Diyanetin ve İlahiyat Fakültelerinin KUR’ANİ GERÇEKLERİ GİZLEMELERİ
Diyanetin ve İlahiyat Fakültelerinin
KUR’ANİ GERÇEKLERİ GİZLEMELERİ [1]
Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi; Yıl: 2021, Cilt: 21, Sayı: 1’de, Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinden Dr. Bayram Köseoğlu'na ait “Kur'an Mealinde İdeolojik Yaklaşım: Bir Örnek İncelemesi” başlıklı, bizim “Rabbani Yaklaşım ve Anlayışımızla: Yüce Kur’an’ın Manası ve Mesajı” Mealimizle ilgili bir tenkit yayınlanmıştı. Öncelikle bu gayretin sahiplerini tebrik ve teşekkürle başlayalım. Çünkü ilmi ve iyi niyetli tenkit ve teklifler, bizlerin hem yanlışlarımızdan kurtulmamıza, hem noksanlarımızı tamamlamamıza, hem de daha olgun bakış açıları kazanmamıza vesile olacaktır. İslami açıdan “Tenkit meşru, tahkir memnudur!” kaidesine uyularak yazıldığı için de ayrıca takdire şayandır.
Gelelim, yaklaşık 20 sayfalık iddialara ve bizim yanıtlarımıza:
A- Özellikle, hazırladığımız Meal-i Kerim’in parantez içi izahlarında geçen NATO, BM, AB gibi kurum ve kavramlar; Kur’an’ın mana ve mesajıyla ilgisiz ve gereksiz sayılmış ve Mealin ideolojik bir yaklaşımla yazıldığı vurgulanmıştır.
Oysa Kur’an-ı Azimüşşan’da sıkça hatırlatılan ve her çağdaki zulüm iktidarlarının vasıflarını ve vasıtalarını anlatan; FİRAVUN, KARUN, HAMAN ve hadislerle haber buyrulan BEL’AM gibi şahıslar, çağımızda Kapitalizm ve Komünizm gibi zalim, bâtıl ve barbar nizamlar ve onları uygulayan NATO, BM ve AB gibi oluşumlar şeklinde kurumlaşmış bulunmaktadır. Bu nedenle, şimdiki çağdaş zulüm sistemlerini ve aktörlerini ve bunların sömürü ve tahakküm projelerini insanların ve özellikle Müslümanların dikkatine sunmadan, Kur’an’ın mana ve mesajına tercümanlık yapılamayacaktır.
B- İdeolojik yaklaşıldığı iddiasına gelince…
İSLAM, tek ve gerçek Hakk Dindir, asla beşerî bir ideoloji değildir. Ancak bu durum; İslam’ın kutlu ve evrensel bir hedefi ve amacı bulunmadığı… Müslümanların da kutsal bir çabası ve maksadı olmadığı-olmayacağı… Aksine idealsiz ve iddiasız, silik ve edilgen, şer düzenlere-merkezlere teslimiyetçi bir tavır takınacakları anlamına gelmemektedir. Çünkü tüm insanları refah ve huzura kavuşturacak, yeryüzünde adalet ve saadeti sağlayacak bir amacı ve çabası bulunmayan Müslümanlar Kur’an’da ikaz edilmekte ve yerilmektedir.
“(Ey Müslümanlar!) Size ne oluyor (ve nasıl bir vicdani sorumsuzluğa kayıyorsunuz) ki; ‘Ya Rabbi, ehli (ve idarecileri) zalim olan şu ülkeden (ve şu düzenden) bizi kurtar, bize Kendi katından bir sahip gönder ve bize Kendi rahmetinden bir yardımcı ver’ diye yalvarıp duran; erkek, kadın ve çocuklardan oluşan aciz ve çaresiz kimseleri kurtarmak için Allah yolunda (çalışıp) çarpışmıyorsunuz? (Bu duyarsızlık ve nemelâzımcılık imani ve vicdani bir tavır değildir.) [Not: Bugün Anadolu’muzdaki milyonlarca Suriyeli sığınmacının; Afrika’da, Asya’da ve Güney Amerika’daki milyonlarca aç, biilaç, çıplak ve muhtaç Müslümanların ve farklı din ve kavimden nice mazlum ve mağdur insanların ezilmesine ve sömürülmesine yol açan bu zalim ve Siyonist sistemi yıkacak ve yeryüzünde Adil bir Düzen’i kuracak niyet ve gayreti taşımayanları Cenab-ı Hakk bu ayetle ve şiddetle ikaz etmektedir.]” (Nisa Suresi: 75)
Hatta, Kur’an’ın bu yöndeki uyarılarına kulak asmayan ve cihat sorumluluklarını kuşanmayan kimselerin, değil Müslümanlıktan, hatta insanlıktan bile nasipsiz oldukları belirtilmektedir.
