Ahmet Akgül’ün Son Elli Yıldaki
ÇARPICI SAPTAMALARI VE ACI SONUÇLARI
Bizim bildiğimiz ve takip edip öğrendiğimiz kadarıyla, tam 60 yıldır; imani ve Kur’ani çizgisinden, İslami istikametinden… Muhterem Hacı Haydar Efendi’nin tasavvufi disiplininden… Aziz Erbakan Hocamızın izinden ve partilerinden… İnsani hedeflerinden ve vicdani kanaatinden… Manevi cesaret ve ciddiyetinden; Allah’ın hidayet ve inayetiyle asla şaşmamış, Hak’tan caymamış, kutlu gayesinden ve gayretinden asla yılmamış… Teklif edilen çok cazip siyasi makamlara ve dünyevi imkânlara asla kulak asmamış, sade ve vakur yaşamını hiç elden bırakmamış, hatta farklı ve aykırı partililer ve kesimler arasında ve ortak değerler etrafında Milli birlik ve dirlik eksenli bir Milli Mutabakat arayışından hiç yorulmamış, bilgin ve mücahit bir insan tanıyoruz; Üstad Ahmet Akgül…
Yahu!.. Yarım asrı aşkındır, bütün bu saptama ve uyarılarında hep haklı çıkan… Şayet camiamız ve teşkilatlarımızca, iz’an ve insaf ehli insanlarımızca, dinlenip değerlendirilseydi, hem Milli Görüş hareketimize ve hizmetlerimize, hem tüm ülkemize ve milletimize yönelik bunca talan ve tahribatların yaşanmayacağı ve en az zararla atlatılacağı kesin olan bir Zata karşı: “Onlarca kişi ve girişimle ilgili bütün tespit ve tahlilleri aynen çıkan bu bilge şahsiyetin, şu an aklımıza yatmayan diğer uyarılarının da doğru çıkma ihtimalini hesaba katarak, dikkate alalım ve ona göre tedbirli davranalım” demeleri gerekirken, bu hırçın ve hırpalayıcı yaklaşımları yüzünden yakında çok mahcup ve mahrum olacaklarını hiç düşünmüyorlar mı?
Efendim, Ahmet Hoca çok sertmiş!.. Tabi bu sertlik, netliğinden ve mertliğinden kaynaklıdır. Hatta kimsenin akıbeti ve ahireti mahvolmasın diye yüksek bir merhametten dolayı bazen sert davranmaktadır. Erbakan Hocamızın tabiriyle “Böylesine çelikleşmemiş olsaydı…” 60 yıldır, tüm zulüm, nifak ve hıyanet cephesine karşı, bunca dışlanmaya, düşmanlığa, hakaret ve haksızlığa rağmen hâlâ dimdik durabilir miydi? 100’den fazla orijinal eseri yazabilir miydi?
NECİP FAZIL’IN KISKANÇLIĞI
Milli Nizam Partisi’nin kuruluş bildirgesini yazan Rahmetli Necip Fazıl; 1975’lerden sonra kıskançlık damarı kabarmaya, Erbakan’ı rakip gibi görmeye başlamıştı. Konferans ve yazılarında kafaları karıştıran, Erbakan Hocamız hakkında suizan oluşturan ima ve ithamlara yoğunlaşınca, Üstad Ahmet Akgül Hocamız hem şahsını hem dava mensuplarımızı uyarmak, üzücü ve küçük düşürücü sonuçlara karşı tedbirli davranmak gereğini yazıp anlatmaya mecbur kalmışlardı… Maalesef “Sen kim oluyorsun? Her konuya burnunu sokuyorsun!” diyerek kendisine bir linç kampanyası başlatmışlardı. Ve sonunda “Rapor-1, Rapor-2” gibi baştan sona iftira, uydurma ve hakaretlerle dolu hezeyanlar sıralayan Necip Fazıl, bizden resmen ve fiilen kopmuşlardı.
Aziz Erbakan Hocamız ne müstesna ve muhterem bir Zattı ki, bu tür haksız ithamlara kalkışan şahısların hiçbirisine, karşılık vermeye veya sitem etmeye bile kalkışmamışlardı. Ama Milletvekili yaptıklarından, Belediye Başkanlarından, Milli Gazete ve Yeni Devir’deki yazar-çizer takımından da bu iftiralara karşı hiç kimseden tıs çıkmamıştı… Dava hatırına ve susan dilsiz şeytan olmamak adına, bunların hepsine ve aynı süreçte en okkalı ve oturaklı yanıtları yazıp konuşan ve Hak için elini ateşe sokan tek kişi, yine Ahmet Akgül Hocamızdı…
KORKUT ÖZAL’IN FIRSATÇILIĞI
1977 MSP Genel Kongresi öncesi, MSP Erzurum eski Milletvekili ve Tarım Bakanı Korkut Özal, Erbakan Hoca’yı ismen değil ama fiilen devre dışı bırakacak yeni bir ekip oluşturmuşlardı. Bu şahsın ve ona kanan insanların gerçek amacını ve ayarını en net ve sert şekilde yazan ve camiamızı uyaran mert ve metin insan yine Ahmet Akgül Üstadımızdı. Hatta iman ve ihlasından kaynaklı ve ilm-ü irfan dayanaklı etkin konuşma ve uyarıları delegeler üzerinde etkinlik sağlamış ve Korkut Özal ekibi hezimete uğramışlardı. Ama Üstadımıza tebrik ve teşekkür eden bile çıkmamıştı.
ESAT COŞAN’IN FESATLIKLARI
13 Kasım 1980’de (Erbakan Hocamız henüz Mamak Cezaevi’nde iken), Âlim ve Fazıl insan, Mürşit ve Müderris Mehmet Zahit Kotku Efendi Hazretleri vefat buyurmuşlardı. Kendi postuna damadı olan Esat Coşan taşınmıştı. Siyasi cihadla, tarikat hizmetlerini karıştıran ve “Erbakan dahil herkesin kendisine biat etmesi gerektiği” iddiasına kalkışan bu şahıs, Milli Görüş ve Erbakan sayesinde kendi tarikat saflarına katılan on binlerce insanımızı ve Avrupa Milli Görüş Teşkilatlarımızı kandırıp kendisine bağlamış, milyonlarca Mark’lık paraları toplamış, bunlarla ta Avustralyalarda çiftlikler-villalar satın alınmış, ama üstelik “Erbakan Avrupa’dan gelen bavul dolusu paraları nerelere harcadı?” diye suizan oluşturmaktan sakınmamışlardı!
Bütün bu talihsiz süreçleri çok öncesinden konuşup yazan, hatta “Esatlık fesatlığa dönüşürse bu nifak sayılır, tahribatı ve günahı çok ağır olacaktır!” uyarısı yapan Ahmet Akgül’e karşı linç kampanyaları başlatılmıştı. Hatta kendisini susturmak ve satın almak üzere, Esat Coşan’ın Elâzığ temsilcilerinden rahmetli Efraim Yıldırım bizzat evine gelip Ahmet Hocamıza: “Efendi Hazretleri ve Muhterem istişare heyeti, sizin; Tarikatımızın Doğu ve Güneydoğu temsilcimiz olmanızı istiyorlar, bu yönde manevi işaretler aldıklarını söylüyorlar!” deyince Ahmet Akgül Üstadımız “Benim manevi terbiye rehberim Hacı Haydar Baba’dır… Siyasi cihad mektebim ve liderim ise Muhterem Erbakan Hocamızdır. Bizim dünyalık makam ve imkânlarda gözümüz yoktur!” diyerek bu teklife tenezzül buyurmamışlardı.
CEMALETTİN KAPLAN’IN AYRILIĞI
1981 yılında, Erbakan Hoca’dan izin alarak Avrupa’ya yollanan ve “Milli Görüş İrşat ve Fetva Komisyonu Başkanı” yapılan Eski Adana Müftüsü Cemalettin Kaplan Hoca, maalesef gördüğü ilgi ve iltifatlar ve aklına giren şeytani unsurlar üzerine; nefsi kabarmaya ve Milli Görüş’ü parçalama provalarına başlayınca, o sırada bütün Avrupa’yı sıkça dolaşan ve kendisine saygı ve itimat duyulan Ahmet Akgül Hocamız, cemaatimizi ve önemli şahsiyetleri uyarmış, “Vaktinde gerekli ve yeterli önlemler alınmazsa, teşkilatımız parçalanır ve çok büyük sıkıntılar yaşanır!..” şeklinde hatırlatmalarda bulunmuşlardı. Ama maalesef bu uyarılar dikkate alınmadığından on yılların emeği ve meyvesi olan Avrupa Milli Görüş Teşkilatları ikiye parçalanmış ve birbiriyle boğuşmak durumunda kalmışlardı. Almanya Berlin Teşkilatından insaf ehli bir zat, daha sonra Üstadımıza “Hocam, vaktinde sana kulak asıp uyarını ciddiye alsaydık, bu belaları yaşamazdık! Ama Genel Merkez’den hiç kimse bizi böyle uyarmadı!” itirafında bulunmuşlardı.
