SİYONİST İSRAİL’İN “YAPAY ZEK” (GOSPEL) KATLİAMLARI
VE
ERDOĞAN’IN SAMİMİYETSİZ TAVIRLARI
İsrail hükümetinden sızdırılan bilgilere göre, Gazze’ye yapılan saldırıların arkasında yapay zekânın olduğu vurgulanmıştı. Bilgi sızdıranlara göre İsrail, girdilere dayanarak o kadar hızlı hedefler üreten bir “yapay zekâ” sistemi kullanıyordu ki; Gazze’deki herkes hedef tahtasındaydı ve İsrail’in kuşatması altındaki Filistinlilere karşı bir etnik temizlik ve soykırım politikası uyguladığı, Gazze’de yaşanan ölüm ve yıkımın boyutlarından anlaşılmış olmalıydı.
2021’de Gazze’ye yönelik bir saldırı sırasında İsrailli askeri yetkililer ilk kez “bir bilgisayarın kendilerine potansiyel hedefler gösterdiği” itirafında bulunmuşlardı. Muhbirler, kime ve neye saldırılabileceğine dair yeni ve cömert parametreler verildiğinde, “Gospel” adı verilen yapay zekâ sisteminin, ordunun yetişemeyeceği kadar hızlı bir şekilde hedef listeleri oluşturduğunu aktarmıştı. İsrail’in bahaneleri artık o kadar geniş ki, yüksek katlı apartman bloklarının uyarı yapılmaksızın bombalanmasına izin veriyorlardı, yeter ki orada ikamet eden bir kişinin Hamas’la bağlantısı olduğu varsayımına inanılsındı!?
Bu ifşaatlar, ABD Başkanı Joe Biden, İngiltere Başbakanı Rishi Sunak ve muhalefetteki İşçi Partisi lideri Keir Starmer gibi Batılı siyasetçilerin “İsrail’in sadece kendini savunduğu ve sivil kayıpları önlemeye çalıştığı” yönündeki iddialarını kesin bir şekilde yalanlamaktadır.
The Guardian gazetesi yayınladığı bir haberde “İsrail’in Gospel bilgisayar sistemine güvendiğini” doğrulamıştı. Gazete, Pentagon’un otonom saldırı sistemleri geliştirme çalışmalarına aşina olan eski bir Beyaz Saray yetkilisinin İsrail’in Gazze’ye karşı yürüttüğü yapay zekâ savaşının “önemli bir an” olduğunu söylediğini aktarmıştı. İsrail ordusunun kendi iddialarına göre bile, muhtemelen kimin Hamas hedefi sayılacağına dair yeni ve çok daha geniş bir tanıma dayanarak, İsrail bin ila 3 bin arasında “ajanı” (!) ortadan kaldırmıştı! Yani İsrail’in değerlendirmesine göre bile, bombalama operasyonlarında ölenlerin %85 ile 95’ini siviller oluşturmaktaydı.
Yahudi Asıllı İnsaflı Yazar Yuval Abraham, İsrail’in Yapay Zekâ ile Nasıl Katliam Yaptığını Yazmıştı
İsrail merkezli sol görüşlü bir haber sitesi olan +972’ye göre, İsrail ordusu Gazze’deki halkı bombalamak için asgari insan haklarını gözetme ve sivil kayıpları önleme konusunda, hiçbir endişe taşımayan “yapay zekâ” hedefleme sistemi kullanmaya başlamıştı. İsrailli muhabir Yuval Abraham, İsrail güçlerinin yapay zekâ hedefleme sistemi kullanarak binlerce Gazzeliyi nasıl potansiyel suikast hedefi olarak belirlediğini ortaya koyan çok detaylı “Lavender: The AI machine directing Israel’s bombing spree in Gaza” başlıklı oldukça kapsamlı bir makale yayımlamıştı.
2021 yılında, İsrail istihbarat birimi komutanı Tuğgeneral Y.S. tarafından “The Human-Machine Team” adlı kitap İngilizce olarak yayımlanmıştı. Böyle bir teknolojinin, hem yeni hedeflerin bulunmasına hem de hedeflerin kolay vurulmasına yönelik kararların alınmasına yardımcı olacak bir makine gerçekten vardı ve akıllara durgunluk veren katliamlar yapılmaktaydı. Gazze’de devam eden çatışma sırasında suikast hedeflerini belirlemek için yapay zekâ kullanımı konusunda, ilk elden deneyime sahip altı İsrailli istihbarat görevlisi, Lavender’in özellikle savaşın ilk aşamalarında Filistinlilerin yoğun bir şekilde bombalanmasında önemli bir rol oynadığını doğrulamıştı. Hatta kaynaklar, ordunun yapay zekâ (YZ) makinesinin çıktılarına insan kararlarıymış gibi davrandığını vurgulamıştı.
Resmi olarak “Lavender” sistemi, Hamas ve Filistin İslami Cihad’ın askeri kanatlarındaki düşük rütbeliler de dahil olmak üzere tüm şüpheli kişileri potansiyel bombalama hedefi olarak işaretlemek üzere tasarlanmıştır. Savaşın ilk aşamalarında ordu, subayların Lavender’in ölüm listelerini benimsemeleri için gerekli izni onaylamıştı; ancak makinenin bu seçimleri nasıl yaptığını ayrıntılı olarak kontrol etme, ya da bunların dayandığı ham istihbarat verilerini inceleme zorunluluğu tanımamıştı. Bir kaynak, insan personelin genellikle makinenin kararları için sadece bir “lastik damga” görevi gördüğünü belirterek, normalde bir bombalama yetkisi vermeden önce her bir hedefe kişisel olarak sadece “20 saniye” ayırdıklarını, bunun da Lavender tarafından işaretlenen hedefin erkek olduğundan emin olmak için yapıldığını aktarmıştı.
Bu sistemin; saldırıların yaklaşık %10’unda “hata” olarak kabul edilen yanlışlar yaptığı ve zaman zaman militan gruplarla sadece gevşek bir bağlantısı olan ya da hiç bağlantısı olmayan kişileri hedef aldığı saptanmıştı. Dahası, İsrail ordusu kasıtlı olarak belirli kişileri askeri operasyonlar sırasında değil, genellikle geceleri aileleriyle birlikte evlerinde iken hedef almaktaydı. Bu, daha çabuk istihbarat toplamak için yapıldı; çünkü bu kişilerin evlerinde yerlerini tespit etmek daha kolaydı. Ayrıca, bu kişileri evlerine girdiklerinde takip etmek ve bombalamak için ”Where is my daddy?” (“Babam Nerede?”) gibi otomatik sistemler kullanılmıştı. Sonuç olarak, çoğu masum sivillerden oluşan on binlerce Filistinli, özellikle çatışmanın ilk aşamalarında yapay zekâ programı tarafından verilen kararlar nedeniyle İsrail hava saldırılarıyla ortadan kaldırılmıştı.
Bir istihbarat görevlisinin, Local Call’a verdiği demeçte, “Hamas ajanlarını sadece askeri bir binadayken ya da askeri bir faaliyette bulunurken öldürmekle yetinmiyoruz. Aksine, İsrail ordusu ilk seçenek olarak hiç tereddüt etmeden onları evlerinde bombalamaktadır. Bir ailenin evini bombalamak çok daha kolaydır. Sistem bu gibi durumlarda onları aramak üzere kurgulanmıştır.” itirafında bulunmuşlardı.
Lavender makinesi, Kasım 2023’te +972 ve Local Call tarafından yapılan önceki bir araştırmada ve İsrail ordusunun kendi yayınları hakkında bilgi verilen bir başka yapay zekâ sistemi olan “The Gospel”e katılmıştır. İki sistem arasındaki temel fark; hedefin tanımında yatmaktadır: The Gospel, ordunun militanların faaliyet gösterdiğini iddia ettiği bina ve yapıları işaretlerken, Lavender aileleri işaretleyip onları bir ölüm listesine koymaktadır. Ayrıca kaynaklara göre, Lavender’in işaretlediği sözde küçük militanları hedef almak söz konusu olduğunda, ordu sadece güdümsüz füzeler kullanmaktadır. Bunlar genellikle “aptal” bombalar olarak tanınmaktadır (“akıllı” hassas bombaların aksine), tüm binaları içindekilerin üzerine yıkabilir ve önemli kayıplara neden olmaktadır.
Siyonist istihbarat görevlilerinden birisi: “Pahalı bombaları önemsiz insanlar üzerinde harcamak israftır. Bu, ülke için çok pahalıdır ve bu bombalar kısıtlıdır” açıklamasını yapmıştı. Bir başka kaynak ise Lavender tarafından işaretlenen sözde alt düzey ajanların “yüzlerce” sivil özel evinin bombalanmasına şahsen izin verdiklerini ve bu saldırıların çoğunda sivillerin ve tüm ailelerin “tali hasar” olarak öldüğünü doğrulamıştı. İki kaynağa göre, ordu daha önce benzeri görülmemiş bir hamleyle savaşın ilk haftalarında Lavender’in işaretlediği her alt rütbeli Hamas mensubuna karşılık 15 ya da 20 sivilin öldürülmesine izin çıkarmıştı. Kaynaklar, hedefin tabur ya da tugay komutanı rütbesinde üst düzey bir Hamas yetkilisi olması durumunda, ordunun birçok kez tek bir komutana yönelik suikastta 100’den fazla sivilin öldürülmesine müsaade ettiğini de aktarmıştı.
Yuval Abraham, ilk olarak, yapay zekâ kullanarak on binlerce Filistinliyi işaretleyen Lavender makinesinin özelliklerini açıklamıştı. İkinci olarak, bu hedefleri takip eden ve ailelerinin evlerine girdiklerinde orduya sinyal veren “Babam Nerede?” sistemini ortaya çıkarmıştı. Üçüncü olarak, bu evleri vurmak için “aptal” bombaların nasıl seçildiğini anlatmıştı. Dördüncü olarak, ordunun bir hedefin bombalanması sırasında öldürülebilecek sivillerin hiç hesaba katılmadığını aktarmıştı. Beşinci olarak, otomatik yazılımın her bir hanedeki savaşçı olmayanların sayısını nasıl yanlış hesapladığına vurgu yapmıştı. Ve altıncı olarak, bazı durumlarda, genellikle geceleri bir ev vurulduğunda, askeri yetkililer bilgileri gerçek zamanlı olarak doğrulamadığı için, bireysel hedefin bazen hiç içeride olmadığını ama çoğu çocuk ve kadın masum sivillere kıyıldığını anlatmıştı.
