ABD’DE TRUMP’A GÖZDAĞI
VE
SURİYE’DE ROJAVA1 BATAĞI
Tüm dünyadaki, özellikle Amerika’daki ve Ortadoğu’daki olayları, Siyonist odaklardan irtibatsız yorumlamak sakattır ve bu şekilde gerçeğe ulaşmak imkânsızdır. Büyük İsrail Hedefi (BİP) ve Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) hesaba katılmadan, her türlü yaklaşım, toplumu oyalamaktan ve Siyonist planları kolaylaştırmaktan başka işe yaramayacaktır. Ve hele BOP Eşbaşkanlarının güdümündeki iktidarlar, maalesef en tehlikeli sorunlarımızın kaynağıdır.
ABD’de 1 Ocak 2025 tarihinde bir aracın kalabalığa dalması sonrası ilk belirlemelere göre 15 kişinin öldüğü, en az 35 kişinin yaralandığı açıklanmıştı.
New Orleans polisi, bir aracın Bourbon Caddesi’nde kalabalığa daldığını, olayda ilk belirlemelere göre 15 kişinin öldüğünü, en az 35 kişinin yaralandığını açıklamıştı.
Olay, kentin “Fransız Mahallesi” olarak tanınan bölgesinde, yılbaşı kutlamalarının düzenlendiği, Canal ve Bourbon caddelerinin kesiştiği yerde, yerel saatle 03.15’te yaşanmıştı. CNN’in haberine göre, bölgeye sevk edilen acil durum yetkilileri, olayı “kitlesel bir can kaybı” olarak tanıtmıştı. Bu saldırıdan 1 gün sonra Las Vegas’ta ve Trump’ın International Oteli önünde Elon Musk’ın ürettiği “Cybertruck” patlatılmış, 2 kişi ölmüş, 7 kişi yaralanmıştı! Bunların Trump’a “Suriye’den çıkmayalım” mesajı olduğu yorumlanmıştı.
Kalabalığa dalan aracın sürücüsünün, olay sonrası araçtan inerek çevreye ateş açtığı vurgulanmıştı. New Orleans resmi afet hazırlık kurumu “NOLA Ready” de açıklamasında, yaralıların kent geneli 5 hastaneye kaldırıldığını aktararak, olay yerine yaklaşılmaması uyarısı yapmıştı. Hastanelerde tedavi gören yaralılardan bazılarının durumunun ağır olduğu açıklanmıştı.
Beyaz Saray’dan yapılan yazılı açıklamada, ABD Başkanı Joe Biden’a olayla ilgili bilgi aktarıldığını ve New Orleans Belediye Başkanı LaToya Cantrell’le irtibat halinde oldukları hatırlatılmıştı.
Olayın, ülkenin dört bir yanından sporseverlerin bir araya geldiği yıllık “Sugar Bowl” üniversite futbolu maçından birkaç saat önce meydana gelmesi enteresandı. Maçta “Georgia Bulldog” ile “Notre Dame Fighting Irish” takımları karşı karşıya gelmeye hazırlanmaktaydı. New Orleans Polis Departmanı’ndan Komiser Anne Kirkpatrick, gazetecilere yaptığı açıklamada, bir kamyonetin “kasıtlı olarak yüksek hızda” kalabalığın içine daldığını ve sürücünün araçtan çıkmaya çalışırken ateş açarak iki polis memurunu yaraladığını vurgulamış ve “Bu çok kasıtlı bir davranıştı. Bu adam mümkün olduğunca çok sayıda insanı ezmeye çalışmıştı.” itirafında bulunmuşlardı. New Orleans FBI bürosunda görevli Alethea Duncan da basına yaptığı açıklamada, olayı soruşturan yetkililerin, kaza mahallinde el yapımı patlayıcılar (EYP) bulduğunu aktarmıştı. Ulusal medyada dolaşıma giren videoda da yerel kolluk kuvvetlerine ait bir robotun, aracın alt bölgesini incelediği anlaşılmıştı.
Peki, Donald Trump’ın Başkanlık koltuğuna oturmasına haftalar kala tezgâhlanan bu saldırının bir tesadüf olduğunu, veya DEAŞ’lı bir militanın tasarlayıp yaptığını sanmak saflık olmaz mıydı? Saldırı arabasının arkasına DEAŞ flamasının asılması ve hele teröristin sağ yakalanıp konuşturulması yerine, bir yerlerden özel talimat almışçasına, hemen öldürücü bölgelerine ateş açılıp ortadan kaldırılması gibi şüpheler üzerinde durulması lazımdı!
Trump’a seçim öncesi de böyle bir suikast yapılmıştı.
ABD’de, Cumhuriyetçi Başkan adayı Donald Trump, Pensilvanya’da düzenlediği seçim mitingi sırasında kürsüde konuşurken, silah sesine benzer patlamalar sonucunda sağ kulağından yaralanmıştı.
Sosyal medyada paylaşılan görüntülerde, Trump, eyaletin Butler şehrinde kürsüde konuşurken, yaklaşık 7 el silah sesine benzer patlama duyulmaktaydı. İlk patlamanın ardından Trump’ın kürsüde sağ kulağını tuttuğu görülmekteydi. Patlamalar devam ederken, korumalar kürsüye atlayarak, Trump’ın etrafını sarmıştı.
Ama ne hikmetse, yaralı ama sağ olarak yakalanması mümkün iken saldırgan hemen vurulup ortadan kaldırılmıştı.
Saldırganın Trump’a nasıl bu kadar yaklaşabildiğini sormak bile suç sayılmıştı!?
ABD Gizli Servisinin, eski ABD Başkanı Donald Trump’a miting sırasında silahla suikast girişimi düzenleyen saldırganın Trump’a nasıl bu kadar yaklaşabildiğini soruşturduğu vurgulanmıştı.
