Polislerimizin; görevleri ve bize isnat edilen saçma suçların mahiyeti gereği gösterdikleri titizlik ve abartılı tedbirler dışında, hem yakalama ve tutuklama esnasında, hem yüzlerce kilometrelik taşıma ve gözaltında tutma sırasında, müdürlerinden ekip amirlerine, memurlarından diğer görevlilerine kadar hepsinin, olumlu ve olgun yaklaşımlarını, polisliğe yakışır ağırbaşlı ama saygılı davranışlarını takdir ve tebrik ediyorum ve ülkem adına gurur duyuyorum. Sadece, CIA bağlantılı Fetullahçı takımı ve gladyo uzantısı oldukları her türlü tavırlarından, tafralarından ve aylardır hazırladıkları anlaşılan tuzak ve tutarsız sorularından ve kin kusan bakışlarından anlaşılan, bazı “şef”leri bunun dışında tutuyorum. Bu arada Fetullah Gülen gibi, bizzat Zaman Gazetesinin haberleriyle Yahudi Mafya Kuruluşu ADL ve JINSA’dan destekli ve CIA hizmetlisi olduğu kesinleşen kişinin ve bazı bilinçli ve hain çömezlerinin dışında, diğer talebe ve tabilerinin büyük kısmının; dinini, devletini, Ülkesini ve milletini seven iyi niyetli ve istikametli insanlarımız olduklarını zaten biliyorum.
Ama hem Yüce Dinimizi yozlaştırıp, Müslümanları emperyalizme uşaklaştırmaya, hem de Devletimizi yıpratıp yıkmaya yönelik, “gaflet, dalalet, hatta hıyanet” kokan girişimleri ve işbirlikçileri deşifre etmeyi, Milli birlik ve dirliğimizi tehdit eden kirli girişimlere karşı gelmeyi inancımızın ve insanlığımızın bir gereği ve görevi olarak görüyorum.
İşte tam 19 aydır özenle hazırlanıp bize yöneltilen, nerdeyse bir kitap hacmindeki tuzak sorulardan bazıları ve komplocuları telaşlandırıp şaşkınlaştıran yanıtları: (Not: Yazım hataları düzeltilerek aktarılmıştır)
SORULDU: Yukarıda bahsi geçen (Konya’daki) darp ve tehdit olaylarına istinaden alınan müşteki ifadelerine göre; İlimizde Erdoğan BİŞKİN liderliğinde bir grubun oluştuğu ve bu grubun da size bağlı olarak faaliyet yürüttüğü belirtilmektedir.
Siz Erdoğan BİŞKİN ve etrafında oluşan grupta bulunduğu belirtilen ve yukarıda isimleri yazılı olan şahısları tanıyor musunuz? Bu şahısların sizinle ve Milli Çözüm Dergisi ile herhangi bir ilişki ve irtibatları var mı? İfadelerde belirtildiği üzere aranızda herhangi bir hiyerarşik bağ mevcut mu?
CEVABEN: Ben bundan önceki sorunun yanıtında, tanıdığım şahısları söylemiştim. Olaylara katılan şahısların bir kısmını tanıyorum. Bir kısmını hatırlamıyorum. Oğuzhan ÇILDIR isimli şahıs Milli Çözüm Dergisi Konya temsilcisidir. Bu iddia; bana Erdoğan BİŞKİN’e ve arkadaşlarına atılan bir iftiradır. Benim yıllarca hizmet ettiğim camiada birlikte olduğum şahısları dövdürmekle elime ne geçebilir? Bu konudan daha sonra bilgim oldu. Ben de Erdoğan BİŞKİN’le yaptığım bir telefon görüşmesinde, kendisine niçin böyle bir olaya meydan verdiğine ve önleyemediğine kızdım, hakaretvari sözler söyledim. Hatta kendisine “niçin bu olaylara fırsat verdiniz, önlem almadınız, keşke ben dövülseydim de böyle bir haber almasaydım” diye çıkıştığımı hatırlıyorum. Bu insanları dövdürtmek için bir amacım olması lazım, oysa ben dövülen bu şahısları hem tanımıyorum.(Hem de bunun niçin nasıl bir maksat uydurulduğunu merak ediyorum)
Bana isimlerini söylediğiniz bu şahıslarla aramda herhangi bir hiyeyarşik yapı bulunmamaktadır, aramızdaki ilişki uzun yıllardır aynı görüşe hizmetten kaynaklanan bir sevgi ve saygı bağıdır. Benim belirtilen şahıslar ile hiyerarşik bir yapı olduğu düşünülüyorsa, Türkiye’deki büyük medya patronlarının da örgüt başı gibi muamele görmesi lazımdır.
SORULDU: Yukarıda kısaca tarafları ve içeriği anlatılan darp ve tehdit olaylarından sizin bilginiz var mı? Siz bu olaylara herhangi bir şekilde müdahil oldunuz mu? Yine ifadelerde bahsedilen ve cezalandırmak amacıyla oluşturulan 17 kişilik Saadet Partisi yöneticilerine ait liste hakkında bilginiz var mı, bu listeyi kimler ne amaçla oluşturdu? Detaylıca anlatınız.
CEVABEN: Olay olduktan sonra başkalarından öğrendim. Bu olayın Konya yerel basınında yer aldığını görmüştüm. Bu olaylarla ilişkilendirilme çabaları benim üzerimde oynan bir oyundur. Saadet partisi içerisindeki; yanlışlarını uyardığım bazı kişilerin, bir takım gençleri üzerime kışkırtarak aleyhime verdikleri ifadelerdir. Ben dergide Şevket KAZAN ve Oğuzhan ASİLTÜRK’ün partiye zarar verdiklerini devamlı suretle irdelemişimdir. Bu nedenle bana karşı bu gençlerin kullanıldığını düşünüyorum ve böyle bir iddia karşısında savcı ve hakimlerin bu olaydan dolayı bizi ifadeye bile çağırmamaları, iddiayı ciddiye almadıklarının bir göstergesidir. Hazırlandığı iddia edilen listeden benim herhangi bir bilgim yoktur, böyle şeylere bulaşmam da söz konusu değildir.
SORULDU: Anadolu Gençlik Derneği Konya şubesi Başkanı Yusuf GÜNEŞ isimli şahsın 20.11.2007 günü bilgi edinme olarak alınan ifadesinde özetle;
Sizi ilk olarak 1973 veya 1974 yıllarında Elazığ ilinde sizin öğretmenlik yaptığınız lisede öğrenci olduğu yıllarda tanıdığını, 1980’li yıllara kadar sizinle birlikte Milli görüş Çizgisinde siyaset yapan Milli Selamet Partisi içerisinde çeşitli hizmetlerde bulunduğunu, 1980 ihtilalinden sonra sizin görüşlerinizde partiye ters düşen farklılıklar gördüğünü, ancak 1980-1990 yılları arasında sizinle yakından görüşmediğini, o dönemlerde sizin 1980 ihtilalini Prof. Dr. Necmettin ERBAKAN’ın yaptırdığını ve yine bu şahsın Mehdi olduğunu söylediğinizi, 1990 yılından sonra farklı düşüncelerinizden dolayı, parti yöneticileri ile muhalif konuma düştüğünüzü ve akabinde parti tarafından size görev verilmemeye başlanıldığını, halen parti yönetici ve kurucu kadrosuna yönelik sert bazen de hakarete varan eleştiri ve söylemlerinizin olduğunu, ancak buna rağmen Milli Görüş Lideri olarak bilinen Necmettin ERBAKAN’a karşı herhangi bir olumsuz düşünce ve söylemlerinizin olmadığını, bunun yanı sıra bir yandan Necmettin ERBAKAN ‘ı lider olarak kabul edip diğer yandan Necmettin ERBAKAN’ın temsil ettiği Milli Görüş Çizgisine tam ters düşünce yapısına sahip olan İşçi Partisi Lideri Doğu PERİNÇEK ile bir araya geldiğinizi ve bu şahsın ortağı olduğu ve kendi görüşleri doğrultusunda yayın yapan Ulusal TV de yayınlara katıldığınızı, bu durumun bir çelişki oluşturduğu, sizin Konya iline sık sık gelerek bazı otel ve salonlarda konferanslara katıldığınızı, yüksek giderli olan bu etkinliklerin masrafının nereden karşılandığını bilmediğini belirtir beyanlarda bulunmuştur.
Gerek Anadolu Gençlik Derneği Başkanı Yusuf GÜNEŞ’in ifadelerinden, gerekse Milli Çözüm isimli dergisinde yayınlanan yazılarınızdan ve kitaplarınızdan; Sizin bir dönem Milli Görüş Fikri doğrultusunda ve Prof. Dr. Necmettin ERBAKAN liderliğinde kurulmuş olan siyasi partiler içerisinde çeşitli görevler alarak hizmet yürüttüğünüz, ancak belli bir dönemden sonra bu partilerde görev yapan yönetici ve kurucu kadrolar ile muhalif duruma düşerek partiden fiilen koptuğunuz görülmektedir.
Sizin bahse konu siyasi partiler içerisinde hizmet yüklendiğiniz dönemlerde ne gibi beklentileriniz vardı? Bu beklentilerinizin oluşmasına engel olan sebepler nedir? Sizi parti yöneticileri ile muhalif duruma sokan sebepler ve partiden kopma veya koparılma süreciniz nasıl oldu?
CEVABEN: Yusuf GÜNEŞ isimli şahıs benim seminerlerime toplantılarıma ve sohbetlerime katılan, benimle bilgi alışverişinde bulunan bana saygı gösteren biriydi. Yusuf GÜNEŞ’in de Şevket KAZAN, Oğuzhan ASİLTÜRK ve Lütfi yalman isimli şahıslar tarafından doldurulduğu o kadar açık ki; kitaplarımda ve dergilerimde 12 Eylülün ve 28 Şubatın, her şeyden önce dış güçlerin kışkırtması ile Erbakan Hocayı saf dışı etmek için yapıldığını açık açık yazdığım ve belgelerle ispatlamaya çalıştığım halde, bana 12 Eylülü Erbakan yaptırmış gibi bir ifade kullanmış. Güya ben öyle demişim. (Oysa biz, dış güçlerin tezgahladığı bu tür darbelere karşı, büyük dirayet ve feraset sahibi zatların, milli çıkarlarımıza yarayacak tedbirler geliştirdiklerini söylemiştik. A.A.) Yusuf GÜNEŞ, bu darp ve tehdit olaylarına şahit değil, bilirkişi değil, peki neden bu yalan ve yanıltıcı ihbarları mahkemeye sunduklarına bir anlam veremiyorum. Ayrıca ben bir araştırmacı yazarım; farklı televizyonlarda milli görüş çizgisi üzerinde konuşmalar yapıyorum. Benim yaptığım konuşmalara milli görüşü benimseyen insanların sevinmesi gerekirken, benim aleyhime ifade vermelerini yadırgıyorum. Parti ile ilgili şahsi sorunlarım beni ilgilendirir. Bu şahsi sorunların mahkemeleri ilgilendirdiğini düşünmüyorum. Benim bu soruya başka ekleyeceğim bir husus yoktur.
SORULDU: Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı Bütün partileri bir araya getirdiğini Söylediğiniz Siyonist güçler kimlerden oluşmaktadır? Niçin Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı böyle bir çalışma içerisine girildiğini söylüyorsunuz? Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanının Yahudiler tarafından getirildiği bilgisini nerden edindiniz? Niçin Cumhurbaşkanına atfen “Yahudi kendi kullanmak için getirdi” “Ordu bunu geçici olarak hizmetine aldı, ulan adam gibi geçici şartla burada duracaksın” gibi hakaret içeren sözler kullanıyorsunuz? Açıklayınız.
CEVABEN: Siyonist güçlerden KASTETTİĞİM: Amerika’daki JİNSA ve ADL gibi Yahudi lobileri, Türkiye’deki mason locaları, ve Siyonist Yahudi ve ihtilalci bilinen Soros gibi büyük spekülatörlerin güdümündeki oluşumlardır.
Biz “ordu milletiz”, Atatürk’ün de ısrarla belirttiği üzere; (örneğin Afyon Dumlupnar öncesi kışlada subaylara yaptığı konuşmadaki gibi) milletimizi yıkmak ve parçalamak isteyenlerin, önce ordumuzu yıpratmak ve zayıflatmaya giriştikleri inkâr edilmez bir gerçektir.
Televizyonlarda Yalçın KÜÇÜK gibi pek çok insanın bu kanatimizi güçlendiren beyanları ve Cumhurbaşkanlığı öncesi süreçlerde Amerika’daki Yahudi kuruluşları ile belgelenen münasebetleri ve Yunanistan başbakanı, Fransa Cumhurbaşkanı, Afganistan Cumhurbaşkanı gibi Amerikanın güdümünde olan insanlarla Amerika’daki aynı siyasi eğitimden geçtiği belgelerle bilinen gerçeklerdendir. Ancak biz ifadelerimizde Sayın Cumhurbaşkanının milli güçler ve gerçek Türkiye’nin eliyle o makama getirildiğini iddia ediyoruz.
Cumhurbaşkanına atfen söylediğim belirtilen sözlerdeki maksat, kimsenin kökeni ve kimliği değil; milletimize ve devletimize sadakatle hizmet edip etmediği bizim için önemlidir. Devletimizin sahipsiz olmadığını ve kimsenin kendi keyfine kullanamayacağını temenni etmemizdendir.
SORULDU: Milli Devrim dediğiniz devrimin içeriğini detaylıca anlatınız. Ayrıca Türk Silahlı Kuvvetlerinin perde arkasından hukuki bir süreçte böyle bir devrim yapacağı bilgisini nerden edindiniz? Yapılacak olan devrimin ne şekilde cereyan edeceğini ve hukuki sürecin nasıl işleyeceğini detaylıca anlatınız.
CEVABEN: Bu sadece milletimizin ve devletimizin bekası ve bağımsızlığı için samimi bir temennimdir ve tarih boyunca Kurtuluş savaşımız dahil ordu-millet işbirliğiyle gerçekleşmiştir. Keşke bana bu soruyu Türkiye’min ve milletimin düşmanı olanlara sordursaydınız!
Yapılacak olan devrimle ilgili (Bunlar tabii değişim ve gelişim karşılığıdır dışında) herhangi bir açıklama yapmayacağım, yazdığım 32 adet kitabı okursanız anlarsınız. Benim söylemlerim sadece temenniden ibarettir.
SORULDU: Niçin Milliyetçi Hareket Partisinin hıyanet şebekesi olduğunu söylüyorsunuz? İktidar Partisi AKP’nin PKK terör örgütü sözde lideri Abdullah ÖCALAN’ın dokuz maddelik eylem planını hayata geçirdiğini ve Sevr’in tatbikine zemin hazırlandığını söylemenizin sebebi nedir?
