YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
6920d9637bdff
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 8 9 4 9
Bugün : 434
Dün : 41199
Bu ay : 894357
Geçen ay : 1371576
Toplam : 45298178
IP'niz : 216.73.216.128

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

 

CHP’YE KUMPAS İDDİALARI

VE

MAL VARLIĞI DEDİKODULARI

        

Ahmet Hocamın dediği gibi: Sorunların uygun çözümlerini bulmak için, doğru sorular üzerinde yoğunlaşmak lazımdı!

      

Böylesi durumlarda ortaya atılan taşın değil, o taşı atanların peşine takılmalıydı. Bir şeyi gösteren parmağın kendisine değil, o parmağın işaret ettiği yöne-hedefe odaklanmalıydı… Bazılarının “Sarayın solcuları” dedikleri Metin Feyzioğlu, Doğu Perinçek, Öztürk Yılmaz’ın ve bunların finansörü sayılan eski MAO’cu yeni Erdoğan hayranı Ethem Sancak’ın irtibatlarını kovalamalıydı!.. Tamam, kumpas Saray’da değil, CHP merkez binasında tezgâhlanmıştı ama, kimlerin parmağı, kimlerin koltuk altında olduğuna bakmalıydı!?

“Muharrem İnce üzerinden CHP’ye kumpas” ithamları konusunda, bizim aklımıza takılan sorular şunlardı:

1- Sn. Erdoğan’ın “Doğru çıkarsa ben Cumhurbaşkanlığımı koyarım, Sn. Kılıçdaroğlu da yalan çıkarsa Genel Başkanlığı bırakır mı?” gibi hem oldukça aşırı, hem de alâkasız bir tepki koymasının altında ne yatmaktaydı? İnsanın bu denli hırçınlaşması için, oldukça hayati kuşkularının olması lazımdı. Çünkü “iftira”dan çok “irtibat” insanı çileden çıkarırdı!

2- Sn. Kılıçdaroğlu niye yanlış ithamlara ve imalara yol açacak, ölçüsüz ve törpüsüz çıkışlar yapmıştı? Sn. Erdoğan’ın ve yakınlarının haksız mal varlığı konusundaki iddialarının, bu kumpaslarla bir alâkası bulunmakta mıydı?

3- Sn. Erdoğan’ın, bu dedikoduların ve yol açtığı duyarlılıkların hemen arkasından gerçekleştirdikleri günübirlik KATAR ziyaretinin, bütün bu milyarlık avanta(j)lar veya şantajlarla doğrudan veya dolaylı bir irtibatı var mıydı?

4- Ta Amerika’dan kalkıp gelen bir gazeteci, İYİ Parti’ye uğrayıp, Ekonomist bir Milletvekiline; “Erdoğan ve ailesinin 107 milyar dolarlık haksız edinilmiş mal varlığının açıklanması durumunda, hangi sonuçların doğacağını” niye sormuşlardı?

5- Sn. Erdoğan, %50’yi asla bulamayacakları için mi erken seçimden bu denli korkmakta ve hatta HDP’nin “Sine-i Millete dönme” şantajı karşısında paniğe kapılıp siyasi rüşvetler sunulmaktaydı?

Türkiye’de siyaseti sarsan “Beştepe’deki görüşme” iddiasıyla ilgili ortaya yeni bilgiler çıkmaktaydı. Görüşme iddiasında, CHP’li kaynağın kim olduğu merak edilirken, ortalığı daha da karıştıracak bir iddia gündeme taşınmıştı. CHP, Muharrem İnce, Rahmi Turan, Talat Atilla dörtgeninde karşılıklı atışmalar devam ederken; bir başka gazeteci Murat Kelkitlioğlu çok konuşulacak bir iddia ortaya atmış ve “CHP’deki çetenin, Başkanlık yarışı” başlığıyla köşesine taşımıştı. 

Talat Atilla’nın haber kaynağı Tuncay Özkan mıydı?

Talat Atilla’nın; ”Medya derimi yüzse… Mahkemeler müebbet verse… Bana saldıranlar alçaklıkta sınır tanımasa da açıklamayacağım” dediği haber kaynağını Kelkitlioğlu yazmıştı. CHP’yi karıştıran iddiayla ilgili gelişmeyi ve Kemal Kılıçdaroğlu’na o bilgiyi Tuncay Özkan’ın götürdüğünü açıklamıştı.

“Şimdi gelin bu işin perde arkasını sizlere anlatayım. Benim anlatacaklarım da CHP içindeki bir kaynağa dayanıyor. Rahmi Turan’a verilen bilgi, önce Uğur Dündar’a gidiyor. Bilgiyi götüren isim ise, şimdi sıkı durun, Tuncay Özkan. Yılların duayen gazetecisi Dündar, Özkan’ın getirdiği bilginin teyide muhtaç olduğunu söyleyerek yazmayı reddediyor. Ancak Tuncay Özkan pes etmiyor ve yeni bir adres arıyor. Bu kez Rahmi Turan ile arasının iyi olduğunu bildiği Talat Atilla’ya gidiyor ve bilgiyi paylaşıyor. Sonrası malum. Atilla, Rahmi Turan’la konuşuyor ve Turan da köşesinde bu yalan bilgiyi yazıyor… Bu gelişmenin ardından da durmuyor Özkan. Bu kez de gece yarısı İsmail Küçükkaya’yı arayarak, Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun sabah programa çıkmak istediğini söylüyor. Kılıçdaroğlu ve Özkan’ın planı buraya kadar tıkır tıkır işliyor. Ancak sonrası malum. Yalan birkaç gün sonra patlak veriyor.” iddiaları niye yanıtlanmamıştı?

Yandaş yazar ve yorumculara göre de; Muharrem İnce’ye çok çirkin ve sinsi bir kumpas hazırlanmıştı!

Onlara göre CHP Genel Merkezi töhmet altındaydı. Parti içinde bir komisyon kurulmalıydı. Bu tezgâhın kaynağı aydınlığa kavuşturulmak zorundaydı. Muharrem Bey’i hedefleyen bu büyük politik komplo, üstü örtülebilir basit bir hadise sayılamazdı. Çok açık bir onursuzluk yapılmıştı. Bu kumpası tertipleyenlerin, olayın etki gücünü arttırmak için CHP tabanında çok etkili olan Sözcü gazetesini kullanmaya çalıştıkları ve bunu başardıkları çok açıktı. Başta ismi söylenmedi ama hem Rahmi Turan’ın hem Uğur Dündar’ın sözleri dikkatle incelendiğinde, zaten “özel haber meraklısı” ve teyit etmeden dedikoduları gerçek diye yazma özelliği bilinen aynı gazetecinin, İnce aleyhine bu kara propagandayı haber diye yaptırmaya çalıştığı anlaşılmaktaydı. Sözcü içinden bazı kaynaklara göre de: “Rahmi ağabeyi bu isim yanıltmıştı. Uğur ağabeye konuşan da kesin olarak bu adam olmalıydı!” O kişinin Talat Atilla olduğunu Rahmi Bey sonunda açıklamıştı. Bu Talat Atilla, önce bile bile yalan söyleyerek kaynağın kesinlikle kendisi olmadığını vurgulamıştı. İyi de 80 yaşında tecrübeli bir gazeteci olan Rahmi Turan’ın, böyle bir asparagasçıyı “Saray’a yakın bir gazeteci” zannedip haberin üzerine atlaması nasıl yorumlanacaktı?

Bu arada Uğur Dündar bariz kumpas olan bu manipülasyon oltasına takılmamıştı ama kendi sosyal medya hesabından, üstelik tam da 9 Kasım 2019 günü Rahmi Turan’a yalan haber fısıldayan Talat Atilla’nın gazeteciliğini ve haberciliğini övmekten sakınmamıştı!? Oysa Uğur Dündar’ın: “Bu CHP’liyi açıkla Talat kardeşim” diye bastırması lazımdı. Bu arada Rahmi Turan’ın yazdığı yalan haberin kaynağı olan gazetecinin (Talat Atilla’nın), kendine ait ama çok az kişinin bildiği bir marjinal sitesi bulunmaktaydı. Ancak bu kumpas haberi kendi sitesinde yazmayıp, ısrarla Sözcü’de yayınlatmak istemesi kafa karıştırıcıydı. Çünkü Sözcü, CHP tabanının adeta resmi gazetesi gibi davranmaktaydı.