Associated Press (AP), mitingde çekilen onlarca video ve fotoğrafın yanı sıra uydu görüntüleri üzerinden eski Başkan Trump’a yönelik saldırıyı analiz edip yorumlamıştı. Analize göre, bu veriler, saldırganın Trump’ın konuşma yaptığı sahneye “şaşırtıcı” derecede yaklaşabildiği anlaşılmıştı. Sosyal medyada yayınlanan videolara göre, Trump’ın mitinginin yapıldığı alanın kuzeyindeki bir üretim tesisinin çatısında bulunan gri kamuflaj giymiş bir adamın cesedi görülüyordu. Çatı, Trump’ın konuşma yaptığı yere 150 metre mesafede ve bu uzaklık ABD ordusunda acemi erlerin temel eğitimde M16 tipi otomatik tüfeğiyle insan boyutundaki hedefleri vurmaları istenen mesafeye denk geliyordu.
Yoksa “ABD Derin Devleti” veya “Müesses nizamın yetkilileri” dedikleri Siyonist Yahudi Lobileri mi, Trump’ın Başkanlığından ve iddia ettiği icraatlardan oldukça rahatsızdı?
Çünkü Trump, iktidara gelmesi halinde; Ukrayna’da, Çin Tayvan’ında, hatta Ortadoğu’da savaşıp Amerikan halkının imkânlarını dünya jandarmalığı uğruna feda etmeyeceğini açıklamıştı. Bu ise hem büyük silah şirketlerinin hem de petrol ve gaz kartellerinin -ki büyük kısmı Siyonist sermayenin tekelindedir- kirli çıkarlarına aykırıydı. Onlara göre dünyanın her yerinde savaşlar çıkarılmalı ve anarşi odakları kışkırtılmalıydı…
Hatta, New Orleans saldırganının pikabının arkasına DEAŞ flaması takılması; Kuzey Irak Barzanistanı gibi, şimdi Kuzey Suriye (Rojava) Kürdistanı’na sahip çıkılması için, güya DEAŞ’ın hâlâ büyük bir tehdit kaynağı olduğu bahanesiyle, bölgedeki iki bin ABD askerinin Kürt militanlara destek çıkmasına mazeret hazırlama kasıtlıydı.
Ama çaresi yok, Erbakan Hoca’nın buyurdukları gibi “Aynen Sovyetler misali, ABD de karton gibi parçalanacaktı!”
ABD’de Bazı Güçlü Eyaletler, Ayrılma ve Bağımsızlığını Duyurma Hazırlığındaydı.
Amerika Birleşik Devletleri’nin Eyaletleri ve Konumları!
Amerika Birleşik Devletleri’nin 50 eyaleti bulunmaktadır. ABD’nin eyaletleri birbirleriyle politik bir birlik oluşturmuşlardır. Her bir eyalet, bir coğrafi bölgede idari yetkiye sahiptir ve egemenliğini federal hükümetle paylaşır. Bundan dolayı Amerikalılar hem federal cumhuriyetin, hem ikamet ettikleri eyaletin vatandaşlarıdır. Eyalet vatandaşlığı ve ikamet esnektir ve bir eyaletten diğerine taşınmak için herhangi bir hükümet iznine gerek bulunmamaktadır. Şartlı tahliyeyle serbest kalmış hükümlüler ve velayeti paylaşan boşanmış ebeveynlerin çocukları gibi belirli bir mahkeme kararıyla bu hakkı sınırlandırılmış kişiler, anılan kuralın istisnası sayılmıştır.
Eyaletlerin nüfusu (Wyoming gibi) 600.000’in biraz altından, (Kaliforniya gibi) 39 milyonun üzerine ve yüzölçümleri 3.140 km²’den (Rhode Island) 1.717.860 km²’ye (Alaska) değişkenlik gösterir. Dört eyalet tam resmi adlarında Commonwealth (İngiliz Milletler Topluluğu) ifadesini kullanmaktaydı.
Eyaletler illere ya da illere eş değer birimlere ayrılmıştır. Bu illere ve birimlere belli ölçüde yerel idari yetkiler tanınmıştır, ancak egemenlikleri bulunmamaktadır. İller ve illere eş değer birimlerin yapıları eyaletten eyalete farklıdır. Eyalet yönetimleri, yetkilerini (her bir eyaletin) halkından, kendi ayrı anayasaları dolayısıyla alır. Bu anayasaların her birinin temelini cumhuriyetçi ilkeler oluşturur ve her biri üç kuvvetten oluşan bir yönetim öngörür, bunlar; yasama, yürütme ve yargıdır.
Birleşik Devletler Anayasası‘na göre eyaletler, aralarında anayasa değişikliklerinin onanmasının da bulunduğu çeşitli yetki ve haklara sahip kılınmıştır. Tarihsel olarak bakıldığında, yerel kolluk kuvvetleri, devlet okullarında eğitim, sağlık hizmetleri, eyalet içi ticaretin düzenlenmesi ve yerel ulaşım ile altyapı genel olarak öncelikle eyaletlerin sorumluluk alanındadır. Öte yandan, günümüzde bunların tamamı önemli ölçüde federal kaynaklarca karşılanmakta ve federal düzeyde yasal düzenlemelere tâbi tutulmaktadır. Zaman içinde ABD Anayasası değişikliklere uğramış ve uygulanışı ile hükümleri farklılaşmıştır. Merkezileşmeye ve Incorporation’a (Mahkemelerin U.S. Bill of Rights’ı eyaletlere uygulaması) doğru genel bir eğilim oluşmuş ve federal hükümetin rolü artmıştır. Eyaletlerin yetki ve egemenliğinin federal hükümet ile bireylerin hakları karşısında sınırları ve içeriğine ilişkin bir kavram olan eyaletlerin haklarına ilişkin tartışmalar yaşanmaktadır.
