YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
6632e725e56ec
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 7 6 6 0
Bugün : 3547
Dün : 24601
Bu ay : 28148
Geçen ay : 737322
Toplam : 23544434
IP'niz : 18.222.200.143

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

 

Bazı İstihbarat kurumların CIA ve Mossad'ın gizli güdümüne girmesi; Amerikancı Hoca takımının stratejik konumları işgal etmesi ve bazı sivil güvenlik organlarının masonik mahfillerin manyetik alanına kayıvermesi; haklı olarak Milli Devleti endişelendirmiş; yeni ve yeterli tedbirler almaya yöneltmiştir.

İşte Jandarmanın, daha etkili, daha yetkili ve daha geniş çerçeveli; takip ve tesbit işlevi gerçekleştirebilmesine imkan tanıyan ve çok verimli sonuçları alınan EMASYA (Emniyet-Asayiş-Yardım) proje ve organizesi, bu hayati ihtiyacın bir neticesidir.

Amma velâkin, ışıktan korkan yarasaların, çete bağlantılı soyguncuların, gizli saltanatları sarsılan masoncukların ve din istismarı zorlaşan münafıkların hezeyanları ve hücumları, kendilerini ele vermektedir. Ve tabi bütün bu gelişmeler: Kirli derin devletle, Milli derin devletin kıyasıya mücadelesinin de bir göstergesidir. Daha doğrusu bu; devletin, içten işgalci ve işbirlikçi "kene"leri, bünyeye zarar vermeden, yapıştıkları organlardan sökme ve etkisizleştirme sürecidir. Demokrasi davuluyla, insan hakları zurnasıyla bir avuç suda koparılan fırtınalar, kulak hırpalyan feryatlar, aslında kenelerin artık kenefe dökülme endişesidir.

Bazı safdil toplum kesimlerinin tedirginliği ise, sadece, olayların perde arkasını bilmemelerinin ve dolduruşa getirilmelerinin bir eseridir.

 

BÇG'den Takip Kurulu'na Uzanan Yol Haritası

"BÇG'nin amacı, görünüşte "Refahyol iktidarının muhtemel davranış biçimlerini" anlamak ve takip etmekti. Personeli, Genelkurmay İç Güvenlik Dairesi ve İstihbarat Başkanlığı'nın İstihbarata Karşı Koyma (İKK) Şubesi elemanlarından seçilmişti.

Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı'nın korgeneral kadrosundaki makamı genellikle bahriyelilere tahsis ediliyordu. Bu sebeple bahriyelilerde diğer kuvvetlerden farklı olarak "istihbarat" geleneği de mevcuttu.

"Siyasal İslâm" tutanağı:

BÇG safhasına gelinceye kadar bazı hazırlıklar yapılmıştı. İlk ürün daha sonrakilere de kaynaklık edecek "Siyasal İslamın Yayılması" broşürüydü. BÇG'nin faaliyete geçmesiyle broşür biraz daha olgunlaştırılıp "Batı Harekât Konsepti" haline getirildi.

Broşürün gizliliği yoktu. Sivil kesimlere de dağıtılarak belirli bir kamuoyunun oluşması sağlandı. "Gizli" kaşeli, Nisan 1997 tarihli ve Genelkurmay İkinci Başkanı Org. Çevik Bir imzalı "Konsept" ise Hasan Celal Güzel'in basın toplantısıyla kamuoyuna duyuruluncaya kadar gün yüzü görmemişti.

Her ikisinde özetle şu tema işleniyordu: "Siyasal İslamcı faaliyetlerin önü alınmazsa, "Milli Görüşçü partiler" 2000 yılında oyların yüzde 34'ünü alarak tek başlarına iktidara gelecek, 2005 yılındaki genel seçimlerde ise yaklaşık 6 milyon 506 bin ilave din eğitimli seçmenin etkisi ile toplam oyların yüzde 66.94'ünü alarak her konuda mutlak çoğunluğu elde edecekler."

DİE, DPT ve MEB'in verileriyle 2000 yılı sonrasına yönelik yapılan projeksiyonlar oldukça abartılıydı. Dini eğitimli seçmenler hakkında hepsinin "Milli Görüşçü" partilere oy vereceği iddiası ise; toplumun demokratik tercihini ipotek altına almaktı.

