ERBAKAN’IN EN BÜYÜK BAŞARISI;
HERKESİN AYARINI ORTAYA ÇIKARMASIYDI!..
Mahmut Arıkan’ın Çarpıtmaları!
Halk TV’de canlı yayın Rota programında Kürşat Oğuz ve gazeteci Hilmi Hacaloğlu, Mahmut Arıkan’a “Çözüm Süreci çöker mi?” şeklinde sorular yöneltmişlerdi. Bunu da Sırrı Süreyya Önder’in ani rahatsızlığı nedeniyle gündeme getirmişlerdi. Bu bağlamda SP Genel Başkanı Mahmut Arıkan açıklamalarda bulunurken şunları söylemişti:
“İmralı’ya giden heyet Genel Merkezimizi ziyaret etti (ve bize bazı bilgiler aktarıldı). Bizim bildiğimiz Öcalan’ın ağzından bir kez daha teyit edilmiş oldu. (Erbakan’a yönelik) 28 Şubat sürecinin olmasıyla alâkalı mesele de bu mesele (ile ilgilidir). Nasıl ki Özal’a atfedilen “Hayatına son vermekle alakalı” bir senaryo konuşuluyor. Aynı şey Sn. Erbakan’la ilgili olarak da geçerlidir. 28 Şubat sürecinde Erbakan Hocamız da bu Kürt meselesini çözmekle alakalı iş başına geçip bazı problemleri çözmekle alâkalı birtakım kanaatleri ve uygulamaları var idi. 28 Şubat’ın bazı gerekçelerinden birinin de bu olduğunu Öcalan heyete söylemiş, heyetle bize de aktarıldı. Biz biliyorduk ama o kanaldan da bize teyit edilmiş oldu!?”
Gazeteci Hilmi Hacaloğlu; “Yani Öcalan demiş ki 28 Şubat’ın yapılma gerekçelerinden biri de, o (Kürt) sorunu çözmekle ilgili Erbakan’ın insiyatif alması(ydı, öyle mi?)”
Mahmut Arıkan: “Evet… (O) şekilde bir açıklaması olmuş orda.”
SP Gn. Başkanı yapılan Mahmut Arıkan’ın bu iddiaları, tamamen şahsi duyumları ve yorumlarıdır. Yoksa Rahmetli Erbakan Hocamızın, bugün, gerçekte İsrail’in ve Yahudi lobilerinin kurguladığı, Cumhur İttifakı’nın ve diğer muhalefet kanadının sadece taşeronluğunu yaptığı “Terörsüz Türkiye” kılıflı sinsi ve Siyonist tezgâhı benzeri girişimlere kalkıştığını iddia ve ima etmek;
• Ya akıl ve anlayış kısırlığından kaynaklıdır.
• Veya kasıtlı bir çarpıtma ve saptırmadır ki tek kelime ile zırvalamaktır.
Çünkü; 11-13 Nisan 2025 arası Antalya Diplomasi Forumu’na katılan ekonomist bilim adamı Jeffrey David Sachs “Suriye’de Ahmet Şara’nın iktidara taşınmasının ve Türkiye’de sözde PKK’yı devre dışı bırakılıp Kürdistan hedefine siyasi zemin hazırlanmasının, tamamen bir ABD ve İsrail projesi olduğunu” açıklamışlardı.
Bundan 12 sene önce, Terörist Başı Öcalan’ın “Silah Amacına Ulaştı, Şimdi Siyaset Zamanı!” Çağrısı!..
Bundan 12 sene öncesi Açılım Sürecinde 21 Mart 2013 tarihini taşıyan açıklamasında, “Ben, bu çağrıma kulak veren milyonların şahitliğinde diyorum ki; artık yeni bir dönem başlıyor, silah değil, siyaset öne çıkıyor. Artık silahlı unsurlarımızın sınır ötesine çekilmesi aşamasına gelinmiştir” diyen Abdullah Öcalan, şimdi yaptığı açıklamada ise: “Varlığı zorla sona erdirilmemiş her çağdaş cemiyet ve partinin gönüllü olarak yapacağı gibi devlet ve toplumla bütünleşme için kongrenizi toplayın ve karar alın; tüm gruplar silah bırakmalı ve PKK kendini feshetmelidir.” ifadelerini kullanmıştı.
Anlaşılan o ki bu metin, Öcalan’ın (kendisine öğretildiği şekilde) aşamalı önerilerde bulunmaktaydı ve ‘çözüm süreci’ diye adlandırılan önceki sürece kıyasla, iktidar cenahı tarafından baskılanmış ve sınırlanmış bir çağrının motivasyonuyla çerçevelenmiş bir çağrı yapıldığı sırıtmaktaydı. Heyette bulunan Sırrı Süreyya Önder’in, metin Kürtçe ve Türkçe olarak okunup noktalandıktan sonra eklediği şu cümle DEM Parti’ye dokunulmazlık zırhının gizli bir şart olarak dayatıldığının kanıtıydı: Sn. Öcalan: “Bu perspektifi ortaya koyarken, şüphesiz silahların bırakılması ve PKK’nın kendini feshi, demokratik siyaset ve hukuki boyutun tanınmasını gerektirir notunu da bizlere iletti. Onu da sizinle paylaşmış olalım.” Yani bu hatırlatmaya dayalı olarak PKK’dan “Biz, bize yapılan çağrının gereğini yerine getirmeye yönelik süreci başlatıyoruz, ancak muhatabımızdan da demokratik siyasetin hukuki boyutuna uygun adımlar bekliyoruz” anlamında açıklamalar yapacağı anlaşılmaktadır.
Şimdi kalkıp Erbakan Hocamızın bu ülkemizi parçalama kasıtlı projelere sahip çıktığını, hatta bunu engellemek için 28 Şubat’ın yaptırıldığını öne sürmek tam bir safsatadır. Evet, Rahmetli Hocamıza bu yönde teklifler yapılmıştı, ama onlara yanıtı: (Devlet Teröristlerle pazarlık yapmaz ve hele onların şart koşmasına asla fırsat tanımaz) anlamında: “İyi, o zaman Teröristler kayıtsız şartsız silahı bıraksınlar, Devletin adil ve şefkatli kucağına teslim olsunlar; böylece hem kendilerinin hem Aziz Milletimizin hayrına olacak bir sonuca ulaşsınlar!” buyurmuşlardı…
20 Mart 2023 tarihinde CHP’li Belediye Başkanı Tunç Soyer’in İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’ne konuşmacı olarak katılıp, “Sadakat Beklentisi ve Gerçeklik” üzerine konuşurken: “Tanrı’nın, şeytanla anlaşıp Eyyup Peygambere işkence çektirmeleri de bir sadakat imtihanı sanılmaktadır…”
“Asırlarca Osmanlı’ya sadık kalan Ermeniler, hakları olan devleti kurmaya çalışınca soykırıma uğramışlardır.”
“Mustafa Kemal’in ‘Yurtta Barış, Cihanda Barış’ sözleri, Batılılara ‘Ortadoğu’da istediğinizi yapın!’ mesajıdır.” diyerek gizli ayarını ve kirli amacını ortaya dökenlerle, Aziz Erbakan Hocamızı aynı hedef ve heveslerin sahibi gibi göstermek tam bir saçmalıktır.
Erbakan Hoca’nın Türk vatandaşlığından attığı Yahudi Simon, Kıbrıs gündemine taşınmıştı
1977 yılında Milli Selamet Partisi’nin de yer aldığı hükümet tarafından Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkarıldıktan sonra, KKTC vatandaşlığı alan ve Kıbrıs Adası’nda eline geçen her fırsatta Siyonist İsrail’e hizmet sunan Simon Aykut, Kıbrıs’ta gündemin bir numaralı sırasını işgal etmiş durumdaydı. Peki, kim bu Simon Aykut ve neden bu kadar öne çıkmıştı?
Simon Aykut, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) topraklarının Siyonistlerce işgal edilmesi sürecinde kritik rol oynayan isimlerin başında yer almaktaydı. KKTC’de Yahudiler için satın aldığı araziler, oluşturduğu siteler ile gündeme gelen Afik Group’un kurucusu olan Simon Aykut, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi güvenlik güçlerince tutuklanmıştı. GKRY’de yargılanan ve “KKTC’deki Rum mallarını yağmalayarak yabancılara satmakla” suçlanan Siyonist Aykut bir yıla yakın bir süredir tutuklu bulunmaktaydı.
Bu Siyonist’i, Erbakan Hoca’nın yer aldığı hükümet Türk vatandaşlığından çıkarmıştı!
İsrail işgali altındaki toprakların yanı sıra; Türkiye, Kıbrıs, Almanya ve Yunanistan’da faaliyet gösteren uluslararası bir geliştirme ve inşaat şirketi olan Afik Group’un kurucusu konumundaki Simon Mistriel Aykut, Milli Görüş’ün iktidarda bulunduğu 1977 yılında T.C. vatandaşlığından çıkarılmıştı. 7 Mayıs 2013 tarihinde Kıbrıs’ta Bakanlar Kurulu kararı ile birlikte KKTC vatandaşı olmaya hak kazanan 1950 Bergama doğumlu Siyonist Aykut, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkarılan isimler arasındaydı.
Simon Aykut, T.C. vatandaşlığından neden çıkarılmıştı?
