye biyolojik bir saldırıyla karşı karşıya mıydı?

 

Aslında, biyolojik savaş tarih boyunca yapılagelmiştir. Örneğin Eflak Beyi Kazıklı Voyvoda Türk ordusunun çetin ceviz olduğunu anlayınca taktik değiştirmiştir. Cüzam, veba, frengi ve verem hastası olan insanlara Osmanlı askeri elbisesi giydirerek Türk ordusunun içine göndermiştir.

            1971 yılında CIA, Afrika domuz virüsünü Küba'da domuzlara bulaştırmış ve 500.000 domuzun hastalanmasına yol açmıştır. Bir CIA ajanı bu durumu itiraf etmiştir.

            Japonya; 1942 yılında veba bulaşmış pireleri Mançurya'da Çin güçlerinin üzerine salmıştır. Silah sadece Çinlileri vurmakla kalmamıştır. Bir kısmı da Japon askerlerine bulaşmış, vebadan ölmelerini sağlamıştır.

            Biyolojik silahlar bumerang gibidir. Dönüp dolaşıp tetiği çekenin üzerine gelebilir. Daha da önemlisi, kontrolden çıkan virüsler tüm dünyayı tehdit edebilir.

            Savaşlarda biyolojik silahların yanında kimyasal silahlar da kullanılmaktadır. Her türlü zehirlerden gazlara kadar bu insanlık dışı uygulama yaygındır. İngilizler, Çanakkale Savaşı esnasında Türk birliklerinin işini zehirli gazla bitirmeyi amaçlamıştı. Fakat beklenmedik bir şey oldu; rüzgar tabii yönünü değiştirdi. Gazlar beklenen etkiyi yapmadı.

            Bazı kitap, dergi ve gazetelerde verilen bilgiler gösteriyor ki bugün de biyolojik silahlar kullanılıyor. Fakat bu tür silahların kullanılmasından çok, silaha muhatap olan ülkenin ortaya koyduğu tepki daha önemli. Örneğin ülkemizde kuş gribi vakaları görüldü. Bu bir biyolojik silahtı veya değildi ama psikolojik bir tahribata yöneldi. Medyamızın bu olayı büyüte büyüte, tüm ülkeye, hatta tüm dünyaya duyuracak şekilde anlatması ilginçti. Bazı tavukçuların iflas etmesi bir tarafa, ülkemize gelmeyi düşünen turistler bile vazgeçmişti. Velhasıl hastalıktan ziyade, marazlı ve kötü maksatlı medyamız zarar verdi ülkemize.

            Biyolojik saldırı mı?

            Bundan bir iki yıl önce "kuş gribi" adıyla koparılan yaygaranın sonuçları, bir başka düzlemde dehşet verici boyutta. Kimin ne hesabı var idiyse amacına ulaşmış görünüyor. Geçmişte hiç tanık olmadığımız bir durumun uydurulması büyük felaketler getirdi. İnsan doğasıyla ve doğanın doğasıyla oynanınca, karşılıkları da çok acımasızlaşı37
yor. Zavallı tavukların doğal ölümleri bile gerçekleştirilmeden itlafları ürkütücüydü.

Sanki yakın ve azgın bir tehlike varmış gibi, bu işi yapmak için görevlendirilenler, ağızlarına bezler bağlıyor, vebadan korunuluyor duygusuyla hareket ediyorlardı.

            Şimdi ise bir "kene paniği" ile yüz yüze bulunuyoruz. Artık iyice düşünmemizi gerektiren bir hayat dışılık ile karşı karşıyayız. Tavukları yok eden zihniyet bir yanıyla uluslararası büyük sermayeden ve hatta dünyaya egemen olmak isteyen güçlerden başkası olamazdı. Kendi zehirlerini ve anti zehirlerini kendisi oluşturuyorlardı. Kedinin fare ile oynamasında olduğu gibi insanlık ile oynuyorlardı.

            İlginçtir ki, hayvanların bile uğramasının mümkün olmadığı yerlerde keneler hortluyor!. Hastanelerde, VİP salonlarında, en olmadık yerlere sokuluyor!. Bulaşıcı bir hastalık gibi umulmadık yerden çıkıveriyor.

            Her gün televizyonlarda, gazete manşetlerinde, dramatize edilmiş olan sahneler zumlanıyor, her gün ölüm olayları gösteriliyor. Ailelerin dramları her gün canhıraş bir şekilde sunuluyor, insanlar paniğe sürükleniyorlar. Bu korku modası insanları en olmadık davranışlara itiyor. Benzeri sahneler kuş gribi modası sırasında da vardı ve dehşet vericiydi.

