YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
6920c8dd60c11
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 8 9 4 9
Bugün : 40279
Dün : 45549
Bu ay : 893003
Geçen ay : 1371576
Toplam : 45296824
IP'niz : 216.73.216.128

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

 

Güya, “Tabanın, teşkilatların ve halkın arzuladığı bir yönetim oluşturma ve MHP’yi iktidara taşıma” iddiasıyla, ama aslında “Partiyi Sn. Devlet Bahçeli’den kurtarma” çabasıyla başlatılan kongre çağrılarının ve sonunda MHP’ye kayyum atanmasına yol açmalarının arkasında kimler vardı? İçerideki ve dışarıdaki bazı odaklar Devlet Bahçeli’den niye bu denli rahatsızdı? Birbirleri adına bile hiçbir feragat ve fedakârlıkta bulunamayan Sn. Genel Başkan adaylarının, tek ortak ve ittifak noktaları olan “Devlet Bahçeli” karşıtlığını hangi merkezler, hangi nedenlerle ve hangi vaatlerle kızıştırmaktaydı? Sn. Bahçeli’nin İslam kimyalı Müsbet Milliyetçilik anlayışı, ülke bütünlüğüne ve Milli beraberliğe samimiyetle sahip çıkması, AKP iktidarına, CHP kafasına ve HDP küstahlığına karşı cesur ve onurlu bir muhalefet tavrı takınması, hangi küresel baronları ve yerel piyonlarını ayaklandırmıştı? Bu soruların doğru ve doyurucu yanıtları araştırılıp anlaşılmadan MHP’deki çalkantıları doğru yorumlamak imkânsızdı. Ve zaten Sn. Devlet Bahçeli’nin bu Milli ve haysiyetli tavrı, günah(!) olarak kendisine yeter de artardı… Sahi MHP’yi güçlendirmek ve yenileştirmek palavrasıyla ortaya çıkan bu takım, Rahmetli Erbakan’a karşı kışkırtılan Yenilikçi-kiralık kadroları ne kadar da anımsatmaktaydı!… Ha yeri gelmişken söyleyelim, Türkiye’nin geleceğini ilgilendiren her girişim, bizim de ilgi alanımızdı…

Devlet Bahçeli, muhalifleri ve arkalarındaki mahfilleri diye uyarmıştı?

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Ankara 12. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin verdiği kurultay kararı hakkında çok sert ve net açıklamalarda bulunmuşlardı. MHP’nin “ayak oyunlarına, sinsi operasyonlara ve ahlaksız tuzaklara” hazırlıklı olduğunu belirten Devlet Bahçeli, 47 yıllık birikimle MHP’nin her musibeti def edecek cesarette bulunduğunu vurgulamıştı. Ankara 12. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin olağanüstü kurultay kararı ve ardından atanan kayyum heyeti hakkında açıklamalarda bulunan Bahçeli, “Türkiye’nin üzerinde hesap ve hevesleri olan mihrakların bizimle karşı karşıya gelmesi normaldir, beklenmelidir. MHP ile ters düşmesi ise olağandır aksi takdirde bizden şüphe duyulmalıdır. Her zaman söyledim, biz oranlarda değil gönüllerdeyiz, yüzdelerde değil Türk milliyetçiliğinin yüz akıyız” ifadelerini kullanmıştı.

MHP Genel Başkan Adayları Meral Akşener, Sinan Oğan, Koray Aydın ve Ümit Özdağ’ın ismini vermeden muhalif kesimi eleştiren Bahçeli, konuşmasının devamında şu ifadeleri kullanmıştı:

“Biliyorsunuz 1 Kasım’dan sonra fırsatı ganimete çevirmeye kalkan bazı isimler MHP’yi içten kemirmenin, çökertmenin arayış ve sevdasına kapılmışlardır. Neymiş, her şeye hayır demişiz, iktidarı elimizin tersiyle itmişiz, paradigma değişmeliymiş, büyük kurultay toplanmalıymış. Yönetim değişirse iktidar yakınmış. (Geçen seçimlerde) Aday olamayan, olsa da seçilemeyen, olsa da sorumluluk alamayan kim varsa aynı mevzide toplanmıştır. Kimisi okyanus ötesine bağlanmış kimi başka kalemşörlerle yan yana olmuşlardır…

Tüzük kurultayı için imza veren her kardeşim değerlidir, hepsinin iradesine saygı duyuyorum. Anlamadığım, ön plandaki çığırtkanlar MHP’yi bir plan çerçevesinde pasif hale getirmek isteyenlerdir. Bunlar 40 fırın ekmek yeseler, ağızlarıyla kuş tutup dağları titretseler, yine de MHP’yi istedikleri gibi tanzim edemeyeceklerdir. Çünkü bu davanın hamuru şehit kanıyla yoğrulmuştur ve ülkü sancağı emin ve ehil ellerdedir. Çünkü bu dava var olmanın bedelini çileyle, mahkumiyet ve yokluklarla ödemiş, ülkü fidanı bu sayede çınarlaşmıştır…

