Reklam
Reklam
Reklam

KÜRT GERÇEĞİ VE MİLLET BİLİNCİ

Kullanıcı Değerlendirmesi: / 59
ZayıfMükemmel 

 

KÜRT GERÇEĞİ VE MİLLET BİLİNCİ

    

Adıyaman E. İlçe Başkanımız değerli Adnan Uyar kardeşim aktarmıştı. Bizim de özel yakınlığımız ve gönül bağımız bulunan, Dünya Ehl-i Beyt Vakfı Genel Başkanı Fermani Altun Bey, “Alevi sorununu görüşmek, kalıcı ve kucaklayıcı çözümler üretmek” niyetiyle, yazlığındaki Erbakan Hocamızı ziyarete varmışlardı. Hal hatır sorduktan sonra, “Hocam, bu Alevi sorununa, artık insaflı ve akılcı bir çözüm bulmamız konusunu konuşmaya geldim…” deyince, Erbakan Hocamız; yarıya kadar su doldurulmuş bir vazo isteyip, Fermani Altun Bey’e; “Bahçedeki çeşitli çiçeklerden bir demet hazırlayıp bu vazoya yerleştir ve evin balkonunda bu konuyu özel görüşmek üzere lütfen oraya getir!” ricasında bulunmuşlardı. Elinde çeşitli çiçek demeti konulan vazoyla balkona gelen Fermani Bey’e Erbakan Hocamız; “Bu, her biri ayrı özellik ve güzellikte yaratılan çiçeklerin hangisi sorun ve sıkıntıdır?” diye sorunca, Fermani Bey: “Bunların her biri renkleriyle, rayihaları ile mükemmel bir görüntü sunuyorlar, sorun değil uyum içinde bulunuyorlar…” şeklinde yanıtlamışlardı.

Bunun üzerine Erbakan Hocamız: “Evet değerli kardeşim, Aziz Milletimizi oluşturan ve cennet ülkemizde bulunan Aleviler-Sünniler, Türkler-Kürtler, Göçmenler-Yerliler hepsi işte bu vazodaki farklı çiçekler gibidir. Dokularıyla, kokularıyla her biri ayrı özellik ve güzelliktedir. Asıl sorun, Alevileri ve Kürtleri sorun gören hastalıklı zihniyettir. Bizleri kardeş yapan, Milli birlik ve dirliğimizin mayası olan İslam bilincini körletmeye ve böylesi suni ve sinsi sorunlar üretmeye kalkışanlara asla fırsat vermemeliyiz, bizler de bu kasıtlı ve ayrıştırıcı sahte kavramları kullanıp hain güçlerin oyununa gelmemeliyiz!” buyurmuşlardı.

Sözün özü: Türkler-Kürtler, Aleviler-Sünniler, Göçmenler-Yerliler, sağcı geçinenler-solcu bilinenler, dindar kesimler-çağdaş kimseler… Evet hepsi aynı Milletin ayrılmaz parçaları, aynı devletin eşit vatandaşları, aynı ülkenin onurlu evlatlarıdır. Kürtleri ve Alevileri AZINLIK statüsüne sokmak ve ayrılığa zorlamak tek kelime ile şeytanlık ve şarlatanlıktır. Çünkü bunlar azınlık değil, bu Aziz Milletin aslî unsurlarıdır!

AKP istismarcı, suiistimalci ve işbirlikçi bir iktidardır!

Cumhuriyeti ve Türkçeyi hedef alan açıklamalarının ardından, tepkilerin odağı haline gelen AKP’li Mahir Ünal, Grup Başkan Vekilliğinden istifa etmişti. Ünal'ın yerineyse AKP Tokat Milletvekili Özlem Zengin getirilmişti. Özlem Zengin'in terörist başı Öcalan’ı övdüğü sözleri yeniden gündeme gelmişti. Hatırlayacaksınız; “Cumhuriyet, bizim lügatimizi, alfabemizi, dilimizi, hasılı bütün düşünme setlerimizi yok etmiştir" sözleriyle Cumhuriyeti ve Türkçeyi hedef alan Mahir Ünal, tepkilerin ardından AKP Grup Başkan Vekilliği görevinden affını istemişti.

Ünal'dan boşalan Grup Başkan Vekilliği görevine ise AKP Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in atanması, akıllara skandal sözlerini getirmişti. Özlem Zengin, 2015 yılında A Haber’de Sevilay Yılman’ın sunduğu programda HDP’li Selahattin Demirtaş'ı, terörist başı Öcalan’ı örnek almadığı için eleştirmişti. Özlem Zengin’in videoda, “Selahattin Demirtaş’ın kullandığı dil, Öcalan’ın dilinden çok farklı. Kendisinin onu rehber alması lazım” ifadeleri tepki çekmişti. Üstelik Özlem Zengin’in skandal ifadeleri bununla sınırlı değildi. Bu Milli Görüş kaçkını ve fırsat avcısı AKP’liler makam ve çıkar uğruna hiçbir kutsalı istismardan çekinmezlerdi.

Bazılarına göre; “Günümüzde Kürtlerde 3 tarzı siyaset” vardır.

