UKRAYNA SAVAŞI, SİYONİZM’İN KIŞKIRTMASIYDI!
Ukrayna Savaşını, Gizli Dünya Devletinin yöneticileri olan Siyonist odaklar ve onların kuklaları olan ABD ve Rusya liderleri birlikte planlamışlardı. Bir görüşme sırasında, Putin’in İsrail Başbakanınca, uzun süre ve aşağılanır vaziyette makam kapısında bekletildiği videoları hatırlayın… Ve yine İsrail’in, güya Süper Güç Rusya’nın Suriye Tartus’taki Deniz Üssüne füzeyle saldırdığını ve Rusya’nın tısının bile çıkmadığını hatırlayın… İyice bunamış ve sanki hayattan bunalmış Joe Biden’in, koca Amerika’yı ve dünyayı yönetemeyeceği… Perde arkasında hangi karanlık yapıların, güya seçimle gelmiş “demokratik kuklalarıyla” bu ülkeleri nasıl kendi şeytani hedeflerine hizmet ettirdiklerini anlamaya çalışın!? İşte aynı şeytani odaklar laçkalaşan Kapitalist-Sosyalist ülkeler dengesini yeniden sağlama almak ve Siyonist sömürü hâkimiyetini yaygınlaştırmak için, gerekli ve yönetilebilir yeni bir şer düzeni oluşturmak üzere Rusya’yı Ukrayna’ya saldırtmışlar, İsveç ve Finlandiya’yı NATO’ya sokmuşlardı.
Lütfen hatırlayınız, Millet İttifakı: “Yabancı ve yandaş şirketlere peşkeş çekilen ‘Hazine Garantili Soygun Çarkını’ kırıp kaldıracaklarını” açıklayınca, güya Dindar Kahraman (!) Sn. Erdoğan: “Yahu, Uluslararası Tahkim var, sizden o paraları söke söke alırlar!..” diyerek, hem ayarını hem de kimlerin adamı olduklarını açığa vurmuşlardı. Çünkü Uluslararası Tahkim, Siyonist sömürü baronlarının bir yapılanmasıydı ve Erdoğan bu odakların nelere kadir olduklarına bizzat tanıktı!.. Ancak “Milli Görüş gömleğini”, yani imani ve vicdani kimliğini çıkarıp attıkları için unuttukları bir gerçek vardı: Yegâne Kuvvet ve Kudret sahibi, yalnız Cenab-ı Hak’tı ve O’nun intikamı yakındı!..
Rusya, Batı’ya Karşı Enerji Kozunu Kullanmıştı!
Avrupa ve ABD tarafından Rusya’ya uygulanan ekonomik yaptırımlara karşı, Rusya devlet Başkanı Putin, Rusya’dan doğalgaz ithal eden ülkelere 1 Nisan’dan itibaren Rus bankalarında ruble hesabı açıp, doğalgaz ödemelerini ruble ile ödeme zorunluluğu getirmişti. Avrupa ve ABD tarafından uygulanan ekonomik yaptırımları etkisiz hale getireceği endişesiyle Rusya’nın bu talebi, başta tüm ülkeler tarafından reddedilmişti. Ancak, Rusya’ya olan mevcut yüksek bağımlılığın neden olabileceği enerji arz güvenliği sorunları nedeniyle, Avrupa ülkeleri arasında farklılıkların ve anlaşmazlıkların çıkmasına neden oluvermişti. Bu anlaşmazlık, Rus bankalarında ruble hesabı açıp doğalgaz ödemelerini ruble ile ödemede olduğu gibi, Rusya’dan petrol alımını tamamen durdurmada da kendini göstermekteydi. Diğer yandan, Rus bankalarında ruble hesabı açıp doğalgaz ödemelerini ruble ile ödeme zorunluluğunu reddeden ülkeler olan Polonya’nın ve Bulgaristan’ın doğalgazını Rusya kesmişti.
Daha önce doğalgaz ödemelerini ruble ile ödeme talebini karşılamaması nedeniyle Rusya, Finlandiya’nın da doğalgazını kesmişti. Rusya’nın komşusu olan Finlandiya, hem Rusya’nın doğalgaz ödemelerini ruble ile ödeme zorunluluğuna uymaması hem de NATO’ya başvurması nedeniyle Rusya’nın hedefine giren bir ülkeydi. Rusya’nın, doğalgazını kestiği ülkelerin kullandığı doğalgaz miktarına bakıldığında ve Rusya’ya bağımlılıkları açısından çok rahatlıkla alternatif kaynaklar ile doğalgazda arz güvenliği sağlayabilen ülkeler olması da bu ülkeler için şimdilik sorun gözükmemekteydi. Böylece Rusya zamanı geldiğinde enerji silahını kullanmakta da tereddüt etmediğini açık bir şekilde göstermişti.
Peki, diğer Avrupa ülkeleri ne durumdaydı?
2021 yılında doğalgaz tüketiminin yüzde 40’ından fazlasını Rusya’dan ithal eden Avrupa ülkelerinin Rus doğalgazına bağımlılığı ülkeden ülkeye değişkenlik gösteriyordu. Almanya’nın doğalgaz ithalatındaki Rusya’nın payı yüzde 54, Litvanya’nın yüzde 69 ve İtalya’nın yüzde 33 seviyelerinde bulunuyordu. Diğer yandan, Rusya tarafından doğalgazı kesilen Polonya doğalgazın yüzde 81’ini ve Rusya’dan enerji kesintilerine en çok itiraz eden Macaristan ise doğalgazın yüzde 78’ini Rusya’dan sağlıyordu. Bu ülkelerin nasıl hareket edeceği belirsizliğini korusa da, Rusya’nın 2022 Nisan ayı içinde yaptığı doğalgaz teslimatlarının ödemesinin Mayıs ayında yapılması zorunluluğu nedeniyle, artık Rusya’dan doğalgaz alan ülkeler açısından bir karar vermek gerekiyordu.
Rusya açısından enerji talep güvenliğinde bir sorun bulunmamaktaydı!
Avrupa ülkelerinin enerji arz güvenliğinde karşılaşacakları sıkıntıları kısa sürede telafi etmede yaşayacakları zorluklar nedeniyle, Rusya’ya olan yüksek oranda bağımlılıklarını kısa sürede azaltmaları zor gözüküyordu. Bu durum, Rusya ekonomisinin bel kemiği olan doğalgaz ve petrol gelirlerinde aksama olmamasına ve Rusya’nın Ukrayna’yı işgali nedeniyle Avrupa ülkeleri ve ABD tarafından uygulanan ekonomik yaptırımların adeta etkisiz hale gelmesine neden oluyordu.
