YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
69202515bf5d4
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 8 9 4 7
Bugün : 6734
Dün : 45549
Bu ay : 859458
Geçen ay : 1371576
Toplam : 45263279
IP'niz : 216.73.216.128

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

 

Dünya, Kırgızistan’daki Çığlığı Duymuyordu!

Orta Asya’nın stratejik noktası Fergana Vadisi’nde yaşayan Kırgız ve Özbekler haftalar boyu kardeşkanı akıtıyordu. Kırgızlar, Özbekleri: ‘üç yıldır silahlanıyorlar’, ‘Oş’ta bağımsızlık ilan etmek istiyorlar’ gibi iddialarla suçlarken, Özbeklere göre de “Kırgızlar bir gece yarısı ellerinde silahlarla evleri basıyor, yakıyor ve öldürüyordu.

Nisanda gerçekleşen ayaklanma ile iktidara gelen geçici hükümete göre de, olayların arkasında devrik Kırgız lider Kurmanbek Bakiyev bulunuyordu. Taraflar birbirini ilk ateş eden olmakla suçlarken, kirli tezgâhı kuran ve ilk düğmeye basanlar kanlı ellerini gizlemeye çalışıyordu: Evet Kırgızistan’ı ABD ve İsrail karıştırıyordu.

Stratejik ve şeytani çıkar hesapları, doğal zenginliklerin paylaşımı ve gizli kapılar ardında süren onlarca pazarlık; çoluk çocuk, yaşlı, kadın ve on binlerce masumu hesaba katmıyordu. Daha çok kan akması, müdahaleye zemin hazırlaması ve sinsi planların uygulanması için bu kavgalar kışkırtılıyordu. Daha ilk günden net tavır alarak kardeş kavgasını durdurması beklenen Birleşmiş Milletler, ABD, Rusya, Avrupa Birliği, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT), Rusya öncülüğünde kurulan Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü (KGAÖ), Şanghay İşbirliği Örgütü ve daha onlarca örgüt ve merkezden Kırgızistan’dan yükselen çığlığı duyan olmuyordu.

Kremlin’e göre ne Rusya ne de KGAÖ’nün doğrudan bir iç çatışmayı bastırmada müdahil olması uygun sayılmıyordu. Belarus ve Ermenistan kendi askerlerinin bir iç savaşta kullanılmasına karşı çıkıyordu. Örgüte üye olan Tacik, Kırgız ve Özbeklerin bir iç çatışmada barış gücü olması zor görünüyordu. Tüm yükü omuzlaması gereken Moskova, zor bir sınavla karşılaşıyor, ‘en az NATO kadar güçlü olacak’ düşüncesi ile yola çıkılan KGAÖ, ilk sınavında sınıfta kalıyordu. Moskova’da acil kodu ile toplanan KGAÖ temsilcileri barış gücü askerine hayır derken, bölgeye insani yardım ve lojistik destek kararı alıyordu.

Nisanda gerçekleşen hükümet değişikliğinin ikinci gününde Bişkek’e gönderdiği özel temsilci ile Manas askerî üssünü garanti altına alan Washington, güneydeki kardeş kavgasını dışarıdan izliyordu. Beyaz Saray’dan yapılan açıklamada, “yaşanan olaylarla ilgili Rusya ile yakın diyalogda oldukları” belirtilmekle yetiniliyordu. Rusya, Kant askerî üssünü 150 ek komando ile takviye ederken, Avrupa Birliği Dış Politika Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton, birliğin bölgedeki gelişmeleri büyük bir dikkatle gözlemlediğini söylüyordu.

Birleşmiş Milletler bölgede yaşanan vahşeti kınarken, Bişkek’e ulaşan Özel Temsilcisi Miroslav Jenca, Özbekistan’a geçen mülteci sayısının 200 bine ulaşacağını açıklıyordu. AKP Türkiye’si ise sadece kendi vatandaşlarını çatışma bölgesinden uçaklarla taşımakla yetiniyor, gerekli ve gerçekçi bir müdahalede bulunamıyordu.