Sonunda olan olmuş ve MHP mahkemeye verilmiştir. Ankara 12. Sulh Hukuk Mahkemesi kararını açıklamış, 3 kişilik kayyum heyetini atamış ve sözde kurultayın önünü açmıştır. Adil ve bağımsız olması şartıyla hukuka hürmet ederiz. Bundan sonra da sırayı Yargıtay safhası alacak temyiz işlemi yapılacaktır. Bize AKP’nin bastonu diyenler şimdi ne diyecek, hangi bahaneyi üreteceklerdir? Hangi mahkemenin lehimizde karar vermesi için gerekli girişim ve teşebbüslerde bulunacaklardır. Bu ucubeler başka kapılarda gezip de nerelere uğramışlardır? Oysa bizim paralele teslim edecek bir partimiz yoktur. Olağan takvimi beklemek yerine olağanüstü kurultay beklemekte samimiyet aramamalıyız. Şimdiden yapay bayram havalarına tevessül edenleri tek tek fark ediyorum. MHP’ye nüfuz etmek isteyen okyanus ötesi kaçkınlarının ve paralel artıklarının mutluluğunu da izliyorum. Kendi kurumlarına kayyum atandığında kıyamet koparan zümreye diyorum ki bugüne kadar ne yaşadıysanız müstahaktır. Bunların iki yüzlüğü ortaya çıkmıştır.

Bunlar dini paraya dönüştüren ABD’nin kuklası, İslamiyetin yüzkaralarıdır. Kimse boşuna heveslenmesin, bulanık suda balık avlamaya yeltenmesin. Bizde tertiplere tamam diyecek ve boyun eğecek acziyet yoktur. Türkiye’nin onca gündemine rağmen tartışmaların odağında MHP’nin yer alması partimizin ne kadar önemli olduğunu ortaya koymaktadır… Ankara, Washington, Pensilvanya arasında MHP düşmanlığının üçgeni kurulmuş durumdadır. Bunlar Kurultay hazırlığı kılığında işbaşındadır. MHP’yi geçmişte de kendi arzuları istikametinde harekete geçirmek isteyen grup başarısızlığa uğramıştır.”[1]

MHP’ye Kayyum tezgâh mı?

ATV’de yayınlanan ‘Kahvaltı haberleri’ programında Melih Altınok, MHP’ye kayyum atanması kararını yorumlamıştı. Melih Altınok MHP’li muhaliflere “Hakimin kimliğine göre mahkeme kararını önceden nasıl biliyorsunuz?”diye sormuş ve hala yanıt çıkmamıştı. “Siyaseti dizayn etmeye çalışanlara karşı, bizi balık hafızalı sanıyorlar ama kahvaltı haberlerinin bir misyonu da geçmişi anımsatmak” diyen Altınok, MHP’nin muhalif kadrolarının Cemaat ile ilişkisi olmadığını açıklamaya çağırmış ve “paralel çete şimdi gözünü MHP’ye dikmiş durumda” bilgisini aktarmıştı.

AKP ve CHP’nin MHP’li muhaliflerden umutları!

MHP’de ikinci raunt da muhaliflerin lehine sonuçlanmış, ilk rauntta 543 imza toplamayı başaran muhalifler, ikinci rauntta ise mahkemeden ‘kurultay çağrısı’ kararı çıkmasını sağlamışlardı. MHP’de kararın ardından Genel Başkan Devlet Bahçeli ve Genel Merkez, Olağanüstü Tüzük Kurultayı’nın yapılmasını engellemeye çalışırken, muhalifler de kurultay yaparak yönetimi ele geçirmek için çırpınmaktaydı. MHP kararı ve sonrasında yaşanacaklar elbette ülkücü camia tarafından yakından takip altındaydı. Ancak MHP’deki gelişmelerle diğer partiler de yakından alakalıydı. Bunların başında da iktidar partisi AKP vardı. Çünkü, MHP’deki parti içi kriz ya da lider değişikliği süreçleri Türkiye siyasetinin yönelimlerini de doğrudan etkilemiş olacaktı.

İşte İktidarın MHP muhalefetlerinden umdukları:

• Genel Merkez ile muhalifler arasındaki kavga büyürse, bazı MHP’li milletvekillerinin partiyle bağları zayıflayabilir. Bu da 330 oya ulaşarak referanduma gidip Anayasa’yı değiştirme ve dokunulmazlıkları kaldırma planında MHP’li vekillerin oy desteğine ihtiyaç duyan AKP’ye yeni fırsatlar yaratabilir.

• Genel Merkez ve Devlet Bahçeli, bu süreçten zaferle çıksa da yıpranabilir. AKP de TBMM’de Anayasa değişikliği için beklediği desteği ve referandum için gerekli 330 rakamına ulaşamazsa MHP’deki durumu bir erken seçim fırsatına çevirebilir. HDP’nin de oy kaybedeceği beklentisiyle birlikte AKP’nin 330 milletvekili çıkarma ihtimali de Türkiye’yi erken bir genel seçime götürebilir.

• Süreç muhaliflerin zaferiyle sonuçlandığında ise MHP’nin daha fazla güçlenmesi için zaman gerekecektir. Muhalif adaylardan biri partinin desteğini arkasına alıp partinin başına geçebilse bile halk desteğini arttırmak için ise zaman yetersizdir. AKP o zamanı MHP’ye tanımamak için de başkanlık, yeni anayasa ve erken genel seçim planları için bu dönemde düğmeye basabilir.