‘Sebepsiz Yere Masum Ailelerin Katliamı’
Local Call ve +972’ye konuşan kaynaklar, “Where’s My Daddy?” gibi takip sistemlerinin bir subayı hedefin evine girdiği konusunda uyardığı an ile bombalamanın kendisi arasında bazen önemli bir boşluk olduğunu ve bunun da ordunun hedefini vurmadan bile tüm ailelerin öldürülmesine yol açtığını açıklamıştı. İsrailli bir kaynak “Birçok kez bir eve saldırdığımız oldu; ama kişi evde bile değildi” itirafını yapmıştı. Ve yine Siyonist kaynaklardan biri, “Bazen [hedef] daha önce evdeydi ve gece başka bir yerde, mesela yeraltında uyumaya gitti ve sizin bundan haberiniz olmadı ise o evi yine yapay zekâ talimatıyla bombalarız” açıklamasını yapmıştı. Ve zaten 7-8 Haziran günleri, Nuseyrat çadır kampına yapılan saldırılarda 500’den fazla, çocuk, kadın ve sivil insan katliama uğramıştı.
Berlin Uluslararası Film Festivalinde En İyi Belgesel Seyirci Ödüllerini “No Other Land” (Başka bir Toprak Yok) belgeseliyle… Belgeselin iki yönetmeni YUVAL ABRAHAM ve BASEL ADRA kazanmıştı!..
2024 Şubat ayında düzenlenen 74. Ödül Gecesi dünyanın makul insanları için şaşırtıcı, Almanya için normal bir akıl tutulmasına yol açmıştı. Berlinale Belgesel ve En İyi Belgesel Seyirci Ödüllerini “No Other Land” (Başka bir Toprak Yok) belgeseliyle kazanmıştı. Belgeselin iki yönetmeni Yuval Abraham ve Basel Adra ise ödüllerini almak üzere sahneye çağrılmıştı. Belgesel, İsrail’in Batı Şeria’da Filistinlilerin topraklarını adım adım işgal etmesini ve insanları evlerinden sürmesini anlatmaktaydı. Batı Şerialı aktivist Basel Adra ile barış yanlısı gazeteci Yuval Abraham’ın dostluğuna odaklanan bir yapıttı. İsrail ordusunu kameraya aldığı için dövülen Filistinli Basel Adra ve İsrail’in işlediği insan hakları ihlallerini Haaretz’den bile daha eleştirel bir yayın organı olan “+972 Magazine” gibi platformlarda haberleştiren Yuval Abraham bütün belgesel boyunca gerçek görüntüleri kullanmıştı. Tabii ki İsrail’in kadın-çocuk ayırt etmeksizin Gazze’yi bombaladığı ve Almanya’nın bütün bu katliama en çok göz yuman ülkelerden biri olduğu günlerde Alman Kültür Bakanlığı’nın sponsorluğundaki bir ödül sıkıntılara yol açmıştı.
Nitekim mikrofonu önce Basel Adra aldı ve İsrail’in Filistin’de gerçekleştirdiği katliamı kınadı, Almanya’nın İsrail’e verdiği desteği kesmesi gerektiğini vurguladı. Ardından İsrailli Yuval Abraham, İsrail’in bir Apartheid rejimi olduğunu, Basel’in eviyle kendi evi arasında sadece 30 kilometre olmasına rağmen kendisinin sivil bir rejimde, Basel’in işgal altındaki askeri bir rejimde yaşadığını hatırlatıp ateşkes çağrısında bulunmuşlardı. Babaannesi Libya’daki bir toplama kampında doğan, dedesinin neredeyse bütün akrabaları Holokost’ta katledilen bir Yahudi olan Yuval Abraham’ın bu sakin konuşması Alman Kültür Bakanı Claudia Roth dahil bütün salon tarafından alkışlanmış, fakat Almanya’nın konu İsrail olunca her seferinde girdiği irrasyonel histeri krizini de hemen açığa çıkarmıştı. Sol ve sağ partilere mensup siyasetçilerden Berlin Belediye Başkanı’na birçok isim Yuval Abraham’ı “antisemit” ilan etmekten sakınmamışlardı. Henüz iktidar koalisyonunda değilken Türkiye’deki her türlü gelişmede insan hakları ilkelerine atıf yaparak sahaya çıkan Claudia Roth, dün savunduğu ilkeleri bir kenara koyarak festivaldeki konuşmaları ve Filistin mesajlarını kınamış, İsrail eleştirilerinin “antisemit” olduğunu açıklamış, bir adım daha ileri giderek belgesel ödülü sırasında sadece Yuval Abraham’ı alkışladığını, ama Filistinli yönetmeni alkışlamadığını özellikle vurgulamıştı.
Alman siyasetçilerden cesaret alan Siyonist İsrail medyası ise önce Abraham’ı hedef almış, ardından radikal sağcılar onun evi önünde eylem yapmış, Abraham ve ailesine ölüm tehditleri yağdırmışlardı. Geçmişte işlediği insanlık suçlarını unutturmak pahasına başka bir insanlık suçuna daha ortak olan Almanya, ne acı ki bir insaflı Yahudi’yi sadece barış yanlısı olduğu ve İsrail devletini eleştirdiği için kurtların önüne atmış, linç ettirmekten sakınmamıştı. Nitekim Yuval Abraham, İsrail’e dönememiş, kısa bir süre Atina’da kalıp öfkenin geçmesini beklemişti. Ama vicdanlı Abraham, Kudüs’e geri dönmüş, yazılarına, araştırmalarına, Gazze’de korkunç bir katliam yürüten İsrail’i eleştirmeye devam etmişti.
Ve sadece 2 ay sonra kendisini öfkeli linç gruplarının önüne atan Almanya’nın bile sonuçlarına uyacağını söylediği Uluslararası Adalet Divanı ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’ndeki yargı süreçlerini çok derinden etkileyecek bir araştırma dosyasına imza atmıştı. İsrail’in en az %10 hata payıyla otomatik bir şekilde karar alan yapay zekâ uygulamalarına dayanarak nasıl gözünü kırpmadan kolektif bir şekilde sivilleri katlettiğini ortaya çıkarmıştı.
David Hearst tarafından middleeasteye.net adlı internet sitesinde kaleme alınan yazıda:
“Hamas, İsrailliler ateşkes yapılması gerektiğini anlayana kadar savaşmaya devam etmeye hazırdır.” yorumu yapılmıştı. Hamas’ın bu savaşı sonuna kadar sürdürebileceğine olan güveni, ne İsrail savaş kabinesinin ne de Washington yönetiminin kamuoyu önünde ele almadığı konulardı. Eğer Hamas gerçekten sırtını duvara dayamışsa ve son kalesi Refah’ta sadece birkaç tabur kalmışsa, neden bu kadar kendinden emin davranmaktaydı? Kerem Şalom bölgesinde İsrail askeri hedeflerini vurmayı sürdürmüş, dört askeri öldürmüş ve diğerlerini ağır yaralamıştı.
Hani, dört tabur kalmışlardı?
Gazze’nin büyük bir kısmını enkaza çeviren yedi aylık bombardımanın ardından Hamas nasıl oluyor da hâlâ ayaktaydı? İsrail ordusunun defalarca Hamas savaşçılarının çoğunu yok ettiğini ve Refah’ta sadece dört tabur kaldığını açıklaması sadece palavraydı… Bunu Hamas’ın askeri yetenekleri hakkında bilgi sahibi olan bir kaynağa sordum. “İsrail ordusunun çekildiği her yerde Hamas yeniden ortaya çıkmaktadır: Kuzeyde, merkezde ve güneyde, her yerde Hamas vardır” diye yanıtlamıştı. İsrail askerleri Netzarim Koridoru’nu işgal ediyordu, ancak oradaki kontrol noktaları giderek daha savunmasız hale geliyordu, bu yüzden müzakerelerde bu hattan çekilme teklifinde bulunmuşlardı.
İsrail’deki bazı askeri uzmanlar da aynı görüşü taşımaktaydı ve Siyonist Ordunun çaresizliğini ortaya koymuşlardı. Yedek Tümgeneral Yitzhak Brick, Maariv’de şunları yazdı: “Bibi (Netanyahu), askeri olarak çıkmaza girdiğimizi çok iyi biliyor… Ordu, Gazze Şeridi’nin %80’inin (Refah hariç) kontrolünü ele geçirdikten sonra, Gazze Şeridi’nden güçlerini geri çekti, çünkü onların yerini alacak başka bir gücü yoktu. Sonuç olarak Hamas, İsrail ordusunun bıraktığı tüm bölgelere topluca geri döndü ve buralarda kontrolü yeniden ele geçirdi.”
İngiltere ve diğer ülkelerde terörist bir grup olarak kabul edilen Hamas’ın silahlı kanadı olan Kassam Tugayları için, ne asker toplama ne de patlayıcılar herhangi bir sorun teşkil etmiyordu. Hamas’ın 7 Ekim’de Gazze’nin bazı bölgelerinde gerçekleştirdiği saldırıya karşı ilk muhalefetin ardından, İsrail’in savaşının bir bütün olarak Filistinliler için varoluşsal bir tehdit oluşturduğu netleştiği için, tüm gruplardan Filistinliler savaşçılarının arkasında duruyordu. Dokuz ay süren savaşın ardından Hamas için sınırsız bir asker kaynağı olduğu anlaşılıyordu. Savaş zamanındaki bu destek dalgası, el-Fetih ile Hamas arasındaki siyasi rekabetin acı tarihinin üstesinden geliyordu. Ayrıca sınırsız bir patlayıcı kaynağı bulunuyordu. BM’nin geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamaya göre, 7 Ekim’den bu yana Gazze’ye o kadar çok patlayıcı atıldı ki, bölgeyi patlamamış bombalardan temizlemenin 14 yıl alacağı söyleniyordu. Başka bir deyişle, yaklaşık %15’lik bir başarısızlık oranıyla, patlamayan bu bomba ve füzelerden elde edilen patlayıcı madde, Hamas’ı uzun süre idare edeceğe benziyordu. Bazı patlayıcılar zaten anında geri dönüştürülüyordu. Kassam, Gazze’nin merkezindeki el-Muğraka bölgesindeki bir saldırıda F-16 savaşçılarının patlayıcılarını ve füzelerini kullandığını açıklıyordu. Polis mühendisleri 2014’te iki aydan az süren hava saldırılarından sadece Han Yunus ve Refah’tan beş ton patlamamış mühimmat kurtarabildiyse, dokuz ay süren günlük bombardımandan ne kadar daha fazlası kurtarılacağı konuşuluyordu
Tüm bunlar Hamas’ı, İsrail kara kuvvetlerinin kendisini yok etme girişimlerine karşı koyabileceğinden ve hayatta kalabileceğinden emin kılıyordu. İsrailli kaynaklarımdan biri, “Direnişi sürdürme konusundaki güvenleri yüksek” diyordu. “İsrail, yol açtığı yıkımı, onları teslim olmaya zorlamak için bir kaldıraç olarak kullanmaya çalıştı. Ancak bu yıkım iki ucu keskin bir kılıç haline geldi. İsrail’i eşi benzeri görülmemiş bir şekilde teşhir ve rezil etti. Şu anda Hamas’ın değil, İsrail’in kendisinin başı dertte görünüyordu. Hamas’a destek, savaşın başlamasından bu yana en yüksek seviyede seyrediyordu. Ve [ABD Başkanı] Joe Biden bile bu tehlikeyi(!) hissetmeye başlıyordu. Tüm bunlar Hamas’a müzakere konusunda güven veriyordu.” Yaklaşan Refah savaşının, uluslararası hukuka göre sorumluluğun İsrail’e ait olacağı bir dizi katliama neden olacağı gerçeğinden kaçış yoktu. İsrail güçleri Han Yunus’a yaptıklarını Refah’a yaparsa, Refah yerle bir olurdu. Han Yunus daha önce Hamas’ın karargâhı olarak tanımlanmıştı, ancak İsrail güçleri dört aydan fazla süren bombardımanın ardından, kentin tamamen yok edilmesi dışında harekâtlarını meşru gösterecek hiçbir neden bulamadan geri çekiliyordu. Refah aynı muameleye maruz kaldıktan sonra İsrail hâlâ hayatta kalan rehineleri geri alamayacak, Hamas liderlerini yakalayıp öldürememiş olacaktı. Hamas her iki konuda da kendine güveniyordu.