Ortalığı, Bakiyev’in Oğlu Karıştırıyordu.

Kırgızistan Milli İstihbarat Teşkilatı (GSNB) Başkanı Keneşbek Düşebayev, 251 kişinin ölümüne, 2 binden fazla kişinin yaralanmasına, 600’e yakın ev ile 166 alışveriş merkezinin yakılmasına, binlerce kişinin mülteci durumuna düşmesine yol açan Kırgız-Özbek çatışmasında yol açan güneydeki olayların arkasında Yahudi spekülatör Soros devrimiyle işbaşına getirilen devrik liderin oğlu Maksim Bakiyev’in olduğunu savunmuştu. Keneşbek Düşebayev, Oş ve Celalabad eyaletindeki çatışmaları organize etmekle suçlanan 19 kişinin gözaltına alındığını ve bu kişilerin gözaltındaki ifadelerinde, Bakiyev’in yakınlarının olaylarla bağlantısını itiraf ettiğini söylüyordu. Düşebayev, “Bakiyev’in oğlu Maksim veya yakınları, Nisan ayında Afganistan’da söz konusu örgüt temsilcileriyle bir araya geldi. Anlaştıktan sonra Pakistan’dan, Tacikistan üzerinden, Özbekistan İslam Hareketi ve İslami Cihad Birliği Örgütü Üyesi Özbek asıllı 15 silahlı kişi Kırgızistan’a geçti. Bu kişiler de, Oş’ta Kırgız ve Özbek halklarını birbirlerine düşürdü. Bakiyev ailesi bu olaylar için 30 milyon dolar vaat etti. Örgütün amacı, bölgede ekonomik, sosyal, iktisadi ve siyasi dengeleri bozmak” diyordu.

Güneydeki olaylarda devrik iktidarın bazı milletvekili ve bakanlarının izinin görüldüğünü belirten Düşebayev, eski Acil Durumlar Bakanı Kamçıbek Taşiyev ile Sayıştay İskenderbek Gayıpkulov hakkında soruşturma başlatıldığını duyurmuştu. Kırgızistan’ın güneyindeki Kırgız-Özbek çatışması, 11 Haziran gecesi patlak veriyordu. Bişkek, Oş ve Celalabad’taki çatışmalardan devrik liderin ailesini sorumlu gören hükümet, Bakiyev ve yakınları hakkında 100 ayrı dava açıyor, tutuklanmaları için resmen İnterpol’den yardım istiyordu.

Bakiyev’in iktidarı 7 Nisanda devrilmişti ve devrik lider ailesiyle birlikte Belarus’a sığınmıştı. Halk devrimi sırasında ABD’de bulunan devrik liderin oğlu Maksim Bakiyev’in önce Dubai ardından Litvanya’ya geçtiği yönünde basında haberler yer almıştı. Maksim, Kırgız ve Özbek çatışması sırasında da, İngiltere’ye özel uçakla geçerek sığınma talebinde bulunmuştu.[1]

Kırgız Yangınını Kimler Körüklüyordu?

Tanıtım:

Kırgızistan 199 bin kilometre kare yüzölçüme sahip küçük bir ülkedir. Türkiye’nin 1/3’i, yani Ege ve Marmara bölgelerinin toplamı kadar bir yerdir.

Nüfus olarak da sadece 5.3 milyon, yani Ankara ile İzmir’in toplamından az nüfusa sahiptir. Kişi başına düşen milli gelir 1000 dolar civarında bulunduğu söylenmektedir.

Bu coğrafi boyuta rağmen, Kırgızistan’ın stratejik konumu son derece önemlidir. Hemen hemen Asya’nın ortasında konuşlanmış olan Fergana vadisi bereketli toprakları ve doğal güzelliği ile Asya’nın ortasında minik bir İsviçre gibidir.

Dünya’nın üç dev güçünün, ABD, Rusya ve Çin’in ilgi odağı ve stratejik ihtiraslarının hedefinde olan Kırgızistan, Tanrı Dağları’nın eteğinde bulunan Çin’le, Afganistan’la, Tacikistan’la, Özbekistan ve Kazakistan’la komşu bir ülkedir.