“Yoksa Sen, onların çoğunu (Hakk sözü) işitir ya da aklını kullanır (gerçeği dinleyip anlar ve vicdanına uyar) mı sanıyorsun? Oysa onlar ancak hayvanlar gibidirler; hayır, onlar (tuttukları) yol bakımından daha şaşkın (ve aşağı)dırlar.” (Furkan Suresi: 44)
“Andolsun, cinn ve insanlardan (küfre, kötülüğe ve nankörlüğe sapan) birçoğunu cehennemlik (olarak) yetiştirip (ve fırsat verip) çıkardık ki; onların kalpleri vardır, bununla (gerçeği) kavrayıp anlamazlar. Gözleri vardır, onlarla (ibret alarak) görüp bakmazlar. Kulakları vardır, bununla işitip (hakikati) duymazlar. Bunlar, hayvanlar gibidirler, hatta daha aşağılıktırlar. İşte bunlar, (yaratılış amacından ve ahiret hazırlığından) gafil olanlardır.” (A’raf Suresi: 179) ayetleri bizleri ikaz etmektedir.
C- Adiyat Suresi’nin ABD’deki 11 Eylül Hadisesine işaret buyurması!
Kur’an’ın 100. sırasında bulunan Adiyat Suresi’nin ilk beş ayetinde; ABD’deki 11 Eylül Saldırılarına, tam yedi yönden, yapılış sırasına göre ve tarihi değiştiren sonuçları itibariyle, aynen haber verilmesinin, tarafımızdan tespit olunması ve mucizevi bir işaret sayılması, tebrik ve takdir edilmesi gerekirken, buna bile itiraz etmek, şayet anlayış kısırlığından kaynaklanmıyorsa, Kur’ani haber ve müjdelerden rahatsız olan malum ve mel’un çevrelere yaranma hesaplıdır ve onlara kiralanmış gibi davranmaktan Allah’a sığınmalıdır.
Çağımızın en önemli mütefekkir ve mücedditlerinden sayılan Bediüzzaman Said Nursi Hz.lerinin: “Kur’an ayetlerinin; her asra, her ortama, her soruna, her oluşuma ve önemli olaya, hatta her şahsın ruh dünyasına bakan, ayrı ayrı işaret ve beşaretleri vardır” anlamındaki tespitleri de, hem günümüzdeki hem gelecekteki tarihi hadiselere yönelik işaret mesajlarını araştırıp, yakalayıp yorumlamanın caiz olduğunu vurgulamaktadır.
Oysa "İşâri mana" ve "İşâri tefsir yapma" Kur’an’ın genel mana ve mesajı içinde saklı hikmet ve hedeflere açıklık kazandırmaktadır!..
İşâri mana, bir kelâmın doğrudan değil, işaret olarak dolaylı şekilde, ince ve derin anlamlar taşımasıdır. Fıkıh âlimleri kıyas yoluyla bazı neticelere varırlar. İşâri tefsir ehli de sezdikleri manalarla yeni ve ibretli ufuklar açmaya çalışırlar. Fukahanın yaptığı kıyasların hem doğru, hem yanlış olabileceği gibi, işâri tefsir de hem isabetli, hem isabetsiz olabilme ihtimali vardır. Mesela, "Ona (Kur’an’a) ancak tertemiz olanlar dokunabilir." (Vakıa: 79) ayetini "Levh-i mahfuz" veya "Mushaf" şeklinde anlayıp, buradan "Nasıl ki Kur’an’a ancak temiz ve abdestli kimseler dokunabilir. Onun gibi, Kur’an’ın manalarını da ancak müttaki insanların temiz kalpleri zevk edebilir" neticesine ulaşmak güzel bir manadır.