ZAMAN GAZETESİ’NİN NİFAKI
3 Kasım 1986’da Fehmi Koru tarafından çıkarılmaya başlanan, daha sonra Fetullahçıların yayın organı yapılan Zaman Gazetesi, başta Fehmi Koru olmak üzere, hep eski Milli Görüş yakını ve Milli Gazete yazarı kimselerce kurgulanmıştı. Hatta “Erbakan Hoca’nın özel talimatlarıyla ve bir ihtiyacı karşılamak amacıyla çıkarıldı…” havaları atılmaktaydı. Bunun asılsız bir iddia olduğunu, kasıtlı ve hesaplı bir bölücülük hareketine hazırlanıldığını yine ilk defa Ahmet Akgül Hocamız ortaya atınca, hatta gidip bizzat Erbakan Hocamıza sorup danışmamız gerektiğini hatırlatınca, yine asılsız itham ve iftiralara maruz bırakılmışlardı. Çoğu Milli Gazete abonesini böylece kendi saflarına katanlar, daha sonra FETÖ şebekesinin gönüllü militanları olup çıkmışlardı. Ahmet Akgül’e kulak asmamak, Milli Görüş camiasına yine çok pahalıya patlamıştı.
CEMİL EFENDİ’NİN DUYARSIZ VE TUTARSIZ TAVRI
Mürşid-i Kâmil Hacı Haydar Baba Hazretlerinin vefatının ardından ve özellikle 1985’lerden sonra, büyük oğlu Cemil Evliyaoğlu’nun Milli Görüş’e mesafeli davranmaya başlaması ve bizzat kendisine Elâzığ’ın kanaat önderlerinden Hacı Metin Sugözü Beyefendi’nin dükkânında Ahmet Akgül Hocamıza: “Ya açıkça Erbakan’a çalışmayı bırakacaksın, ya da tarikatımızla alâkayı koparacaksın!.. Çünkü senin yüzünden herkes bizi Erbakancı sanıyor ve uzak duruyor!..” teklifinde bulunması… Ayrıca güya çok büyük bir zat(!) olan Fetullah Gülen hakkında Ahmet Hocamızın yanıldığını ve çarpılacağını hatırlatması… Ama daha sonraları bütün çocukları, yakınları ve bağlılarıyla ve bütün imkânlarıyla ve açıkça AKP’ye çalışması… Hem sadık bağlılarının hem Milli Görüş mensuplarının yüreklerini dağlamıştı. Cemil Efendi’nin “Fetullah Gülen büyük evliyadır, karşı çıkan çarpılır!..” diyerek onun şeytani ayarını ve amacını ortaya döken Üstad Ahmet Akgül’ü suçlaması… Daha sonra aynı FETÖ’cülerin ihtilale girişip ülkemizin başına ne sorunlar sarması bile hâlâ bazılarının gözlerini açmamıştı.
FETULLAH GÜLEN’İN MARAZLI MAKSADI
1996’da Refah-Yol iktidarı kurulunca Erbakan düşmanlığını açığa vuran Fetullah Gülen’in kirli niyetini ve gizli mahiyetini 1985’ten itibaren yazıp konuştuğu için Üstadımızın başına gelmeyen kalmamıştı! Mürşidinin çocukları, bağlıları… Fetullah’ın tüm aldatılmış yandaş takımları… Farklı tarikat ve cemaat mensupları ve Dini hizmet erbabı topyekûn “Fetullah Gülen Hocaefendi Hz.lerine, sen nasıl papalık hizmetkârı ve Amerikan uşağı diye saldırırsın? Nasıl bu zatın günümüzün Lawrence’i olduğunu ve CIA-MOSSAD bağlantılarını ortaya atarsın?..” diye, dört bir yandan kendisine saldırmaya başlamışlardı. Yanında sadık bir avuç Milli Çözüm kahramanı dışında hiç kimse kalmamıştı. Hatta hainler daha ileri gidip, AKP iktidarıyla FETÖ’cüler el ele vererek Ahmet Akgül’ü ERGENEKONCULUK’la irtibatlandırıp en ağır cezaları aldırmak üzere hazırlanan komplolarla tutuklamışlardı. Ama Üstadımızda zerre kadar yorgunluk ve yılgınlığa rastlanmamıştı. Üstelik herkesin elini öpmek ve gözüne girmek için kapısında kuyruk salladığı o dönemde, çok yüksek cesaret ve örnek bir ilmi dirayet olarak, Üstad Ahmet Akgül “Küresel Fesatçılık ve FETULLAHÇILIK” kitabını yayımlamıştı. (2016 ayaklanmasından 7 sene önce.)
HİZBULLAHÇILARIN TAHRİBATLARI
Parti’yi ve siyaseti küfür sayan ve nice masum Müslümanı düşman görüp canlarına kıyan… Önce İrancılık ve sözde şeriatçılıkla başlayıp sonra Hizbullah terör şebekesine evrilmiş olan gafil, hain ve zalim bir hareketin henüz başlamadan önce; özellikle Doğu ve Güneydoğu illerimizdeki sohbet ve seminerleriyle, bu şeriat kılıflı gizli ve kirli şebekenin Siyonist tertiplerini, yakın ve uzak tehlikelerini ve özellikle Milli Görüş’e yönelik sinsi tahriplerini ilk ortaya koyan, karşı çıkan… Hatta bu yüzden ölüm tehditleri alan ve Batman’da bir suikasttan kıl payı kurtulan Üstadımıza, yine maalesef ilk tepkilerin ve tersliklerin kendi teşkilatımızdan ve dindar camiadan gelmesi yürek dağlayıcıydı… Ama şeytanları bile utandıran şarlatanlıkları ve hunharca işledikleri masum katliamlarını “CİHAD KAHRAMANLIĞI” sayan akıl ve vicdan mahrumlarına karşı, Üstadımızın haklı ve hayırlı uyarılarına kulak asılsaydı, nice katliam ve kavgalar yaşanmayacaktı…
RECEP TAYYİP ERDOĞAN’IN HIYANET HAZIRLIĞI
28 Şubat 1997’den itibaren Milli Görüş’ten ayrılacağı artık açığa çıkan Recep Tayyip Erdoğan’ın tehlikeli ilişkilerini ve hıyanet girişimlerini ta İstanbul İl Başkanlığı sürecinden itibaren yazıp-hatırlatıp toplumu ve teşkilatımızı uyaran Üstad Ahmet Akgül’ün uyarıları dikkate alınsaydı, bu denli büyük bir kopuş yaşanmayacaktı ve 24 yıllık iktidar talanları ve tahribatları önlenmiş olacaktı. Sn. Erdoğan’ın Milli Görüş’ten kopuş öncesine ve 24 yıllık iktidar sürecine ait tam 13 kitap yazan Ahmet Akgül, İstanbul İl Başkanlığından ve Belediye Başkanlığından ve daha önceki bağlantılarından itibaren siyasi ihtirasları ve şahsi imkân ve iktidarı için neler yapabileceğini, hangi değer ve dinamikleri çiğneyebileceğini açıkça ve cesurca, ama milli ve manevi bir sorumlulukla ortaya koymuşlardı. Tabi işte bu yüzden boynuna takılmadık yafta, şahsına atılmamış iftira kalmamıştı. Hatta işte bu yüzden bir daire parası tazminatlara ve aylar boyu hapis cezalarına uğratılmışlardı.
PARTİ’DEKİ PAKRADUN TAKIMI
Milli Görüş Partilerine malum odaklarca sızdırılan… Erbakan Hocamız tarafından da siyaset ve hükümet imkânlarından yararlanıp Adil Düzen Devriminin altyapısını hazırlama hatırına bu girişime katlanılan… Hatta bir kısmının kutlu davamıza nasıl ters davrandıkları sonradan ortaya çıkan birkaç kişinin:
• Parti’ye katılmadan önce Milli Görüş ve Erbakan’a ilgisizliklerini ve Milli Nizam sürecinden habersizliklerini…
• Tepeden inme MSP’ye girmelerini ve girer girmez Milletvekili ve Bakan oluvermelerini…
• Erbakan’ı başarısız göstermek ve Milli Görüş’ü temelinden çökertmek için, Elâzığ’da, Van’da, Ankara’da, Sivas’ta bu sinsi ve şaibeli kişilerin gaflet, cehalet, hatta enaniyet değil… Kasıtlı, kararlı ve hesaplı hıyanet girişimlerine bizzat şahit olup ilgilileri uyarınca Ahmet Akgül’e nasıl düşman kesildiklerini… Teşkilatlarda hizmet vermesinin engellendiğini, değil bir Müslümanın başka Müslümana, hatta vicdan ehli hiçbir insanın başka bir insana asla yapamayacağı asılsız isnat ve iftiralara yönelmelerini…
• Dahası bu kişilere bizzat Üstadımız tarafından “Bu konuyu Erbakan Hocamıza taşıyın… Sizi de bizi de çağırsın… ‘Ahmet, sen yanlış düşünüyorsun, bu ağabeylerin gerçek Müslüman ve örnek dava adamlarıdır’ desin… Kalkıp sizden hem özür dileyeyim, hem de bu iddialardan vazgeçeyim!..” teklifini defalarca hatırlattığı halde asla yanaşmamaları ve ilgilenmemeleri… Ki aslında bu teklifi Üstadımıza kendilerinin yapması gerekirdi…
Bütün bunlar ve zaten açıkça yaptıkları tahribatlar, Milli Görüş’e özel sızdırıldıklarının açık belgeleriydi. Hem Üstadımız bunlarla ilgili ve tarihte ilk defa bir başvuru kaynağı olan “Kripto Yahudiler ve Pakraduniler” kitabını hazırlayıvermişti.