Bu önemli jeo-stratejik konumun yanı sıra bu ülkede çok büyük uranyum yatakları, diğer önemli maden depoları ve zengin su kaynakları da bulunduğu bilinmektedir.

1990-1991’de Sovyet Rusya’nın dağılması ile Kırgızistan da, diğer Türk cumhuriyetleri gibi bağımsızlığına kavuşabilmiştir. Bu yeni ülkeyi tanıyan ülkelerden birincisi de ABD’dir. O zamandan yani 20 yıldan beri iki devrim yaşamış olup bugünkü karışıklıklarla üçüncü bir yeni dönem başlatılmak üzeredir.

2005 yılında dünyaca meşhur milyarder Soros’un desteği ile dünyanın çeşitli yörelerinde gerçekleştirilen seri devrimlerden (sivil ihtilaller) bir tanesi de Kırgızistan’da meydana gelmiştir.

Ukrayna’da “Turuncu devrimle” başlayan Soros serisinin “Lale Devrimi” de Kırgızistan’da, Kurmanbek Bakiyev’i iktidara getirmiştir. Soros bir taraftan demokrasi ve insan hakları savunuculuğu yaparken, diğer taraftan da bu ülkeleri “pazar ekonomisine ve kapitalist ekonomi sistemine” açmaya girişmiştir. Bu devrimlerde büyük paralar dönmüş, kişiler ve eğilimleri, dolar miktarına göre yön değiştirmiş ve böylece iş başına son derece “çıkarcı ve maddeci ekipler” getirilmiştir.

Dış güçler “kaba güç yani askeri işgal gücü” kullanmadan, bu ülkeleri etkileri altına alıvermiştir. Aynı zamanda, bu ülkelerin hızla yozlaşması, rüşvet, yolsuzluk ve nepotizm içinde çürümelerine, yani kültür emperyalizmine girişilmiştir.

Soros’un gayret ve parası boşa gitmemiştir. Kırgızistan’da, Bakiyev’in başkan seçilmesinden sonra ABD ve NATO’nun Afganistan’da yürüttüğü savaşta gerek asker ve gerekse mühimmat ve malzeme transit işlemlerinde, Kırgızistan çok yardımcı olmuştur. Böylece, ABD’nin güneyden kullandığı Pakistan-Hayber hattına olan ihtiyacı da azalmış, Kırgızistan gittikçe daha çok kullanılan bir transit merkez haline gelmiştir. Kırgızistan’a, ABD askeri yazışmalarında “Kuzey dağıtım şebekesi” adı verilmektedir.

Kısa tarihçe:

Geçen yüzyılın başlarında bugün Türk Cumhuriyetleri denilen devletlerin hiçbirisi yoktu. Kısaca Rusya’dan, Çin’e, İran’da ve Irak’ta bulunan Türkmenlere kadar olan bölgede yaşayanlara TÜRK üst kimliği verilir ve buralara “Türk Elleri” denirdi. 1917 Rus Komünist Devriminden sonra, Sovyetler Birliği kurulmuştur. Sovyet tabiri heyet (şûra) demektir. Sovyetler bütün bu ülkelerde komünizmi götürürken her etnik guruba cumhuriyetler, özerk cumhuriyetler, özerk (muhtar) bölgeler ihdas etmişlerdir. Böylece ortaya yeni, küçük ve yapay “cumhuriyetçikler” çıkmıştır. Sovyetlerin dağılımından sonra da bunların herbiri “bağımsız devlet” haline gelmiştir.

Bunlar kökleri, ırkları, dinleri ve dilleri aynı oluğu halde “kendilerinin ayrı olduklarına inandırılan” adeta aşiret devletlerdir. Fazla bir devlet geçmişleri yoktur. Ruslar kasıtlı olarak bu grupları devlet şuuruna getirmemişlerdir. Bugün bile iş başında Ruslar ve Kazaklar bulunmakta olup resmi olarak Rusça’ya müracaat etmektedirler.

