YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
69182eb1ac0ef
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 8 9 2 6
Bugün : 10058
Dün : 37133
Bu ay : 611863
Geçen ay : 1371576
Toplam : 45015684
IP'niz : 216.73.216.10

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

 

Mahmudiye'deki tecavüz ve katliam, ABD'nin doğal hali, AKP'nin ise vebalidir!

Sıradan bir haber:

"Bağdat'ın güneyindeki Mahmudiye kasabasında Amerikan askerleri, mart ayında bir kıza tecavüz etti. Devriye gezerken gördükleri kız çocuğuna yaptıkları korkunç saldırıyı bir hafta boyunca planlayan askerler, ailenin biri çocuk 3 erkeğini yan odaya kapatıp evinde tecavüz ettikleri kız çocuğunu olay sonrası öldürdü. Suçları ortaya çıkmasın diye erkekleri de öldürdükten sonra cesetlerini yanıcı bir sıvı madde dökerek ateşe verdi."

O aşağılık Amerikan askerlerinden birinin itirafıyla ortaya çıkan bu korkunç olaya "sıradan haber" diyoruz, çünkü Ebu Gureyb'den, Felluce'den, Telafer'den, Hadise'den sonra, işgalci Amerikan askerlerinin sapıklıkları ve canilikleri değil, ancak normal davranışları sıra dışı kabul edilebilir.

Vietnam'ın işgalinde, Somali'nin işgalinde, Afganistan'ın işgalinde de sapıklığın ve barbarlığın dibini bulmadı mı Amerikan askerleri?

Amerikan askerlerinin alçaklığı ve ahlaksızlığı ile anılmayan bir Amerikan işgali gösterilebilir mi?

 

Bu gibi kahpelik ve katillikler, ABD'nin doğal halidir. Batılı barbarlar, zaten böyledir. Onlar, yüzyıllar süren Haçlı seferlerinde de, Anadolu işgalinde de, Bosna Hersek'te de aynı vahşet ve dehşetleri sergilemişti.

Ama böylesi mel'anet ve rezaletler asıl AKP iktidarının vebalidir. Alınlarının kara lekesidir. Şimdi İsrail'in vahşi katliamları karşısında, göstermelik ve diplomatik demeçlerle yetinen AKP'ye sesleniyoruz: Hiç değilse meclisteki İsrail Dostluk Grubu'nu kapatın.

İsrail'liler Filistin'de vahşet ve katliamlarına devam ederken, TBMM'de İsrail Dostluk Grubu'nun en fazla üyeye sahip grup olması dikkat çekiyor. TBMM'de milletvekillerinin en çok rağbet gösterdiği İsrail Dostluk Grubu 273 Üyeyle TBMM'de Kurulu 77 dostluk grubu içinde en fazla üyeye sahip ikinci grup! Türkiye-İsrail Dostluk Grubunun Başkanlığını AKP Adana milletvekili Prof. Vahit Kirişçi yapıyor.

Erdoğan'ın Üye Olun Talimatı

Daha önce toplam üye sayısı 160 civarında olan Türkiye-İsrail Parlamentolararası Dostluk Grubu'nun yönetimini CHP'nin alması üzerine, Başbakan Tayip Erdoğan'ın talimatı ile gruba üye kaydının arttırılması ve yönetimin ele geçirilmesi istenmişti.

Ayrıca CHP'li milletvekilinin başkan olduğu dönemde 160 kişilik liste kamuoyuna açıklanmıştı. Ancak AKP'li başkanın olduğu dönemde nedense listenin kalan kısmı kamuoyuna duyurulmuyor.

Türkiye-İsrail Dostluk Grubu Yönetim Kurulu Üyeleri şu isimlerden oluşuyor:

Vahit Kirişçi (Başkan) Suat Kılıç, Serpil Yılmaz, Enver Yılmaz, Telat Karapınar, Cengiz Kaptanoğlu, A. Erdem Cantimur, Öner Gülyeşil, Mehmet Çiçek

Yedek Üyeler: Nuri Akbulut ve İsmail Soylu

Denetleme Kurulu Asil ve Yedek Üyeleri: Nevzat Doğan, Ali Rıza Alaboyun, Fatma Şahin, A. Zeynep Tekin, Aziz Akgül, Agah Kafkas.