Resmi Gazete’nin 23 Eylül 1977 tarihli 16063 sayılı nüshasında, “Türk vatandaşlığından çıkma izni” ve “Türk vatandaşlığını kaybettirme” isimleri ile iki liste yayımlanmıştı. Söz konusu nüshada “Türk vatandaşlığını kaybettirme” listesinde yer alan isimlerden biri de 1950 doğumlu Simon Aykut olmaktaydı. Yasal olarak bir suçun sabit olmasından dolayı vatandaşlıktan çıkarılma işlemi yapılırken söz konusu suç ihtimalleri arasında şunlar yer almıştı:
• “Türkiye’nin menfaatlerine uymayan yabancı bir devletin herhangi bir hizmetinde bulunup da bu görevi bırakmaları kendilerine (yurt dışında dış temsilcilikler, yurt içinde ise mülki idare amirleri tarafından) bildirilmesine rağmen, üç aydan az olmamak üzere verilecek uygun bir süre içerisinde kendi istekleri ile bu görevi bırakmayanlar.
• Türkiye ile savaş halinde bulunan bir devletin her türlü hizmetinde Bakanlar Kurulu’nun izni olmaksızın kendi istekleriyle çalışmayı sürdürmüş olanlar.
• İzin almaksızın yabancı bir devlet hizmetinde gönüllü olarak askerlik yapanlar.” maddelerinin hepsine uyan ve suçlu bulunan Simon Aykut, Türk vatandaşlığından çıkarılmıştı.
Siyonist’in kovulmasında Milli Görüş imzası
Hâlihazırda KKTC topraklarının Siyonistlerce işgal edilmesi sürecinde kritik bir vazife gören Simon Aykut, 23 Eylül 1977 tarihi itibarıyla T.C. vatandaşlığından çıkarılırken söz konusu kararı veren hükümette Milli Selamet Partisi’nin de yer alması anlamlıydı; bir bakıma Erbakan’la Erdoğan iktidarının farkını ortaya koymaktaydı. Siyonizm’e karşı verdiği mücadele ile bilinen Milli Görüş hareketinin ikinci partisi olan MSP, 31 Mart 1975 tarihinde kurulan I. Milliyetçi Cephe Hükümeti’nin en kritik paydaşlarından biri konumundaydı. Simon Aykut’un Türk vatandaşlığından çıkarılması kararına imza atan MSP’liler arasında dönemin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Prof. Dr. Necmettin Erbakan, Devlet Bakanı Süleyman Arif Emre, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Fehim Adak gibi isimler de bulunmaktaydı.
Simon Aykut’a Ersin Tatar’ın sahip çıkması enteresandı!
KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, GKRY tarafından tutuklanan Simon Aykut’a dair dikkat çeken ifadeler kullanmışlardı. Simon Aykut’un güneye geçmesi halinde tutuklanacağı bilgisi olduğunu anlatan Tatar’ın: “Aykut için yıllardır Rumlar tutuklamak için hazırlık yaptılar. Kendisi de bilirdi. Geldi görüştük. Kendisine Güney’e geçme dedim. TMK’ya başvur dedim. Gitti tutuklandı. Benzer durumda olanlar o tarafa gitmemesi lazım” sözleri kafaları karıştırmıştı.[1] Bu itiraflar, Sn. Tatar’ın Siyonist ajanlarla işbirliği içinde olduğunu açığa vurmaktaydı!?
Türk Devletleri AB ile skandal bir antlaşmaya imza atmıştı ve Cumhur İttifakı’ndan tıs çıkmamıştı!
Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan ve Türkmenistan, BM Güvenlik Konseyi’nin ilgili kararlarını onaylayarak, “Türkiye’yi Kıbrıs’ta resmen ‘işgalci güç’ olarak” tanımıştı! Ayrıca “KKTC’yi hiçbir surette tanımama” taahhüdünde bulunmuşlardı. Kırgızistan, Kazakistan, Özbekistan ve Türkmenistan, Avrupa Birliği (AB) ile anlaşma imzalarken, güya AB bu ülkelere, dört ülkeye 12 milyar euroluk yatırım yapacaktı. Bu ülkeler, BMGK’nın 541 ve 550 sayılı kararlarına uymaya garanti sağlamışlardı. BM Güvenlik Konseyi, 18 Kasım 1983 tarihinde 541 sayılı kararı kabul ederek, KKTC’nin ilanını hukuken geçersiz saymıştı. Bu kararda, KKTC’nin ilanının GKRY’nin bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne aykırı olduğu vurgulanmıştı. Kararda, üye devletlere KKTC’yi tanımamaları çağrısı yapılmıştı.
Yunanistan’ın Deniz Yetki Alanı Talepleri, Ege’de Gerilimi Tırmandırmıştı.
Atina yönetimi, Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi (UNCLOS) çerçevesinde, en küçük adaları bile tam deniz yetki alanına sahip sayarak, özellikle Kastellorizo üzerinden 40.000 kilometrekarelik bir deniz bölgesini hak ettiğini savunmaktaydı. Bu durum, bölgede yeni bir gerilim hattı oluşturmaktaydı.[2]
Bu arada Yunanistan sürekli İsrail’le birlikte, Ege ve Akdeniz’de askeri tatbikatlar yapmaktaydı!
Azerbaycan’a, İsrail’de doğal gaz aramak için ruhsat sağlanmıştı!
Azerbaycan Devlet Petrol Şirketi (SOCAR), İsrail’in karasularının kuzeyinde gaz arayacaktı. SOCAR’ın Azerbaycan dışındaki bu ilk sondaj girişimi, Azerbaycan-İsrail ilişkilerini güçlendirmeyi amaçlamıştı. Azerbaycanlı yetkililerin Kudüs’e yaptığı ziyaretin ardından Azerbaycan, İsrail’in enerji sektörüne katılımını arttırmaya başlamıştı. Euronews’in haberine göre, İsrail, Azerbaycan’ın SOCAR, İngiltere’nin BP ve İsrail’in NewMed Energy şirketlerinden oluşan bir konsorsiyuma arama ruhsatı vermiş durumdaydı. SOCAR, İsrail’in karasularının kuzeyindeki 1700 kilometrekarelik bir alan olan Bölge 1’de gaz arayacaktı.[3] Yetmez, Suriye’deki Ahmet Şara Hükümeti de İsrail ortağı Azerbaycan’la ortak petrol anlaşması imzalamıştı! Özetle, Ege’de ve Kıbrıs genelinde Yunanistan’la birlikte Türkiye’yi kuşatan Kuduz İsrail’e, Erdoğan’ın “Gardaşı” İlham Aliyev her konuda kucak açmaktaydı!
Hulusi Akar’dan Türk Devletleri Teşkilatı’na KKTC Çağrısı
TBMM Milli Savunma Komisyonu Başkanı Hulusi Akar, Türk Devletleri Teşkilâtı üyelerini KKTC aleyhinde kullanan Avrupa’yı Bakü’den uyarmıştı. Türk dünyasına da çağrı yapan Akar, KKTC’nin tanınmasının tarihi bir sorumluluk olduğunu vurgulamıştı. “Türk Devletleri Arasındaki Güvenlik ve Savunma İşbirliğinin Güçlendirilmesi: Parlamentoların Rolü” temalı TÜRKPA Üyesi Parlamentoların Milli Savunma ve Güvenlik Meseleleri Komisyon Başkanları 2. Toplantısı Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de yapılmıştı.[4]
İşte Erbakan’sız Türkiye’nin fotoğrafı… İşte Milli Görüş gömleğini çıkaranların İsrail ve AB hizmetkârlığı!
Hayal Kuran ve Yeni Bir Dünya Kurgulayan Soylu Türk!
Değerli Mehmet Emin Göktaş’ın yazısının başlığı böyle olmalıydı!
Zor bir yolda yürümeye talip olan, Nobel ödüllerini (ve Yahudi lobilerinin madalyalarını) almak değil, halkının huzurunu sağlamak için çırpınan, Anadolu insanının derdini ve davasını siyaset meydanına taşıyan, Dünya çapında bir bilim adamının, bir makine mühendisi Profesörün hikâyesi böyle başlıyordu. Gözlerini açtığı vakit tarih 29 Ekim 1926’yı gösteriyordu.
“Dinin yıldızı” manasına gelen “Necmeddin” isminin verildiği gün başlıyordu Erbakan’ın ideali, hikâyesi ve kutlu mücadelesi. Bu hikâyeden İstanbul Erkek Lisesi’nin sıraları, İstanbul Teknik Üniversitesi’nin kampüsü de nasibini alacaktı elbet. Almanya’ya gittiği vakit Leopard tanklarının mühendisliğini yaparken yıllar sonra bu tankların namlusunun kendisine çevrileceğinden habersiz genç bir öğretim görevlisiydi Erbakan. İkinci Dünya Savaşı’ndan çıkmış Almanya’nın sanayideki gelişimine şahitlik eden ve katkı veren Erbakan, ağır sanayi hamlesine öncülük etmek üzere evine, yuvasına ve kalbine -Türkiye’ye- dönüyordu. Tarihler Erbakan öncülüğünde, Türkiye’nin şeftaliyle birlikte motor ürettiği günleri gösteriyordu. Ancak “devrim”ler büyük engelleri ve mücadeleleri gerektirirdi. Türlü türlü sebeplerle bu gelişmelere mâni olunuyordu; mesele basitti: Mesele, Türkiye’nin şeftaliyle beraber motor da üretmesiydi. Erbakan’ın üretim, kalkınma ve sanayi iddialarına pranga vuranlara karşı restini çekiyor ve yeni bir iddia doğuyordu onun için. Anadolu insanının pranga vurulmuş tüm hayalleri için bir iddiaydı bu. “Milli Nizam” diyerek bu iddiayı başlattığında tarihler 1969 yılını gösteriyordu.