            Bir çoğumuz, çocukluğunu hayvanların arasında ve doğada geçirmiştir. Sürülerimiz, büyükbaş hayvanlarımız vardı. Ahırlarımız ve mereklerimiz tıka basa hayvan doluydu. Keneler o zaman da vardı. Tavuklarımız hayvanların arasındaydı. Onlar ahırlarda, hayvanların bacakları arasında dolaşır, keneleri toplarlardı. Sürüyü meraya götürdüğümüzde ise karakuşlar -sığırcıklar- gider hayvanların sırtına konar üzerlerindeki keneleri yerlerdi. Hayvanlar da hemen hiç karşı koymazlardı. Söz konusu doğal keneler biz farkında olmadan bir yerimize yapışırlardı, onları alır atardık. Hiçbir zaman da bir zehirlenme söz konusu olmazdı. Ama şimdi bu zehirli kenelerin oluşu da bir rastlantı sayılamazdı. Bundan iki yıl önce Saadet Partisi Bolu İl Başkanı bir basın toplantısı düzenlemiş, bölgeye gelen yabancıların, turistlerin kırlara kene saldıklarını söylemişti. O zaman Hürriyet gazetesi büyük başlıklar atarak, bu durumla alay etmişti. Ama acı sonuçları artık bugün ortadadır.37

            Kene salgını, insanlığın azgınlaşması mı?

            Kene salgını biyolojik saldırı mı? Böyle bir nitelemeyi istihza ile karşılayanlar, biyolojik silahlar konusundaki bilinmezlikler yüzünden, komplocu bir bakışla ele alanlar olabilir. Ancak Türkiye'de, önlenemeyen kene salgını karşısında bu tür düşüncelerin mutlaka değerlendirilmesi gerekir.

            İlk olarak İkinci Dünya Savaşı döneminde Kırım'da görülen, sonra yaygınlaşıp 206 kişinin hayatını bitiren, ısırdığı her yüz kişiden onunu öldüren, daha çok Orta Anadolu'da gözlenen, şu an otuzdan fazla ülkeyi tehdit eden bir "salgın" söz konusu oluyorsa ve bu önlenemiyorsa, işin arkasında başka şeyler var demektir. Sovyetlerden geriye kalan laboratuar kalıntılarında insanoğlunun akla hayale gelmeyecek çılgınlıklar denediğini gördük. Benzer bir çöküş ABD'de yaşansa kesinlikle aynı manzaraları göreceğiz. Kuş gribi için de benzer iddialar ortaya atıldı. Bazı ülkelerde adı konulamayan hastalıklar, salgınlar hortluyor. Olağan dışılıkların bol olduğu bir tarihi dönemde yaşıyoruz. Ekonomik krizin yanı sıra dünyayı açlığa mahkum edecek ölçüde bir gıda kriziyle karşı karşıyayız. Gücü ellerinde tutanların insanları açlıkla hizaya sokmaya çalışacağı bir dönem mi geliyor? Ekonomik kaynaklara yönelik korkunç bir açgözlülük yarışı başladı. İnsanoğlu güvenlik, enerji, gıda ve su gibi temel zorunluluklar üzerinden bir sınavla karşı karşıya. Bu dört temel faktörü kontrol etmek için akıl almaz denemeler yapılıyor. Bu yapılırken insan kutsal bir varlık olarak değil bir tüketim malzemesi hatta bir kobay olarak değerlendiriliyor.

            Ölüm riski yüzde 5 olmasına karşın, 1 yılda kene ısırmasından ölenlerin sayısı 40'a ulaştı

            Türkiye, terör, trafik, kuş gribi ve tersane ölümlerinden sonra onlarca evladını kene ısırmasına kurban vermeye başladı. Dünyada, Türkiye'deki kadar ölümlere neden olmayan Kırım Kongo Kanamalı Ateşi hastalığı (Kene ısırması) son altı yılda 120 insanımızın hayatına mal oldu. "Biyolojik saldırı mı?" yoksa "cehalet mi?" tartışmaları sürerken yurdun dört bir yanından ölüm haberleri gelmeye devam ediyor. Özellikle 2002 yılından bu yana bahar ve yaz aylarını kâbusa çeviren "Hyalomma" cinsi keneler, Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi'ne yol açarak virüsün bulaştığı insanları öldürebiliyor. Yüzde 5'lik öldürme ihtimaline dikkat çeken uzmanlar, ölümlerin asıl nedenin daha çok ihmal ve cehalet olduğu konusunda birleşiyor.  "Kene vakalarındaki artış aslında doğanın dengesinin bozulması ile alakalıdır. Tıpkı küresel ısınmadaki gibi doğal dengelerin bozulması sonucu bu tür hastalıklar ve öldürücü böcekler ortaya çıkmıştır. Ormanların yok oluşu, bilinçsiz sulama, kimyasal maddeler-denemeler gibi doğa dengeleri bozulmasıyla beraber küresel ısınma tehdidi başladı ise; Tarımda ilaçlamalar, bilinçsiz insanlar, kuş türlerinin korunmaması gibi nedenlerden dolayı oluşan denge bozumu sonucunda kene artışı yaşanmıştır. Sığırcık kuşları, tavuklar ve keklikler kenenin en büyük düşmanıdır" yorumlarında doğruluk payı bulunsa da, öldürücü kenelerin biyolojik saldırı amaçlı üretilebileceği gerçeğini değiştirmiyor.