Bu nokta İsrailli yedek Tümgeneral Brick tarafından da tekrarlanıyor: “Bibi de Refah’a girmenin hiçbir şey getirmeyeceğinin farkındadır. Aksine, sorunu onlarca kez daha da kötüleştireceği için İsrail perişan olacaktır. İşgalinden sonra Refah’ı da terk etmek zorunda kalacağız… Refah’a girmemiz, dünya ülkeleriyle ve barış içinde olduğumuz Arap ülkeleriyle ilişkilerimizi tamamen yok edecektir.” diyordu. Başka bir General: “Bu Refah saldırılarının çok zor sonuçları olacaktır, her şeyden önce; İsrail Devleti’ni siyasi ve ekonomik alanlarda tecrit etmek ve zaten başlamış olan silah ambargosunu uygulamak bizi çaresiz bırakacaktır. Refah’a girmek, kaçırılan hiçbir kişiyi canlı bırakmayacaktır ve çok sayıda kurbanımız olacaktır.” diye uyarıyordu. Anlaşılan Refah’tan sonra Netanyahu’nun başı şimdikinden daha çok ağrıyacaktı; görünürde yenilgi varken nasıl zafer kutlanacaktı?[1] Ey “Yapay Zekâyla doğal şeytanlığını” birleştirip Gazze’de soykırım uygulayan Siyonist kuduzlar; çok yakında “Gerçek iman ile yüksek teknoloji harikalarının” kullanılmasıyla, yerin dibine batırılacaksınız!..
Erdoğan İktidarının Palavra Pazarlığı!
İsrail’le ticaretin sadece 4’te 1’i askıya alınmıştı, ihracat ise hiç aksamamıştı!
İsrail’e ticaretin “kısıtlandığı” palavralarına rağmen Nisan 2024’te ihracattaki gerileme sözde %27 kadardı. Ticaretin sıfırlanması tam bir oyalamacaydı. Üstelik üçüncü ülkeler üzerinden izin verilen ticaret, verilere yansımayacaktı. Gazze’deki katliama rağmen İsrail’le ticareti sürdüren iktidar, yerel seçimlerde aldığı yenilginin ardından “O iş bitti” diye hava atmıştı. 9 Nisan itibarıyla İsrail’le ticaretin kısıtlandığı duyurulsa da kararın sonuçlarını gösteren veriler açıklanmıştı.
TÜİK’e göre Nisan’da İsrail’e 298 milyon dolarlık ihracat yapılmıştı. Bu durum, ihracatın bir ayda sadece %27 azaldığını ortaya koymaktaydı. Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin verilerine göreyse, İsrail’e ihracat aylık bazda %33, yıllık bazda %31 gerilemiş görünse de, aslında İsrail, Türkiye’nin en çok ihracat yaptığı 12’nci ülke konumundaydı. Durum ithalat cephesinde de farksızdı. TÜİK’in hesaplamasına göre, Nisan’da İsrail’den yapılan ithalatta sadece %30 azalma vardı. Ve asıl hayati önem taşıyan mallar İsrail’e akıp durmaktaydı.
Şu anda bile İsrail’e giden gemilerde ne vardı?
İnşaat demirinden yassı çeliğe, mermerden çimentoya kadar 54 ürün grubunda ihracat 9 Nisan’da kısıtlanmıştı. Ancak TÜİK verileri, 2024 Nisan ayında bu ürün gruplarında ihracatın sıfırlanamadığını ortaya çıkarmıştı. Nisan ayında İsrail’e en çok ihraç edilen ürün grupları şunlardı:
– Tuz, kükürt, topraklar ve taşlar, alçılar, kireçler ve çimento (6 milyon dolar)
– Plastikler ve mamulleri (25 milyon dolar)
– Demir ve çelik (12 milyon dolar)
– Demir veya çelikten eşya (5 milyon dolar)
– Bakır ve bakırdan eşya (5 milyon dolar)
– Alüminyum ve alüminyumdan eşya (3 milyon dolar)
– Kazanlar, makineler, mekanik cihazlar ve aletler, nükleer reaktörler, bunların aksam ve parçaları (14 milyon dolar)
– Motorlu kara taşıtları, traktörler, bisikletler, motosikletler ve diğer kara taşıtları, bunların aksam, parça, aksesuarı (66 milyon dolar)
İşbirlikçi kafalar, İsrail ile ticareti durduramazlardı!..
İstatistikler, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın söylediğinin aksine “o işin” henüz bitmediğini kanıtlamıştı. Peki, sözde iki ülke arasında serbest ticaret rafa kalkarken verilerdeki gerileme neden bu kadar sınırlı kalmıştı? Ticaret Bakanlığı’nın 9 Nisan’daki açıklaması “İsrail’e ihracat kısıtlaması” başlığını taşımaktaydı. Açıklamada yalnızca listedeki ürünler için “kısıtlama” kararı alındığı hatırlatılmış, ama ihracatın tamamen sonlandırıldığına dair bir ifade yer almamıştı. 26 Nisan’da konuşan Erdoğan ise “İsrail’le artık ilişkilerimizi ticari anlamda başta olmak üzere kestik, kesiyoruz” diyerek, bunun bir sürece yayılacağını duyurmuşlardı.
İsrail’le ticaretin bu açıklamadan sonra 2 Mayıs’ta tamamen durdurulması ise tam bir palavra politikasıydı.
Ticaretin kademeli olarak kesilmesi verilere gecikmeli olarak yansıyacaktı. Ancak 2024 Mayıs ayı istatistiklerinde de İsrail’le ticaretin sıfırlandığına rastlanmamıştı. Çünkü kararlar, yalnızca 9 Nisan ve 2 Mayıs itibarıyla gümrüklerden ihracat tescil işlemi yapılmasına engel olmaktaydı. Bu tarihlerden önce verilen siparişlerin teslimatlarının tamamlanması mecburiyetine sığınılmıştı. Ticaret Bakanlığı, 6 Mayıs’ta İsrail’e ihracat anlaşmaları olan şirketler için 3 aylık bir ertelemeyi yürürlüğe koymuş durumdaydı. Şirketlerin bu süreçte siparişlerini üçüncü ülkeler üzerinden gönderecekleri konuşulmaktaydı.
İşte İsrail ile Ticarete Ek Süre Kararı!
T.C. TİCARET BAKANLIĞI İhracat Genel Müdürlüğü
Sayı: E-70422525-451.01
Konu: Mücbir Sebep Onayı Hk
06.05.2024 / 96520803
DAĞITIM YERLERİNE
Bilindiği üzere, 07/10/2023 tarihinden bu yana Gazze Şeridi’nde yaşanan olaylar kapsamında ülkemizce İsrail’e yönelik olarak uygulanan ihracat ve ithalat işlemlerinin kısıtlanması kararı ile mezkûr durumla bağlantılı olarak Süveyş Kanalı’nda lojistik faaliyetlerinde yaşanan aksamalar sebebiyle ihracat taahhütlerini yerine getirmekte zorlanan firmalarımızın ihracat taahhütlerini yerine getirmelerini teminen yürürlüğe konulan 06/05/2024 tarihli ve 96501366 sayılı Bakanlık Makam Onayı ile;
– 01/01/2021 tarihi ile işbu onay tarihi arasında (bu tarihler dahil) düzenlenmiş ve bu tarih itibarıyla taahhüt hesabı henüz kapatılmamış dahilde işleme izin belgelerine;
a) Belge ihracat taahhüdünde yer almakla beraber gerçekleştirilemeyen ihracatın İsrail’e yapılmasının kararlaştırıldığının akreditif, proforma fatura, kontrat, anlaşma vb. bir belgeyle tevsik edilmesi veya belge sahibi firmaların son 4 (dört) takvim yılı itibarıyla ihracatının bir kısmının adı geçen ülkeye gerçekleştirildiğinin tespiti…
ABD-İsrail “Kalkınma Yolu Projesi”ne Niye Karşı Çıkmamaktadır?
Erdoğan iktidarı; Kalkınma Yolu Projesini, “PKK’nın Irak-Suriye bağını kesmek için doğal set görevi görecek ve güzergâhtaki terör yuvaları yok edilecek” şeklinde açıklarken, bu projenin ABD-İsrail ikilisi için ne anlama geldiği nedense hiç konuşulmamaktadır. Zira NATO üyesi ve ABD’nin bölgedeki önemli müttefiki olan ve İsrail ile ciddi ilişkileri bulunan Türkiye’nin bu projede nasıl bir görev üstleneceği sorusu hâlâ yanıtsızdır. “Irak-Suriye bağını kesmek için doğal set görevi görecek ve güzergâhtaki terör yuvalarını yok edecek” tanımı acaba Direniş Hattı için hangi anlamı taşımaktadır?