Kürtlerin günümüzdeki siyasi tercihlerini başlıca 3 ana başlık altında toplayabiliriz:

Bunlar; 1- Siyasi talepleri olmayan Kürtler, 2- Ayrılıkçı-Ulusalcı Kürtler, 3- Demokratik Cumhuriyetçilerdir. Bu sınıflamada 3 ana gruba içeriği aynı olmak kaydıyla farklı isimler de verilebilir.

1- Siyasi talepleri olmayan Kürtler:

Siyasi talepleri olmayan Kürtleri de ikiye ayırmak gerekir.

   A- İnkârcı Kesimler:

   Tam anlamıyla asimile olmuş, Kürtlükten duygu ve düşünce olarak da uzaklaşmış, ailelerinin Kürt köklerini de inkâr eden 'Kürt asıllı' kişiler. Bu gruptaki Kürtlerin ilk temsilcileri İttihatçı Kürtlerdir. Cumhuriyet döneminde, rejimin politikaları sonucu bu gibi kişilerin sayısı artmıştır. Kemalist rejimin eğitim sistemi özellikle ilk dönemlerde, lise ve üniversite eğitimi gören Kürtler arasında etkili olmuştur.

   B- Kültürel Kürtler:

   Kürt olduğunu gizlemeyen, Kürtçe konuşan, Kürt müziği dinleyen, folklorunu bilen, Kürt gelenek ve göreneklerine saygılı olan; ancak Kürt kimliği ile ilgili siyasi bir talebi olmayanlar. Günlük hayatlarında ‘icap ettiği kadar’ Kürtlüklerini yaşayan bu kişiler, Kürtlerle ilgili siyasi ve kültürel haklar isteyen ve bu uğurda mücadele veren kişilere karşı mesafelidirler. Bu mücadelenin kendi rahat ve statülerini bozacağı endişesi ile ellerinden geldiğince resmi devlet politikalarına ve görevlilerine yakın durmaya çalışırlar. Osmanlı döneminde Abdülhamid yanlısı olan bu çevreler, sonrasında Demokrat Parti, Adalet Partisi ve Erbakan partileri (Milli Nizam, Milli Selamet, Refah, Fazilet ve Saadet) çizgisinde olmuşlardır. Günümüzde ise büyük oranda AKP’yi desteklemektedirler.

2- Ayrılıkçı-Ulusalcı Kürtler:

Bağımsız bir Kürdistan fikri, 20'nci yüzyılın başlarından itibaren Kürt aydınları arasında vardır. 1960'lı yıllardan itibaren birbiri peşi sıra kurulan ve büyük bir çoğunluğu Sosyalist-Marksist ideolojide olan Kürt siyasal örgütlerinin ana hedefi de 4 parçaya bölünmüş (İran, Irak, Türkiye ve Suriye) Kürtlerden oluşan 'Birleşik, Bağımsız Kürdistan' kurmaktır. Hedeflenen, tüm dünyada çokça örneği olan klasik bir 'ulus devlet' kurmaktır. Bir başka ifade ile “Herkese 'helal' olan, Kürtlere de 'helal’dir.” zihniyetinin arkasında BOP’u uygulamaya koyan Siyonist ve emperyalist odaklar vardır.

PKK da başlangıç yıllarında '4 Parça Birleşik Bağımsız Kürdistan' fikrini savunmuştur. Sonraki yıllarda ve özellikle de Abdullah Öcalan'ın yakalanmasından sonraki süreçte ise bu yaklaşımın 'geri' bir yaklaşım olduğu öz eleştirisi ile 'Demokratik Cumhuriyet' ve 'Ortadoğu Konfederasyonu' fikrini savunmaya başlamıştır. Ancak sahip olduğu ideolojik kodlar gereği, sürekli olarak tek parti diktatörlüğüne dayalı teritoryal bir egemenlik siyaseti uygulanmıştır. Türkiye'deki uygulamaları da, Suriye Rojava'daki (ABD ve İsrail destekli) çabaları da, diğer Kürt örgüt ve partilerine olan yaklaşımı da bu doğrultudadır. 'Demokratik Cumhuriyet' ve 'Ortadoğu Konfederasyonu' fikri ile yaşanılan fiili durum ve uygulamaları arasında ciddi bir tezat vardır. Günümüzde PKK dışındaki Kürt siyasal örgüt ve partilerinin önemli bir kısmı, 1970'lerdeki paradigmalarını korumuşlardır. Bu çevreler halen de 'Birleşik Bağımsız Kürdistan' ulus devleti fikrini savunmaktadırlar.

Ayrılıkçı olmayan HAK-PAR ve KADEP ise resmi parti programlarına Türkiye Cumhuriyeti içinde federasyon isteğini koymuşlardır. 4 ayrı devlette yaşayan Kürtlerin yaşadıkları ülkelerdeki durumlarının ayrı ayrı analiz edilmesi gerektiği savunulmaktadır. Bu devletlerde yaşayan Kürtlerin sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik durumları ile beklentileri doğrultusunda; 'Birleşik Bağımsız Kürdistan' fikrinin günümüz şartlarında değerlendirilmesi lazımdır.