İyi de, asıl şu soruyu sormak lazımdı; “Talat Atilla’ya bu çirkin kumpası yaptıran kim veya kimler olmaktaydı? Gerçi Atilla bu yalan bilgiyi veren kişinin bir CHP’li olduğunu söylemişti, ama bu yeterli sayılmazdı. Atilla bu CHP’li üst düzey ismi açıklamak zorundaydı. Konuştuğu günü ve saati vererek ve detaylarıyla aktarmalıydı. Talat Atilla bu yalan haberi Kemal Bey’e de doğrulattığını ‘bir şekilde’ gibi kapalı ve girift cümlelerle anlatmıştı, ama aklı erenler Atilla’nın Sayın Kılıçdaroğlu’na ulaşıp bu bilgiyi doğrulatmadığını konuşmaktaydı. Talat Atilla’nın amacı, işi CHP Genel Başkanı’na yükleyerek bu skandaldan kurtulmaktı.”[1] iddiaları; başka bir hedef saptırma ve bu kumpasın içindeki AKP parmağını saklama telaşı olmasındı?!

Beştepe’de Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşen CHP’li iddiasında iftiraya uğradığını belirten Muharrem İnce, kumpasın CHP yönetimindeki bir çete tarafından kurulduğunu söylemişti. Muharrem İnce’nin, basın toplantısında Kılıçdaroğlu’nu ve CHP yönetiminden bir kadroyu hedef alması dikkat çekiciydi. Partiye yakın yazarlardan Habertürk yazarı Sevilay Yılman gibileri, İnce’nin sözlerini değerlendirmişlerdi.

“Çok açık ve net yazıyorum… Sayın İnce bundan sonra ağzıyla kuş tutsa dahi, CHP içerisinde asla eskisi gibi bir karşılık bulamayacaktır.” ifadelerini kullanan Yılman, İnce’yi kim tarafından kurulduğu belli olmayan kumpasla ilgili iktidara ve medyasına malzeme vermekle eleştirmişti. Muharrem İnce için “Beştepe ve medyasının ekmeğine yağ süren ‘işbirlikçi’ bir siyasetçi pozisyonuna oturtmuştur” diyen yazar, vaktiyle İnce’ye Genel Başkanlık için kelle koltukta destek veren bir ismin “Bitirdin Başkan, kendini de bizi de dedim!” sözlerine yer vermişti.

Peki Muharrem İnce ne yapmalıydı?

İnce’nin itibarının zedelenmesine susup bir kenara çekilmesine karşı olduğuna değinen Yılman, yazısını şu sözlerle bitirmişti:

“Demeliydi ki; ‘Kol kırılır, yen içinde kalır! Her ne olursa olsun… Şahsıma bir kumpas kurulmuş olduğu gerçeği ortada olsa bile, ben bu konuyu kamuoyu önünde tartışmayacağım! Bu konuyu biz parti içerisinde konuşacağız ve birbirimize tekme tokat girişsek dahi bu konuyu partinin dışına taşımayacağız!’ deyip noktayı koymalıydı. Ama koyamadı bu noktayı Sayın İnce ve yaptığı basın toplantısıyla iktidar medyasının ve taraftarlarının CHP tabanına ve CHP kurmaylarına karşı koz olarak kullandığı acayip bir malzemeye dönüştü. Ve esasında 24 Haziran gecesi tutumu nedeni ile hayal kırıklığı yarattığı için mesafe koyan milyonlarca seçmenle yeniden bir ilişki, iletişim kurabilecek fırsat yakalamışken… Yani sahada boş boş dolaşırken, ayak ucuna gelen hayati bir topun… Altın bir vuruş imkânı getiren bir şans olduğunu anlamayarak (Sn. İnce) topu taca atmış ve; “Ben artık siyasette yokum!” diyerek resmen final yapmıştır!”

Yılmaz Özdil’in tavrı; Kılıçdaroğlu karşıtlığı mıydı, yoksa dolaylı Erdoğan yandaşlığı mıydı?

“Sözcü başyazarı Rahmi Turan, CHP’nin bilindik isimlerinden birinin saraya çıktığını, asrın liderimizle görüştüğünü, asrın liderimizin de kendisine “Türkiye’nin güvenliği için senin CHP Genel Başkanı olman gerekir; düşün, karar ver, ben sana yardımcı olurum” dediğini yazmış, Kılıçdaroğlu da Rahmi Turan’ı doğrulamıştı. “Doğru ama, isim vermek istemiyorum” buyurmuşlardı. Ayrıca… “CHP’yi nasıl dağıtırız diye çalışan ekipler kurulmuş, adamlar tutulmuştur. Erdoğan’ın CHP’yi dağıtmak için devletin en kilit noktalarındaki kişileri devreye soktuğunu biliyorum” diye çıkışmışlardı.

İyi güzel de… Atatürkçü ve yurtsever kimliğiyle tanınan CHP’lileri partiden kovarken… “Kefere Kemal” diyenleri, “yetmez ama evet” diyenleri, “aslında CHP’li değilim” diyenleri, “CHP’ye geçerek partimi değiştirdim ama çizgimi değiştirmedim” diyenleri, “ulusalcılar CHP’den giderse CHP güçlenir” diyenleri, “Altı Ok’un sorunlu olduğunu” söyleyenleri, “özerklik modeli” önerenleri, “Türk milleti yerine, Türkiyeli denmesi” gerektiğini belirtenleri CHP’de kim milletvekili yaptı? Tayyip Erdoğan mı?

CHP’yi yuvası olarak benimseyenleri, çocukluğundan beri CHP için mücadele verenleri kapının önüne koyarken, en sevilen, en çalışkan, en başarılı CHP milletvekillerini, milletvekili listesinden silerken… PKK avukatlığı yapanları, Anayasal vatandaşlık tanımı değiştirilmeli diyenleri, tekke ve zaviyelerin yeniden açılmasını önerenleri, Said-i Nursi şakşakçılarını, Feto’ya saygılar sunmamızı isteyenleri, Kıbrıs’a Rum gözlüğüyle bakanları, HDP’ye oy isteyenleri, 1915 olaylarını soykırım olarak nitelendirenleri, Atatürk posterine tahammül edemeyenleri, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diyemeyen ikinci cumhuriyetçileri, CHP’ye kim monte etti? O bahsettiğiniz devletin kilit noktaları mı?

Kadınlara seçme ve seçilme hakkını sağlayan, Türkiye’nin kurucu partisiyken… Kadınları parti yönetiminden uzaklaştırarak, bıyıklı siyasal dincileri kadın kontenjanından parti yönetimine sokan kim? CHP’yi dağıtmak için parayla adam tutanlar mı?

CHP’ye oy veren insanlar, Atatürk Türkiye’si ve devrimlerini korumak için çırpınırken… 27 yaşına kadar Türkiye’ye ayak bile basmamış olan, Arap kültürüyle büyümüş, Arap okullarında yetişmiş Ekmeleddin efendiyi, memlekette adam kalmamış gibi teee Mısır’dan getirip, CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı olarak dayatan, Mustafa Kemal Atatürk’ün koltuğuna aday gösteren kimdi? Saray mı?

CHP’yi bu zihniyet yönetirken, CHP’ye zarar vermek için AKP’ye gerek var mıydı? Kılıçdaroğlu, Saray’a giden CHP’li yazısını doğruluyor, isim vermek istemiyorum diyorlardı… Yok öyle! O kişiyi bildiği halde disipline yollamaması, partiden atmaması, partide barındırması, suçtur. Hem bu ismi açıklamayacaksınız, hem parti içinde tutacaksınız, hem de kurultayda Kılıçdaroğlu’nun karşısına rakip olarak çıkacak her adaya, Saray’ın adamı diyeceksiniz öyle mi? Parti yönetimi değişmeli diyen herkese “CHP’yi dağıtmak için saraydan para almış” damgası yapıştıracaksınız öyle mi?