CEVABEN: (Bu soru yanlıştır ve yanıltıcıdır. Bizim teşkilat ve taban olarak MHP’ye düşman olmamız iddiası akla ve vicdana sığmayan ve bunun için hiçbir neden bulunmayan ve zaten ahlak ve anlayışımıza da uymayan bir saptırmadır. A.A.) Milliyetçi Hareket Partisinin tabanını ve pek çok teşkilat mensuplarını ülkesine ve devletine olan bağlılıkları ve fedakarlıkları noktasında takdir eden bir insanım. Ama belirttiğim gibi tavandaki bazı kişilerin; ordumuzu yıpratma, ordu polis rekabetini kışkırtma ve AB kriterleri, demokratikleşme hevesi ve bahanesi ile PKK’nın silahla ve zorla başaramadığı: Türkiye’yi parçalamak ve federasyonlara ayırmak planına direk veya dolaylı yarayacak ve hele kuzey Irak’taki çok başarılı operasyonlar sonucu Amerika ve İsrail güdümlü PKK’yı hizaya getiren Yaşar BÜYÜKANIT’ın şahsında ordumuzu zaafa uğratacak hareketleri; Atatürk’ün ifadesi ile: “gaflet dalalet ve hatta hıyanetle” eş görenlerdenim.
PKK’yı yılardır destekleyen ABD, AB ve İsrail’in şimdi aynı hedeflerini silahla değil PKK’yı siyasallaştırmak sureti ile yapmalarına, sayın Başbakanın: “PKK’lılar dağdan ovaya insin meclise girsin” sözleri ile, bilerek veya bilmeyerek taşeronluk yaptığı kanaatçi bizi derinden üzmektedir.
SORULDU: Bir önceki görüşmenizde ordu tarafından yönlendirilen ancak ordunun perde arkasında kaldığı ve hukuki bir sürecinde kullanıldığı bir devrimin yapılacağını, bu görüşmenizde ise 12 Eylül ve 27 mayıs gibi direk olmasa bile yine ordu tarafından bir devrim yapılacağını belirtiyorsunuz. Size Türk Silahlı Kuvvetlerinin darbe-devrim veya benzeri bir hareket hazırlığında olduğu bilgisi kimlerden, ne şekilde gelmektedir?
Yine devrimlerde ve darbe şartlarının oluşmasında halk katılımının gerekliliği şartı dikkate alındığında, ordu tarafından yapılacağını belirttiğiniz devrim içinde gerekli şartların oluşturulması amacıyla darbenin sivil ayağını oluşturan çeşitli yapılanmaların meydana getirildiği anlaşılmaktadır. Siz böyle bir oluşumun içerisinde mi görev almaktasınız. Niçin görüşme yaptığınız şahıslara ısrarla ordunun da içinde yer alacağı ve bizzat yönlendireceği bir devrimin yakın zamanda yapılacağına dair telkinlerde bulunuyorsunuz?
CEVABEN: Benim sözlerimden devrim ve darbe ile ilgili sonuç çıkartmak kasıtlı bir çarpıtma gibi gelmektedir. Sadece Ukrayna’da, Gürcistan’da, Balkanlarda, ve Kafkasya’da ihtilaller yaptırdığı herkesçe bilinen; Siyonist Soros’un paraları ile beslendiğini itiraf eden TESEV ve TUSİAD gibi işbirlikçi sömürü baronlarının yıpratmaya ve millete düşman tanıtmaya çalıştığı; bağımsızlığımızın ve özgürlüğümüzün sigortası olan orduma sahip çıkma gayretidir.
Sözümle ve özümle asla alakası olmayan; inancıma ve insanlığıma hakaret saydığım bir çarpıtmayı bana maledip, aslı astarı olmayan bir yapılanma içerisindeki yerimi sormak, bu ülkede nasıl bir milli değişim ve dönüşüm ihtiyacının gerektiğinin de açık göstergesidir ve bunun hukuki demokratik bir süreçle gerçekleşeceğinin ümidini vermektedir. Bu iddia bir iftiradır, benim böyle bir telkinim yoktur, kasıtlı bir çamuru bana sıçratma gayretidir.
SORULDU: Yaptığınız görüşmede Genel Kurmay Başkanlığının devrim veya darbe yapabilmek amacıyla gerekli şartların oluşabilmesi için mevcut Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ve Amerika’yı destekler gibi gözüktüğü ve olası bir Amerika-İran savaşını beklediği bilgisini veriyorsunuz. Siz Genel kurmay başkanlığının yaptığı böyle bir planın bilgisine nasıl ulaştınız? Böyle bir darbe veya devrimin yapılmasını isteme sebebiniz nedir? Mart ayını özenle bekliyorum derken nasıl bir beklentinizden bahsediyorsunuz? Detaylıca açıklayınız.
CEVABEN: Benim bu söylediklerim gelecekle ilgili ön sezi ve tahminlerimdir. Böylesi beklentilerin bilgisi ve belgesi olmaz. Ve amacım da toplumda oluşturulan: “emperyalist Batıya teslimiyetten başka çare yoktur” kanaatini değiştirip, özüne ve milletine güven duymasını sağlamaktır. Böyle silahlı ve kanlı bir darbe iddiasını aklımdan ve hayalimden bile geçirmiş değilim. Ülkemiz ve bölgemiz üzerindeki kirli emellerini, gafil ve hainlerden başka hiç kimsenin inkar edemeyeceği, Amerika ve İsrail’in ve Haçlı AB ülkelerinin (zulüm ve sömürü saltanatının A.A.) mensubu olduğumuz mazlum milletlerin diriliş ve bütünleşmesi ile yıkılacağını bekliyorum ve bu ümidimi hiç kaybetmiyorum.
SORULDU: Görüşmenizde gerçekleşeceğini söylediğiniz olası Amerika-İran savaşı, açılacak yeni cepheler ve Türkiye’nin içine düşeceği büyük bir ekonomik kriz ve sonrasında istikrarsız ortam ve ülkenin çöküşü, yine mevcut iktidar partisi AKP’nin başörtüsü serbestliği bahane edilerek hukuki bir süreçle devre dışı bırakılacağı ile ilgili bilgileri nereden edindiniz? Detaylıca açıklayınız.
CEVABEN: Türkiye’nin bütün gazeteleri ve internet siteleri, dergileri TV haberleri buna benzer yüzlerce haber ve yorum yayınlanmaktadır.
SORULDU: Yine mevcut saadet partisi ile ilgili olarak Türkiye’de yaşanacak devrimden sonra partinin sağlam ellere verileceğini, size düşenin ise gerçeklere sahip çıkarak sabırla beklemek olduğunu belirtiyorsunuz. Sağlam eller dediğiniz şahıslar kimlerdir? Size böyle bir vaatte mi bulunuldu? Sahip çıkmanız gerektiğini söylediğiniz gerçekler nelerdir? Detaylıca bilgi verin.
CEVABEN: Bunlar özel değil, çok genel temennilerdir. Yoksa yüzde birlerin altına düşmüş bir partinin kimlerin eline geçeceği değil, benim derdim; ülkem ve insanlık için çok tarihi ve talihli bir proje ve potansiyel taşıyan Milli Görüş düşüncesinin halkıma hizmet edecek hale gelmesini temenni etmektir. Yok eğer bu partiyi ele geçirmeye çalışıyorsam, normalde bunun yolu; etkin ve yetkin isimlere yağ çekmek ve gözlerine girmek olduğu halde, ben ülkeme hizmet için amaç değil araç bildiğim bir partinin en önemli yetkililerini bile açıkça tenkit etmenin, bana hiçbir siyasi yarar vermeyeceğini düşünecek kapasitedeyim.
SORULDU: PKK Terör örgütüne yönelik başlatılan Kara Harekatı ile ilgili sorulan soruya cevap vermekten niçin kaçınmaktasınız? Size bu gibi konuların telefonda konuşulmaması hususunda kim tarafından ne amaçla ikaz geldi? Yazdığınız kitaplar, yayınladığınız dergi ve konferanslar yoluyla geniş bir kitleye düşüncelerinizi aktarma çalışması yapmanıza rağmen, yine aynı konular ile ilgili telefonda konuştuklarınızın duyulmamasını istemenizin sebebi nedir? Yasal olmayan gizli bir niyet ve çalışmalarınız mı vardır?
CEVABEN: Bu görüşmeyi yaptım, hatırlıyorum. Bu tür sorulara her gün yüzlerce kere muhatap olduğumdan ve zaten dergiyi de bu soruların cevabı olarak çıkardığımızdan; herkesi dergimizi ve kitaplarımızı okumaya bir nevi ikazdır. Yoksa o konuşmamamı tespit edenler, üzerime yıkılmaya çalışılan cinsten karanlık ve farklı gizli bir görüşme ve buluşma yaptığımdan nasıl haberdar olamazlar. Çünkü yoktur, bu soru daha önce beni bir örgüt lideri göstermeye çalışan soruların tam aksine, bu sefer de “başka gizli örgütlerin bir elemanıymışım” gibi göstermeye yönelik, insanlık haysiyetime de hakaret sayılan bir yaklaşımdır. Ama Türkiye’de siyasetçisinden gazetecisine, iş adamından bürokratına, kurulu robot gibi makam ve menfaat hatırına uzaktan kumanda edilen tiplerin çoğaldığı bir ülkede, beni de kendilerinden zannetmeleri garipsenecek bir şey değildir. Bu sorunun cevabı diğer cevapların içinde de vardır.
SORULDU: Görüşmenizde kastettiğiniz Milli Taraf ve Kirli taraf kimlerden veya hangi kuruluşlardan oluşmaktadır? Konu ile ilgili detaylı açıklama yapınız.
Yine telefonlarınızın dinlendiğine dair uyarıda bulunarak “geçen ay şey yaptılar bizim telefonlar özel dinlemeye almışlar” demektesiniz. Size telefonlarınızın dinlendiğine dair bilgi ne zaman ve kimler tarafından verildi? Detaylıca açıklayınız.
CEVABEN: Daha önce bu sorunun cevabı geçti. Kirli taraf ABD, AB ve İsrail güdümlü faaliyetlerdir. Milli taraf ise; devletimizin özü ve kendisidir. Biz de burada, asıl silahlı ihtilal ve devrimin bizim devletimiz tarafından değil, dış güçler tarafından hazırlandığını ve arzulandığını açıkça ifade etmişiz. Telefonlarımın dinlenme kanaati: olağan üstü ve seslerin ve kesilmelerin, gizli frekanslı sistemlerin ortaya çıkması, zaten yaygın olan ve sürekli konuşulan bu konuda beni de böyle bir düşünceye sevk etti. Yanılmadığımı da bütün bu sorularınız göstermektedir. Yoksa aslında beni dinleyenlerin bana bilgi vermesi lazım. O zaman bu telefon görüşmelerini tespit eden size soruyorum, beni kime dinlettiniz ve bana haber vermesi için kimi görevlendirdiniz?
SORULDU: Telefonlarınızın özellikle dinlendiği konusunda uyarıyı nerden aldınız? Telefonlarda bu konulara değinerek karşı tarafa koz vermek istemediğinizi söylüyorsunuz. Karşı taraf kimdir? Konuşmalarınız karşı tarafa ne tür kozlar verecektir? Sizin görüşlerinizi ve çalışmalarınızı, gizlemenizi gerektiren ne tür illegal faaliyetleriniz vardır? Kapatma davası ile başlayan süreçte size yüklenen bir misyonunuz mu var? Detaylıca açıklayınız.
CEVABEN: Aynı mahiyetteki soruların cevabı verildi. Amerika’ya uşaklık yapanlar, Avrupa’ya hizmeti şeref sayanlar, İsrail’in çıkarlarını Türkiye’den önde tutanlar ve bunu bazılarının din istismarı ile, bazıların da Atatürkçülük simsarlığı ile yürütmeğe çalışmaları; tapındıkları emperyalist güçlerin şanlı ve şerefli Türkiye’nin önünde diz çökmesini önleyemeyecektir. Bunlara inanıp ifade etmek, kanaatimce suçlanması değil sahip çıkılması gereken bir gayrettir. Karşı taraf diye ısrarla söylediğim: PKK ve Hizbullah gibi, mason locaları gibi, Sorosçu vakıflar gibi, hıyanet şebekelerini yöneten dış güçlerdir. Eğer bir iktidarı kapatmak gibi bir gücüm ve yetkim olsaydı, benim öyle bir partiyi iktidara getirmek gibi bir gücümün de olması gerekirdi. Halbuki bu gülünç bir iddiadır. Oysa 54. hükümetin başbakanı Muhterem Profesör Dr. Necmettin ERBAKAN’ın, Türkiye’yi ekonomik, teknolojik ve politik yönde yeniden şaha kaldırdığı ve toplumun her kesiminin hala unutamadığı hayırlı ve başarılı hizmetlerin yapıldığı Refah Yola, dokuz-on ay dayanamayıp, hep karşı olduğumuz darbenin post moderni ile Erbakan’ı devre dışı bırakanların ve belgeleri televizyonlarda açıklanan Fransız Büyük Mason Localarının ve Amerika’daki Yahudi odaklarının; güya Erbakan’ın eski talebeleri sanılan insanları; televizyonları ile, medyası ile, finans kaynakları ile ve tüm imânları ile destekleyip nasıl ve niçin iktidara taşıdıklarının soruları yanıtlanırsa, böyle kullanıp işi bittikten sonra, yine aynı oluşumları hangi güçlerin saf dışı bıraktıkları da ortaya çıkacaktır; süper güçlerin melanetlerini ve sinsi marifetlerini (gündeme taşımaktan başka suçu bulunmayan A.A.) benim gibi kaleminden başka hiçbir yetkisi ve etkisi bulunmayan bir insana bu sorular yöneltilemezdi.
SORULDU: Kapatma davası ile başlayan süreç ile ilgili daha önce konuştuğunuz şeyler nelerdir? Karşı taraf Siyonist cephe dediğiniz kişi veya kurumlar kimlerdir? Karşı taraf dediğiniz kesimlerce aleyhinize kullanılmamasını isteğiniz şeyler ve farkına varılmamasını istediğiniz taktikleriniz nelerdir? Üzerinde taktik geliştirdiğiniz ve öğrenilmesini istemediğiniz nasıl bir çalışmanız var? Detaylıca açıklayınız.
CEVABEN: Türkiye’de ve bütün dünyada CIA ve MOSSAD’ın ve bunların arkasındaki ABD ve İsrail’in; Irak’taki, Sudan, Darfur’daki, Bosna Hersek’teki ve PKK eliyle ülkemizdeki cinayet ve hıyanetlerin sahipleri işte bizin dikkat çektiğimiz Siyonist güçlerdir. Herhangi bir taktiğim yoktur, bu açıklama yeterli sanırım.