CHP’nin kaygıları:

“MHP’deki gelişmelerin CHP’ye etkisi ise seçmen tabanıyla ilgili olduğu gözlemlenmektedir. Lider değişikliği yaşamış bir MHP’nin sadece merkez sağdan değil, CHP’den de oy geçişi sağlama ihtimali yüksektir. Bu da gelecek dönemde, CHP yönetiminin özellikle mesafe koyduğu ulusalcı söylemleri yeniden kullanmasını tetikleyebilir” yorumları Hürriyet gazetesinin MHP Muhaliflerini haklı gösterme amaçlı olduğu sırıtmaktaydı. CHP’deki ilk fire olayı da abartılmıştı. Eski Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Elazığ İl Başkanı Mustafa Kemal Atikeler, partisinden istifa ederek, MHP Genel Başkan adaylarından Meral Akşener’i desteklediğini açıklamıştı. 6 yıldır CHP üyesi olan, 2 sene Elazığ CHP il başkanlığı yapan ve 2011’de Elazığ’da CHP’den 2. sıra milletvekili adayı olan Hemşehrim Mustafa Kemal Atikeler, vatanın bölünmez bütünlüğü, demokratik haklar, cumhuriyetin temel ilkeleri ve Atatürkçü laik cumhuriyetin geleceği açısından çok önemli bir değer olarak gördüğü Meral Akşener’e elinden geldiğince katkıda bulunmak istediğini vurgulamıştı.

MHP’de Paralel Yapının eli, CIA’nın müdahalesi olarak okunmalıydı!

Evet, MHP’de siyasi hayatımızın bütününü etkileyecek bir gelişme yaşanmıştı. Parti içi muhalefetin başvurusu üzerine mahkeme, partiyi kongreye götürmek üzere kayyum atamıştı. Devlet Bahçeli’ye karşı birlikte hareket eden genel başkan adayları, Mayıs ayında kurultay yapılması gerektiğini savunurken, Bahçeli konuyu Yargıtay’a götüreceklerini, 2018’de olağan kongrenin yapılacağını açıklamıştı. Sayın Bahçeli, 6 Temmuz 1997 tarihinden beri MHP’nin Genel Başkanı. 2015 yılındaki 11. Olağan Büyük Kongrede 7. kez MHP Genel Başkanı seçilmişti. 7 Haziran 2015 seçimleri sonrasında bugünkü muhalefet, Bahçeli’ye karşı sesini yükseltmedi. Ne zaman ki, 1 Kasım’daki seçimde MHP’nin oy oranı yüzde 16.28’den 11.90’a, milletvekili sayısı 80’den 40’a düştü, kendisine karşı isyan bayrağı açıldı. Hem de en yakın çalışma arkadaşları işin içindeydi. Genel Başkan Yardımcısı, Meclis Başkanvekili gibi… Şimdi belirsiz bir durum vardı. Kayyum, Yargıtay aşamasını bekleyecek miydi, yoksa MHP Mayıs’ta olağanüstü bir kongreyi toplayacak mıydı? Tablo demokrasi açısından da tuhaftı. Siyasi partilere dernek, şirket muamelesi yapıp kayyum atamanın demokrasiyle bağdaşır bir yanı bulunmamaktaydı. Görünen o ki, MHP her açıdan sıkıntılı bir sürecin içine sokulmuş durumdaydı. Süreç iyi yönetilemezse MHP’nin parçalanması dahi söz konusu olacak hatta Türkiye’nin gündemine erken seçim bile alınacaktı.

Gözler MHP’ye çevrilince, Gülenciler’in devreye girip girmediği tartışması da başlamıştı. Dikkat ediyorum, Paralel Devlet Yapılanması’nın bu meselenin kesinlikle dışında olduğunu söyleyen kimse çıkmamıştı. Tam tersine “Paralel’in eli MHP’nin içinde” diyenler çok fazlaydı… Bunun üç sebebi vardı. Birincisi Paralel Yapı bu siyasete bulaşma işinde şaibeliydi ve ustalaşmıştı. 30 Mart yerel seçimlerde kapı kapı dolaşıp CHP’ye oy toplamıştı. Bilhassa Ankara ve İstanbul belediye başkanlıklarının CHP’ye geçmesi için canla başla çalışılmıştı. Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan karşısında Ekmeleddin İhsanoğlu’na sahip çıkmıştı. 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde HDP’ye oy aktarılmış ve Zaman gazetesi, Samanyolu televizyonu CHP-MHP-HDP restorasyon hükümeti kurulmasını arzulamıştı. İkinci sebep mahkemenin kayyum kararı açıklanır açıklanmaz Paralel’in belli başlı simaları adeta bir bayram sevinci yaşamıştı. Cemaat gazetesi iken Bugün’de yazan ve “oyum HDP’ye” diyen Nazlı Ilıcak “Güzel gelişmeler olabilir” diyerek heyecanlanmıştı. Emre Uslu; “Unutma baharın en güzel ayıdır Mayıs…” diye kendince umutlanmıştı. “Paralel’in eli MHP’nin içinde” diye düşünenlerin çokluğunun üçüncü sebebi de, Devlet Bahçeli ve Meral Akşener’in açıklamalarıdır. Hatırlanacağı gibi MHP içinde muhalefet harekete geçtiğinde Bahçeli’nin, 1 Aralık 2015’te partisinin Grup toplantısında şöyle: “Şu an 3 aday vardır. İçinde birisi vardır ki Fetullah Gülen hareketinin MHP’de görevlendirme yaptığı anlaşılmaktadır” açıklamasından sonra hemen ertesi gün Hürriyet gazetesinde Ahmet Hakan’a verdiği röportajda, Akşener’in: “Fetullah Gülen de dâhil herhangi bir dini cemaat ya da tarikatla bir irtibatım yok, ama olsaydı gururla söylerdim.” Cevabı Sn. Bahçeliyi haklı çıkarmaktaydı. Ancak eksik doğrular yanlış algılar oluşturmaktadır. MHP’ye özellikle Sn. Bahçeli’ye yönelik bir FETÖ (Paralel Yapı) müdahalesi varsa, bunu CIA tertibi olarak okumak lazımdı. Zaten aksi, zavallı Fetullah Gülen gibi yerel bir piyonu, küresel patron konumuna çıkarma ahmaklığıydı.