Ayakları bu topraklara basan, şanlı tarihine yaslanıp, talihli geleceğini kurgulayan insanların kafasını Edirne ile Kars sınırından dışarı çıkaramadığı bir dönemde “İslam Birliği”ni gündeme taşıyan, ülkemizin maddi ve manevi kalkınmasına öncülük edecek, akılcı ve kalıcı plan ve programlar ortaya koyan, yeni bir dünya düzeni kurmak bize mi kaldı? diyenlere inat “Adil Düzen’i” kurmayı amaçlayan, önce ahlâk ve maneviyat diyen bir görüştü Onun görüşü: Milli Görüş! Bir bölgenin, bir zümrenin, bir kişinin zihniyetini temsil eden değil, bu aziz milletin görüşünü temsil eden görüştü “Milli Görüş”. Batı güdümlü mevcut sömürü sistemini kuranlar, Erbakan’ın Milli Nizam iddiasına engel olacaktı elbet. Erbakan’ın iddiası “Milli Selamet” ile devam ediyordu. Bir taraftan Milli Selamet derken bir taraftan da Milli Gençlik demeyi ihmal etmiyordu. Çünkü Onun çizmiş olduğu hedefleri gerçekleştirecek olan manaya sevdalı bir gençlik gerekiyordu. Böyle gelmiş böyle gitmeyecek demenin adıydı Erbakan, “Refah’ın vakti geldi” dediğinde ise, maksadı kem talihimize vurulmuş kör düğümü çözmek ve hainlerin oyununu bozmaktı. Bir yazarımız, Refah Partisi’nin %6 oy alıp barajı geçemediği seçimlerde “Bize %6 derler!” diye haykırmıştı. 90’lı yıllarda Eşref Ziya “Bir Güneş Doğuyor” dediğinde ise Anadolu “Başbakan Erbakan” sloganlarına hazırlanıyordu. (Ama sonunda bu şahıs gidip AKP’den aday oluyordu!?) Ama her şeye ve herkese rağmen, bir güneş doğuyordu Cezayir’de, bir güneş doğuyordu Filistin’de ve bir güneş doğuyordu Türkiye’de. Yollara serilen dikenlere rağmen artık Başbakan’dı Erbakan. Çelik dişliler arasında direnenlerin, dışa bağımlı olmayı reddedip üretim diyenlerin Başbakanıydı Erbakan!..
“AB” değil “İslam Birliği”, “Faiz düzeni” değil “Adil Ekonomik Düzen” vaat etmiş ve bunların bedelini Başbakanlığıyla ödemişti. Erbakan’ın alnından akan terler Müslümanların inandığı gibi yaşama hayallerinin, yaşanabilir bir Türkiye ve yeniden büyük Türkiye hedeflerinin bedeliydi. Ancak O vazgeçmedi davasından, ısrarla bir şey istiyordu yol arkadaşlarından: Heyecan, heyecan, heyecan! Neyin heyecanıydı bu? Onu yollara salan, dört partisi kapatılmasına rağmen yolundan dönmemesini sağlayan bir heyecandı bu. Varoşlarda yaşayıp evine ekmek götürmeye çalışan çocuklar için heyecan istiyordu, Filistin’de üzerine kurşun sıkılan savunmasız yavruları kurtarmak için heyecan istiyordu, Afrika’da en basit ilacı bile bulamadığından ölen çocuklar için heyecan istiyordu Erbakan.
Son nefesini vermeden önce dahi hastanedeki çalışanlara anlattığı kutlu davası, takatinin sonuna kadar yapmayı bir farz gördüğü cihadının son demleriydi. Vefatından sonra yıllar geçse de Onun ismini duyduğunda gözleri parıldayan gençlik Onun “Tohum saç, bitmezse toprak utansın” şiarıyla ektiği tohumlar, Mehmet Zahit Kotku hazretlerinin kabul olmuş duasıydı. Onun hakkındaki en güzel tespiti zannımca Güven Adıgüzel yapmıştı: “Hayal kurabilen son adamı da kaybettik!..” 84 yıllık hayatındaki sadakatinin ispatı, Hak davaya adadığı ömrüydü, son sözü ise ilk sözüydü: “Ne yaptıysam Allah rızası için yaptım.”[5]
Evet, yüksek fikirleri ve örnek mücadelesiyle “Adil Düzen ve Yeni bir Dünya” hayalini kurabilen ve hatta bilimsel bir proje olarak bu hayallerini kurgulayabilen asrımızın öncüsü Erbakan’dır. “Hayal kurabilen son Türk” cümlesi ilk bakışta birçok doğruları barındırsa da, sanki bu kutlu dava sonlanmış ve Erbakan’ın hayal ve hedefleri sahipsiz kalmış gibi bir algılanmaya müsait olduğu için sakıncalıdır. Hatta “Hayal kurabilen son adamı da kaybettik…” cümlesi sanki bir ümitsizlik aşılamaktadır! Mehdiyet-Meshiyet sırrını bilenler bu sorunun doğru yanıtını da hatırlayacak ve Erbakan’ın hatırasının ve hazırlıklarının asla yarım kalmayacağını ve inşaallah çok yakında ne demek istediğimiz daha iyi anlaşılacaktır!
“Andolsun Yusuf da, daha önce size apaçık deliller getirmişti. Onun size getirip (haber verdiklerin)den (dolayı) da kuşkulara kapılıp gitmiştiniz. Nihayet o ölünce (bu sefer) ‘Allah bundan sonra, asla hiçbir peygamber göndermez (bunun gibisi dünyaya gelmez)’ demiştiniz. İşte Allah, aşırı giden, şüpheci kimseleri böyle şaşırtıp (Hakk’tan çevirir).” (Mü’min: 34)
“Ki onlar, Allah’ın ayetleri (ve Kitabın açık hükümleri) konusunda kendilerine gelmiş bir delil bulunmaksızın (kafa karıştırmak ve sorumluluktan kaçmak için tartışan ve) mücadele edip duran kimselerdir…)” (Mü’min: 35)
Ayetleri üzerinde dikkatle durulmalı, Erbakan’ın sadece kutlu bir geçmiş değil, ondan daha çok mutlu ve umutlu bir gelecek olduğu inancını ve heyecanını duymalıdır!
AKP iktidarının ve Cumhur İttifakı’nın talan ve tahribatlarına ve ucuz kahramanlıklarla umutlarımızı karartmalarına bakıp ye’se kapılmamalıdır…
Suriye’deki sonuçlar, CIA ve MOSSAD planıdır!
11-13 Nisan 2025’te düzenlenen, Antalya Diplomasi Forumu’nda önemli bir konuşmacı vardı. ABD’li Economist Jeffrey David Sachs konuklar arasındaydı. TIME dergisinde, dünyanın en etkili kişiler listesine birden çok defa giren tek akademisyen konumundadır. Jeffrey Sachs’ın konuşması, aslında bilinenin tekrarıydı. Ama, ünlü bir bilim insanının ağzından çıkan sözcükler, daha dikkat çekici olmaktaydı. SACHS: “Suriye’deki savaşı ABD çıkardı. Böyle bir savaşın çıkması ABD ve İsrail’in arzularıydı. Bu nedenle, Esad’la yapılan bütün müzakereleri sabote edip karşı çıkmışlardı. Netanyahu’nun düşüncesi, Ortadoğu’yu İsrail’in isteğine göre şekillendirmek ve bu hedefle Esad hükümetini devirmekti. Yani Suriye’deki savaşı 2011 baharında Esad’ı devirmek için Başkan Obama’nın verdiği bir emirle İsrail başlatmıştı. ABD, bu bölgedeki diğer ülkelerle birlikte isyancıları eğitip ortaya salmıştı. Şu anda iktidarı ele geçirenler de dahil olmak üzere, rejimi devirmek üzere özellikle cihatçıları ve Din istismarcılarını eğitip donatmışlardı… 14 yıl süren savaşta Suriye’de 600 bin kişi hayatını kaybetmiş bulunmaktaydı. Bu savaşın sonucu CIA’nin 2011’de istediği sonuçlardı. ABD’nin silahlandırdığı cihatçı bir grubun iktidara gelmesini İsrail ve ABD planlamıştı!”
Yeniçağ’ın Yamuk Tavrı ve HAMAS İftirası!
“Yani Türkiye’deki siyasi iktidar, kendi seçmenini ‘Yeni Osmanlı’yı kuruyoruz!’ diye avutup oyalamaya çalışsa da aslında Suriye’de ABD-İsrail projesine hizmetkârlık yapılmıştı. Suriye yönetimi, ABD’nin yetiştirdiği ve İdlib’de Türkiye’nin koruması altında tuttuğu HTŞ örgütüne teslim edilmiş durumdaydı. PKK da SDG adıyla Suriye’ye ortak yapılmıştı.” gibi bazı doğruları dile getirdikten sonra: “Hamas da İsrail’in kurduğu bir örgüttür ve başından beri İsrail’e hizmet etmektedir.” şeklinde zırvalayan Yeniçağ yazarı Arslan Bulut, ırkçılık damarı ve sinsi İslam düşmanlığıyla HAMAS’a iftira atmakta ve dolaylı şekilde kuduz İsrail’e hizmetkârlık yapmaktaydı.[6]
Numan Kurtulmuş’un Vefası ve Vicdanı!..
Meclis Başkanı Sn. Numan Kurtulmuş’un 22 Nisan 2025 tarihinde TBMM’de 23 Nisan Bayramı münasebetiyle yaptığı konuşmada:
• Hem Şanlı Kurtuluş Savaşı’mızı başlatan ve başaran…
• Hem 23 Nisan 1920’de Ankara’da topladığı TBMM’nin açılışını çocuklarımıza bayram yapan Mustafa Kemal Atatürk’ü sadece bir yerde, o da samimiyetsiz bir mecburiyetle anması ve hele “Bu kutlu günün bayram olarak ve insanlık tarihinde bir ilk olarak çocuklarımıza armağan etmesi” konusunu hiç ağzına bile almaması, nasıl bir vefanın ve vicdanın yansımasıydı?!..