Son sayfada yazdığım için ben kıç yazarım, benim yazdıklarım beni bağlar, ama başyazarın yazdıkları gazeteyi bağlar… Artık Sözcü gazetesi, kurultay hesaplarına alet olmadan, Saray’a giden CHP’linin ismini açıklamak zorundadır.”[2] diyen Yılmaz Özdil, acaba;

• Bu kumpastaki -varsa- AKP parmağını ve Erdoğan politikalarını saklayıp aklamaya…

• Atatürk’ten sonra Kemalizm’e kaydırılan ve din düşmanlığının odağı yapılan CHP’yi, cılız adımlar ve açıklamalarla, yetersiz ve göstermelik de olsa, Milli ve manevi değerlerimizle barıştırma sürecine sokan Kemal Kılıçdaroğlu’nu sıkıştırıp karalamaya ve ayağını kaydırmaya…

• Bu kumpasın asıl mağduru konumundaki Muharrem İnce’den hiç bahsetmeyip, dolaylı biçimde İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun, Cumhurbaşkanlığı önündeki bütün engelleri kaldırmaya mı soyunmuşlardı? Doğu Perinçek’in, Soner Yalçın’ın bile Erdoğan yanlısı olduğu bir ortamda, Yılmaz Özdil’in bu dolaylı destek çıkışlarının, kabuklarına ve iç zarına takılmayıp, bizzat kıynağına ve kaynağına bakmak lazımdı. Ve tabi Siyonist şebekenin; şer projelerini nasıl kurguladığını ve ajan şebeklerini nasıl kullandığını bilmeden bunları anlamak imkânsızdı…

Vatandaşın AKP’den ümit kesmesi sonucu, Millet İttifakı sayesinde son yerel seçimlerde İstanbul’u kazanarak çıkan CHP ve lideri Kılıçdaroğlu’nu Sn. Erdoğan ve kumpas ekibi her gün siyasi demeçlerine malzeme yapmaya başlamışlardı. İşi o boyuta taşımışlardı ki bir CHP’liyi saraya davet edip Erdoğan ile görüştürdükten sonra bu diyaloğu Sözcü’nün başyazarı Rahmi Turan’a sızdırdıkları konuşulmaktaydı. Eğer bu görüşmeyi Erdoğan ile yapan bir CHP’li varsa ve Kemal Bey bu ismi biliyorsa hemen açıklaması ve partisinden uzaklaştırması lazımdı. Çünkü 139 milletvekili bulunan CHP, TBMM grubuna Kemal Kılıçdaroğlu’nu çıkartırsak 138 milletvekili zan altında kalmaktaydı. Bir de halen milletvekili olmayan eski milletvekilleri vardır ki onlar da zan altındaydı. Özetle; CHP için hazırlanan müthiş bir entrika, parti içine bir virüs gibi bulaştırılmıştı. Bu entrikayı çözüp gerçeği açıklamak, Kılıçdaroğlu için olmazsa olmaz bir görev halini almıştı. Rahmi Turan’ın ve Talat Atilla’nın da bu haberin tamamını ve karışanlarını mutlaka açıklaması lazımdı.

Bu arada İYİ Parti Grup Başkanvekili Lütfü Türkkan’ın Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep T. Erdoğan’a yaptığı “erken seçim” çağrısı ve öne sürdüğü şartlar neden İYİ Parti Genel Merkezi tarafından sert tepki ile karşılanmıştı? Resmî açıklama yapan İYİ Parti’nin tepkisi enteresandı:

“Grup Başkanvekilimizin malum yanlış ve kabul edilemez açıklaması, partimizin imasını dahi meşru görmediği ve göremeyeceği bir beyandır. Partimiz seçmenine ve milletine verdiği sözleri, siyasi namusu bilen bir sorumlulukla siyaset yapmaktadır.”

İYİ Parti Sözcüsü Yavuz Ağıralioğlu, Habertürk TV’de katıldığı canlı yayında, İYİ Parti Grup Başkanvekili Lütfü Türkkan’ın ‘AKP ile ittifak’ tartışmalarını da gündeme taşımış ve: “Parlamenter sisteme ilişkin hassasiyetlerimiz öyle birtakım taleplerle aşınacak değildir. Pazarlık konusu ediliyormuş gibi değersizleşme girişimleri siyasi vakarı da kaybettirir” diye çıkışmıştı.

CHP’li milletvekilinin sarayda Erdoğan ile görüşmesi gibi Lütfü Türkkan’ın da Cumhurbaşkanı Erdoğan ile diyaloğunun olduğu konuşulmaktaydı. Hatta 29 Ekim resepsiyonunda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İYİ Partililerle sohbetinde, “Lütfü Bey’in de işini hallettik” dediği yazılmıştı. FOX TV’de Çalar Saat programını yapan İsmail Küçükkaya da; Kemal Kılıçdaroğlu’nu konuk ettiği canlı yayında Türkkan’ın Beştepe’de Erdoğan ile görüşme yaptığını, “Türkkan, Cumhurbaşkanı ile bir görüşme gerçekleştirdi. Başka bir konu hakkında görüştüler sanırım” diye açıklamıştı. Lütfü Türkkan ise bir haber ajansına yaptığı açıklamada, 29 Ekim resepsiyonu dışında Beştepe’ye özel bir görüşme için gitmediğini vurgulamıştı. Bunun ardından İsmail Küçükkaya, Türkkan’ın yurt dışındaki ticari faaliyetleri için Erdoğan’la görüşme gerçekleştirdiği bilgisini paylaşmış ve görüşmenin içeriğine dair bilgiyi Cumhurbaşkanlığı kaynaklarından aldığını hatırlatmıştı. Ve tam bu sırada:

“AKP içindeki çözülme hakkında siyasi kulislere yansıyan son iddiaları da yansıtayım. 21 AKP’li milletvekilinin Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu’nun, 26 AKP’li milletvekilinin de Ali Babacan’ın kuracağı partiye katılacağı vurgulanıyordu… 47 milletvekilinin Davutoğlu ve Babacan’ın partilerinin kuruluşunu bekledikleri ve AKP’den ayrılmak için siyaseten en uygun zamanda istifalarını açıklayacakları ifade ediliyordu… ‘Erken seçim’ kararı alınması durumunda bu sayının hızla artacağı da AKP kulisinde dile getiriliyordu…”[3]

Bu arada İYİ Parti’de neler olmaktaydı?

İYİ Parti’nin Cumhur İttifakına katılacağı konusundaki haberlerin sızdırılması acaba tabanlarının buna hazırlanması amaçlı mıydı? Bu maksatla partide kimlerle irtibat kurulmakta ve hangi siyasi rüşvetler dağıtılmaktaydı? CIA bağlantılı bir ABD’li gazetecinin, İYİ Parti’ye gidip bir ekonomist milletvekiline Erdoğan ailesinin 107 milyar dolarlık servetini niye sormuşlardı?

Sn. Erdoğan ise bütün ısrarlı sorulara rağmen, bu konudaki çağrıları duymazdan gelip kendisinin ve ailesinin mal varlığını, ayrıca yurt dışında hesabının olup olmadığını da açıklamamıştı. 2019 Kasım’ın son haftasında Türkiye’ye gelen Amerikalı bir gazeteci, bazı partilerin yetkililerini ziyaret ederek, Türkiye ile Amerika arasındaki gerginliğe ilişkin görüşlerini almıştı. Türkiye ile Amerika arasındaki ilişkilerin dünü, bugünü ve yarını hakkında sorular soran Amerikalı gazeteci, İYİ Parti’nin ekonomi uzmanı da olan bir milletvekilini ziyaretinde şu şok soruyu sormuşlardı: “Erdoğan ve ailesinin 107 milyar dolar olan mal varlığının açıklanması durumunda Türkiye’de neler olurdu?”