Ordu tedbirini aldı

Ordunun aldığı tedbir BÇG ile sınırlı değildi. 9 Ocak 1997 tarihinde Başbakanlık Kriz Yönetim Merkezi (BKYM) Yönetmeliği yayınlandı.

3 ay sonra da EMASYA (Emniyet, Asayiş, Yardım) Planı, İçişleri Bakanlığı ile Genelkurmay Başkanlığı arasında imzalanan bir protokolle devreye girdi. Kaderin garip cilvesi bütün bu "tedbirleri" almak Refahyol'a nasip olmuştu."[1]

EMASYA Yasaya Aykırıymış!..

"Mülki İdare Şûrâsı, 28 Şubat sürecinde Genelkurmay ile İçişleri Bakanlığı arasında imzalanan Emniyet Asayiş Yardımlaşma Protokolü'nün "yasaya aykırı olduğunu" 4 yıl önce vurguladı, ancak Protokol hâlâ yürürlükte. 'Olağanüstü durum'u yoruma açık tutan, vali ve kaymakamların yetkileri ile onların talebi olmadan da ilin kontrolünü askeri güçlere veren Protokol, illerdeki tüm kurulların idaresini de askerlere veriyor.

28 Şubat sürecinde Genelkurmay ile İçişleri Bakanlığı arasında imzalanan Emniyet Asayiş Yardımlaşma Protokolü'nün "yasaya aykırı" olduğu ve uygulamadan kaldırılması gerektiği 4 yıl önce devletin resmi belgeleri arasına girdi, ancak hâlâ yürürlükte tutuluyor.

Dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan'ın istifasıyla düşen Refahyol Hükümeti'nin hemen ardından İçişleri Bakanlığı ile Genelkurmay Başkanlığı arasında 7 Temmuz 1997 tarihinde imzalanan EMASYA Protokolü'nün "yasa ve normlar hiyerarşisine uygun düşmediği", 25-27 Nisan 2002 tarihlerinde yapılan Mülki İdare Şûrâsı'nda ortaya konuldu.

Asker El Koyabilir!

– Protokol'ün 9. maddesi EMASYA komutanlıklarının mülki amirlerin yardım talebi olmaksızın olaylara müdahale edebilmesine imkan vermektedir. Bu madde 5442 sayılı yasaya "şekil, yetki, konu ve maksat" yönlerinden aykırı düşmektedir.

– Protokolün 10. maddesi ilden ile kuvvet kaydırılmasının: "ilgili EMASYA Tali Bölge Komutanı'nın, bu ilden sorumlu EMASYA Bölge Komutanlığı'ndan yardım istemesi üzerine", yapılacağını söylemektedir. Bu ise "Mevcut kuvvetlerin yeterlilik durumu ve yardım istenilmesine gerek olup olmadığı konusundaki değerlendirmenin kimin tarafından yapılacağını açıklığa kavuşturmamakta, buna karşılık kuvvet kaydırılmasının EMASYA Tali Bölge Komutanı'nın talebi üzerine yapılacağını hükme bağlamaktadır. (…) ve yasaya açıkça aykırılık göstermektedir."

– "Yardım talep edilmesinden önceki aşamalara ilişkin olarak sivil ve askeri birimlere ortak görev ve tatbikat sorumluluğu yükleyen Protokol'ün 7 ve 16. maddelerine ve benzeri düzenlemelere gerek bulunmamaktadır. Ayrıca yasada da bu tür bir yükümlülükten söz edilmemektedir."

 

Herkes Askerin Emrinde!

– Protokol'ün 14 ve 16. maddeleri vali tarafından görevlendirilip görevlendirilmediklerine bakılmaksızın bütün kolluk güçlerinin yardıma gelen askeri birlik komutanının emrine gireceği şeklinde düzenlenmiş. "Polis ve jandarma güçlerinin kaçınılmaz olarak askeri birliğin komutasına girmesini öngören düzenlemeler yasaya aykırı düşmektedir."