Fehmi Koru’nun çöpçatanlığı başarısız kalmıştı!

17 Aralık 2013’te yolsuzluk ve rüşvet soruşturması açılıp, gözaltılar başlayınca.. Yani Cemaat’le iktidar arasında kavga çıkınca.. Dönemin Cumhurbaşkanı Gül, arkadaşı, dostu, gazeteci Fehmi Koru’yu Ankara’ya çağırmış… Koru, Köşk’e gittiğinde Gül’ün yanında dönemin Başbakan’ı Erdoğan da varmış.. Koru’dan istedikleri; hemen Pensilvanya’ya gidip nabız yoklamasıymış… Bunun üzerine Fehmi Koru, ABD’ye yollanmış, Fetullah Gülen’le görüşmüşler. Gülen kendisinin de bu gelişmelerden rahatsız olduğunu açıklamış… Bir de mektup yazıp Ankara’ya iletmesi için Koru’ya verip Türkiye’ye uğurlamış. Fehmi Koru Ankara’ya dönüp, 25 Aralık günün Erdoğan’la görüşmüş ama aynı gün ikinci büyük dalga gelince ipler koparılmış.

17/25 Aralık ve sonrası yaşananlarla ilgili ilk kitabı Fehmi Koru yazmıştı; Ben Böyle Gördüm

Bu kitapta Fehmi Koru şu itirafı yapmıştı: (İktidarla Cemaat arasındaki) ‘Henüz parlamamış yangını söndürmek için yollara düştüm. Ankara, İstanbul, Pensilvanya arasında gidip geldim ama başaramadım. Başarmama izin vermediler.’

“Oh İyi ki başaramamıştı… İyi ki parlamamış yangını söndürüp bunları barıştıramamıştı…
İyi ki köprüler atılmıştı… Yoksa maazallah;

• Balyoz’dan Yargıtay onayıyla mahkûm olanlar ömürlerini cezaevinde dolduracaklardı…

• Ergenekon sanıklarına verilen cezaların tümü Yargıtay tarafından onaylanacaktı…

• Casusluk davasında yargılanan yüzlerce subay ‘casus’ damgası yiyerek mahkûm ve bütün haktan mahrum bırakılacaktı…

• Cemaat polis ve yargıdaki hâkimiyetini daha da arttıracaktı… Daha doğrusu yargı diye bir şey kalmayacaktı…

• Silahlı Kuvvetleri ele geçirme operasyonuna hız verilip hedefe ulaşılacaktı…

• Telefon dinlemek, sahte belge hazırlamak, muhalifleri içeri atmak sıradanlaşacaktı… diyen Mehmet Tezkan haklıydı.

Bütün bu gerçekleri ve art niyetli girişimleri gören MHP’lilerin ve özellikle delegelerin, öyle hissi ve hamasi duygularla değil, Milli ve vicdani bir duyarlılıkla davranacaklarını ve bu karanlık organizeli oyunları bozacaklarını ummaktayım. Bunu da, ortak paydamız olan aziz vatanımız, Milli çıkarlarımız ve sorumluluklarımız adına arzulamaktayım.

Bizce MHP’deki muhalefetin en büyük ayıbı ve kaybı; Bahçeli’nin örgüte hakim olması ve yönetimin sağlamlığından ziyade; daha ilk günden itibaren bu muhalif isimlere parti dışından gelen destek yardımların adresleri olmaktaydı. Evet, Cemaat’ten, Gülen çetesinden gelen destek elbette samimi MHP’lileri kuşkulandırmıştı. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, 7 Haziran’da, 1 Kasım’da CHP ve HDP’ye oy toplayanların şimdi bir anda MHP’nin bekasından başka bir şey düşünmeyen Ülkücü muhalif kesilmeleri elbette sorgulanmalıydı. Türkiye Cumhuriyeti’ni temsilen ABD’de bulunan, Sn. Tayyip Erdoğan’ı, PYD-PKK bayrakları altında protesto eden Cemaat’in firari gazetecisi Emre Uslu’nun kalkıp Meral Akşener’i öven twitler atmasının sebebi mutlaka araştırılmalıydı. Aslı, ayarı ve amacı malum Nazlı Ilıcak’ın MHP genel başkan adaylarından, Meral Hanımdan, Sinan Oğan’dan daha heyecanlı davranmasının altında neler yatmaktaydı? soruları ve yorumları haklıydı.

Hatırlayınız “17/25 Aralık dosyaları” diye bilinen hazırlıkların aslı ses kayıtlarıydı. Gizli dinlemelerle elde edilmiş ve ardı ardına internete aktarılmışlardı. Türkiye’yi sallayan ve AKP kurmaylarının uykusunu kaçıran bu gelişmelerin arkasından hâlâ sürüp gitmekte olan “AKP – Cemaat savaşları” başlamıştı. Bugünkü durum Cemaat’in ağır kayıplar vererek çekilmeye zorlandığını, AKP’nin ise savaşın ilk etabını kazandığı halde, tehlikeden hâlâ tümüyle kurtulamadığını ortaya koymaktadır. Aydın Engin önemli ve gizemli bir soru sormaktaydı: Cemaat gizli dinlemeleri kendisinin yaptığını ve internete kendisinin sızdırdığını adeta kabul etmiş bir suskunluk içinde kalmıştı. “Evet biz yaptık. Gördün mü gücümüzü” diye şişinmiyorlardı. Ama “Hayır biz yapmadık, bize iftira ediliyor” da demiyorlardı!? Bu sorunun cevabı Fehmi Koru’nun: “Ben Böyle Gördüm” kitabıyla açığa çıkmıştı.