FATİH ERBAKAN’A YÖNELİK YAPICI UYARILARI
Ahmet Akgül Üstadımız, Erbakan Hocamızın oğlu Fatih Erbakan’a hep sahiplik etmiş ve saygı göstermiş bir insandı. Partideki malum kişilerin onu kışkırtma ve ayrılmaya zorlama konusunda nasıl çabaladıklarını ve tuzaklar kurduklarını defalarca yazmıştı, hatta birkaç sefer seçkin şahsiyetlerden oluşan ekipleri Sn. Fatih Erbakan’a gönderip bunları yazılı uyarılarla kendisine hatırlatmıştı. Üstadımız; Fatih’e, kısaca: “SP içerisindeki herhangi bir görevi kabul et, küçümseme… Bu kutlu teşkilat içerisinde birkaç yıl daha pişmeniz, yetişmeniz ve tüm teşkilat kademelerinde sevilip sivrilip ümit haline gelmeniz için sabret, acele etme… Malum kişileri de aynen Erbakan Hocamız gibi idare et, kavga ve kargaşaya girme… Böyle davranırsan bir zaman sonra hem saygınlığın yükselecek hem de önündeki engeller bertaraf edilecektir… Ama hırslarına ve heyecanlarına yenilir, aceleci bir refleksle ayrı parti kurmaya yeltenirsen, birkaç yıl havalı ve güya başarılı gibi görülsen de, hakkındaki muhabbet nefrete döner ve geçici havalar, saman alevi gibi söner… Kendine de, ailene de, geleceğine de, Aziz Hocamızın mübarek hatırasına ve emanetine de bu kötülükleri yapmayacağını diliyorum.” şeklindeki nasihatleri maalesef havada kalmıştı ve işte durum ortadaydı. Üstadımızın yüreğini yaralayan en acı şey ise; “SP’lilerle, YRP’li kardeşlerin birbirlerine hasım, hatta düşman gibi davranmalarıydı.” Soruyoruz, hangi hizmet ve sevap, bu günahın kefareti olacaktı ve yarın Erbakan’ın huzuruna nasıl çıkılacaktı?
Peki niye mi bunları hatırlattık?..
İnşaallah çok yakın bir gelecekte öyle zuhuratlar yaşanacak ve öyle sırlar ortaya çıkacak ki, işte o günlerde, bugün dürüst takındığı ve dava dertlisi sanıldığı, Üstadımızı da tanıdığı halde, Ona karşı burun büken ve nankörlük edenlerin yarın yüzleri kızarsın, pişmanlık ve perişanlıkları artsın diye bunları yazdık… Ne o, yoksa Allah herkesten intikamını almayacak ve İlahi adalet yerini bulmayacak mı sanmıştınız?!
Ama Üstadımızdan çok duymuşluğumuz vardır: “O süreçte bize düşen yine Hz. Yusuf’un hain kardeşlerine söylediğini hatırlatmaktır: ‘La tesribe aleykümül yevm’ ‘Bugün size karşı kınama ve hesap sorma yok. Haydi tevbe edin ki Allah da sizi bağışlasın.’” (Yusuf: 92)
Bu 11 meşhur şahıs; Üstadımızın üstün bir feraset ve yüksek bir dirayet ve cesaretle; Dinimize, devletimize ve milletimize yönelik yıkıcı ve yozlaştırıcı girişimlerin sahibi olan bedbaht insanları, nasıl herkesten on yıllar önce farkına varıp uyardığına dair sadece birkaç örnek konumundadır. Yoksa Üstadımızın ifadesiyle, bu tür kişiler ve girişimlerle ilgili belki 40 kadar örneğimiz vardır.
Ne diyelim: “Anlayana sivrisinek sazdır. Ahmaklara davul zurna azdır!..”
Bütün bunlardan anlaşılıyor ki çok orijinal ve çarpıcı bir MEAL-İ KERİM hazırlayacak kadar Kur’an’a vâkıf… Hz. Muhammed (SAV) ve Asr-ı Saadet eserini yazacak kadar İslam tarihine âşina… “100 Kur’ani Kavram ve Yorumları” şaheserini ortaya koyacak kadar İslam Hukukuyla ve çağdaş sorunlarla alâkalı… “Dünyanın Değişimi ve Erbakan Devrimi”ni yazacak kadar davasına duyarlı ve tutarlı bir bilge şahsiyetin, herhalde bugün söyledikleri ve müjdeleyip bekledikleri de ve inşaallah çok yakın bir gelecekte, aynen ortaya çıkacak, haddini bilmezlerin ve erdemsizlerin yüzleri kızaracaktır!..
Sık sık En’am Suresi 33. ayet-i kerimesini: “(Ey Nebim!) Kesin olarak biliyoruz ki, onların söyledikleri Seni gerçekten üzüyor. Doğrusu onlar Seni yalanlamıyorlar, ancak zalimler (inatla ve şeytanlık damarıyla) aslında Allah’ın ayetlerine başkaldırıyorlar. (İtiraz ve isyanları bundandır. Ve asıl düşmanlıkları Banadır!) [Her asırda; Hz. Peygamberi ve Onun izindeki İslam tebliğcilerini yalanlayan kimse; aslında Allah’ın ahkâmına kin tutmakta ve gerçeği fark ettiği halde ısrarla saldırıp çok inatçı Yahudiler gibi “cühud”luk, yani cıfıtlık ve fesatçılık yapmaktadır.]” okuyan Üstadımızın niye:
“Sarih Kur’an ayetlerine ve sahih hadis-i şeriflere dayanarak, akıl ve vicdanı esas alarak, Hak davamızla ilgili prensiplere uyarak yapılan uyarılara karşı çıkanlar, aslında Allah’a, Kur’an’a ve Resulüllah’a başkaldırdıklarının farkında olmayanlardır.” buyurdukları şimdi daha iyi anlaşılmaktadır. Çünkü Din istismarcılarının, dava sahtekârlarının, toplumları aldatıp yoldan çıkarmasında ve kendilerine bağlamasında en etkin tuzakları, “İnsanları Allah ile yani Kur’an ayetlerini ve Peygamber (SAV) hadislerini eksik ve yanlış yorumlayarak insanları kandırmalarıdır!”
İnsanları Allah ile Aldatanların Şeytani Tuzakları!
“Ey insanlar, hiç şüphesiz Allah’ın va’adi Hakk’tır (her dediği olacaktır); öyleyse dünya hayatı sizi aldatmasın ve (şeytan gibi birtakım) sinsi ve tehlikeli aldatıcı(lar) da, (Kur’an’ın ayetlerini, Peygamberin hadislerini istismar edip eğrilterek ve kendisine Hakk dostu havası vererek) sizi Allah(ın rahmet ve mağfireti) ile aldatmasın. (Bundan sakının ki, en yaygın ve maalesef saygın olan bir sahtekârlıktır.)” (Fâtır: 5)
Bir zamanlar kendisi, ekibi ve takipçileri, güya cesaret göstermek ve dikkat çekmek için ikide bir hakaret ettikleri Mustafa Kemal: “Hakk olan Kur’an, bazı yobazlar ve istismarcılarca, maalesef haksızlığı kabule vasıta yapıldı!” diyen insandı. Yetmez; kutsal Filistin topraklarında bir Yahudi Devleti kurma hazırlığını fark edince, Hâkimiyet-i Milliye Gazetesinde şu demeci yayımlamıştı: “Peygamberin son arzularını, yani (Kudüs ve civarı) mukaddes toprakların daima İslam hâkimiyetinde kalmasını temin için gerekirse kanımızı dökmeye hazırız. Avrupa’nın bu mukaddes yerleri işgale yeltendiği ilk adımda bütün İslam âleminin ayaklanıp icraata geçeceğinden kimsenin şüphesi olmasın.” (Not: Aynı sözleri 1937 yılında TBMM’de de hatırlatmıştır.)
Oysa bu sözde dindar kahramanlar, tam iki yıl boyunca Gazze’yi baştan başa yakıp yıkan ve yüz binlerce masum Filistinli Müslümana soykırım uygulayan kuduz ve soysuz İsrail’i bol bol kınamaktan başka hiçbir şey yapamamışlar, ciddi ve caydırıcı tek bir adım atamamışlardı. Oysa Mustafa Kemal’in çıkışı, Siyonist İsrail’in kuruluşunu 11 yıl geciktirmeyi başarmıştı.