– Protokol'ün 20. maddesi mülki amirlerden yardım talebi geldiği anda jandarma ve polisin EMASYA komutunlıkları nezdinde oluşturulan "Asayiş Harekat Merkezi"nde irtibat personeli bulundurması zorunluluğunu getirmekte. Bu, valilerin olaylara müdahalede askeri ve sivil birliklerin ortak görev yapabilmeleri hususundaki takdir yetkilerini ortadan kaldırıcı yönde sonuç doğurmakta. Yine protokolün 22 ve 23. maddeleri Jandarma, Emniyet ve MİT'in de katılacağı "Müşterek İstihbarat Merkezleri" kurulmasını ve EMASYA Komutanlıkları nezdinde müşterek tatbikat icra edilmesini öngörmekte. "Bu yönde düzenli ve sürekli örgütlenmelere gidilmesi, başta 5442 Sayılı İl Özel İdaresi Kanunu olmak üzere, iç güvenliği düzenleyen tüm yasalara aykırı bulunmaktadır."[2]

'Fişleme' Tartışması, Neyin Kaşınması?

Jandarmanın, vali, hâkim vs. fişlemesi tartışılıyor.

Jandarmanın Diyarbakır'da vali, hâkim, savcı ve müdürler hakkında bilgi topladığını gösteren belgeler ortaya çıktı. Bilgi fişlerinde "AKP atadı. Eşi türbanlı. Dul olup ahlaken güçlü değil. Atatürkçü. Sosyal biri" gibi ifadeler var. Genelkurmay, söz konusu belgelerin İl İdaresi Kanunu gereğince hazırlanmış olan ve askeri birliklerin valinin talebi üzerine nasıl kullanılacağının esaslarını belirleyen EMASYA (Emniyet Asayiş ve Yardımlaşma) planları gereğince ihtiyaç duyulan bilgilerin toplanması amacına yönelik olduğunu açıklayarak, 'tahrifat' uyarısı yaptı.

'Fişler güncellensin'

Sabah gazetesinde yayımlanan habere göre; 6 Ocak 2006'da Jandarma Genel Komutanı emriyle Jandarma Genel Komutanlığı Kurmay Başkanı Korgeneral Mehmet Çavdaroğlu imzası ile tüm jandarma bölge komutanlıklarına gönderilen 'gizli' ibareli 'emir' yazısında daha önce hazırlanan çizelgelerin detaylı araştırma yapılmadan, yüzeysel bilgilerle hazırlanması yüzünden adres ve isim değişikliklerinde güncelliğini yitirdiği ifade edildi.

Çizelgelerin 15 Mart'a kadar güncellenerek Jandarma Genel Komutanlığı'na gönderilmesinin istendiği yazıda, güncelleştirme için daha sağlam bilgi ve belgelere ulaşılması, bilgilerin de delillere dayandırılması ve fotoğraflı olması istendi.

'Yasal bilgi toplama'

Genelkurmay Başkanlığı'nın yaptığı açıklamada şöyle denildi: "… Haberde söz konusu edilen emirler; 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu gereğince hazırlanmış olan ve askeri birliklerin valinin talebi üzerine nasıl kullanılacağının esaslarını belirleyen EMASYA (Emniyet Asayiş ve Yardımlaşma) planları gereğince ihtiyaç duyulan bilgilerin toplanması amacına yönelik olup, hiçbir şekilde kişilere ilişkin bilgi talebi içermemektedir. İnceleme sonucunda, tahrifat yapılmak suretiyle söz konusu emirlerin ilgisi olmayan konularla irtibatlandırılarak gündem yaratılmaya çalışıldığı anlaşılmıştır. Günümüzün teknolojik imkânlarıyla her türlü belgenin tahrif edilmesi, sahtesinin yapılması ve amacından saptırılması mümkündür. Eline bu tür belge ulaşanların ve bilhassa kamuoyunu bilgilendirme işlevini görenlerin, bu tür belgelerin doğruluğundan emin olmadan yayımlamamalarının daha sorumlu bir davranış olacağı değerlendirilmektedir."[3]

Şimdi soralım: Yarası olmayanlar, fişlenmekten niye gocunsunlar?

Bir devletin, üst düzey bürokratlarının, eğilim ve eğriliklerini bilmesinden niye rahatsız olurlar?

Bakan Gönül'den 'Emasya' Açıklaması…

Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, EMASYA (Emniyet-Asayiş Yardımlaşma Birlikleri) ismiyle bir birlikleri olmadığını bildirerek, "TSK'nın EMASYA görevlerinde kullanılması Anayasa'ya, kanunlara ve yerleşik uluslararası uygulamalara uygundur" dedi.[4]

Marazlı Yazarların Yaklaşımı:

AB Havarisi Ali Bayramoğlu, Niye Baygınlık Geçiriyor?