Gazprom tarafından yapılan açıklamaya bakıldığında da, Rusya doğalgaz enerji şirketi Gazprom ile anlaşması olan, küçük, orta ve büyük ölçekli yaklaşık 54 şirketin yarısı Rusya’dan doğalgaz alabilmek için ruble hesabı açıyordu. Bu da, Rusya’nın enerji kozunu kullanmaya devam edeceğini gösteriyordu.
Peki, Avrupa Birliği, Rusya’nın doğalgazı kesmesine hazırlıklı mıydı?
Acaba, Avrupa Birliği (AB), Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in tehditlerini gerçeğe dönüştürerek, aniden gaz sevkiyatını kesmesine ne kadar hazırlıklı bulunuyordu? Bunun için hazırlanan acil durum planları olsa da, hâlâ birçok belirsizlik gözleniyordu. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in imzaladığı kararnameye göre doğalgaz ödemeleri artık dolar veya euro yerine ruble ile yapılıyordu. Ancak Vladimir Putin ile görüşen İtalya Başbakanı Mario Draghi, ödemelerin euro ve dolar olarak yapılması durumunda bile Rusya’nın Avrupa’ya gaz ihracatını azaltmayacağından emin olduğunu söylüyordu. Draghi, Putin ile gerçekleştirdiği telefon görüşmesinin ardından, Avrupalı şirketlerin euro veya dolar ile ödemeyi sürdüreceğini, rubleye çevirmek kolay olmasa da Rusya tarafının bu adımı atması gerektiği konusunda Putin ile mutabık kaldığını ifade ediyordu. Draghi, “Avrupalı şirketler, Avrupa Birliği’nin (AB) Rusya’nın bankacılık sektörüne yönelik yaptırımlarını ihlal etmek zorunda kalmadan, daha önce ödedikleri şekilde ödeme yapabilecekler” diyordu. Avrupa Birliği, beklenmedik bir şekilde Rusya’dan gaz sevkiyatının durdurulmasına hazırlıklı olduğunu söylese de bu pek inandırıcı görünmüyordu. Ancak hazırlıklı olunduğu izlenimi vermeye çalışan AB Komisyonu, 2017 yılından beri yürürlükte olan Doğalgaz Arz Güvenliğinin Sağlanmasına İlişkin Tüzüğe işaret ediyordu. AB’ye üye 27 ülke, bu metin temelinde acil bir durumda devreye girmek üzere kendi yasalarını ve planlarını oluşturmuştu. Almanya ve Avusturya, söz konusu acil durum planlarının erken uyarı aşamasını devreye sokmuştu. Bu aşama, bir kriz ekibi oluşturularak, arz durumunun düzenli olarak değerlendirmesini öngörüyordu ve bu amaçla bir koordinasyon grubu oluşturuluyordu. Doğalgaz Arz Güvenliğinin Sağlanmasına İlişkin Tüzük, AB Komisyonu’na Avrupa çapında ya da bölgesel olarak acil durum ilan etme imkânı veriyordu. Bu durumda gaz alımı, dağıtımı ve yeni tedarikçilerin bulunmasında daha güçlü bir koordinasyon sağlanması için üye ülkelerde gaz tedarik eden firmalar ve sektör temsilcilerinin yer alacağı Gaz Koordinasyon Grubu oluşturulması öngörülüyordu. Ancak bu grubun, talimat verme yetkisi bulunmuyordu. Gaz yine Rusya ve diğer kaynaklardan hukuka ve ikili sözleşmelere dayanarak temin ediliyordu.
Tüzüğe göre, tedarik sıkıntısı yaşandığı hallerde bütün AB ülkelerinde acil durum planlarının devreye girmesi ve sanayi işletmeleri gibi “koruma gerektirmeyen” olarak adlandırılan tüketicilere gaz sevkiyatının durdurulması öngörülüyordu. Bu planda, hastaneler ve haneler doğalgaz ağından çıkartılacak son tüketiciler arasında bulunuyordu. Ayrıca ülkeler arasında “dayanışmaya dayalı gaz değişimi” öngörülse de şimdiye kadar yalnızca Almanya, Danimarka, Avusturya ve İtalya ilgili anlaşmalara imza atıyordu. AB Komisyonu uzmanları, AB’ye Rus doğalgazının sevkiyatının tamamen durdurulması durumunda alternatif kaynaklardan tedarikin bir gecede sağlanamayacağı konusunda aynı düşünüyordu. Gazı kesmeden durumu yönetmek hâlâ mümkün gözükse de bu hâlihazırda çeyreği dolu olan depoların boşalması anlamına geliyordu. Ancak gelecek kışı atlatabilmek için bu depoların boşatılması yerine doldurulması gerekiyordu.
Doğalgazı merkezi olarak almak imkânı var mıydı?
Brüksel’de ekonomi politikası alanında faaliyet gösteren düşünce kuruluşu Bruegel’in tahminlerine göre, Norveç, Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Katar ve Cezayir’den gelen doğalgaza olan talep ciddi miktarda artacağı için dünya piyasalarında doğalgaz fiyatlarının hızlı bir şekilde artabileceği belirtiliyordu. Buna önlem olarak İtalya Başbakanı Mario Draghi, Rusya’dan hâlâ doğalgaz sevkiyatı sağlanırken tavan fiyat belirlenmesi önerisinde bulunuyordu. Draghi, Roma’da basın mensuplarına yaptığı açıklamada, “Putin’in savaşının finansmanından” dolayı AB ülkelerinin fahiş fiyatlar ödemesi için hiçbir neden olmadığını söylüyordu. İtalya Başbakanı, Rusya’nın en büyük müşterisi olarak piyasa gücünü kullanabilmek için AB’nin birlik içinde hareket etmesi gerektiğini de sözlerine ekliyordu.
Rusya’nın doğalgazı kesmesi Avrupa’nın Felaketi Olacaktı!
Düşünce kuruluşu Bruegel’den enerji uzmanı Georg Zachmann da Avrupalılara merkezi olarak ortak gaz satın alınması çağrısı yapıyordu. Şimdiye kadar üye ülkelerin sadece satın alma faaliyetlerindeki koordinasyon konusunda uzlaşabilmesinin yeterli olmadığını söyleyen Zachmann, “Üye ülkelerin konu tedarikçilere geldiğinde rakip gibi davrandığını görüyoruz, birbirlerinden daha yüksek teklif vermeye çalışıyor” eleştirisinde bulunuyordu. Bunun yanı sıra AB’ye üye ülkelerin devlet ve hükümet başkanları gaz depolarının doldurulmasını sağlamak için birlikte çalışma kararı alıyordu. AB Komisyonu’nun hazırladığı yasa tasarısı, 2022 yılının sonbaharına kadar doğalgaz tesislerinin yüzde 80’inin doldurulmasını öngörüyordu. Gelecek yıl ısıtma sezonunun başına kadar da doluluk oranlarının yüzde 90’a yükseltilmesi planlanıyordu. Söz konusu tasarının bu durumda, AB gaz depolama tesislerinin işletmesini üstlenen ve AB içinde birçok enerji tedarikçi şirkette pay sahibi olan yarı devlet destekli Rus enerji devi Gazprom için de geçerli olacağı vurgulanıyordu.