“DİRENİŞ HATTINA UZANAN YOL”un kesilmesi, İran’dan Irak’a, oradan da Suriye-Lübnan-Filistin’e uzanan “DİRENİŞ CEPHESİNE” lojistik silah desteğine de ciddi darbe vuracağı anlamındadır. Yani Filistin de lojistik kuşatma altına alınacaktır!? Türkiye böylesi bir rol üstlenmeye hazır mıdır bilinmez ama ABD-İsrail’in bu projeye ilgi duyacağı açıktır. Irak’taki ciddi etkisine rağmen Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Kalkınma Yolu’na ilgisiz gibi durmaktadır. Zira koridor, Süveyş Kanalı ve Eylül 2023’teki G20 Zirvesi’nde kararlaştırılan ve Hindistan’ın Ortadoğu üzerinden Avrupa’ya bağlanmasını sağlaması hedeflenen ABD ve Avrupa Birliği (AB) öncülüğündeki Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomik Koridoru’na (IMEC) alternatif sunulmaktadır. Ancak Hindistan’dan yola çıkarak Körfez ülkelerinden İsrail’e ve ardından Avrupa’ya uzanması planlanan IMEC, 7 Ekim’de başlayan İsrail’in Gazze’ye saldırıları sebebiyle şimdilik askıya alınsa da, durdurulmamıştır.
Bu nedenle Çin’in İpek Yolu’nun doğrudan Irak’tan geçmemesi ve IMEC’in geleceğinin belirsizliği Uzak Doğu ile Avrupa arasındaki mesafeyi oldukça kısaltması beklenen Kalkınma Yolu’nu muhtemel bölgesel çatışma ve savaş durumlarında alternatif kılmaktadır. Ayrıca ABD’nin, projenin merkezinde Türkiye ve Irak olduğu için ve Çin gibi ülkelerin yoldan faydalanması nedeniyle koridora alternatifler geliştirmeye girişmesi küresel rekabet gündemlerinden biri olmaya adaydır.
Türkiye’nin Mersin Limanı, İran’ın Bender Abbas Limanı ve BAE’nin Şarika Limanı arasındaki ticari hattın yerini alacak Kalkınma Yolu, Körfez ülkelerini Türkiye’ye bağlayarak bölgesel jeopolitiği etkileme kapasitesi sebebiyle İran’ın ilgi alanındadır. İran’ın, Irak’ta ekonomik, siyasi ve güvenlik alanlarında etkin bir nüfuzu bulunmaktadır. İran, Basra’dan kendi sınırına uzanacak bir demiryolu hattıyla projeden faydalanma imkânları varken, Kalkınma Yolu’ndan baypas edildiğini sanmaktadır. Bu sebeple İran, çıkarlarının tehdit edildiğini düşünmesi halinde hem Basra’da hem de koridorun geçtiği Musul gibi bölgelerde desteklediği Iraklı milisler aracılığıyla projeyi sabote etme ihtimali vardır.
Proje paydaşlarının ağır uluslararası yaptırımlarla yüzleşen ve Irak’ı adeta uydu devleti yapan İran’ın koridorun selametini tahrip edecek olası eylemlerini engelleyecek siyasi ve diplomatik yeteneklerini kullanması umulmaktadır. Son dönemde Türk yetkililerin sık sık Irak’a ziyaretlerinin ve özellikle Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Irak’taki İran yanlısı siyasi ve bürokratlarla geliştirdiği temasların bu duruma çözüm aradığını ortaya koymaktadır. İran yanlısı isimlerin de Ankara’ya her zamankinden daha yakın davranması koridorun geleceği açısından umut aşılamaktadır. Aynı zamanda, Türkiye’nin İran engelini aşabilmek için Katar ve BAE gibi Körfez ülkelerinden siyasi destek alması lazımdır.
Terör Örgütü PKK, DEAŞ ve İran Yanlısı Milislerin Kullanılması!
Koridorun başarısı Irak’taki siyasi istikrarsızlık ve güvenlik şartlarına bağlıdır. Terör örgütü DEAŞ’a karşı zaferin ilan edildiği 2017’den itibaren ülkede güvenlik koşulları önemli ölçüde iyileşme eğiliminde olsa da koridorun kuzey güzergâhında terör örgütü PKK ve DEAŞ hâlâ etkin durumdadır. İran yanlısı milis gruplarının da Musul gibi bölgelerde etkinliği bulunmaktadır. Bu nedenle, bu örgütlerin Kalkınma Yolu’nun Türkiye’ye erişimini engelleme çabaları beklenmedik anlarda ortaya çıkacaktır.
İran yanlısı milislerin Irak’taki Türk askeri üslerine ve varlığına yönelik saldırılarının yanı sıra Türkiye’nin son dönemde askeri operasyonlarını yoğunlaştırdığı terör örgütü PKK’nın da geçmişte Irak-Türkiye petrol boru hatlarına saldırıları hatırlanacaktır. Terör örgütü DEAŞ tehdidi nispeten daha düşük olsa da bu örgütün de koridorun işleyişini kesintiye uğratma kapasitesi dikkatlerden kaçmamalıdır. Nitekim Ankara’nın çabaları sonucu Irak Ulusal Güvenlik Konseyi’nin terör örgütü PKK’yı yasaklı örgüt ilan etmesiyle örgütle mücadele konusunda iki ülke daha gerçekçi ortak adımlar atacaktır. Ankara’nın bu konuda İran yanlısı siyasileri de ikna ettiği anlaşılmaktadır. Kalkınma Yolu’nun başarısı ve sürdürülebilirliği için Ankara, Bağdat ve Erbil’in Musul başta olmak üzere koridorun geçtiği kuzey hattının güvenliğini güvence altına almaları şarttır.
Niye, IKBY Projeden Endişe Duymaktadır?
Irak-Türkiye sınırının tamamını Bağdat ile bütçe, enerji, siyasi ve güvenlik sorunları yaşayan Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY)’nin kontrolü altındadır. IKBY, Irak-Türkiye-Suriye sınırının kesiştiği Fişabur’dan geçmesi beklenen Kalkınma Yolu’ndan baypas edilmekten endişe duymaktadır. Ankara, 2017’deki bağımsızlık referandumundan sonra IKBY kontrolündeki Habur Sınır Kapısı’na alternatif olarak Fişabur’dan geçecek Ovaköy sınır kapısının inşasını gündeme taşımıştır. Habur’u etkisiz kılacağı gerekçesiyle Ovaköy’e karşı çıkan Erbil ile Ankara’nın ilişkileri referandum sonrası hızla düzelse de Erbil olası bir krizde Ankara ve Bağdat’ın Ovaköy’ü Habur’a önceleyeceğine inanmaktadır. Türkiye 2 kapının birbirini güçlendireceğini savunsa da IKBY’nin hassasiyetlerine çözüm bulamamıştır. Oysa Ankara ile Bağdat arasındaki ticaret hacmi 24 milyar doları aşmıştır. Kalkınma Yolu ile bu kapasitenin projenin tüm taraflarına ciddi ekonomik katkıları olacaktır. Ancak Irak’taki ekonomik sorun, siyasi gerilimler, yolsuzluk ve şeffaflık sorunu büyük projelerin önünde engel teşkil etse dahi son dönemde ülkede görülen nispi normalleşme, Kalkınma Yolu’nun gerçekleşmesi için umut sunmaktadır. Türkiye’nin ana paydaşlarından olduğu projeye Körfez ülkeleri ve Çin gibi ülkeleri dahil ederek uygulama sürecinin hızlandırılması ve liyakate uygun bir mekanizma oluşturması lazımdır.”[2]
Ancak, tekrar vurgulayalım ki; şayet bu Kalkınma Yolu Projesi, ABD’nin gizli desteğinde ve İsrail’in Filistin’i tamamen işgal etme hedefinde, “gizli ve kirli bir gayenin” hizmetinde ise, bu çok açık bir hıyanete ortak olmak sayılacaktır. Hem zaten Irak’ın ve Körfez ülkelerinin ABD’ye rağmen Türkiye’ye yanaşamayacakları da açıktır!..
“Kalkınma Yolu Projesi” ile Siyonist İsrail’in “David Ben Gurion Projesi” irtibatlı mıydı?
“Kanal ve kuşak projeleri, farklı ülkeler arasında ticaretin artırılmasına ve ekonomik entegrasyonun sağlanmasına yol açacaktır. Bu projeler sayesinde, iş birliği içinde olan ülkeler arasında daha geniş ticaret ağları oluşturulacaktır. Kanal ve kuşak projeleri, altyapı gelişimi için önemli bir fırsat sunacaktır. Yollar, limanlar, demir yolları ve enerji altyapısı gibi alanlarda yapılan yatırımlar, ekonomik büyümeyi teşvik edip kalkınmayı hızlandıracaktır. Bu projeler, katılımcı ülkeler arasında siyasi ve jeopolitik ilişkileri güçlendirmiş olacaktır. İş birliği ve ortak çıkarlar üzerine kurulan ilişkiler, barış ve istikrarın korunmasına katkıda bulunacaktır.
2024’ün ilk aylarında Türkiye-Irak iş birliği çerçevesinde Kalkınma Yolu Projesi öne çıktı. Türkiye, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Ürdün ve İsrail gibi ülkelerden geçerek Avrupa pazarlarına malların taşınmasını sağlayacak olan Hindistan-Ortadoğu rotasını destekleme yönünde karar alarak, uzun yıllar sonra Irak ile iş birliği sağlamıştır. Bu iş birliği kapsamında, Irak’ın güneyinde yer alan Büyük Faw Limanı’ndan Türkiye sınırına kadar uzanan bir ticaret koridoru oluşturulması için çeşitli antlaşmalara imza atılmıştır.
Kalkınma Yolu Projesi ile birlikte, söz konusu güzergâhta demir yolu bağlantılarının genişletilmesi ve iyileştirmeler yapılması planlanmaktadır. Bu proje, Türkiye’nin Güney ve Kuzey Koridorlarına alternatif olarak Orta Koridor’a odaklanan çalışmalarına katkı sağlayacaktır. Ticaret hacmini genişleterek, Zengezur Koridoru ile birlikte Güney Kore-Türkiye ortak girişimi tarafından İstanbul Boğazı üzerinden geçen yük taşımacılığı hacmini arttıracaktır. Kalkınma Yolu Projesi, sadece Türkiye ve Irak için değil, bölgedeki tüm ülkeler için stratejik öneme sahip bir proje konumundadır. Bölgesel iş birliğinin yanı sıra, bu yolun inşasıyla ortaya çıkacak katma değerden, Avrupa’dan Körfez’e kadar geniş bir coğrafyada milyonlarca insan faydalanacak ve güvenlik politikalarına olumlu yönde katkı sunacaktır.” diyen yazarın hemen ardından:
“David Ben Gurion Kanal Projesi” Yararlıymış!?