Makbul bir işâri tefsir için şu dört esas dikkate alınmalıdır:
1- Kur’an’ın zahirine, İslam’ın özüne aykırı olmaması.
2- Onu teyid ve takviye eden şer'i bir şahidi ve delili bulunması.
3- Şer'i ve akli bir arızadan uzak tutulması.
4- Zahiri mananın reddedilip, "bundan murad ancak bu işârî manadır" iddiasına kalkışılmaması lazımdır.
Konuyu bazı örneklerle açmakta yarar vardır.
“Allah'ın yardımı ve fetih geldiğinde, insanların fevc fevc Allah'ın dinine gireceklerini” haber veren "Nasr" Suresi nazil olduğunda, artık Resulüllah’ın dünyadaki görevi bitmek üzere olduğunu hisseden Hz. Ömer ağlamaya başlamıştır. Keza, Hz. Peygamber ömrünün sonlarına doğru bir konuşmasında: "Bir kul dünyada kalmakla Allah'a dönmek hususunda muhayyer bırakıldı. O, Allah katında olanı seçti" deyince, Hz. Ebubekir gözyaşlarını tutamamıştır. (Buhari, Menakıbu'l- Ensar, 45) Çünkü Hz. Ebubekir, Veda Haccında nazil olan; "Bugün dininizi kemale erdirdim ve size olan nimetimi tamamladım." (Maide, 3) ayetini duyunca "Kemalden sonra ancak noksan vardır." der, Hz. Peygamberin vefatının yaklaştığına işaret saymıştır.
“O, gökten bir su (yağmur) indirmekte, (ardından) vadiler (dereler) kendi miktarınca sel haline gelmekte, (o) sel ise yüze çıkan bir köpük yüklenip götürmektedir. Nitekim bir ziynet veya bir eşya yapmak amacıyla ateşte üzerini (körükleyip) yaktıkları şeylerden (madenlerden) de bunun gibi bir köpük (posa meydana gelir). İşte Allah, Hakk ile Bâtıl’ı böyle karşılaştırıp misal verir. Amma köpük (posa ve çöküntü) atılır gider. İnsanlara fayda verecek olan şeye (asıl cevhere) gelince, o yeryüzünde kalır. İşte Allah böylece misaller getirir. (Yani bâtıl, akarsuların üzerinde oluşan veya eritilen madenlerin üzerinde kaynaşan köpük misalidir. Hiçbir işe yaramamakta ve kısa bir zaman sonra kaybolup gitmektedir.)” (Ra'd Suresi: 17)
Bu ayet aslında Hak ve Bâtıl mücadelesini anlatmaktadır. Rahmetullah Hamdi Yazır, “Gökten indirilen yağmurun İlahi vahyi temsil ettiğini, bunda beşer kesbinin bir müdahalesi olmadığını; madenlerden süs eşyası ve alet yapılmasının ise beşerin kesb ve ictihadı ile istinbat ve telif olunan Hak malumata işaret sayıldığını” söyler ve şu neticeye varır: "Bunların ikisi de esas itibariyle Hakk'ın birer ihsanıdır."
İmam-ı Gazali ise, ayetle ilgili şu yorumu yapmaktadır: “Ayette geçen su, Kur’an’dır. Vadiler kalpler ve kafalardır. Her kalbin kapasitesi farklı farklıdır. Köpük, küfür ve nifaktır. Her ne kadar suyun üstünde görülse de köpüğün sebatı bulunmamaktadır. İnsanlara faydası olan hidayet ise, kalıcıdır. Bir başka cihetten ise, ayette geçen su, ilim ve imana işaret buyurmaktadır. Her kalp ve kafa kendi miktarınca ilim ve imandan nasibini alır. Suyun üzerindeki köpük gibi, bu ilim ve imanda bazen şeytani şüpheler, şehvetler zuhur etmesi ihtimali de vardır. İnsanlara fayda verecek şeylerin, madenlerin ayrışma ameliyesinden sonra aslının kalması gibi, faydalı ilim de kalplerde sebat bulacaktır”
Ç- Bizi “ideolojik davranmakla” suçlayanlar, aslında kendileri mevcut Din istismarcısı, ahlâk ve aile tahribatçısı iktidarların ve onların kapıldıkları şerli odakların, şeytani ideolojilerinin basit ve fasit taraftarları olmasınlardı!?