Avrupa 2026’ya kadar Rus doğalgazından vazgeçebilir konuma ulaşır mıydı?
AB Komisyonu Başkan Yardımcısı Frans Timmermans’ın ekibinden Diederik Samsom, AB’nin yıl sonuna kadar Rusya’dan yaptığı doğalgaz ithalatının üçte ikisinden vazgeçebileceği görüşünü savunuyordu. Hâlihazırda AB Rusya’dan yılda 150 milyar metreküp doğalgaz alıyordu. Samson, bunun 50 milyar metreküpünün, ABD ve Katar’dan alınan sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) ile karşılanabileceğini, 50 milyar metreküpünün de Cezayir ve Norveç’ten yapılacak ek ithalat ve biyogaz, enerji tasarrufu gibi yöntemlerle sağlanabileceğini belirtiyordu. 2026 yılı sonu ve 2027 yılı başına kadar, Rusya’nın doğalgazından tamamen bağımsız olmanın mümkün olduğunu söyleyen Samsom, “Enerji bugün olduğundan çok daha pahalı hale gelecek. Geçen onlarca yıl çok ucuzdu. Bizim tüm ekonomik modelimizin değişmesi gerekiyor” diyordu.
Tedarikin her an durabilir olması, AB ülkelerini kuşkulandırmaktaydı!
Düşünce kuruluşu Bruegel’den enerji uzmanı Zachmann, AB’nin hâlâ krizi aşmak için çaba göstermemesini eleştiriyordu. AB’nin hızlı ve düzenli bir çıkış stratejisi geliştirdiğini, ancak söz konusu senaryonun bu mevcut krizi çözemeyeceği görüşünde olan Zachman, “Tedarik her an durabilir ve bu çok tehlikeli” diyordu.
AB üye ülkelerde ise durum nispeten sakin görünüyordu. Doğalgaz tüketiminin yüzde 20’sini Rusya’dan karşılayan Fransa, şu anda arz sıkıntısı riski öngörmüyordu. Bulgaristan, doğalgazının yüzde 90’ını Rusya kaynaklarından alıyordu. Bulgaristan doğalgaz şirketi Bulgargaz Başkanı İvan Topchiiski, Bulgaristan’ın gelecek yıl doğalgazı yalnızca Azerbaycan’dan almayı ve Yunanistan’dan da sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) temin etmeyi planladığını açıklıyordu. Topchiiski, ancak bu şekilde doğalgazın Rusya’dan tedarik edilmesinden daha pahalıya mal olacağını da sözlerine ekliyordu.
Almanya’da ‘gaz’ krizi alarm seviyesine taşınmıştı!
Rusya ve Ukrayna arasında devam eden savaş, verilen sivil ve askeri kayıpların yanı sıra dünyayı da büyük bir buhranın eşiğine taşıyordu. Tedarik zincirlerinin bozulmasıyla birlikte baş gösteren tahıl krizi tüm ülkeleri zora sokarken enerji konusunda Rusya gazına bağımlı olan yerlerde de büyük panik yaşanıyordu. Bu yerlerin başında ise Almanya geliyordu. Almanya, bugün, Avrupa’nın en büyük ekonomisinin bir “kriz” ile karşı karşıya olduğunu vurgulayarak ve Rusya’dan gelen teslimatların azalması nedeniyle kış için depolama hedeflerinin risk altında olduğu konusunda uyararak, doğalgaz tedariki için üç aşamalı acil durum planının ikinci aşamasını devreye alıyordu. Hükümetin, seviyeyi “alarm” düzeyine yükseltme kararında; “14 Haziran’dan bu yana Rus doğalgaz akışında yapılan kesintilerin ve Ukrayna’daki savaşın alevlendirdiği artan enerji fiyatlarının etken olduğunu” söylüyordu. Şu an ikinci seviyede olan alarmın üçüncü ve en yüksek aşaması ise “acil durum” seviyesi sayılıyordu.
“Durum ciddi, kış yaklaşıyor!” telaşı…
Almanya Ekonomi Bakanı Robert Habeck yaptığı açıklamada, “Durum ciddi ve kış gelecek!” diye uyarıyordu. Habeck, “Gaz arzındaki azalma, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin tarafından bize yapılan ekonomik bir saldırıdır. Buna karşı kendimizi savunacağız. Ama ülkemiz artık engebeli bir yola girmek zorunda kalacak.” ifadelerini kullanıyordu. Bilindiği üzere Rusya; Almanya, İtalya, Avusturya, Çek Cumhuriyeti ve Slovakya’ya gaz akışını azaltıyordu. Avrupa Birliği ülkeleri ise kışın elektrik, enerji endüstrisi ve ısı evleri üretmek için kullanılan yakıtı yeniden doldurmak için çabalıyordu.
Rusya’nın devlete ait enerji devi Gazprom, Baltık Denizi’nin altından Almanya’ya uzanan Avrupa’nın en büyük doğalgaz boru hattı Kuzey Akımı-1 boru hattında yapılan kesintiler sebebiyle onarım için Kanada’ya gönderilen eksik bir parçayı bahane ediyordu. Ancak durumun devam eden savaş ve Rusya’ya uygulanan yaptırımlarla ilgisi herkes tarafından biliniyordu.
Bütün Avrupa ülkelerinde gaz kesintisi başlamıştı!
Bunların ardından Polonya, Bulgaristan, Danimarka, Finlandiya, Fransa ve Hollanda’ya yönelik gaz kesintilerinin ardı arkası kesilmiyordu. Almanya hükümeti, mevcut gaz taleplerinin karşılandığını ve gaz depolama tesislerinin geçen (Haziran 2021) yılının bu zamanından daha yüksek olan %58 kapasiteye kadar doldurulduğunu söylüyordu. Ancak aralık ayına kadar %90’a ulaşma hedefinin daha fazla önlem alınmadan mümkün olmayacağını belirtiyordu.
Habeck, “Henüz hissedemesek bile bir gaz krizi içindeyiz” itirafını yineliyordu. Almanya’nın aldığı tüm malzemeleri kendine saklayarak ve komşu ülkelerin akışını keserek duruma tepki vermeyeceğini söylüyordu. Bunun yerine hükümet, sanayiyi ve Almanya’da yaşayanları tüketimlerini mümkün olduğunca azaltmaya çağırıyordu.
Büyük sıkıntı yaşanacaktı!