"Güneydoğu'da yaşananlar, Kürt örgütlerinin büyük kentlerde giriştikleri şiddet eylemleri Türkiye'yi her anlamda zora sokuyor. Bölgede ayaklanma manzarası, büyük kentlerdeki terör eylemleri her şeyden önce Türkiye'nin demokratikleşme sürecini sekteye uğratma riski taşıyor.

Bu tür gelişmeler, jandarmanın ve askeri otoritenin gerek siyasi karar sürecinde gerekse kentsel alanda öne çıkmaya başlamasını, fişlemelere kamuoyu nezdinde haklılık kazandırmasını en azından örtbas edilip aklanmasını sağlayacak niteliktedir.

Bir kere şu açık:

Şiddetin egemenliği siyaseti, tartışmayı, konuşmayı asgariye indirir, başta Silahlı Kuvvetler olmak üzere asayiş güçlerini siyasi karar mekanizmalarının kendiliğinden efendisi haline getirir…(miş!?)

Şimdi hem bu yapılanmaya bakalım, hem de son olaylardan sonra bu yapılanmanın nereye oturacağına…

İl İdaresi Kanunu (madde 11/D) askeri otorite-mülki makam ilişkilerini şöyle düzenler:

'Valiler, ilde çıkabilecek veya çıkan olayların, emrindeki kuvvetlerle önlenmesini mümkün görmedikleri veya önleyemedikleri, aldıkları tedbirlerin bu kuvvetlerle uygulanmasını mümkün görmedikleri veya uygulayamadıkları takdirde, (…) en yakın kara, deniz ve hava birlik komutanlığından (…) yardım isterler.'

7 Temmuz 1997 tarihinde, 'Genelkurmay Başkanlığı ile İçişleri Bakanlığı arasında imzalanan (5442 Sayılı İl İdaresi Kanunu 11/D maddesi gereğince alınması gereken müşterek tedbirlere ilişkin) EMASYA protokolü ise maddenin ruhunu şöyle değiştirir:

– Protokolün 5. maddesine göre 'garnizon komutanı ve İl Jandarma Komutanının da bulunduğu İl ve İlçe Güvenlik Koordinasyon Kurulları' oluşturulur, 'İl garnizonlarında sürekli personelle çalışan bu kurullara kesintisiz teması sağlamak amacıyla terör ve toplumsal olayları değerlendirmek yetkisi' verilir, MİT ve Emniyet istihbaratı buralarda toplanır, 'valinin elindeki yetki sınırlandırılır, askeri merkezde bir izleme-takip sistemi kurulur.

– Protokolün 8. maddesiyle yasaya göre asker çağırma durumunda kime verileceği valinin takdirinde olan emir-komuta mekanizması, doğrudan askere geçer…

– Protokolün 9. maddesiyle, 'EMASYA komutanlıklarına olayların takibi, değerlendirilmesi, bu konuda mülki amirlere ve ilgili kademelere bilgi verme yetkisi' tanınmıştır. Dahası, talep edilme safhasına kadar 'gecikmenin yaratacağı mahzurları ortadan kaldırmak için (askeri birim) olaylara müdahale eder' ibaresiyle, askerin izin almadan takip ve müdahale gücü kabul edilmiştir."[5]

Jandarmanın Genelgesi, Kimlere Battı?

"Jandarma Genel Komutanı Orgeneral M. Şener Eruygur, tüm jandarma birliklerine gönderdiği 'hizmete özel' genelgede, 'devlet-millet beraberliğinin' sağlanmasını istedi. Jandarmaya "kadınların kıyafetlerini eleştirmeyin" talimatı veren Eruygur, "Ancak kışkırtma maksatlı olarak türban takanların ve dini inançları gereği örtünenler dışında kıyafeti bir sembol olarak kullananların, bu davranışlarının, İslam dini ile bağdaşmadığı ve halkımızın bu tür oyunlara gelmemesi gerektiği özellikle vurgulanacak" demişti. Keşke bu son kısım: "Türban sorununu çözmek istemeyenlerin ve istismar edenlerin, kötü niyetleri ve samimiyetsizlikleri halkımıza anlatılacak" şeklinde söylenseydi…

Türbana karşı ikna metodu

Eruygur, genelgede jandarma ile halkın kaynaşması için yapılacak ziyaret ve sohbet toplantılarında dikkat edilmesi gereken konuları ise şöyle sıraladı:

Halka karşı saygılı davranılacak. Herkesle selamlaşılacak ve selam vermeden bir yere girilmeyecek.