Çünkü siyasi şuur ve sorumluluktan mahrum İlahiyatçıların ve Diyanet Hocalarının, İmam-ı Azam Hz.lerinin, siyasi gayret ve tarafgirliğinden, zalim ve hain iktidarlara alet olmamak için verdiği mücadeleden ve çektiği çilelerden biraz olsun ibret almaları ve utanmaları lazımdı.
D- Biz Mealimizde, asla Yahudi ve Hristiyanların değil, Siyonist odakların ve Haçlı emperyalist kurumların sinsi ve kirli hesaplarına dikkat çekmeye çalıştık.
Bu durum Maide Suresi 51 ve 52’nci ayet meallerimizde açıkça vurgulanmıştır.
“Ey iman edenler! (Fitne çıkarmamak, anarşi ve ahlâksızlığı kışkırtmamak ve karşılıklı hak ve hürriyetlere saygılı bulunmak şartıyla; onlarla birlikte yaşayın, komşuluk yapın, ülke ve bölge nimetlerini paylaşın, ilmi ve iktisadi konularda yardımlaşın, ama gerçekten iman ve Allah’a itimat ediyorsanız sakın ha!) Yahudilerin (ırkçı emperyalist kesimlerini ve yine haksızlık ve ahlâksızlık hedefleyen bazı) Hristiyan (merkezlerini) veliler (yöneticiler) edinmeyin. (Onları dost ve dürüst zannedip, kendinize idareci, karar verici olarak kabullenmeyin. Zulüm ve hıyanet örgütlerine ve girişimlerine destek vermeyin.) Onlar, (sizin değil) birbirlerinin dostları ve destekleyicileridir. (Artık) Sizden her kim onları dost (ve rehber) edinip (peşlerine giderse), kesinlikle o da onlardandır. Şüphesiz Allah (Siyonist Yahudilere ve emperyalist Hristiyanlara değer ve destek veren ve Müslümanlara hıyanet eden) zalimler topluluğuna hidayet etmez (onların iman nurunu karartır). [Not: Bu ayet Yahudi ve Hristiyan kimselerle iyi ve insani ilişkileri, ticari ve bilimsel işbirliğini değil; zulüm sistemlerinin ve oluşumlarının güdümüne girmeyi yasaklamaktadır.]” (Maide Suresi: 51)
“(Bu İlahi ikazlarımıza rağmen) Kalbinde maraz bulunan (şuursuz Müslüman)ları görürsün ki, hâlâ (Yahudi ve Hristiyanlarla ve onlara ait bâtıl kural ve kurumlarla dostluk hususunda) onların arasına koşuşturup yarışırlar (kâfirlere yaranmaya çalışırlar ve bu münafıklıklarına bahane olarak da); “aleyhimize gelişen ve değişen zaman içinde, başımıza bir felaket gelmesinden (ve Müslümanların mağlup olmasından) korkuyoruz. (Bari hiç değilse, Yahudi ve Hristiyanların yardımını kaçırmayalım, diye düşünüyoruz)” diyerek (sahte mazeretlere sığınırlar). Fakat pek yakında Allah (Müslümanlara) umulmadık bir zaferi veya Kendi katından mutlu bir emri (ve haberi) gönderecek de (o münafıklar) kendi içlerinde gizledikleri (şeytani heves ve hesaplarına) bin pişman (ve perişan) olacaklardır.” (Maide Suresi: 52) ayetiyle ilgili yorumlarımız ve izahlarımız bu olumlu ve onurlu tavrımızın bir kanıtıdır.
Oysa Haçlı AB’nin ve yan birimlerinin, bu AKP İktidarına: “Mü’minlere siyasi şuur ve manevi cihat sorumluluğu aşılayan ayetleri… Siyonist Yahudileri ve Haçlı emperyalistleri tanıtan ayetleri… Kur’an’ın bir hukuk ve adalet nizamı kurmayı emreden hükümlerini yokmuş gibi davranıp; Diyanet İşleri Başkanlığı yayınlarında, vaazlarında ve kitaplarında hiç gündeme taşımamayı dayatan özel, hatta resmi ve genel talimatlarını, bu tenkit yazısını hazırlayanlar bilmiyor olamazlardı.