Habeck, “Fiyatlar zaten yüksek ve daha fazla artışa hazırlıklı olmamız gerekiyor. Bu, endüstriyel üretimi etkileyecek ve birçok üretici için büyük bir yük olacak” diye uyarıyordu. Talebi azaltmak için hükümet, büyük endüstriyel tüketicilerin sözleşmelerinden vazgeçmeleri halinde para aldıklarını görecek müzayedeler düzenlemeyi planlıyordu. Mart ayında acil durum planının ilk aşamasını açıkladığından bu yana Almanya ve diğer ülkeler, Hollanda ve Norveç gibi Avrupalı komşularından ilave gazın yanı sıra Körfez ve daha uzaklardaki üreticilerden sıvılaştırılmış doğalgaz almaya çalışıyordu.
Zaten Almanya’da ‘gaz’ krizi başlamış, ülke alarm seviyesine taşınmıştı!
Eldeki tüm veriler enerji depolayamayan ülkelerin kış aylarında büyük sıkıntı yaşayacağını gösteriyordu. Çevrecileri dehşete düşüren hükümet; daha fazla kirletici kömürün yakılmasını artıracağını ve elektrik üretimi için gaz kullanımını azaltacağını duyurmuştu. Almanya, Avrupalı ortakları bu hareket hakkında önceden bilgilendirdiğini söylüyordu.
ABD ve Avrupa, enerjideki Rusya bağımlılığını nasıl aşacaklardı?
ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Avrupalı müttefikleriyle Rusya’dan petrol ithalatını durdurmayı görüştüklerini açıklamıştı. Bu kapsamda ABD, ambargo uyguladığı Venezuela ile görüşmeye başlamıştı. İran ile de nükleer anlaşmanın hızla sonuçlandırılmasına çalışılmaktaydı. Rusya’nın Ukrayna’ya askeri harekâtı, başta ABD ve Avrupa ülkelerinin sert yaptırımlarına yol açmıştı. Ancak bu yaptırımlar Putin’i ve dolayısıyla da Rusya’yı durdurmamıştı. Çünkü aslında aynı Siyonist sermaye odaklarının güdümünde bulunan Joe Biden ve Putin, Ukrayna savaşını birlikte planlamışlardı. Üstelik ABD doğalgaz üretimini aylar öncesinden azaltmış ve fiyatları artırmıştı.
Askeri operasyonların korkunç yıkımlara yol açıverdiği ve pek çok sivilin ve masum kişinin hayatını kaybettiği bir ortamda, ABD ve Avrupa ülkeleri de Rusya’ya ‘son darbe’ olarak görülen, petrol ithalatını durdurmayı düşünmeye başladıklarını duyurmuşlardı ve bu tam bir palavra politikasıydı. ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Rusya’dan petrol ithalatını durdurmayı Avrupalı müttefikleri ile görüştüklerini belirtirken, ülkelerin bu nedenle alternatif arayışı konusunda hızlarını da artırmaları ise Siyonist planın bir parçasıydı.
Bu spekülasyonlar ile birlikte Avrupa’da bin metreküp doğalgaz fiyatı rekor kırarak 3.300 euroya ulaşmıştı. Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı ve eski Devlet Başkanı Dmitry Medvedev, Almanya’nın Kuzey Akım-2 kararına ilişkin, “Avrupalıların doğalgaza 2000 euro ödeyeceği yeni dünyaya hoş geldiniz” diye hava atmıştı. Oysa son veriler bu verilerle birlikte Medvedev’in tahminlerinin de üzerine çıkmıştı.
Öte yandan brent petrol 139 doları, ABD tipi ham petrol 130 doları test ederken, kömür fiyatları da aynı endişeyle yüzde 35 artarak ton başına yeni rekor seviyesi olan 354 dolara çıkmıştı. Bloomberg HT’nin haberine göre kömür Endonezya ve Avustralya’da ise ton başına 500 dolara yakın fiyatlardan alıcı bulmaktaydı.
Dünyanın en büyük petrol üreticileri şunlardı: (Günlük / Varil)
1- ABD: 15 bin 11- Meksika: 3 bin
2- Suudi Arabistan: 13 bin 12- Venezuela: 2400
3- Rusya: 12 bin 13- Norveç: 2 bin
4- Çin: 5 bin 14- Katar: 2 bin
5- Kanada: 5 bin 15- Nijerya: 2 bin
6- Irak: 5 bin 16- Angola: 1750
7- İran: 5 bin 17- Cezayir: 1600
8- BAE: 4 bin 18- Kazakistan: 1600
9- Brezilya: 3500 19- İngiltere: Bin
10- Kuveyt: 3 bin 20- Hindistan: Bin
Uluslararası Enerji Ajansı’na göre, Rusya’dan petrol ihracatının tamamen durması durumunda risk altındaki miktar, günlük yaklaşık 5 milyon varil civarında tahmin ediliyordu. AB; doğalgaz ithalatının yüzde 41,1’ini Rusya’dan, yüzde 16,2’sini Norveç’ten, 7,6’sını Cezayir’den, 5,2’sini ise Katar’dan gerçekleştiriyordu. Ham petrolde ise yüzde 26,9’u, katı yakıtta ise 46,7’si yine Rusya’dan alınıyordu.
Peki, Avrupa’nın ‘bağımlı’ olduğu söylenen Rusya’dan petrol ithalatı durdurulursa ülkelerin hangi alternatiflere yönelmesi bekleniyordu?
VENEZUELA
ABD’nin Rusya’dan ayrılma alternatifinde görüştüğü ülkelerden birisi Venezuela’ydı. Ancak 2020’deki parlamento seçimlerinde ABD, seçimlerin hileli olduğunu da ifade ederek yeni hükümeti tanımadıklarını açıklıyor ve Venezuelalı muhalif lider Juan Guaido’yu ülkenin “meşru devlet başkanı” olarak görüyordu. AB de Maduro hükümetini tanımadığını belirtse de 2021’de geri adım atmıştı. Ancak, ABD güncel olarak Guaido’yu tanımaktaydı. ABD’nin son yaptırımları arasında Venezuela hükümetinin ABD’deki tüm mal varlığını dondurmak ve ticari işlemleri yasaklamak da yer almıştı. Ancak sıkı yaptırımlara karşın Washington yönetimi Venezuela’yla masaya oturmaya yanaşmıştı.
Venezuela alternatif arayışında doğru bir tercih olarak görülüyor çünkü kayıt altındaki 302 milyar varilin üzerindeki petrol miktarıyla dünyanın en zengin petrol rezervlerine sahip ülkesi konumundaydı. ABD Enerji Enformasyon İdaresi (EIA) verilerine göre, Venezuela’nın ham petrol üretimi ise hızla tarihsel olarak düşük seviyelere gerilemiş durumdaydı. Petrol üreticisi ülkeler arasında Venezuela’nın günlük varil petrol ihracatı 2,3 milyon ton civarındaydı.