Fehmi Koru kitabında gizli dinlemeleri kimin yaptığını ve ses kayıtlarını internete kimin sızdırdığını yanıtlamaya çalışmıştı. Buna göre gizli dinlemeleri yapan da, tapeleri sızdıran da büyük ihtimalle bir “dış güç” yani CIA-MOSSAD olmaktaydı. Cemaate yakın medya ise “güç bizde” algısı oluşturmak için dinlemeleri de, ses kayıtlarının sızdırılmasını da sahiplenme ihtiyacı duymuşlardı. Yani Cemaat hava basayım ve güç gösterisi yapayım derken başına belayı kendi eliyle ve diliyle sarmıştı. Anlaşılan Fehmi Koru’nun “dış güç” vurgusu da isabetli ve anlamlıydı. Hatırlayınız 2014 Mart’ında Dışişleri Bakanlığı’nda gizli, hem de çok gizli kalması gereken bir toplantı yapılmıştı. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu ve Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Yaşar Güler Suriye’ye ilişkin konuşuyorlardı. Hani MİT Başkanı Fidan’ın “Gerekirse Suriye’ye dört adam gönderirim. Türkiye’ye 8 füze attırır savaş gerekçesi üretirim, Süleyman Şah Türbesi’ne de saldırtırız” diyerek Suriye’ye askeri saldırı fırsatı yaratma formüllerini dile getirdiği o ünlü ve Türkiye dış politika tarihine bir yüzkarası olarak geçen toplantı… Yine o günlerde Can Dündar’ın Artı 1 Televizyon kanalında yayımlanan Canlı Gaste programına MİT Kontrterör Dairesi’nde başkanlık yapmış, Mehmet Eymür konuk olarak katılmıştı. Bir üst paragrafta sözünü ettiğim dinleme olayı sorulduğunda uzman istihbaratçının verdiği cevap pek kısaydı: “Bu düzeyde bir gizli dinleme ancak çok gelişmiş bir istihbarat örgütü tarafından yapılabilir. Bunu öteki gizli dinlemeler için de söylemek mümkün!?” Eymür adını anmadan CIA ve MOSSAD’ı hatırlatmışlardı.

Asıl vurgulamak istediğimiz şu konudur; 17/25 Aralık için “Bana karşı darbe yapılmak istendi” diye ortalığı yıkan Sn. AKP kurmayları ve onların sadık ve kiralık yandaşları; olsa olsa kendi başını belaya sokacak kadar avanak bir “eylem tırtıkçısı” olan, eğer değilse bütün görevi ve şerefi CIA figüranlığı bir işbirlikçilikle sınırlı kalan Cemaat’in ötesine geçip sahici darbecilerin yani CIA ve MOSSAD’ı kullanan ABD ve İsrail’e niye hiç sataşmaz ve hesap sormaya kalkışmazlardı? Taşı atanları bırakıp, atılan taşa saldırmak ne denli akıllıcaydı ve nasıl bir kahramanlıktı? Soruları haksız mıydı?

“Önümüzdeki dönem Amerika, Çin ile bilek güreşine tutuşacak herkesin Kavga zannedeceği bir paylaşım başlayacaktı. Ve bu “Kavga Görünümlü” itiş-kakışta Türkler’e de yer açılacak, çünkü oyunu kuranlar buna mecbur durumdaydı. Belki NATO bile devreye sokulacaktı. Yani Türkler’in olduğu her yer kışkırtılıp karıştırılacaktı. Uygurlar’dan, Gürcüler’in topraklarına kadar. Hem Rusya’yı frenlemek hem de Çin’in önünü kesmek bahanesiyle bunlar yapılacaktı. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’da tezgâhladıklarını şimdi Ortaasya’da uygulayacaklardı…

İşte burada Amerika’ya Ilımlı Milliyetçiler lazım olacaktı. Ve bunlar Ilımlı İslamcılar gibi kullanılacaktı. MHP bu nedenle önemli sayılmaktaydı. Devlet Bey daha önceki çıkışlarında bile göreceğiniz şekilde ABD Karşıtıydı. Ama ayrılan ve tabiri caizse Bayrak Açan grup farklıydı. İsimlere girmek istemem ama hepsi Amerika ile yürümenin faydalarına inanırdı… Şimdi ise yürünecek coğrafya Kafkasya, Hazar ve Türk topraklarıydı. Durum böyle olunca MHP önem taşımaktaydı. Partinin içindeki kavga aslında küresel bir planın uzantısıydı. Devlet Bey kararlı ve milli duyarlı çizgisinden vazgeçmeyeceği için muhalifler ya kurultayla onu devre dışı bırakacak ya da başka bir parti kuracaklardı. Büyük güçler ve Şeytani merkezler kendi politikalarına uygun oluşumlarla yol alırdı. Ve işini şansa bırakmazdı. MHP’nin yeni rolü içeriyi de kızıştıracaktı. Belki oluşumlar ve ittifaklar da ortaya çıkacaktı. 1945’ten beri Amerika-Rusya arasındaki gizli dengeyi Erbakan bozmuş ve boşa çıkarmıştı. Velhasıl içerideki sancılı olaylara biraz dışarıdan bakmak lazımdı! Oyunu kuran Aklı fark etmedikçe hiçbir şey doğru anlaşılmazdı. MHP’deki gelişmelerde böyle okunmalıydı. Devlet Bey partiyi teslim etmek istemeyince başına ne işler açılmıştı. Yani bir Kurultay bile Küresel bir operasyonsa artık hiçbir şey tesadüf sanılmamalıydı” gibi önemli ve gizemli gelişmeleri yazanlar veya yazdıranlar, acaba “AKP iktidarının ve dindar kahramanlarının da aynı merkezlerin bir planı olduğu gerçeğini” unutturmaya veya “Evet öyleydi ama, Davos’ta Van Münit çıkışıyla Milli ve İslami çizgiye yöneldi, bu nedenle hedef haline geldi” palavrasını yutturmaya mı çalışmaktaydı?