Eyaletler ve buralarda ikamet edenler çift meclisli bir yasama organı olup 1- Senato ile 2- Temsilciler Meclisi’nden oluşan Federal Kongre’de temsil hakları vardır. Her eyalet Senatoda iki Senatörle temsil edilir ve Mecliste en az bir temsilci ile temsil edilme hakkı bulunmaktadır. Temsilciler Meclisi üyeleri tek üyeli bölgelerden seçime katılır. Temsilciler eyaletler arasında, en son on yıllık anayasal nüfus sayımına göre belirlenecek oranlarla paylaştırılır. Her eyalet ayrıca Devlet Başkanını seçen Seçiciler Kurulu’na belirli sayıda seçici gönderme hakkına sahip durumdadır. Her eyaletin seçici sayısı, o eyaletin temsilci sayısı ile senatör sayısının toplamına eşit olacaktır.
Anayasa; Kongre’ye, Birliğe yeni eyaletleri kabul etme yetkisi tanımıştır. ABD’nin 1776’da kuruluşundan bu yana, eyalet sayısı en baştaki 13’ten 50’ye yükselmiştir. En yeni eyaletler, ikisi de 1959’da eyalet olan Alaska ve Hawaii’dir.
Anayasa, eyaletlerin Birlik’ten ayrılma yetkilerinin olup olmadığı konusunda sessiz kalmıştır. Amerikan İç Savaşı’ndan kısa süre sonra ABD Yüksek Mahkemesi, Texas v. White davasında bir eyaletin tek taraflı olarak bunu yapamayacağını hükme bağlamıştır.
ABD’de Hükümetlerin Yetki ve Sorumluluk Alanı!
ABD anayasa hukuku uyarınca, 50 ayrı eyaletin ve bir bütün olarak Birleşik Devletlerin egemen yargı yetkilisi bulunmaktadır. Eyaletler, ülkenin idari bölümleri sayılmamıştır; Amerika Birleşik Devletleri Anayasası Onuncu Değişikliği ile genel yetkiler Federal Hükümete devredilmemiş durumdadır; tüm hükümet yetkilerini eyaletlere veya halka karşı sorumlu saymaktadır.
Sonuçta 50 eyaletten her biri, halkının uygun göreceği herhangi bir şekilde (ABD Anayasası tarafından belirlenen geniş parametreler ve Kongre tarafından uygulanan Cumhuriyet Garantisinde) kendi bireysel hükümetini oluşturma ve Anayasa ile federal hükümete verilmeyen tüm hükümet yetkilerini kullanma hakkına sahip bulunmaktadır. Federal Hükümetten farklı olarak bir eyalet, halkının refahı için gerekli tüm yasaları genel olarak yapma hakkı olan ordu yerine polis gücü oluşturma yetkisi bulunmaktadır. Sonuç olarak, çeşitli eyaletlerin hükümetleri pek çok benzer özelliği paylaşırken, genellikle biçim ve içerik açısından büyük farklılıkları da vardır. İki eyalet hükümetinin, hiçbir zaman tamamen aynı olmadığı bir yapılanma vardır.
Türk-Amerikan İlişkilerinin Tarihi Aşamaları
Kristof Kolomb’un Hindistan’a ulaşma amacıyla İspanya İmparatorluğu adına çıktığı deniz seferinde 12 Ekim 1492 tarihinde Bahama Adaları’na varması ve ardından 1504’e kadar çıktığı diğer üç seferinde ise Büyük ve Küçük Antiller, Venezuela ve Orta Amerika kıyılarına da ulaşması ile Amerika kıtasının resmi tarihinin başladığı görülse de bu toprak parçasının Asya toprakları olmadığını ve müstakilen bir kıta olduğunu fark eden İtalyan denizci Amerigo Vespucci sayılmaktadır. Kolomb’un seyrettiği güzergâhı takip ederek 1499-1508 yılları arasında sefere çıkan Vespucci’nin bu keşfi ile başlangıçta “Yeni Dünya” adı verilen bu kıta, ilerleyen yıllarda Amerika Kıtası olarak tarihe geçmiş durumdadır.[2] Oysa Goethe Üniversitesi Arap İslam Tarihi Profesörü rahmetli Fuat Sezgin “Amerika’yı önce Müslümanların keşfettiğini” kitabında yazmıştır. Hatta şu anda Cenovalı Kristof Kolomb’un keşif gemisi maketiyle, aslında Amerika’ya ilk ulaşan Müslüman Denizci Zhenk He’nin gemi maketi aynı sergide yan yana bulunmaktadır.