İRAN
İran da tüm ambargolara rağmen Rusya’ya karşı petrol ve gaz yasağında düşünülen ülkeler arasında yer almaktaydı. Alternatifler arasında yer alan İran, kayıt altındaki 157 milyar varilin üzerindeki petrol miktarıyla dünyanın en zengin 4. petrol rezervine sahip ülkesi konumundaydı. İran’ın resmi haber ajansı IRNA’nın ve OPEC’in verilerine göre, İran 2021’de günlük ortalama 2,4 milyon varil petrol üretimiyle beşinci sırada yer alsa da yaptırımlar nedeniyle bunları ihraç etmekten çok iç tüketimde kullanmıştı. İran’ın 2021’de günlük varil petrol ihracatının ise 1,2 milyon varil civarında olduğu konuşulmaktaydı.
Ancak Rusya’ya karşı alternatif aşamasında İran petrolüne yönelik yaptırımların kaldırılması ve yeniden piyasaya sunulma sürecinin hızlandırılması bekleniyordu. Bu sayede fiyatların dengelenmesi de amaçlanıyordu. İran’ın yarı resmi Tasnim Haber Ajansının paylaştığı haberde, İran Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Muhammed İslami ile Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı Başkanı Rafael Grossi’nin nükleer müzakerelerde iki ismin bir araya geldiğini ve Viyana’da devam eden nükleer anlaşmaya dönüş müzakerelerinde son aşamaya girildiği açıklanıyordu.
SUUDİ ARABİSTAN
Küresel enerji arzı ve dünya ittifaklarının olası yeniden düzenlenmesi sorunları, Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ışığında ön plana çıkıyordu. Kaynaklara göre, ABD şu anda ham petrol ve petrol ürünleri ithalatının %10’u için Rusya’ya güveniyordu. Alternatif arayışında ismi geçen bir diğer ülke ise Suudi Arabistan oluyordu. Kayıt altındaki 266 milyar varilin üzerindeki petrol miktarıyla Suudi Arabistan dünyanın en zengin petrol rezervlerine sahip 2. ülkesi konumuna taşınıyordu. Suudi Arabistan’ın 2021’de günlük varil petrol ihracatının ise 12,4 milyon varil civarında olduğu düşünülüyordu.
Ancak Axios’a konuşan Beyaz Saray sözcüsü, ilişkileri onarmaya yardımcı olmak ve petrol üretimini artırmaya ikna etmek için Suudi Arabistan’a olası bir ziyaretin ajandada olmadığını açıklıyordu. Sözcü Axios’a açıklamasında, “Şu anda açıklayacak herhangi bir uluslararası seyahatimiz yok ve bunların çoğu zamansız spekülasyonlar” ifadesini kullanıyordu.
KATAR
Doğalgazda yüzde 40 civarında Rusya’ya bağımlı olan İtalya’nın, sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) tedarikçileri Cezayir ve Katar ile görüşmesi bu ülkeleri de alternatifler listesine aldığını gösteriyordu. Ancak bu durumun, bu ülkelerle, Gaz İhraç Eden Ülkeler Forumu (GECF) üyesi olan Rusya arasındaki ilişkileri bozabileceği ihtimali üzerinde de duruluyordu. Katar Enerji Bakanı Saad al-Kaabi ise, ne Katar ne de başka bir ülkenin Avrupa’ya Rus gazı yerine yeterince sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) sağlayamayacağını belirtiyordu. Bu kadar büyük bir hacimde doğalgaz sağlayabilecek kimse yoktu. Saad al-Kaabi, “Hiçbir ülkenin bunu LNG ile gerçekleştirme kapasitesi yok” diyerek alternatif olamayacaklarını belirtiyordu.
266 milyar varilin üzerindeki petrol miktarıyla Katar, petrol rezervlerinde 14. sırada yer alıyordu. Katar’ın günlük varil petrol ihracatının ise 1,9 milyon varil civarında olduğu tahmin ediliyordu.
Kömüre dönüş kaçınılmazdı!
BBC’ye konuşan AB’nin Yeşil Mutabakat Başkanı Frans Timmermans, gelişmeler doğrultusunda Avrupa hükümetlerinin, Rusya’ya itimat edilemeyeceğini ve Avrupa devletlerinin kömür yakmaya devam edebileceğini açıklıyordu. Avrupa’nın kömür ihtiyacının da yüzde 42’sini Rusya tek başına sağlıyordu. Sırasıyla Endonezya, Avustralya dünyanın en büyük kömür ihracatçıları olarak bilinirken, Rusya onları hemen arkadan takip ediyordu.
Özetle, Siyonist sermaye baronları kendi zulüm ve sömürü saltanatlarını pekiştirmek ve dünyayı yeniden dizayn etmek üzere, Rusya’yı Ukrayna’ya saldırtıyordu. Böylece hem silah sanayisine yeni pazarlar açıyor, hem enerji krizi çıkartıyor, hem küresel gıda sıkıntısı başlatıyor… Ve tüm bu haksız ve ahlâksız projelerle dünyayı hizaya sokuyorlardı.
Ancak unuttukları ve hesaba katmadıkları bir gerçeği hatırlatmanın zamanıydı: Eğer Şeytanilerin bir şer planı varsa, elbette Rabbü’l-âleminin de bir hesabı vardı ve Allah (CC) hesabında asla yanılmayan ve yenilmesi imkânsız olandı. Evet, evet, asırlardır uygulanan ve insanlığı kasıp kavuran bu Siyonist tahakküm ve sömürü düzeni mutlaka yıkılacak; Kur’an, akıl ve bilim dayanaklı Adil Düzen Devrimiyle bütün insanlık huzur ve refaha kavuşacaklardı!.. (İnşaallah!..)
ARAÇLARI NE OLURSA OLSUN
Siyonizm dünyayı yeniden yapılandırırken enerji, gıda, pandemi ve tetikleyici savaşları kullandığı kesindi.
Daima İktidarını ve buna uygun muhalefeti oluşturarak yerel ve küresel bazda dünya siyasetini idare etmekteydi. Ekonomik gücünü Çin merkezli dizayn ederken, Çin’in muhalifi konumundaki ABD ve başkan Biden yönetiminin en etkili 10 kişisinin Siyonist yahudi olması da tesadüf değildi. İsrail basınında çıkan
haberler, isim ve görevleriyle şöyleydi: “Biden’ın ekibinde Yahudi kökenlilerin fazla olması İsrail basınında geniş yer buldu
Başkan Biden’ın selefi Donald Trump gibi birçok üst düzey görev için Yahudi kökenlileri seçmesini İsrail gazeteleri hazırladıkları ayrıntılı haberlerle okuyucularıyla paylaştı.