Yoksa bize, “Kur’an’a keyfi manalar veriyor” diye sataşanlar, aslında Kur’an’ın bazı ayetlerini ve hükümlerini, Haçlı-Siyonist odakların ve işbirlikçi kiralıkların keyfi için saklamak ve gündeme taşımamak için mi böyle davranıyorlardı?
E- Kültürel ve Siyasi Haçlı Seferlerine Diyanet ve Hükümet Niye Sessiz Kalmıştı?
“Siyasi ve Kültürel Haçlı Seferi” olarak görülen Uluslararası Bizans Kongresi’nin 24’üncüsü Venedik’te başlamıştı. 2021’de İstanbul’da yapılması planlanan kongre, Ayasofya Camii açılışına protesto olarak merkez komite tarafından İtalya’ya alınmıştı. Maalesef Türkiye’den de 61 akademisyenin tebliğ sunacağı kongre bildirilerinin yarısını, İstanbul konulu araştırmalar oluşturmaktaydı. 27 Ağustos’a kadar devam eden kongrenin açılış oturumu La Fenice Tiyatrosu’nda yapıldı. Açılış konuşmasında Boğaziçi Üniversitesi’nden Prof. Dr. Nevra Necipoğlu ve Koç Üniversitesi’nden Bizans Tarihi Profesörü Paul Magdelino da bir tebliğ sunmuşlardı. Son Bizans manastırları hakkında bilgi veren Nevra Necipoğlu, 1455’teki İstanbul mahallelerindeki hane sayıları ile kilise ve manastır sayılarını paylaşmıştı. Haritalar üzerinde Fatih mahallelerindeki kiliseleri gösteren Necipoğlu, restoresi biten Molla Fenari Camii gibi Bizans yapılarını örnek gösterip, bunların kilise yapılması imasında bulunmuşlardı. Ayasofya’nın müzeden çıkartılmasından dolayı üzüntülerini ve endişelerini belirten Necipoğlu, ilerleyen zamanlarda İstanbul’da bir kongre düzenleme dileğini vurgulamıştı.
John Haldon: “Bizans’ın ihyası için buradayız!” diyerek Haçlı-Siyonist amaçlarını açığa vurmuşlardı!
Uluslararası Bizans Vakfı Başkanı John Haldon ise yaptığı açılış konuşmasında, “Ayasofya’nın cami olarak açılmasını tehlikeli ve endişe verici” olarak yorumlamıştı. Bizans çalışmalarını, dünyada yeni bir köprü ve Bizans medeniyetinin tekrar ihyası için büyük bir adım olarak gördüğünü açıklamıştı. Bizans araştırmalarının dijital argümanlarla daha da hızlandığını söyleyen Haldon, “Geçmişin kodlarını dijital dünya aracılığı ile ölümsüzleştiriyoruz” vurgusunu yapmıştı.
KOÇ’ların Hocası Magdelino ise: “En son haçlı seferi için toplanmıştık!” Hatırlatması
Koç Üniversitesi’nden Bizans Tarihi Profesörü Paul Magdelino ise yaptığı konuşmada, “Bizans ile ilgili bu kadar çok insan Venedik’te en son 800 yıl önce toplanmıştı. O da 4. Haçlı Seferi için yapılmıştı…” ifadesini kullanarak, bu tür etkinliklerin sinsi hedeflerini ağzından kaçırmıştı. Magdelino’nun bu sözleri, salonda kahkahalara sebep olmuş ve uzun süre alkışlanmıştı. Yoksa yeni bir Haçlı Seferi mi başlatılmıştı?
Bizans’ı çizimlerle diriltiyorlardı!
Açılış konuşmacılarından Prof. Dr. Albert Berger ise ikinci Bizans olarak adlandırılan Venedik’te olmaktan sevinç duyduğunu hatırlatmış, İstanbul’da yaptığı yeni Bizans çizimlerini sunmuşlardı. Çemberlitaş’ın 13. yy. öncesi mimarisi hakkında bilgi veren Berger’in Fatih üzerine hazırladığı Bizans haritalamaları kafaları karıştırmıştı. byzantium1200.com’un mimarı olan Berger, benzer çalışmaların Balkanlar’da ve Kudüs’te de devam ettiğini hatırlatmıştı.