AKP ve Sn. Erdoğan yalakası ve Sabah gazetesi başyazarı Mehmet Barlas, FETÖ’yü konu alan yazısında şunları hatırlatmıştı; “Galiba burada sorulması gereken soru ‘Biz yıllarca Fetullah Gülen’in yargıda ve poliste örgütlenmesini nasıl görmedik, asıl amacını nasıl oldu da anlayamadık’. Gerçi Cumhurbaşkanı Sn. Erdoğan bir konuşmasında ‘Uyumuşuz’ diyerek, yılların ihmalini açığa vurmuşlardı. Şimdi, FETÖ Cemaati CIA ve MOSSAD hesabına devleti ele geçirme hazırlıklarını huzurla yürütürken yıllar boyunca uyuyanlarla!.. PKK Doğu ve Güneydoğu’da büyük bir ayaklanma ve bölgeden devleti ayıklama amaçlı silah yığınaklarını, tünel kazmalarını ve diğer alt yapı hazırlıklarını tamamlarken mışıl mışıl uyuyanlarla!.. Hatta bu hıyanet girişimlerini sağlam bilgi ve belgelerle yazmaya ve ilgilileri uyarmaya çalışanlar hakkında susturucu ve kan kusturucu ithamlarla ağır iddialar uyduranlarla!.. Evet, Türkiye nasıl bir akıbete ve felakete doğru yol almaktaydı?

Doğru tesbitler yanlış hedefler için kullanılmaktaydı!

Amerika Birleşik Devletleri, tartışmasız bir şekilde dünyaya hâkim olmak için 100 yılı aşkın bir süredir ülke dışında görev alan 10 bini aşkın vatansever kahramanı elinde tutmaktadır. Bu Avrupa’nın her ülkesi, Rusya, Çin ve Türkiye’de de geçerli bir kuraldır. Adı, soyadı Türk’tür. Ama kalbinde ise 50 yıldızlı Amerikan bayrağı vardır. CIA merkezli bu organize sayesinde bütün ülkeleri kontrolüne almıştır. ABD’yi yöneten Yahudi Lobileri için tesadüf kelimesi Hollywood filmlerinin dışında anlamsızdır. Her şey ayrıntısına kadar planlanıp uygulanır. Şu anda Türk devletinin içinde yer alan pek çok isim ABD’ye çalışmaktadır. İktidar içinde de, muhalefet partilerinde de tamamen ABD için çalışan özel yetiştirilmiş birçok kişi vardır. Bu Siyonist kuralın medya için de geçerli olduğu unutulmamalıdır. Amerikan eğitim sisteminin verdiği ilk temel teslim alma hazırlıkları sonrasında CIA devreye sokulmaktadır. O seçilen kişiler, çok özel bir beyin yıkama taktiği sayesinde ülkesinin düşmanı ABD’nin gönüllü elemanı gibi şartlandırılır.

ABD, yurt dışında hazırladığı bu sistemin aynısını Beyaz Saray içinde bile yapmaktadır. Örneğin Genç Barack Obama, New York’a geldiğinde çok korkak tavırlıydı. Hâlâ çok korkak ve başarısız bir konumdadır. New York’a geldiğinde tanıdığı tek dostu olan Sadık, aslında onu izlemesi için görevlendirilen bir CIA elemanıydı. Bir gece evde biralarını yudumlarken Sadık’ın başka bir dostu Obama’ya, “Gelecekte ABD Başkanı olacaksın. Her şey hazırlandı. Programa uyduğun takdirde çok mutlu görünen bir evlilik yapacaksın, o süreç seni Beyaz Saray’da başkan yapacak” dediğinde şaşırıp kalmıştı ve Obama, buna inanmıştı. Ancak Başkan olarak Beyaz Saray’a girdiğinde bu olayı düşündüğünü çok yakın bir dostuma anlatmış ve “O geceyi hiç unutmadım!” itirafında bulunmuşlardı. Evet ABD ve Yahudi Lobileri işlerini öyle şans ve tesadüflere bırakmazlardı. ABD plansız programsız adım atmazdı. Mesela ABD başkanlarının hepsi, Beyaz Saray’a gitmeden önce David Rockefeller’ın malikânesine çağrılıp ağırlanır, yani akıllanırdı… Beyaz Saray’da yapacakları bir projeksiyon halinde kendisine anlatılırdı. O malikâneye gitmeyen hiç kimse bugüne kadar ABD Başkanı olamamıştı. Hillary Clinton’ın geçen ay gittiğini, Trump’ın ise davet edilmediğini öğrenince “yeni Başkan’ın Clinton olduğunu anladım” açıklamasını yapmıştı. Ancak Trump da, o malikâneye gitmek için bir sunum hazırlamış ve Rockefeller’e saygıyla sunmuşlardı.