“Allah, aklını işletmeyenler (ve vicdanını ölçü edinmeyenler) üzerine pislik indirir.” (Yunus: 100) ayeti üzerinde durulmalıdır.
“Halkı tanımak, Hakk’ı tanımaktan daha zordur.” diyen Şemsi Tebrizi, önemli ve gizemli bir gerçeğe işaret buyurmuşlardır.
Kur’an’daki aldatmaların küçükten büyüğe sıralaması şöyle yapılmaktadır:
1- “Yaldızlı, süslü laflarla aldatma-aldanma.” (En’am: 112)
2- “Beldelerde egemenlik kurmak, gezip dolaşmakla aldatma-aldanma.” (Âl-i İmrân: 196, Gâfir: 4)
3- “Dine sokulan uydurma ve iftiralarla aldatma-aldanma.” (Âl-i İmrân: 24, Enfâl: 49)
4- “Hurafelerle, uydurmalarla, anlamını bilmeden okuyuşlarla aldatma-aldanma” (Hadid: 14)
5- “Sefil-rezil yaşayışla aldatma-aldanma.” (Âl-i İmrân: 185, En’am: 70, A’raf: 51, Lokman: 33, Fâtır: 5, Hadid: 20)
6- “(Evliya, ulema geçinerek) Allah ile aldatma-aldanma” (Lokman: 33, Fâtır: 5, Hadid: 14)
Aldatma Şeytan marifetiyle olur, 3 temel vasıtası vardır:
1- Şeytan Evliyası, (A’raf: 27, 30 – korku salan)
2- Şeytanın Orduları, (Şuarâ: 95 – silahlı, silahsız, dernek-bakanlık-zümre-…)
3- Hizbuşşeytan-Şeytanın Özel Ekibi ve taraftarları, (Mücâdele: 19 – Din kisvesi altında Kur’an’ı unutturmak, uzaklaştırmak, hiç okutmayarak veya anlaşılan dilde okutmayarak)
“Ne dediğini anlamadan namaz kılmak yasaklanmıştır.” (Nisa: 43)
“Ne dediğini anlamadan namaz kılanlar lanetlenmiş ve uyarılmıştır.” (Mâ’ûn: 4-5)
“Çevirisi yapılamayan bir kitabın anlamı yok demektir.” (M. K. Atatürk – Kur’an, esasında manadır.)
“Allah’ın dışında, başkalarını ve Kur’an dışı davrananları evliya (yönetici ve manevi rehber) edinenlerin durumu, bir ev edinen dişi örümceğin durumuna benzer. Ve evlerin en güvensizi/en zayıfı elbette ki dişi örümceğin evidir. Keşke bilselerdi!” (Ankebut: 41)
“Ey iman edenler! ‘Raina’ demeyin. ‘Unzurna!’ deyin. ‘Bizi davar gibi güt’ diye konuşmayın, ‘Bize bak!’ diye konuşun ve dinleyin” (Bakara: 104 – Reaya: Halk anlamında bilinir, sürü demektir, çoban gerektirir.)
“Allah katında en değerliniz, takvada en ileri olanınızdır.” (Hucurât: 13)
“Rabbinin katındaki ahiret (kutlu akıbet), takva sahipleri içindir ve onlar kazanacaktır!” (Zuhruf: 35)
Allah ile aldatmanın küresel arka planında 4 ana evre vardır:
1- Siyonist Yahudilerin kurguladığı Alman tezgâhı (I. Dünya Savaşı’na sürüklenme olayımız ve İttihatçıların hıyanet tuzağı)
2- Siyonizm’in tertiplediği AB tezgâhı (Avrupa Birliği’ne uyum süreci kisvesi altında yaşananlar, Medeniyetler İttifakı…)
3- ABD tezgâhı (Ilımlı İslam, Yeni Osmanlıcılık, ekonomik bağlılık…)
4- İşbirlikçi iktidarlar eliyle, aleyhinde atıp tutarak, gerçekte İsrail’e yaranmacılık ve BOP eş başkanlıkları…
Bütün bu tezgâh ve tuzakları en iyi bilip uyaran ise Aziz Erbakan Hocamız ve Ahmet Akgül Üstadımızdır.

Üstadımız, senelerdir bir birinden ayrıştırılıp kutuplaştırılan parti ve kesimler arasında köprü olmuş ve onları Medine Sözleşmesindeki ortak birlikteliklerde toplamıştır.
“Müminin ferasetinden korkun o baktığı zaman Allah’ın nuruyla bakar” hadisi Üstadımızda tezahür etmekte, kişilerin olayların röntgenini çekmekte onların nereye ne amaçla gayret ve çaba harcadıklarını anlayıp onları deşifre etmekteydi. Gerçek dava önderi şahsiyetlerin ve dava duyarlılığı taşıyan insanlarında yapması gereken haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır hadisinin tehdidiyle karşılaşmamak için üzerlerine düşeni yapma vecibesidir.
Davanın hatırına her türlü zorluğa göğüs gerebilmiş ve kimsenin karşı çıkmak şöyle dursun yapılan düzen ve tuzakları anlamaktan bile aciz oldukları anlaşılıyor. İmanları gereği yapılan bu haksızlık ve yanlışlıklara karşı çıkmaları gerekenler ne hikmetse Üstamıza karşı çıkıyorlardı. Farkında veya farkında olmadan şeytani odaklara nasıl hizmet ettiklerinin ispatıydı.
“Peki niye mi bunları hatırlattık?..
İnşaallah çok yakın bir gelecekte öyle zuhuratlar yaşanacak ve öyle sırlar ortaya çıkacak ki, işte o günlerde, bugün dürüst takındığı ve dava dertlisi sanıldığı, Üstadımızı da tanıdığı halde, Ona karşı burun büken ve nankörlük edenlerin yarın yüzleri kızarsın, pişmanlık ve perişanlıkları artsın diye bunları yazdık… Ne o, yoksa Allah herkesten intikamını almayacak ve İlahi adalet yerini bulmayacak mı sanmıştınız?!”
Ahmet Akgül’ün Son Elli Yıldaki ÇARPICI SAPTAMALARI VE ACI SONUÇLARI – Milli Çözüm Dergisi
Erbakan Hocamızı, Üstadımız Ahmet Akgül Hocamızdan daha fazla sevdiklerini-tanıdıklarını ve O’nun yolundan gittiklerini iddia ederek, Ahmet Hocamıza düşmanlık ve hıyanet edenlerin-edeceklerin durumu, eteğiyle başını örtenlerin durumu gibi ahmakçadır.
Zaten, “Hıyanet”i “Erbakan sevgisi-hassasiyeti” kılıfına sarıp bürüyerek, Ahmet Akgül’e düşmanlık etmek şeytanın bile aklına gelmezdi…
Mesnevi’de geçen bir “mesel”de, kendini kaptan-ı derya zanneden sinek misali; kendi şeytani kuruntularına yenik düşen bu ahmaklar… 100 (bir de harfle yazalım: YÜZ) şaheser yazmış bulunan Aziz Üstadımıza hadsizlik ederek hangi derekelere düştüklerinin farkına acaba ne zaman varacaklar?
Biz bu durumu cahil cesareti ile izah edemedik; bu olsa olsa hain sefaletidir.
DAHA NE YAŞANACAKTA AKLINIZ BAŞINIZA GELECEK ALLAH AŞKINA? NEYİ BEKLİYORSUNUZ KİMLERE HİZMET ETTİĞİNİZİ NE ZAMAN ANLAYACAKSINIZ. HEP İŞ İŞTEN GEÇTİKTEN SONTA TÜH VAH EDİYORSUNUZ. SİZLERE FERASET EHLİ HİKMET EHLİ ÜSTAD AHMET AKGÜL HOCAMIZ GERÇEKLERİ GÖZÜNÜZE SOKARCASINA HAKKI HAYKIRIRKEN DEMEDİĞİNİZİ BIRAKMIYORSUNUZ SONRA ÜSTAD AHMET AKGÜL HOCAMIZIN HAKLILIĞINI YAŞIYORSUNUZ YAŞIYORUZ AMA İŞ İŞTEN GEÇİYOR. SİZİN BU HALLERİNİZ HEP SİYONİZMİN İŞİNE YARIYOR, ZULÜM ALTINDAKİ KARDEŞLERİMİZİN ÇEKTİKTEKİ ISTIRAPLAR OLARAK GERİ DÖNÜYOR. ADİL DÜZENE DAYALI YENİ BİR DÜNYANIN KURULMASI GECİKİYOR. RABBİM ŞUUR VERSİN GÖZLERİNİZİ AÇSIN, RABBİM HİDAYET FERASET VE DİRAYET NASİP EYLESİN.
“YA RABBİ BİZLERE HAKKI HAK OLARAK GÖSTER VE TABİ OLMAYI NASİP EYLE, BATILI BATIL OLARAK GÖSTER DEN KAÇINMAYI NASİP EYLE” DİYE DUA ETMEYİDE İHMEL ETMEYELİM İNŞALLAH. RABBİM AYAKLARIMIZI VE KALBİMİZİ SABİT KILSIN AYKALRIMIZIN KAYMASINA SEBEBİYET VERECEK YANLIŞLARA DÜŞMEKTEN BİZLERİ KORUSUN AMİN.