Temiz, düzgün kıyafet ve örnek tutum davranışlar sergilenecek. Basit ve kısa konuşulacak. Karmaşık, zor kelime ve deyimler kullanılmayacak. Beden dilinin iyi kullanılmasına özen gösterilecek.

Vatandaşın soru sormasına imkan sağlanacak, sorulara amaca uygun cevaplar verilecek. Konuşma esnasında kayıt yapılmayacak, not tutulmayacak. Ses tonunun etkileyici olmasına dikkat edilecek.

Davranış ve konuşmalarda bölge halkı taklit edilmeyecek. Hep aynı kişilerin değil, değişik kişilerin söze karışarak fikir beyan etmesi gözetilecek.

Ulaştırılmak istenen mesajlar, vatandaşlar arasında sevilen, sayılan ve itibar gören kişiler vasıtasıyla verilecek.

Aile kavramının sıcaklığına, huzur ve rahatlığına dikkat çekilecek. Kimseyle tartışmaya girilmeyecek, tüm konuşmalar sohbet havası içinde yürütülecek.

 

 

 

Anadolu insanının misafirperverliği dikkate alınarak, fazla ikramda bulunulmasına meydan verilmeyecek. Kimse rencide edilmeyecek. Yerine getirilmeyecek vaatlerle itimat zedelenmeyecek.

Hitap edilen toplum içinde terör örgütlerine sempatizan kişiler bulunabileceğinden, konuşma ve davranışlarda toplumu suçlayıcı, küçük düşürücü, tahrik edici, ayrıcalıklı tavırlardan vazgeçilecek.

Bölge halkının inanç, örf ve adetlerine karşı saygılı olunacak. Kadınlara karşı ölçülü ve hürmetkâr davranılacak. Kadınların giyim ve kuşamları eleştirilmeyecek. Ancak, maksatlı olarak türban takanların ve dini inançların dışında kıyafeti bir sembol olarak kullananların davranışlarının, İslam dini ile bağdaşmadığı ve halkımızın bu tür oyunlara gelmemesi özellikle belirtilecek.

 

Aileler için kültür gezileri

Doğruyu anlatmak ve ikna etmeye yönelik konuşmalarda, halkın sevdiği ve saydığı kişiler de konuşturulacak. Herkesi o anda inandırma çabasına girilmeyecek, bazı şeylerin zamanla olacağına dikkat edilecek.

Kurtuluş Savaşı, Kore ve Kıbrıs savaşlarına katılmış vatandaşlar tespit edilerek, kendilerine ve ailelerine saygı gösterilecek.

Şehir görmemiş köy çocuklarının gelişimini sağlamak amacıyla 'Şehir Kültür Gezileri' planlanıp hayata geçirilecek.

Köy dışına çıkmamış fakir aileler tespit edilerek çocukları ile birlikte katılacakları 'Aile Kültür Gezileri' düzenlenecek.

'Devlet-millet birliğini' sağlayacak uygulamalar

Jandarma Genel Komutanı M. Şener Eruygur, genelgede, "devlet-millet beraberliğinin" sağlanması için jandarma birliklerine şu talimatları verdi:

Jandarma ile halk arasındaki ilişkiler güçlendirilip geliştirilecek. Eğitim, kültür, sağlık, çevre gibi konularda halka destek olunacak. Halkın sorunlarının çözülmesine katkı sağlanacak, terör örgütlerinin vatandaşlarımıza yönelik yürüttükleri propaganda faaliyetlerine engel olunacak.

Devletin her zaman halkın yanında olduğunu göstermek ve devlete olan güveni artırmak amacıyla, Toplumsal Gelişime Destek Faaliyetleri (TGDF) belli esaslar dahilinde icraata konulacak.

TGDF'ler, mülki makamlarla koordinede bulunularak ikişer aylık dönemler halinde yapılacak. Bu konuda valilik ve kaymakamlıklar ile güvenilir sivil toplum örgütlerinin imkan ve yeteneğinden azami derecede yaranlanılacak.