Milli Görüşcülerin, yüksek ve örnek bir sorumluluk bilinciyle gerçekleştirdikleri "İsrail'e Lanet, Filistin'e Destek" mitinginden gocunan Ankara Belediye Başkanı Melih Göçek'in "Tayip yıprandı ve laçkalaştı. Şimdi de beni kullanın, daha memnun kalırsınız" cinsinden "Siyonist patronlara selam" mesajı taşıyan, şu açıklamaları ise, tek kelime ile iğrendiriyor!

"Başını kuma gömenlere de inanmıyorum. Sadece bağırarak, çağırarak, hisleri tahrik ederek orada daha çok ölümlere yol açılacağına inanıyorum. Onların vebalini de onların sırtlarına yüklüyorum.[1]

Irak'taki iki aşiret liderinden azar işitir konuma gelen Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin geldiği noktayı düşündükçe kahroluyoruz.

Barzani isimli aşiret reisinin; Türkiye Cumhuriyeti'ni yöneten basiretsiz kadroların ataleti sonucu, nasıl zenginleştiğini ve bu zenginlikle nasıl dönüp dolaşıp Türkiye'ye kafa tutar konuma geldiğini, hayretle izliyoruz.

Barzani'nin kardeşleri ve yeğenlerinin; Mersin üzerinden gerçekleştirdikleri sigara kaçakçılığından;

Türkiye'nin Ülker, Beko gibi önde gelen markalarının Irak'taki baş bayiliğine;

KDP Tırlarının; kilometrelerce kuyruk bulunan sınır kapısından; AKP hükümetinin özel talimatı ile beklemeden geçirilmesine kadar bir çok bilgiyi sizlerle paylaşmak istiyoruz.

KDP'nin Ankara temsilciliği önünde park edilen arabaların aynı zamanda, bu aşiret reisinin kurduğu çıkar şebekesinden nemalananların arabaları olduğuna dikkat çekiyor ve MİT ve Emniyet'i; hükümeti eleştiren gazeteci, işadamı, politikacı takibini bırakıp, bu nifak yuvasını ziyaret edenleri takibe çağırıyoruz…

Neticede ortada neredeyse devleti sarmış bir; "Mason", "kürtçü"; "tarikatçı" (sadece İslami tarikatlari kastetmiyoruz) ve "komprador" burjuvazi şebekesi ile karşı karşıya bulunuyoruz.

Üstelik Türkiye'nin "stratejik" düşmanı ABD hazretlerinin himayesinde! Irak'taki Siyonist dinamikler;  Türkiye'nin sermaye yapısını dönüştürüyor ve… KDP ile Beko'yu ve Ülker'i aynı çıkar ekseninde birleştiriyor.

O yüzden; Tuncay Özilhan gibi bir ismin Aksiyon dergisinde profilinin yükseltilmesi gibi; bir çok alanda; bu yeni çıkar işbirliğinin irili ufaklı meyvelerini topluyoruz.

O yüzden; bir türlü ülkeye dönemeyen Başbakan'ın kürtçü danışmanları, müteahhit arkadaşlarına Güneydoğu'da rant alanları açmakla meşgul olduklarını görüyoruz!..

Ortaya konulan bu tablo;

Türkiye'nin Kerkük'ten önce;

Evet, önce Ankara ve Mersin'e müdahale etmesi gerektiğini gösteriyor.

Tabi bu müdahalenin yapılması için; Türkiye'nin güvenlik kurumlarının üç temel doktrinel narkozdan uyanıp, yüzünü soğuk suyla yıkaması gerekiyor. Bunlar;

a) AB-D stratejik müttefik doktrini

b)"Hıristiyanlık'la Amentü barışı", "İsrail'le ortak Terör Anlayışı" Kardeşliğine dayalı "Ilımlı İslam" (Fethullah) doktrini

c) Küresel liberal (Borçluyuz, dik yürüyemeyiz) doktrini

Uyuşturucu-kaçakçılık baronları; Türkiye'nin sadece sermaye altyapısına değil; idari ve güvenlik altyapısına da sızmaya devam ediyor!

Ey AKP'liler!