…De ki: “Hiç, kör olanla gören bir olur mu? Yine de tefekküre dalmayacak (ve gerçeği anlamayacak) mısınız?” (https://www.mealikerim.com/6/enam/50 )
Böylece bütün Nebilere (ve Hakk dava elçilerine), insan ve cinn şeytanlarından düşmanlar kıldık. Onlar birbirlerini aldatmak için yaldızlı sözler fısıldaşırlar. (Hakka davetçilerle onların yakın çevrelerine yerleşmiş bazı şeytani ekipler, sanki birbirlerine güveniyormuş tavrıyla sahte iltifatlar yağdırırlar.) Rabbin dileseydi (izin vermeseydi, elbette) bunu yapamazlardı. Öyleyse onları (Hakk dine ve hizbe sızmış insan suretli şeytanları) yalan olarak uydurmakta oldukları iftiralarıyla baş başa bırak. (Seyret ki sonları nasıl olacaktır!) [Not: Kur’an-ı Kerim’de birçok ayette belirtildiği gibi, insanlar; 1- Ya Hizbullah=Allah’ın Tarafgirleri, Destekçileri, Partisi ve Ekibi olmaktadır. (Bak: Maide: 56), 2- Ya da; Hizbüşşeytan=Şeytanın Tâbileri, Destekçileri, Partisi ve Ekibi olmaktadır. (Bak: Mücadele: 19)]( https://www.mealikerim.com/6/enam/112 )
ELBETTE YAŞANANLAR SADIKLARIN SEÇİLMESİ AÇISINDAN ÖNEM ARZ EDİYOR, VE İNŞALLAH YERYÜZÜNDE ADİL DÜZENE DAYALI YENİ BİR DÜNYAYI DA AZİZ ERBAKAN HOCAMIZIN EN SADIK TALEBESİ VE TAKİPÇİSİ ÜSTAD AHMET AKGÜL ÖNCÜLÜĞÜNDE KURULACAKTIR.VE ZATEN 1980 YILINDA AZİZ ERBAKAN HOCAMIZ BUNUNBÖYLE OLACAĞINI TRT DEKİ BİR PROGRAMDA ŞU SÖZLERLE İFADE ETMİŞLERDİ;
“Bakın size kesinlikle ifade ediyorum ki:
TÜRKİYE’NİN KURTULUŞU;
Milli Çözüm’e inanan bir Cumhurbaşkanı’nın o makama oturması,
Milli Çözüm’e inanan bir Hükümet’in kurulması
ve yeni bir devrin başlamasıyla mümkündür!”
Prof. Dr. Necmettin Erbakan
(TRT Basın Toplantısı, Yazarlar soruyor – Nisan 1980)
Öncelikle belirtmek gerekir ki; muhterem Ahmet hocamız bütün uyarılarını kimse ahiretini tehlikeye atmasın diye yapmaktadır. Zaten gerçek dost da insanların ahiretini düşünendir. Uyarılarını hem ihanet edenlere hem de bunlara uyanlara yapmıştır. Ahmet hocamızın uyarılarında Kur’an dışı, Hadisi şeriflere muhalif bir tek söz bulan varsa beri gelsin. Adil Düzenin kurulup tüm mazlumların huzur bulması, dünyanın yaşanabilir bir yer haline gelmesi ve herkesin hakkını alması için gayret etmemizi nasihat etmesi, bunu yaparken de Rabbimizin rızasının dışına çıkmamamız için gerektiğinde şefkat dolu bir sertlikle uyarmasından daha doğal ne olabilir. Ümmetin acı halinin sorumluluğunu üzerinde ve yüreğinde hissetmesinin en doğal sonucu bu değil mi?
Kendimin de şahit olduğu bir ortamda Ahmet hocamızdan helallik isteyenler maalesef çeşitli menfaatler karşısında savrulmalar yaşamıştır. İşte bu savrulmaların olmaması için bizi ciddiyete, disipline ve çalışkanlığa teşvik eden bir insana hürmet etmek gerekirken, O’nun uyarılarını ciddiye almamak çoğu zamanda saygısızlık yapmak kişilik bozukluğunu göstermez mi?
Tüm dünyada huzur sağlayacak olan ve bize Aziz Erbakan Hocamızın mirası olan “Adil Düzen”in tanıtılması, yaygınlaşması ve uygulanmasına yönelik Ahmet hocamızdan başka ciddi gayret gösteren kim var? İşte Erbakan hocamızın mirasına sahip çıkmak böyle olur.
Yakında siz de gerçeği bilecek ve anlayacaksınız!
Aziz Erbakan Hocamızın izinden ve partilerinden…
İnsani hedeflerinden ve vicdani kanaatinden…
Manevi cesaret ve ciddiyetinden; Allah’ın hidayet ve inayetiyle asla şaşmamış, Hak’tan caymamış, kutlu gayesinden ve gayretinden asla yılmamış…
Teklif edilen çok cazip siyasi makamlara ve dünyevi imkânlara asla kulak asmamış, sade ve vakur yaşamını hiç elden bırakmamış, hatta farklı ve aykırı partililer ve kesimler arasında ve ortak değerler etrafında Milli birlik ve dirlik eksenli bir Milli Mutabakat arayışından hiç yorulmamış, bilgin ve mücahit bir insan tanıyoruz; Üstad Ahmet Akgül…
Dinimize, devletimize ve milletimize yönelik yıkıcı ve yozlaştırıcı girişimlerin sahibi olan bedbaht insanları herkesten on yıllar önce farkına varıp uyaran…
Tüm zulüm, nifak ve hıyanet cephesine karşı, bunca dışlanmaya, düşmanlığa, hakaret ve haksızlığa rağmen hâlâ dimdik durabilen Ahmet Akgül üstadımızdı…
Dava hatırına ve susan dilsiz şeytan olmamak adına, bunların hepsine ve aynı süreçte en okkalı ve oturaklı yanıtları yazıp konuşan ve Hak için elini ateşe sokan tek kişi, yine Ahmet Akgül üstadımızdı…
Herhalde Ahmet Akgül üstadımızın bugün söyledikleri ve müjdeleyip bekledikleri de ve inşaallah çok yakın bir gelecekte, aynen ortaya çıkacak, haddini bilmezlerin ve erdemsizlerin yüzleri kızaracaktır!..
Ahmet Akgül üstadımızın dinimize, devletimize ve milletimize yönelik yıkıcı ve yozlaştırıcı kişiler ve girişimlerle ilgili uyarıları karşısında hırçınlaşan ve hırpalamaya kalkanlar…
Ahmet Akgül üstadımızı tanıdığı halde, Ona karşı burun büken ve nankörlük edenler…
“Bunlardan önceki (zalim)ler de (mü’minlere) tuzak kurmuşlar (şeytanca hile ve hesaplar yapmışlar)dı. Fakat bütün tuzaklar Allah’ındır. (Allah kâfirlerin oyunlarını boşa çıkaracaktır.) Allah herkesin ne yaptığını ve ne kazandığını çok iyi bilir. Ve pek yakında o kâfirler akıbet yurdunun (dünyada kutlu ve mutlu sonucun ve ahirette ebedi huzurun) kimin olacağını (izzet ve iktidarın kime kalacağını) bilecek (ve görecek)lerdir.” (Ra’d Suresi 42. Ayet)
“(Kur’an’da ve Peygamber lisanıyla bildirilen) Her haberin gerçekleşeceği bir “müstekar” (karar kılınan bir zaman ve mekân) vardır. Yakında siz de gerçeği bilecek (ve anlayacaksınız).” (En’am Suresi 67. Ayet)
“(Ey Nebim ve takipçileri!) De ki: “Ey kavmim, üzerinde bulunduğunuz duruma (ve tüm imkânlarınıza) göre (elinizden geleni) yapın (ve geri koymayın); elbette Ben de (görevimi) yapıp durmaktayım. Artık (Kur’ani ve Nebevi haberlerin hak olduğunu) yakında bilip öğreneceksiniz!” Zümer Suresi 39. Ayet)
“Ey kavmim, (artık) yapabileceğiniz her şeyi yapın (hiç çekinmeyin). Şüphesiz ben de (var gücümle) çalışacağım, (yapmam gerekenleri elbette yerine getireceğim. Sonunda) aşağılatıcı azap kime gelecektir ve asıl yalancı kimdir, yakında bileceksiniz. (Haydi) Siz de gözetleyip durun, (çünkü) ben de sizinle birlikte gözetleyip beklemekteyim.” (Hûd Suresi 93. Ayet)
“De ki: “Ey kavmim, bütün imkânlarınızla çalışıp (elinizden geleni) yapın; şüphesiz ben de (görevimin gereğini) yapıyorum (yapacağım). Yakında (kutlu) sonuç diyarının (ülke ve dünya iktidarının) kimin olacağını, bilip-öğreneceksiniz. Gerçekten zalimler (şeytani amaçlarına ve) kurtuluşa ermeyeceklerdir.” (En’am Suresi 135. Ayet)
“De ki: “Herkes (merak ve endişe içinde) gözetlemektedir; (ey inkârcılar ve münafıklar) siz de gözleyip-bekleyip durun (bakalım)!.. Sonunda, dümdüz (dosdoğru) yolun sahipleri kimlermiş ve gerçek hidayete (ve İlahi inayete) ulaşan kimlermiş, pek yakında öğrenip bilmiş olacaksınız!” (Tâhâ Suresi 135. Ayet)
“Şimdilik (gaflet ve hıyanet ehlini) bırak, onlara aldırma ve “Selamet olsun” diyerek (oyala!) Artık onlar yakında (gerçeği görüp) bilecek ve anlayacaklardır!” (Zuhruf Suresi 89. Ayet)
“Ve onları seyret ki; (zalimlerin hezimetini ve acı akıbetini, mücahit mü’minlerin ise galibiyet ve hâkimiyetini) yakında göreceklerdir.” (Sâffât Suresi 175. Ayet)
Allah herkesten intikamını alacak ve İlahi adalet yerini bulacaktır!