TGDF'ler genel olarak sağlık, veteriner hizmetleri, eğitim, giyecek, yiyecek yardımı, elektrik, su, yol yapımı, onarımı gibi alt yapı hizmetleri, sosyal, psikolojik destek, konferanslar ve sohbet toplantılarını kapsayacak.

Bu tür faaliyetlerde bulunulacak olan köylerin seçiminde hassasiyet gösterilecek. Uygulama yapılacak olan yerleşim yerlerinin her türlü özellikleri dikkate alınarak, faaliyetler dengeli ve adil bir şekilde yapılacak.

Okul ve sağlık ocağı gibi alt yapı yatırımlarının yerine getirilmesi sırasında, vatandaşların katkıları sağlanacak.

Törenlerde, ordu ve millet beraberliği, vatan ve bayrak sevgisi ile icra edilen faaliyetin anlam ve önemi vurgulanacak.

Okul açılışlarında öğrencilerin topluca marş ve okul şarkıları söylemeleri, şiirler okumaları, folklor gösterisi yapmaları teşvik olunacak..

Törenler sırasında vatandaşların, öğrencilerin ve basın mensuplarının ayakta yağmur ve güneşin altında kalmaması için çadırlar kurulacak. Yeterince masa ve sandalye bulundurulmasına çalışılacak.

Faaliyet ve törenlere kadın-erkek tüm vatandaşların aktif olarak katılımı için gerekli tüm tedbirler alınacak. Davetli tüm bayanların birlikte oturmaları ve sohbet etmeleri sağlanacak. Askeri bando her törene katılacak ve konser sunacak."[6]

Şimdi bu talimat ve tavsiyeleri alkışlamamak, hatta gocunmak için, bir insanın: asker-sivil kaynaşmasını, devlet-millet barışmasını istemeyen, hain ve hasta ruhlu birisi olması lazım!..

Yılmaz Jandarmaya Niye Kızmıştı?

Hatırlanırsa: Beyaz Enerji Operasyonu'nu jandarmanın soruşturmasını eleştiren Yılmaz 'Türkiye gestapo ülkesi oluyor' demişti…

ANAP lideri Mesut Yılmaz, 'Beyaz Enerji' soruşturmasıyla ilgili jandarmaya meydan okumuştu. Partisinin grup toplantısına bakanlıktan istifa eden Cumhur Ersümer'le birlikte gelen Yılmaz, operasyon başlarken konuyu liderler zirvesinde değerlendirdiklerini söylemiş, ortaklarının kendisine 'operasyonu jandarmanın yürütmesi yanlış, bu olayda çete mütalaası yanlış, bunu engelleyelim' dediğini, kendisinin ise" Partim suçlanıyor, soruşturma engellenirse ANAP suçluymuş gibi gösterilecek. Bırakalım sonuna kadar gidilsin, kimin neyi varsa ortaya çıksın" diyerek efelenmişti…

"Mafya için çıkardık başımıza iş açtık!"

Biz 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu'nu niçin çıkardık? Mafya ile daha etkin mücadele etmek için. Türkiye, yıllarca mafyadan çok çekmiş bir ülkedir. Mafya ile mücadelede istenilen sonuçlara ulaşılamamasının nedeni olarak, hukuki imkânların kısıtlı olması gösterilmişti. Bunu ortadan kaldırmak için bu yasa çıkartıldı. Bu yasanın esas amacı, mafyaya karşı daha etkili mücadele ve bu yoldan mafyanın kökünün kazılmasıdır.

Ancak 'Beyaz Enerji' soruşturmasında da mafya ile mücadele için çıkarılan ve olağanüstü yöntemler öngörülen yasa kullanıldı. Aksi takdirde Ankara'nın göbeğinde Enerji Bakanlığı'ndaki bir rüşvet olayının jandarma tarafından soruşturulmasının izahı yoktur. Bu yöntemlerle Türkiye bir 'gestapo ülkesi' haline getirilebilir. (Radikal / 02.05.2001) şeklinde demeçler vermişti.

 

 

"Kirli"ler Yapınca Alkış, "Milli"ler Yapınca Yanlış mı?