Hem Amerika devletinin hem Beyaz Saray’ın yetkililerinin, gazetecilere bazı özel bilgileri verdikleri bilinen bir olaydı. Hatırlayacaksınız, küstah Başkan Trump’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’a gönderdiği mektubu da Amerika’daki FOX TV’nin muhabiri açıklamıştı. Şimdi asıl soru şuydu: Bu Amerikalı gazeteci, Erdoğan’ın mal varlığını kendisi neden haber yapmıyor da İYİ Parti’nin önemli bir milletvekiline dolaylı olarak hatırlatıp aktarıyordu? Cevap şuydu: Aslında soru sorar gibi yapıp bilgi sızdırıyordu! Bu işi de, Erdoğan’ın Amerika gezisine çıkmadan birkaç gün önce Ankara’da ziyaret ettiği İYİ Parti’de yapıyordu. Bu bilgi doğru mu yanlış mı, bilmiyoruz. Ancak aklımıza gelen soruları da sormak zorundayız.

– Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep T. Erdoğan’ın ve ailesinin yurt içinde ve yurt dışında gerçekten 107 milyar dolar tutarında servetleri var mıydı?

– Amerikalı gazetecinin elinde bu mal varlığının listesi var mıydı?

– Erdoğan’ın Başkan Trump ile görüşmesinde ya da heyetler arası görüşmelerde konu gündeme taşınmış mıydı?

– Cumhurbaşkanı Erdoğan ya da sözcü İbrahim Kalın veya İletişim Daire Başkanı Fahrettin Altun bu yazıda yer alan Amerikalı gazetecinin iddiasını yalanlayacaklar mıydı?

– Neden ülkesindeki çalıştığı medya organında bunu haber yapmıyor da Türkiye’de İYİ Partili bir muhalefet milletvekiline sızdırmıştı?[4]

Türkiye’nin günlerdir konuştuğu Beştepe’ye çıkan CHP’li iddiası, CHP içinde kumpas suçlamasına dönüşmüş durumdaydı. Rahmi Turan’ın haberin kaynağı olarak açıkladığı Talat Atilla ise, bu bilgiyi CHP’li bir isimden aldığını vurgulamıştı. Muharrem İnce, Erdoğan ile görüştüğü iddialarını kesin bir dille reddedip, “parti yönetimi içinde kendisine tezgâh kuran bir çete olduğunu” tekrarlamıştı. Beştepe haberinden bir gün sonra Kılıçdaroğlu FOX TV’ye konuk olmuşlardı. Orada “Külliye’ye giden CHP’liler oldu, ben onlardan haberdarım” demeye çalışırken, sanki habere konu edilen ‘CHP’den önemli kişi’nin kim olduğunu biliyormuşçasına bir ima oluşmuş ve o da bunu bozamamıştı.” diyenler haklıydı.

“CHP’lilerin bu kadar kolay kumpaslara düşmesini anlamakta zorlanıyorum” diyen Fehmi Koru, CHP’lilerin soramadığı soruları sıralamıştı:

Acaba CHP lideri ilk gün Sözcü’de çıkan haber üzerine kendisine “Mutlaka canlı yayına çıkın” aklını veren/ler/i hatırlayacak mıydı? Çıktığı programı da aynı kişi/ler kendisine tavsiye etmiş olmasındı? Her şey olup bittikten sonra, o programda kendisine, “Külliye’ye çıkan CHP’liyi biliyor musunuz?” sorusunun sorulmasını da aynı kişilerin program sunucusuna tembih edip etmediklerini de Kemal Kılıçdaroğlu’nun araştırması lazımdı? Tıpkı, kendisine “Abi elimde bomba gibi bir haber var, yüzde yüz doğru bir haber, yaz; bomba gibi patlayacağını göreceksin” diyen gazeteciye, “Kardeşim sen de gazetecisin, sitelerinde köşelerin var, neden kendin yazmıyorsun?” sorusunu sormayı düşünemeyen çok itibar ettikleri gazetenin yaşlı başyazarı gibi bu soruları nedense atlamışlardı!”

Külliye adına yapılan açıklamalarda “Bu bir kumpastır” ifadesi kullanılıyordu. Kemal Kılıçdaroğlu “Bu CHP’ye bir kumpastır” diyordu. Muharrem İnce “CHP Genel Başkanlığımı baltalamak amaçlı bir kumpas” görüşünü tekrarlıyordu. Rahmi Turan da “Kendisine kumpas kurulduğunu” söylüyordu. Evet, bu bir kumpastır, ama asıl soru: Bu kumpası kimler ve niye kurguluyordu?

Üstelik, bu olayda en merkezi konumda ‘gazeteci’ bilinen isimler bulunuyordu. Bir gazeteci bir başka gazeteciyi arıyor. Ona hemen ulaşamayınca, iki başka gazeteciyle haberini paylaşıyordu. Biri, kendisine, “Kurultay’a giden CHP’nin içerisine müdahale olarak anlaşılır, ben yazamam” deyince, o yine görüşemediği ilk gazeteciye dönüyordu. O sırada Londra’da sağlık sorunlarıyla boğuşan yaşlı gazeteci, “Ben sana güvenirim” deyip kendisine iletilen bilgiyi okurlarıyla paylaşıyordu. Okurlarla paylaşılan bilgi şu: CHP’den önemli bir isim gecenin bir vakti Külliye’ye çıkıp Cumhurbaşkanı ile partisini konuşuyor ve ondan “Genel Başkanlığa sen layıksın, istersen ben de sana destek çıkarım” güvencesini alıyor ve geldiği gibi sessizce Külliye’yi terk ediyordu… CHP’li o kişi Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’la partisini konuşuyor, o da CHP’yi dizayn etmek için bunu fırsat biliyordu.

Duyar duymaz, gazeteci milletinin, “Böyle bir şey olamaz” demesi gereken absürd bir hikâye uyduruluyordu. Ancak, konuyu yazmaları için başvurulan gazetecilere inandırıcı gelmesi için, görüşmenin günü ve saati dakikasına kadar (gece yarısından sonra 01.15) ile Külliye’ye gelirken ve ayrılırken kullanılan Audi marka araçların plakaları (06 SFG 4543 ve 06 GHJ 1290) da aktarılıyordu. Kendilerine konuyu yazmaları için yaklaşılan gazetecilerden hiçbirinin aklına “Kardeşim sen de gazetecisin ve elinin altında birden fazla haber sitesi var, elde ettiğin bilgilere bu kadar güveniyorsan neden kendin yazmıyorsun?” diye sormak gelmiyordu.

Gelelim Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Katar çıkarmasına…

Cumhurbaşkanı Recep T. Erdoğan, Türkiye ile Katar arasındaki Yüksek Stratejik Komitesinin Beşinci Toplantısı’nın icrası kapsamında bu ülkeye uçmuşlardı. Erdoğan ve beraberindekileri taşıyan özel uçak “TUR”, saat 09.25’te Esenboğa Havalimanı’ndan kalkmıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı havalimanından Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, Vali Vasip Şahin, Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş ve diğer ilgililer uğurlamıştı. Sn. Erdoğan’ın bu Katar ziyaretine, Hazine ve Maliye Bakanı Damat Berat Albayrak, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank, Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan, Sarayın İletişim Başkanı Fahrettin Altun ve MİT Başkanı Hakan Fidan da katılmışlardı.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ifadesiyle; Katar’ın Türkiye’ye “hibe ettiği” 500 milyon dolar (yaklaşık 3 milyar lira) değerindeki Boeing 747-8 model uçak hakkında konuyu ilk olarak, CHP Ankara Milletvekili Gamze Taşçıer ve emekli Büyükelçi Yalım Eralp gündeme taşımışlardı. Konunun uluslararası ilişkilerde etik meselesi olduğunu söyleyen Eralp, birçok ülkede hediye kabulünün parayla sınırlandırıldığına dikkat çekerek, Türkiye’de böyle bir yasal düzenleme olmadığını, Türkiye’nin bu konularda oldukça laçka bir tutum içerisinde olduğunu hatırlatmıştı. 12 Eylül 2019 Çarşamba günü Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevaplaması istemiyle soru önergesi vererek konuyu gündeme getiren Gamze Taşçıer ise devletlerarası mütekabiliyet esasına dikkat çekerek “Bu hediyenin karşılığı ne olacak ya da bir karşılığı oldu mu?” diye sormuşlardı.