SORULDU: Necmettin ERBAKAN tarafından sizin ve ekibinizin kabul görmesi beklentileriniz arasında olan bir gelişmemidir?
Ayrıca gidişatın sadece bir partinin değil sistemin kökten düzelmesine yol açacak gelişmeler olduğunu belirtiyorsunuz. Mevcut anayasal sistemin kökten değiştirilmesi ile ilgili ne gibi planlarınız var? Bu konudaki çalışmalarınızı ve iş birliği yaptığınız kişi ve kurumları detaylıca anlatınız.
CEVABEN: Muhterem Erbakan Hoca’yı, ülkeme ve mazlum milletlere huzur ve hürriyet yolunu gösteren büyük bir ilim ve devlet adamı olarak sevip sayıyoruz. Ama ne kendisi ile ne de partileri ile bu güne kadar hiçbir organik ve resmi bir bağımız olmamıştır.Ülkem için hayırlı gördüğüm bu hizmetlere 40 yıldır destek verdiğim ve parti yetkililerince hakaret gördüğüm halde ve üstelik millet vekili, belediye başkanı, yüksek bürokrat gibi makam ve menfaatler elde etmediğim halde, sırf Erbakan’ın hizmet ve fikirlerini sevip sahiplenmemden dolayı, keşke İsrail ve ABD gizli servisleri bu soruları bana yöneltseydi.
SORULDU: Yine görüşmenizde kapatma davası ile başlayan süreçte kim zarar görürse görsün, eğer zarar görecekler AKP’liler ise bırak görsünler diyorsunuz. AK Partinin son genel seçimlerde seçmen nüfusunun yüzde kırk yedilik bir oranda oyunu aldığını hatırlarsak, zarar görmesinden rahatsız olmadığınız kesimin ülkemizde çok sayıda vatandaşımıza karşılık geleceği anlaşılacaktır. Sizin devam eden bu süreçten nasıl bir beklentileriniz var ki, oluşabilecek sıkıntılardan rahatsızlık duymuyorsunuz?
CEVABEN: AKP’den kastım, asla yüzde kırk yedilik oy potansiyeli olan milletimiz değildir, AKP içinde çöreklenen ve bunu çeşitli kitaplarımızda, dergilerimizde belgelerle açıkladığımız bir kısım işbirlikçi insanlardır. Aksi halde oy veren toplumu kastetmek, aynı zamanda bir insanın kendi belasını istemesi gibi bir şeydir, asla böyle bir şey kastetmedim.
SORULDU: Doğu PERİNÇEK ve Kemal ALEMDAROGLU ‘nun Ergenekon Terör örgütüne yönelik İstanbul Emniyet Müdürlüğünce yapılan çalışmalar kapsamında göz altına alınması sonrası yaptığınız yorumda, bu gözaltılar için yanlışlık olduğunu, kontrol altında bir bulanıklık oluşturulduğunu, bu bulanıklık içinde yanlışlık dediğiniz gözaltıların bilinçli olarak yaptırıldığını belirtiyorsunuz. Ülkemizi kontrollü bir şekilde bilinçli olarak bulandıranlar kimlerdir? Bu konudaki bilgi ve görgülerinizi detaylı şekilde anlatınız.
CEVABEN: Benim ifademle alakası olamayan bir isnat bana yüklenmeye çalışılıyor. Ben ülkemizde Ergenekon örgütünün de, aslında beni suçlamaya çalışılan cinsten bir ihtilal ve silahlı devrim ve kargaşa çıkararak, ülkemizdeki gizli masonik düzenin devamını sağlamaya çalışanlar olduğunu düşünmekteyim. Bu karışıklığın, Türkiye’nin bağımsızlığının AB’ye devredilmesi, ülkemizin federasyonlarla çözülmesi, ekonominin ve sosyal hayatın dejenere edilmesi gibi suçlardan değil de, milletimizin geleneği ve inancının gereği olan başörtüsü karşıtlığı ile AKP’nin aleyhinde saldırıların yoğunlaşması; her iki tarafın da ülkemizin hayrını istemediği kanaatini bende oluşturmaktadır. Ancak benim gibi bir insanın bile Ergenekon gibi bir örgütle irtibatlandırılma gayreti, maalesef bir kısım darbeci ve şebekeci tiplerin toplum nazarında suçsuzmuş gibi algılanmasına yol açması bakımından, yine gerçek suçlular değil de, ülkesini milletini seven kimselerin zarar görmesi ile sonuçlanacak ve maalesef çok önemli bir adalet güvencemiz olan yargımıza karşı saygı yerine kaygının oluşmasını doğuracak diye üzülüyorum.
SORULDU: Yaptığınız görüşmede önce Ergenekon terör örgütüne yönelik yapılan adli soruşturmayı Türkiye’de Milli gelişmeleri gizlemeye yönelik bir hareket olarak değerlendiriyorsunuz. Daha sonra Ergenekon terör örgütünü dış güçlerin kontrol ettiği bir hıyanet ekibi olarak yorumlayıp telefonlarınızın dinlendiğini söyleyerek konuyu kapatıyorsunuz. Ergenekon terör örgütü ve bu örgüte yönelik düzenlenen adli soruşturma hakkında yaptığınız bu çelişkili yorumlar telefonlarınızın dinlendiği yönündeki aldığınız uyarılardan mı kaynaklanmaktadır? Açıklayınız.
CEVABEN: Bu bana bir ithamdır. Ergenekon olayına bulaştığı bilinen kimselerin bir çoğunu eskiden de bugün de asla tasvip etmiyorum. Ancak AKP’ye yönelik kapatma davasını yürüten yargının da, Ergenekon soruşturmasını yürüten yargının da, aynı oranda saygınlık ve duyarlılığa layık olduğu halde, bizi bölücülükle suçlayanların, bunlardan bir tarafa destek verenleri sahiplenip karşı tarafı kötüleme gayretleri, yargımıza yapılacak en büyük gözden düşürme hareketidir. Telefonumun dinlendiği yönündeki sorunuza da daha önce cevap vermiştim.
SORULDU: Yaptığınız yorumda devlet içerisinde yapılanmış bulunan bir derin devletin varlığından söz edip bu derin devleti besleyen, yani hizmetini yürütenlerden birinin de Milli Çözüm ve temsil ettiği grup içerisinde bulunan şahısların olduğunu söylüyorsunuz. Yine derin devletten Milli Güçler diyerek bahsediyorsunuz. Varlığından söz ettiğiniz derin devleti oluşturan kişiler kimlerdir? Askerin derin devlet ile olan ilişkisi nedir ve hangi boyuttadır? Bu kişilerin oluşturduğu teşkilatlanmalar hakkında, bugüne kadar yaptıkları eylem ve faaliyetler hakkında ve Milli Çözüm Dergisinin ve temsil ettiği grubun derin devlete yaptığı hizmetler hakkında detaylı bilgi verin.
CEVABEN: Benim o sözlerimden bu neticeyi çıkarmak, gerçekten büyük bir anlayış kısırlığı değil ise, kasıtlı bir iftiradır. Benim milli devletten kastım; dış güçlere direnen ve Atatürk’ün gençliğe hitabesinde haber verdiği kalelerimizi, yani milli müesseselerimizi koruyan kendi devletimizdir. Milli Çözüm Dergisi ise; devletimize ve geleceğimize sahip çıkmanın onurunu ve kendi çapındaki gayretlerini şanslı ve şerefli bir nasip saymaktadır.
SORULDU: Rüyalara getirdiğiniz yorumlar ile, yaptığınız işlerin ve yürüttüğünüz hizmetlerin gördüğünüz rüyalar ile de doğruluklarının tasdik edildiğini ve hayırlı işler olduğunu anlatmaya çalışarak, size bir şekilde bağlı olan, yani iş kolu veya gönül bağlılığı bulunan kişilerin motivasyonunu canlı tutmaya çalışıyorsunuz. Bu şekilde motive edilmiş bir grup ile derin devlete hizmet edebilecek güçlü bir sivil yapılanma mı oluşturmak istiyorsunuz? Sizin Derin devlet lehine aldığınız görevler ve yükümlülükleriniz nelerdir? Detaylı bilgi verin.
CEVABEN: Bu iddiayı asla kabul etmiyorum. O zaman bütün din görevlilerini milletimizi manen motive ettiği için Ergenekoncu kapsamında hesaba çekmeniz gerekir.
SORULDU: Emekli Tümgeneralin,Yaşar ALKAN tarafından size aktarılan ülkenin çok gizli operasyonel güçlere ihtiyacı olduğu bu hainlerin başka türlü temizlenemeyeceği fikrine destek vermenizin ve sizinde bu fikre bir açılım getirerek bu işi el altından askerin yerine getirmesi gerektiği fikrini ortaya atmanızın sebebi nedir? Neden böyle bir beklenti içerisinde olduğunuzu belirtiyorsunuz? askeri personel tarafından oluşturulacak gizli operasyonel bir gücün ülkemizin başbakanına, cumhurbaşkanına veya benzeri makam sahiplerine suikast düzenlemesinin ülkeye ne gibi faydası olacaktır? Ayrıca bahsi geçen emekli tümgeneralin başbakanı ve cumhurbaşkanını hainler olarak nitelendirmesi sizi rahatsız etmiyor mu? Niçin böyle bir fikre katılıyorsunuz? Detaylıca açıklayınız.
CEVABEN: Ben böyle bir beklenti içerisinde değilim. Ancak Türk askerini “Soros’un bekçileri” görenler ile aynı fikri paylaşmadığımı da belirtmeliyim. Asker olanın, sanki bu milletten sayılmadığını, onları seven ve sahiplenenlerin anarşist muamelesine reva görülüp sorgulandığını (görmek), Türkiye’mizin neden bir zihniyet dönüşümüne ihtiyaç duyduğu kanaatimizin haklılığını göstermektedir. Beni rahatsız eden; Türkiye’nin yönetiminde söz sahibi olanlara, ABD ve AB gibi tarih boyunca düşmanlıklarının zararını gördüğümüz ve içimizdeki mason localarının ve PKK ve mafya bozuntularının hamiliğini yapan dış güçlerce madalyalar takılırken; ordusunun güçlenmesine, PKK’ya karşı onurlu sonuçlar elde etmesine sevinen milli düşünceli bir insanın böyle sorguya çekilmesidir.
SORULDU: Yusuf BULDU isimli şahıs kimdir ve ne iş yapmaktadır? Ulusal kanal isimli TV, yönetici ve çalışanları ile ne gibi bir ilişki ve irtibatınız vardır? Kıbrıs’ı satmaya çalışanlar Karısını satmaya çalışanlardan alçaktır sözü kimlere karşı ne sebeple söylenmiştir. Ayrıca sahip olduğunuzu söylediğiniz Necmettin ERBAKAN kaynaklı Millicilik görüşü ile sol fikriyattan beslendiği bilinen Aydınlık dergisi ve Ulusal kanalı bir araya getiren ortak amaç nedir? Hangi hedeflerinizi elbirliği ile başaracağınızı düşünüyorsunuz? Detaylıca bilgi verin.
CEVABEN: Yusuf BULDU isimli şahsı nasıl tanıdığımı daha önce size anlatmıştım. Hatta burada gördüğümde hatırlayamadım. Ulusal kanalın bir dönem bazı programlarına davet edilmem, benim de bu davetleri inancım ve ülke çıkarım adına değerlendirmem dışında hiçbir ilgim ve irtibatım yoktur. İşçi Partisi ile de(Sizin kastettiğiniz anlamda) herhangi bir bağlantım ve ilişkim yoktur. Kıbrıs ile ilgili sözü kim söylemişse, niyeti ona sorulmalıdır. Ancak, belli bir kişi veya parti hedef alınmayıp genel bir anlam olarak söylüyorum: Kıbrıs’ımızın tamamını değil, bir küçücük köyünü bile satmaya kalkanların, bu tanımı hak edecekleri fikri acaba kimleri rahatsız etmektedir? Satmak isteyen veya buna gerekçe üreten kimlerdir ki, bu söz onları ürkütmektedir? Bizi Ergenekoncularla bir arada ve aynı doğrultuda göstermek kasıtlı bir çarpıtma girişimidir. Türkiye’de açıkça Abdullah Öcalan’ı lider kabul edenlere, kongrelerinde ve konferanslarında Türk bayrağını indirenlere, demokratik nezaket gösterenler, (hoş görülürken); bizim birkaç sefer, o da halkımıza yönelik, Ermeni soykırımı gibi milli davalar için, bazı toplantılarda buluşmamız, neden ve kimleri rahatsız etmektedir.?
Hiçbir kirli ve gizli niyetimiz ve gayret birlikteliğimiz olamaz. Ama Kurtuluş Savaşı şartları gibi, şimdi de: ekonomik sosyal ve siyasal bir kuşatılmışlıktan, IMF sömürü kıskacından, AB hıyanet tuzağından ve Amerika’ya gizli sömürge olmaktan ve İsrail’in vilayeti yapılmaktan kurtulmak için, tamamen milli olan hedeflerde; ben de bu hizmetlere katkı sağlamak istiyorum diyen, kendi ülkemizin insanlarını dışlamak ve düşman olmak, veya geçmişteki bazı saplantı ve yanlışlıkları bahane edilerek, ortak bir konsensüse karşı çıkmak; bırakın bir Türk vatandaşı olmanın, acaba insaflı bir düşmanın bile yapabileceği ve sorgulayabileceği bir iş midir?
SORULDU: Ulusal kanaldan aradığı tespit edilen Nuran GÖKDEMlR isimli bayan ile ne gibi irtibatınız vardır? Alınan mahkeme kararı ile tamamen yasalara uygun bir şekilde adli işlem yerine getiren görevlilere eşkıyalık yapıyorlar demenizin sebebi nedir? Ulusal kanala yardım etmeyi niçin boynuzun borcu olarak görüyorsunuz? Adli bir soruşturmayı yürüten görevlilere ve temsil ettikleri kurumlara yönelik kendi sonlarını hazırlıyorlar demenizin sebebi nedir? Nasıl ve kimler tarafından verilecek bir sondan bahsediyorsunuz? Cami duvarına işediler cümlesinden kast edilen nedir?
Ayrıca Türkiye’de Amerika ve Avrupa’ya karşı bir mücadelemi yürütülmektedir? Ulusal Kanal bu mücadelenin önderlerinden midir? Bahsedilen nasıl bir mücadeledir? Detaylı bilgi veriniz.
CEVABEN: Ben daha önce ilişki ve irtibatımı anlatmıştım. Onun dışında sistemli ve sürekli bir münasebetimiz yoktur. “Eşkıyalık” tabiri, bir kısım medyanın yargı kararları kesinleşmemiş bir sürecin başında; hem ahlaken hem hukuken masum sayılması gereken kişilere karşı bir karalama kampanyasına işarettir.