Kenenin küresel ısınmayla birlikte artışa geçtiğini belirten uzmanlar, hayvan göçleri ve insan hareketleriyle de yer değiştirdiğini yerleşim bölgelerine yayıldığını kaydediyor. Kene, bir seferde 7 bin tane yumurtluyor. Yumurtlamak için de kana ihtiyaç duyuyor.

Kırım-Kongo kanamalı ateşi hastalığı nedir, nasıl bulaşır?

            Bahar-Yaz dönemlerinde artış gösteren ve ağırlıklı olarak keneler aracılığıyla bulaşan virütik Kırım Kongo Kanamalı Ateşi Hastalığı, ilk olarak 1944 yılında Kırım'da, ardından 1956 yılında Kongo'da tanımlanmış ve sonra aynı hastalık olduğu anlaşılmıştır. Sendrom Türkiye'de ilk kez 2002 yılında ortaya çıkan epidemi sırasında tanımlanmıştır. 30 kadar farklı kene türünün virüs taşıyabildiğini söyleyen uzmanlar, "Nairovirus" virüsünü çoğunlukla "Hyalomma" cinsi kenelerin taşıdığını açıklıyor. Keneler, kan emerek beslendikleri için hemen tüm yabani ve evcil hayvanların (inek, koyun, köpek, kemiriciler, yerde beslenen kuşlar vb.) üzerinde bulunabilir ve bu hayvanlardan insana geçebilirler. Ayrıca, çalılık ve yeşil, yüksek otlu alanlarda bulunan keneler, beslenmek için doğrudan insanlara da geçip ısırabilirler. Bu nedenle daha çok kırsal bölgelerde ve hayvancılıkla uğraşan kişilerde görülmekle birlikte kentsel alanlardaki uygun ortamlarda da bulunabilirler. Virüs ile bulaşmış keneler, kan emişini tamamladıktan sonra ayrılırken bir sıvı salgılarlar. Virüs genellikle bu sıvı ile bulaşır. Kan emdikleri ve virüsü bulaştırdıkları tüm canlılar hasta olabilir fakat hastalık genellikle hayvanlarda hafif ve bulgusuz seyreder. Bu nedenle daha az görülmekle birlikte hasta hayvanların salgıları ve kanları aracılığıyla da hastalık bulaşabilir.

            Önce vücudu uyuşturmaktadır!

            Keneler bir vücut bölgesini ısırmadan önce bölgeye lokal aneztezik benzeri bir madde salgılıyor. Hissedilmeyen ısırık nedeniyle vücutta kene görülememesi halinde ilk 24-48 saatte keneler fark edilemiyor. Sağlık Bakanlığı ve Tarım Bakanlığı'nın vatandaşı bilinçlendirme çalışmaları, reklam atakları da sonuç vermiyor. Özellikle hafta sonları piknik alanlarına giden binlerce kişi, piknik dönüşü soluğu hastanede alıyor. Öyle ki İstanbul'da sadece 1 gün içinde piknik alanda vücudunu kene ısıran ve bir sağlık kuruluşuna müracaat eden hasta sayısı binlerle ifade edilmeye başlandı. KKKA hastalığına yakalanmış bir hastanın kanına korumasız dokunan aralarında doktor ve hemşirenin de bulunduğu sağlık çalışanlarının da hastalığa yakalanması, kamuoyundaki tedirginliği daha artırdı. Sağlık Bakanlığı son bir yılda 30'a yakın insanımızın kene ısırması yüzünden hayatını kaybetmesi üzerine 2009 yılına yetişebilecek hayvan aşıları üretmeye çalışıyor. Riskli bölgelerdeki tüm hayvanların aşılanması ile kene ısırsa dahi hayvana virüsün bulaşması önlenmiş olacak. Dolayısıyla da virüsün dolaşımı durmuş olacak. İnsanlarda kullanılacak aşı için ise çalışmalar devam ediyor.