İsrail’in önde gelen gazetelerinden Jerusalem Post ve Times Of Israel, konuya ilişkin haberlerinde, “Biden’ın yeni hükümette üst düzey görevlere getirdiği bütün Yahudiler” başlığını kullandı.
Her iki gazetenin haberinde de, ABD Başkanı’nın üst düzey görevlere aday gösterdiği veya atadığı Yahudi kökenli isimlerin listesiyle kısa biyografileri yer aldı.
Haaretz gazetesi ise konuya ilişkin haberde, “Minyan (Yahudilikte dini törenin icra edilmesi için 13 yaşını doldurmuş 10 erkeğe ihtiyaç duyulması kuralı) için yeterli, Biden’ın ekibindeki Yahudiler kimler” başlığı dikkati çekmişti.
Haaretz de diğer gazeteler gibi Biden’ın tercih ettiği isimlerin listesini ve biyografilerini yayımlamıştı.
Dışişlerine Blinken, Hazineye Yellen
Biden’ın tercih ettiği ve kamuoyunun yakından tanıdığı Yahudi kökenli isimlerin başında Dışişleri Bakanı Antony Blinken ve Hazine Bakanı Janet Yellen geliyor.
Lise eğitimini Paris’te alan Blinken, Harvard ve Columbia Üniversitelerinde hukuk okudu.
Uzun yıllar Biden ile çalışan ve dış politikada 30 yıllık tecrübesi olan Blinken, Barack Obama döneminde 2015-2017 yıllarında Dışişleri Bakan Yardımcılığı görevini yürüttü.
Blinken, 26 Ocak’ta Senatodan onay alarak ABD’nin yeni Dışişleri Bakanı oldu.
Tecrübeli bir ekonomist olan Yellen ise 2014’te ABD Merkez Bankasının (Fed) ilk kadın başkanı olmuştu. Eski ABD Başkanı Donald Trump’ın Yellen’i yeniden Fed başkanlığına aday göstermemesi nedeniyle söz konusu göreve 2018’de Jerome Powell atanmıştı.
ABD Senatosu, 26 Ocak’ta Yellen’in de bakanlığını onayladı.
Alejandro Mayorkas
Biden’ın İç Güvenlik Bakanlığına aday gösterdiği Alejandro Mayorkas, 1959’da Küba’da doğdu. Holokost’tan kurtulan Romanyalı bir annenin oğlu olan Mayorkas, 1960’ta ailesiyle ABD’ye göç etti.
Mayorkas, Obama’nın başkanlığında 2013-2016 yıllarında İç Güvenlik Bakanlığında bakan yardımcısı olarak görev yaptı.
ABD Senatosu, dün yapılan oylamada Mayorkas’ın bakanlığına onay verdi.
Adalet Bakanlığına Merrick Garland’ı tercih etti
Başkan Biden, Adalet Bakanlığı koltuğuna ise Federal Temyiz Mahkemesi Hakimi Merrick Garland’ı aday gösterdi.
Harvard Ünivesitesi Hukuk Fakültesi mezunu olan 69 yaşındaki Garland, 2016’da ABD Yüksek Mahkemesi yargıçlığına aday gösterilmiş ancak Cumhuriyetçilerin kontrolündeki Senatodan onay alamamıştı.
Avril Haines
Biden’ın tercih ettiği Yahudi kökenli isimlerden biri de Avril Haines.
Obama yönetiminde eski CIA Başkan Yardımcılığı ve Ulusal Güvenlik Danışman Yardımcılığı görevlerinde bulunan Haines, ülkedeki istihbarat örgütlerinin çatı kuruluşu Ulusal İstihbarat Direktörlüğüne aday gösterildi.
Haines, 21 Ocak’ta Senatodan onay almasının ardından ABD’nin yeni Ulusal İstihbarat Direktörü oldu.
Ronald Klain
Biden, ABD Başkanı Beyaz Saray Özel Kalem Müdürlüğü için en yakınındaki isimlerden biri olan Ronald Klain’i tercih etti.
Seçim süreci boyunca Biden’a kıdemli danışmanlık hizmeti veren Klain, Biden’ın Obama yönetiminde başkan yardımcısı olduğu yıllarda da özel kalem müdürlüğünü yaptı.
Biden, eski ABD Dışişleri Bakanlığı müsteşarı Wendy Sherman’ı Dışişleri Bakanı Yardımcılığına, David Cohen’i ise CIA Başkan Yardımcılığı görevine getirdi.” İsrail gazetelerinde çıkan bu haberler elbette doğruydu. Fakat dünya iktidarının bir de muhalefeti, ve işbirlikçi iktidarları ve yönetimleri vardı, muhakkak ki onlarda “özel” yahudilerdi. Asıl önemli olan da onlardı.
Şimdi bütün mesele kendi senaryomuzla mı, yoksa Siyonizmin senaryosuyla mı yol alınacağıydı.
Yaklaşan seçim de, belki de tarihin en önemli sonucu yaşanacaktı. Ya Milli Mütabakat Hükümeti, yada Siyonist senaryo figüranlığı. Buna 85 milyon oy kullanacaktı.
Tabi unutmayalım ki; Allah kerim padişahtı.
Dünyanın en zengin topraklarında çektiğimiz zulüm…
Erbakan Hocanın Şırnak Cizre kömürü üzerine bile plan ve projeleri vardı.
Kıbrıs’ı almış olmasaydı eğer şuan mavi vatan diye bir şey olmayacaktı..
Atatürk’ün Musul ve Kerkük planı ise Barzani’nin yaptığı hamleden sonra hükümet büyük bir fırsatı tepti ve sahip çıkmadı.
Ne desek boş bu hükümet gaflet ve dalalet içerisinde oyalanadursun amma velakin;
Milli Çözüme inanan bir hükümet kurulduğu zaman İnşallah ülkemiz dünyanın en zengin ülkelerinden biri haline gelecektir. Yeraltı, yerüstü zenginlikleri, stratejik önemi, madenleri, mevsimsel özellikleri neresine bakarsak bakalım ecdadımız bizlere dünya cenneti bir vatan bırakmış. Hepsinin görüşü aynı idi Milli Görüş!
Yine bu görüşe sahip olan evlatları tarihte ki yerine alacaktır İnşallah.
Çözüm Milli Çözüm
Artık dünya tekbir devleti. Dünya görüntüde farklı farklı renklere sahip bayrakları olan ülkelere sahip görünsede; ülkeleri yönlendiren ne yiyeceklerini ne giyineceklerine nereye saldıracaklarını hatta ne düşüncelerine karar veren merciler dünya ülkelerinin gerçek sahipleri-idracileriydi.