Şimdi soruyoruz: Ahmet Akgül’ün hazırladığı Meal-i Kerim için tenkit yazıları hazırlatan ve defalarca mahkeme açan Diyanet İşleri Başkanlığı… Ve dahi Dindar-Kahraman Erdoğan iktidarı; hem de başta KOÇ Üniversitesi’nin Hristiyan Hocaları, tam 61 akademisyenin katılımıyla başlatılan “Siyasi ve Kültürel Yeni Haçlı Seferleri” karşısında, hangi iman ve vicdanla bu denli sessiz ve tepkisiz davranmışlardı?
F- Mealde “Argo kelimeler kullanılmıştır” iddiaları da tamamen karalama kasıtlıdır; çünkü küfür, kötülük ve ikiyüzlülük ehlini bizzat Kur’an çok ağır kelimelerle uyarmaktadır.
Önce, Enfal Suresi 22’nci ayeti parantez içi izahındaki “şerefsiz” kelimesi, daha uygun düşen “değersiz” kelimesiyle yıllar önce değiştirilmiş durumdadır. Kaldı ki; bizzat Cenab-ı Hak Kur’an’ında 7 surede ve 9 ayette “Ricz” kelimesini, ve yine ayrıca başka 7 surede ve 9 ayette “Rics” kelimesini kullanmaktadır ki, bunlar; “Necis, pislik, murdar şeyler, çok aşağı ve bayağı kimseler” anlamındadır.
“(Ama) Kalplerinde hastalık (inkârcılık, münafıklık, yalancılık ve haksız çıkarcılık marazı) olanlara gelince: (Bu sure ve ayetler, tüm Kur’ani mesaj ve müjdeler) Onların murdarlığına murdarlık katıp (adileştirir. Döneklikleri, ödleklikleri ve çeşitli kötülükleri sebebiyle manevi pislik yuvasına dönmüş ruhlarının hastalık ve husumetleri ziyadeleşir.) Ve artık bunlar (iflah olmayıp) kâfir olarak öleceklerdir.” (Tevbe Suresi: 125)
“Ey iman edenler! Müşrikler ancak bir pislik (konumundadır. Onlardan maddi ve manevi menfaat beklemek boşunadır)…” (Tevbe Suresi: 28’inci ayetin başı)
Yunus Suresi 100’üncü ayetinde de; aklına ve vicdanına aykırı davrananların üzerine manevi pislik (şerefsizlik ve değersizlik) indirileceğini ve bunların rezil ve dengesiz bir hayat sürecekleri vurgulanmaktadır.
“(Hayır!) Allah’ın izni olmadan (gerçeği araştırıp Hakka teslim olmadan) hiç kimse iman edemez. O (Allah), akıllarını kullanmayan (ve nefsi hevâlarına uyan)ları (imandan ve İslam’dan mahrum ve) murdar kılıp (bırakır).” (Yunus Suresi: 100) şeklindeki İlahi uyarılar bu maksatladır.
Ayrıca; Bakara Suresi 65 ve Maide Suresi 60’ıncı ayetinde, kitap ehlinin ve geçmiş kavimlerin azgın ve sapkın kesiminin Maymuna ve Domuza çevrilmiş olduklarını,
A’raf Suresi: 176’ncı ayetinde, münafıklık yapan ve dünya için dinini-davasını satan ilim erbabının “(kuduz) köpek misali, dillerini sarkıtıp-soluyup durduklarını…” yani kiralandıkları veya korktukları çevrelere yağcılık ve yalakalık yapacaklarını…
Müddessir Suresi: 50 ve 51’inci ayetinde; Hak’tan yüz çeviren ve İslami sorumluluklardan yan çizen kimselerin “Arslandan ürküp kaçan yaban eşeklerini” andırdıklarını, bizzat Cenab-ı Hak beyan buyurmaktadır. Şimdi hâşâ, Allah’ı (CC) kabalıkla ve argo kullanmakla suçlamaya kalkışanlar elbette saçmalamış olacaktır.