Bu millet sizden:

Bu tehlikeli gidişatın farkına vardığınızı ve Türkiye'nin ne pahasına olursa olsun uçuruma sürüklenmesine izin vermeyecek tedbirleri aldığınızı, en azından konjonktür gereği sessiz kaldığınızı" gösterir bir işaret fişeği görmek istiyor,  ama maalesef ümit kırıklığı yaşıyor!

Türkiye'nin gittikçe "anarşik" bir yapıya bürünen psikolojik harp sahnesinde; kavramsal ve düşünsel merkezkaç kuvvetlerin bütün dokuları parçalanmaya başlıyor.[2] Çünkü sözde Irak Dış Bakanı ve katır çobanı Hoşyar Zebari bile, ülkemizde krallar gibi karşılanıyor. Ardından gittiği Yunanistan'dan Türkiye'ye tehditler yağdırıyor!..

Ankara'da gizli İsrail devleti mi var!!!

Altında petrol denizi bulunan, 510 kilometre uzunluğa sahip 3 milyon dönümlük Suriye sınırındaki Türk toprağının 49 yıllığına İsviçre üzerinden, mayın temizleme kılıfı altında Mossad'ın taşeron şirketlerine devredilmesi planlanıyor!

Sahibi belirsiz Kardak kayalığı için Yunanistan'la savaşı göze alan Türkiye, sıra İsrail'e gelince niye yelkenleri indiriyor? Kuşkular, Ankara'da İsrail gizli devletinin varlığını güçlendiriyor. Suriye sınırındaki 3 milyon dönüm arazi vatan toprağı sayılmıyor mu?

Yoksa Yunanistan düşman da İsrail dost mu? Diplomatik üslup dışında, kim İsrail'e dost diyorsa, işte o aslında Ankara'daki İsrail derin devletinin adamıdır!

Çünkü İsrail dost değil; düşmanın en sinsisi ve en zararlısı, en kararlısı, en azgını ve en acımasızıdır.

Bunu biz değil, İsrailli yetkililer söylüyor.

Türkiye, İsrail'i tanıyan ilk Müslüman ülke olmasına rağmen, yine Türkiye Konya üzerinde İsrail savaş uçaklarına eğitim uçuşu yaptırarak, Filistin halkına ve kendi geçmişine ihanet etmesine rağmen İsrail, Türkiye'ye, hem Irak'ta Barzani-Talabani önderliğinde kurulmuş bulunan "Yahudi Kürdistan'ın merkezinde yer alarak, hem bayrağında tahrif edilmiş Tevrat'a göre "Vaat edilmiş toprakları" iki mavi çizgi, yani Nil-Fırat'ı resmederek, hem Knesset (İsrail Parlamentosu) girişine Türkiye Cumhuriyeti topraklarının bir kısmını da içine alan Arz-ı Mev'ud haritasını çakarak Türkiye'ye sürekli, "Elime firsat geçtiğinde canına okuyacağım" deyip duruyor. İsrail'in Türk ve Türkiye düşmanlığı böyle sembollerden ibaret kalmıyor. Siyonist Yahudi  ABD, AB ve Türkiye içindeki "derin devletine" o kadar güveniyor ki; zaman, zaman küstahlaşmaktan, Türk vatanı üzerindeki toprak emellerini açıkça dile getirmekten de çekinmiyor!

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

"Lübnan Kasabı" Ariel Şaron 1982 yılında bir İtalyan gazetesinde Türkiye'nin işgalini tartışmış ve, "Türkiye ilgi alanımız içersindedir" demek küstahlığında bulunmamış mıydı? 31.12.1982 tarihli Günaydın gazetesi Şaron'un bu küstahlığını okurlarına, "Haddini bil Şaron" diye duyurmamış mıydı? Siz simdi Şaron'un bu küstahlığını bir kenara bırakın, ABD-İsrail ittifakının Irak'ın kuzeyinde bir "Yahudi Kürdistan" kurduğunu ve bu devletin yasayabilmesi için Akdeniz'e açılma gibi bir mecburiyeti olduğunu, ardından da, Mossad-CIA ve İngiliz Gizli Servislerinin 23 Mart 2004 günü bir futbol maçı esnasında Suriye'deki Kürtleri, Türkiye'deki ayrılıkçı Kürtler gibi nasıl ayaklandırdıklarını hatırlayın ve bu bilgilerinizin yanına, 1983 yılında, zamanın İsrail Dışişleri Bakanı Izak Şamir'in,"Türkiye'yi Kürdistan'ı isgal altında tutmakla" suçladığını koyun; bütün bunlar sizi iknaa yetmediyse, İsrail'de herkesin bildiği, "Bir Türk öldür, rahat et!" Yahudi atasözü üzerinde biraz düşünün bakalım..