Öncelikle kıymetli yazara inancının gereği olarak bu makaleyi kaleme alan Yakup Bey’e böylesi hakikatleri yazıp bizlere ulaştırdığı için çok teşekkür ediyorum tebrik ediyorum. Yakup beyin ; “ÜSTAD AHMET AKGÜL’ÜN ÖZGEÇMİŞİ VE ÖĞRETİLERİ ” adlı eserini de dikkatlice okunmasını tavsiye ediyorum..! ( https://www.adildunya.com.tr/ustad-ahmet-akgulun-ozgecmisi-ve-ogretileri/ )
Çok ustaca ve profesyonelce rolünü yerine getiren MÜNAFIK VE HAİN tipleri tanımak ve deşifre etmek, yetmez onların halk arasında her türlü itibarını saygınlığını hürmet edilirliğini inanılırlığını yok etmek ve münafık -hainlerin tüm negatif durumlarını yakın çevresine ve diğer dış çevrelerine de ilan edip iyilerin gözünü açmayı – uyanmasını başarmak, iyilerin gözündeki perdeyi kaldırmak günümüzde Aziz Erbakan Hocamızın en sadık talebesi takipçisi devamı olan MİLLİ ÇÖZÜM – ÜSTAD AHMET AKGÜL sayesinde olmaktadır. EY MÜNAFIKLAR VE HAİN KARAKTERLİLER UNUTMAYIN :Erbakan’ın mübarek şahsına, davasına ve manevi mirasına Milli Çözüm – Üstad Ahmet AKGÜL sahip çıkmaktadır! . Milli Çözüm Mehdiyet ve Mesihiyet Devriminin hizmetkârıdır! Hak ile Bâtılı, mü’minle münafıkı en net ve mert şekilde ortaya koyan Milli Çözüm, hikmet ve hakikat aynasıdır!
Ve o türlerine yine sesleniyoruz ve haykırıyoruz : Devran Milli Çözüm’ündür!
Çatlasanız da, patlasanız da, kin ve hasedinizden kıvranıp dursanız da… Beklenen ve müjdelenen zafer ve şeref MİLLİ ÇÖZÜM’e ait olacaktır!.. İşte bizzat Aziz Erbakan Hocamızın o tarihi ve talihli hatırlatmaları:
“Bakın size kesinlikle ifade ediyorum ki; TÜRKİYE’NİN KURTULUŞU; Milli Çözüm’e inanan bir Cumhurbaşkanı’nın o makama oturması, Milli Çözüm’e inanan bir Hükümet’in kurulması ve yeni bir devrin başlamasıyla mümkündür!”
BAKARA SURESİ 9. AYET
Onlar (münafıklar, sözde) Allah’ı ve iman edenleri aldattıklarını (zannetmektedirler); oysa onlar, sadece kendilerini aldatmaktadırlar ve (ama bunun) şuurunda değillerdir. (Çünkü Allah’ı ve mü’minleri aldatmaya çalışanlar, ancak kendilerini kandıran kimselerdir.)
(BAK: http://www.mealikerim.com )
” Kader inancı insanı, hasetten fesatlık dürtüsünden kurtarır!.. Kader inancı, insanı teslimiyete ve tevekküle ulaştırır. İhlasın samimiyetin dayanağı kadere imandır..! ”
(Üstad Ahmet AKGÜL)
Yazılan isimlerin hepsinin yamukluklarını en başından beri söyleyen kim var ?? Bunların tahribatları hakkında milletimizi, teşkilatlarımızı uyaran kim var ?? Bu uyarılara, sert ve net duruşa rağmen sayısız iftiraya, cezaya, terk edilmeye uğrayan kim var ?? Bunca imtihana rağmen en ufak bir yılgınlık göstermeden hala doğruları en net bir şekilde yazmaya devam eden kim var ?? Yetmez !! Meal-i Kerim’i hazırlayan, Adil Düzeni yazan anlatan, Peygamberimizin hayatını en anlamlı ve anlaşılır şekilde bizlere öğretmeye çalışan, teşkilatları eğitmeye çalışan, hepimizle tek tek ilgilenen, ahiretimizi dert edinen KİM VAR ??
Bu kümede yalnızca AHMET HOCAM kalmaktadır. Allah kendisini daha iyi anlamayı, yazdıklarını daha çok kavramayı, duruşunu ve karakterini algılamayı ve örnek almayı, hayatımızda tatbik etmeyi nasip etsin. Adil Düzen sevdalısı, Meali Kerim bağımlısı, Allah’ın Kulu, Peygamberin (sav) ümmeti bir mücahid olarak hayatımızı devam ettirmeyi ve sonlandırmayı bizlere nasip etsin. Allah hocamızdan razı olsun..
Hakk; değişmeyen, dönüşmeyen, özelliğini ve güzelliğini yitirmeyen doğrular ve değerler anlamını taşır. Bunlar, her zaman ve her ortamda gerekli ve geçerli olan ve kendisine ihtiyaç duyulan kurallardır.
Hakk: Fıtrata (yaratılış esaslarına) mutabık ve muvafık (uygun) olan, doğal ve sosyal yasalardır.
Bâtıl ise; sabit ve sağlam temelleri bulunmayan, sürekli değişime ve dönüşüme uğrayan, hükmü ve hikmeti bozulup yozlaşan ve sonunda boşa çıkan düşünce ve davranışlardır.
Hakk’ta; tutarlılık, duyarlılık ve devamlılık vardır. “Bâtıl”da ise; fırsatçılık, fesatçılık ve istismarcılık öne çıkmaktadır. Bu nedenle tarih boyunca tüm BÂTIL yollar, HAKK’ın yozlaştırılıp çarpıtılması, istismar ve suiistimale sapılması şeklinde ortaya çıkmıştır.
Hakk: Akli, ilmi, vicdani, İslami, ahlâki, Kur’ani ve insani değerlere dayanır. Bâtıl ise, nefsani, şeytani, hayvani dürtülerden kaynaklanır.
BÂTIL’lar, adları farklı olsa da, tatları aynıdır!
Ancak 55 yıldır hiç değişmeyen, Haklı ve hayırlı çizgisinden vazgeçmeyen MİLLİ GÖRÜŞ=MİLLİ ÇÖZÜM çizgisi de vardır!
Aziz Erbakan Hocamızdan, bugün Ahmet Akgül Üstadımıza:
“Önce ahlâk ve maneviyat, sonra mutlaka ağır sanayi ve yaygın kalkınma!” diye 60 yıl önce çıkılan bu kutlu yolda, daha ilk günkü hedef ve projelerden bir milim sapmadan devam etmek HAKK’a tutunmanın en açık ispatıdır.
Cıfıtları Tanımanın ve Zehirli Fikirlerinden Kurtulmanın Tek Yolu;
Üstad Ahmet Akgül Hocamızı Tanımak ve Dinlemekti!
Hz. Peygambere ve her asırda Onun izinde yürüyen kimseye; gerçeği fark ettiği halde ısrarla saldırıp çok inatçı Yahudiler gibi “cühud”luk, yani cıfıtlık ve fesatçılık yapanların olacağını En’am 33 ayeti kerimeden biliyoruz.
Cıfıtları tanımak ve onlara karşı sorumluluklarımızı kuşanmak, Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim’de her mümine emredilmektedir.
Cıfıtlardan habersiz olmamız, Kur’an’dan ve Peygamber Efendimizin hayatından da habersiz olduğumuzu gösterir.
Makaleden anlaşıldığı üzere; Hak davaya Aziz Erbakan Hocamıza karşı açık ya da gizli şekilde şeytanca düşmanlık eden hiçbir cıfıt, Üstad Ahmet Akgül Hocamızın elinden kurtulamamıştır. Müslümanları zehirleyen sinsi fikirlerini dahi tespit etmiş, cühutların ağızlarını büzmüş, onları etkisiz bırakmıştır. Evet O vazifesini tarihin altın sayfalarına geçecek bir feraset ve gayretle, tek başına yerine getirmiştir.