Ulusal Kanala, sadece masonik merkezlerin ve dış güçlerin ülkemizi yıkma faaliyetlerine karşı uyarıları sebebiyle ve bize ters düşen bir takım görüş ve düşüncelerini kabul etmemek kaydiyle ve sadece bu tanışıklık münasebetiyle telefon açıp cüzi bir yardım talebine karşı bir nezaket ifadesidir. Hepsi bundan ibarettir. Ne adli kurumlarımızı ne de şerefli polis teşkilatımızı böylesine alçakça bir sıfatlamadan utanırım. Benim tepkim kasıtlı medyanın taraflı ve kışkırtıcı tavırlarına yöneliktir. Hatta Avrupa ve Amerika halklarına karşı değil; Avrupa ve Amerika’da siyasete ve sermayeye hükmeden bir kısım masonik merkezlerin sinsi Türkiye hesaplarına, NATO toplantılarındaki haritalarla ülkemizi parçalama planlarına ve hain saldırılarına karşı olumlu ve onurlu mücadeleye katkı sağlayan, sağdan veya soldan her kişi ve kuruma; milletim, tarihim ve geleceğim adına bir minnet duygusu taşırım. Ama ölçüm ve çerçevem bundan ibarettir.
SORULDU: Görüşmenizde katıldığınızı belirttiğiniz özel toplantının içeriği ve katılımcılar hakkında detaylı bilgi verin.
CEVABEN: Ben öyle bir gizli toplantıya katılmadım, televizyonlarda gösterilen ve ismi geçen Kemal ALEMDAROĞLU’na yüzlerce katılımcı içinde: “Başörtüsü bahanesiyle AKP’ye sataşmalarının çifte standart olduğunu, hatta bunun toplumun geneline bir saldırı sayıldığını, çünkü kendisinin şimdi başkanlığını yaptığı İstanbul Rotary kulüplerinin, önceki başkanının da AKP İstanbul kurucu il başkanı ve şimdi AKP’nin önemli bir adamı olduğunu”, yüzlerine karşı söylemiş bir insanım. Benim bunlarla gizi ve kirli ilişkilerim olmadığını ve şimdi sığındıkları Kemalizm noktasında da samimiyet noksanlıklarını; “Atatürk’ün kapattığı mason localarına niye karşı olmadıklarını? söylemekle göstermişim. (Katıldığım bu konferansın bütün kayıtları elinizde bulunmasına rağmen, niye katıldığımı sorgulayıp, ama neler konuştuklarımı atlamanız, nasıl bir komplo ve karalama ile karşı karşıya olduğumun göstergesidir. A.A.)
SORULDU: İstanbul ilinde Talat Paşa Komitesinin düzenlediği ve Ergenekon soruşturması kapsamında yakalanan ve tutuklanan şahısların da katıldığı toplantıya Milli Çözüm Dergisi olarak katılma sebeplerinizi açıklayınız?
CEVABEN: Ülkemiz adına hayırlı bildiğimiz doğruları söyleyip uyarmak, zararlı gördüğümüz yanlışları hatırlatmaktır. Bu nasıl bir soru şeklidir ki, o toplantıda yaptığım konuşma bana bu soruyu yöneltenleri mahcup edecek, milli ve haysiyetli bir içeriğe sahip olduğu için hiç değinilmemiştir. Niçin katıldığımın cevabı, zaten yaptığım konuşmanın içeriğidir.
SORULDU: Görüşmede ismi geçen Hasan ÜNAL kimdir? Görüşmenin içeriği hakkında bilgi verin.
CEVABEN: Hasan ÜNAL Gazi Üniversitesinde Uluslararası ilişkiler konusunda uzman, görüşlerine dünya çapında değer verilen şahsiyetli bir aydınımızdır. Türkiye’de çok farklı kurum ve kuruluşların onun bilgisine ve görüşlerine başvurduğu bilinen bir bilim adamımızdır.
SORULDU: Konya ilinde düzenlenen ve sizin organize ettiğiniz anlaşılan konferansın organizasyonu için ne kadar harcama yapılmıştır. Konferansın yapıldığı yer ile ilgili ödeme kimin adına fatura edilmiştir. Bu harcamalar kim yada kimler tarafından finanse edilmiştir. Detaylıca bilgi veriniz?
CEVABEN: Herhangi bir konuşmacının davet edildiği ildeki hazırlıkları ve onu ağırlama masraflarını, kimin yaptığını sorması ve bilmesi, sorulduğu zaman bunlara cevap vermesi, hangi kanuni ve ahlaki kanunun gereğidir? Bu soru Ahmet AKGÜL’den başka kimlere yöneltilmiştir?
Bunlarla ilgili her şey ilgim ve bilgim haricindedir.
SORULDU: ismet SEZGİN’in Nevzat GÜNDÜZ aracılığı ile size gönderdiği paranın karşılığında herhangi bir alışverişiniz oldu mu? Paranın size gönderilme sebebi nedir? Açıklayınız.
CEVABEN: Bir soruyu aynı soruşturma kapsamında defalarca sormak, eğer bir kavrayış kusuru değilse; kasıtlı bir yönlendirme ve isnatları mecburen kabul ettirme yöntemidir. Ben Elazığ’da oturan bir insanım. Milli Çözüm yazılarını kontrol eden defalarca düzeltip değiştiren ve bunları mecburen para karşılığı, bu işi bilenlere yaptıran, her hafta onlarca dergi ve yeni kitap okumak, olayları yakınen takip etmek mecburiyetinde olan bir insanım. Bütün bunlar muhakkak önemli bir külfet getiren çalışmalardır. Benim emekli maaşımla, kendi idarem yanında, bütün bunları karşılama imkanım olmadığından, öyle sürekli ve sistemli değil, arkadaşlarımın da zaten bildiği bazı durumlarda, ekip dayanışması ruhu ile bazı kardeşlerimizin bu masrafları karşılama gayretidir. Zaten özgeçmişimde de yanlış hatırlamıyorsam 6.000 YTL civarında bankada param olduğunu, onunda bir ev değişiminden arta kaldığını, aslında gayet mütevazı bir hayat yaşadığımı, bunun dışında ne benim üzerime, ne de eşimin üzerine hiçbir varlığımın olmadığını söylemiştim. Ben böyle kirli menfaat ilişkileri içerisinde bulunmadığımı söylüyorum.
SORULDU:Yukarıda isimleri belirtilen Hacı İsmet, Selman, Ömer hoca ve Sadık isimli şahıslar kimlerdir, size ait bir kitabın basım masrafı niçin bu şahıslar tarafından karşılanmaktadır? Görüşme içeriği hakkında detaylı bilgi veriniz.
CEVABEN: Sadık isimli şahıs benim öz yeğenim Sadık YAMANOĞLU’dur, İstanbul ilinde bir dershanede görevlidir, Selman isimli şahıs Selman YÜCEL’dir, Hacı İsmet isimli şahısta İsmet SEZGİN’dir, bu şahıslar hakkında yukarıda gerekli açıklamalarda bulundum. Bu arkadaşlar bazı önemli ve acil çıkması gereken kitapların çok cüzi ön basım masraflarına; ya bir sefer, ya da iki sefer bir hizmet gayreti ile gönüllü yardımcı olmuşlardır. Fetullah GÜLEN’in Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bir büro açma izni bile koparamadığı ülkelerde, milyarlar dolarla ifade edilen masraflarla ortaya çıkan yüzlerce okulun, dershanenin ve dünya çapında milyonlarca dolara mal olacak toplantıların paracıkları nerden geliyor? Eğer “bunları Türkiye’deki bazı firmalar yapıyor” karşılığı verilecekse, benim kitabımın basımı için harcanan üç beş yüz liranın hesabını soranlar, o firmalara bunun hesabını ne zaman soracaklar?
SORULDU: Anlatılan her rüyaya Milli Çözüm ve asker eksenli yorumlar getirerek sizi arayan şahısları belli bir motivasyon seviyesinde tutmak istemenizin sebebi nedir? Çağır şu komutanı işimiz bitsin derken askerden ne gibi bir beklentinizin olduğunu anlatmaya çalışıyorsunuz? Açıklayınız.
CEVABEN: Tarih boyunca, Aziz Milletimizin bir özelliğidir ki; devletimizin hem kuruluşunda, hem sıkıntılı dönemlerden kurtuluşunda, özünde halkımızla kaynaşmış olan ordumuzun çok büyük ve hayati bir önemi vardır. Ordu sevgisini aşılamak ve hele dindar kesimle ordu arasına kin ve düşmanlık sokulmak istenen bir ortamda, arkadaşlarıma ordu sevgisini aşılamak bir suç ise, alem şahit olsun ki, ömrüm boyunca bu suçu işleyeceğim. Başkasının gördüğü rüyaları, onları hayra yorumlayıp rahatlatmak için yorumlamışımdır. “Çağır komutanı işimiz bitsin” tabiri o şahsın rüyasında gördükleridir. Başka bir şahsın gördüğü rüyadan bile hesaba çekilmem, aslında kahraman ordumuza dost olmanın (ve Yurduma) düşmanlığa karşı çıkmanın diyetini bana ödetir gibidir.
SORULDU: Necmettin ERBAKAN ile Rusya lideri Vilademir PUTİN’in arasında nasıl bir görüşme yapıldı ve yapılacak? Bu görüşmeleri ayarlayan emekli general kim? Size bu bilgiler kim tarafından aktarıldı? Yaklaştığınızı belirttiğiniz son ile ilgili detaylı bilgi veriniz?
CEVABEN: Yeni çağ gazetesi bu konuda bir haber yayınlamıştı. Haberin kaynağı orasıdır, mahiyeti de gazetede yazılıdır. Haberin tamamı gazeteden öğrenilebilir. Kaldı ki Türkiye’de Başbakanlık yapmış, D-8 gibi son üç yüz yıldır emperyalist batıya rağmen ilk ve tek insancıl ve evrensel oluşumu gerçekleştirmiş bir liderin, başka bir ülke lideri ile görüşmesinin ve emekli bir general ile bu işlerde birlikte gayret göstermesinin nasıl bir suç teşkil ettiği ve bu sorunun niye yöneltildiği hayretimizi çekmektedir.
SORULDU: Alaattin Paşa olarak belirtilen şahıs kimdir ve ne iş yapmaktadır? Ne gibi bir ilişki ve irtibatınız söz konusudur? Feridun YILDIZ, sizin telefonunuzu niçin Erdoğan’dan istemektedir? Alaattin paşa ile görüşme yaptınız mı, yaptıysanız ne konuda konuştunuz? Sizin ilimizde bulunan TEZ Alım Satım ve Organizasyon isimli işyeri ile nasıl bir ilişki ve irtibatınız vardır? Açıklayınız.
CEVABEN: Alaattin Paşa diye tabir edilen kişi Emekli Tümgeneral Alaattin PARMAKSIZ isimli şahsiyettir. Kuzey Irak operasyonlarında çok özel hizmetleri bilinen şerefli bir vatan evladıdır. Zahiren hiç görüşmedim, tanışmıyorum. Sadece “Türk Amerikan Savaşı” diye yazdığı kurgu romanından dolayı bir konferansımda tebrik ve teşekkürlerimi bildirdim. O da bu ilgimden dolayı dergiden telefonumu alıp bana teşekkür etti. Benim ilgim bunlardan ibarettir. Bütün emekli generallerimizin, sanki vebalı bir vatan hainiymiş gibi algılanıp, bir telefon tebrikleşmesinin bile hesabı benden sorulduğuna göre; Türkiye’mizin bu haysiyetsiz zihniyetten niçin kurtulması gerektiğini temenni ettiğimi ve orduma sahip çıkmak için gayretimin ne denli yerinde olduğunu, bu sorulardan daha iyi gösteren bir şey olamaz.
SORULDU: Alaattin PARMAKSIZ isimli emekli Tümgeneralin çıkarmış olduğu kitabının ismi ve içeriği nedir? bu kitabı panellerinizde tavsiye etmenizin ve şahısla Milli Çözüm Dergisi adına irtibata geçerek ihtiyacın çok üstünde kitap alınmasını istemenizin sebebi nedir? bu şahıstan ne gibi bir beklentiniz vardır, niçin kendisi ile ilgilenmiş gibi gözüküyorsunuz? Açıklayınız.
CEVABEN: Ben bundan önceki soruda Alaattin Parmaksız ile telefon görüşmesi yaptığımı ve nedenini anlatmıştım. Kitap içeriğinde kurgu olarak Amerikan ve Türkiye savaşı konu ediliyor ve sonucunda Türkiye Amerika’yı yeniyor. Bu nedenle milli bir heyecan verdiği için bu kitabı konferansımın birinde tavsiye ettim. Ayrıca Nevzat isimli arkadaşı arayarak bu kitaba ihtiyaç duyulduğunu alıp okumaları gerektiğini söyledim.
SORULDU: Kemal ALEMDAROGLU ile birlikte kötü niyetli olduğunu belirttiğiniz ekip kimlerdir? Bu şahısların kötü olan niyetleri nedir? Ayrıca ordunun milli çizgide olması ne demek ? Açıklayınız.
CEVABEN: Ben bu soruya gerekli cevapları vermiştim. Kemal Alemdaroğlu’nun ulusalcı ve Atatürkçü geçinip, ama masonik Rotari kulüplerinin başkanlığını yapması nasıl bir istismarcılığın alameti ise, hayatta hiç tanımadığım hiçbir münasebette bulunmadığım, ama ülkem adına hizmetlerinden dolayı hayranlık duyduğum Yaşar BÜYÜKANIT Paşanın yüreğimize su serpen, Avrupa birliğine ve ABD’ye yönelik milli ve haysiyetli tavırları da öylesine taktire layık görülmektedir.
SORULDU: Görüşme yaptığınız Ali ÇAĞIL isimli şahıs kimdir, ilişki ve irtibatınızı anlatınız. Ayrıca AK Partiye karşı açılmış olan kapatma davasını eleştirdiği söylenen Şevket KAZAN isimli siyasetçiye niçin öfkelenip hakaret içeren sözler sarf ediyorsunuz? Sizce kapatma davasının eleştirilmesi alçaklık ve Yahudilik midir? Detaylı bilgi verin.