İlk yerleşim kolonizasyonlarını kuran Kolomb, bu topraklarda; Kızılderililere karşı sömürgecilik, kan, gözyaşı ve vahşet sürecini de başlatmıştır. Zira 1500’de Portekiz, 1534’te Fransa ve 1603’te İngilizlerin kendi kolonileri ile yerleştikleri Amerika kıtasında; adım adım emperyalist Avrupa tarafından, bu toprakların sakinleri Kızılderili halklarına vahşetin her türlüsü reva görülmüş, milyonlarcası katledilmiş, hatta kimi kabileler tamamen soykırıma uğramıştır. 1700’lerin ortalarında İngiliz kolonilerinde uygulanan yüksek vergilere karşı başlayan huzursuzluklar, 1774 yılına gelindiğinde 13 İngiliz kolonisinde silahlı çatışmaya dönüşmüş ve 4 Temmuz 1776’da Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’nin bağımsızlığı ile sonuçlanmıştır. Kuruluşunu tamamlayan ABD, kısa süre içerisinde uluslararası ticareti öncelikleri arasına almış ve o dönem üç kıta üzerinde hüküm süren Osmanlı Devleti’ne yoğunlaşmıştır. Devrin büyük devleti Osmanlı coğrafyasının ve jeopolitik önemini kavrayan ABD yönetimi, Akdeniz üzerinden ilk ilişkilerini geliştirmek istese de Osmanlı Devleti tarafından resmi olarak tanınmadığı için 1795 yılında Cezayir, 1796 yılında Trablus, 1797 yılında Tunus Eyaletleri ile ABD ticaret anlaşmaları imzalamıştır. Türkçe olarak kaleme alınan ve Osmanlı Devleti’ne yıllık 12.000 altın veya eş değer mühimmat ödemesi karşılığı imzalanan anlaşmalar kapsamında 1815 yılına kadar düzenli olarak ödemeler yaptığı görülen ABD, böylece Doğu Akdeniz bölgesine açılma imkânı sağlamıştır. 7 Mayıs 1830’da imzalanan anlaşma ile Osmanlı topraklarında gerekli gördüğü yerde konsolosluk açma hakkı elde eden ABD, Osmanlı Devleti’nin zayıflamaya başlaması ile menfi faaliyetlere giriştiği anlaşılmaktadır. Zira bu süreçte Rusya ile yaşanan 1853-1856 Kırım Savaşı, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı (93 Harbi) dönemlerinde Avrupa ve Rusya’nın Osmanlı Devleti’ne karşı düşmanca tutumları, İngiltere’nin Doğu Anadolu’da bir Ermeni devleti kurma hazırlıkları ve ABD’ye göç eden Ermenilerin ABD yönetimini kışkırtmaları ve olumsuz tutumları; ABD yönetiminin Osmanlı Devleti’ne bakış açılarında değişiklikler yaşanmasına yol açmıştır. Bu arada 7 Mayıs 1830’da imzalanan anlaşmayı siyasi açıdan kullanan ABD, 1839 Tanzimat Fermanı ve 1856 Islahat Fermanı kararları ile azınlıklara tanınan bazı imtiyazlardan da yararlanıp Osmanlı coğrafyası üzerinde Amerika Yabancı Misyonerler Kurulu (American Board of Commissioners for Foreign Missions) tarafından açılan yüzlerce okulda çoğunluğu Ermeni, binlerce azınlık tebaa çocuklarının Protestan/Evangelizm zihniyeti ve ayrılıkçı fikirlerle yetiştirilerek Osmanlı Devleti’nin parçalanması için elinden geleni yapmıştır. Bu Misyoner okullarının; sadece ABD ile sınırlı olmadığı; İngiltere, Fransa, Rusya, İtalya, Almanya, Avusturya ve Yunanistan tarafından açılanlarla birlikte toplamda 705’i bulduğu hatırda tutulmalıdır. Dolayısı ile ekseri çoğunluğu ABD misyoner okullarında eğitim görmüş Ermeniler olmak üzere, 1828’lere kadar uzanan ve Birinci Dünya Savaşı sürecinde binlerce masum Müslüman Türk halkının bu çetelerce katledilmesi olaylarının zirve yaptığı anlaşılan Ermeni olaylarının dolaylı faillerinin misyonerler olduğu gerçeği ortaya çıkmaktadır. Cumhuriyet dönemi ile devam eden Türkiye-ABD ilişkilerinin, Kore Savaşı ve NATO süreci ile başka bir boyuta evrildiği bir vakıadır. Çünkü İkinci Dünya Savaşı’nın ardından yaşanan İki Kutuplu Dünya Sisteminin Batı Bloğunda yer alan ve 18 Şubat 1952’de NATO’ya üye olan Türkiye’nin dış politikası artık tamamen ABD güdümüne alınmıştır. Kıbrıs’ta Rumların Akritas Planı kapsamında Kıbrıs Türklerini yok etmeye yönelik insanlık dışı saldırıları karşısında, Garantör Devlet sıfatı ile müdahil olmak isteyen Türkiye’ye adeta muhtıra gibi bir mektup gönderen ABD Başkanı Lyndon Baines Johnson, bu tavrı ile Kıbrıs’a çıkartma planlayan Türkiye’nin uzun yıllar operasyon yapmasına fırsat tanımamış ve İsmet İnönü’nün kuru kahramanlıkları işe yaramamıştır. Bu nedenle Türk halkında ABD’ye tepkiler çoğalmıştır. 1974 yılına gelindiğinde Kıbrıs Türkleri’ne yönelik Rum saldırılarının dayanılmaz hale erişmesi üzerine Türkiye’nin gerçekleştirmek zorunda kaldığı, Erbakan Hoca’nın metanet ve dirayetiyle ve Kahraman Ordumuzun özel cesaretiyle başlayan ve başarılan Barış Harekâtı üzerine Rum lobilerini Kongre seçimlerinde karşılarına almak istemeyen ABD yönetiminin Türkiye’ye karşı 5 Şubat 1975 tarihinde silah ambargosu kararına Türkiye, o günkü Milli Cephe Hükümeti’nin Başbakan Yardımcısı olan Necmettin Erbakan’ın özel gayretiyle 1954 yılında açılan İncirlik ve diğer ABD üslerini kapatarak ve 12 Mart 1971 askeri darbesi ile işbaşına gelen Başbakan Nihat Erim Hükümeti döneminde durdurulan haşhaş ekimine yeniden başlanması ile tarihi bir adım atılmıştır.