3- Demokratik Cumhuriyetçiler:

Türkiye Kürtleri içinde, Kürt sorununun çözümünü isteyenler arasında en geniş kitleyi bu grup oluşturmaktadır. Bu gibi Kürtlerin yaklaşık olarak üçte ikisi HDP’ye, üçte biri ise AKP’ye oy kullanmaktadır. Birkaç seçim öncesi yarı yarıya olan bu oran, AKP-MHP ittifakından sonra AKP aleyhine bir süreç başlatmıştır. Türkiye’de Demokratik Cumhuriyet fikrini savunan Kürtlerin siyasi görüşlerini kısaca özetlemek gerekirse: Bunlar; ‘Türkiyeli bir çözümden’ yanadırlar. Ekonomik, sosyal, kültürel, ailevi, demografik… Sebeplerden dolayı Türkiye’den ayrılmaya karşıdırlar. Kürtlerin anadilde eğitim hakkı (ki bu aslında Türkiye’den ayrışmanın ilk adımıdır ve imkânsızdır.) dahil, tüm demokratik haklarının sağlanacağı ve ülkeyi tam bir ‘Demokratik hukuk devleti’ olarak yapılandıracak yeni bir anayasa yapılması olmazsa olmaz şartlarıdır. Eski tabirle ‘Ademi merkezi yönetim’, yeni ifadesi ile ‘yerinden yönetim’ arzuları vardır. Etnik federasyonu, ülke şartlarına uygun olmadığı için; coğrafi federasyonu ise Kürtlerin yoğun olarak yaşadıkları birçok ilde (Urfa, Maraş, Adıyaman, Malatya, Sivas, Erzincan, Erzurum, Iğdır, Bitlis, Muş, Van, Siirt, Mardin, Elazığ…) yüzde 20 ile yüzde 70 oranında Türk ve Arap yaşaması gerekçesiyle zaten uygun bulunmamaktadır. Bunun içindir ki yerel yönetimlerde ‘Eyalet Sistemi’ ülke şartlarına daha uygun ve tüm ülkede uygulanabilecek olması yönüyle de daha gerçekçi bir çözüm olarak sunulmaktadır. (Sn. Altan Tan'ın hem Milli birlik ve dirliği koruyacak, hem yöre halkının ülke yönetimine daha etkin katılımını sağlayacak Adil Düzen projelerini hiç gündeme taşımaması art niyetinin ve karanlık tıynetinin bir icabı mıydı?)

“Kürtçenin, Türkçeden sonra ikinci resmi dil olması ve kamusal alanda da kullanılması” talepleri hem imkânsızdır hem de yararsızdır. Diyelim ki, Diyarbakır’da İlk, Orta ve Lise’yi Kürtçe okuyan bir talebe, Üniversite’yi Aydın’da okumak durumunda kaldığında elbette zorlanacak ve haliyle başarısız olacaktır. Yok eğer her türlü Üniversite Diyarbakır’da olsun ve hepsinde de Kürtçe konuşulsun deniyorsa, bu Türkiye’nin fikren ve fiilen parçalanmasına yol açacaktır. Kaldı ki hukuk ve yargı dili olarak Kürtçe hem yeterli değildir, hem sadece Türkiye’de Zazaca dışında beş ayrı ve birbirinden farklı Kürtçenin hangisinin esas alınacağı hâlâ yanıtsızdır. Yeri gelmişken Biz Milli Çözüm olarak özetle vurgulayalım ki; Adil Düzen dışındaki teklif ve temenniler yıkıcı ve ayrıştırıcıdır. Kürt siyasetinde gelinen noktada bu talepler için silahlı mücadeleye karşıdırlar. Mutlaka legal ve demokratik bir mücadele yürütülmesinden yanadırlar. Bunun içindir ki PKK, mutlaka silah bırakmalı ve yeniden yapılanmalıdır, kendine yeni bir ‘format’ atmalıdır.

Emperyalist devletlerin yanında Türkiye'ye karşı bir pozisyon ve çatışma; Türklerin de, Kürtlerin de, Ortadoğu'nun da felaketi olacaktır. Kürtler, Türkiye içinde de Türkiye dışında da Ortadoğu'da da Türkiye'ye karşı ve savaşarak değil; İslam kardeşliği, tarih ve Millet bilinci ile anlaşarak haklarına kavuşmalı; birlikte bir güç oluşturmalıdırlar. Türkiye, Irak, Suriye ve İran’daki Kürtlerin her birinin şartları ayrıdır. Kürtlerin İran’da Persler ve Azerilerle, Irak’ta ve Suriye’de ise Araplarla olan sosyal, ekonomik ve demografik irtibatları; Türkiye’de olduğu gibi iç içe geçmiş bir durumda sanılmamalıdır. Onun için Kürt sorununun bu ülkelerdeki çözüm şekilleri de farklı farklıdır. Dış güçlerin figüranı olmaktan sakınmalıdır.

“Irak Kürtleri gelecekte 25 Eylül 2017 tarihindeki referandum ile ortaya koydukları ‘Bağımsızlık’ iradelerini gerçekleştirmek isterlerse, buna saygı duymak lazımdır. Suriye’de Kürtler için federasyon en gerçekçi bir çözüm olarak ortada durmaktadır. Böyle bir statü mutlaka Türkiye ile barış içinde, dost ve kardeş bir yapıda olmalıdır. İran’da ismen mevcut bulunan Kürdistan Eyaleti, şekli olmaktan çıkarılarak; işlevsel bir şekilde Kürtlerin talepleri doğrultusunda yeniden yapılandırılmalıdır.”[1] diyen yazar, açıkça ABD ve İsrail ağzıyla konuşmaktadır. Siyonist ve emperyalist odakların sinsi ve tehlikeli planlarını, Kürtlerin Kurtuluş Programı diye sunmaktadır.