Altı âdeta bir petrol denizi olan Türkiye-Suriye sınırındaki 3 milyon dönümlük arazinin 49 yıllığına İsrail'e devri demek bence Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bu topraklardan ebediyen vazgeçmesi demektir. Türkiye kendi mayınını temizlemekten aciz olamaz.

Türkiye kendi mayınını temizleyemiyor mu, o zaman bırakınız mayınlı kalsın. Böylece hem Irak'ın kuzeyindeki Yahudi Kürdistan'ın Akdeniz'e doğru önünü tıkamış, hem "Nil'den Fırat'a" kadar, "Arz-i Mevud" hayalleri kuran ve bu hedefine adım, adım yaklaşmakta olan Siyonist İsrail'in önünü tıkamış, böylece vatana ihanet etmemiş olursunuz. Türkiye'de bir kere olsun Türkler için bir şey yapılmayacak mı? Büyük Ortadoğu Projesi için, "İnşallah hayata geçer, Diyarbakır da bu projenin merkezi olur" diyen Başbakan ve Türkiye'yi yönetenler, proje sahiplerinin, "Ortadoğu'da 22 ülkenin sınırları değişecek" diye açıkça yazıp çizdiklerini bilmiyorlar mı? Türkiye-Suriye sınırındaki 3 milyon dönümlük vatan toprağının İsrail derin devletinin ortağı olduğu sirketlere 49 yıllığına devredilmek istenmesi haritanın bir bakıma Türkiye'yi Irak'tan sonra Türkiye üzerinden de ufak, ufak değişmeye başlaması değil midir?

"Ey AKP'liler aklınızı başınıza toplayın!..

Yoksa Yahudilerden aldığınız cesaret ödülleri cehenneminiz olur."[3]

Sorun, ‘Emperyalizmle Yüzleşmek' sorunudur…!

Kimse kendini kandırmasın: Soykırım tasarılarının da, Kıbrıs ve Güneydoğu dayatmalarının da, arkasında: Lozan'ı Sevr'e taşıma amacı yatmaktadır.

– ''Fransızlar bilmiyorlar öğretelim, doğruyu görsünler, düşüncelerini değiştirsinler'' demek hiçbir sonuç vermeyecektir.

– Avrupa Birliği ülkelerinin yarıya yakını meclislerinden, ''Türkiye soykırım yapmıştır'' kararını geçirmiştir.

– ABD şimdilik, ''Türkiye'yi kullanmak zorunda olduğu için'' yavaş yavaş, ''Eyaletler'' düzeyinde kadayıfın altını pişiriyor, içinin olgunlaşmasını beklemektedir.

– Türkiye, ''AB ile görüşmeler süreci içinde'' biraz daha kıstırılıp hiçbir inisiyatif alamayacağı bir duruma getirildiği zaman, AB ortak kararı ve ABD olarak işi Birleşmiş Milletler'e götüreceklerdir. Avrupa Konseyi kararını çoktan aldı bile.

Ermeni meselesinin, ''bir Ermeni meselesi olmadığını'' , Avrupa ve ABD'nin Türkiye ve bölge üzerindeki yeni hesaplarının bir parçası olduğunu görüp buna karşı önlemler geliştiremediğimiz sürece kendi kendimizi aldatırız.

Bu oyunu oynamak, galiba ''içimizdeki bazı çevrelerin işine geliyor''. İş nasıl olsa kendi kendine sürükleniyor, olacağı yere götürülüyor; biz bir şeyler yapıyor görünüp kendimizi kurtarırız diye düşünüp elekte su taşıyorlar.

Türkiye meseleleri ''esas meselenin'' parçalarıdır. ''Esas mesele'' ile yüzleşmemiz gerekiyor. Yani ''emperyalizmle yüzleşmek''.