Özetle: “Yüce Kur’an’ın Manası ve Mesajı” Mealimizde: “Siyonizm, Emperyalizm, Deccalizm, Siyonist Yahudiler, Haçlı emperyalistler, Yahudi lobileri, Terörist İsrail, zalimlere uşaklığa yeltenenler, Batı’yı taklit edenler” gibi kavramları kullanmamızdan rahatsızlık duyanlar, kimlere yarandıklarının (belki de kiralandıklarının) farkında mıdır?! Hatta, Nisa Suresi: 45’inci ayetine:
“(Halbuki) Allah sizin (gerçek dostlarınızı ve) düşmanlarınızı daha iyi Bilendir (ve bunun için Siyonist Yahudilerin, Haçlı ve dinsiz Hristiyan emperyalistlerin güdümüne girmenizi yasak etmiştir); oysa bir veli olarak (güvenip sığınılacak bir merci bakımından) Allah yeterlidir. Tam bir yardımcı ve zafere ulaştırıcı olarak da (yine) Allah kâfidir” manasını vermemizden huzursuz olanlara soruyoruz: Ayetlere sibak ve siyakına (önceki ve sonraki irtibatlarına) uyarlı ve birbirlerinin anlamını tamamlayıcı manalar vermek, zaten kaide-i külli (genel-geçer bir ilmi kural) iken, Siyonist ve emperyalist kesimlerden daha hararetli bir şekilde ortaya koyduğunuz bu talihsiz tepkileriniz nereden kaynaklanmaktadır? Ama yine de müteşekkiriz, ki; Siyonist Sömürü Saltanatını, ve Zalim Haçlı emperyalist çarkını topluma tanıtan ve günümüzdeki zulüm odaklarını ve maalesef İslamcı geçinen işbirlikçi uşaklarını hatırlatan ve onlardan sakınmamızı uyaran ayetlerin izahlarından, kimlerin ve niçin rahatsız olduklarını bir kez daha ve yakından anlamamıza aracılık yaptınız, ve bizi hamdolsun tekrar haklı çıkardınız!..
Bakara Suresi: 159’uncu ayetinde, bazı Kur’ani gerçekleri gizleyip saklamaya çalışanların Allah’ın ve tüm mahlûkatın lanetine uğrayacakları uyarılmaktadır.
“Gerçekten, apaçık belgelerden (ibaret emirler olarak) indirdiklerimizi (Kur’ani hüküm ve hakikatleri) ve insanlar için Kitapta açıkça beyan ettiğimiz hidayeti (şeriat ve istikamet prensiplerini) gizlemekte olanlar (güç odaklarının vereceği zarardan korkarak veya onlardan makam ve menfaat umarak, Kur’ani gerçekleri kısmen veya tamamen örtmeye çalışanlar var ya); işte onlara, hem Allah lanet etmektedir, hem de (bütün) lanet ediciler(in bedduası onların üzerinedir).” (Bakara Suresi: 159) ayetinin muhatabı olmamak ve Allah’ın kahrına uğramamak için çok daha dikkatli olmalısınız! Sizlere bir kez daha teşekkür ederiz ki, bu yazınızda, Siyonist merkezlerin, Haçlı AB’nin ve işbirlikçi hükümetlerin keyfi için İmani ve İslami esasları gizleyip lanete uğrayanlardan olmadığımızı hatırlattınız!..
G- Bize yönelik itirazlardan birisi de “Niye izahlara dipnot koymadığımızdır…”
Çünkü, Kur’an’a, Resulüllah’a, icma ve kıyasa dayalı, bilimsel sonuçlarla bağlantılı, akli ve vicdani kaynaklı bu kanaat ve tespitler -Haza min fadli Rabbiy- bize ait olduğu için… Biz taklitçi ve kopyacı olmadığımız için… Kitabullah’ın tükenmez okyanusundan kendi payemizi, nasibimizi ve incilerimizi toplamaya muvaffak kılındığımız için… Kendimizi haklı çıkarmak ve ayıbımızı kapatmak için dipnot kullanmaya, alıntı-çalıntı yapmaya ihtiyaç duymadığımız için… Olduğunu keşke anlasaydınız da, bu durumu bir noksanlık ve kusurmuş gibi yazmasaydınız.