CEVABEN: Şevket Kazan denen kişi daha önce Tayip Erdoğan’ı ve Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah GÜL ve adamlarını Milli Görüş davasına sokan ve yine Milli Görüşle hiçbir alakası olmayan Abdullatif ŞENER’i Sivas’tan milletvekili ve bakan yapan, bunları partide en yetkili konumlara taşıyan, ancak yine bu davaya zarar vermek için bu kişileri dışlayıp, kışkırtıp partiden ayrılmalarına bahaneler açan kişi olmasına rağmen; şimdi tekrar demokratik bir gayret görüntüsü ile, AKP’nin kapatılma davasına karşı çıkarak, bu çok endişe verici çifte standartlarını içime sindiremediğimden ve aslında “AKP’nin dağıtılıp kapatma sürecinin yaklaştığını teşkilatlarda söyleyip, AKP’den arta kalanlar ile yeniden parti kuracağından iddia etmesi yüzünden, böyle şahısları sevmemekteyim. Daha öncede hiç ilgim ve bilgim bulunmayan, aynı düşünceye mensup gençlerin birbirine kışkırtılıp kavgaya tutuşturulması ve ardından da bir organize suç çetesi gibi bunun sorumluluğunun bana yüklenilmeye çalışılması, ancak savcı ve yargıçlarımızın sırıtan bir sahtekarlığı fark edip böyle bir iddiaya rağmen benim ifademe bile başvurmayı gereksiz sayması, (bunların karışık ve münafık kişilikleri A.A.) konusundaki kanaatlerimi de güçlendirmektedir.
SORULDU: Milli Çözüm içerisinde nasıl bir yapılanma mevcuttur ki, Milli Çözüm’de emir dinlemek olduğunu söylüyorsunuz? Erdoğan’ın sizden emir almasını gerektirecek nasıl bir hiyerarşik bağınız vardır? Detaylı bilgi verin.
CEVABEN: Bana isnat edilen, “Konya’daki gençler arasındaki çekişmelerin benim talimatımla yapıldığı” iddialarının bizzat Erdoğan’ın yüzüne karşı söylediğim sözlerden anlaşılan bir belge gibidir. İslam inancında, Kur’an’ın kesinlikle haram kıldığı konularda istişare yapılamayacağını, yapılsa bile bu istişarede Allah’ın emrine aykırı (ve temel insan haklarının çiğnenmesine yol açacak) bir karar çoğunlukla da çıksa, bunun uygulanmayacağını hatırlatmışım.
SORULDU: Yine bahsettiğiniz Milli Derin devletin Türkiye’deki alt yapısı ile dünya çapındaki bağlantıları hakkında ve dış güçlerin hileleri ile işbirlikçilerin hıyanetlerini dizginleyip ülke lehine kullanmak için yaptığı faaliyetler hakkında detaylı bilgi verin.
CEVABEN: Bizim kanaatlerimiz devletimize ve milletimizin asaletine güvenmenin ve yeryüzündeki hiçte arzu etmediğimiz bir kısım sıkıntı ve saldırıların bölge halkını ve insanlığı yeniden milletimizin şanlı himayesini arzulamasına yol açtığı sevinci ve beklentisidir.
SORULDU: Yukarıda ki yazınızda; Milli Derin Devletin nasıl organize edildiği ve bu yapının devlet-millet yakınlaşmasını nasıl sağladığı, sabataist kadroların etkinliğini ve direncini nasıl kırdığını detaylıca anlatınız. Ayrıca Sabataist kadrolar olarak kastettiğiniz kişilerin kim oldukları hakkında detaylı bilgi verin.
CEVABEN: İşte o milli diriliş ve hizmetlerin canlı bir örneği 54. Refah-Yol hükümetinin, bütün zalim güçleri ve işbirlikçileri telaşa düşüren hizmet ve gayretleridir. Ben gizli bir dernek ve oluşumdan değil, demokratik usul ve yollardan gelmiş milli hükümetten ve onu devre dışı bırakan kirli güçlerden bahsediyorum. Kavramların daha iyi anlaşılmasına güzel bir örnektir.
SORULDU: Milli Çözüm Dergisinin 2005 yılı Nisan sayısında yazdığınız Barbar ABD batıyor başlıklı yazınızda;
•Hala, bu Amerika’ya ve arkasındaki Siyonist odaklara güvenen;
•Aydın ve gözü açık geçinen kalpleri kör, kafası kiralıkların,
•AKP gibi izansız ve insafsız iktidarların, Yahudi Lobilerinden beslenen ve Amerikan karşıtı rol üstlenen, radikal İslamcı münafıkların,
•”Amerika’nın ve uşaklarının Irak’taki işgalini ve vahşetini kınıyorum.”
•”İsrail’in, masum ve savunmasız Filistin halkına yönelik haksız ve ahlaksız, saldırı ve soykırımı kabul etmiyorum.”
Gibi, değil şuurlu ve sorumlu bir Müslümanın, hatta her onurlu insanın bile haykırması gereken bir açıklamayı dahi yapamayan, Hoşgörü Hocalarının ve Dinlerarası Diyalog davulcularının, tarihi bir darbe ile derbeder olmaları da yakındır.
Kimlik Bunalımı başlıklı bölümünde;
Atatürk’ten sonra rayından çıkarılan ve sadece batılı efendilerine hizmete amade seri robotlar üretmeyi amaçlayan bu sistem; Ya yeni bir Kuvayı Milliye devrimiyle ortadan kaldırılacak… Veya bu gidişat bizi tarihin mezarlığına taşıyacaktır!… dediğiniz tespit edilmiştir.
Yukarıda ki yazınızda; yakın olduğunu belirttiğiniz tarihi darbe ile Kuvayı Milliye devrimi hakkında detaylı bilgi verin.
CEVABEN: Ben bunun yanıtını ABD ve AB yetkililerine haykırmak üzere veriyorum! Tarihin en karanlık dönemlerinde bile yeniden dirilmeyi ve insanlığa yön vermeyi başarma şerefini taşıyan bu milletin ve devletimin, daha mutlu ve daha umutlu yarınlara imza atacağını, bu sözlerimle müjdeliyorum. Bunun içeriğini ve inceliklerini ise emrinizdeki CIA ve MOSSAD’tan sorup öğrenebilirsiniz.
Milli Çözüm Dergisinde 2006 yılı Ocak sayısında yazdığınız Darbeler mi Tehlikeli, Demokrasi Derebeyleri mi? başlıklı yazınızda;
Darbeleri geride bırakmış Türkiye’nin bugününe bakıldığında ise darbeyi özleyenden çok “özleten” bir siyasi kadronun iş başında olduğu görülecektir. Yani AKP icraatlarıyla bir darbeyi adeta davet etmektedir.
•AB merkezli bir görüntü çizilip “AB’ye Uyum Süreci” içinde toplanan parsanın “küresel güç odaklan”na akıtıldığı bir dış politika çizgisi,
•Bir küresel tefeci olan IMF ve dava arkadaşlarına ciro edilmiş bir iflas ekonomisi…
•DP İktidarı’nın ithalat çılgınlığına bir de özelleştirme çılgınlığını ekleyerek “yağma” mantığını meşrulaştırmaya çalışan bir milli servet tasfiyesi…
•Etnik kartları soğutarak oyun dışı bırakacağına sürekli ısıtarak sabotaj malzemesi haline getiren ahmakça bir parçalama stratejisi,
•AB’ye Uyum tezgâhı üzerinden başta “terör” olmak üzere birçok stratejik noktada pasifize edilen Anayasal Düzlem’i köklü bir değişime uğratabilmek adına var gücüyle çalışan köstebeklerden oluşan bir siyasi hıyanet felsefesi,
•MGK’nın sivilleştirmesi gibi başlangıç hamlelerinin akabinde YAŞ Kararları’nın yargıya açılması gibi Türk Silahlı Kuvvetleri’ni tamamen saf dışı bırakacak talimatları AB Masalı üzerinden uygulamaya koyan bir ruh sefaleti,
•Ve tamamen duygusal etkili bonuslar vasıtasıyla ehlileştirilen medya üzerinde yürütülen çürütme operasyonunu YÖK ve RTÜK gibi önemli kurumlar ile sürdürerek kendilerine bağışlanan koltuğun hakkını vermeye çalışan bir sözde “baş”bakan… resmi.
Dolayısıyla bu noktada “Acaba darbeyi özleyen mi çok, yoksa zorla özleten ve davet eden mi?” diye sormak fazla yadırganmamalıdır.
SORULDU: Yayınladığınız Milli Çözüm Dergisi aracılığı ile derginizi takip eden kitleyi ülkemizde bir darbenin gerekli olduğuna inandırmak istemenizin sebebi nedir? Yapılacak olan bir darbeden sizin ne gibi bir beklentileriniz vardır? Detaylı bilgi verin.
CEVABEN: Bu soruyla aslında, Milli Çözüm Dergisinin gerçek suçunun: AB ve ABD hıyanetlerine karşı Türkiye Cumhuriyeti devletinin birliği ve bekasını savunma gayretimiz olduğu kesinlik kazanmıştır. Üstelik kasıtlı bir çarpıtma değil ise, bir beyin fukaralığı sırıtmaktadır. Çünkü o yazıda açıkça “darbelerin ülkemize verdiği zarar kadar, darbeleri meşrulaştıran ve bir nevi mecbur hale sokan iktidarların da suçlu olduğunu” hatırlatıp darbe heveslilerine fırsat ve ruhsat vermememiz gerektiğini savunuyor ve sahip çıkıyorum.
SORULDU: Milli Çözüm dergisi bünyesinde yayınlanan bu tür yazılar ile yasal zeminler içerisinde varlığı kabul edilemeyecek olan derin devlet olgusunun sürekli olarak işlenme amacı nedir? Niçin ülkemizdeki çeşitli görev ve sorumlulukları olan resmi ve tüzel kişi ve kuruluşlar böyle bir olgu ile kamplaştırılmaya çalışılmaktadır? Derginizde sıkça işlenen derin devlet oluşumdan ne tür bir beklenti içerisine girilmektedir ve bu oluşumun nasıl bir görev üstlenmesi arzulanmaktadır? Sizlerde Kuvayı Milliyeci olarak Milli Derin Devlet içerisinde mi yer almaktasınız? Yukarıda tespiti yapılan konu hakkında detaylı bilgi veriniz.
CEVABEN: Öyle kastedilen şekilde bir derin devlet veya gizli organize istemekten uzak ve öte, Türkiye Cumhuriyeti devletimizin bekasını ve bağımsızlığını devam ettirme sorumluluğundayız. Kurtuluş savaşımızdaki Kuvayı Milliye diriliş ve direnişine karşı çıkıp İngilizlerle, Yunanlılarla, Fransızlarla, veya Ruslarla iş birliği yapan soysuzlar ve fırsat buldukça bizi bağrımızdan bıçaklayan bazı azınlıklar ne kadar hainse, bu günde AB’ye eyalet, İsrail’e vilayet yapılmamız için BOP projesine taşeronluk, işte o kadar sakıncalı ve sancılı bir durumdur.
SORULDU: Yazılara bakıldığında tek kalemden çıkmış ve tek merkezden yönlendirilmek suretiyle yazılmış gibi gözükmekte ve yazılarda ortak konular olarak;
Ülke yönetiminde bulunan Hükümet ve onu destekleyenler Kirli Cephe, Hükümetin karşısında olanlar ise Kuvayı Milliyeciler nitelendirmesi ile Asker ve Sivil bütün olarak Milli Cephe diye ikiye ayırarak kamplaştırma yapıldığı, ülkede hükümet tarafından ihanete varan art niyetli ve kötü bir yönetim olduğu, yine ülkede gerek suikastlar gerekse ekonomik krizlerle bir kaos ortamının yaşanacağı, sivil oluşumlar ve TSK’nın birlikte hareket ederek mevcut hükümeti devre dışı bırakması gerektiği, bunun içinde gerekirse darbelerin, gerekirse de harplerin yapılabileceğini, yine TSK’nın hükümeti devirmek için darbe yapmaya hazır olduğu ve zamanının çok yakın olduğu, emekli askerlerinde bu oluşumun içinde yer aldığı ısrarla ve yoğun biçimde açık açık vurgulanmaktadır.
İstanbul C. Başsavcılığınca Ergenekon terör örgütüne yönelik yapılan soruşturma kapsamında elde edilen Ergenekon Analiz isimli belgede gösterilen şemanın incelenmesinde, sivil oluşumlar ile sözde TSK’dan emekli olmuş subayların birlikte hareket etmesi gerektiği vurgulanmakta olup, bahse konu belgede geçen bu değerlendirme ile Milli Çözüm Dergisinde yayınlanan yazılarda empoze edilmeye çalışılan fikirlerin birebir örtüştüğü görülmektedir.
Ülkede bir kaos ortamı oluşturmak ve bunun sonucunda da askeri bir darbe yapılmasını sağlamak amacıyla yukarıda belirtildiği gibi bir yayın politikası izlemenizin gerçek sebebi nedir? Bu konu ile ilgili derginize yüklenmiş bir misyon- görev mi vardır?
CEVABEN: Benim o sözlerimden böyle bir netice çıkarmak; yüzlerce zoraki yorumlarla, “bizi gizli bir çete ve tehlikeli bir organize” gibi gösterme çabasına ve böylece ABD ve AB kâhyalığını ve iş birlikçi iktidarları masum gösterme amacına yönelik bir tavırdır. Asla kabul etmiyorum, nedenlerini de daha önceki sorularda açıklamış bulunuyorum. Böyle yapılacağına: ABD, AB ve İsrail’e karşı olanların tümünü çete üyesi kabul edip, hatta Türkiye’nin etrafına tel örgü çekip, ülkenin tamamını bir açık hava hapishanesine çevrilmesi daha uygun olur diye düşünüyor ve üzülüyorum. AB’ye girdiğimiz gün bağımsızlık ve hükümranlık haklarımız zaten Bürüksel’e devredileceğinden, Türkiye Yunanistan’a eyalet haline geleceğinden, iç ve dış politikamız onların güdümüne gireceğinden, şanlı Çanakkale savunmamızı ve kutlu kurtuluş savaşımızı bir nevi boşuna yapmış olacağımız için, bu korkunç neticeler kendiliğinden meydana gelecektir.
SORULDU: yukarıdaki yazınızın 8. paragrafında bahsettiğiniz ulusal zeminin tanımlamasını ve içerisinde TSK’nın da bulunduğunu belirttiğiniz ulusal zeminde kalan güçlerin hangi kişi veya kurumlar/kuruluşlar olduğunu açıklayınız.
CEVABEN: Daha önceki bütün ifadelerimde Türkiye Cumhuriyetinin resmi ve sivil kurumlarının dış baskılardan ve masonik kuşatmadan temizlenmesi gerektiğini vurgulamıştım. Yoksa milli derin devlet, kendi devletimdir. Asla kişisel heveslerle karanlık ilişkilerle ifade edilen terörist yapılanmaları, hayatımız boyunca kabul etmedik bundan sonrada etmeyeceğiz.
SORULDU: Yine 9. paragrafta; Görev ve sorumlulukları Anayasa ve yasalar ile belirlenmiş olan Türk Silahlı Kuvvetlerinin misyonunun belirleyicisi olarak Bursa Nutkunu göstermenizin sebebi nedir? Yine klasik darbe yapma eğiliminde olmadığını belirttiğiniz TSK’nın yasal olmasa dahi bir darbenin kaynağı ve tarafı olmak konusunda tereddüt etmeyeceğini belirtmenizin sebebi nedir?