Erdoğan “aslında Katar Emiri’nin uçağı satışa çıkardığını, kendilerinin de böyle bir taleplerini aktardığını, ama Katar Emiri’nin bu parayı almayıp bağışladığını” açıklamıştı. Ayrıca Sn. Erdoğan ‘Bu uçağın hibe edilmesi, CHP’yi neden rahatsız ediyor?’ diye sormuşlardı. Oysa hediye olmasıyla ilgili olarak da şu soru işareti vardı: Bu kadar pahalı bir şey neyin hatırına ve neler karşılığında hediye olarak bağışlanırdı? Yok eğer bu normal bir hediyeyse, normal bir süreçse bu soruların sorulmasından, bunun ortaya çıkmasından neden bu kadar rahatsız olmuşlardı?

Fransız Haber Ajansı “bu uçağın bir devlet başkanı tarafından satın alındığını” yazmıştı. Amac Aerospace adlı şirket ise uçağın satıldığını hem telefonla hem internet sitesinden doğrulamıştı. Evet, merak ediyoruz; bu 3 milyar liralık uçağı Erdoğan’a hediye eden Katar Şeyhi (pardon Emiri), Filistin’de, Keşmir’de, Yemen’deki perperişan mazlum Müslümanlara niye beş kuruş yardımda bulunmazlardı?!..

Erdoğan erken seçimden niye bu kadar korkmaktaydı?

“Kumpas”; sanayide üretilen eşyanın enini, boyunu ve derinliğini ölçmek için kullanılan milimetrenin yirmide birine kadar hassas ölçüm yapan aletlerin adıdır. Bu aletlerden yola çıkarak, siyasette ve sosyal hadiselerde; en ince ayrıntılarına kadar planlanarak, muhtemel hesapları yapılıp kitabına uydurularak kurulan tuzaklara ve manipülasyonlara da “Kumpas” denmeye başlanmıştı. Ülkeler ve bölgesel bazdaki kumpasları Siyonist-Emperyalist odaklar kurgulamakta, iktidar ve muhalefet başkanları ise başrol oynamaktaydı. Bu küresel odaklara göre, sağ ve sol tekerler, kendi güdümlerinde aynı yöne döner durumdaydı, hepsi de kendi sömürü arabalarını taşımaktaydı. Bu sömürü çarkına-arabasına sağ veya sol kapıdan girenlerin ve bunların peşinden gidenlerin kurusıkı kavgaları, sonuçta sadece büyük patronlarına yaramaktaydı.

“Saraya giden CHP’li” dedikoduları arasında, çok önemli bir gelişme geri planda kalmıştı. Bazı HDP’li Belediye Başkanlarının görevden alınmaları ile yeniden başlayan kayyım tartışmaları ve HDP’li milletvekillerinin sine-i millete dönme kararı alacağına dair iddialar iktidarı telaşlandırmıştı. Bu arada İYİ Parti Grup Başkanvekili Lütfü Türkkan’ın Bursa’da yaptığı bir konuşma esnasında “AKP ile koalisyon yaparız” sözleri siyaset gündemine düşen ayrı bir bombaydı. Ardından Rahmi Turan’ın “Saraya giden CHP’li” yazısı ortalığı kasıp kavurmaya başlamıştı. Son kayyım operasyonlarının ardından siyasi kulislerin yanı sıra kamuoyunda da hâkim olan beklenti; HDP’nin sine-i millete dönme kararı alıp iktidarı bir ara seçime zorlanmasıydı.Peki o kısa aralıktaki süreçte neler yaşanmıştı? Ahmet Takan’ın güvenilir kaynaklardan ulaştığı bilgilere göre, Salı günü akşamı gece geç saatlere kadar “bazı çevreler” HDP’yi sine-i millet kararından vazgeçirmek için çok yoğun bir çaba harcamışlardı. HDP yöneticileri bu toplantıdan sonra yaptıkları açıklamalarda, sine-i millete dönmeyeceklerini açıklamışlardı. Bu kararın ardından HDP’liler, başta Savunma Bakanlığı bütçesi görüşmeleri olmak üzere, Meclis’te iktidara karşı daha yumuşak bir tavır göstermeye başlamışlardı. Yazar, HDP ile ikna görüşmelerinden sonra siyasi kulislerde gündeme getirilen bazı soruları şöyle sıralamıştı:

HDP’ye (topyekûn Meclis’ten) çekilmeme karşılığı bazı tavizler verilmiş miydi? Pazarlıkların mahiyeti neydi? İktidar, HDP’den zaman istemiş miydi? Görevden alınan bazı HDP’li Belediye Başkanları için “iade ederiz” sözü verilmiş miydi? İktidar, TBMM’de HDP’nin elini rahatlatabilmek için bazı yöntemler geliştireceği konusunda söz vermiş miydi? Çünkü iktidarın, HDP’nin sine-i millete dönme kararı almamasının ardından derin bir nefes aldığı gözlenmişti. Aynı esnada MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de “Nereden çıkıyor bu erken seçim tartışmaları? Seçim 2023’te yapılacak” açıklamasını yaparak Erdoğan’ın yüreğine su serpmişti.

Evet, iktidar ve ortakları, Millet İttifakını bozmak için elinden gelen ne varsa yapıyordu. “Millet İttifakı, terör örgütü PKK ile hareket ediyor!” operasyonu pek tutmuyordu. Ne AKP ne de MHP kendi içindeki iç karışıklıkları bastırabiliyor, huzursuzlukların önüne geçilemiyordu. İşte tam bu sırada aranan kan bulunmuştu; Lütfü Türkkan’ın “AKP ile koalisyon yaparız” açıklaması ile “saraya giden CHP’li” yazısı ustaca algı operasyonları ile karşı taraflarda krize evriliyordu. Peki ne oldu da HDP sine-i millete dönmekten vazgeçiyordu? sorusunun peşine nedense kimse düşmüyordu. Millet İttifakı’nın yoluna devam etmesi için, İYİ Parti lideri Meral Akşener ile CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun kararlılıkları şimdilik oyunları bozmuş görünüyordu. Yazara göre; tezgâhlar Kemal Kılıçdaroğlu ile Meral Akşener’in üzerine kurulmaya devam ediyordu. Millet İttifakı bozulmadan bu iktidar ve ortakları yeni bir seçimi göze alamıyordu.[5] Bu nedenle yeni kumpaslar ve komplolar hazırlanıyordu!

 

 

Bu makaleyi sesli olarak dinleyebilirsiniz:

{mp3}chpyekumpasiddialari{/mp3}

 

 


[1] https://www.haberturk.com/yazarlar/nagehan-alci/2542966-muharrem-inceye-kurulan

[2] 23.11.2019 – Sözcü – Saraya Giden CHP’li

[3] https://www.yenicaggazetesi.com.tr/erdogani-kizdiracak-sok-iddia-53999yy.htm

[4] Bak: https://www.yenicaggazetesi.com.tr/sok-yaratan-erdogan-sorusu-53898yy.htm?

[5] 25-26 Kasım 2019 / https://www.korkusuz.com.tr / Ahmet Takan

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Picture of Osman ERAYDIN

Osman ERAYDIN

Subscribe
Bildir
12 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Suni gündemin,perde arkası
Televizyon radyo gazete haberler,
Hep Akp CHP kayıkçı kavgası dünden,
Akp CHP flört eder gündem,
Neye yarar, bu suni sistem

İnat etme gel, Millî Çözüm dinle,
Bakmaz anlamaz görmez isen,
Sana uzaktır Milli görüş Adil Düzen,
Gel, Asrın Lideri Erbakan’ı izle!…

Ne hikmetse(?!) gizlice CHP’li vekil, sarayda Akp genel başkanı ile görüşüyor.?!
RTE, terör örgütleri destekçisi ve kollayıcısı Trump ve Avrupa’lı müttefikleri ile görüşüyor?
Sahi niye bu Akp tabanı Reislerini sorgulayamıyor ve toz konduramıyorlardı?!
Sahi niye bu zavallı taban, Sivaslılar gününde SP lideri Temel Karamolla’yı protesto ediyorlardı!?..