Dolayısı ile bugünün olaylarının çoğu da tecrübesizlikten, gerekli yetişmiş elemanın olmamasından ve büyük yer altı zenginliklerini koruyabilecek nüfus, tecrübe ve güce sahip olamamak yüzünden gelişmektedir.

 

Fergana vadisinde kopan fırtına:

Burada iki ayrı güçlü etkiyi hesaba katmak gerekmektedir:

1-  Büyük güçlerin etki ve müdahaleleri:

Bunlar Amerika Birleşik Devletleri,  İsrail, Rusya Federasyonu ve Çin Halk Cumhuriyeti olup, hepsi de bu çok stratejik ve küçük devlet üstünde etki ve kontrol elde etmeyi arzu etmekte ve gerekli çalışmaları yapmaktadırlar.

*Mesela, ABD demokratik süreci destekleme amacıyla sadece geçen yıl burslar ve bağışlar yoluyla Kırgızistan’a 12 milyon dolar yardım aktarmıştır. Güney Oş bölgesinde yerel televizyon kanalını finanse etmiştir.

*Diğer taraftan, Rusya, Kırgızistan’daki muhalefet güçlerini desteklemekte ve 2005 yılında yapılan Lale Devrimi’nden bu yana protesto gösterileri ile bu süreci sonlandırmaya çalışmaktadır.

Kırgız muhalefetinin önde gelenleri, son ayaklanmalardan önceki haftalar içinde Moskova’da Başbakan Vilademir Putin’le görüşmelerde bulunmuşlardır.

Yeni olayların hemen ardından, Putin, Bakiyev’i, ülkesinin kasasını boşaltmakla suçlamış ve ardından da, geçici yeni iktidara 50 milyon dolar yardım yapacağını açıklamıştır. Yeni hükümet de Rusya’dan doğrudan yardım talep etmiştir. Rusya, Kırgızistan’daki askeri üssünü de alarma geçirmiştir.

* Çin, olayları dikkatle izlemekte ve daha endirekt yollarla etki ve yardımı bu yerlerde hissettirmektedir. Çin’in kendi içinde bulunan Uygur bölgesinde (Sincan’da) ve komşu Türk ellerindeki gelişmelerin etkisi sonunda Çin’de de hissedileceğinden, Çin olaya daha yavaş ve dikkatli bir üslupla yaklaşmaktadır.

2- Ülke içindeki etnik ve sınıf çekişmesi:

Kırgızistan içinde % 15’lik bir grup Özbek’tir. Yani kısacası, bunların her ikisi de Türk ve Müslüman olan ve benzer lehçeler konuşan iki Türk koludur.

Özbekler, daha çok tarımla ve çiftçilikle iştigal eden, daha oturaklı ve yerleşik düzene sahip bir gruptur. Daha zengindirler ve sosyo-ekonomik sıralamada daha üst bir grubu temsil etmektedirler.

Diğer taraftan Kırgızlar göçebe düzen içinde ve çoğunlukla hayvancılıkla uğraşan bir grup olup, Özbekler kadar zengin değildirler. Eğitim ve devlet yönetimi açısından da diğerinden geri bir durumdadırlar.

Bugünlerde Kırgızistan’da en az 2000 kişinin ölümüne ve binlerce kişinin yaralanmasına sebep olan çatışma aslında çok klasik, eski bir çatışmadır: Çiftçilerle çobanların çatışması. Kısacası, daha kalabalık olan ve daha az refah düzeyinde bulunan Kırgızlar, Özbek mallarını ve zenginliğini ele geçirmektedirler. (Zengin bir Özbek iş adamı tarafından yaptırılıp kullanım için hükümete verilen bir üniversite, bu ayaklanmalar sırasında Kırgızlar tarafından yakılmış bulunmaktadır. Bu olay, iki grup arasındaki ruh halinin hangi seviyede olduğunu çok iyi anlatmaktadır).