– Ermeni sorununun ''bir emperyalizm sorunu olduğunu'' görerek değerlendirmeliyiz. Türkiye'yi parçalamak isteyen devletlere karşı hiçbir şey olmamış gibi, arada bir trafik kazası olmuş gibi davranırsak kendimizi kurtaramayız. Yavaş yavaş parçalanmaya gideriz.

Türkiye çaresiz değil…

Sorun Türkiye'nin çaresizliğinden kaynaklanmıyor. Sorun, Türkiye'yi Sevr'e taşımak isteyen dış çevrelerin oyunlarına, içimizde ses çıkaramayan ve gerekli önlemleri alamayan meclislerin ve yönetimlerin bulunmasından kaynaklanıyor.

– Kendi iç hesaplarınız dolayısıyla bir taraftan Brüksel'e ve Washington'a özellikle bağlanacaksınız;

– Ekonomiyi, ''programlı ve bilinçli bir biçimde yabancı sermaye çevrelerinin ve dev tekellerin'' denetimi altına sokacaksınız.

– Irak'taki işgalcilere el altından her türlü desteği sağlayacaksınız;

– ''Bizi istediğiniz gibi kullanın'' diye açık çek uzatacaksınız;

– Ondan sonra da sizi kullanmaya kalktıklarında, ''Ne olur bizi kullanmayın'' diye ricada bulunacaksınız!?

Uluslararası ilişkilerde oyunu kurallarına göre oynamak gerekir. Birileri üzerinize geliyorsa bu gücü dengeleyecek siyasi, iktisadi, askeri ve kültürel ilişkiler geliştireceksiniz. Tabii eğer, Türkiye Cumhuriyeti'ni başı dik bir ülke olarak ayakta tutmak istiyorsanız.[4]

 

 

 

 

 

 

28 Şubat'ta NATO izleri

İdeolojik düşünme saplantısı sebebiyle, 28 Şubat konusunda sağlıklı analizler yapılamadı. Hemen herkes bakış açısına göre iyi ya da kötü demekten ileri geçemedi.

27 Mayıs ve 12 Mart müdahalelerinde (Coup d'e-tat) CIA'nın müdahil olduğu, bizzat eski CIA ajanları tarafından itiraf edilmişti. 12 Eylül için de benzeri iddialar yazılmıştı.

Menderes hükümetinin ABD'den koparak mali bağımsızlık kazanmak istemesi, sonunu getirmişti. 27 Mayıs'ın hemen akabinde 1 milyar dolarlık Amerikan yardımı anlaşmaları yapılacak ve milli bir savunma sanayiinin çekirdeklerinin atılması için Kıbrıs ambargosuna kadar beklemek zorunda kalacaktık.

12 Mart'ın ardında da, haşhaş ekimine karşı olan ABD hükümetinin bulunduğunu Bülent Ecevit ve Çağlayangil gibi politikacılar açıkladı. Çağlayangil, "Dönemin Amerikan sefiri, Başbakan'la görüşmesinden de olumlu sonuç elde edemeyince, 'Bundan çok fena neticeler doğacak' dedi. Çok fena neticeler 3 ay sonra belli oldu ve biz düştük." demişti.

Strateji Karpuza Benzer!

Kafanızı iç siyaset kumuna gömerseniz bulacağınız sonuç değişik olur. Strateji bir anlamda, karpuza benzetilebilir: Dışı yeşil, içi kırmızı.

Silahlı Kuvvetler'in iç gelişmelere yaklaşımı siyasilerden farklıdır. Zannedilenin tersine müdahalenin asıl muhatabı siviller değildir. Aksine dahildeki cuntavari oluşumlara karşıdır. Her üç hükümet darbesinin sonrasında binlerce subay ve general (toplam 10 bin civarında) ya emekliye sevk edilerek ya da sürülerek tasfiye edilmiştir. 82 Anayasası'nda YAŞ'ın "yargı denetiminden" muaf tutulmasının gerekçesinde de bu sebep vardır.