Kuzey Irak’taki İslami Kürt Hareketlerine dikkatle bakmak lazımdır.

1- İslam Birliği Partisi (Yekgirtu)

2- İslami Hareket Partisi (Bizutnawa)

3- İslam Toplumu Partisi (Komela İslami)

Bizutnawa İslami: 1954’te Şeyh Osman ABDULAZİZ tarafından; Müslüman Kardeşler’in Irak-Kürt şubesi olarak başladı. 1987’de partileşip siyasete katıldı. Önce Erbakan Hareketine, şimdi Türkiye’nin PKK’ya yönelik faaliyetlerine destek çıkılmaktadır. Meclis’te 5 milletvekili bulunmaktadır.

Komela İslami Kürdistan: 2001’den beri, Genel Başkanı Molla Ali Bapir olmaktadır. Irak işgalinde ABD tarafından hapse atılmıştır. Barzani’nin Irak’tan ayrılma ve bağımsız Kürdistan fikrine karşıdır. Şu anda Meclis’te 7 milletvekili vardır.

Ensar El-İslam: Başkanı Molla Fatih Krekar (Necmettin Ferec Ahmed) diye tanınır. Merkezi Halepçe Beyara kasabasıdır. İslam Devleti amacı taşımaktadır. PYD ve PKK’ya karşı Türkiye’nin yanındadır.

Goranilerle Barzaniler arasında nüfuz kavgası yaşanmaktadır ve Kuzey Irak’ı parçalama noktasına ulaşmıştır.

Bütün İslamcı Kürt hareketler; Barzanilerce aldatıldıklarını, Kürdistan halkının değil, Amerika ve yandaşlarının, Katolik Süryanilerin (Keldaniler-Musul’da 60 bin kadardır) ve Ezidilerin daha etkin olduklarını savunmaktadır.

Barzaniler Nakşiliğin, Talabaniler ise Kadiriliğin istismarını yapmaktadır. Çünkü seküler (İslam dışı-Batı kaynaklı) bir anayasa hazırlamışlardır. AKP, Barzanilerle sıkı fıkı ilişkilerini artırmıştır.

1996’da Libya Trablus’taki Tasavvuf Kongresi’ne katılan Şeyh Osman’ın İslami Hareket mümessili bize çok önemli bilgiler aktarmıştır.

Kuzey Irak Müslüman Kürt âlimleri itirafı: “Yıllarca masum Kürt halkı zahmet ve sefalet çekti, ama Barzaniler Haçlı Batı’yı ve Amerika’yı memnun eden bir yönetim ve bâtıl bir sistem yerleştirdi.” şeklinde pişmanlık duyulmaktadır.

Siyonist ve Emperyalist Odaklarla İrtibatlı Kürt Aileleri İyi Tanımalıdır!

Barzani ailesi hesaba katılmadan bölgedeki hiçbir denklem anlaşılamaz. Baba Molla Mustafa Barzani, 16 yaşında ağabeylerinin yanında İngilizlere karşı isyana katılmış, 29 yaşında Barzan Aşiretinin reisi olmuş, 1943’te Bağdat yönetimine karşı isyanı başlatmış ve iki yıl sonra isyan bastırılınca aşiretini alıp İran’a geçmiştir. 1946’da Mahabad Kürt Cumhuriyeti’nin kurucuları arasında bulunmuş; İran, Mahabad Cumhuriyeti’ne son verince, adamlarıyla Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ne (SSCB) kaçmıştır. 1958 yılında Irak’ta kralı deviren Sovyetlere yakın General Abdülkerim Kasım’ın otonomi vaadiyle Irak’a geri dönmüş ve Kuzey Irak Valisi olmuştur. Üç yıl hazırlıktan sonra da 1961’de tekrar Kürt halkını Irak yönetimine karşı isyan ettirmiştir.[2] Mustafa Barzani’nin bu isyan sırasında İsviçre televizyonuna verdiği, “İstiklal davamızı bir gün muhakkak kazanacağız. Kürdistan haritasını ve Kürt istiklâlini bütün dünya milletlerine kabul ettireceğiz. Irak’tan sonra ikinci mücadele cephemiz Türkiye olacaktır. Fakat bu mücadele için zaman daha çok erkendir.” şeklindeki röportajı Türkiye’de çok büyük yankı uyandırmıştır.[3] Barzani ailesinin hedefi bugün de değişmemiştir.

Bedirhan Ailesi ve Tahribatları:

Mustafa Barzani Irak Kürtlerini ayaklandırınca, ayaklanmanın Avrupa’daki sözcülüğünü Bedirhan ailesi mensuplarından Kamuran Ali Bedirhan üstlenir. Kamuran Ali Bedirhan, 1895 İstanbul doğumludur. Lise öğrenimini Galatasaray Lisesi’nde yapar, İstanbul Üniversitesi’nde Hukuk okur. 30 Aralık 1918’de Kürdistan Teali Cemiyeti’nin kurulmasında büyük rol oynar. Daha sonra 1922 yılında Türkiye’den Almanya’ya kaçar. Yurt dışındayken Polonyalı prenses Nathalie d'Ossovetzky ile evlenir.[4] Bu ailelerin evlilikleri hep ilginçtir. İsrailli araştırmacı Şalom Nakdimon, “Irak ve Ortadoğu” isimli kitabında, İsrail ile ilişkileri kuran ilk Kürt lider olarak Kamuran Ali Bedirhan’ı öne çıkarmaktadır. Nakdimon’a göre, Kamuran Ali Bedirhan MOSSAD casusluğu yapmaktadır. Yine The Guardian gazetesinin Tel-Aviv muhabiri Ian Black ile Brookings Enstitüsü'nde çalışan öğretim üyesi Benny Morris’in ortaklaşa yazdıkları “İsrail'in Gizli Savaşı-İsrail İstihbarat Servislerinin Tarihi” (Israel's Secret Wars-A History of Israel's Intelligence Services) isimli kitapta, Kamuran Ali Bedirhan’ın 1950 yılında İsrail Savunma Bakanı Şimon Peres ile görüştüğü ve o tarihlerden itibaren İsrail adına casusluk yaptığı yazmaktadır.[5] İsrail casusu Kamuran Ali Bedirhan’ın dedelerinden Bedirhan Bey de Osmanlı’ya isyan etmiş, 1845 yılında bağımsızlık nişanesi olarak para bastırmış ve kendi adına hutbe okutmuştur. OdaTV yazarlarından Salim Meriç, Selanikli Dönmelerle yaptıkları evliliklerden yola çıkarak Bedirhan ailesinin de İbrani asıllı olduğunu iddia eder.[6] Bedirhan ailesi, Türkiye’deki Kürtçülük hareketinin ve Kürtçü Sol’un öncü kadrolarının yetiştirilmesinde belirgin bir rol oynamıştır.[7] Bedirhan Bey’in torunlarından Celadet ve Kamuran Ali Bedirhan, Fransız Mandası altındaki Şam’da, Hoybun adında bir örgüt kurarlar. Bu örgüt, Türkiye’deki Kürtçülük hareketine gerekli maddi desteği sağlar. Tespit edilen strateji; Kürtçülük hareketini yapacak kadroları yetiştirmektir.

Bu arada Musa Anter, Kürt bilincini yaymak için arkadaşlarıyla birlikte İleri Yurt gazetesini çıkarmaktadır. Mustafa Barzani’nin 1958 yılında Irak’a dönüp ayrılıkçı Kürt ayaklanmasını yeniden başlatmasıyla eş zamanlı olarak Musa Anter, İleri Yurt gazetesinde, Kürtçe "Qimil / Kımıl" isimli bir şiir yayınlar. Kımıl, buğdaya ciddi zarar veren bir böcektir. Anter, şiirinde Türkleri kımıla benzetir. Anter; bu şiirinde açıkça Kürtlerin, Türk devleti tarafından sömürüldüğü fikrini işler. Anter’in amacı, Türkiye’de de başlatılmak istenilen Kürt ayaklanmasına zemin hazırlamaktır. Zaten Mustafa Barzani de açıktan “Irak’tan sonra ikinci mücadele cephemiz Türkiye olacaktır” demiştir. Irak’taki ayaklanma ile Türkiye’deki kıpırdanma eş zamanlıdır. İşin ilginç yanı Cumhuriyet döneminde Kürt bilincinin kurucu babası sayılan Musa Anter, Kürtlerin çokça kullandığı gerçek ismi Şehmus’u Musa olarak, soyadı olan Elmas’ı ise İbranicede çok geçen Anter kelimesiyle değiştirmiştir.[8] Daha da ilginci ise, bir köy çocuğu olan Musa Anter’in, 1944'te Abdurrahim Rahmi Zapsu'nun kızı Ayşe Hale ile evlenerek çok zengin Bedirhan ailesine damat olmasıdır. Ayşe Hanım AKP’nin kurucularından Cüneyt Zapsu'nun halasıdır.[9] Cüneyt Zapsu, AKP iktidarının ilk 5 yılında gölge Başbakan gibidir. Prof. Yalçın Küçük, Musa Anter hakkında şöyle der: “Çanakkale’de sürgünde iken sinagoglara gittiğini anılarında yazıyor. Toplumsal Kurtuluş’a çok gelirdi; Musa, Türk solundan ve Türkiye İşçi Partisi’nden Yahudi kökenini saklamazdı…” Kürtlük bilincini oluşturanların kimler olduğuna bakar mısınız? Bu dönemde gerçekleşen 27 Mayıs 1961 darbesi daha çok Demokrat Parti içerisinde varlık gösteren geleneksel Kürt yapılanmasına darbe vurur.

Gerçekten de TİP’in gündeminde başlarda Kürt ya da Doğu sorunu yoktur. Bunun iması bile yoktur. Fakat zaman içinde parti içindeki Doğulular Grubu, sosyalist terminoloji gerekçesiyle Kürt sorununu TİP’in gündemine sokmayı başarırlar.[10] Musa Anter TİP’e katılmıştır. Anter, partinin Genel Merkezi’nde, Mehmet Ali Aybar, Behice Boran ve Sadun Aren’in dinleyici olarak katıldığı seminerlerde Kürt sorununu anlatır. Anter’in TİP üst yönetimine verdiği seminerler, partinin Kürt sorununu kabullenmesinde önemli ölçüde etkili olur.[11]

Doğu Uyanış Mitingleri ve Türkçülerin Kürtlere Kıyağı!