            Tedavi ve aşısı niye yok

            Kene ısırığı nedeniyle meydana gelen Kırım Kongo Kanamalı Ateşi nedeniyle son 6 yılda 120 kişi hayatını kaybetti. Şu anda hastalığın spesifik bir tedavisi yok. Dünya üzerinde, insanlara yönelik hastalığı önleyici bir aşı bulunmuyor. Yani virüsü öldüren ortadan kaldıran antiviral bir ilaç geliştirilebilmiş değil ve bir aşısı da yok. Yüzde 5 oranında öldürücülüğü olmasına rağmen ilk 12 saatte müdahale edilemediği için hastalık öldürücü boyutlara ulaşıyor. Sağlık ve Tarım Bakanlığı yetkilileri, halkın kene korkusunu ticari olarak kâra çevirmek isteyenlerin kene ilacı, kene spreyi vb. adlar altında sattığı şeylere kanılmaması gerektiğini, vücut spreylerinin de bebeklerde kullanılmaması gerektiğini ifade ediyor.

            Kene biyolojik silah mı?

            Kenelerden insanlara geçen virüsün 'biyolojik savaş' şeklinde Türkiye'ye bulaştırıldığı yönündeki iddiaları da hesaba katmak gerekiyor. Kene ölümlerinin biyolojik bir saldırı olduğunu düşünenler arasında bulunan Tokat Milletvekili Dr. Reşat Doğru, sadece Tokat'ta 3 binin üzerinde insanı kenenin ısırdığını belirterek, "Son yapılan araştırmalar özellikle bunun bir biyolojik savaş şeklinde Türkiye'ye bulaştırıldığı kanaatini güçlendiriyor. Bu virüsleri taşıyan kenelerin çeşitli noktalardan Anadolu'ya taşınmış olduğu şeklinde düşünceler üzerinde duruluyor. Bu noktada araştırma yapılmalı" demişti. Kırım Kongo Kanamalı Ateşi virüsünün, 'biyolojik silah' olarak listelerde yer aldığını söyleyen Ceyhan Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Genel Koordinatörü Op. Dr. Fatih Karayandı ise: Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) virüsünün, "biyolojik silah" olarak listelerde yer aldığını belirterek, resmi makamların bu konuda araştırma yapması gerektiğini hatırlatıp, hastalığın 400 bin Türk'ün ana vatanı Kırım'dan sürgün edilmesinin ardından, Sovyet askerlerinde görüldüğünü söyleyerek, kenelerin taşıdığı "Nairovirüs" adlı virüsün, Gülhane Askeri Tıp Akademisi (GATA) tarafından ve Sağlık Bakanlığı tarafından açıklanan Kimyasal ve Biyolojik Terörizm Raporu'nda biyolojik savaş ajanları arasında gösterildiğini belirtmişti.

            Yazın kene, kışın kuş gribi.. Türkiye çok yönlü kuşatma altında mı?

            Keneler daha çok daha çok çalılık, otluk alanlar, orman ve su kıyılarında görülüyor. Özellikle dişi keneler, yumurtalarını geliştirebilmek için kana ihtiyaç duyduğundan bir insan veya hayvana yapışıyor. Yerleştiği yerde ise kene 7 gün boyunca kan emiyor. Ölümcül kene hastalıkları Rusya, Türk Cumhuriyetleri, Irak, İran ve Orta ve Doğu Afrika'nın bazı bölgelerinde de görüldü. Bu güzergah, göçmen kuşlarına göç güzergahına uyuyor.

            Kene haritası

            Orta Karadeniz, Orta Anadolu'nun kuzey kısımları, Toroslara kadar uzanan dağlık kısa bodur alanlar. Kıyı kesimlerimizde KKKA hastalığına sebebiyet veren kene türüne rastlanmıyor. Bir ilginç durum da hastalığı yayan kene türüne metropollerde de rastlanmıyor. Kelkit Vadisi denilen Tokat, Çorum, Sivas civarında kene vakaları yoğun olarak görülüyor. En son Bilecik civarında görülen keneye Marmara ve Ege'de de rastlanıyor. Kene tehdidi Türkiye'yi sarıyor. Orta Anadolu ve Karadeniz başta olmak üzere 22 il Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi hastalığı tehdidi altındaki riskli bölgeler arasında gösteriliyor.

            Artık ülkemizin, her türlü ihtimali hesaba katarak, biyolojik saldırı ve salgınlara karşı gerekli tedbirleri alması gerekiyor. Çünkü bu konulardaki ihmaller, milletimize çok pahalıya mal oluyor..

37 28.06.2008 / Ali Haydar Haksal / Milli Gazete

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Subscribe
Bildir
0 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
Picture of Gençosman CANATAN

Gençosman CANATAN

YORUMLAR

Son Yorumlar
0
Düşünceleriniz değerlidir, lütfen yorum yapın.x
Paylaş...