ABD’nin Eylül 1978’e kadar sürdürdüğü ambargo kararı üzerine Türkiye strateji değişikliği ile; 13 Şubat 1975’te Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin kurulmasını sağlamış, ve yine Milli Cephe Hükümeti Başbakan Yardımcısı Erbakan’ın cesaret ve dirayetiyle 25 Temmuz 1975 Savunma İşbirliği Anlaşması’nı tek taraflı olarak feshetmiş ve Türk Savunma Sanayii’nin geliştirilmesi için 1975 yılında Erbakan, ASELSAN’ın ve benzeri Milli kurumların temelini atmıştır. Ambargonun kalkması ile eskisi gibi ordu ve istihbarat içerisindeki etkinliğini sürdüren ABD jenerasyonu ile yetişen unsurların 1960, 1971 ve 1980 askeri darbelerinde etkisinin büyük olduğu muhakkaktır. Zira askeri rejimler döneminde Savunma ve Ekonomik İşbirliği Antlaşması (SEİA) (11 Aralık 1980) ve İncirlik Üssü’nün yeniden ABD’nin kullanımına açılması ile birlikte ABD lehine birçok karar alınması, ayrıca 28 Şubat süreci, ardından Balyoz ve Ergenekon soruşturmaları gibi süreçlerde ise ABD yandaşı olmayan unsurların tasfiye edilmeleri gibi talihsiz gelişmeler bu kapsamdadır.
– Ancak 1990’larda Sovyet Rusya liderliğindeki Doğu Bloğunun kontrollü şekilde dağılmasından itibaren NATO’nun ileri karakol vazifesi ile görevlendirilmiş Türkiye’nin eski önemini kaybettiğinin düşünülmeye başlanması,
– 2003 yılında Irak’ı işgal planı olan ABD’ye karşı “1 Mart Tezkeresi” olarak tarihe geçen yine Erbakan’ın sayesinde TBMM oylaması ile Türkiye’nin topraklarını açmaması,
– 4 Temmuz 2003’te Irak’ın Süleymaniye şehrinde konuşlu 11 Türk Askerine karşı uygulanan “Çuval Hadisesi”nin yaşanması,
– 15 Temmuz 2016 darbe girişiminde FETÖ taraftarlarının İncirlik Üssü’nden desteklendiğinin ortaya çıkması,
– FETÖ terör örgütü elebaşının Amerika’da korunması,
– FETÖ ve PKK adına suç işlediği, casusluk yaptığı tespit edilen ABD vatandaşı Rahip Brunson’un yoğun baskılar sonucu geri adım atan Sn. Erdoğan’ca ABD’ye yollanması,
– ABD’nin Türkiye’ye hava savunma sistemlerini satmaması üzerine Rusya’dan S-400 sistemini alan Türkiye’nin F-35 Programından çıkartılması,
– ABD tarafından, terör örgütü PYD/PKK’nın Suriye’nin kuzeyinde konuşlanmasına açıktan lojistik destek sağlanması gibi durumlar başta olmak üzere ABD yönetimleri uzun bir süredir Türkiye’ye karşı sürekli menfi bir tavır takınmaktadır.
Lakin, 27 Eylül-10 Kasım 2020 tarihlerinde yaşanan İkinci Karabağ Savaşı, 24 Şubat 2022 günü başlayan ve halen devam eden Rusya-Ukrayna Savaşı sonucu güya Türkiye’nin bölgesel bir güç olarak öneminin bir kez daha ortaya çıkması, ABD yönetimi başta olmak üzere NATO’nun Türkiye’ye bakışında müspet gelişmeler yaşanmaya başladığı uluslararası basında zaman zaman yer alsa da bunlar samimiyetten uzaktır. ABD tarafından Türkiye için bazı olumlu mesajlar geliyor olması, ABD’nin Türkiye’ye karşı düşmanca tutumunun sona ereceği şeklinde anlaşılmamalıdır. Zira 1 Mart Tezkere Krizi’nden itibaren açıkça ortaya çıkmış olan bu durum Irak’ın işgali ile bu topraklara yerleşen Amerikan askeri kuvvetlerine ve Irak’ın kuzeyinde yer alan PKK’ya verilen askeri desteklere ek olarak, Suriye üzerinden PYD/YPG ve PKK ile güneyden; Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Macaristan, Polonya, Letonya ve Litvanya üzerinden batı ve kuzeyden açıktan Türkiye’nin kuşatılmasına dönüşümün yaşandığı sırıtmaktadır. Almanya’da konuşlu asker sayısını arttıran ABD’nin Ukrayna-Rusya Savaşı bahanesi ile bölgeye yoğun askeri ve lojistik yığınağı da hesap edilirse Türkiye aleyhine durumun ciddiyeti ortaya çıkmaktadır.
Özetle; Osmanlı dönemine kadar uzanan Türk-Amerikan ilişkileri tarihi süzgeçten geçirildiğinde, Amerikan yönetiminin öncelikle ticari kaygılarla hareket ettiği, duruş ve tavrını ise Türkiye’nin gücüne göre sergilediği anlaşılsa da bugün tamamen Büyük İsrail hedeflerine göre davranmaktadır. Dolayısıyla son gelişmeler üzerine F-35 Programı’ndan çıkartılmış olan Türkiye’ye, program dahilinde ödediği paraları bile geri ödemeden, F-16 savaş uçaklarının modernizasyonu için olumlu gelişmeler olabileceği gibi kof umutlar peşinde koşanlar hem aldanmakta, hem de halkımızı oyalamaktadır.