“David Ben Gurion Kanal Projesi, uluslararası deniz ticaretinde büyük öneme sahip bir girişim sayılmaktadır. Son dönemde, dünya ticaretini etkileyen ve Süveyş Kanalı’nı bloke eden Panama bandıralı Ever Given Konteyner Gemisi gibi olaylar, bu tür projelerin önemini artırmıştır. Bu olaylar sonrasında, İsrail’in, Akdeniz’i Kızıldeniz’e bağlayan bir kanal projesi olan David Ben Gurion Kanalı tekrar gündeme taşınmıştır.”[3] iddiaları bizim endişelerimizi haklı çıkarmaktadır. Çünkü 9 aydır kuduz İsrail’in korkunç Gazze katliam ve yıkımlarının asıl amacı, bu bölgeleri ilhak edip, Ben Gurion Kanalı’nı açmaktır!
İran, Zengezur’u Devre Dışı Bırakmaya mı Çalışmaktaydı?
İran’ın ortaya attığı Aras Koridoru, Zengezur’un önündeki engelleri kaldırmayı mı, yoksa yeni bir alternatif sunmayı mı amaçlamıştı?
Türkiye’yi Azerbaycan üzerinden Orta Asya’ya bağlayacak Zengezur Koridoru’nu kendi Kafkasya denklemine tehdit olarak gören Tahran, benzer bir yaklaşımla Ermenistan’ın Batılı aktörleri bölgeye taşıma arayışını da tehlikeli bulmaktaydı. Bakü-Tahran arasındaki yumuşamanın altında belki de bu korku yatmaktaydı. Fakat Aras’ın kuzeyi ile güneyi arasındaki gerilimi düşürme çabasının tam ortasında yeni bir mayın patlamıştı. Malum, İsrail 1 Nisan’da Şam’daki İran konsolosluğuna saldırıya misilleme beklerken 28 elçiliğini boşaltmıştı. İran misilleme konusunda ikiye bölünürken radikal kanattan birileri kolay ve ses getirecek hedef olarak Yahudi devletinin Bakü’deki diplomatik temsilciliğini hedefe koymuşlardı. Böylece hem İsrail hem de Tel Aviv’le ittifak kuran Bakü yönetimi cezalandırılmış olacaktı. Azerbaycan’la ilişkileri onarılamaz bir kopuşa götürecek bu saldırı akıl kârı sayılmazdı. Sonuçta tutturulması gereken çıkarlar dengesi vardı. Ama gözetilmesi elzem faktörler, Azerbaycan-İsrail arasındaki askeri ilişkilerin temel bir sorun olmaktan çıktığı anlamını taşımamaktaydı. Tahran ayrıca Azerbaycan’ı, İran Azerbaycanı’na yönelik ayrılıkçı girişimlere alet olduğu gerekçesiyle suçlamaktaydı. Buna karşın Bakü de İran’ı, Azerbaycan’a mezhebi damardan yürümekle suçlamaktaydı.
İran yıllardır gözettiği Ermenistan’ın Kafkasya’ya harici aktörleri taşımasına yönelik kızgınlığını artık gizlemiyordu. Bu konuda Ankara ile Tahran ortak tavır alıyordu. Brüksel’deki üçlü toplantıyı eleştiren Türk Dışişleri, Azerbaycan’ı dışlayan bir diyaloğun barışa hizmet etmeyip Güney Kafkasya’yı jeopolitik çekişme alanına dönüştüreceği uyarısında bulunmuştu. Oysa İranlılar, Ankara’nın Zengezur Koridoru’nu merkeze alan Kafkasya siyasetini NATO’nun İran’ı çevreleme stratejisinin uzantısı olarak görüyordu.
Bir helikopter kazasında ölen Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, Ocak 2024’te Ermeni Başbakan Paşinyan’ı Kafkasya’nın bölge dışı güçlerin rekabet alanına dönüştürülmemesi konusunda uyarmıştı. Paşinyan’ın istikameti değişmeyince bir ay sonra Ermenistan Başbakan Yardımcısı Mher Grigoryan Tahran’a gittiğinde uyarının dozunu arttırmıştı. Hraparak gazetesine göre Reisi; Ermenistan, Rusya’nın askeri varlığının yerine Batılı güçleri getirmek istiyorsa İran’ın bunu kabul etmeyeceğini vurgulamıştı. Reisi: “Erivan güvenliğinden endişe ediyorsa, İran Syunik’e askeri üs kurabilir” diye bir teklifte bulunmuşlardı. Burada Azerbaycan’ın gerekirse güç kullanarak Zengezur’u açma niyetine gönderme yapılmıştı. Azerbaycan topraklar üzerinde hak iddiasının bir ifadesi olarak Syunik’e “Batı Zengezur” diyorlardı. Devlet Başkanı İlham Aliyev 2023 eylülde “Nahçıvan Azerbaycan’ın kadim toprağıdır, ne yazık ki 1920’de Batı Zengezur Sovyet yetkilileri tarafından Azerbaycan’dan ayrılmış ve böylece Nahçıvan arasındaki bağlantı kesilmiştir” hatırlatması yapmıştı.
İran Savunma Bakanı Emir Aştiyani de 6 Mart’ta Tahran’da ağırladığı Ermeni mevkidaşı Suren Papikyan’a “Güvenliği bölge dışında aramak tam tersi bir etki yaratacaktır” diye uyarmıştı. Ermenistan zor zamanlarda kendisine kara gün dostluğu yapan İran’a “Stratejik denklemin değişmesinden yana olmadıkları, sadece ilişkileri çeşitlendirmeye çalıştıkları” yanıtını veriyor ama Batı ile entegrasyon projelerinin hem İran hem de Rusya ile ilişkilerine yansımaları kaçınılmazdı. Bu süreç İran’la serbest dolaşım ve ticaret anlaşmalarını da sonlandıracaktır. Bu durumda İran’a Kafkasya kapısı hepten kapanacaktır.
“Evet, Aras koridoru, Zengezur’un önündeki engelleri kaldırmaya yönelik bir dürtme hamlesi olacaktır; barış anlaşması kapsamındaki sınır pazarlıklarında al-ver dengesini bozacak bir sorun oluşturacaktır. Her halükârda Aras’tan sonra Zengezur da açılırsa Azerbaycan iki seçenekli güzergâhın tadını çıkarır, ya da ağırlığı zamanla kuzey koridoruna yoğunlaştırır.” tespitleri üzerinde durmak lazımdı. Aslında Türkiye’nin tam da böyle bir ortamda İran’a güven aşılayacak ve sorunları birlikte aşacak bir tavır takınması yararlı olacaktı…
Zengezur Koridoru Tarihi Bir Adımdır!
Zengezur Koridoru, Azerbaycan ve Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’ni birbirine bağlamayı amaçlayan stratejik bir proje konumundadır. Nahçıvan, ana Azerbaycan topraklarından Türkiye’ye olan sınırı oluşturan Ermenistan toprakları ile çevrili olduğundan, Azerbaycan ile Nahçıvan arasında doğrudan kara yolu bağlantısı bulunmamaktadır. Bu nedenle, Zengezur Koridoru, Nahçıvan’ı ana Azerbaycan topraklarına bağlamak, Türk dünyasının Avrupa’ya daha kolay ulaşmasını sağlamak için tasarlanmış bir ulaşım koridoru olarak planlanmıştır.
Zengezur Koridoru’nun oluşturulması stratejik bir öneme sahiptir ve sadece ulaşım açısından değil, aynı zamanda askeri, siyasi ve ticari açıdan da büyük bir önem taşımaktadır. Bu koridor, bölgenin entegrasyonunu artırarak ekonomik ve güvenlik açısından daha sağlam bir zemin oluşturacaktır.