- https://www.muslimport.com/MP dosa – 5.12.2025
- https://www.habersendika.com/uluslararasi-haberler/yunanistanin-
- www.evrensel.net – 19.03.2025
- Haber7 – 15.04.2025
- (M. Emin Göktaş – 30 Mart 2025 – Cins – “Hayal Kurabilen Son Türk; Erbakan”)
- Arslan Bulut – Yeniçağ – 16.04.2025

Mahmut Arıkan’ı esefle kınıyorum. Bir onun ifadelerine bakın bir de Aziz Erbakan Hocamızın “Devlet Teröristlerle pazarlık yapmaz ve hele onların şart koşmasına asla fırsat tanımaz” manasındaki ifadelerine…
Makalede de belirtildiği üzere, Erbakan Hoca, hiçbir zaman emperyalizmin, Siyonizmin ve terörizmin masasına oturmamış, onlara karşı mücadeleyi en büyük siyaset bilmiştir.
Jeffrey Sachs’ın Antalya Diplomasi Forumu’ndaki açıklamaları ise, yıllardır “komplo teorisi” diye küçümsenen söylemlerin artık Batılı akademik çevrelerde bile ikrar edildiğini göstermektedir. Bu durum, yıllar önce “Adil Düzen” diyerek IMF’ye, AB’ye ve NATO’ya alternatif medeniyet projeleri geliştiren Erbakan’ın ne kadar haklı olduğunu da gözler önüne sermektedir.
Yahudi Simon Aykut’un vatandaşlıktan çıkarılma sebeplerinden biri çok dikkatimi çekti ve Erbakan ile Diğerlerinin farkını çok net ortaya koymaktadır.
“İzin almaksızın yabancı bir devlet hizmetinde gönüllü olarak askerlik yapanlar…”
Aziz Erbakan Hocamız bu gerekçeyle yahudileri vatandaşlıktan atarken, AKP İktidarı ise Gazze’ye İsrail ordusu içinde savaşmaya gidip gelen ve sosyal medyada rahat rahat bunu paylaşan Çifte vatandaşların vatandaşlığını iptal etmeyi bırakın bunu konuşanları susturmaya çalışmakta ve bir Belçika kadar bile olamamaktadır..
Makale boyunca “Erbakan sonrası Türkiye’nin fotoğrafı” çok net bir şekilde çizilmiş.
Ve makalede de belirtildiği üzere Erbakan Hoca’nın idealleri sonlanmamıştır, bir davaya emanettir. Bu kutlu mücadele ve Aziz Hocamızın medeniyet inşa edecek projeleri yarım kalmayacaktır.
Bugün yapılması gereken, her türlü medya manipülasyonu ve tarih çarpıtması karşısında doğruları cesaretle dile getirmek; Erbakan gibi hakikatin izini sürmek, Batı’nın makyajlı vaatlerine ve hamanların, belamların ve sihirbazların (medyanın) dimağları bulandıran haberlerine değil, ümmetin ve milletin maslahatına kulak vermektir. İşte Milli Çözüm bunu yapmaktadır ve bu yüzden Milli Çözümü takip ediyor ve destekliyorum.
Ve belki de en önemlisi: Artık saflar netleşmiştir. Ya İsrail’in arz-ı mev’ud projelerine hizmet edenlerin yanında yer alınacak, ya da Erbakan’ın “Yeniden Büyük Türkiye” ve “Yaşanabilir Bir Dünya” ülküsüne omuz verilecektir… ama şu bir hakikattir ve Allah’ın İsra suresi ilk sayfasındaki vaadidir ki Siyonizm ve İsrail kaybedecektir….Ve inşallah tarihi Erbakan namına Erbakan’ın sadık takipçileri yazacaktır…
Türk’le Kürdü ayırırsanız
Ne Türk kalır, Ne Kürt,
Çanakkale gibi birleştirirseniz
Ne İngiliz kalır, Ne Fransız.
Görüldüğü üzere, Birleştirmek bir arada olma ve Çanakkaleyi, koca Tarihi Devlet anlayışını örnek veren hocamızın, Kürt meselesi hakkında daki kanaati zaten yıllardır belli..
1994 de Bingöl’de: “Türk-Kürt İslam kardeşidir ve her türlü hak ve hürriyetleri de eşittir. Bu kardeşliği bozacak ırkçı ve dayatmacı söylemler terk edilmelidir” anlamında haklı ve yapıcı tenkit ve tavsiyeleri dillendiren Erbakan’a Hocamız ayrıca; Kürt meselesine Hiç bir zaman Apo ve ekibini muhatap almadı, Tamamen, İslâm ve insan endeksli bölge halkına yaklaşım ve tavsiyelerde bulundu hocamız.
Şimdi kalkıp Erbakan Hocamızın bu ülkemizi parçalama kasıtlı projelere sahip çıktığını, hatta bunu engellemek için 28 Şubat’ın yaptırıldığını öne sürenler ve Mahmut arıkanda tam bir safsata içinde bulunmaktadırlar. Evet, Rahmetli Hocamıza bu yönde teklifler yapılmıştı, ama onlara yanıtı: (Devlet Teröristlerle pazarlık yapmaz ve hele onların şart koşmasına asla fırsat tanımaz) anlamında: “İyi, o zaman Teröristler kayıtsız şartsız silahı bıraksınlar, Devletin adil ve şefkatli kucağına teslim olsunlar; böylece hem kendilerinin hem Aziz Milletimizin hayrına olacak bir sonuca ulaşsınlar!” buyurmuşlardı…
Ülkemizde ve dünyadaki gelişmeler takip ederken çok dikkat etmek gerekiyordu zira öyle bir dezenformasyon var dı ki; haini kahraman, kahramanı hain gösteren siyonist şebeke neredeyse tüm haber ve iletişim kanallarınu elinde tutmaktaydı.. bu şebekeye karşı sadece Milli Çözüm kalmıştı… pkk dan kıbrıs meselemize siyasetten ekonomiye teknolojiden askeriyeye kadar gerçekleri sadece Milli Çözümden öğreneniliyoruz!.. başta ülkemiz ve insanlık için dünyayı ahtopot gibi sarmış siyonizmi ve işbirlikçilerini insanlığa tanıtan ve öarelerini askeri ekonomik teknolojik vs. Birçok alanda Adil Düzen projelerini anlatan ve altyapılarınu hazırlayan Erbakan Hocamızı anlamamızı sağlayan Milli Çözüm Üstadı Ahmet Hocamızdan Allah binlerce kez razı olsun..
Âl-i İmran 12
(Ey Elçim!) İnkâr ve nankörlük edenlere de ki: “Yakında (sisteminiz ve tüm tedbirleriniz çöküp yıkılacak ve) yenilgiye uğratılacaksınız ve (dünyada rezil olduğunuz gibi ahirette de) toplanıp cehenneme atılacaksınız!” O ne kötü bir yataktır. (Ne kahredici bir zindandır.)
Mâide 78
İsrailoğullarından inkâr edenlere (ve sürekli kötülüğü planlayıp yürütenlere) Davud ve Meryem oğlu İsa diliyle lanet edilmiştir. Bu, (hidayetlerinin kararması ve lanete uğramaları, İlahi hükümlere) isyan etmeleri ve haddi aşıp (İslami ölçüleri değiştirmeleri) sebebiyledir.
Muhammed 28
Bu böyledir; çünkü hakikaten (İslami ve insani çizgiden işbirlikçiliğe kayanlar), onlar Allah’ı gazaplandıran şeye uymuşlardır. (Allah’ın kahrına ve ğadabına uğrayan Yahudi ve Hristiyanların uşaklığına razı olmuşlardır.) Ve O’nun (Allah’ın) rızasını (kazandıracak tavrı ve tarafı) kerih (sıkıntılı ve yararsız) karşılamışlardır. Bundan dolayı da (Allah, daha önceki bütün hayırlı) amellerini boşa çıkarmıştır.
Kalem 45
Ben onlara şimdilik mühlet verip süre tanıyorum. Ama elbette Benim düzenim (mekrim, tedbirim ve cezalandırmam) sapasağlamdır. [NOT: Ayette; “Keyd” kelimesi geçmektedir. Bunun anlamı gizli plan yapmak demektir. Keyd ve Mekr: Arapça bir kelime olarak “ansızın uygulamaya konuluncaya kadar hain ve zalim rakiplerin; her şeyin kendi arzuları ve planları doğrultusunda ve yolunda gittiği şeklinde aldatılıp duran bir kimse aleyhinde hazırlanmış gizli bir planı” ifade etmektedir. Keyd ve Mekr: Sinsi ve gizli projelerle, hissedilmeyecek hile ve düzenlerle; düşmanlarına ve dost görünümlü münafık istismarcılarına zarar vermeye yönelmektir.]
DEVRALINAN SANCAK, ZAFER BURCUNA DİKİLECEKTİR!
Milli Çözüm, Erbakan Hocamızdan devraldığı sancağı zafer burcuna dikecektir!
Milli Çözüm; Siyonistlerin, içeride ki ve dışarıda ki hain işbirlikçilerin planlarını, gerçek ayarlarını, sinsi tuzaklarını ortaya çıkarmaktadır.
İşbirlikçi medyanın dezenformasyon ve iftiralarını, Erbakan düşmanlarının kurdukları cümlelerde ustalıkla gizlenmiş münafık tavırlarını, sezimleyip hadlerini bildirmektedir.