Halbuki; S-400 sistemleri dahil hangi şartlarla olabileceğinin ise henüz belirtilmemesi, Türkiye karar alıcı mekanizmaları tarafından dikkatle takip edilmesi gereken bir husus olarak ortaya çıkmaktadır. Ukrayna-Rusya Savaşı’nda mevcut durum itibarıyla Rusya’nın istediği sonuçları alamaması ve uluslararası kamuoyunda prestij kaybediyor olması dikkate alındığında, olası bir Rusya’nın yenilgiyi kabul ederek savaştan çekilmesi durumunda, ABD’nin bölgede durdurulamaz bir güç görüntüsü kazanmasına yol açacağı unutulmamalıdır. Hatta ABD veya vekalet savaşı ile kullanacağı bölgesel argümanlar vasıtasıyla namluların Türkiye’ye döneceği gerçeğine yoğunlaşmalıdır. Dolayısıyla Türkiye’nin bu duruma karşı hazırlıklarını tamamlaması ve bölgesel ittifaklarını sağlamlaştırması gerekliliği açıktır.
Sonsöz olarak; Ortadoğu coğrafyasına yerleştirilen İsrail var olduğu sürece Büyük İsrail fikrinin de yaşayacağı ve bu fikirde yer alan toprakların önemli bir kısmının Türkiye’nin Doğu, Güneydoğu ve Güney bölgelerini de kapsadığı için Türkiye üzerinde hesaplar kurgulanacağı akıldan çıkarılmamalıdır. Hatta sözde Büyük Kürdistan hayalinin de geri planında Büyük İsrail’e giden yol güzergâhında kullanılan enstrümanlar olduğu gerçeği de akılda tutulmalı ve kamuoyunu bu konuda bilinçlendirici programlar devreye alınmalıdır.” tespitleri üzerinde dikkatle, ciddiyet ve cesaretle durulmalıdır. Bazı düzeltmeler ve eklemelerle aktardığımız bu uyarılar tarihi önem taşımaktadır.
Hafıza Diri Tutulursa Bünye Diri Kalırdı!
25 Temmuz 1975: Türkiye’nin, Amerikan üslerine el koyması!
Kıbrıs Rumlarının, Yunanistan’ın da desteği ile yıllardır Türklere karşı saldırıları dayanılmaz hâl alması üzerine, 1960 Garanti Antlaşması hükümleri kapsamında Garantör Devlet sıfatı ile Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin kararıyla 20 Temmuz-18 Ağustos 1974 tarihleri arasında Ecevit Hükümetinde ve Başbakan Yardımcısı Necmettin Erbakan’ın özel gayret ve dirayetiyle yapılan Kıbrıs Barış Harekâtı’na karşılık, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Türkiye’ye silah ve kredi ambargosu koymuşlardı.
Amerikan Kongresi’nin “Türkiye’ye silah satışını ve askeri kredileri durdurma kararı alması” üzerine; 9 Şubat 1975’te dönemin Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti (Milliyetçi Cephe Hükümeti; Süleyman Demirel Başbakan, Necmettin Erbakan Başbakan Yardımcısı) bir açıklama yaparak, ABD’nin tutumunu hasmane olarak tanımlamıştır. ABD’nin hasmane tutumunu devam ettirmesinden dolayı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, 25 Temmuz 1975’te Bakanlar Kurulu kararı ile 3 Temmuz 1969 tarihli Türkiye-ABD Ortak Savunma ve İşbirliği Anlaşmasını feshetmiş ve söz konusu karar ile İncirlik ortak savunma tesisinin NATO görevi saklı kalmak kaydıyla, ABD’nin Türkiye’deki 20’den fazla ortak savunma tesislerinin faaliyetleri, 26 Temmuz 1975 tarihinden itibaren durdurularak Türk Silahlı Kuvvetleri’nin denetimine alınmıştır.
Türkiye’nin karşı yaptırım ve denetim kararları karşısında geri adım atmak zorunda kalan ABD, Türkiye ile 26 Mart 1976′da üslerle ilgili yeni bir Savunma ve İşbirliği Anlaşması imzalamak zorunda kalmıştır. Askeri üsleri yeniden açmayı ambargonun kaldırılması şartına bağlayan Türkiye’nin direnmesi karşısında dönemin ABD Başkanı Jimmy Carter’ın da çabalarıyla 26 Eylül 1978′de ABD ambargoları tamamen kaldırılmıştır.
Ancak Türkiye, İncirlik Üssü’nü hariç tutarak ABD’nin Türkiye’deki üsleri kullanmasına kontrollü olarak izin çıkarmış ve ABD’ye uyguladığı ambargosunu sürdürmüştür. Türkiye, İncirlik Üssü’nü de kapsayacak şekilde ABD ambargosunu nihayet 11 Aralık 1980 tarihinde kaldırmıştır. 1990’lı yıllarda Doğu Bloğunun dağılması ve Batı için Rus tehdidinin kalkması ile NATO ve ABD’nin; eskisi kadar ihtiyaçlarının kalmadığı düşüncesi ile Türkiye’ye karşı tutumlarında değişikliğe gidildiği anlaşılmış (daha doğrusu öyle sanılmış…); çünkü ilerleyen süreçte Türkiye’nin, yavaş yavaş ötelenmeye başlandığı bir süreç bariz bir şekilde yaşanmıştır. Türkiye, terörle mücadelelerinin tamamında, Arap Baharı olaylarında, stratejik dış politikalarında hem yalnız bırakılmış hem de ABD ve NATO üyeleri tarafından tertiplenen yeni oluşum ve ittifaklarla karşı karşıya kalmıştır.