İlahi adalet
Ekonomisi çökertilip, doğası ve her türlü zenginliği acımasızca yok edililen bu güzelim ülkemiz iktidarı ve muhalefetiyle bu gidişata zemin hazırlamış olmalarıdır.
Akp nin erimesi ve yeni parti tartışmaları televizyonlarda konuşulmaya başlamış olması da Chp deki kavkanın başlama sebeplerinden dir.
AKP ve Erdoğan tüm vatandaşlarımızın yoksulluk, haksızlık, hukuksuzluk içinde yaşamalarını unutturmak ve yolsuzlukların üzerini kapatmak için her türlü yola baş vurmakta. Korku imparatorluğu kurarak insanları hapishane veya timarhaneye gönderme olgusuyla susturmakta…
Bu AKP ve CHP AB uyum yasalarını birlikte ve sorun çıkarmadan meclisten geçirmedilermi? Tabi ki şimdi birbirlerini suçlayıp kirli dosyalarını ortaya koyacaklar.. İlahi adelet tecelli edecek İnşallah..
Bu zalim sistemi ayakta tutan bütün parti ve kurumlar kokuşmuş bir vaziyette birbirlerine suçu atarak işin içinden çıkamazlar. Hep birlikte memleketi bu hale getirdiler. Hep birlikte de tarihin çöplüğüne atılacaklar…
Artık ya Adil Düzen’e geçilmesi elzemdir…
Heyacan ve ümidimizi yitirmeden bekliyoruz..

TARİH YENİDEN YAZILACAKTIR!..
“Bu iktidara bu muhalefet”tencere-kapak gibi nasılda oturuyor!..AKP’nin en büyük kazancı CHP GİBİ BİR MUHALEFETE SAHİP BULUNMASIDIR!..Aziz Erbakan Hocamız ve Üstad Ahmet AKGÜL Hocamızın buyurdukları gibi; “Artık sağ yok, MİLLİCİ ‘misin,İŞBİRLİKÇİ misin!..”dönemine girilmiştir!..

Uydurulan suni gündemler,kayıkçı kavgalarıyla bir yere varılamayacaktır!..Ne yapsalar boş ,tıkanan gayri milli,gayri insanı faizci kapitalist sistemin sonu gelmiştir!..

Ne acı bir hal ki koskocaman bir devlet,millet;her an farklı bir renge bürünen…Ne şahşi, ne de işgal ettikleri makamların gerektirdiği milli ve insani bir sorumluluk “ta şı ya ma yan”!.. bir yapının elinde çırpınmaktadır!..Dış güçlerin ülkemize-devletimize ve Milli Onurumuza, bir şantaj konusu haline getirdikleri; son derece hassas olunması ve derhal bu sinsi -siyonist merkezlerin ağızlarının paylarının verilmesi gereken,”Mal varlığı”konularında takınılan kuşkulu ve sessizlik tavrı,Milli Vicdanı kanatmaktadır!..Bu tavır, sanki “gizlenecek kirli- karanlık işler”in olduğu, izlenimi vermekte ve dış mihrakların ekmeğine yağ sürmektedir!..

Ve akıllara şu soru gelmektedir: “Acaba, tarihin en şerefli sayfalarını yazan bu aziz millet, bir tek kişinin keyfi güdümüne!..O kimse ise “Mal Varlığı”nın açıklanması tehditleriyle yabancı ülke ve kesimlerin güdümüne mi girmiştir?..”

Sonuç itibariyle,bu ülkeyi kimse sokakta bulmamıştır ve kimse sinsi-siyonist mihraklara yem etmeyecektir!..İnşallah pek yakında ve mutlaka,Milletimizi millet yapan MİLLİ ŞUUR VE RUH yeniden güçlenerek,istismar değil gerçek anlam da dirilip doğrulacak!..Yeniden ve benzeri görülmemiş bir şekilde TARİHİ YENİDEN ALTIN HARFLERLE YAZACAKTIR!..

İnsanlığın Kurtuluş Abidesi Milli Görüşü en iyi muhafaza etmiş bilge insan Erbakan Hocamızın öğretilerinin tek takipçisi ve sadığı olan Üstad Ahmet AKGÜL Hocamızın rehberliğinde Yaşanabilir Bir Türkiye Yeniden Büyük Türkiye ve Yeni Bir Dünyaya ulaşılacak
İnsanlığın Kurtuluş Abidesi Milli Görüşü en iyi muhafaza etmiş bilge insan Erbakan Hocamızın öğretilerinin tek takipçisi ve sadığı olan Üstad Ahmet AKGÜL Hocamızın rehberliğinde Yaşanabilir Bir Türkiye, Yeniden Büyük Türkiye ve Yeni Bir Dünyaya ulaşılacak günlerin arefesindeyiz!..

Makaleyi okuyunca aklımıza Erbakan Hocamızın anlattığı şu meşhur fıkra geldi:

Baba Bush olarak bilinen eski ABD Başkanı George HerbertWalker Bush, 94 yaşında Teksas’ta öldü. 1991 yılında Irak’a ilk işgal girişiminde bulunan eski ABD Başkanı Bush’un ölümünün ardından Milli Görüş Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hocamızın o sözleri aklımıza geldi.

1991 yılında gerçekleşen bir toplantıda teşkilat üyelerine anlattığı Aziz Erbakan Hocamızın o sözleri ve fıkrası;
“Bu arkadaşlarımız bir gün bir filme gitmişler. Bu film bir Amerikan filmi, içerisinde Kızılderililer gösteriliyor. Kızılderililer bir beyazı yakalamışlar ve ağaca bağlamışlar. Kızılderili reis bir kayanın üzerinde oturuyor. Karşısında da dumanlı dağlara bakarak piposunu içiyor. Diğer tarafta altında harıl harıl ateş yanan bir kazan fokur fokur kaynıyor. Ağaca bağlanmış beyazı yiyecekler, sahne bu. Ortada tam tam dansı da başlamış, ölüm saati geliyor. Kazanın fokurtusu arttıkça beyaz adam tepinip duruyor. Boncuk boncuk terliyor. Beyaz adam bir yandan Kızılderililere yalvarıyor, bir yandan da bir şekilde iplerden kurtulmaya çalışıyor. Uzun bu sahne devam ettikten sonra beyaz adam nihayet ipini gevşetiyor. Bu esnada reis hiç istifini bozmuyor. Beyaz adamın kaçması mümkün değil. Ne yapacak? Reisin önüne gelip daha candan yalvarmak. Nitekim öyle yapıyor ve yalvarıyor. Tam o esnada Kızılderili reis beyaz adama dönüp, “Mesele basit, gebereceksin!” diyor. Şimdi 40 sene sonra niye bu olayı anlatıyorum. Çünkü Bush’a söylenecek söz bu da onun için. Ne olacak ‘Mesele basit, gebereceksin.’ İster Bağdat’ı, ister Afganistan’ı, ister Keşmir’i, ister Filistin’i bombala, senin kanserine merhem olmaz. Firavunluğu bırakacaksın, hakkı üstün tutan medeniyete, adil düzene döneceksin. Başka çaresi yok! Bütün bu sözler inançlı kardeşlerimizin mesuliyetini artırıyor. Neden? Çünkü bu adil düzen gerekir ki bir an evvel bizim ülkemizde kurulsun, başka ülkelere başka insanlığa örnek olsun. Bütün acı tecrübeleri geçirdik. Batı taklitçiliğinin bizi nasıl işsiz bıraktığını gördük. Faizler yüzde yüze fırladı gidiyor. Sonu yok. Akıl baliğ bir adam bu gidişattan hayır geleceğine inanamaz, deli olması lazım. Tek çözüm Adil Düzen. İnsanlar bu zulmü çekmeye mecbur değil. Bu düzen, hakkı yüz olan insana sekiz veriyor, 92’sini alıp gidiyor. Bu zulümdür. Bu insanlar gerçekleri bilmiyorlar. Kendilerine gerçekler anlatılacak olursa kimse ‘Yarabbi ben belamı istiyorum’ diye oy vermez. Halbuki bugün böyle oluyor gerçekleri bilmedikleri için. Ne olacak? İnanan insanlar bütün güçlüklere rağmen bu gerçekleri duyuracak.”