Dünya devletinin icraatlarına bakınca; İnsanı , aç susuz bırakmak, köle gibi çalıştırmak, istenildiği zaman insanları birbirlerine kırdırmak ve aynı zamanda insana “özgürüm” düşündürmek mahir işlerindendi. İnsana acımayan dünyamıza acımazdı. Hava, tohum, toprak, su bu zalim idarecilerin katlettikleri diğer değerlerimizdi.
Çözüm:
Makalemizde vurgulanan “Kur’an, akıl ve bilim dayanaklı Adil Düzen Devrimiyle bütün insanlık huzur ve refaha kavuşacaklardı!..” vurgusuyla hatırlatılan gerçek insanlığın elle tutulur tek kurtuluş yoluydu. Adil Düzenin her bir maddesini bilen ise sadece ve sadece Milli Çözüm sahibi Üstad Ahmet Akgül Hocamızdı.
SİYONİZM ŞEYTANİ AMAÇLARINA ERİŞEMEYECEK, KENDİ YAKTIĞI FİTNE ATEŞİNDE YANACAKTIR!
Siyonizm, şeytani düşüncelerle planlar hazırlamakta, bütün insanları Siyonistlere karşı ılımlı ve uyumlu köleler haline getirinceye kadar, savaş çıkarmak amacıyla fitne ateşini alevlendirmektedirler.
Siyonistler kendi yaktıkları fitne ateşinde yanacak, Allah-u Teâlâ, sonunda onların yaktıkları ateşi söndürecek ve Siyonistler şeytani amaçlarına erişemeyecektir!
Siyonist tahakküm ve sömürü düzeni mutlaka yıkılacak; Kur’an, akıl ve bilim dayanaklı Adil Düzen Devrimiyle bütün insanlık huzur ve refaha kavuşacaklardı!.. (İnşaallah!..)
Hak şerleri hayr eyler mevlam görelim neyler neylerse güzel eyler
Bismillahirrahmanirrahim
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla
Gerçek şu ki, onlar (zalimler ve hainler, mü’minlere ve İslami girişimlere karşı) hileli planlar kurdular (ve kuracaklardır). Oysa onların (şeytani) hile ve hazırlıkları, dağları yerinden oynatacak (derecede bugün nükleer silahlara ve teknolojik imkânlara dayanmış) olsa da, Allah katında kesinlikle onları (boşa çıkaracak ve etkisiz kılacak kudret) planları ve programları vardır! (Allah zalim güçlerin mekir ve tuzaklarını kendi başlarına saracaktır.)
Sakın ha, Allah’ı; elçilerine (ve Hakk davetçilerine) verdiği sözden (ve zafer va’adinden) dönecek sanma(yın). Gerçekten Allah Azîz’dir, İntikam sahibidir. (Ey zalimler ve hainler, sizin de zulüm ve hıyanetlerinizin hesabını soracak, saltanatınızı yıkacaktır.) İbrahim suresi 46-47
Her taşın altında demiyorum ama hangi taşı kaldırsan altından siyonizm çıkıyor. Prof Dr Necmettin Erbakan
Erbakan hocam ne güzel teşhis etmiş bu siyonistleri ve dünyayı sömüren kapitalist sistemleri ama anlamadılar ahde vefa bile göstermediler hocam son zamanına kadar anlattı demekki Kur’an’ı Kerim’de buyrulduğu üzere
Böylece her kentin ve ülkenin ekâbirini (zenginlerini ve idarecilerini) oranın mücrimleri (kötüleri) kıldık (ve bir müddet fırsat tanıdık) ki, orada (halka) hile yapsınlar (ve şeytani düzenler kursunlar!..) Halbuki onlar aslında kendilerinden başkasına hile yapmıyorlar, (kendi sonlarını hazırlıyorlar) ama farkında değillerdir.
Böylece Biz kendi kesbleri (kötü tercih ve gafletleri) nedeniyle, zalimlerin bir kısmını, diğer kısmının (yanına yoldaş) başına yönetici yapar (ezdiririz). En’am suresi 123-129
“Siz ne halde iseniz, başınıza o halde idareciler gelir.” (Deylemî) Hadis-i şerif
Elbette “Her Firavun`un bir Musa`sı olur.”
Ahir zamanda ise “Bir deccalin beynini dağıtacak Hz. İsa’sı var..
Keser döner, sap döner, gün gelir hesap döner
Bu yazıyı okurken Üstadımızın bir önceki yazısının devamı gibi okunduğunda konu daha net anlaşılıyor du Siyonist odakların dünya hakimiyeti planı içerisinde neler yapılması gerekiyorsa bunu kontrollerinde ki devletler eliyle yapıyorlardı ve önceki yazıdan daha detaylıca anlaşıldığı gibi istediklerini yapmak için herşeyi yapabildiklerini savaş çıkarmanın onlara göre çok basit işler olduğunu anlıyoruz. Ama buna rağmen Allahında bir hesabının olduğunu bilmek inananlara farklı bir huzur vermekte idi. “Gerçek şu ki, onlar (zalimler ve hainler, mü’minlere ve İslami girişimlere karşı) hileli planlar kurdular (ve kuracaklardır). Oysa onların (şeytani) hile ve hazırlıkları, dağları yerinden oynatacak (derecede bugün nükleer silahlara ve teknolojik imkânlara dayanmış) olsa da, Allah katında kesinlikle onları (boşa çıkaracak ve etkisiz kılacak kudret) planları ve programları vardır! (Allah zalim güçlerin mekir ve tuzaklarını kendi başlarına saracaktır.)”ibrahim süresi 46. Ayet
“Özetle, Siyonist sermaye baronları kendi zulüm ve sömürü saltanatlarını pekiştirmek ve dünyayı yeniden dizayn etmek üzere, Rusya’yı Ukrayna’ya saldırtıyordu. Böylece hem silah sanayisine yeni pazarlar açıyor, hem enerji krizi çıkartıyor, hem küresel gıda sıkıntısı başlatıyor… Ve tüm bu haksız ve ahlâksız projelerle dünyayı hizaya sokuyorlardı.
Ancak unuttukları ve hesaba katmadıkları bir gerçeği hatırlatmanın zamanıydı: Eğer Şeytanilerin bir şer planı varsa, elbette Rabbü’l-âleminin de bir hesabı vardı ve Allah (CC) hesabında asla yanılmayan ve yenilmesi imkânsız olandı. Evet, evet, asırlardır uygulanan ve insanlığı kasıp kavuran bu Siyonist tahakküm ve sömürü düzeni mutlaka yıkılacak; Kur’an, akıl ve bilim dayanaklı Adil Düzen Devrimiyle bütün insanlık huzur ve refaha kavuşacaklardı!.. (İnşaallah!..)”