CEVABEN: (Bu soru) Bursa nutkunu veren Mustafa Kemal Atatürk’le ve milli mücadele şuuru ile hesaplaşmak ve Türkiye’mizi ayakta tutan iki temel dinamizm olan: Atatürk milliyetçiliğinden ve saf İslam düşüncesinden kurtulmak isteyen hıyanet şebekelerinin milli çözümden duydukları rahatsızlığın bir ifadesidir.
SORULDU: Yine 11. paragrafta Savcılar, mahkemeler görevini yapmalıdır. Her vatansever bazı riskleri artık göze almalıdır sözüyle yargı gücünü hangi riskleri alarak nasıl bir göreve çağırıyorsunuz? Açıklayınız.
CEVABEN: Yargımızın temel ve genel dayanağı olan ve meşruiyet kaynağını oluşturan: aziz milletimizin ve milli menfaatlerimizin korunması ve kollanması noktasındaki anayasal görev ve sorumluluklarını, daha özgür ve daha güvenli yapabilecekleri şartların oluşturulmasında her sınıf ve seviyeden insanımızın duyarlı davranması gerektiğini temenni ve teklif ediyoruz.
SORULDU:Milli Çözüm Dergisinde yayınlanan yazı ve şiirlerin tarafınızdan yazılmasına rağmen sanki diğer yazarlarca kaleme alınmış gibi göstermenizin sebebi nedir? Bu konuda bir uygulama için kimden talimat alıyorsunuz? Detaylıca açıklayınız.
CEVABEN: Bu yazıların ve şiirlerin nasıl hazırlandığını ve nasıl yayınlandığını daha önce belirtmiştim yeni bir açıklamaya gerek görmüyorum. Üstelik Müstear – takma isimle yazı yazmak yayın tarihinde asla suç sayılmadığı bilinen bir gelenektir. Bunu bir suçmuş gibi bize isnadını da anlayabilmiş değilim.
SORULDU: Milli Derin Devlet kavramını sürekli işleyerek, darbe için gerekli kaos ortamının oluşturulmasında rol alacak illegal oluşumların mutlak surette gerekliliğine kamuoyunu inandırmaya çalıştığınız
Dolayısıyla ülkemizde bir darbe yapmak ve ülkemizi yeniden yapılandırmak amacıyla faaliyet gösteren Ergenekon terör örgütünün bu güne kadar deşifre edilmiş eylem ve faaliyetleri ile paralel bir yayın politikası izlemiş olduğunuz ve Ergenekon Terör örgütünün Alt yapılanması olan Lobi faaliyetlerinin içerisinde iletişim ve propaganda alanında faaliyet gösterdiğiniz anlaşılmaktadır. Bu konu ile ilgili detaylı ifadenizi veriniz.
CEVABEN: Bu iddiaların tamamının kasıtlı bir çarpıtma ve saptırma olduğu kanaatimi uzun uzun belirtmiştim. İddiaların tam aksine gizli veya açık hiçbir ilgim ve bilgim bulunmayan Ergenekon yapılanması gibi kirli hareketlerin vücut bulmaması için gayret göstermişim. Hele ordu ile hükümeti karşı karşıya getirme niyetine ve gücünü sahip olmadığım gibi, “ordunun şerefli mensuplarına sahip çıkmamı ve saygı duymamı bile, Amerikan Emperyalizmine hıyanet gibi” algılayan bir düşünce yapısının, şimdi de; “orduma sahip çıkıyor görüntüsü vermesi” çok sinsi ve tehlikeli bir tuzak gibidir. Biz iktidarlara da diğer meşru kurumlara da, görebildiğimiz kadar yanlışlıklarını da başarılarını da hatırlatmak gibi bir milli sorumluluk bilinci ile hareket ettik. Bütün bu yakıştırmaların İsrail Siyonizmine, Amerikan emperyalizmine, Haçlı Avrupa hevesine uşaklık yapanların kirli oyunlarına projektör tutmuş olmamızın verdiği bir panikle hazırlandığı bellidir. Bu suçlamaları asla kabul etmiyorum.
SORULDU:”Size ait olduğu anlaşılan ve disket üzerinde ki yazıdan ulusal TV de yapılacak bir röportaj olduğu anlaşılan yazının Ali ÇAĞIL’da bulunma sebebi nedir? Yazılan bu metni kim hazırlamıştır? Ayrıca size atfedilen bu yazıda Türkiye Cumhuriyeti Başbakanına ve Milletvekillerine ağır şekilde hakaret edilmesinin sebebi nedir?
CEVABEN: O yazının bir noktası bile bize ait değildir. Yayınlandıktan aylar sonra bile tekzip edildiğine rastlamadığımız meşhur Sesar internet sitesinden yazının altında dip not olarak gösterilmiştir. Kaldı ki Cüneyt ZAPSU’nun Amerika’daki Yahudi lobilerine, Recep Tayip Erdoğan’ı kast ederek: “bunu çöp deliğine süpürüp atacağınıza, hazır elinize geçmişken tepe tepe kullanınız” dediğini onlarca gazete ve dergi manşet yapıp defalarca sayfalarına taşımasına rağmen, herkesin AKP’nin ve Başbakanın sağ kolu olarak bildiği bu adamı çağırıp, bu sözü söyleyip söylemediği, söylemiş olsa bile tekzip etmesi gerektiği basına bile yansımamış ve kimse duymamıştır. Önce hükümetin ve Recep Tayyip ERDOĞAN beyin manevi şahsiyetini koruyanlar, uzun zaman sözde baş danışmanlığını yapan Cüneyt ZAPSU’dan bunun hesabını sorsunlar ve önce Cüneyt ZAPSU’ya hakaret davası açsınlar. (Kendi kendilerini hakaret ve rezalet batağına atıp çırpınanlara düşmanlık yapılmaz, sadece acınır ve kurtarılmaya çalışılır. Çünkü zaten belasını bulmuşlardır. A.A.)
SORULDU: İkametinizde yapılan aramada Hakkında İstanbul 6 Nolu DGM tarafından 22.12.2000 tarih ve 2000/756 Müt sayısı ile hakkında toplatma kararı bulunan Abdullah ÖCALAN nasıl yaşamalı isimli kitap elde edilmiştir. Konu ile ilgili olarak ifadenizi veriniz
CEVABEN: Bu kitabın yasaklandığından ve toplandığından ilk defa haberdar oluyorum. Keban cezaevinde yatarken solcu siyasi mahkumların bulunduğu koğuştan savcılık müsaadesi ile hoş geldin ziyaretine gelen Diyarbakırlı ve Erganili iki kişinin Abdullah Öcalan’ı kurtuluş rehberi gibi göstermeleri ve onun gerçek hürriyetçiliğinin bahsedilen kitapta izah edildiğini söylemeleri üzerine, bu terör elebaşının asıl mahiyetini ve kirli heveslerini bizzat o kitaptan okuyarak, onları ve başka kapılmış insanları uyarmak ve aydınlatmak için ihtiyaç duydum. Uzun zaman dışarıdaki arkadaşlar bu kitabı bulamadılar. En son Avrupa’da insanlara karşılıksız olarak dağıtıldığını söyleyen biri bana getirdi. Çok ta iyi ettiler. Kitabın pek çok yerinde, nasıl insanlık dışı niyetler taşıdığını ve özellikle “Kürt kadınlarının nikah bağından kurtulup, bütün erkeklerin orta malı olması gerektiğini” uzun uzun anlatan bölümlerini, hem cezaevindeki, hem dışarıdaki PKK yandaşlarının hatta ve maalesef din hocası geçinip Abdullah Öcalan’ı Kürtlerin peygamberi gösterecek kadar sapıtmış insanların gerçeği görmesine yardımcı oldu. (Kaldı ki siz de gördünüz, Elazığ ve İstanbul’da yaklaşık yedi-sekiz bin ciltlik kütüphanelerimde Abdullah Öcalan’ın, pek çok sayfasına nefretle not düştüğüm bir kitabını suç unsuru olarak soruşturmak ta, tam bir komplo mantığıdır. A.A.)
SORULDU: Aramalarda ele geçirilen cd’ de kapatma davası ve Ergenekon bağlantısı başlıklı 3 sayfalık yazının son kısmında; not: İlhan Selçuk ve Odalar Birliği-Komünizmle mücadele” ibaresinin bulunduğu tespit edilmiştir, belirtilen konu ile ilgili detaylı bilgi veriniz.
CEVABEN: Erbakan Hoca, tahminen 25 yıl önce bir hatırasını anlatırken bunu söylemişti. Biliyorsunuz Hoca 1969’da Türkiye’de Odalar Birliği Başkanlığına seçilmişti. Bize şunu anlatmıştı: Gelir gider defterlerini kontrol ederken, dikkat çekici bir evraka rastladığını, evrakın odalar birliği kültürel hizmet fonundan “komünizmle mücadele edenlere, yazıları karşılığı para aktarıldığını” belirtmişti. Biz hayretten donakalmıştık. Çünkü sosyalizmin fikir babalarından ve sosyalist gençlik üzerinde etkin olan yazarlarda İlhan SELÇUK ismini gördüğünü de ifade etmişti. Bizde bu durumu hayretle karşılamıştık. Erbakan Hoca bize bunu şöyle izah etmişti: Hayır, komünizmle asıl mücadele eden İlhan SELÇUKTUR, demişti. Biz daha da şaşırmıştık. Şöyle ki: “siyonizmi bir timsaha benzetirseniz, üst çenesi kapitalizm, alt çenesi komünizmdir. Bu ikisinin çarpışıyor görünmesi düşmanlıklarından değil, avlarını parçalamak ve Siyonist gövdeyi beslemek içindir. Türkiye coğrafi şartları itibariyle, doğu blokuna daha yakın olmasına rağmen, milli ve tarihi yapısı komünizmi kabullenemeyecek olduğu için, kapitalist sistemin bir parçası yapılmak istenmiştir. Ancak toplumun kapitalizmin zulmüne razı olması için de, göstermelik ve kontrollü bir komünist hareketin bulunması gerekir. Ama bu komünist hareketin, dengeleri bozup kapitalist sistemi zora sokmaması için de; aslında mason olan, sistemin adamı olan, ama komünist rolü oynayan insanlara ihtiyaç vardır. Ta ki etkili oldukları solcu gençlik, fazla baş ağrıtınca, onları güvendikleri bu yazarlar eliyle manipüle edebilsinler. İşte İlhan Selçuk ta bunlardan biridir. Ve masonların güdümündeki Odalar Birliği, şuurlu olarak bu hizmetleri karşılığı kendisine büyük paralar ödemiştir” şeklinde konuya açıklık getirmişti. Ben de konferansımda bunu hatırlatmakla, çoğu solcu geçinen insanların aslında kapitalist kafaya sahip olduklarını ve solculuk hevesindeki insanları kullanmaya çalıştıklarını uyarmak istedim. Benim bu konu ile ilgili olarak diyeceklerim bundan ibarettir.
İçeri alınmamıza sevinen, salınmamıza üzülen zavallıların gıcıklığı!
Daha önce nefsaniyetlerinin ve sinsi mahiyetlerinin farkına varıp bütün alakamızı kopardığımızı defalarca açıkladığımız halde, hem kabahatlerini üstümüze yıkmak, hem de toplumda itimat ve itibar kazanmak için, AKP’li döneklerin; “biz Erbakan’ın devamıyız ve aynıyız” dedikleri gibi; uzun zaman “biz hala Ahmet Akgül’le irtibatlıyız” havası veren ve istismar eden şu zavallı El-aziz ekibinin şimdi: “Nasıl olsa Ahmet Akgül bu beladan kurtulamaz ve artık hapisten çıkamaz” ümidi ve sevinciyle ve tabi Fetullahçı yapılanmaya ve her sayısında övüp sahiplendikleri AKP’li kahramanlarına yaranmak hevesiyle: “Bizim bunlarla hiçbir alakamız yoktur” açıklamaları…
“Bizim Milli Çözüm ekibiyle hiçbir ilgimiz bulunmamaktadır” beyanları veren ve Milli Görüş’e maksatlı olarak çöreklenen Şevket Kazan ve Oğuzhan Asiltürk ve çömezleriyle aynı fettan, fırsatçı ve nankör fıtrata sahip olduklarının açık bir göstergesi değil midir?
Dergimizde birçok kere yazıp hatırlattığımız gibi, geçen yıl Konya’da tamamen ilgimiz ve bilgimiz dışında gerçekleşen ve herkes gibi haberimiz olduktan sonra da; aynı Milli Görüş düşüncesine sahip gençlerin böyle bir kavgaya sürüklenmesine ne denli üzülüp gücendiğimiz; dinlenen telefon görüşmelerimizde tespit edilen olay bahanesiyle:
AGD Konya Temsilcisi Yusuf Güneş’in ve kavga yapılan ve isimleri tarafımdan hatırlanmayan Konya SP Gençlik üyelerinin, bizi “organize suç çetesi reisi” göstermek üzere, Şevket Kazan ve Oğuzhan Asiltürk’ün yönlendirmesi ve Lütfü Yalman’ın teşvikleriyle tezgahlandığı sırıtan bir vicdan yoksunluğuyla, aleyhimize delil olarak kullanılmak üzere uydurup mahkemeye sundukları, hiçbir insani ve ahlaki ölçüye sığmayan yalancı şahitlik ve sahtekârlıklarını ve yine yetkili savcı ve yargıçların bu düzmeceleri nasıl hiç ciddiye almayıp bu konuda bizi ifadeye bile çağırmadıklarını, ama maalesef küflü dosyalardan toplanan safsataların bu tutuklanma kapsamında suç delili olarak nasıl yine karşımıza çıkarılıp sorgulandığımızı, bizzat yaşayıp; bu marazlı tavırları ve menfaatçi kuklaları hakkındaki kanaatlerimizin doğruluğunu bir kez daha anlamıştık.
Ve zaten biz henüz Konya’da tutukluyken 24 Temmuz 2008 tarihli (http://www.haber7.com) sitesinde Ufuk Türkyılmaz: “Milli Çözüm İhbarı SP’den mi?” başlıklı haber yorumunda, Ankara Emniyetinin açıklamalarına dayanarak, bize yönelik bu operasyonun yapılmasında Saadet Partili bazı yetkililerin ihbarının da etkili olduğunu yazmıştı. Ve biz bunu öğrendiğimizde hiç şaşırmamıştık. Aynı başlıklı haberlere pek çok sitede de rastlamıştık.
Belgeler ışığında gerçekleri söylediği için yarası kaşınıp gocunanların hedefi haline gelen önceki Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Yusuf Halaçoğlu Bey, sağ olsun bu konuda, yani etkili ve yetkili kurum ve konumlardaki bazı kişilerin aslının ve amacının bilinmesi noktasında, toplumun aydınlatılıp uyarılmasına yarayacak bilgileri ve işaretleri açıklamıştı.