New York’taki o özel malikâneye gidenlerin sadece ABD başkanları olduğu sanılmamalıydı. Türkiye’den de nice sağcı, solcu ve İslamcı Başbakanlar, henüz adaylığı açıklanmamışken Rockefeller’ın malikânesine mecburen konuk olmuş ve icazet almışlardı. Bu malikâneden çıkan 120 kişinin şu anda ülkelerini yönettiğini hatırlatırsak konu daha iyi anlaşılacaktır. Bu kadar geniş düşünen ABD’nin dünyayı dizayn etmeye çalışmasına şaşırmamalıdır. İstanbul’da, Ankara’da ve Avrupa’da CIA’dan habersiz bomba patlayacağını düşünmek de saflıktır. Çünkü terör, en akıllı ve hızlı terbiye etme aracıdır. Terörle her lidere, her ülkeye istikamet çizmek kolaydır ve Amerika da şimdi bunu yapmaktadır.

“Sn. Cumhurbaşkanının ABD ziyareti öncesi Zbigniew Brzezinski’nin, çok önemli bir Türk’le görüştüğü anlaşılmıştı. O Türk’e, Erdoğan’ın elindeki kozlarını sormuşlardı. Erdoğan’a yakın bu isim de, Washington gezisinden önce her şeyi anlatmıştı. Erdoğan’ın Washington ziyaretinde Obama veya Biden’la görüşürken elindeki dosyaların hepsinden Derin Amerika haberdardı. Çünkü bir ülkenin başkanına bu kadar yakın olan, Washington seyahatinde Erdoğan’ın dosyalarına kadar haberi bulunan bu kişi CIA ile çok yakın temastaydı. CIA, Erdoğan için yeni bir kitap hazırlamıştı. Eğer Erdoğan Mayıs ayından itibaren etkinliğini kaybetmeye başlarsa CIA tarafından hazırlanan kitap basılacaktı. Kitap CIA’da bir ekip tarafından ama çok etkili bir ekip tarafından yazılmıştı. Eğer Erdoğan güç kaybetmeye başlarsa ABD bu kitapla bütün dünya medyasını ayağa kaldırmayı planlamıştı… Bu kitabın içinde Rıza Sarraf olayı vardı. Açtığı hesaplar, kurduğu şirketler ve PANAMA ile ilgisi belgelerle yer almıştı. Hiç bilmediğimiz aksiyonları ve irtibatları yazılmıştı… Avrupa’da hazırlanan akla hayale gelmeyecek planlar, Türkiye’yi bekleyen tehlikeli olaylar, Cemaat ve ordu içindeki yapılanmalarla ilgili durumlar ve göz göre göre yapılan yanlışlar hepsi sıralanmıştı…”

Şimdi bunları aktaran yandaş Takvim yazarı, AKP iktidarı ve Erdoğan yalakası Ergün Diler’e sormak lazımdı:

1- Amerikan derin devletinin ve CIA’nın çok yakın ve yetkin bir elemanı olduğu sırıtan bu adamın samimi dostu (daha doğrusu manipülasyon kozu) olduğunuza göre, siz bu sinsi ve Siyonist merkezlerin kaçıncı sınıf adamıydınız?

2- Bu yazıları; ABD’yi ve derin mahfillerine halkımıza tanıtıp Milli ve cesaretli tavır almalarını sağlamak için mi, yoksa “Böylesine kuvvetli ve yeryüzüne hâkimiyetle bir Amerika’nın himayesine girip, mümkün mertebe ülkesine hayırlı hizmet vermek aklın gereğidir, Sn. Erdoğan ve AKP iktidarı da bu niyetlidir” kanaatini yerleştirmeye mi çalışmaktaydınız?

3- Doğru ve olumlu havasıyla aktardığınız O ABD’li ve yüksek seviyeli dostunuzun işaret buyurdukları: “Sn. Cumhurbaşkanımızın en yakını ve CIA ile irtibatlı zat” kim olmaktaydı?

4- Rıza Sarraf’la iktidarın gizli ve kirli irtibatları yoksa bu denli kuşku duyulmasının ve derin Amerika’nın bunu etkili bir koz olarak kullanmasının bir manası var mıydı?

 


[1] http://www.internethaber.com/devlet-bahceliden-mhpli-muhaliflere-olay-sozler-1583829h.htm

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Subscribe
Bildir
0 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
Picture of Ahmet AKGÜL

Ahmet AKGÜL

AHMET AKGÜL KİMDİR?