Deylemi’den tahriç edilen ve Ramuz El Ehadis (Hadisler Deryası) kitabı “Lam” harfi başlıklı kısımda şu hadis-i şerif yer almaktadır:
“(Asıl mana ve mesajını anlamaya, ve hükmünü uygulamaya çalışmadan) Sadece tilavet (okuyup tekrarlamak) Kur’an değildir. (Başkalarından duyduklarını veya alıntılarını aktarmak şeklindeki) Rivayetçilik de ilim değildir. Kur’an; ancak hidayet (toplumun Dini, ahlâki, ekonomik, siyasi her türlü sorununun çözümüne kaynak yapmak, çıkar yol bulmak) iledir. İlim ise; (çağdaş şartlara ve ihtiyaçlara yönelik yeterli ve gerekli projeleri Kur’an kaynaklı hazırlama, topluma sunup savunma ve Kur’an-İslam dışı tüm sistem ve yönetimlere karşı çıkma cesaret ve) dirayetidir” (Sadake Resulüllah). Şimdi Ey İlahiyat Profları… Ey Diyanetin yüksek Hocaları… Ey meşhur Medrese Mollaları… Ey anlı şanlı Tarikat ve Cemaat üstatları!.. 50 yıldır en az 50 defa çağrı yaptık: Haydi, hazır dindar ve kahraman bir iktidar da başta iken, Kur’an’a, Sünneti Resulüllah’a, İcma ve kıyasa, çağımız şartlarına, temel insan haklarına ve evrensel hukuk kurallarına uygun bir ANAYASA yapınız… Ve İmam-ı Azam gibi gerçek bir toplumsal katılıma (hür demokratik tercih kurumlarına) ve farklı Din ve görüşten bütün insanların birlikte ve barış içerisinde yaşayacakları şartları oluşturan ve İslam’ın adalet ve hürriyet esaslarıyla uyuşan MEDİNE SÖZLEŞMESİ temelli, tüm dünyaya örnek bir LAİKLİK uygulamasına yarayacak İlmi ve İslami programları hazırlayınız… Yok eğer bunları yapacak cesaretten ve ilimden yoksun bulunuyorsanız, bari birtakım etiketlerin arkasına sığınıp bilgiçlik taslamayınız!.. En azından bu yönde gayret ve hizmet üreten, ilmi, İslami ve insani projeler geliştiren kimseleri karalama kampanyalarına alet olmayınız!..
Selam, Hakka ve hidayet yoluna tâbi olanların üzerine olsun…
Bu konuyu şu ayet-i kerime ile bağlayalım:
“Nuh dedi ki: “Ey kavmim, samimi reyinizi (vicdani kanaatinizi) söyleyin: Eğer ben, Rabbimden verilen apaçık bir delil üzerinde bulunuyorsam... Ve Rabbim bana Kendi katından (özel) bir rahmet (hikmet ve hidayet) vermiş de (bu gerçek) sizin (basireti körelmiş) gözlerinizden gizli tutulmuşsa!.. (O takdirde kime karşı çıktığınızı ve nelerden mahrum kalacağınızı bir düşünüverin.) Ve tabi siz bu (nimet ve fazileti) istemiyorsanız, biz onu size zorla mı kabul ettireceğiz?” (Hud Suresi: 28)
Ey gaflet ve enaniyet sahibi zavallılar!.. Siz Şeytanizmle… Yani Deccalizm ve Siyonizm’le uğraşmak yerine, dünyalık makam, çıkar ve rahatınız uğruna, bunlarla uzlaşırsanız; Allah da peşin ceza olarak, sizin vicdanınızı karartır ve Siyonizm’le çarpışan sadık mü’minlere, haksız ve dayanaksız hücumlarla uğraştırır!
[1] Not: Diyanet işlerinden Dr. Bayram Köseoğlu’na hazırlatılan ve Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisinde yayınlanan “Yüce Kur’an’ın Manası ve Mesajı” Mealimizle ilgili, 22.06.2021 tarihli tenkit yazısının farkına 25.08.2022’de varılmış ve aynı gün bir saat içerisinde bu cevap yazılmıştır!
Bu yazarin diger makaleleri
< Önceki | Sonraki > |
---|