Hem daha önce defalarca: “Ahmet Akgül olarak Saadet Partisiyle, Anadolu Gençlik Derneği ile organik bir bağımızın bulunmadığını, üyesi olmadığımızı, sadece Erbakan Hoca’nın milli, insani ve ilmi fikirlerine sahip çıktığımızı” söyleyip yazdığımız halde sanki imaen bile olsa, Biz Saadet Partisini istismar ve suistimal etmişiz gibi, “bunlarla bir alakamız yok” açıklamaları ne amaçlıydı? Şevket Kazan, Oğuzhan Asiltürk gibileriyle aynı kafada ve aynı safta olmaktan Allah’a sığındığımızı bilmeyen var mıydı? Milli Görüş gibi evrensel bir davaya ve mükemmel bir programa inanmak ve savunmak için, ille de Saadet Partisine üye olmak ve ya, “tarih boyunca her haklı ve hayırlı hareketin içine ve liderin çevresine çöreklenen maksatlı ve marazlı kişilerden” icazet almak gerektiği, hangi hukuki veya ahlaki mecburiyete dayanmaktaydı? Rezalet ve melanetleri aşikâr olmuş kişi ve çevrelere, ABD, AB ve İsrail işbirlikçilerine, Erbakan Hoca’ya ve davasına hıyanet ve hakaret edenlere hürmet ve muhabbet gösteren bazı SP’lilerin, acaba Milli Çözüm ekibine yönelik bu derin kin ve öfkeleri nereden kaynaklanmaktaydı?
Evet böylece Allah, herkesin ayarını ve ruh fotoğrafını bir kere daha ortaya çıkarmış; Fetullahçısından, bazı Saadet Partisi Kurmaylarına, Sözde radikal şeriatçılarından, ikinci cumhuriyetçi geçinen mandacı aydınlarına, çok farklı ve aykırı kulvarlarda görünen sahtekârlar aynı iftira kampanyasında buluşmuş, Milli Çözüme karşı “Kutsal İttifak” oluşturmuşlardı.
Erbakan Hoca’nın çeşitli vesilelerle ifade ettikleri gibi, artık:
1- Milli şuur çizgisinde misin?
2- Yoksa işbirlikçi misin?
Sorularının cevabı önemli ve anlamlıydı.
Ve herkesin içinin dışa döküleceği, mübarek ve muhterem kılıflı lağımlarının deşileceği günler yaklaşmaktaydı.
SP Genel Merkezi GİK üyesi, İzmit eski İl Başkanı ve Milli Gazete yazarı Sn. Alaattin Köksal Bey, 31.7.2008 tarihinde ve akşamüzeri 0424.247xxxx nolu ev telefonumdan beni arayıp, hatta aynı şeyleri Kocaeli Halıdere’de bulunan evlerinde ziyaret edip, bu operasyon bahanesiyle tamamen haksız ve dayanaksız bir uygulamayla “Kord-SA”daki işlerinden atılan yazarlarımızdan Osman Eraydın ve Nail Kızılkan’a da tekrarlayıp;
“Çok önemli bir şahsiyetin, Milli çözüm ekibini kastederek: Bazı yetkililerin bu kardeşlerimize yönelik aceleci ve suizan içerici açıklamaları yanlıştır ve yaralayıcıdır. Hak bir davaya hizmetleri yüzünden, haksız bir muameleye tabi tutulan ve suçsuzlukları hemen anlaşılıp serbest bırakılan bu kardeşlerimizin alınlarından öpüyorum” anlamına gelecek sözler söylediğini haber vermek ve bizleri teselli etmek kadirşinaslığını göstermiştir. İki yıldır sürekli dinlendiğini artık öğrendiğimiz telefon kayıtları da buna şahitlik belgemizdir.
“Yoksa (her türlü) kötülüğü yapıp (gizleyenler ve olduklarından başka türlü görünenler) Allah’ı atlatıp geçeceklerini (ve insanları sürekli aldatabileceklerini) mi sanmışlardı? (Ankebut: 4)
Ilımlı İslamcılardan, katı şeriatçılara… Avrupa aşıklarından Amerikan uşaklarına… salak ve asalak sahte solculardan, milliyetsiz ve cibiliyetsiz masonlardan sığıntı sağcılara, TÜM MARAZLI MEDYA suçüstü yakalanmıştır!
Şu CIA-MOSSAD maşası,
Şu Fetullah ve Amerikan şakşakçısı,
Şu AKP’nin ve işbirlikçi akreplerin yandaşı marazlı ve maksatlı odakların; yargısız infaz gibi bize her türlü isnadı yakıştırmalarına,
Kamuoyunda “anarşist, ihtilalci” gibi algılanmamız için çarpıtıcı ve saptırıcı yayın ve yorumlarına rağmen, 4 gün sonra bütün iddia ve isnatlarının temelsiz ve geçersiz olduğu anlaşılıp, yüksek bir feraset ve hukuki dirayet sahibi ilgili Adana Savcığınca serbest bırakılmamız üzerine;
Bu “doğruluk, soyluluk ve sorumluluk” kavramlarını katleden medyanın;
Bu utanmaz, bu uslanmaz, bu hokkabaz maymunların: şahsımızdan, Milli Çözüm camiasından ve yanıltıp yamultmaya uğraştıkları toplumdan en azından bir özür dilemeleri gerekmez miydi?
Bu edepsiz ve erdemsiz tavır;
Şu Saman TV’sinden A(rsız) TV’sine, şu en kahraman yazarlarının bile ne haltlar karıştırdığı mahkemelere taşınan şeriatçı münafık Vakit Gazetesinden, İsrailci Hürriyet Gazetesine kadar bütün bu yazar-bozar müsveddelerinin nasıl bir şeytan şebekesi olduklarını göstermeye yetmez mi?
Ey şeytanın şakirdleri!.
Ey MOSSAD ve CIA’nın, ey Mason Localarının yalancı şahitleri!..
Söyleyin bakalım;
Toplumun dirliği ve devletin düzeni için, bizim yayınlarımız ve yorumlarımız mı tehlikelidir, yoksa sizin insafsız infazlarınız mı teröristliktir?
Bizi, “sivri dilli” bulduğunuz, ama “bu sivriliğin ve keskinliğin kimin çıbanlarını deştiği? Sorusu karşısında sustuğunuz yazılarımız ve konuşmalarımız mı terbiyesizliktir, yoksa sizin soysuz ve sorumsuz tavırlarınız mı, halkımızı, ahlakımızı ve insan haklarımızı tahrip edicidir?
Peki ya, Milli Gazete’ye ne oluyordu?!
Böylesine temelsiz ve geçersiz iddia ve isnatların gerçekmiş gibi algılanıp aleyhimize iftiraya dönüşmesine yarayacak şekilde “Darbeci Çete Soruşturmasında Yeni Operasyon: 7.ci DALGA’DA 26 GÖZALTI” (24 Temmuz 2008-Baş sh.) sürmanşetini atarken, bu yalan ve yalaka mumlarının yatsı gelmeden söneceği, kin ve hıyanet ateşine benzin püskürtmelerinin dönüp kendi akılsız ve ahlaksız başlarını yakabileceği neden düşünülmüyordu?.
Milli Gazete’ye çöreklenen gizli Erbakan gıcıklarının ve dolayısıyla Ahmet Akgül düşmanlarının, üç gün sonra, CIA-MOSSAD güdümlü Fetullahçılık foyasının ve gerçekleri örten masonik medya boyasının dökülüp, İlahi adaletin ve yargıdaki ciddiyet ve dirayetin tecellisiyle, tam bir fiyaskoyla sonuçlanan ve tamamı serbest bırakılan Milli Çözüm’ün şerefli ekibinin her birisinin kendi bölgesinde Milli Gazetenin okunması ve tirajının artırılması için, canla başla çalışan sadık Milli Görüşçüler oldukları hiç mi hesaba katılmıyordu?
Milli Gazete gibi, başından beri Hakkın, halkın ve hayrın yanında olmuş bir gazetenin, masum, mazlum ve mağdur insanlara yönelik bir karalama kampanyasına ve yargısız infaz kumpasına böylesine gönüllü hizmetkâr yapılmasına alet olan yetkililer, bütün bunların hesabının görüleceğine ve karşılığının verileceğine hiç mi iman etmiyordu?
Ey mücahit, mübarek ve muhterem kardeşler..
Güzel ahlakla, şuurlu-onurlu anlayışla bu yaklaşımınız ne denli bağdaşıyordu? İnsafın, ihlasın ve ihsanın gereği böyle mi tecelli ediyordu? Haydi masonik medyayla aynı doğrultuda, 3 gün iftira kampanyasına katık sağladınız, peki, hiç değilse, suçsuz bulunup serbest bırakılmamızı da haber yapmanız gerekmiyor muydu?
Milli Görüş davamıza, Aziz hocamıza, şerefli camiamıza ve Milli Gazetemize, sokak soytarıları ağzıyla hakaretler yağdırıp kaytaran İsmet Özel üstadınızı her gün bilmem kaç yazar köşesinde övmek için bahane ararken, biz sadece birkaç kişinin bozuk tiyniyetine dikkat çektik diye bu denli buğuz ve bağnazlık, yoksa aynı fasit fıtratınızı ve haysiyet fukaralığınızı mı gösteriyordu?
Bizlerin Milli Gazeteye ve Milli Görüş düşüncesine samimi bağlılığımıza, sürekli ve ücretsiz reklamlarını yayınlamamıza karşılık; bu vefasız, vicdansız ve vasıfsız tavrınızdan ve çelme takmanızdan dolayı değil -çünkü sizlerin ayarını zaten biliyoruz- Milli Gazetenin şerefini lekelemeniz, seçkin ve seviyeli okurlarını aldatmaya yönelmeniz ise; Milli Görüş’e yerleşip kökleşmiş çıbanların deşilme vaktinin geldiğini göstermesi ve bizim yıllardır anlatmaya çalıştığımız bazı özel gerçekleri fiilen ispat etmesi bakımından da, elbette hayırlı ve yararlı bir gelişmedir.
İbrahim Hakkı Hazretlerinin buyurduğu gibi:
“Hak şerleri hayr eyler
Zannetme ki, ğayr eyler
Arif olan, seyr eyler
Görelim Mevla neyler
Neylerse güzel eyler”
Evet evet, elmas çamur atmayla kirlenip çürümez; elmas paslı tenekeyle çizilmez; kırık ve yaralayıcı cam parçalarının arasında kalmakla da değerini yitirmez!..
Ama ey altın suyuna batırılmış cilalı bakırlar!. Ama ey başpehlivan kılıfı giydirilmiş cibiliyetsiz cazgırlar!. Ama ey, sözde teröre karşıymış görünürken, suçsuz insanların şeref ve haysiyetini töhmet altına sokan, ailesini, yakın çevresini ve sevenlerini korku ve telaş içinde kıvrandıran bu medyatik terörü yürüten azgınlar! Hiçbir boya sizlerin foyasını örtemez ve şeytanlaşmış ruhunuzun röntgenini gizleyemez!
Gelelim Engin Kaşdaş denen ajan-provakatörün sinsi tiyniyetini ele veren iftira ve zırvalarına:
“Milli Görüş’ün sıradan çakıl taşı bile olamaz”
“Ahmet Akgül, partili yetkililerce kovulduğu için Milli Görüş’le hiçbir ilişkisi kalmamıştır. Değil ‘Milli Görüş’ün temel taşlarından biri’ olmak, Milli Görüş’ün sıradan bir çakıl taşı bile değildir simdi. Buna rağmen kendisini hala Milli Görüşçü olarak, hatta ‘Milli Görüş’ün temel taslarından biri’ olarak tanıtması gayri ciddi, hatta gayri ahlakidir” diyorsunuz. Bu iddianızı 32 kitap 60 dergi, yüzlerce makale ve konferansımın bir tek yerinde bile gösteremezseniz, iftiracı, yalancı bir alçak konumuna düşeceksiniz.
“İstediğini alamayınca Erbakan’a saldırdı”
“Her hafta Cuma günü Konya’dan kalkıp Ankara’ya gelmek, Erbakan Hoca’ya gül verip elini öptükten sonra geri Konya’ya gitmek, Genel Merkez’deki camide Erbakan lehine sloganlar atıp orayı miting havasına sokmak, Ahmet Akgül’ün yalakalığını ve ciddiyetsizliğini gösteriyor. Böyle yalaka tipler, yalakalık yaptıkları liderlerden istediklerini koparamayınca, bir zamanlar karşılarında el pençe durdukları liderlere en ağır hakaretleri etmekten geri durmazlar” diyorsunuz. Ey yalancı ve yalaka adam! Önce her hafta Konya’ya giden ve slogan atanlardan birisi değilim. Ama keşke böyle bir şerefe erişseydim! İkincisi, attığınız “Erbakan’a saldırdı” iftiranıza tek bir örnek gösteremiyor, kendi zannınızı ve zırvanızı bize maletmeye çalışıyorsunuz.
“Doğu Perinçek’in Ulusal Kanalı’na göre Akgül, ‘Ilımlı İslamcılara, BOP’un eşbaşkanlarına, Moon’lara, masonlara bu ülkeyi yedirtmeyeceğiz’ demiş.” Çıbanın yoksa bu sözlerden niye gocunuyorsun? “Orada bulunan Arslan Tekin’e göre, İP’lilerin en çok alkışladığı kişi de Akgül’müş!” şeklinde yazıyorsunuz. Oysa toputopu birkaç program yapıldı, ve de İslam’ın gerçekleri ve Milli Görüş’ün projeleri anlatılmıştı. Üstelik İslam’ın ve insanlığın düşmanı olan şer güçler ve şeytani çevrelerle diyalog kurup dalkavukluk yapan Fetullah hıyanetine hikmet uydururken, bizim kendi ülkemizin vatansever insanlarıyla seviyeli ve sınırlı ilişkilerimizden niye gocunulmaktaydı.
“Akgül dindar insanlara nasıl kin kusuyor?”
Mesela, 2007’de basılan ‘Cumhuriyet Türkiye’sinde nifak hareketleri’ başlıklı kitabin içeriğini su cümlelerle özetliyor: ‘Din istismarı ve sistemin yol açtığı manevi boşluğu doldurma suiistimali girişimleri; Fethullah Gülen’in hangi karanlık merkezlerce hormonlaşıp şişirildiği ve hangi kirli ve gizli planlara hizmet ettirildiği; Monocuların ve Masonların hangi ilahiyat Proflarını ve ne maksatla desteklediği; Radikal Dinci geçinen sahtekârların, nasıl evrimleşip göstermelik demokrasi maymunlarına çevrildiği; Bazı İslamcı Yazar ve Aydın kesiminin AB teslimiyetleri, ABD icazetleri ve AKP kerametleri…” sözlerimi aktarıyorsunuz. Peki aynen gerçeklerin özeti olan bu tespitler nerenize batıyor?