Ayrılıkçı Kürtçü hareketin kimlik bulmasında 1967 yılının Ağustos-Kasım ayları arasında Kürt kökenli vatandaşların çoğunlukla yaşadığı Güneydoğu illerinde yapılan “Doğu Uyanışı” adı verilen yedi büyük mitingin önemli bir yeri vardır. Mitinglere giden yolu anlamamız, kurulan tezgâhı görmemizi sağlayacaktır. Radikal Türk Milliyetçisi Nihal Atsız, Kemalistlerin Türk Tarih Tezi’ni yani “Türkiye vatandaşı olan herkes Türk’tür” iddiasını reddetmektedir. Atsız, “Melezleşmeyi” Türklüğün tehditlerinden biri olarak görür.[12] Atsız’ın niyeti, Türklerle Kürtleri ayrıştırmaktır. Nihal Beyefendi, Ötüken dergisinin Nisan 1967 sayısında Kürt kökenli vatandaşları kışkırtan çok ağır bir yazı kaleme alır. Atsız, yazısında şöyle demektedir: “Türk milletinin başını belaya sokmadan, kendileri de yok olmadan çekip gitsinler. Nereye mi? Gözleri nereyi görür, gönülleri nereyi çekerse oraya gitsinler. İran’a, Pakistan'a, Hindistan'a, Barzani’ye gitsinler. Birleşmiş Milletler’e başvurup Afrika'da yurtluk istesinler. Türk ırkının aşırı sabırlı olduğunu, fakat ayranı kabardığı zaman Kağan Arslan gibi önünde durulmadığını, ırkdaşları Ermenilere sorarak öğrensinler de akılları başlarına gelsin. Şimdilik bu kadar.” Bu satırlar Kürt kökenli vatandaşlar üzerinde çok kötü bir etki yaratır. Şehirlerde eğitim gören Kürt kökenli gençler, söz konusu yazıya tepki olarak Ankara'da kurdukları 19 derneğin imzasıyla, karşı bir bildiri yayınlarlar. Nihal Atsız’ın yazısının Güneydoğu bölgesinde yaşayan Kürt kökenli halka kışkırtıcı bir şekilde anlatılması, gerekli ortamı hazırlar. İlk miting Urfa'nın Silvan ilçesinde 13 Ağustos 1967’de yapılır. Silvan Mitingi’ni TİP Silvan İlçe Başkanı olan Mehdi Zana düzenler. Zana, Nihal Atsız'ın yazısına karşı Silvan'da “Siz Kürt’sünüz, kalkın! Kendi haklarınıza sahip çıkın” şeklinde bildiri yazıp dağıtmıştır.[13] Doğu Uyanış Mitinglerinde organizasyonu TİP yapar. Fikir Kulüpleri Federasyonu da destek bildirileri dağıtarak bu mitinglere destek verir.[14] Bölgede Kürt halkını ciddi şekilde kışkırtan hiçbir olay İsrail’den bağımsız düşünülemez.

Nihal Atsız, yazdığı yazı ile Türkiye’de Kürt kökenli vatandaşları kışkırtmıştır. Ortadoğu’da savaş başlarken Güneydoğu’da da mitingler ve halk hareketi başlamıştır. Bu noktada Nihal Atsız hakkında küçük bir bilgi verelim. İki ultra milliyetçi olan Nihal Atsız ve Reha Oğuz Türkkan, aralarında giriştikleri kavgada birbirlerini Türk soyundan gelmemekle suçlarlar. Olay büyür ve mahkemeye taşınır. Dönemin Sıkıyönetim Mahkemesi raporunda, Nihal Atsız’ın atalarının Gümüşhane Midi Köyü’nden oldukları ve "dönme" olarak bilindiklerini yazar.[15] Sözün özü; Musa Anter ne kadar Kürt ise Nihal Atsız da o kadar Türk’tür. Atsız’ın yaptığı ortaya Mehdi Zana röveşatayı çakar, gol olur: Doğu Uyanış Mitinglerinden sonra Musa Anter’in “Kımıl” şiiri ile başlattığı “Kürdistan Sömürgedir” tezi, Kürtçü Sol’un âdeta “Amentüsü’ne” dönüşür.

Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi (TİİKP) ve Aydınlıkçıların Kürtçülük Tavrı