Sonuç olarak; Türkiye’nin 1975 tarihinde ABD Üslerine el koyması ve ABD ile Ortak Savunma ve İşbirliği Anlaşması’nı artık tanımadığını açıklaması olayı asla unutulmamalı, Türkiye karar alıcı mekanizmaları Türk Milleti’nin hafızasını diri tutmalı, neleri yapabildiğini, neleri yapabileceğini iç ve dış kamuoyuna bu gibi vesilelerle hatırlatmalıdır. Çünkü uzun bir süredir türlü bahanelerle Türkiye’ye karşı çeşitli ambargolar uygulayan ABD’nin dost ve müttefik olmadığı açıkça ortaya çıkmıştır. 5 Haziran 1964 tarihindeki “Johnson Mektubu” ile başlayan, 1975 Ambargosu ile yoğunlaşan süreçten itibaren her vesilede Türkiye aleyhine tutumlar takınan ABD karşısında Türkiye’nin yönetici mekanizmaları, Türk dış politikalarını yeni bir konseptle dizayn etmek zorundadır. Hatta (şimdilik) NATO’dan ayrılmadan NATO ülkeleri ile de dış politikalarını gözden geçirmeye başlamalıdır.
Zira, PKK ve FETÖ başta olmak üzere yıllardır Türkiye aleyhine neredeyse her türlü oluşumu/örgütü destekleyen NATO üyesi ülkeler ile gerek ikili gerekse toplu yeni antlaşmalar ile bu husus kesin olarak çözüme kavuşturulmalı, dost ve müttefikliğin gerekleri bu ülkelere sert çizgilerle hatırlatılmalı ve sıkı bir şekilde takibe alınmalıdır.[3]
Şimdi Türkiye’de ve APO’nun şefaati(!) sayesinde;
“Tarihi bir uzlaşma ve barış süreci ve talihli bir huzura varış girişimi” gibi sunulan ve terörün kökünün kazınacağı savunulan Yeni Çözüm serüveni, aslında ciddi acabalar ve çetin kuşkularla dolu bir muammaydı. Siyonist patronların ve yerli piyonların allayıp pullayarak toplumu avutmaya çalıştıkları bu tehlikeli gelişmelerin, ilk etapta:
• Abdullah Öcalan’ın, İmralı’dan özel ortamlara taşınması…
• Cezaevlerindeki PKK’lı teröristlerin genel afla serbest bırakılması…
• Henüz dağda gezen ve Kandil’den yönetilen anarşistlere serbest dolaşım imkânları sağlanması…
• Ardından FETÖ’cü hainlerin elebaşlarına af yolunun açılması…
• Derken vatan hainliğinden mahkûm herkesin bırakılması…
gibi sonuçlara zemin hazırlayacağı konuşulsa da, aslında asıl tehdit ve tehlike, Kuzey Irak Barzanistanı’ndan sonra şimdi Kuzey Suriye Kürdistanı’na resmiyet kazandırılması… Ve sonrasında Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğusunun da, oluşturulan bu büyük Kürdistan’a katılması aşamalarına, yani hıyanet tuzaklarına; barış, kardeşlik ve demokrasi kılıfları sarılmasıydı!?
Tabi bu arada, Nobel Barış Ödülü’nün Sn. Devlet Bahçeli’ye takılması… Sn. R.T. Erdoğan’a ise “Ömür Boyu Başkanlık” modelinin sunulması da umulmalıydı…
- Rojava: Kürtçe; Irak Barzanistanı’nın Batısı, yani Kuzey Suriye Kürdistanı
- https://www.kibrisdaily.com/makale/turk
- (Uluslararası Siyaset Uzmanı-M.A. / BULTÜRK Ankara Temsilcisi. TDPB Basın Kulübü Başkanı. cingozismail01@gmail. com)’dan gerekli ve güncel açıklamalar yapılarak aktarılmıştır.
Türkiye’ye karşı çeşitli ambargolar uygulayan ABD’nin dost ve müttefik olmadığı ve perde arkasında Siyonizm’in olduğu açıkça ortaya çıkmıştır.
Türkiye’nin 1975 tarihinde ABD Üslerine el koyması ve ABD ile Ortak Savunma ve İşbirliği Anlaşmasını tanımadığını açıklaması olayını(kararını) şuan alabilecek bir lider ve milli mutabakat hükümeti ve yeni bir devrin başlamasıyla Türkiye, ümmet ve insanlık alemi kurtulabilir.
Aksi halde (bu yönde inancı, hazırlığı plan programı olmayıp) en akıllı geçinenlerin bile bu Siyonist sistemin zokasını yutmaktan, farkında bile olmadan ordularında askerlik yapmaktan ileriye geçememektedirler!
Denenmiş denenmez!
“…Özlenen tarihi devrim, talihli dönüşüme bilesiniz ki ‘Kim buna inanıyorsa, kim buna hazırlanıyorsa, kimin bu yönde planı programı bulunuyorsa Allah işte zaferi onlara nasip edecektir’ Çünkü bu hizmeti bu gayeyi bu gayreti onlara nasip etmiştir Elhamdülillah.” [1]
[1] Üstad Ahmet Akgül
Bir kez daha hatırlatalım:
Erbakan Hocamızın buyurdukları gibi: “TÜRKİYE’NİN KURTULUŞU; Milli Çözüm’e inanan bir Cumhurbaşkanı’nın o makama oturması, Milli Çözüm’e inanan bir Hükümet’in kurulması ve yeni bir devrin başlamasıyla mümkündür!”
Ahmet Akgül üstadımızın bu makalesi bunun açık bir ispatıdır!
Asla aklınızdan çıkarmayınız!
Tüm dünyadaki, özellikle Amerika’daki ve Ortadoğu’daki olayları, Siyonist odaklardan irtibatsız yorumlamak sakattır ve bu şekilde gerçeğe ulaşmak imkânsızdır.
Büyük İsrail Hedefi (BİP) ve Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) hesaba katılmadan, her türlü yaklaşım, toplumu oyalamaktan ve Siyonist planları kolaylaştırmaktan başka işe yaramayacaktır.