İnşaAllah çok yakında Siyonistlerin, zalimlerin ve hainlerin önce ülkemizden ardından yeryüzünden kovulmaları ve etkisiz konuma taşınmalarında Milli Çözüm imzasını, Erbakan Mührünü göreceksiniz!
Zira münafıklara ve hainlere meveddet besleyenlerin, ayarları fiilen ortaya dökülmüş olup, artık resmiyet kazanması beklenmektedir!
Zafer inananlarındır ve zafer yakındır!
Her geçen gün Erbakan Hocamızın projelerini insanlık için ne kadar önemli olduğunu,sekteye uğratanların ise ne kadar zararda olduğunu ve yetkililerin nerde durması gerektiğini anlamaktayız.
EY SAADET PARTİLİLER NEREDESİNİZ ERBAKAN’A İFTİRA ATILIYOR DUYMUYOR MUSUNUZ?!!!!!
Şuna bak sen ya : … Şimdi kalkıp: ” Erbakan Hocamızın bu ülkemizi parçalama kasıtlı projelere sahip çıktığını, hatta bunu engellemek için 28 Şubat’ın yaptırıldığını ” öne sürmek …… Ya bunu duyan Saadet Partililer sizin hiç zorunuza gitmiyor mu Allah aşkına bu tür çarpıtmalar ve sahtekarlıklar yahu?!! Niye bir cümle sesiniz çıkmaz , niye haksızlıklar karşısında susan dilsiz şeytan olur, Hadisinin gereğini yerine getirmeye çalışmazsınız?!!!
Ey Arıkan: Madem o dönem engellediler önünü kestiler de (!), bugün ki uygulayan, icra edenlerin niye önünü kesmiyorlar? Önünü kesmeyi geç fiilen uygulamaya geçilmek üzere… Hem projeyi sahiplenmiş oluyor bu Genel Başkan Arıkan, hem de Cumhur İttifakı’nı savunmuş olmuyor mu bu sözleriyle?! Hem Erbakan Hocamızı genel mahiyette başarısız göstermek hem de bak bunlar başardı bunu demeye gelmiyor mu?!!! Ya rabbi iyi ki Milli Çözüm var İyi ki Ahmet AKGÜL Üstadımız var, ya değilse bu kimselere kalsaydık bugün ne Erbakan Hocamızın projelerine sahip çıkan olurdu ne de Kur’an’a Tercüman olan olurdu!..Elhamdülillah ne kadar şükretsek azdır.
Kaldı ki bizim Kürt Sorunumuz yoktur, Güneydoğu Sorunumuz Vardır ve o da 2 meseledir:
1) Yıllarca, halka muamelede çok yanlışlar yapılmıştır,
2) O bölgemiz bilinçli olarak kalkınmada geri bıraktırılmıştır. O bölgeye 70’li yıllarda 40 küsür tane ağır sanayi dediğimiz fabrika kuran fabrikalar yapmıştır Erbakan Hoca. Ancak bizim ülkemizin sorunlarından biri de : Biz de önce yapan geliyor , sonra bozan geliyor. Öyle olunca var yapılmış olan ya bozuyorlar ya yok ediyorlar…
Eeee Milli Çözüm OLARAK en az 22 yıldır, Milli Çözüm’ün Şahsi Manevisi olarak 50 yıldır: Münafıklar ve hainler dışarda olmaz içerde olur veya Münafıklar uzayda değil yanımızda ve içimizde dolaşmaktadır demiyor muydu, onları deşifre edip seni beni uyandırmıyor muydu?!!!
Bugün Müslümanlar olarak , belki de en büyük gafletimiz Kur’an’ın ısrarla vurguladığı en sinsi ve tehlikeli kimseler olarak uyardığı: Münafıkların ve marazlı insanların hep dışımızda ve çok başka ortamlarda olduklarını sanmamızdı. Oysa onlar parazit solucanları veya ergenlik çıbanları gibi hep aramızda ve yanı başımızdaydı. Münafıklar, sürekli Müslüman toplulukların ve özellikle şeytani güçlerce tehlikeli sayılan İslami oluşumların içinde aranmalıydı. Hatta, bizim yani kendimizin; münafıklaşma ihtimalini hesaba katmamız ve sık sık nefsimizi sorgulamamız lazımdı. Hz. Ömer Efendimizin, münafıkların isimleri kendisine bildirilen sahabeye sık sık başvurup: “Allah aşkına söyle, ben de münafıklar listesinde var mıyım?” diye sorması, boşuna mıydı!? Yoksa -hâşâ- riyakârlık ve şaka mı yapmıştı?
ANKEBUT SURESİ 10. VE 11. AYETLER
“İnsanlardan öylesi vardır ki (sözde), ‘Allah’a iman ettik’ demektedir; fakat Allah için (bir zahmet ve) eziyet gördüğü zaman (hemen şikâyetlenir), insanların (kendisine yönelttikleri işkence ve) fitnesini Allah’ın azabıymış gibi değerlendirir; ama yemin olsun ki, eğer Rabbinden (sadık ve mücahit mü’minlere) ‘bir yardım ve zafer’ gelirse, o zaman da hemen: ‘Biz gerçekten sizlerle birlikteydik (gizlice sizi desteklerdik)’ diyecek (ve münafıklık edecek)lerdir…” İyi de, Allah’ın insanların içlerinden ne geçirdiğini en ince ayrıntısına kadar bildiğinden haberleri yok mu bunların? “(Kesinlikle) Allah iman edenleri de bilmektedir; münafıkları da (kimler olduklarını ve neler yaptıklarını) elbette bilmektedir (ve herkesin ayarını gösterecektir).”
AYET İÇİN BAK:
Rabbani Yaklaşım ve Anlayışımızla Yüce Kur’an’ın Manası ve Mesajı
Hazırlayan: Abdullah Akgül, Ezher Üniversitesi Mezunu
Yorumlayan: Üstat Ahmet AKGÜL
http://www.mealikerim.com/29/ankebut/10:11
AZİZ HOCAM’A
Hakikat mesajına son tercüman gibiydin
Bu garip ruhumuza, taze güman gibiydin
Münafıklara maraz, bize derman gibiydin
Gönüllerin duası, gözlerin yaşı mıydın?
Ey şerefli şahsiyet, Sen sabır taşı mıydın?
Kesin olgunlaşmadan çıbanları deşmezdin
Teşhis, tespit olmadan, tedaviye geçmezdin
Hainlerin kurduğu, tuzaklara düşmezdin
Zalimlerin kâbusu, bilginler başı mıydın?
Bu ne soylu tavırdır, Sen sabır taşı mıydın?
Sen Hakka sevdalıydın, haksızı kayırmazdın
Ucuz kahramanlığa, tenezzül buyurmazdın
Uzun, ince hesaplar, şeytana duyurmazdın
Himmeti huzur veren, veliler şahı mıydın?
Yorulmaz ve yılmazdın, Sen sabır taşı mıydın?
Hiç bileğin bükülmez, devamlı dipdirisin
Sevgi bağın sökülmez, sadıkların pirisin
Sırrına akıl ermez, ulaşılmaz birisin
Dokunan cezbe alır, hikmet kumaşı mıydın?
Hiç acele etmezdin, Sen sabır taşı mıydın?
Siyonist canavarı, can evinden vuracak
Zulüm ve sömürüye, son verip durduracak
Türkiye eserinle, fermanlar buyuracak
Nebi ve sıddıkların salih yoldaşı mıydın?
Bu ne onurlu sebat, Sen sabır taşı mıydın?
Dünyayı değiştirmeğe, soyunan adam Sendin
Bıkmadan mazlumları, savunan adam Sendin
Has gönülde sevilip, sayılan adam Sendin
Ters görene sormalı: Yahu, Sen şaşı mıydın?
Ey korkusuz kahraman, Sen sabır taşı mıydın?
Zuhurat bekliyoruz, gayrı bitsin bu sancı
Nasipsiz nankörlerin, yüze vursun utancı
Sen Aziz Hocamızsın, başlarımızın tacı
Sohbetlerin sağaltır, ruhlara aşı mıydın?
O ne bitmez bereket, Sen sabır taşı mıydın?
Soruna ürkek değil, tam da erce bakardın
Saadet ikliminde, şimdi yüce Hakandın
Ey mutluluk müjdesi, çünkü Sen Erbakan’dın
Sen Süleyman mührünün, o sırlı kaşı mıydın?
Bu ne büyük dirayet, Sen sabır taşı mıydın?
Göklere mi çekildin, gaybubet mi başladı
Bu ne acı haberdir, beyin yürek haşladı
Gafiller ölüm sanır, hayat yeni taçlandı
Mübarek vücudunla, nur beden naşı mıydın?
Aziz Asil Hocamız; Sen Sabır taşı mıydın?
(Ocak 2004 Milli Çözüm)
Bütün haksızlıklar karşısında susan dilsiz şeytandır!
Eğer Milli Çözüm de olmasaydı biz de bu sınıfa girerdik Allah korusun. Milli Çözüm bizi nelerden kurtarıyor. Aziz Erbakan Hocamızı ve tüm insanlığın kurutuluş projelerini unutturmanın ve yanlış tanıtılmasının karşısında durmak ahirette eşsiz ecirlere denk değil mi? Ve ne kadar şükretsek azdır şu günahlara susarak ve taraf olarak ortak olmadık. Elhamdülillah.
Evlere Şenlik!..