TİP’in içindeki Aydınlıkçı ekip sürekli partiyi Kürt sorunu ile ilgilenmeye zorlamakta ve gençleri kışkırtıcı faaliyetlerde bulunmaktadır. Örneğin; Aydınlıkçıların kaleme alınmasına ve kabul edilmesine önayak olduğu bir bildiri, TİP’in 4. Kongresi’nde kabul edilir. Bu bildiride hayli dikkat çekici ifadeler yer almaktadır: “...Devrimci aydınlar ve gençlik, halkın devrimci saflarında toplanmaktadır. Kürt halkı hâkim sınıfların zulmüne karşı kahramanca direnmektedir. (...) Türkiye’de yaşayan Türk ve Kürt halkları emperyalizm ve işbirlikçilerine karşı omuz omuza savaşacak ve milliyetler üzerindeki bütün baskılara son vererek kendi kaderlerini hür iradeleriyle tayin edeceklerdir.”[16] Aydınlıkçılar, TİP içerisindeki mücadelede istedikleri radikalliğe ulaşamamaktadır. Bir süre sonra Kürt sorununu daha radikal bir şekilde kışkırtabilmek için illegal bir parti olan Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi’ni (TİİKP) kurarlar. Partinin kurucuları Mao’nun dağdan-şehre kır gerillasıyla mücadele çizgisini benimseyen Doğu Perinçek liderliğindeki Gün Zileli, Oral Çalışlar, Ömer Özerturgut ve Cengiz Çandar’dır. TİİKP’nin, Endonezya Komünist Partisi Tüzük Tasarısı adı altında kamufle edilen tüzük tasarısında şunlar yazar: “TİİKP, Türkiye proletaryasının Marksizm-Leninizm-Mao Zedung düşüncesiyle silahlanmış siyasi partisidir.”…“TİİKP, halk savaşı yoluyla gerici iktidarı bütün yurtta yıkmak ve halkın ihtilalci iktidarını kurmak için halkın silahlı kuvvetlerini teşkilatlar ve işçi köylü ittifakı temeli üzerinde halkın devrimci cephesini gerçekleştirmek için çalışır.”[17] Görüldüğü gibi Aydınlıkçılar alenen gençleri silahlı mücadeleye yönlendirmektedir. Burada bir noktaya dikkatinizi çekmek istiyoruz. Aydınlıkçıların asli görevi silahlı mücadeleye girmek değil, yayın yoluyla kimsenin yazamadığını yazarak diğerlerini gaza getirip ateşe sürmektir. Unutmayın, “kriptolar ölmez, kandırdıkları ateşli taraftarlar ölür.” TİİKP kapatılınca Aydınlıkçılar Ankara Sıkıyönetim Mahkemesi tarafından yargılanır. Sanıkların 14 Haziran-9 Temmuz 1974 tarihleri arasında yaptıkları savunmalar kitaplaştırılır. Başta Doğu Perinçek olmak üzere, 141 sanık tarafından imzalan ve Aydınlık yayınları tarafından yayınlanan “Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi Davası-Savunma” isimli kitap ibretliktir. Aydınlıkçıların mahkemede yaptıkları savunmalardan bir örnek verelim: TİİKP, Kürt milletinin kendi kaderini tayin ve isterse ayrı bir devlet kurma hakkını tanıdığını açıklar. (TİİKP Programı Madde 52)[18] Kürt milletinin kendi kaderini tayin hakkı ne demektir? Kürt milleti, Türk milletiyle aynı devlet içinde yaşamaya karşı çıkabilir. Türkiye Cumhuriyeti’nden ayrılarak, kendi bağımsız milli devletini kurabilir. Devlet kurmak, yalnız Türk milletinin tekelinde ve imtiyazında olamaz. Devlet kurmak, Türk milletinin olduğu kadar, Kürt milletinin de hakkıdır. Milletlerin kendi kaderlerini tayin hakkı demek, özünde ayrılma ve bağımsız bir milli devlet kurma hakkı ve özgürlüğü demektir. Yıllar sonra Doğu Perinçek bahse konu kitabı kastederek şöyle diyecektir: “1973 TİİKP Savunması, Kürt sorununda Türkiye sosyalist hareketinin geliştirdiği ilk ciddi ve olgun belgedir. 12 Mart’ta yargılanan Kürt örgütlerinden hiçbiri, böyle devrimci bir programa sahip değillerdi. Mahkemelerde kültürel hakların ötesinde bir şey söylemediler...”[19] Doğu Perinçek doğru söylemektedir. Gerçekten de ayrılıkçı Kürt hareketinin ideolojik altyapısını Aydınlıkçılar hazırlamıştır. Aydınlıkçılar Kürt kökenli vatandaşlardan çok çok daha cüretlidir. Hepsinin kalemi kan kusar.