Sonunuz Olacak
Savaşa doymayan ” insan hakları ” yalancıları Siyonizmin planları devam etmekteydi ve bu kez 3.Dünya savaşı hızlanmaktaydı…
Zalimler zulme doymaya dursun ülkemde ki kuklalar da basit planların peşindelerdi…Allah CC zalimlerin elbette bu dünya da ahirette hakettikleri cezayı verecetir Amenna ve saddekna..
İbrahim 46
Gerçek şu ki, onlar (zalimler ve hainler, mü’minlere ve İslami girişimlere karşı) hileli planlar kurdular (ve kuracaklardır). Oysa onların (şeytani) hile ve hazırlıkları, dağları yerinden oynatacak (derecede bugün nükleer silahlara ve teknolojik imkânlara dayanmış) olsa da, Allah katında kesinlikle onları (boşa çıkaracak ve etkisiz kılacak kudret) planları ve programları vardır! (Allah zalim güçlerin mekir ve tuzaklarını kendi başlarına saracaktır.)
Adil Düzene olan ihtiyaç
Siyonizmin yaptığı bu zulüm, İnşaallah insanlığın kendisine gelmesine ve Adil Düzene olan ihtiyacını anlamasına vesile olacak. Ne diyordu Aziz Erbakan Hocamız; “Ben biliyorum, siz bu kapıya geleceksiniz ama ben istiyorum ki kafanızı gözünüzü yarmadan gelin”. Fakat insanoğlu kafasını gözünü yararak geliyor bu kapıya. Bu arada muhterem Ahmet Akgül Hocamızın bir sözünü de hatırlatalım; “Adil Düzen belki biz hak ettiğimiz için değil de mazlumların feryadı arşa ulaştı yani artık en zaruri ihtiyaç haline geldi”. Evet insanoğlu adalete, huzura her zamankinden daha fazla ihtiyacı var.
Bulanık Su
Uzun zamandır gerilen dünya, giderek daha da gergin bir hal alıyor. Her hamlede siyonist şeytan yeni bir eşik deniyor ve dayanıklılık test edildikten sonra bir üst seviye için yoklama yapılıyor. Bölgesel ve pek çok ülkede devam eden savaşlardan yeterli kaos ve gelir ortamını elde edemeyen “vatansız siyonistler” şimdi Rusya-Ukrayna savaşı ile suni kıtlıklar ve ardından büyük çarpışmalar için zemin hazırlıyorlar. Aziz Erbakan Hocamızın ifadesiyle “imanlarının gereği bu halde olan” bu ekibe karşı ise direnmek bir yana herkes elinde avucunda ne varsa ortaya atarak suyu daha da bulandırıp, kana susamış canavarlara imkan ve fırsat tanıyor. Gelinen tehlikeli süreçte her şeytani dönemde olduğu gibi yine mazlumların kanı üzerinden hesaplar yapılıp neticeye varılmak isteniyor. Bütün bunlar olurken bu hali “yeni normal” gören tayfa artık savaşın ve tehlikesinin fenalığını yok sayıp alışma evresi için çaba gösteriyor. Ancak Milli Çözüm adeta bir yazı dizisi şeklinde Rusya-Ukrayna özelinde tüm dünyayı etkileyebilecek bir karmaşanın ayak seslerini ve sonuçlarını anlatan pek çok yazı yayımlıyor ve bulanan su ile neyin amaçlandığını tarihe not düşüyor. Ülkemizi yöneten kadroların, bu uyarıları dikkate alması ve herkes susarken ülke ve dünya adına verilen nasihatleri dinlemesi hepimizin faydasına olacaktır. Ülkemizin ve dünyanın selameti için ortak toplantılarda poz vermek değil asıl şeytanın ve şakirtleri siyonistleri anladığı “güç” dilini elde edecek hamlelere ihtiyaç vardır. 20 yıllık iktidarında “tarihin en iyi işbirlikçisi” ödülünü açık farkla kazanacak AKP’den bunu beklemek doğru olmasa da Rabbimizin hazinelerinin geniş olduğunu ve ADİL DÜZEN’i kuracak kadroların iktidarında bu imkanlara kavuşacağımızı ümit ediyorum.
Bekleyin geliyor gelmekte olan ..
Ancak unuttukları ve hesaba katmadıkları bir gerçeği hatırlatmanın zamanıydı: Eğer Şeytanilerin bir şer planı varsa, elbette Rabbü’l-âleminin de bir hesabı vardı ve Allah (CC) hesabında asla yanılmayan ve yenilmesi imkânsız olandı. Evet, evet, asırlardır uygulanan ve insanlığı kasıp kavuran bu Siyonist tahakküm ve sömürü düzeni mutlaka yıkılacak; Kur’an, akıl ve bilim dayanaklı Adil Düzen Devrimiyle bütün insanlık huzur ve refaha kavuşacaklardı!.. (İnşaallah!..)
Borun pazarı geçmeden
Hükümetin; acil eylem planında ve hükümet programında bahsettiği gibi, Eti Maden’i, hızlı karar üretecek, uluslar arası pazarda daha etkin olmasını sağlayacak şekilde özerkleştirmesi gerekmektedir. Özerkleştirme yapılırken etkin bir denetim yapısının oluşturulması da gerekmektedir. Bu stratejik madene özel bir yaklaşım kaçınılmazdır. Sonuç olarak Topraklarımızda çıkan bu stratejik madenler bizim için çok büyük bir fırsat olacakken ulusal politikalar belirlenmez ve takip edilmez ise tehdide de dönüşebileceği unutulmamalıdır.
Bor ve toryum madenleri stratejik madenlerdir. Bu sadece rezervlerinin piyasayı tam kontrol edecek oranlarda ülkemizde olmasından kaynaklanmıyor. Stratejik maden olmasının başka sebepleri de var. Bu maden sanayinin birçok alanında kullanılıyor ve alternatifi yok. Birçok ürünün bu maden olmadan üretilmesi mümkün değildir. Bugün Avrupa bor madenlerine bağımlılığı azaltmak için ciddi çalışmalar yürütüyor, önemli miktarda paralar harcıyor. Bunun sebebi yakın bir gelecekte ‘Bora bağımlılık = Türkiye’ye bağımlılık’ olacak olmasıdır. Rusya’nın halen yaşanan Ukrayna örneğinde de olduğu gibi doğalgaz politikalarını hatırlarsak. Avrupa’nın Türkiye’ye bakışını göstermesi bakımından bor madenlerine karşı aldığı tavır ilginç bir göstergedir. Bor madenlerinin alternatif enerji kaynaklarında önemli bir ürün olarak ön plana çıkması stratejik olma özelliğini pekiştirmektedir. Hidrojen enerjisinde kullanılan bilgi teknoloji ve bor dışındaki diğer ürünler pek çok kaynaktan temin edilebilirken borun sadece Türkiye’den temin edilebilecek olması bor madenlerini stratejik olmasının da ötesine taşıyacaktır.