Orduya sevgi duymak ve sahip çıkmak militarist zihniyetmiş?
“Geriye militarist kimliği kaldı. Ekim 2006’da Milli Çözüm Dergisi’nden yayınlanan ‘Ordumuzun özel konumu ve misyonu’ başlıklı yazısından çeşitli pasajlar vererek Akgül’ün tam bir militarist olduğunu göstereceğiz. Kendisinin ordu hakkındaki görüşlerini aktarmakla yetineceğim: ‘Şanlı tarihler yazan ve “Nizam-ı Alem” (Yeryüzüne adalet düzeni ve huzur sistemi) ülküsü taşıyan ve bunu nice bin yıllarca başaran Aziz Milletimizin: a) Hem devlet olmaları, b) Hem medeniyete ve hakimiyete ulaşmaları, c) Hem de devamlılık kazanmaları ve ayakta kalmalarında; 1- Kurucu, 2- Koruyucu, 3- Kurgucu özelliği taşıyan ordumuz, en temel unsur ve en hayati kurumdur. Bir devletin oluşması için en önemli öğe olan halkın ‘kalabalık’tan ‘millet’e dönüşmesi için gereken:1- Organize, 2- Ortak İrade, 3- Otoriteyi sağlamak da, bu kalıcı ve akılcı kurum olan ordumuzun sorumluluğudur” biçimindeki tespitlerimizi tersinden yorumluyor ve Özetle, her şey ordunun kontrolü altındadır demeye çalışıyor. Çok klasik militarist zihniyetin tezahürü…” diyorsunuz.
Peki Ordumuzun bu gücünden ve milli özelliğinden niye gocunuyorsunuz?
İsrail’in komutasında, ABD’nin kucağında ve AB’nin korumasında olmak için can atarken, kendi ordumuza neden böyle düşmanlık yapıyorsunuz?
Yunan ve Bulgar döllemesi değilseniz, Yahudi ve Ermeni dönmezi değilseniz, Din münafığı ve dava döneği değilseniz, veya en azından iz’an ve insaf fukarası bir densiz değilseniz, bu ordu karşıtlığınızla, bir parola gibi, “mayanızın karışıklığını” mı gösterip anlaşıyorsunuz?
Ve Mustafa Kemal Atatürk’e;
Babanızın Papandreo olmasına fırsat bırakmadığı ve Anadolu’nun Batı emperyalizminin işgalinden kurtarılıp doğrudan AB’ye katılmanıza engel çıkardığı için mi, bu denli derin bir kin besliyorsunuz?
Ey zavallı zevzek!
a)- Sen Milli Görüşçü olsaydın, Milli Görüş dönekleri ve dış güçlerin kullanıp şimdi çöp deliğine süpürecekleri AKP’yi savunamazdın!
b)- Sen Milli Görüşçü olsaydın, Milli Görüş’ün sinsi düşmanı ve 28 Şubat’ta Erbakan’a yönelik şeytani senaryoların gönüllü figüranı Fetullah Gülen’in dinimize ve davamıza hıyanetlerini örtmeye çalışmazdın!
c)- Sen Milli Görüşçü olsaydın, açıkça ve alçakça ordu düşmanlığı ve sizlerin kafa yapısıyla “Dinsiz orduya karşı dindar halk kışkırtması” yapıp ve bunu da dolaylı biçimde Milli Görüş’e ve Erbakan’ın üzerine yıkamazdın!
d)- Sen Milli Görüşçü değil, hatta sıradan bir Müslüman bile olsaydın:
“İstediğini alamayınca Erbakan’a saldırdı”
“Kendisini Milli Görüş’ün temel taşı olarak tanıttı”
gibi aslı astarı bulunmayan ve asla ispatlanamayan iftiralar uydurup üzerimize yıkamazdın!
e)- Sen bırak Müslümanlığı, hatta vicdan ayarı bozulmamış bir “insan” olsaydın, Türkiye’ye yönelik Ermeni soykırım yalanlarına ve Kıbrıs’ı elimizden alma planlarına karşı tertiplenen bir iki toplantıya ve Ulusal TV’deki birkaç programa şerefle katıldığım ve asla pişmanlık duymadığım, inancımızın gereğini ve insanımızın problemlerini konuşmaya çalıştığım, ama gerektiğinde çok net ve sert biçimde onları tenkitten de sakınmadığım için, Diyalog dalaveresiyle Siyonist Yahudilerin ve emperyalist ABD’nin kucağına oturanları kayırdığın halde, bizi böylesine şeytani bir hırsla suçlayamazdın!..
Ama kuyruğundan kötü yakalandın ey Engin Kaşdaş denen zavallı düdük. Çünkü CIA-MOSSAD destekli Fetullahçı fırsatçılar da, aynı soruları bana gözaltında sormuşlardı.. Demek ki Milli Çözüm karşıtları aynı mutfaktan besleniyorlardı.
f)- Ey ABD’ye uşaklığı, AB’ye aşıklığı ve İsrail’e şakşakçılığı Müslümanlık zanneden, imani ve Kur’ani hakikatleri söyleyerek münafıklık çıbanlarınızı deşenlere düşmanlık gösterip; Irak’taki, Darfur’daki, Guantanama’daki Siyonist ve emperyalist vahşetlere fetvalar üretmekten haya etmeyen arsız ve ayarsız adam, sen eğer Kur’an’ı Kerimin haber verdiği “Hayvandan da aşağı” kimselerden olmasaydın, basit ve fani dünyalık makam ve menfaatler için, şeref ve haysiyetini bu kadar ucuza satmazdın!..
Haydi; havlayın beyler, helva mı verecekler, halat mı geçirecekler, yakında göreceğiz!
Artık anlaşılıyor ki, gözaltında bize yöneltilen saçma suçları, ya birlikte hazırladınız, veya aynı odaklardan aldınız.
“Bizi paspas yapmak ve tepe tepe kullanmak üzere” birilerine peşkeş çekmeye kalkışma kahpeliğinize gelince..
Herhalde bizi Racep T. Erdoğan’la karıştırdınız… Baş danışmanı Cüneyt Zapsu, ABD’li Yahudi Patronlarına, başbakanınız için:
“Elinize geçmişken ve hazır sırtına binmişken, tuvalet deliğine süpürüp atacağınıza, tepe tepe kullanın!” demişti de, tekzip bile edilmemişti..
Ve yine bizi, kullanıla kullanıla yalama olmuş Fetoş dığabeyiniz ayarında sanmışsınız…
Çünkü, resmen vatan haini Bartelemeos’tan Vatikan Papasına… Mason Localarından Moon Tarikatına… Yahudi Lobilerinden Neo-con’lara bütün şeytan fırkası adamınızı kullana kullana cılkını çıkardılar.. Şimdi de “green card’ını iptal edip, Amerika’dan defol git diyorlar… Zavallıyı, AKP iktidarınıza; medyanız, bankalarınız, okullarınız, bürokratlarınız ve teşkilatlara sızmış bir sürü elemanlarınıza rağmen Türkiye’ye de sokmuyorlar… Hainlerin akıbeti böyledir, yatacak yer bile bulamıyorlar!..
Biraz yumuşak mı olayım!?
El insaf.. Onlarca TV yayınlarının, milyonlarca basan marazlı medyanın, koskoca Emniyet Teşkilatımızı kullanmaya çalışan odakların, yüzlerce saldırgan ve iftiracı yazarın topyekün hedef alıp hücuma geçtiği tek bir şahıs olarak, kendimi ve değerlerimi savunmak zorunda kaldığımı lütfen hesaba katın!..
Sonuç olarak bizde oluşan kanaatler:
1- Şerefli Emniyet teşkilatımıza sızan ve etkin makamlara uzanan birtakım Fetullahçı fesatçıların artık ayıklanması zamanı gelmiştir. Aksi halde; kanser uru gibi Emniyet bünyesine yerleşip yayılan bu çıban, şimdi maalesef tehlikeli bir kangrenleşme sürecindedir.
2- Ilımlı İslamcılarda, AKP yandaşlarında ve Soros beslemesi Masonlarda; çok tehlikeli ve öfkeli bir ordu düşmanlığının kökleştiği kesinleşmiştir. Askerimizle polisimizi kapıştırma ve Türkiye’yi zayıflatıp etkisiz kılma hıyanetleri, hiç vakit geçirilmeden halledilmelidir.
3- Saadet Partisindeki kurmay kılıflı bazı yetkili yüzsüzlerin, sabataist ve Siyonist kökenleri ve kirli kimlikleri mutlaka deşifre edilmelidir.
Yalçın Küçük ve Soner Yalçın gibilerin, ısrarlı tekliflerimize rağmen, Milli Görüş’e sızmış dönmeleri bir türlü yazmaya yanaşmamaları ve bu konuyu gündeme taşımaktan özenle kaçınmaları bile, aslında her şeyi izah etmeye yeterlidir.
4- Milli Çözüm ekibi;
Dinimizin hakikatine ve Kur’an’ımıza; Milli onur ve huzurumuza; bağımsızlık ve bekamızın sigortası Kahraman Ordumuza; dünya cenneti aziz Yurdumuza, mutlu ve adil medeniyet mimarı Erbakan Hocamıza bağlılığının..
Ve yine, ABD ve AB emperyalizmine, İsrail Siyonizmine AKP’nin hıyanet ve hezimetlerine, masonik merkezlerin ve sömürü sermayesinin sinsi faaliyetlerine karşı halkımızı aydınlatmanın cezası olarak, sindirilmek ve sesi kesilmek üzere hedef seçilmiş, ama Amerika’dan ve diğer bütün sahte tanrılardan elbette güçlü olan Allah, bunların bize hazırladıkları tuzakları kendi beyinsiz başlarına geçirmiştir.
Suç Duyurusu!.
Sn. geçersiz ve temelsiz gerekçelerle iki yıla yakındır benim ve Milli Çözüm ekibinin bütün telefonlarımızın dinlenmesine ve sonunda zerre kadar bir suç tespit edilememesine rağmen, hala dinlemeye devam edilmesine izin veren makamlar!
Ve Sn. Cumhuriyet Savcıları!
Tamamen haksız ve dayanaksız birtakım uydurma iddiaları, hakikatmiş gibi günlerce televizyonlarda, köşe yazılarında ve gazete sütunlarında tekrarlayarak, ahlaksızca şeref ve haysiyetimizin karalanmasına, bir çok arkadaşımızın (Osman Eraydın ve Nail Kızılkan’ın “Kord-SA”dan keyfi olarak) işten atılmasına, ticari hayatlarının alt üst olmasına yol açan medyaya ve özellikle bu düzmece bilgileri hukuksuz ve kanunsuz olarak günler öncesinden basına sızdıran Konya Emniyet Müdürlüğü ve ilgili mensuplarına karşı, bizim adımıza dava açmanız ve çiğnenen haklarımızı korumanız için açık çağrıda ve suç duyurusunda bulunuyoruz. Yani “kirli derin devletten”, bizzat devletimize ve bağımsız yargının adaletine sığınıyoruz.
“Türkiye’de bağımsız yargı ve adalet mekanizması yoktur. Bu ülkede sadece iktidara dayananların, kodamanların ve masonların yüksek hukuku korunur” diyenleri mahcup edip susturacağınıza inanıyoruz.
Not:
Kendi ifadesiyle “Papalık Misyonunun parçası” ve Amerika’daki Siyonist Yahudi Lobilerinin hizmetkârı Fetullah’ın Zaman Gazetesi ve Aksiyon Dergisindeki saman çuvallarına ve ABD’deki Yahudi vakıflarından yemlenip beslenen Abdurrahman Dilipak’ın Vakit’inin zırvalarına yanıtları, yakında çıkacak olan yeni sayımızda verilecektir.

CÜBBELİ AHMET “BEL’AM”CIK’I VE MAHMUT EFENDİ YAKINLARINA UYARI!
FETULLAH GÜLEN DOSYASI
FİLİSTİN’DE; BÜYÜK BAYRAMIN BÜYÜLÜ BAŞLANGICI VE ZEKİ GEÇKİL’İN ŞARLATANLIĞI
Dünyanın Fikri Değişimi Türkiye’den, FİİLİ DEĞİŞİMİ İSE FİLİSTİN’DEN BAŞLAMIŞTIR!
FİLİSTİN’DE; BÜYÜK BAYRAMIN BÜYÜLÜ BAŞLANGICI VE ZEKİ GEÇKİL’İN ŞARLATANLIĞI
OĞUZHAN ASİLTÜRK’ÜN ERBAKAN’A İFTİRALARI
DİKKAT!? Soysuzların Soytarılığı!
DİKKAT!? Soysuzların Soytarılığı!
KUR’AN’A TERCÜMAN, OLDUM KOVULDUM! (ŞİİR)
KUR’AN’A TERCÜMAN, OLDUM KOVULDUM! (ŞİİR)
Özgür Özel, hapishanede bulunan İBB başkanı Ekrem İmamoğlunun yaptığı mitinglerle sesinini duyurmaya çalışıyormuş gibi görünürken…
"Başbakanlar, başbelasıdır bozuk düzende! Gizli gerçek hükümet, mason localarıdır Siyonist merkezler ise akıl hocalarıdır Amerika…
Sırtlanlar sadece, vergi yükler sırtlara BOP IMF görevlisidir, fatura hep yurttaşa Milli Görüş bereketle, zam…
Öyle anlaşılıyor ki hem CHP’de hem AKP’de hem de diğer muhalefet mahfillerinde, hâlâ en korkulan…
Bir toplumda iki sınıf vardır ki onlar bozulursa bütün toplumda ifsat olur bunlar yöneticiler ve…
"CHP’nin marazlı masonik takımı Kılıçdaroğlu’na karşıydı. Çünkü Kılıçdaroğlu, “Kirli, kiralık ve münafık cephenin” değil, “Milli ve duyarlı cephenin” yanındaydı.…
MİLLİ GÖRÜŞ - MİLLİ ÇÖZÜMDEN GAYRİSİ HAİM NAHUM DOKTRİNİN UYGULAYICISIDIRLAR. KİM DAHA İYİ UYGULAYACAKSA SİYONİZM…
Bugünlerde terörist başı bebek katili cani'nin ayağına gitmek için can atanların böylesine bir ihanete nasıl…
Anlaşılan amaç Özel'i bir şekilde aday yaptırıp tekrar kolaylıkla iktidarı sürdürmek. Tabi bu hizmet! falan…
Milli Çözüm, “Osmanlı’dan Cumhuriyet’e, Kripto Yahudiler ve Pakraduniler” kitabında yakın siyaset tarihimizi doğrudan ve derinden…