Siyonizmin barbarlık tanımının bile kifayetsiz kalacağı bu vahşiliği bize Aziz Erbakan Hocamızın :
“Biz, insanlığın saadeti için teknoloji geliştireceğiz. Ama Siyonizm güdümlü Batılılar ise insanlığı ifsat için teknoloji geliştiriyor.” sözlerini bir kez daha hatırlatıyordu ve yine aziz Erbakan Hocamız sadece o konuşmayı yaptığı dönemden dolayı değil bugün hangi din ve ırka mensup olursa olsun iz’an ve vicdan ehli her kesimden insanın şu İsrail’in zulmüne tepkisiz kalmadığı bir dönemde bile bu basiretsiz Akp iktidarının ve Erdoğan’ın siyonizmin eteğine yapışma sevdasından vazgeçmez hallerini sezdiklerinden dolayı şu tarihi sözlerle uyarıyorlardı:
“Beni Akp’nin günahlarına ortak etmeyin”
Bu vesile ile gerek Muhterem Ahmet Hocamızın konferans ve sohbetlerinde sıklıkla vurgu yaptıkları gerekse Milli Çözüm Dergimizde defaatle yazılan Aziz Erbakan Hocamızın Üstün Teknoloji ile ilgili konuşmalarını bir kez daha hatırlamış olalım:
“Biz, insanlığın saadeti için teknoloji geliştireceğiz. Ama Siyonizm güdümlü Batılılar ise insanlığı ifsat için teknoloji geliştiriyor. İşte bakın, Amerika getirmiş harp gemisini koymuş, içerisinden füzelerle Kızıldeniz’den ta Bağdat’ı dövüyor. Füzeler fırlatıyor. Bizim bir milletvekili grubumuzu, Enterprise Uçak Gemisi İstanbul’a geldiği zaman ziyarete götürdüler. Onlara bir gösteri yaptılar. Geldiklerinde bana şunları anlattılar:“Efendim, bize önce komuta odasında ne yapacaklarını anlattılar. Sonra komuta salonuna aldılar. Bu salonun içerisinde kadınlı-erkekli subaylar oturmuşlar, gazino gibi bir yer. Bu nasıl harp gemisi? diye şaşırdık. Her birisinin arkasında kahve pişireceği, önünde kahve fincanı… Masa başında oturup, konuşup sohbet ediyorlar. Komutan hoparlörden dedi ki; ‘Bana bak filanca! Sen şu numaralı füzeyi, şu arz dairesinde 10 bin mil uzağa atacaksın, biraz sonra emir verdiğim zaman; hazırlığını yap!’ Adam elindeki kahve fincanını bıraktı, sağ tarafına döndü, masanın üzerindeki düğmelere bastı, o füze için gereken komutu verdi, tekrar ekrana döndü. Komutan ‘Ateş!’ dedi. Kırmızı düğmeye basar basmaz gemide zelzele oldu. Bir füze gemiden çıktı. Sonra kumandan odasında bize tekrar televizyonla gösterdiler ki, hakikaten işaret edilen yere füze gitti, okyanusta hedeflenen yere düştü.”Yani en büyük zulümleri; çay içerek, kahve içerek, oturdukları yerlerinde sağa sola dönerek işleyecek kadar teknolojiyi geliştirmişler. Şimdi sen diyorsun ki; ‘Ben hakkımı koruyacağım’ Nasıl koruyacaksın? Adamın 40 tane uçak gemisi var. ‘Ben de 40 tane yapayım’ diye uğraşırsan, onlarla böyle başa çıkamazsın. Bak, işte İran’a atom bombasını yaptırıyor mu? Hayır… İkide bir gelip bombalayıp gidiyor… Kaldı ki, sen 40 tane yaparken, onlar 80 tane hazırlıyor… E, o zaman ne yapacaksın ve bunlara nasıl laf anlatacaksın? Unutmayın, Cenab-ı Allah, Rahman ve Rahimdir. Sen teknoloji nedir biliyor musun? Şimdi o geminin içerisinde, sen öyle bir manyetik alan yaparsın ki, kumandanın sesini o subay duyamaz, bir… Veya, onun atmış olduğu füzeyi havada yakalarsın, sen elektronik kumandayla geri çevirir, onu atan geminin üzerinde parçalarsın, iki…Evet, teknoloji; Allah’ın bir rahmeti ve fırsatıdır. Geri bırakılmış olan ülkelerin, kendini ilerlemiş zanneden ülkelerin önüne geçmesi bakımından büyük bir imkândır. Bunu yaptığın zaman senin uçak gemisi yapmana lüzum kalmayacaktır. Çünkü artık onun uçak gemisi senin sayılır. İstediği kadar mermi atsın. Nasıl olsa kendi başında patlayacak! ‘Hocam, yahu Sen nelerden bahsediyorsun Allah aşkına?’ diye şaşırma!.. Sen Benim aynı zamanda bir teknik profesör olduğumu bilmiyor musun?Onun 100 tane uçan kalesi varmış… Bugün havaya nazaran sürtünmesi çok düşük olan öyle birtakım madenler var ki, fazla açıklama yapmayı uygun görmüyorum… O madenleri sen buradan fırlattığın zaman, hava sürtünmesi çok az olduğu için onun uçan kalesinin bin misli hızla gidiyor, havada dağılıyor, tellerden ibaret olmak üzere… Onun uçan kalesini işaret eden yerde yakalıyor ve aşağı düşürüyor. Bir uçan kale 100 milyon dolar iken, benim söylediğim bu silahın kendisi ise sadece 100 bin dolar. İşte böylece onun 100 milyon dolarlık malını sen 100 bin dolarla düşürebilirsin. Neyle düşüreceksin? İmanla, imanla, imanla!.. Ve bu imanın gereği hazırlayacağın teknolojik harikalarla!..Böylesine bir teknolojik gelişme yaptığın, ve hep saydığımız Müeyyide Kuruluşlarını hazırladığın zaman, ‘Gel bakalım buraya!..’ dediğin anda, ister istemez ayakları titreyecek ve teslime mecbur kalacak. ‘Otur şuraya bakalım, sen şimdiye kadar bizim kanımızı, canımızı emdin, insanlara kan kusturdun. Ama biz Hz. Ömerlerin ahfadıyız, biz Selahattin Eyyubilerin ahfadıyız, biz Sultan Fatihlerin ahfadıyız… Biz sizi imha için gelmedik. Biz Rahmet Peygamberinin ümmetiyiz. Biz size de sizin hakkınızı vermek için geldik. Yeryüzünde ecdadımız gibi Adil bir Düzen kurmak için geldik, hakkı korumak için geldik. Biz Hakkı üstün tutarız, ama kuvvetin de kıymetini biliriz. Hakkın emrindeki kuvvet, en şerefli kuvvettir! İşte biz o kuvvete sahip olacağız ve böylece kuvvetli bir Türkiye kuracağız ve Yeni bir Dünya kuracağız.’
Yarabbi sadece İslam alemi değil bütün insanlık bu kutlu değişime muhtaç vaziyette bekliyor bizim kendimizi bilmez hallerimizden günahlarımızdan dolayı zaferi geciktirme Allah’ım
Yarabbi başta Muhterem Ahmet Hocamız olmak üzere yeryüzünde Adil Düzen medeniyetini kurmak ve yürütmek için canla başla mücadele eden gayret sarf eden tüm Milli Çözüm sadıklarının dirayetini gayretini artır onları her türlü hastalıktan, bezginlikten yılgınlıktan uzak eyle. (Amin)
Gerçek şu ki, onlar (zalimler ve hainler, mü’minlere ve İslami girişimlere karşı) hileli planlar kurdular (ve kuracaklardır). Oysa eğer onların (şeytani) hile ve hazırlıkları, dağları yerinden oynatıp kaydıracak (zelzeleler oluşturacak derecede bugün nükleer silahlara ve teknolojik imkânlara dayanmış) olsa bile, Allah katında da (kesinlikle onları boşa çıkaracak ve etkisiz kılacak kudret) planları ve programları vardır! (Allah zalim güçlerin mekir ve tuzaklarını kendi başlarına saracaktır.) İbrahim Suresi: 46
İMAN, İMKÂNA GALEBE ÇALIYOR!
Kendini süper güç zanneden terörist devletlerin çok güvendikleri teknolojileri, Erbakan Hocamızın kuruluşunda öncülük ettiği Hamas tarafından boşa çıkarıldı!
İman, imkâna galebe çalıyor elhamdülillah!
Bu bâtıl zihniyetlerin güçleri yüzünden onlara itaat eden münafık liderlerde İsrail ile birlikte tarih sahnesinden silinecek İnşAllah.
Erbakan Hocamızın Milli TSK’ya gerektiği zaman, gereken şartlarda kullanılmak üzere teslim ettiği üstün teknolojik savunma ve saldırı sistemlerine sahip çıkan ve zafere inanan Milli Çözüm ekibine “deli” diyenler..
Tüm dünyada ve özellikle Fransa’da yaşanılan siber saldırılarda koca bir Şehrin hatta dünyanın büyük bir bölümünde yaşayan insanların ulaşımlarını, elektriklerini ve internette yaşanılan büyük sıkıntılarla günlük yaşamın nasıl felç olduğunu görmüşlerdir!
Fakat bu sadece bir fragmandı!
İsrail, BOP Projesi için Lübnan ve İran’a saldırı hazırlıklarını hızlandırdı.. Namluyu Türkiye’ye çevirdiğinde ise Türkiye’de yaşanılacak zihniyet değişimiyle birlikte, Siyonistlerin kendi silahlarıyla kendilerinin nasıl etkisiz hale getirildiklerini bütün dünya şaşkınlıkla izleyecek! Emperyalist Haçlıların ise hangi teknolojilerle hizaya sokulacağını hayretler içerisinde izleyeceğimiz günler artık sayılıdır!
Bütün bunları ise ülke ve dünya siyasetini çok iyi bilen;
Hidayet, feraset, basiret, dirayet ve cesarete sahip bir hükümetle mümkün olduğunu anlamak için az bir akıl yeterli olacaktır!
“Türkiye’nin tek kurtuluşu, Milli Çözüm’e inanan bir Hükümet’in iş başına geçmesi ve Milli Çözüm’e inanan bir Cumhurbaşkanı’nın o makama oturmasıdır!”
“Zafer inananlarındır ve zafer yakındır!”
Prof.Dr. Necmettin ERBAKAN
İran Savunma Bakanı Emir Aştiyani de 6 Mart’ta Tahran’da ağırladığı Ermeni mevkidaşı Suren Papikyan’a “Güvenliği bölge dışında aramak tam tersi bir etki yaratacaktır” diye uyarmıştı. Ermenistan zor zamanlarda kendisine kara gün dostluğu yapan İran’a “Stratejik denklemin değişmesinden yana olmadıkları, sadece ilişkileri çeşitlendirmeye çalıştıkları” yanıtını veriyor ama Batı ile entegrasyon projelerinin hem İran hem de Rusya ile ilişkilerine yansımaları kaçınılmazdı. Bu süreç İran’la serbest dolaşım ve ticaret anlaşmalarını da sonlandıracaktır. Bu durumda İran’a Kafkasya kapısı hepten kapanacaktır.
“Evet, Aras koridoru, Zengezur’un önündeki engelleri kaldırmaya yönelik bir dürtme hamlesi olacaktır; barış anlaşması kapsamındaki sınır pazarlıklarında al-ver dengesini bozacak bir sorun oluşturacaktır. Her halükârda Aras’tan sonra Zengezur da açılırsa Azerbaycan iki seçenekli güzergâhın tadını çıkarır, ya da ağırlığı zamanla kuzey koridoruna yoğunlaştırır.” tespitleri üzerinde durmak lazımdı. Aslında Türkiye’nin tam da böyle bir ortamda İran’a güven aşılayacak ve sorunları birlikte aşacak bir tavır takınması yararlı olacaktı…
Zengezur Koridoru Tarihi Bir Adımdır!
Zengezur Koridoru, Azerbaycan ve Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’ni birbirine bağlamayı amaçlayan stratejik bir proje konumundadır. Nahçıvan, ana Azerbaycan topraklarından Türkiye’ye olan sınırı oluşturan Ermenistan toprakları ile çevrili olduğundan, Azerbaycan ile Nahçıvan arasında doğrudan kara yolu bağlantısı bulunmamaktadır. Bu nedenle, Zengezur Koridoru, Nahçıvan’ı ana Azerbaycan topraklarına bağlamak, Türk dünyasının Avrupa’ya daha kolay ulaşmasını sağlamak için tasarlanmış bir ulaşım koridoru olarak planlanmıştır.
Zengezur Koridoru’nun oluşturulması stratejik bir öneme sahiptir ve sadece ulaşım açısından değil, aynı zamanda askeri, siyasi ve ticari açıdan da büyük bir önem taşımaktadır. Bu koridor, bölgenin entegrasyonunu artırarak ekonomik ve güvenlik açısından daha sağlam bir zemin oluşturacaktır.”