[u][b]Çaresi yok ; horoz döğüşleriyle insanlığın kanını emen sömüren Siyonist mahfillerin başları ve işbirlikçilerin hepsi tamamınız gebereceksiniz , yıkılıp perperişan olup sicilinize kara bir leke olarak kayıtlara geçeceksiniz ve mutsuz sona hem dünyada hem ahirette hak ettiğiniz cezaya erişeceksiniz inşaallah ve İnsanlığın Kurtuluş Abidesi Milli Görüşü en iyi muhafaza etmiş bilge insan Erbakan Hocamızın öğretilerinin tek takipçisi ve sadığı olan Üstad Ahmet AKGÜL Hocamızın rehberliğinde Yaşanabilir Bir Türkiye, Yeniden Büyük Türkiye ve Yeni Bir Dünyaya ulaşılacak günlerin arifesinde olduğumuzu hissediyoruz ve kurtuluş reçetesi olan ADİL DÜZEN Projelerinin uygulamaya geçişinin gelişinin hızlanması için rabbimize dua ediyoruz
[/b][/u]

Saygılarımla

Değerlendirme …
Bir olayı değerlendirirken; hedeflenen ne? Kime yaramış? Hangi durum ve koşulda kim ne kazanmış? Olayın aktörlerinin ortak bağlantıları ve düşünce yapısı nedir? Olay vuku bulurken yaşanan paralel gelişmeler nelerdir? Soruları çözüme ulaşmak adına çok önemlidir.

Makaledeki ifadeler gayet açık ve net. Her nekadar aktörler sn. Cumhurbaşkanı ve Muharrem İnce olsa da sonuca bakıldığında en fazla onların işine yaradığı anlaşılmaktadır. Zira ya erken seçim durumunda kaybetme korkusuyla karşı ittifakı bozmaya çalışan RTE’ a yaramakta ya da Türk halkı mazlumun her zaman yanında olduğundan, mağdur edebiyatı ile Muharrem İnce veya Ekrem İmamoğlu’nun 2023’e yetiştirilmesi yapılmaktadır. Yine diğer taraftan ayakkabı kutularındaki süreç gibi varolan servetleri böyle bir kumpas içinde dillendirerek konuyu itibarsızlaştırma RTE yi mağdurlaştırma yapıldığı sezilmektedir. Yani baştan başa Tersten siyaset… Bu gelişmelerin Ekrem İmamoğlu’nun Chattam House ziyareti sonrası yaşanması da rastlantı olmasa gerek. Zira siyasette raslantı yoktur.

Diğer taraftan bu gelişmelerden anlıyoruz ki 2023 Türkiye siyasi yapılanması şekillendirilmektedir. Bir yandan Akp ile ittifaka yaklaştığı konuşulduğu süreçte İyi parti içinden bir vekilin seçilmesi ve bir genel başkan adayı olarak Muharrem İnce’nin isminin geçmesi Meral Akşener’i RTE den ziyade Kemal Kılıçdaroğlu’na yaklaştıracaktır.

Haberin Amerikadan gelmesi sanki kumpasın İngiliz menşeli kurulduğunu göstermektedir. Zira İmamoğlu Chattam House ziyareti haricinde bir de İngiltere menşeli Ali Babacan ve yeni parti durumları söz konusu.

Sonuç olarak ne kadar çabalarlarsa çabalasınlar bunlar siyonizmin son çırpınışıdır. O gün geldiğinde, kendileri bile çağırmadan kaçacak bir 4 kişi olsa gerek…

Teşhis-Tedavi
Aziz Erbakan Hocamız “bir hastalığı teşhis etmeden tedavi etmek mümkün değildir” buyurmuşlardı. Evet habis ur misali ülkenin pek çok yerine çöreklenmiş siyonizmin, sürekli olarak farklı yöntemlerle algı oluşturup saldırmasını tespit etmek ve bu saldırı yöntemlerini savuşturacak tedbirler almak da ancak Milli bir Görüş ve Milli bir Çözüm anlayışı ile olacaktır. Ne oldu, niye oldu sorularından ziyade kime yaradı? sorusuna daha çok ehemmiyet vermemiz gerektiğini hatırladık tekrar. Ülkemin başına bela olan işbirlikçilerin, dikkati başka yöne vermek, irtibatlarını gizlemek adına giriştikleri mücadeleyi net bir şekilde görmüş olduk. Ve yine Aziz Erbakan Hocamızın deyimiyle tabelası farklı ama mayası aynı tiplerin tiyatro sergilediklerini görmüş olduk.

Mal makam hırsınız başınıza neler getirecek tahmin edebiliyormusunuz
Kâfirlerin ve zalim yöneticilerin ortak özelliği şu olmuştur.
gece gündüz çeşitli tuzaklar kurarak ve insanları (şehvet ve menfaatle) aldatarak, Allah’a karşı nankörlük etmelerini ve İslam dinini bırakıp kendi düzenlerini desteklemelerini ve böylece şirke girip tağutlara köle durumuna gelmelerini istemişlerdir”

“Bu yeryüzünde kibirlenmeleri ve kötü hileleri şeytani düzenleri yüzünden peygamberlere ve davetçilere düşman oldular .ancak her kötü tuzak eninde sonunda sahibinin başına bela olacağı gibi Zalimlerde kendi kurdukları zülüm düzenlerinin çarkları arasında ezilmekten kurtulamayacakkardır.
İşte kimi yandaş edinsenizde be makamınız nede malınız sizi kurtaramayacaktır ! Harun geldiniz ama karunlarıda geçtiniz ! Hey hat şeytani saltanatınız yıkılacak neye kime yalvarırsanız yalvarın …..

REJİSÖR KİM?
REJİSÖR KİM? OYUNCU KİM? SEYİRCİ KİM?

Bil ey millet ey ümmet kirli bir oyun oynanıyor sana!
Dizayn ediliyor “siyaset ekonomi toplum..” anlasana!

Kimi sağcı kimi solcu ”güya” didişiyorlar rolleri sana
Hepsi faizci- ab’ci- abd’ci-israil’ci “dikkatli” baksana!

İcraatlarinden ençok kazanç faizciye-yandaşlarına!
Senin üzerinden zenginleşiyorlar baksana faturana!

Yorulan atları değiştirirler tam itaat isterler Siyon’a!
Bop işliyor kan gölü oldu bak Suriye’ye Afganistan’a

Kim sahip çıkıyor Filistin,Arakan…Doğu Türkistan’a!
Milli Görüş Milli Çözüm Hak dava farkını kavrasana!

Adil Düzen’e geçmeden olmaz
Feraset-basiret timsali Üstad Ahmet Akgül hocamızın bahsettiği “Chp ve Akp’nin 40 aynısı” son 2 madde..
38- AKP ile CHP’nin kalıpları ve kılıkları farklı da görülse, kafa yapıları ve kankaları (Mason kardaşları) aynı olan partilerdir. Bunlar çağdaş Firavunların; birisi smokin yakalı ve fötr şapkalı; ötekisi külahlı ve çarşaflı kâhyaları ve köleleri yerindedir…

39- Bu iki partiyi farklı zannedenlere, öncelikle, “Zındık” ve “Münafık” kavramlarını çok iyi öğrenmeleri tavsiye edilir.

40- AKP’nin “Muhafazakâr ve Reformist”, CHP’nin “Çağdaş ve Kemalist”geçinmeleri; hanımlarının farklı giysiler içinde görünmeleri ve her ikisinin değişik geçmişten gelmeleri, sadece rollerinin gizlenmesine ve kontrollerinin daha kolay yürütülmesine yöneliktir. Elbiselerinin rengi, modası ve astarı farklı da olsa, kumaşları ve asılları aynı maddedendir.