Alçaltıcı İtiraf: Birand: 'Andıç' Çevik Bir'in İşiydi

28 Şubat sürecinde ortaya çıkan 'andıç' yüzünden çok acı çektiğini belirten gazeteci Birand suçlamaların Çevik Bir'in tertibi olduğunu söyledi. O dönemde 'Alçaklar kim' başlıklı bir yazı kaleme alan Ekşi ise 'kandırıldığını' itiraf etti

Nazlı Ilıcak'ın Kanal 7'de yayınlanan Sözün Özü programında 'andıç' konusunda Hürriyet yazarı Oktay Ekşi ile Mehmet Ali Birand açıklamalarda bulunup bunları dile getirdi.[7]

Nazlı Ilıcak'ın Sızlanışı!

"1997 Protokolü

Gazeteci Ali Bayramoğlu'na göre, Emniyet Asayiş Yardımlaşma (EMASYA) birimlerinin işleyişi ve mahiyeti 7 Temmuz 1997'de, İçişleri Bakanlığı'yla Genelkurmay Başkanlığı arasında imzalanan protokol sonucu değiştirildi. Protokole göre, vali, EMASYA birliklerini çağırdığı andan itibaren, emir komuta askere geçiyor. Ayrıca, kuvvet talebini yapacak bir mülkî makamın bulunmaması halinde, EMASYA birimleri kendiliklerinden görev üstlenebiliyor. En vahimi, bu birimlerin süreklilik kazanması, personelin 24 saat görev başında olması. 7 Temmuz 1997 protokolü, askeri, mülkî idarenin fiilen âmiri durumuna getiriyor ve siviller tarafından denetlenemeyen bir mekanizma oluşturuyor. Bu kapsamda, asker, istihbarat yapma, bilgi toplama, bu bilgileri değerlendirme imkânına kavuşuyor.

Yapılacak tek şey var: İçişleri Bakanlığı ile Genelkurmay Başkanlığı arasında imzalanan 7 Temmuz 1997 tarihli protokolü iptâl etmek. Konu, İller İdaresi Kanunu'nun 11/D maddesine göre düzenlenir ve mülkî âmirin, icap ettiği takdirde askeri birlikleri çağırması kuralı sürer.

Aksi takdirde, demokrasiye ters düşen "sürek avı"ndan kurtulamayız."[8]

İşte pis kokusu olanların, psikolojik korkusu!?.

Mehmet Altan'ın Alttan Kazışı!

"Sarıkamış faciası 24 Aralık 1914'de meydana geldi. 3. Ordu Komutasını da üstlenen dönemin Genelkurmay Başkanı Enver Paşa hava şartlarını dikkate almadan, orduya Allahuekber Dağları'nı aşma emri vermiş, herkesin donmasına sebep olmuştu. 24 Aralık 2004 tarihinde de Sarıkamış'ta donarak ölen doksan bin askeri anmak için "sembolik bir yürüyüş" yapılacak.

Eylemin öncülüğünü yapan Prof. Dr. Bingür Sönmez "Dirayetsiz kararları dolayısıyla bu kadar askerin donmasına yol açan Enver Paşa'nın, İstanbul hükümetine yalanlar söylediğini, İstanbul'a ulaşır ulaşmaz da önce basına sansür koyduğunu, arkasından da Genelkurmay'daki bütün arşivi yok ettiğini" söylüyor… Araştırmalara kaynaklık eden belge ve resimler, Rus ve Alman arşivlerinden alınmış.

Kıbrıs'ta kendi gemimizi batırmış olduğumuzu da on altı yıl sonra öğrenmedik mi?

Türkiye'de askeriye de dahil, tüm kurumların parasını halk verir ama parasını verdiği kurumları denetleyemez… Askeriyeyi ise hiç denetleyemez… Bırakın denetlemeyi, bir de fişlenir. Fişlenirken de kıstası gene asker belirler. "Türkiye Kışlası"dır buraları…

Asker gibi olmayan herkes "potansiyel düşman" sayılır çünkü… Andıç rezaleti de böyle değil miydi? Ne yapıldı? Hiçbir şey… Doksan bin insanımızı dondurarak öldürmeyi sessizce geçiştiren gelenek mi, bunlara yaptırım getirecek? Lockheed Askeri Uçak Alımı'ndan Susurluk'a kadar birçok olayda olduğu gibi bu da uyutulacak… Yoksa bu vahim skandalın hukuksal karşılığı, "anayasal suç işleyene" verilecek cezaya tekabül eder…"[9]

Oral Çalışlar'ın Gocunması:

Şu Liste Meselesi…

Bir süredir bazı köşe yazarları bir listeden söz ediyorlardı. Bu liste bir gazeteciler listesiydi. Kim ya da hangi kurum tarafından hazırlandığı tam olarak belirtilmiyordu. Bu liste bir ''hainler'' listesi olarak anılıyordu. Bazı köşe yazarları bu listenin bildiğimiz "fişleme" mantığının bir sonucu olduğunu, listede 25 kişinin yer aldığını yazmışlardı. Merak edip de hiçbirine bu listede kimler var diye sormadım.