Siyonistler, işbirlikçiler, cıfıtlar ve onların oyuncağı hâline gelmiş ahmaklar, Üstad’ın karşısında tek tek perişan olmuşlardır. Öyle ki, Üstadımızın yayımlanan yüzü aşkın eserinden birine dahi itiraz edememiş, kadınlar hamamı dedikodusundan öteye geçemeyen soytarıkları ise çaresizlik ve acizlik içinde kıvrandıklarının göstergesiydi.
Hak Dava Nedir?
Nasıl savunulur?
Erbakan Hocamızın mücadelesinin farkı!
** Hak dava nedir? Neresidir?
Her dönemde hak dava ve lideri çeşitli badireler atlatmaktadır. Bu sünnetullah gereği böyledir. Dönemin zalimlerince ve kalabalıklarınca, hepsince ortaklaşa “en ciddi tehdit ve tehlike” sayılan ve aleyhinde resmiyete dökülmemiş fiili bir ittifak kurulan ve şeytan şürekasınca asla sahip çıkılmayan ve destek olunmayan, hatta dağıtılmaya-kapatılmaya çalışılan hareket ve şahsiyet” hangisi ise Hakk davanın adresi orasıdır.
Hucurât 7
Ve bilin ki Allah’ın Resulû (Sünneti, hayat sistemi ve Nebevi prensipleriyle her zaman) içinizdedir. Eğer O, birçok işlerde sizin (keyfinize ve nefsi beklentilerinize) uysaydı, elbette sıkıntıya düşerdiniz. Ancak Allah size imanı sevdirdi, onu kalplerinizde süsleyip-çekici kılıverdi ve size inkârı, fıskı ve isyanı (Hakk davadan kopmayı) çirkin gösterdi. İşte onlar, (imanı ve İslam’ı seven, inkârı ve isyanı çirkin gören Müslümanlar) Hakk yolu bulmuş (irşad olmuş) kimselerdir. [Not: “Hakk dava”: İslami hükümler ve insani hedeflerle kurulan, Kur’an’a ve Sünnet’e dayalı bilimsel ve evrensel bir Adil Düzeni amaçlayan; inkârcılardan münafık din istismarcılarına, sağcılardan solculara, dış odaklardan işbirlikçi iktidarlara (kendi aralarında çıkar çekişmesi ve taassup hasetleşmesi yaşansa da) hepsince ortaklaşa “en ciddi tehdit ve tehlike” sayılan ve aleyhinde resmiyete dökülmemiş fiili bir ittifak kurulan ve şeytan şürekasınca asla sahip çıkılmayan ve destek olunmayan, hatta dağıtılmaya-kapatılmaya çalışılan hareket ve şahsiyet hangisi ise, işte her asırda Hakk Davayı O temsil etmektedir.]
Hucurât 15
(Hakiki) Mü’minler ancak o kimselerdir ki: Allah’a (Kur’an’ın hükümlerine) ve Resulûne (Hz. Peygamberin öğretilerine tamamen ve samimiyetle) iman getirirler; sonra hiçbir kuşkuya (ve korkuya) kapılmadan (ve asla Hakk’tan caymadan) mallarıyla ve canlarıyla Allah yolunda cihat ederler. İşte bunlar, (iman davasında) sadık olanların ta kendileridir. [Not: Demek ki Hakk hâkim olsun ve adil bir düzen kurulsun da tüm insanlık huzura kavuşsun diye, mallarıyla canlarıyla ve bütün imkânlarıyla çalışıp çabalamayanlar veya dünyalık heves ve hesaplarla haklı davalarından yan çizip batıl yollara kayanlar ve Batılılara yaslananlar, iman şuurunu ve hidayet huzurunu kaybedecektir.]
Hucurât 16
(Cihat mesuliyeti ve mecburiyeti kendilerine ağır gelenlere) De ki: “Allah’a dininizi(n kurallarını ve kulluk imtihanını kazanma şartlarını) siz mi öğreteceksiniz? (Yoksa nasıl Mü’min ve makbul olacağınızı Kur’an’dan ve Resulûllah’tan mı öğreneceksiniz?) Oysa Allah, göklerde ve yerde olanları (ve sizin kuruntu ve kaytarmalarınızı) bilir. Allah, her şeyi Bilendir.”
Hucurât 17
(Ey Resulûm, bazıları) Müslüman oldular (ve bir takım hizmet ve fedakârlıkta bulundular) diye (gelip başına kakmak niyetiyle) Sana minnet etmektedirler. (Başlarına gelen sıkıntıların sorumluluğunu Sana yüklemektedirler.) De ki: “Müslümanlığınızı bana karşı minnet (konusu) etmeyin. (Hizmet ve ibadetlerinize karşılık dünyalık makam ve menfaat beklemeyin, kendinizi ayrıcalıklı zannetmeyin!) Tam tersine, sizi imana yönelttiği (küfür ve kötülükten çekip çevirdiği) için Allah size minnet edip (verdiği nimet ve faziletlerin şükrünü isteyebilir). Eğer doğru sözlüler (ve temiz özlüler) iseniz (bunu böyle kabullenmeniz gerekir.)”
Hucurât 18
Şüphesiz Allah, göklerin ve yerin gaybını (görünmeyen tüm sırlarını) bilir. (Sizlerin her türlü niyet ve gayretinizden de habersiz değildir; hak ettiğiniz karşılığı elbette verecektir. Ancak Rabbinizi kendinize borçlu zannetmek büyük bir gaflet ve edepsizliktir) Allah, yaptıklarınızı Görendir.
İsrâ 81
De ki: “(Artık) Hakk geldi, bâtıl zail oldu. Hiç şüphesiz bâtıl sürekli yok olucudur. (Çünkü Hakk gelince bâtıl batacak, Güneş doğunca karanlık kaybolacaktır.)”
**Peki Hak Dava nasıl savunulur?
Prof.Dr. Necmettin Erbakan Hoca Bir Seminerde Şu Misali Anlatmıştı:
Farz et ki sen Hz. Peygamber (sas)’in Bedir Savaşını yaptığı gün o civarda develerini güden bir çobansın.
Efendimiz Aleyhissalat Vesselam ile Ebu Cehil taraftarları Bedir Kuyuları yakınında savaşa tutuşmak üzereler…
Eğer, sen
“Şöyle bir yüksek tepeye çıkayım da yaşanan savaşı seyredeyim” dersen kâfirler zümresinden olursun.
Eğer, “Yarabbi, bunlardan kim haklı ise ona yardım et” diye dua edersen, yine kâfirlerden olursun. Çünkü sen bu dünyaya hangisi haklı, hangisi haksız bilmek için gönderilmişsin.
Bu ayırımı, haklı-haksız, hak-batıl ayırımını yapamayan mümin olamaz.
Eğer,
“Yarabbi, Peygamberin Hz. Muhammed (sas)’a yardım et
, onu muzaffer kıl” diye dua edersen günahkâr bir fâsık olursun. Çünkü o dua etme zamanı değil, eyleme geçme anıdır.
Eğer hakiki bir mümin isen yapacağın şudur:
Olaydan haberdar olur olmaz,
yerinden öyle bir fırlayışla fırlayacaksın ki,
savaş alanına kadar birkaç kez yüzüstü yere kapaklanacaksın. Eline ne geçerse, ne bulursan onunla saldıracaksın!”..
**Peki Erbakan Hocamızın mücadelesinin farkları nelerdi?
Erbakan Hocamızın; Hz. Âdem (AS)’dan günümüze kadar, insanlık tarihinde hiçbir şahısta görülmeyen farklılıkları.
Peygamberlik (Nübüvvet ve Risalet) Allah’ın özel tayin ve takdiridir, en yüce mertebedir. Peygamberlik makamına çalışarak ulaşmak mümkün değildir. Ancak aşağıdaki gibi farklı bir özellik olarak şu tespitlerin yapılması münasiptir:
1- Hz. Adem (AS)’dan bizim Peygamberimize (SAV) ve Efendimizden bugüne kadar Erbakan dışında hiçbir zâtın karşısında; Hristiyan’ından Yahudi’sine, putperestinden ateistine tüm kâfirlerin ve din istismarcısı münafık kesimlerin böylesine ortaklaşa düşman olarak birleştikleri görülmemiştir.
2- Tarih boyunca hiçbir zâtın düşmanlarının; ekonomik, siyasi, teknolojik ve askeri yönden Erbakan Hocamızın düşmanları kadar güçlü oldukları tespit edilmemiştir.
3- Tarih boyunca Erbakan Hocamız dışında hiç kimse; İslam Birliği Teşkilatı, İslam Ortak Pazarı, İslam Kültür İşbirliği Teşkilatı, İslam Dinarı, İslam Savunma Paktı gibi evrensel kurumları ve bunlarla ilgili kuralları hazırlayabilmiş değildir. “Adil Düzen” projeleri de Hocamızın bir eseridir.