28 Şubat da, bu arka plana göre incelenmelidir. 27 Mayıs'ta kısmen başarılı olan, 12 Mart'ta aldatılan ve 12 Eylül'de devre dışı bırakılan "masonik cunta" çizgisi 28 Şubat öncesinde tekrar yükselişe geçmişti. Karargâhtaki merkezi yapı bunu fark ederek, gerçekten postmodern denilebilecek kıvrak bir manevra ile bu ekolü pasifize etmeyi başardı.

12 Mart'tan dört gün önce 9 Mart cuntasını selamlamayı bekleyen sivil kanat, yanıldığını anlamakta zorlanmıştı.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Emasya'dan Kriz Yönetmeliği'ne

"Postmodern darbe" sürecinde, önce asker-polis koordinasyonunu düzenleyen EMASYA (Emniyet Asayiş Yardım) planı "gizli" olarak yayımlandı. Buna göre, polis ve jandarmanın istihbarat dahil, bütün görevleri askeri kademelerin kontrolüne veriliyordu. İçişleri ve Emniyet bu planı imzaladı. Ancak Emniyet istihbaratı bunu müdahale hazırlığı olarak değerlendirdi. Meşhur Sarmusak davasına kadar süren gelişmeler (Genelkurmay telefonlarının dinlenmesi, BÇG belgelerinin sızması) bunun üzerine yaşandı.

Batı Çalışma Grubu (BÇG)'nun valilere kadar bütün idari ve mülki amirlerin takibe alınmasını isteyen genelgesi basında çıkınca, dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven Erkaya, "BÇG, EMASYA'nın bilgi ihtiyacını karşılamak için kuruldu"  açıklamasını yapmıştı.

Bir yandan EMASYA hazırlıkları sürerken, herhangi bir şekildeki askeri müdahalenin, NATO devletlerinden, özellikle ABD'den dahi destek almayacağı görülünce, aynı kapsamda Başbakanlık Kriz Yönetim Merkezi Yönetmeliği devreye sokuldu. Aslında bir NATO mevzuatı olan yönetmelikle, sivil yönetim çatısı altında hem görüntü kurtarılmış olacak hem de inisiyatif el değiştirecekti. Nitekim bugün hem EMASYA planı hem de hazırlayıcıları devre dışı bırakılmaya çalışılmaktadır.

Cuntayı Önleyen Darbeler!

9 Martçı Madanoğlu cuntasından Hıfzı Kaçar, içlerine sızan MİT ajanına "Orduda yaptığımız etütte, erlerin kumandanlarını öldürmeye yanaşmadıklarını gördük. Onun için senden 40 tane militan talebe istiyoruz." diyordu.

Silah arkadaşlarına dahi acımasız davranabilecek bir zihniyetin bastırılması önemliydi. Muhtıra perdesinin arkasında içerideki hiyerarşinin yeniden tesis edilmesi vardı. Bu durum, ana – babanın kavga ederken, çocuklarını odaya kapatmasına benzetilebilir.

Aynen 27 Mayıs sürecinde olduğu gibi, Türkiye, bırakın anti – Amerikan bir strateji geliştirmeyi, aksine buna İsrail bağlantısı da eklenerek daha güçlü bir Amerika – İsrail çemberine alındı.

Bugün, 30 yıl içerisinde 150 milyar dolarlık bir yatırıma hazırlanan Ankara, bunun ağırlığını, milli sanayiciler yerine yabancılara tahsis etmek zorunda bırakıldı. Türkiye'yi daha bağımsız bir stratejiye kavuşturacağını sananlar, bilgisizlik ve ideolojik yaklaşım yüzünden ülkeyi tam tersi bir istikamete sürüklediler. Kendilerinin de bu süreçte bir maşa olarak kullanıldığını hâlâ anlayamadılar.[5]


[1] Vakit / 10.07.2006

[2] Behiç Gürcihan / http://www.acikistihbarat.com/ /16.02.2005

[3] Hasan Demir / temizeller.com / 02.05.2006

[4] Erol Manisalı / http://www.acikistihbarat.com/ / 19.05.2006

[5] (29.02.2001 /Ahmet Ünal / Zaman)

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Subscribe
Bildir
0 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
Picture of Halil YAMAN

Halil YAMAN

YORUMLAR

Son Yorumlar
0
Düşünceleriniz değerlidir, lütfen yorum yapın.x
Paylaş...