Emre Aköz Sabah gazetesindeki köşesinde bu listeyi yayımlamasaydı, isimlerden yine de haberim olmayacaktı. Listede adımı görünce bu yazıyı yazmaya karar verdim. Emre Aköz'ün aktardığına göre 25 kişilik gazeteci listesi, listeyi yapanlar tarafından şöyle tanımlanıyordu: ''Atatürk ve TSK düşmanı, İkinci Cumhuriyetçi, Manda Cephesi.''[10]

Ve "Akşam"ın Karanlık Yaklaşımı:

Devlet Kaosa Hazır

AKŞAM'ın araştırması, devletin, muhtemel 'kaos'a hazırlığını yıllar öncesinden yaptığını ortaya çıkardı. Muhtemel iç karışıklıklara karşı her ilde asker ile polisin ortak eylem planları var. (Emniyet – Asker Yardımlaşma Planı (EMASYA) adı verilen bu önlemler, belli aralıklarla güncelleniyor. EMASYA, geçen günlerde İçişleri Bakanlığı'nın 81 ilin valisine gönderdiği genelgeyle yenilendi.

Güncelleniyor

Değişen coğrafi ve fiziki şartlara karşı güncellenen planlar kapsamında, yoğun göç alan ve buna bağlı olarak işsizlik, gecekondulaşma gibi sosyo ekonamik sorunların arttığı metropol ve illerde yaşanabilecek olağanüstü bir duruma karşı nasıl müdahale edeceğinin kayıtları tutuluyor.

Anında müdahale

Hazırlanan plana göre olağandışı gelişen bir ortamda, olaylara anında müdahale edebilmek için valilik bünyesinde acilen kriz merkezi kurulacak. Ardından halkın yoğun bulunduğu yerlere takviye kuvvetler konuşlandırılacak. Sivil savunma ekipleri ve tüm güvenlik birimler hazır kıta bekleyecek. Gerekli görülürse sıkıyönetim veya sokağa çıkma yasağı ilan edilebilecek.

Herhangi bir toplumsal olayda polisin ve askerin, nerede, nasıl, kaç kişiyle konuşlanıp, hangi kriterler doğrultusunda ve kimlerin emriyle harekete geçip, ne ölçüde müdahale edeceğinin, hangi silahın hangi aşamada kullanacağının ayrıntıları, illere göre EMASYA Planı'nda yer alıyor. EMASYA Planı'na göre alınacak önlemlerden bazıları şöyle: 'Karşı gücün imkan ve kabiliyet tesirleri gözlenecek, köprüler korunacak, devlet binaları güvenlik altına alınacak, yabancı temsilcilikler korunacak, İtfaiye hazır kıta bekleyecek, dini liderler korunacak, büyük alışveriş merkezleri korunacak, içme suyu arıtma tesisleri kontrol altına alınacak, Akarsu göller ve barajlar kontrol altına alınacak.'[11]


[1] Ahmet Ünal / Aksiyon / 10.01.1998

[2] Ali Sali / Yeni Şafak / 09.05.2006

[3] Radikal / 01.04.2006

[4] Haber Vitrini / 06.06.2004

[5] Ali Bayramoğlu / Yeni Şafak / 05.04.2006

[6] Evin Göktaş / Yeni Şafak / 08.07.2004

[7] Yeni Şafak / 12.05.2006

[8] Nazlı Ilıcak / Tercüman Gazetesi / 14.04.2004

[9] Mehmet Altan / Gazetem.net / 19.03.2004

[10] Oral Çalışlar / Cumhuriyet / 15.04.2004

[11] Devrim Tosunoğlu / Akşam / 14/04/2005

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Yorumu Takip Et
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
Osman ERAYDIN

Osman ERAYDIN

YORUMLAR

Son Yorumlar
0
Yorumunuzu okumaktan memnuniyet duyarızx