Türkiye Dünya Siyasetinde çok önemli bir rol taşıyorken bu denli bilgisiz ve ilgisiz tavir takınması malisef birileri tarafından yönetildiğimizi ele vermekteydi…Fakat bu keşmekeşlikten kurtulamazsak sonu hüsran olan 3.Dünya Savaşı ile tüm dünyanın sonu hazırlanmaktaydı…Satılmış Abd yönetimi kendi halkını fakirleştirerek ,İslam Aleminin de petrolünü alıp, ölüme mahkum ederek zalim yönetimlerin eline kalımış durumdadır…Allah CC en büyük oyun bozandır…Rabbimiz tüm insanlığın kurtuluşunu neolur lutfeyle…Amiin
Siyonizmin; yapay zeka da kullansa, şeytani zeka da ortaya koysa, tarihin çöplüğüne atılmaktan başka hiçbir seçeneği yoktur. Çünkü insanlığı ifsat eden, hatta kendilerinden başkalarını insan bile görmeyen bu hastalıklı ruh, eninde sonunda layığını bulacaktır.
İnanıyor ve umuyoruz ki, siyonizmin bu yok oluşu, Milli Çözüm eliyle gerçekleşecektir.
Hak gelecek, batıl zail olacak. Allah bizleri, hakka tabi olup gayret edenlerden eylesin.
Erbakan’ın ve Milli Görüş’ün KENDİSİ OLAN ÜSTAD AHMET AKGÜL HOCAMIZ ve MİLLİ ÇÖZÜM eliyle pek yakında ; Ey “Yapay Zekâyla doğal şeytanlığını” birleştirip Gazze’de soykırım uygulayan Siyonist kuduzlar; çok yakında “Gerçek iman ile yüksek teknoloji harikalarının” kullanılmasıyla, yerin dibine batırılacaksınız!..
Unutmayınız; Allah da var , Kur’an’da var, bunların Tercümanı Milli Çözüm ÜSTAD AHMET AKGÜL de var!..
NECM SURESİ 61. VE 62. AYETLER
Ve (hâlâ) şuursuzca (Rabbinize ve Elçisine) başkaldırıyor (küfür ve gurur içinde, gaflete dalıyor)sunuz!
(Yeter artık haydi kendinize gelin ve) Hemen, Allah’a secdeye gidin ve (yalnızca O’na) kulluk edin! (Umulur ki bu sayede kurtuluşu bulursunuz.)
Devran Milli Çözüm’ündür!
Çatlasanız da, patlasanız da, kin ve hasedinizden kıvranıp dursanız da… Beklenen ve müjdelenen zafer ve şeref MİLLİ ÇÖZÜM’e ait olacaktır!.. İşte bizzat Aziz Erbakan Hocamızın o tarihi ve talihli hatırlatmaları:
“Bakın size kesinlikle ifade ediyorum ki; TÜRKİYE’NİN KURTULUŞU; Milli Çözüm’e inanan bir Cumhurbaşkanı’nın o makama oturması, Milli Çözüm’e inanan bir Hükümet’in kurulması ve yeni bir devrin başlamasıyla mümkündür!”
ARTIK HİZMET DEVRANI VE ZAFER BAYRAMI MİLLİ ÇÖZÜMLEDİR ÜSTAD AHMET AKGÜLLEDİR!… İNŞAALLAH.
Ey “Yapay Zekâyla doğal şeytanlığını” birleştirip Gazze’de soykırım uygulayan Siyonist kuduzlar; çok yakında Milli Çözüm eliyle Üstad Ahmet Akgül’ün öncülüğünde “Gerçek iman ile yüksek teknoloji harikalarının” kullanılmasıyla, yerin dibine batırılacaksınız!..
Zalimler ve hainler kahru perişan, mazlumlar masumlar ise kurtuluşa erecektir.
Ancak Üstad Ahmet Akgül Hocamızın öncülüğünde sadık samimi Milli Çözüm sadık kadrosuyla “Yapay zeka, dünyamızın tüm nimetleri/imkanları ve manevi kaynak olan ilahi dinin tüm güzellikleri” insanlığın hayrına, rahatına, huzuruna seferber edilebilir.
Başka Çare Yok!..
Çare Üstad Ahmet Akgül Hocamızın öncülüğünde kurulacak “Adil Düzen” dir.
Yoksa Siyonizm bizleri “Bunak Biden veya manyak Trump’a yada yerli Gül hayranı Temel’e veya AKP yedek lastiği YRP’ye” mahkum edecek.
Ey “Yapay Zekâyla doğal şeytanlığını” birleştirip Gazze’de soykırım uygulayan Siyonist kuduzlar; çok yakında “Gerçek iman ile yüksek teknoloji harikalarının” kullanılmasıyla, yerin dibine batırılacaksınız!..
******
7 Ekimden buyana Gazze’de en büyük acılar yaşanırken Dindar yöneticilerimiz dindar iş adamlarımız 1000 den fazla gemi ile israille ticaret yapmaktaydı. Bir yandan da israili boykot yaparak durdurmak için eylemler yapan, yürüyüşler düzenleyen iktidar mensubu stk lar, iktidarın israille ticaret yapmasına sesini çıkarmamaktaydı. Hatta ticaret yaptığını söyleyenleri yalancılıkla itham etmekteydi. MİLLİ ÇÖZÜM TÜİK SİTESİNDE YAYINLANAN VERİLERLE İKTİDARIN İSRAİLLE TİCARET YAPTIĞI İLE İLGİLİ MAKALELERİ belgeleri ile ortaya koyunca işler karışmaya başladı. 8 nisan da yandaş akit gazetesi “israille ticaret koca bir yalan” manşeti atarak yalakalık yapmak istedi ama 9 nisan da iktidar 54 kalemde sınırlamaya gideceklerini açıklayınca akit gazetesinin balonu patlayıvermişti. Tabi iktidara destek veren ticaret falan yok diyenlerin balonlarıda.. Üstad Ahmet Akgül Hocamızın her konuşmasında İsraille ticarete devam edildiğini anlatması ve Milli Çözüm makaleleri ve halkında büyük kalabalıkların “kahraolsun İsrail işbirlikçi akp” sloganları en sonunda Sayın cumhurbaşkanına “israille ticareti bitiriyoruz sonlandırıyoruz” demeye mecbur bırakmıştı. Ne yazık ki sonlandırmadılar ve başka hileli yollarla ticarete devam ettiler. Ancak burada halkın durumu çok ilginçti. Bir yandan İsrail mallarını boykot etmeye halkı çağırıyorlardı. Starbucks kafeleri basıyorlardı, sürekli boykot boykot boykot diyerek halkı yönlendirmeye çalışıyorlardı ama bir yandan da israille ticaret yapmaya devam eden ve ticaret anlaşmamız var diyen akp yöneticilerine rağmen yinede iktidara destek vermeye devam ediyorlardı. İşte burada çok büyük bir sorun vardı. Kendi partisine liderine öyle bir bağlanmış ki kopamıyor, tepki gösterse partisi lideri zarar görecek diye olumsuz bir şey söyleyemiyor. Yapılan o ticaretin içinde neler var neler, gazzede patlayan bombaların yapıldığı çelik, barut silah malzeleri, bombayı atan uçakların jet yakıtları, İsrail askerleri üşümesin diye içliğe varana kadar. Bizim can kardeşlerimizi bombalayanların tüm ihtiyaçlarını nerdeyse biz karşıladık. Bizim dindar yöneticilerimiz karşıladı. Halk mcdonaldslar bastı starbucks kafeleri bastı. OYSAKİ ASIL BOYKOTU İKTİDAR PARTİSİNE YAPMALARI GEREKİYORDU. SAYILARI AZ DA OLSA AKP İL BAŞKANLIĞI ÖNÜNDE EYLEM YAPAN ŞUURLU MÜSLÜMANLARDA VARDI. Şu an hala Azerbaycan israilin doğalgaz ihitiyacını SOCAR şirketi ile sağlıyor ve doğalgaz Türkiye üzerinden gidiyor. Vanaları kapatmayı bile düşünmüyorlar. Her şeye rağmen halkın büyük bir kısmı hala iktidar partisine desteğine devam ediyor.
Üstad Ahmet Akgül Hocamız bu halkın durumunu çok güzel özetlediler. “Türk halkının da Ulus Devlet bilinci, 21. yüzyılda adeta rehin alınmıştır. Türk halkı ağır bir Stockholm Sendromu yaşamaktadır.” tespitleri bu halkın durumunu anatan muazzam bir tespit olmaktaydı.
Stockholm Sendromu: Kurbanın, kendisini kaçıran veya kendisine kötülük ve işkence yapan kişiye karşı bağlılık ve duygusal yakınlık duyması ve ondan şikâyetçi olmamasıdır. Bu olay tesadüfen 1970’li yıllarda, Stockholm’de bir banka soygununda bankada rehine olarak kalan görevlilerin beklenmedik davranışları sonucunda tanımlanmıştır. Ünlü Medya Patronu Patricia Hearst de aynı şekilde kendini kaçırıp, bir terörist haline getirenlere karşı tavrı, mahkemede onları savunmak olmuştur. Kaçırma, işkence, zarar verme, rehin alma, tecavüz etme gibi durumlarda bazen kurban, saldırgana duygusal olarak aşırı düzeyde bağlanmakta, onun yaptıklarını haklı çıkarmaya çalışmaktadır. Bu, üzerinde çalışılması gereken ciddi bir sosyal fenomendir. Türk halkının da Ulus Devlet bilinci, 21. yüzyılda adeta rehin alınmıştır. Türk halkı ağır bir Stockholm Sendromu yaşamaktadır. Bunun bir başka çeşidi deneysel psikoloji literatüründe “Öğrenilmiş Çaresizlik” (Learned Helplessness) olarak da tanımlanır.
Zuhruf 54
(Firavun) Böylece kendi kavmini küçümseyip hafife aldı (onları basit ve haysiyetsiz ayaktakımı kimseler saydı). Buna rağmen, yine onlar kendisine (hürmet ve) itaatini (artırdı). Gerçekten onlar fasık (duyarsız, davasız ve bayağı insanlardan oluşan) bir kavim olmuşlardı. (Çünkü Firavun kendilerini hakir gördükçe, ona daha çok yanaşmışlardı.)
https://www.mealikerim.com/43/zuhruf/54
“İKTİDARDA SİZ OLSANIZ NE YAPACAKSINIZ” DİYEN ZAVALLILARA ŞUNU HATIRLATALIM. 96 -97 ERBAKAN HÜKÜMETİ DÖNEMİNDE İSRAİL FİLİSTİNE GAZZE’YE TEK BİR MERMİ DAHİ SIKAMAMIŞTI. TEK BİR KİŞİNİN BURNU DAHİ KANAMAMIŞTIR. İKTİDAR DA BİZ OLSAK 74 DE KIBRIS BARIŞ HAREKATININ ASIL MİMAMIRI ERBAKANDIR. KIBRISA UYGULADIĞIMIZ TARİFENİN AYNINI UYGULARDIK. 20 ŞUBAT 1997 TARİHİNDE EL HALİL KENTİNE ERBAKAN HOCAMIZ ASKER GÖNDERMİŞLERDİ. KIBRISI KURTARAN ERBAKAN YAKINDA ORTADOĞUYUDA DÜNYAYIDA KURATACAK HABERİNİZ OLSUN.