INTRODUCTION OF USTADH AHMET AKGÜL

رسالة تعريفية لمعلمنا أحمد أكجول

قبل مؤتمر النظام العادل في جامعة قيرغيزستان أراباييف، والذي حضرناه، قدم أحد المحاضرين أستاذنا أحمد أكجول على النحو التالي: أحمد أكجول موجود في تركيا؛ إنه عالم ومثقف نادر جدًا يجمع بين المبادئ الإسلامية والمتطلبات الإنسانية، وفكر أتاتورك في التغيير والقومية الإيجابية والتوازن الاجتماعي. ألف حوالي 100 كتاب، بعضها في 3 مجلدات، وجميعها أعمال فريدة وأصيلة. 10 من الكتب؛ تمت ترجمته إلى الإنجليزية والروسية واليابانية والفارسية والفرنسية والعربية. البروفيسور الراحل، أحد رؤساء وزراء تركيا الأسطوريين. دكتور. ويعتبر من أكثر الطلاب المميزين وأتباع نجم الدين أربكان.
لقد حضر المؤتمرات العلمية في جميع أنحاء تركيا وأوروبا والجغرافيا الإسلامية منذ ما يقرب من 40 عامًا. إنه رجل حكيم تنبأ وشرح التطورات المهمة في تركيا ومنطقته والعالم قبل عقود، وتعرض للعديد من المشاكل والهجمات لهذا السبب، لكنه كان دائما على حق في النهاية. وهو رئيس تحرير مجلة الحل الوطني، التي يتابعها عن كثب كبار البيروقراطيين العسكريين والمدنيين، وأساتذة الجامعات، والكتاب والمعلقين المهمين، ومسؤولي الدولة في تركيا. ضد الأنظمة الرأسمالية والاشتراكية والليبرالية في العالم؛ فهو يحتوي على الجوانب الجيدة والمفيدة لجميعها، لكنه يترك الجوانب السيئة والضارة؛ سيدنا، الذي أعد ودافع عن برامج النظام العادل الأصلية القائمة على العقل والعلم والتاريخ والضمير والقرآن، يبلغ من العمر 74 عامًا وأب لخمسة أطفال. لا يتقاضى إتاوات أبدًا عن أي من كتبه أو مجلاته أو مقالاته أو مؤتمراته، ويعيش حياة متواضعة بعيدًا عن الترف والراحة، ويغطي نفقات كل ذلك بحوالي 40 من الرفاق المتطوعين والمخلصين في سبيل الله. المعلم الذي يدافع عن "حرمة التبشير بالعلم" وبالتالي لا يدين بالشكر لأي مركز أو حكومة. باستثناء ما يقرب من 105 من أعمال أستاذنا، حتى الأحزاب والحكومات تظل غير مبالية؛ الدين والأخلاق في المرحلة الابتدائية: 4-5، المرحلة المتوسطة: 1-2-3، المرحلة الثانوية: 1-2-3-4 والجامعة: 1-2-3، وفقاً للحقائق العلمية وجوهر الإسلام. ولكن بغض النظر عن أي طائفة، فقد أعد كتب العلم. خلال أحاديثهم المميزة جداً، كتلاميذه ومتابعيه المخلصين: "كيف أعددتم هذه (100) كتاباً يزيد عن مائة، كيف رتبتم وقتكم؟" أجاب أستاذنا أحمد أكجول على أسئلتنا كالتالي، ليكون قدوة وتشجيعًا لنا:



1- منذ ما يقرب من 60 عامًا، باستثناء الأمراض الخطيرة والصعوبات الكبيرة؛ ولم أؤجل عمل اليوم إلى الغد، كما أنني لم أحاول تأجيل عمل الصباح إلى الظهر أو عمل الظهر إلى المساء. لأنه لا ينبغي لي أن أضيع رأس مال حياتي المحدود في مساعي فارغة ومجانية يسميها القرآن الإلغاء ويحرمها

 

2- حتى لو كان شخصًا لديه معرفة وخبرة في موضوع ما، حتى لو كان أصغر منا كثيرًا... حتى لو كان شخصًا عاديًا وبسيطًا، فأنا لا أشعر بالإهانة أبدًا عند الاستماع إليه أو تعلم شيء ما، لأن أكبر عائق أمام التعلم والحصول على العلم هو الكبرياء والكبر

-3ما حصلنا عليه؛ حاولت أن أقرأ وأفهم كتابات وكتب الجميع، محليًا أو أجنبيًا، يساريًا أو يمينيًا، أعرفه أو لا أعرفه، أحبه أو أكرهه.
4- كنت أسجل المعلومات التي تعلمتها وأجد أهميتها منها أو مما سمعته في البرامج والمؤتمرات التليفزيونية، ولم أتردد قط في كتابتها ونقلها بذكر أصحابها
5- من خلال الوقوع في الرغبات والاعتراضات التعسفية من أقرب أقاربي ورفاقي وأعضاء الحزب وذوي المناصب ذات النفوذ والكفاءة... أو من منطلق حرصي على راحتي ومصالحي الشخصية، لم أخفي أبدًا الحقيقة التي قالها لي يجدها العقل والضمير نافعة ومفيدة، ولم أصعب فهمها بتغليفها بأغلفة مختلفة
6- كل الأشخاص الذين التقينا بهم في أي مناسبة وأصبحنا قريبين بما يكفي لتناول كوب من الشاي أو السفر لمدة ساعة على متن الطائرة؛ حاولت مساعدتهم على اكتساب وزيادة وعيهم الأخلاقي والضميري وكرامتهم، وخاصة سلامهم الروحي والعالمي. بمعنى آخر، كنت أهدف إلى أن أكون مفيداً له، وليس أن أستفيد من منصبه وفرصه ومجاملاته.
7- ولعل ذلك يعتبر ثمرة ومعجزة للأهداف والجهود المخلصة... وطبعا بفضل الله تعالى وفضله لا بد من قراءة كتاب ما يقارب 700 صفحة بسرعة في ساعة أو ساعتين. وتهنئة هذا الكتاب وانتقاده عمدا، والحمد لله أن إنتاج ملاحظات من 10 صفحات أصبح أسهل بالنسبة لنا.
أطيب التحيات…

YORUMLAR

Son Yorumlar
0
Düşünceleriniz değerlidir, lütfen yorum yapın.x
Paylaş...