“Milli Çözüm ne dediyse o…” diyecem abartı bulacaksınız ama…
Milli Görüsün kökünü kurutup Erbakan’ın üzerine beton dökme projesi olanları sadece CHP’de, HDP’de aramak yanılgıdır. Elbette onların içinde Emperyalist-Siyonist uşakları da vardır. Yanlız Hak davaya en büyük zarar dışarıdaki düşmandan değil, içerideki kendin gibi zannetiğin münafık hainden geldiği Kur’ana göre, Rasulüllahın dönemine göre, tarihi hakikatlere göre gerçektir. Sözü uzatmayacağım sadece Milli Görüş’ün geçmişteki iç kurtlarıyla şimdiki sinsi kurtlarının mecliste siyasi ittifak perdeli birliktelikleri hala ortak hülyaları olan Abdullah Gül’lü projeleri ve yeni Arıkan’ın Erdoğan’la görüşmeleri büyük işbirliği planının göstergesiydi.
Geçen Gebze İlçe başkanlığının “Bu videoyu lütfen yayın” başlıklı paylaşımıyla meramımı neticelendireyim.
Muhittin Yıldırım TV 5 ekranında özetle
bir hikmeti arz ederken şecaatini izhar etmişti. Erbakan Hocamızla görüşme arzusunda olan Bület Arınç ve Abdullah Gül avanesi randevu istemiş Erbakan Hocamız Muhittin Yıldırım ve Eski MGV-AGD başkanı İlyas Töngüş’ün de aralarında oldüğu 5 kişi onlarla görüşmeye gitmiş. Onların MGV de görüşebiliriz teklifine Erbakan Hocamız şiddetle karşı çıkmış gidin dışarıda bir yerde görüşün talimatını vermiş ve onlarda dışarıda lokanta vari bir yerde buluşmuş görüşmüşler. Muhittin Yıldırım onlara bu işlerin çoğunluklarla olmayacağı hakikatini anlattığını söyledikten sonra asıl şecaatini açığa vurmuştu. Onlara Milli Görüşün merkezinin kendi partileri olduğunu hatırlatıp YUVAYA davet etmişti. TV5 ekranında bugün de aynı kapının açık olduğunu ima eden Muhittin Yıldırım’ın ayarı da işte böylece açığa çıkmıştı. Yani Abdulla Gül projeli Milli Görüş şeytanlığını teşkilatların zihinlerine zerk etmekteydi. Oysa Ayeti kerimenin hakikati açığa çıkmış zalimlere, hainlere meveddet besleyenlerin onlarla beraber olduğu Kur’ani bir gerçekti. Hakk’ı bilip, cayıp, ihanet edip gidenlerin artık tekrar Hak Davaya dönemeyecekleri ayetle sabitti.
Şimdi Hakk değişmediğine göre degişen, Hak dava kaçkınlarına meveddet besleyen kimlerdi. İşte Erbakan Hocamızın ve Milli Çözüm’ün kerameti de burada gizliydi.
Hakkı batıldan ayıran “Furkan” görevi devam etmekteydi.
Biz Milli Çözüm Ekibi olarak; İmanın mayası ve kimyası olan: “Allah için sevmek ve yine Allah için buğzetmek” kuralını düstur edinmiş insanlarız!
Yani Cenabı Hakk’ın Kur’an’ın ayetleriyle ve Resulüllah’ın diliyle sevip beğendiği şahıslara ve davranışlara saygı duyar ve sahip çıkarız. Ama yine Allah’ın ve Resulüllah’ın sevmedikleri insanları ve kötü ahlakları asla beğenmeyip buğzeder ve karşı çıkarız. Ancak buğz ve adavetimiz, insanların şahsına değil kötü davranışlarınadır. Bu haksız ve ahlaksız düşünce ve davranışlarını bırakıp ıslah olan herkesi hoş tutmak ve barışık yaşamak hepimizin arzusu ve amacıdır.
Milli Çözüm, Mehdiyet İnkılabının Sadık Hizmetçileri ve Mesihiyet Devranının Havarileri Olma Sevdasındadır!
Bazılarının merakını gidermek için söyleyelim; Milli Çözüm, söndürülmeye çalışılan Milli Görüş düşüncesinin közüdür!.. Erbakan Hocamızın en samimi takipçisi, hayır dili ve keskin gözüdür!.. SP’nin unutturmaya çalıştığı ADİL DÜZEN projelerinin gerçek savunucusu ve çağımızın kurtuluş reçetelerinin özüdür!.. Milli Çözüm, Kur’an-ı Azimüşşan’ın tercümanı ve hakikati haykırmaktan asla sakınmayan Ahmet Akgül Üstadımızın çarpıcı yorumu ve Kur’an kaynaklı ve Erbakan dayanaklı olduğundan çarpıtılamayan hikmet sözüdür!..
Milli Çözüm; Partinin ve Partililerin yapamadığını yapan, konuşamadığını gündeme taşıyan… Hakikati anlatmakla kalmayıp bihakkın yaşayan Tebliğ kahramanlarının yansıyan nurlu yüzüdür!..
Özetle Milli Çözüm, Enbiya Suresi 18. ayet-i kerimesinde belirtilen; her türlü BÂTIL’ın ve iş birlikçi kiralık bahtsızların, beynini ve şeytani düşünce sistemini patlatacak olan HAKKIN GÜRZÜ’dür!..
“Hayır, doğrusu Biz Hakkı Bâtılın üstüne fırlatırız, O da onun beynini darmadağın-mahvedip bitirir. (Ardından) Bir de bakarsın ki, o (bâtıl ve barbar rejimler, zalimler ve işbirlikçiler yıkılıp) yok olup gitmiştir. (Allah’a karşı; “sözünde durmaz, süper güçlerle başa çıkamaz” gibi zanlardan ve) nitelendirdiğiniz yakışıksız sıfatlardan dolayı yazıklar olsun size! [Not: Beyni parçalanan ve fikriyatı boşa çıkarılan bâtıl ve barbar sistemin, geri kalan görkemli gövdesinin çökmesi ve çözülmesi artık kolay ve kaçınılmaz olacaktır.]” (Bak: Ahmet-Abdullah Akgül Meali)
Allah’ın sevdiği insanlar ve davranışlar şunlardır:
1- Allah, muhsinleri (ibadet ve görevlerini dikkatle ve iyi niyetle yerine getirenleri) sever. (Bakara: 195 / Âli İmrân: 134-148)
2- Allah, Kendi yolunda duvarları birbirine perçinlenmiş bir bina gibi, saf bağlayarak çarpışanları (Hak hâkim olsun ve insanlık huzur bulsun diye teşkilat disiplini içinde çalışanları) sever. (Saff: 4)
3- Allah, takva sahiplerini (her türlü küfür ve kötülükten sakınıverenleri) sever. (Âl-i imrân: 76 / Tevbe: 4)
4- Allah, (kötülükten ve günah kirinden) temizlenenleri sever. (Tevbe: 108)
5- Allah, (samimi ve sürekli) çokça tevbe edenleri sever. (Bakara: 222)
6- Allah, adaletli olanları (ve hüküm verirken titiz davrananları) sever. (Hucurat: 9 / Maide:42)
7- Allah, (bela ve zorluklara ve şeytani dürtü ve arzulara karşı) sabredenleri sever. (Âl-i İmrân: 146)
8- Allah, tevekkül edenleri (gayret ve ciddiyetle tedbirlerini alıp Mevla’ya güvenenleri) sever. (Âli İmrân: 159)
Şunlar ise Allah’ın sevmediği huylar ve şahıslardır:
1- Allah, (bile bile Hakkı inkâr ederek) kâfir olanları asla sevmez. (Âl-i İmrân: 32)
2- Allah, inkârcı günahkârların ve nankör fırsatçıların hiçbirini sevmez. (Bakara: 276)
3- Allah, zalim olanları (eşine, ailesine, çevresine, talebelerine, emrindekilere, ülkesine, devletine ve milletine haksızlık, hakaret ve hıyanet yapanları) sevmez. (Âl-i İmrân: 57-140)
4- Allah, sürekli hainlik yapanları (Dinine, davasına, camiasına, milletine, devletine, müşterilerine hıyanet ve hilekârlıkta bulunanları) ve günahlarda ısrarcı olanları sevmez. (Nisa: 107)
5- Allah, fesat çıkaran bozguncuları sevmez. (Maide: 64)
6- Allah, azıp haddi aşanları (şımarıp gurura kapılanları) sevmez. (Maide: 87 / Araf: 55)
7- Allah, (mal ve makamla ferahlanıp) şımaranları sevmez. (Kasas: 76)
8- Allah kasılıp böbürlenen gururluları sevmez. (Nisa: 36)
9- Allah, israf ederek (imkân ve fırsatlarını saçıp savuranları) sevmez. (En’am: 141 /A’raf:31)
10- Allah, hainlik ve nankörlüğü (huy edinmiş) olan hiçbir kimseyi sevmez. (Hacc: 38)
Evet, Kur’an bizi “vasat = orta bir Ümmet” olarak vasıflandırmıştır. Bize düşen her konuda ayarında ve uygun miktarında davranmaktır. Her türlü aşırılık ve haddi aşmaklık yıkıcıdır, dağıtıcıdır. İfrat ve tefrit şiddetle kınanmıştır. İfrat: Mubahları da günah saymak ve takva perdesi altında hayatı kısıtlamak ve kısırlaştırmaktır. Tefrit ise; tam aksine günahları da mubah saymak, laçka ve laubali davranmaktır. Oysa bağnazlık ve yobazlık da haramdır, yoldan çıkmak ve yozlaşmak da haramdır. Bu arada Siyonist Yahudilerin ve haçlı emperyalistlerin güdümüne girmeyi, faiz, fuhuş ve kumar gibi kebair günahları ülkemizde yaygın hale getiren zihniyet ve hükümetleri uyarmamıza ve tahribatlarını engelleme çabalarımıza “Siz haddinizi aşıyor ve başınızdan büyük işlere kalkışıyorsunuz!” diye karşı çıkanlara, Hz. Mevlana’nın bir sözünü hatırlatmalıyız. “Uyuz eşekler küheylan atları hep şımarıklıkla suçlarmış!..”