Bu karışıklıklar dış güçler tarafından tezgâhlanıp, Kırgızistan yönetimini kendi güdümlerine sokmak için kullanılmaktadır.”[2]

Bütün bunlar yaşanırken, AKP iktidarı beylik demeçler ve bildik temennilerle durumu geçiştiriyor, Türkî Cumhuriyetlere ağabeylik rolünü kanıtlayacak ve “Bölgesel Güç” olmanın gereğini yapacak fırsatı da kaçırıyordu. Recep Başbakan sadece seçim yatırımı ve oy avcılığı cinsinden kof gürültülerle İsrail’e horozlanıp dururken, Türkiye, maalesef kendisine bağlanan haklı ümitleri bir bir boşa çıkarıyordu.

Başbakan Recep Erdoğan Dağılıyordu!

İran politikasında yalnız kaldı, moral bozuk. Filistin politikasında yalnız kaldı, moral bozuk. Batı dünyası ile arası açıldı, moral bozuk. Açılımda işler sarpa sardı, moral bozuk. Baykal gitti / Kılıçdaroğlu geldi, moral bozuk. Artan şiddet toplumsal öfkeyi artırdı, moral bozuk. Sonuç: Tam bir bozgun havası…

İran politikasında zafer çığlığı atıyordu, şimdi ses yok. İsrail’in peşini bırakmayacaktı, şimdi ses yok. Dünyaya nizamat veriyordu, şimdi ses yok. Bir tek “terör” konusunda ses veriyor ama keşke ses vermese… Çünkü… Bu konuda ses verdikçe sadece ne denli dağıldığı ortaya çıkıyor.

Mesela… Ucuz polemik yaparak MHP’ye “Apo’yu niye asmadınız?” diye soruyor. Mesela… Şehit ailelerinin dramını yansıtan medyaya, “Terör örgütünün propagandasını yapıyorlar” şeklinde ağır mı ağır saldırılarda bulunuyor. Mesela… “Sizin döneminizdeki şehit sayısı / Bizim dönemimizdeki şehit sayısı” şeklinde açıklamalar yaparak kendisine akan kandan istatistiki haklılık payları çıkarmaya çalışıyor. Mesela… “Açılıma devam edeceğiz” diyor ama nasıl devam edeceklerine dair tek bir harf bile söyleyemiyor. Mesela… Bir yandan “Türkiye ne zaman güçleniyorsa terör artar” diyor, bir yandan da muhalefete “Sizin döneminizde terör daha çok artmıştı” diyebiliyor.  Mesela… Gediktepe’de yoğun güvenlik önlemleri altında gerçekleştirdiği birkaç saatlik ziyareti bile bir üstünlük aracı olarak kullanabiliyor. Mesela… “Terör” gibi bir konuda bile ortak mutabakat zemini yaratmak için adımlar atmak yerine posta koymayı tercih ediyor. Mesela… “Ben çok farklı bir çizgi izliyorum” havası estirirken, kritik bir zamanda şahinleşerek, birdenbire Mesut Yılmaz’laşabiliyor ya da Tansu Çiller’leşebiliyor.

Bütün bunlar bir dağılmanın güçlü işaretleridir.

Peki memnun muyum bu durumdan? Bazıları gibi “Oh… Oh… Dönemi sona eriyor…” diye bayram mı yapıyorum? Tabii ki hayır… Çünkü… Mesele “Tayyip Erdoğan’ın kalması ya da gitmesi” meselesi olmaktan çoktan çıktı. Memleket elden gidiyor, Tayyip Erdoğan gitse ne olacak, kalsa ne olacak?” diyen Ahmet Hakan haklıydı.

 

 

 

 

 

 



[1] 25.06.2010 / Milli Gazete

[2] 25.06.2010 / Milli Gazete / Prof. Dr. Oya Akgöneneç

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Subscribe
Bildir
0 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
Picture of Hakan EKMEKÇİ

Hakan EKMEKÇİ

YORUMLAR

Son Yorumlar
0
Düşünceleriniz değerlidir, lütfen yorum yapın.x
Paylaş...