Demek ki; Ya Adil Düzen’e geçilecek veya bugünkü adi ve Siyonist sömürü sistemleri insanlığı ezecektir!.. Bu nedenle Milli ve haysiyetli bir mutabakat girişimi mutlaka gereklidir.

Kemalizm ile Tayyibizm (CHP ile AKP), ortak ve mutlak görevleri olan Haçlı Batı’ya ve NATO’ya hizmet gayretiyle, Libya saldırısına katılmış, masum ve mazlum on binlerce insanın katline ve Libya’nın tahribine sebep olmuşlardı!
Alıntı; Milli Çözüm Dergisi

HAYDİ GAYRET
Kuru taşa bahar, neylesin dostum

Toprak ol ki çimen, gül bitiresin!..

Ehli dünya dönüp, eğlensin dostum

Sen Mevlâ’ya yönel, yol bitiresin!..

Aldanma faniye, dalma fenaya

Devam eyle canım, hamdü senaya

İbretle nazar kıl, arzı semaya

Gönül ehli ol ki, dil bitiresin!..

Taksimin gelecek, bu telaş niye

Helâl şifa benzer, haram zehire

Bu hidayet bize, Haktan hediye

Kıymetin bil dostum, hal bitiresin!..

Nefsine uyanlar, uzak Rabbine

Ham kalırsan yazık, zikrü hamdine

Takdire itiraz, düşmez haddine

Himmetin yüce tut, yıl bitiresin!..

Putların çoğaldı, kafan dağıldı

Deli koyun gibi, sütün sağıldı

Ev barkım sandığın, sana ağıldı

Fareyken istersin, fil bitiresin!..

Ayar belli olur, bil ki seçimde

Bâtıla meyleder, türlü biçimde

Muhammed gayreti, yoksa içinde

Ne fayda sakalda, kıl bitiresin!..

Davadan dönekler, marazdır derttir

Mü’min kancık olmaz, dürüsttür merttir

Mazluma şefkatli, zalime serttir

Cehd et ki kâfirde, pil bitiresin!..

Milli Çözüm okut, Millet uyansın

Çün sen sorumlusun, Hakkı duyansın

Mü’min kişi Kur’an, renge boyansın

Çorak topraklardan, kil bitiresin!..

Yolsuzluk bir Milli Güvenlik ve Beka sorunudur
02 Aralık’ta; Selahattin Demirtaş’ın (güya) bir haftadır hasta olduğu halde müdahale edilmediği, ve sonunda hücresinde bilincinin kapandığı haberi gündeme bomba gibi düştü. Ardından sosyal medya timsahları, gözyaşları eşliğine Demirtaş’a güzelleme yazmaya başladılar. “Demirtaş serbest bırakılmalı” imiş. İşte HDP’nin sine-i millete çekilmekten, neyin veya nelerin karşılığı vazgeçtiğini önümüzdeki günlerde daha net göreceğiz.

Zaten yerel seçimde yeni bir açılım sürecinin ilk işaret fişeği atılmıştı. APO’nun mektubu okutulmuş, kardeşi Osman Öcalan devletin resmi televizyonu TRT’ye bile çıkarılmıştı… Demek ki sırada Demirtaş’ın serbest bırakılması var. Bakalım ardından hangi tavizler gelecek… Kılıçdaroğlu ise: Selahattin Demirtaş’ın haksız yere içeride olduğunu tekrarladı. Esasen CHP’ye dışarıdan kumpas kurulmasına gerek yok ki!… CHP her zaman kendi ayağına sıkar zaten. Erdoğan’ın iktidarı CHP gibi bir muhalefetin varlığına göbekten bağlıdır. CHP, işte bu sebepten Erdoğan iktidarının -gizli ortağıdır-. Ve bu durum iktidarı da, muhalefeti de, Siyonistlerin dizayn ettiğinin en açık göstergesidir.

Gece yarısı Trump gâvurundan gelen bir telefonla Barış Pınarı Harekâtını durduran Erdoğan, acaba bu mal varlığının açıklanması ile mi tehdit edilmişti ki; hem içeride hem dışarıda TSK tarafından bitirilmek üzere olan PKK/PYD terör belasına yeniden hayat öpücüğü vermişti?!…

Velhâsıl; yolsuzluk meselesi bir ülkenin terör sorunundan da öncelikli Milli Güvenlik ve beka sorunudur.

Ne Yaparsanız Yapın , Kime kumpas kurarsanız kurun artık bu saltanatınız yıkılacak ve devranınız da son bulacaktı!
Akıl Hocaları olan Abdurrahman Dilipak’ın bir çok yerde itiraf ettiği gibi ; AK Parti’nin kuruluşuna destek veren güçler 3 vaatte bulunup 3 şey talep ettiler. Bunlar şöyle;
“1. Biz sizi iktidara taşıyalım.
2. Size iktidarda sorun çıkaracakları opere edelim.
3. Size gerekli finansal destekleri getirelim.”

AK Parti’den istenenler de şunlardı:
“a. İsrail’in güvenliğini artıracaksınız, önündeki engelleri kaldıracaksınız.
b. Büyük Ortadoğu Projesi yani sınırların değişmesi.
c. İslam’ın yeniden yorumlanmasında bize yardımcı olacaksınız.”

Evet, kurulurken Siyonist bir proje olarak kurulan ve Erbakan Hocamızın ve Milli Görüş’ün 40 yıllık birikimlerini miras yedi gibi yavaş yavaş tüketen Akp ve zihniyetinin devam etmesi için tabi ki muhalefetin de ayarlanması ve karşısında rakip olacak hiç bir gücün ve birlikteliğin de olmaması gerekiyordu..
Bu nedenle zamanında Fetö eliyle Deniz Baykal’a yapılan bir operasyonla başkanlığa getirilen Kılıçdaroğlu ve ekibine şimdi başka bir kumpas mı hazırlanmaktaydı?

2001’den bugüne kadar yapılan yol, tünel, park-bahçe, inşaat faaliyetleri ve paraları yandaş şirketleri aracılığıyla toprağa gömme dışında ciddi bir sanayi yatırımı olmayan , tarımda tohumundan üretilen ürün ve miktarına kadar dışa bağımlı hale gelen ve şeker pancarı fabrikalarını yok pahasına satan,
ahlaki olarak her geçen gün yozlaşan , adalet terazisi şaşmış ve her geçen gün iç ve dış borçları katlanarak büyüyen ve dış politikada Siyonist BOP projesine eş başkanlık yapıp bir dönem PKK ile çözüm süreci yaşayıp bölgeyi teröristlerin insafına terk eden ; çevresindeki tüm komşularıyla sorunlu hale gelen ; stratejik tüm ortaklarından ABD, NATO, ve Rusya’dan kazık yiyen ama onlarsız da iş yapamayan ve son Barış Pınarı Harekatını da hedeflenen derinlik ve bölgeye ulaşmadan (ne tür bir tehditle olduğu bilinmez) atıl bırakan Akp ve Cumhurbaşkanı tabi ki umit olmaktan çıkmıştır.. Bu konjonktürde yapılacak seçimde de %50 barajını yakalayamayacaklarının farkındadırlar…
Artık saltanatlarının sallantıda olduğunu hissettikleri için bu tür manipülasyonlarla gündem değiştirip halkı oyalamakta “Millet İttifakı”ndan başka çare yok gibi hava oluşturulmaktaydı!
Ama ne çare artık bundan sonra dikiş tutmayacak Milli Görüş davasını böldükleri gibi Allah’da “cezaen vifaka” her suça kendi cinsinden uygun bir karşılık olarak partilerinden ayrılanlar eliyle Akp’yi bölecek bugüne kadar yapıp ettiklerinin karşılıklarının alınacağı hesabın görüleceği bir dönem yaşanacaktı!
Görelim Mevlam neyler, neylerse güzel eyler!

ÖZEL YAZILAR

YORUMLAR

Son Yorumlar
12
0
Düşünceleriniz değerlidir, lütfen yorum yapın.x
Paylaş...