İslam’ın küfre ve zulme karşı galip ve muzaffer olması, barış ve bereket nizamının (Adil Düzen programlarının) hâkimiyet kurup sadece Müslümanları değil, tüm insanlığı huzura, refaha ve onurlu bir hayata kavuşturması, hem inancımızdır hem amacımızdır!
Bu nedenle Kur’an ayetlerinin işareti ve Hadis-i Şeriflerin beşaretiyle Mehdiyet İnkılâbı Hak’tır ve inşaallah yakındır. Ancak sorumsuz ve şuursuz bir kolaycılıkla yerinde oturarak ve hatta batıl sistem ve hükümetlerin kuyruğuna takılarak, bir kurtarıcı beklemek elbette yanlıştır ve boşuna avunmaktır. Bizim görevimiz oturup kurtarıcı beklemek değil, o yolda samimi ve disiplinli olarak çalışmak, yani cihat yapmaktır. Ve işte Milli Görüş ve Milli Çözüm bu kutlu inkılâbın en önemli basamaklarıdır. Ve tabii bizler zaferle değil, seferle mükellef insanlarız. Eğer sağlam bir iman ve sarsılmaz bir kararlılık varsa, elbette Cenabı Hak imkân ve fırsatlar yaratacaktır.
…
https://www.millicozum.com/mc/ozel-yazilar/milli-cozum-ekibinin-farki-ve-fazileti/
Irk Birliği Safsatadır.
Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan ve Türkmenistan’ın AB ile yaptıkları anlaşma Cumhur İttifakı’nı niye rahatsız etsin ki? Azerbaycan’la birlikte İsrail’i petrole ve silaha boğan da bunlar değil miydi zaten?
Irk Birliği işe yarasaydı, Arap Birliği denen ucube birlik de işe yarardı ve İsrail denen kahpe canavar bütün dünyanın gözünün içine baka baka Gazzelileri diri diri yakamazdı.
Velhasıl; Türk Birliği de boş bir oyalamacadan başka bir şey değildir. Erbakan Hoca’mızın İslam Birliği, İslam Ortak Pazarı, İslam Askeri Birliği, İslam Kültür İş Birliği Teşkilatı, İslam Dinarı gibi projeleri ve O’nun Adil Düzen programı yürürlüğe girmeden, yeryüzüne huzur gelmez, gelmeyecek; ne Müslümana ne de başka din mensuplarına bu dünyada rahat olmayacaktır.
Gelelim Aziz Hocamız için “hayal kurabilen son Türk” diyen genç kardeşimize…
İmam-ı Azam’ı bile 400 sene sonra anlayan insanların, Erbakan Hocamızı anlamaları için her halde 1000 yıl filan geçmesi gerekir.
Biz en kestirme bir yol yazalım:
Aziz Hocamız Necmettin Erbakan’ı Anlamak için Muhterem Üstadımız Ahmet Akgül’ün tedrisinden geçmek “olmazsa olmaz”dır.
Velhasıl; Ahmet Akgül’ün Hayatını ve Kitaplarını Okuyun!.. Milli Çözüm Dergisi’ni Takip Edin! Meal-i Kerim Okuyun!.. Ki Erbakan’ın anlamanın kapısı aralansın…
Üstelik; Ahmet Akgül Hocamızın da en büyük başarısı, tıpkı Erbakan Hocamız gibi, herkesin ayarını ortaya çıkarmasıdır!..
Saadet Partisi’ni, “Adil Düzen ve Yeni bir Dünya” hedeflerinden saptırma faaliyetleri!
Rahmetli Erbakan Hocamız; Siyonist işbirlikçilerinin “Ey millet bu meseleyi tarihe gömeceğiz” diyerek yürüttükleri “Açılım” “Çözüm” süreçlerinin “TÜRKİYE’Yİ BÖLMEK İÇİN OYNANAN OYUNLAR” olduğunu söylemişti.
Erbakan Hocamızın “AÇILIM” “ÇÖZÜM” diye yürütülen sinsi ve Siyonist süreçlerin “TÜRKİYE’Yİ BÖLMEK İÇİN OYNANAN OYUNLAR” olduğu ile ilgili uyarılarına rağmen;
SP Gn. Başkanı yapılan Mahmut Arıkan: “28 Şubat sürecinde Erbakan Hocamız da bu Kürt meselesini çözmekle alakalı iş başına geçip bazı problemleri çözmekle alâkalı birtakım kanaatleri ve uygulamaları var idi.” diyerek, Erbakan Hocamızın, gerçekte İsrail’in ve Yahudi lobilerinin kurguladığı, işbirlikçi iktidar ve muhalefetin taşeronluğunu yaptığı “Terörsüz Türkiye” kılıflı sinsi ve Siyonist tezgâhı benzeri girişimlere kalkıştığını iddia ve ima etmesi, gizli ayarını ve kirli amacını ortaya dökmekteydi.
Mahmut Arıkan’ın, şimdi kalkıp Erbakan Hocamızın, ülkemizi parçalama kasıtlı projelere sahip çıktığını, hatta bunu engellemek için 28 Şubat’ın yaptırıldığını öne sürmesi tam bir safsataydı.
Rahmetli Hocamızın bu yöndeki tekliflere yanıtı, devlet teröristlerle pazarlık yapmaz ve hele onların şart koşmasına asla fırsat tanımaz anlamındaydı:
“İyi, o zaman Teröristler kayıtsız şartsız silahı bıraksınlar, Devletin adil ve şefkatli kucağına teslim olsunlar; böylece hem kendilerinin hem Aziz Milletimizin hayrına olacak bir sonuca ulaşsınlar!” buyurmuşlardı…
Erbakan’sız Türkiye’de; İsrail ve Yahudi lobileri sinsi ve Siyonist tezgâh kurgulamakta, İşbirlikçi iktidar ve muhalefet ise sadece taşeronluk yapmaktaydı.
Erbakan’sız Türkiye’de; gizli ayar ve kirli amaçlarla Saadet Partisi “Adil Düzen ve Yeni bir Dünya” hedeflerinden saptırılmaya çalışılmaktaydı.
“Erbakan; sadece Milli Görüşçülerin değil…
Sadece Mü’minlerin değil…
O tüm mazlum kesimlerin huzuru ve refahı için çırpınırdı…
O her görevini eksiksiz yapardı, ve Rabbinin rızasına herkesin hayrına çalışırdı… “İnsanların hayırlısı, insanlara faydası dokunandır…” hadisini en içten uygulayan seçkin bir insandı…”
Üstad Ahmet AKGÜL
“Yoksa kalplerinde hastalık bulunan (münafık oldukları halde dindar tavrı takınan ve kendilerini makam ve menfaat karşılığı şeytani güç odaklarına kiralayan bu riyakârlar ve sahtekârlar; içlerinde sakladıkları hainliklerini ve) gizli kinlerini, Allah’ın hiç açığa çıkarmayacağını mı sanmışlardı?” Muhammed 29
Elhamdülillah Aziz Erbakan Hocamız görevini hakkıyla yaptı ve dünyadan ayrıldı.
Bizler Adil Düzen davası ile Erbakan Hocamızın cisminin değil, fikir ve projelerinin takipçisiyiz. Ütopik, romantik bir saplantı peşinde değiliz.
Hocamızın stratejik ve sosyal alanda “İslam Birleşmiş Milletler Teşkilatı” benzeri yapılar, ekonomik alanda Adil Düzen programları, askeri alanda ise ortak savunma paktları ve harika savunma teknolojileri gibi kapsamlı hazırlıklarını anlayan, yazan, savunan ve bunlara ve bunların akıbetine hazırlanan bir ekip O’nun yolunda ve davasındır.
Ne yazık ki, bırakın bu projelere sahip çıkmayı- “Erbakan Erbakan demenin lüzumu var mı?” gibi ifadeler, tam anlamıyla şeytanlığın daniskasıydı.
Zira, İmam-ı Âzam’sız Hanefilik, Gavs-ı Geylânî’siz Kadirilik, Mevlânâ’sız Mevlevilik olmayacağı gibi; Erbakan’sız da Millî Görüş olmaz!
Siyonist şeytanlar neyin peşinde?
Aziz Erbakan Hocamızı ve onun programlarını unutturma peşinde.
Ama hamdolsun, bu makaleden de anlaşılacağı üzere, Erbakan Hocamıza ve davasına ütopik, romantik bir bağlılıkla değil; Onu ve projelerini yanlış tanıtanlara karşı sarsılmaz bir duruşla sapa sağlam sahip çıkan biri vardı.
İnşaallah, stratejik beyne sahip o bir lider, hiç beklenmedik sebepler ve yöntemlerle Yeni Bir Dünya’yı kuracaktır.
Mehdiyet-Meshiyet sırrını bilenler Aziz Erbakan Hocamız hatırasının ve hazırlıklarının asla yarım kalmayacağını ve inşaallah çok yakında ne demek istediğimiz daha iyi anlaşılacaktır!