Ebu Gureyb Taktiği ve Gerçeklerin Abartılıp Çarpıtılması

Bütün bunlar olurken devletin içine sızmış kriptolar da boş durmamaktadır. Güneydoğu’da yükselen Kürt ayrılıkçı hareketine karşı, devleti sert tedbirler almaya ve zorlamaya başlarlar. Nitekim dönemin MİT Müsteşarı Fuat Doğu, Kürtçülük tehdidi hakkında hazırlanan bir brifingi 19 Ocak 1970’te Çankaya Köşkü’ne arz eder. Bu brifingden sonra askeri birlikler, Güneydoğu’da mantar gibi çoğalmaya başlayan Kürtçü örgütlere karşı tedbir amaçlı bölgede silah aramalarına başlar. Komando birlikleri tek tek köyleri gezerek, varsa köylülerin silahları teslim etmesini ister, sonra evlerde arama yaparlar. Bu aramalar esnasında askerlerin halka kötü davrandığına dair haberler gelir. Devrimci Doğu Kültür Ocakları (DDKO) hemen bölgeye bir heyet gönderir. Olayları yerinde inceleyen heyet hazırladığı raporu 15 Mayıs 1970’te Cumhurbaşkanlığı’na iletir. Rapora göre; “Eşkıya avı maskesinde köyler basılmakta, köylülere ‘silah getirin’ denilmekte, köylü silah olmadığını söyleyince falakaya yatırılmakta, yerlerde süründürülüp koşturulmakta, piramitler kurdurularak birbirine bindirilmekte, bunlarla da yetinmeyerek köylüler çırılçıplak soyundurulmakta, kadınların mahrem yerlerine el atılıp iğrenç muameleler yapılmaktadır. Bu işkencelerde ölenlerin sayısı fazladır. Çırılçıplak soyunan kadın ve erkeklerin üzerlerine su dökülerek saatlerce kamçılanarak sehpalardan baş aşağı astırılmaktadır. Bu işkenceler sonucunda intihara teşebbüs eden köylüler olmuştur. Yer yer çıplak edilen erkeklerin tenasül uzuvlarına ip bağlanıp kadınların eline verilerek, bütün köy gezdirilmektedir. Yine çırılçıplak edilen kadınların köy içinde bütün gün boyu dolaştırılmaları olayına sık sık rastlanılmaktadır. Yine bu baskınların birçoğunda köylülerden kadın istenmiş ve bunun için kadınlarını vermeyen köy halkı işkenceye tâbi tutulmuştur.”[20] Bu raporu hazırlayanlar, raporun içinde iddia ettikleri insanlık dışı iğrenç uygulamaları ispatlayan hiçbir kanıt sunmazlar. Ama artık bir kere bu rapor yazılmıştır. Önemli olan algıdır. Raporda anlatılan hayali uygulamalar Amerikalı askerlerin 2003 yılı Irak işgalinden sonra Ebu Gureyb Hapishanesi’nde Iraklı esirlere yaptıklarını anımsatmaktadır. Bu tür görüntüler, halkı kışkırtarak iç savaşı tetiklemek için kullanılır. Güneydoğu’da yapılan köy aramalarında mutlaka nahoş olaylar da olmuştur ama rapor çok bariz bir ajitasyon örneğidir. Benzer şeyler, 1980 darbesinden sonra Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi için de yapılmıştır. Kürt kökenli vatandaşlara inanılmaz işkenceler yapıldığı, hatta kendi pisliklerinin yedirildiği gibi saçma sapan yalanlar uydurulmuştur. Oysaki Kürt kökenliler ile Ülkücülere ve Solculara yapılan işkence ve kötü muamele fazlasız, noksansız aynıdır.

 


     [1] Altan Tan / İndependent Türkçe / Pazartesi 06 Nisan 2020

     [2] http://www.ufkumuzhaber.com/46-yil-once-gelen-bir-mektuba-cevap-9742yy.htm

     [3] Ömer Turan, “Türkiye’de Kürtçü Sol 1968-1984”, Doktora Tezi, İstanbul-2020, S-220

     [4] https://tr.wikipedia.org/wiki/Kamuran_Ali_Bedirhan

     [5] https://www.odatv4.com/analiz/beyaz-kurtlerin-gizli-iktidari-1507121200-24860

     [6] Age.

     [7] Ömer Turan, “Türkiye’de Kürtçü Sol 1968-1984”, Doktora Tezi, İstanbul-2020, S-170

     [8] https://kundir.net/musa-anter-biyografisi/

     [9] https://tr.wikipedia.org/wiki/Musa_Anter

     [10] Age. S-235

     [11] Age. S-239

     [12] https://www.google.com/amp/s/www.gazeteduvar.com.tr/amp/nihal-atsiz-parki-makale-1507201 

     [13] Ömer Turan, “Türkiye’de Kürtçü Sol 1968-1984”, Doktora Tezi, İstanbul-2020, S-241

     [14] Age. S-241

     [15] https://www.hurriyet.com.tr/kim-daha-iyi-turk-gelin-kafatasinizi-olcelim-7390134 

    [16] Enver Emre Öcal, “Şefik Hüsnü Değemer’den İşçi Partisi’ne Aydınlık Hareketi’nin Tarihsel Süreci”, Doktora Tezi 2017, Marmara Üniversitesi, S-266

     [17] Age. S-268

     [18] Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi Davası SAVUNMA, Aydınlık Yayınları, S-430

    [19] Enver Emre Öcal, “Şefik Hüsnü Değemer’den İşçi Partisi’ne Aydınlık Hareketi’nin Tarihsel Süreci”, Doktora Tezi 2017, Marmara Üniversitesi, S-278

     [20] Ömer Turan, “Türkiye’de Kürtçü Sol 1968-1984”, Doktora Tezi, İstanbul-2020, S-330

 


Bu yazarin diger makaleleri

  “BİLGE ADAM”LIKLA, BİLGİÇLİK TASLAMAK FARKLIDIR!            Cenab-ı Hak ALTIN madenini, emek...
Devami
Şuursuz ve onursuz davrananlara zafer verilir mi? “En yetkili konumdaki bir...
Devami
     GELİYOR!        Boğazımda IMF, gibi yağlı sicim var, Esnaf iflas ediyor;...
Devami
  Türkiye Mafya’nın İnsafına mı Kalmıştı? ERDOĞAN’IN “SÜFYAN” İKTİDARI VE KUR’AN’DA “DOKUZLU ÇETE” KAVRAMI         ...
Devami
  Erbakan Hoca 3 Eylül 2004 Cuma Sohbetinde: "Dünyayı gizlice ele geçiren...
Devami
Sn. Abdullah Gül’ün, şike ve şaibe kokuları sezdiğimiz Diyarbakır ziyaretinde,...
Devami

Makale Paylaşım Sayısı: 315

SON YORUMLAR