4- Hz. Adem (AS)’dan günümüze kadar; kendi içinden ve çevresinden; makam ve imkân sağladığı, Bakan ve Belediye Başkanı yaptığı, meşhur edip öne çıkardığı kimselerce, Erbakan Hocamız kadar hıyanete uğrayan başka bir zât bilinmemektedir.
5- Tarihin hiçbir döneminde, Erbakan Hocama yaptıkları düşmanlık karşılığı hıyanet edenler böylesine yüksek makam ve imkânlarla ödüllendirilmemiştir. Ona hıyanetin; nicelerine Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Bakanlık ve Belediye Başkanlığı kazandırdığı inkâr edilemez bir gerçektir.
6- Siyonist şer cephesinin yüzyıllardır hazırladıkları ve bütün dünyayı hegemonyaları altına soktukları askeri silah sistemlerini boşa çıkartacak, ama çok ucuza mal olacak ve toplu tahribat ve katliamlara yol açmayacak teknolojik bilgi ve projelere sahip ve bunların önemini ve gereğini müdrik Erbakan dışında hiç kimse görülmemiştir.
7- Efendimizden sonra gelen İslam Âlimlerinin pek çoğunun sözleri, eserleri ve isimleri şer cepheleri ve Siyonist merkezler tarafından istismar edilebilmiş; onlarla ilgili konferans, seminer ve anma etkinlikleri düzenlenip, kendi şeytani hedefleri yolunda yararlanmaktan çekinmemişlerdir. Ancak ERBAKAN Hocamızın hiçbir sözünü ve projesini istismar edip, kendi hesapları ve çıkarları doğrultusunda kullanmaya girişememişlerdir.
İşte Erbakan gibi, Rahmanilerin umut yıldızı, şeytanilerin ise korkulu rüyaları olan;İslam dünyasının ve mazlum insanlığın kurtuluşu adına, ne O’ndan önce, ne O’ndan sonra, ciddi, gerçekçi ve cesaretli plan ve programlar ortaya koyabilen hiç kimse -ne ülkemizde, ne yeryüzünde- çıkmamış bulunan bir Zât’ın, şuurlu ve sorumlu talebesi ve takipçisi olmak Milli Çözüm Ekibinin en büyük şansı ve şerefi sayılmalıdır.
Dış odakların ve içerideki adamlarının, hâlâ her fırsatta Erbakan’ın aziz hatırasına ve tarihi programlarına sataşmaları ve bunları gözden düşürmeye ve gizlemeye çalışmaları, bunlar yetmezmiş gibi Fehmi Çalmuk gibi bazı eski Milli Gazete yazarlarının: “Erbakan, Şeyhlerinin ve M. Zahit Kotku Hz.lerinin sayesinde ve yönlendirmesiyle tarihi girişimlerine başlamış ve başarmıştır…” (Yani asıl marifet ve meziyet onlarındır.) “Tayyip Erdoğan da Erbakan’ın devamıdır ve Onun yolundadır…” veya “Tayyip Erdoğan’ın karşı çıkılan bazı irtibat ve icraatlarını Erbakan da yapmıştır…”kanaati oluşturmak için yazıldığı sırıtan kitapları da (ki bunlar yanlış yorumlanan ve çarpıtılan bazı doğrulardır.) Ondan hâlâ ne denli korktuklarının ve kurtulmaya çalıştıklarının bir kanıtıdır. Bu mel’anet ve hıyanet odaklarının “Erbakan’ı öldürmek yeterli değildir, üzerine beton dökmemiz gerekir” itirafları da bu derin kuşkularını yansıtmaktadır. Erbakan Hocamızın, Adil Düzen ve İslam Birliği Projelerine; Irkçı emperyalizmin üstün silah sistemlerini geçersiz kılacak harika teknolojik girişim ve müjdelerine,asıl sahip çıkması, tabana ve topluma anlatması gereken Partinin ve Vakfın, bu konulara hiç değinmiyor olması veya üstünkörü geçiştirmeye çalışması da, üzerinde dikkatle ve ibretle durulması gereken bir yaklaşımdır.
https://www.millicozum.com/mc/2018/mayis-2018/erbakanin-farkliliklari-ve-seytani-odaklarin-firildaklari/
İŞTE ;
HİDAYET
FERASET
DİRAYET.
Herdaim hakkın yanında ,zalimin karşısında olmuş mezalimlerini de yüzlerine vurmuş ,bu en büyük cihadı yaparken iblisin “hüsnüzan etmeliyiz ,ağabeylerimize itimat ve itaat etmeliyiz” gibi yaldızlı fısıltılarına zerrece tenezzül etmemiş,canlı kanlı ,sözleri, eylemleri ,yaşantısıyla müminlere en mükemmel örnek;
CİHANŞUMUL KUTLU LİDER dir
AHMET AKGÜL
Temel esaslar bünyesinde bir elde kalem bir elde neşter olunca muhakkak sonunda temeli sağlam köprü kurulacaktır
Hakka ve İman Ehline, Önderlik ve Öncülük!
İman ehli olan kimliklere ve kişiliklere Rehberlik ve Önderlik etmek, büyük Şahsiyetlere büyük sorumluluklar yükler. Bununla birlikte böylesi Zatlar yalnızdır!
Aslında Onu, kimse görevlendirmemiştir de.
Görevini kendisi almış ve belirlemiştir.
Çünkü O Öncüdür,Önderdir.!
Önder kandırmaz, kanmaz, yutturmaz yutmaz! Gerçeğe duyarlı olan kalpleri, bir ırmağın akışı gibi yönlendirip, Hakka ve doğruya inandırır. Hakkı ve doğruyu bizzat onlara gösterir.!
Öncü ve Bilge şahsiyet, medeni cesaretin gerçek sahibidir.. Bu cesaret onun için bir kahramanlık falan değil, en doğal bir Vasıftır.
Ancak şartlar, koşullar öyle zorlayabilir ki, o medeni cesaret Kahramanlığa da dönüşür ve dönüşecektir de Allahın iradesiyle !
Bu durum, O kahramanın en gerekli görevlerindendir.
Rehber ve Öncü şahsiyet, kardeşlerinin, bağlılarının da ötesinde, toplumunun ve hatta tüm insanlığın iyiliğini, hayrını kendi iyilik ve çıkarlarının üzerinde tutar..
Bu vasıf, Üstadımız Ahmet Hocamızın en bariz özelliği ve fedakarlıklarının başında gelir. Yakınen şahit olduğumuz yaşam ve imkanları zaten ortadadır.
Böylesi bir öncünün, yarım asrı aşkın zorluklarla, ithamlarla, ötekileştirmelerle, yalnızlıklarla, iftiralarla, alaycı yaklaşımlarla, imkansızlıklarla içiçe, yüksek bir kemalat niteliğine, bizim gibileri(!) ulaştırma derdinde olması ve çırpınması bile, Onun büyüklüğünün delillerinden değil midir?
Zaman geçiyor.. Ömür bitiyor.!
Gözlerimizi açarken, Gönüllerimizi de artık Hakka ve Hakkın dostuna tam olarak açmamızın zamanı gelip ,geçiyor da!
Milli Görüş ve yakın Tarihi ortada ,Tespitler hem yerli hemde yerinde,
Bir insan vücudunda aniden halsizlik, bitkinlik yorgunluk bayılma olduğunda.? İlk yardım da bulunan tokat atma gereği duyar..
veya Kalp krizi geçirdiğinde ilk yardım ekibi onu hayata geri döndure bilmek için ona göğsüne elektro şok verebiliyor…
Erbakan Hocamızı başlattığı Dava HAK DAVASIDIR.
Aksini düşünenler, Hocamız Hayattayken zaten ayrıldılar..
Ayrılıp gidenlerin yeri belli..!?
Konuştukları kelamları’da belli…!?
Kalanların yeride belli..!
Erbakan hocamıza karşı atılan adımları, Tek Tek farkeden Ahmet Hocamız Müdahale etmiş ve haklı çıkmıştır.. MÜMİN ODUR Kİ; HEM SERTDİR, HEMDE MERTTİR..
TESBİT VE DUA
Ve böylece her Hak davada olduğu gibi 11 büyük badire atlatılmış imtihan eleği yaklaşık 50 yıldır büyük çakıl taşlarından sona küçüğe doğru elemiş, beyaz pirincin içindeki beyaz taşların ortaya çıkmasıyla 12’nci evre gerçekleşmişti.
Ya Rabbi herkeste olan azgın nefis her an bizlerde de var. Bizleri muhafaza eyle. Sadakat ve samimiyetimizi kaviy ve kabul eyle. Ve bütün bu nankörlük akibetine düşmekten Senin İzzet ve Kudretine sığınırız.
Amin…
Allah rızası dışında
Hiç bir makam ve dünyalık istemeden,
En uç konularda hakkı söylemekten çekinmeden, en azılı ve güçlü düşmanlara hemde en güçlü oldukları donemler de meydan okumak
Her yiğidin harcı değildir cumlesiyle izah edilemez.
Er kişinin harcıdır.
Bir kişinin harcıdır
Pir kişinin harcidir