Erbakan Hoca’mızın hayatının kısa özeti şudur; içi saman dolu kuşu değil, kuşun canlısını istemek. Bazı şekillere hapsedilmiş İslam’ı, bir bütün olarak, bütün kurum ve kurallarıyla yaşamak. Ruhu çalınmış milletimizi ruhuna kavuşturmak. Din adına ortaya çıkmış ama işleri “güç sahiplerine” kölelik yapanları deşifre etmek. Son yüzyıldır milletimize unutturulan “Hak” kavramını hatırlamak. Kaba kuvveti değil, hakkı üstün tutmak. Milletimizi Mescid-i Dırar’larla oyalayanlara, “Hakkın batıla galebesi olan Ayasofya’yı” açmak. İbadethaneleri asıl kimliğine kavuşturmak. Amerika’yı, İsrail’i, ırkçı emperyalistleri “konjonktür” gereği kuvvet ve kudret sahibi görenlere karşı “kuvvet ve kudret sahibinin ancak Allah olduğunu” göstermek. Şimdi bir takım kişiler çıkmış kendi çıkar ve menfaatleri için, bu dünyada elde ettikleri makamlardan olmamak için “Erbakan yaşasaydı”lı cümleler kurarak yalanlar söylemekte. “Erbakan yaşasaydı şunu yapardı” diyenAKP’lilere bir bakın!.. Bunlar, Rahmetli Hocamızyaşarken, Erbakan’ın davasını bölüp ayrılanlar, Erbakan’ı yarı yolda bırakanlar, Erbakan’ı milletin gözünde küçük düşürmek için “tekerlekli sandalyeye mahkûm olmasına rağmen siyaset hırslısı” diye hakkında konuşanlar. “Erbakan’ın hayatı CHP zihniyeti ile mücadele ile geçmiş!” diyorlar, ama eksik söylüyorlar… Erbakan tüm Batıl ve masonik zihniyetlere karşı çıkmıştı. ABD, AB ve İsrail hizmetkârlığı yapmamıştı. Kendi küçük zihinleri ve dünya algılarıyla Erbakan’a kalıp biçiyorlar. Erbakan Hoca’mızın ömrü “batıl olan” her şeye karşıydı. Erbakan Hoca’mızın mücadelesi batılın bu topraklardaki işbirlikçilerine karşıydı. Erbakan’ın mücadelesi Amerika’ya Irak işgalinde teşne olmuş “muhafazakâr demokratlara” karşıydı. Erbakan Hoca’mızın mücadelesi dini camilere hapseden “nurlu Süleyman” zihniyetine karşıydı.
Erbakan Hoca’mız Milli Görüş davasını bölerek ümmeti sahipsiz bırakan hiç kimsenin “alnından öpmedi”. Yaşasaydı da öpmezdi. Irak’ın işgalinde Amerika’yı güç sahibi görenlere hiçbir zaman iyi niyet beslemedi, yaşadığında. Erbakan Hoca’mızın mücadelesi içi boşlatılmış, kapitalist, ırkçı emperyalizmle hiçbir işi kalmamış başörtüsü ve başörtülüler için olmadı. Kamunun bütçesinden kendine burslar devşirerek yetimin hakkını yiyen başörtülü hiç hayali olmadı. Erbakan için başörtüsü mücadelesi dünyayı sömürmekte olan zalimlere Müslüman izzet ve şerefiyle canı pahasına mücadele/mücahede eden kadınlar içindi. Devlette makam elde etmek için birilerinin ayağını kaydıranlar için değil!
Erbakan Hoca’mız milletin vergileriyle yapılmış fabrikaları özelleştirme adı altında küresel sömürü sermayelerine satan hiç kimsenin alnından öpmedi, yaşarken. Şimdi yaşasaydı bu cennet vatanı cehenneme çeviren, buğdayın tedarikinde bile iki savaşan ülkeye muhtaç edenleri en ağır sözlerle uyarırdı. Yaşarken yaptığı gibi.
Erbakan Hoca’mızın alnından kesinlikle öpmeyeceği kişiler de, ırkçı emperyalizmin/batılın temsilcisi katil İsrail’in paçavrasını Mehmetçik’in eline tutuşturanlar, ülkemize katil işgalci İsrail’i davet edenler, Filistin doğalgazını İsrail’in doğalgazı diye pazarlayanlardır…” (Milli Gazete – 31 Mart 2022 – Elif Örs) şeklindeki güzel ve mükemmel tespitleri yapan kardeşimizi alkışlamak lazımdı.
Ancak SP yöneticilerinin ve yetkililerinin de:
• Milli Görüş esaslarına ve amaçlarına tam bağlı…
• Erbakan Hocamızın siyasi mirasına içtenlikle ve sadık saygılı…
• Adil Düzen ve İslam Birliği programlarına ve Refah-Yol icraatlarına sahip çıkıcı samimi ve güven aşılayıcı bir tavır takınmalıydı.
Aşağıdaki itham ne iddialara sebep olacak yanlışlık ve yamukluklardan ve dava istismarından mutlaka sakınılmalıydı.
Ömer Faruk Özcan imzalı, yüreği yanık ve sadık bir Milli Görüş bağlısı (Facebook-28 Mart 2022- Saat: 17:53)
Saadet Partisi Genel Merkezindeki “Teşkilat tahribatına davanın tahrifatına” yönelik yanlışlık ve haksızlıkları şuurlu bir mesuliyet, onurlu bir cesaret ve olgun bir ferasetle gündeme taşımışlarsa, uyarıları dikkate alınmalı, yok eğer kötü maksatlı ve asılsız iftiralar uydurmuşlarsa, camiamız ve kamuoyu aydınlatılmalıydı. Artık, maalesef sosyal medyada dolaşan ve tüm teşkilat mensuplarına ulaşan ve sadık Milli Görüşçülerin yüreğini kanatan “bu tür itham ve iddiaların gizlenmesi ve gündeme getirilmemesi gerekir” mazeretine de sığınmamak lazımdı…
Artık kuldan utanmıyorsun, bari Allah’tan kork Mahmut! (Arıkan)
ASRIMIZIN FURKANI
Enbiyâ 18
Hayır, aksine; doğrusu Biz Hakkı Bâtılın tepesine fırlatırız, O da onun beynini parçalayarak mahvedip bitirir. (Kur’an’a, Resulüllah’a ve insan haklarına dayalı hayır ve huzur sisteminin ana hatlarını ve Siyonizm’in perde arkasını sadık kullarımızla topluma bildiririz, böylece inkârcı zalimleri deşifre edip deviririz. Ardından) Bir de bakarsın ki, o (bâtıl ve barbar rejimler, zalimler ve işbirlikçiler yıkılıp) yok olup gitmiştir. (Allah’a karşı; “sözünde durmaz, süper güçlerle başa çıkamaz” gibi zanlardan ve) nitelendirdiğiniz yakışıksız sıfatlardan dolayı yazıklar olsun size! [Not: Beyni parçalanan ve fikriyatı boşa çıkarılan bâtıl ve barbar sistemin, geri kalan görkemli gövdesinin çökmesi ve çözülmesi artık kolay ve kaçınılmaz olacaktır.]
Mümin kişi feraset ehlidir. Bir hadiste “Müminin ferasetinden sakının. Çünkü o, Allah’ın nuruyla bakar.” Allah’ın nuruyla bakan kişi, şahısların ve olayların derinlemesine iç yüzünü gayet net bir şekilde sezer ve gereğini yerine getirir. Hak davanın içinde olabilmek çok büyük marifettir ama yetmez Hakkın içinde de Hak’dan taraf olabilmektir. O sebeple Hak davanın içindeki hastalıklı ur’ları tesbit etmek çok önemlidir. Daha da önemlisi kötü ur’ları deşifre edip zararlarını ber taraf etmekte asıl olandır. Milli Çözüm’de bu üstün feraseti ile bu ur’ların zararlarını ber taraf ederek her zaman olduğu Aziz Erbakan Hocamızın emanetine sahip çıkmıştır.
Furkan 1
(Şuur sahibi ins ve cinn bütün mükelleflere ve tüm) Âlemlere (İlahi gerçekleri duyuran ve kötülüklerden
sakındıran bir) uyarıcı olsun diye, (en seçkin) kuluna (Hz. Muhammed Aleyhisselam’a) Furkan’ı (Hakk’la Bâtıl’ı, doğru ile yanlışı, yararlı ile zararlıyı, dost ile düşmanı, mü’minle münafığı ayıran Kur’an’ı) indiren (Allah) ne Yücedir.
Hz. Ayşe annemiz Peygamber Efendimizi tarif ederken “O yürüyen Kur’an’dı.” diyor. O zaman asrın sahibi olan Şahsiyetlerde Efendimizin varisi yerinde ise onlarda bulundukları zamanın yürüyen Kur’an’ı diye biliriz. Nisa suresi 45. Ayetinde “(Halbuki) Allah sizin (gerçek dostlarınızı ve)düşmanlarınızı daha iyi Bilendir (ve bunun için Siyonist Yahudilerin, Haçlı ve dinsiz Hristiyan emperyalistlerin güdümüne girmenizi yasak etmiştir); oysa bir veli olarak (güvenip sığınılacak bir merci bakımından) Allah yeterlidir. Tam bir yardımcı ve zafere ulaştırıcı olarak da (yine) Allah kâfidir.” bildirildiği gibi biz insanlar aciz varlıklar olduğumuz için Rabbimiz diyor ki siz dostunuzu düşmanınızı bilemezsiniz şevkat ve merhametimden dolayı onları mümini münafığı, zalimi mazlumu, neyin faydalı zararlıyı, iyiyi kötünün ne olduğu gibi konuları Kur’an’ın önderliğinde Hak dava elçilerim aracılığıyla sizlere öğretirim. İşte Milli Çözüm’de çağımızda bunu, hazırladığı ingilizce, Rusça’ya çevrilen Meal-i Kerim’iyle, yüzün üzerindeki ilmi kitapları ve yirmi iki senedir aralıksız her ay çıkan çıktığı ilk sayısından itibaren içerisinde hiçbir tezat barındırmayan asrımızın Furkan’ı olmaktadır.