“Bakın size kesinlikle ifade ediyorum ki: TÜRKİYE’NİN KURTULUŞU; Milli Çözüm’e inanan bir Cumhurbaşkanı’nın o makama oturması, Milli Çözüm’e inanan bir Hükümet’in kurulması ve yeni bir devrin başlamasıyla mümkündür!”
(PROF. DR. NECMETTİN ERBAKAN)
MİLLİ ÇÖZÜM, MİLLİ GÖRÜŞ’ÜN VE ERBAKAN HOCAMIZIN KENDİSİDİR. AZİZ ERBAKAN HOCAMIZIN PLAN VE PROJELERİNİN TEK TAKİPÇİSİDİR. ÜLKEMİZ VE BÜTÜN İNSANLIĞIN SAADETİNİN İLACI OLAN ADİL DÜZEN MEDENİYETİ MİLLİ ÇÖZÜM VE ÜSTAD AHMET AKGÜL HOCAMIZ ÖNDERLİĞİNDE KURULACAKTIR ALLAHIN İZNİYLE İNŞALLAH.
ARTIK HİZMET DEVRANI VE ZAFER BAYRAMI MİLLİ ÇÖZÜMLEDİR!..
***
Zengezur Koridoru Tarihi Bir Adımdır!
Zengezur Koridoru, Azerbaycan ve Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’ni birbirine bağlamayı amaçlayan stratejik bir proje konumundadır. Nahçıvan, ana Azerbaycan topraklarından Türkiye’ye olan sınırı oluşturan Ermenistan toprakları ile çevrili olduğundan, Azerbaycan ile Nahçıvan arasında doğrudan kara yolu bağlantısı bulunmamaktadır. Bu nedenle, Zengezur Koridoru, Nahçıvan’ı ana Azerbaycan topraklarına bağlamak, Türk dünyasının Avrupa’ya daha kolay ulaşmasını sağlamak için tasarlanmış bir ulaşım koridoru olarak planlanmıştır.
Zengezur Koridoru’nun oluşturulması stratejik bir öneme sahiptir ve sadece ulaşım açısından değil, aynı zamanda askeri, siyasi ve ticari açıdan da büyük bir önem taşımaktadır. Bu koridor, bölgenin entegrasyonunu artırarak ekonomik ve güvenlik açısından daha sağlam bir zemin oluşturacaktır.
1- Sosyal medya ağları bağlantıları ve grupları ile tesbit ettikleri kişilerin evler iş yerleri yapay zeka ile kayıt altına alınmış ve sivilleri hesaba katmadan bombalanması
2- Tüikin resmi raporları ve gizlenen temel ürünler
3-Alman yetkililerin tutumu ve İsraillilerin tavrı
4-Gazzelilerin direnişi ve başarıları
5- Erdoğan İktidarının Palavra Pazarlığı!
6- ABD-İsrail “Kalkınma Yolu Projesi”ne Niye Karşı Çıkmamaktadır?
7- “Kalkınma Yolu Projesi” ile Siyonist İsrail’in “David Ben Gurion Projesi” irtibatlı mıydı
9- Zengezur Koridoru Tarihi Bir Adımdır
10- “David Ben Gurion Kanal Projesi
Bu onların planları projeleri ve yandaşlarının yaklaşımları iken Acaba onları nasıl bir plan proje ve sistem beklemekteydi ????
Bize ümit, gavura ve gavur uşaklarına korku, tüm mazlumlara dua niyetiyle:
“Ey ‘Yapay Zekâyla doğal şeytanlığını’ birleştirip Gazze’de soykırım uygulayan Siyonist kuduzlar; çok yakında ‘Gerçek iman ile yüksek teknoloji harikalarının’ kullanılmasıyla, yerin dibine batırılacaksınız!..”
Çok kapsamlı çok yönlü bir makale ile karşı karşıyayız.. Yine Üstadımız Ahmet Akgül Hocamızın, Milli Çözüm Dergisinde daha önce kaleme aldığı makalelerden,bu makale ile ilgili özet olarak şu üç paragraf bizim için önemli hatırlatmalar yapıyor..
♦️Hamasın eşsiz İmanı Siyonist Kuduz İsrail’le kök söktürmektedir.
♦️.Erbakan Hocamız Siyonist güdümlü Haçlı güçlerin ve zalim merkezlerin, Müslümanlara ve diğer mazlumlara karşı kurdukları askeri ve ekonomik sultanın, çok ucuza mal olan ve düşman silahlarını ve planlarını boşa çıkaran teknoloji harikalarıyla yıkılacağını haber vermiştir.
♦️.Atatürk’ün stratejik dehasıyla “Nahçıvan Özerk Bölgesiyle Türkiye arasında bir sınır ortaklığı oluşması ve ilerleyen süreçte Nahçıvan’dan Azerbaycan’a bir yol açılması ve böylece Türk-İslam dünyasıyla irtibat kurulması” amacıyla, “İran Şah’ı Rıza Pehlevi’yi ikna edip, Ağrı Dağı’nın arkasındaki topraklarımızla, Nahçıvan Aras Nehri arasındaki İran topraklarının takasını sağladığını”, bundan 30 sene önce yazıp konuştuğumuzda, Kemalizm istismarcısı yazar ve yorumcular dahil, pek çok kesim şaşkınlığa uğramış ve inanmakta zorlanmışlardı.”
Siyonist İsrail “yapay zekâ” sistemi kullanarak, kuşatması altındaki Filistinlilere karşı bir etnik temizlik ve soykırım politikası uygulamaktadır.
Siyonist zihniyete bakar mısınız?
Siyonist Yahudi’nin biri “Pahalı bombaları önemsiz insanlar üzerinde harcamak israftır” diyor.
Bir diğer Siyonist Yahudi “Siviller ve tüm aileler ‘tali hasar’ olarak öldü” diyor.
Bir başka Siyonist Yahudi “Birçok kez bir eve saldırdığımız oldu; ama kişi evde bile değildi” diyerek ‘sebepsiz yere masum ailelerin katledildiğini’ itiraf ediyordu.
Sonuç olarak, çoğu masum sivillerden oluşan on binlerce Filistinli, yapay zekâ programı tarafından verilen kararlar nedeniyle İsrail hava saldırılarıyla ortadan kaldırılıyordu.
Hamas mücadelesi sonunda İsrail’i eşi benzeri görülmemiş bir şekilde teşhir ve rezil etmiştir. Şu anda Hamas’ın değil, asıl İsrail’in kendisinin başı dertte görünmeye başlamıştır.
Ey “Yapay Zekâyla doğal şeytanlığını” birleştirip Gazze’de soykırım uygulayan Siyonist kuduzlar; çok yakında “Gerçek iman ile yüksek teknoloji harikalarının” kullanılmasıyla, yerin dibine batırılacaksınız!..
İşbirlikçi kafalar, İsrail ile ticareti durduramazlar!.
“İsrail’le artık ilişkilerimizi ticari anlamda başta olmak üzere kestik, kesiyoruz” dedikten sonra bile İsrail ile ticareti durduramayan, ama palavra politikası yapan işbirlikçi iktidarın peşlerinden giden gafiller!
Siyonist Yahudilerin ve işbirlikçi hainlerin yaptıkları bu denli açıkken, Milli Çözüm uyarılarına kulak verip dinlemeyecek ve gerçeği işitmeyecek misiniz?
Hâlâ bâtıl yolda inat edip duracak mısınız?
Hâlâ gaflet ve dalâletten uyanıp gerçeği anlamayacak mısınız?
Hâlâ akıllanmayacak ve Siyonist Yahudileri ve işbirlikçi hainleri terk etmeyecek misiniz?
Hâlâ sonunuzu ve sorumluluklarınızı düşünmeyecek misiniz?
Hâlâ, Siyonist Yahudilerden ve işbirlikçi hainlerden korkanlar!
“Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. Din de daima O’nundur. (Kıyamete kadar yalnız O’nun hükmü uygulanacaktır.) Gerçek böyle iken siz hâlâ Allah’tan başkalarından mı korkuyorsunuz?” (Nahl Suresi 52. Ayet)
Kalkınma Yolu Projesi “gizli ve kirli bir gayenin” hizmetinde midir?
Erdoğan iktidarı; Kalkınma Yolu Projesini, “PKK’nın Irak-Suriye bağını kesmek için doğal set görevi görecek ve güzergâhtaki terör yuvaları yok edilecek” şeklinde açıklamakta, bu projenin ABD-İsrail ikilisi için ne anlama geldiği nedense hiç konuşulmamaktadır.
Milli Çözüm uyarıyor!
Kalkınma Yolu Projesi, ABD’nin gizli desteğinde ve İsrail’in Filistin’i tamamen işgal etme hedefinde, “gizli ve kirli bir gayenin” hizmetinde ise, bu çok açık bir hıyanete ortak olmak sayılacaktır.
Zengezur Koridoru Tarihi Bir Adımdır!
Zengezur Koridoru’nun oluşturulması stratejik bir öneme sahiptir ve sadece ulaşım açısından değil, aynı zamanda askeri, siyasi ve ticari açıdan da büyük bir önem taşımaktadır.
Büyük İsrail’i ilan ederek tüm insanlığı köleletirip siyonist dünya hakimiyetini ilan etmelerine ramak kaldığını düşünerek planlarını özellikle yerli işbirlikçiler eliyle işletiyorlardı. Ancak sonsuz Kuvvet ve Kudret sahibi Yüce Rabbimizinde planı vardı.
Onlar (Yahudilerden inanmayanlar, Hz. İsa’yı öldürmek üzere) bir düzen kurdular. Allah da (buna karşılık onlara) bir düzen kurdu (ve şeytani oyunlarını bozdu). Allah, düzen kurucuların (ve tuzak hazırlayanların) en hayırlısıdır. Ali İmran 54