Ortadoğu coğrafyasına yerleştirilen İsrail var olduğu sürece Büyük İsrail fikrinin de yaşayacağı ve bu fikirde yer alan toprakların önemli bir kısmının Türkiye’nin Doğu, Güneydoğu ve Güney bölgelerini de kapsadığı için Türkiye üzerinde hesaplar kurgulanacağı akıldan çıkarılmamalıdır.
“ABD Derin Devleti” veya “Müesses nizamın yetkilileri” dedikleri Siyonist Yahudi Lobileri, Trump’ın Başkanlığından ve iddia ettiği icraatlardan oldukça rahatsızdı…
ABD’de bazı güçlü eyaletler, ayrılma ve bağımsızlığını duyurma hazırlığındaydı…
Erbakan Hoca’mızın buyurdukları gibi “Aynen Sovyetler misali, ABD de karton gibi parçalanacaktı!”
İşte tehdit ve tehlike!
BOP Eşbaşkanlarının güdümündeki iktidarlar, maalesef en tehlikeli sorunlarımızın kaynağıdır.
Kuzey Irak Barzanistanı’ndan sonra şimdi Kuzey Suriye Kürdistanı’na resmiyet kazandırılması…
Ve sonrasında Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğusunun da, oluşturulan bu büyük Kürdistan’a katılması aşamalarına, yani hıyanet tuzaklarına;
barış, kardeşlik ve demokrasi kılıfları sarılması…
Türkiye için tehdittir ve tehlikedir.
İşte Milli Çözüm!
Sözde Büyük Kürdistan hayalinin geri planında Büyük İsrail’e giden yol güzergâhında kullanılan enstrümanlar olduğu gerçeği de akılda tutulmalı ve kamuoyunu bu konuda bilinçlendirici programlar devreye alınmalıdır.
Ecevit Hükümetinde ve Başbakan Yardımcısı Necmettin Erbakan’ın özel gayret ve dirayetiyle yapılan Kıbrıs Barış Harekâtına karşılık, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Türkiye’ye silah ve kredi ambargosu koymuşlardı. Türkiye’nin 1975 tarihinde ABD Üslerine el koyması ve ABD ile Ortak Savunma ve İşbirliği Anlaşmasını artık tanımadığını açıklaması olayı asla unutulmamalı, Türkiye karar alıcı mekanizmaları Türk Milleti’nin hafızasını diri tutmalı, neleri yapabildiğini, neleri yapabileceğini iç ve dış kamuoyuna bu gibi vesilelerle hatırlatmalıdır.
ABD veya vekâlet savaşı ile kullanacağı bölgesel argümanlar vasıtasıyla namluların Türkiye’ye döneceği gerçeğine yoğunlaşmalıdır.
Dolayısıyla Türkiye’nin bu duruma karşı hazırlıklarını tamamlaması ve bölgesel ittifaklarını sağlamlaştırması gerekliliği açıktır.
Hafızalarımız diri tutulursa Bünyemiz diri kalırdı!…
Trump , seçim esnasında yaptığı vaatlerden biri de KENNEDY DOSYASINI AÇACAĞIM demişti. Kennedy’nin asıl ölüm nedenini ortaya koyacak dosyaları açacaktı. Malumunuz Kennedy’yi Siyonist mahfiller öldürtmüştü. Bu dosyanın açılması demek, Yahudi lobilerinin göbeğine bomba koyup patlatmak demekti.
Trump ayrıca önceki dönemde ABD devletinin gizli belgelerini alıp evine götürüp çalmaktan mahkum olmuş İLK ABD BAŞKANIYDI.
Trump, 2.kez seçileceği seçim çalışması esnasında Suikasta uğramıştı. Hedefleri öldürmekti ama takdiri ilahi başaramadılar.
Suriyedeki ABD askerlerini çekmek istemesi yani yine seçim zamanında ; dünyanın jandarmalığı bizim neyimize demişti seçim esnasında. Onca mali desteği oralara buralara harcayacağıma kendi ülkemin insanına harcarım demişti. Böylece Siyonistlerin Suriye’deki Suriye Kuzey Kürdistanına da çomak sokmak oluyordu bu hamleleri arka planda…
…vb. gibi durumlar Siyonist mahfillerin hedefine amacına çelme takmakla eşdeğer hadiselere imza atmak istiyor Trump.
Dolayısıyla TRUMP , YARALI KAPLAN durumunda. YARALI KAPLANDAN KURTULUŞ YOK 🙂 😀 Yaralı kaplandan kastımız; Trump’ın intikam alacağı merkezler var ve o merkezler bunun farkında. Makalede anlatılan hadiselerin özü bu.
Allah biribirlerine düşürsün inşaallah. Amin. 😀
Netanyahu ABD başkanı Trump ile görüşmek üzere bu ülkeye gitmişti. Büyük ihtimalle Ortadoğu politikaları üzerine yeni hamleler konuşulacak Acaba nelerin pazarlığı yapılacaktı. Trump ABD çıkarları doğrultusunda artık Ortadoğuda faaliyetlerin içinde olmak istimiyor görüntüsü vermekteydi. Netanyahu ise ABD gücünü arkasına almak istemekteydi. ABD başkanı Trump İsraili zor duruma düşürecek sürecin fitilini ateşlemek mi istemekteydi? Hep birlikte göreceğiz.Ne olursa olsun Allahın planı tüm planları boşa çıkaracak belkide birbirlerini imha edeceklerdi.Çünkü ABD derin devleti ile Siyonist İsrail birbirlerine düşecek süreç yaşanmaya başlayacaktı.
Kamer 43
(Şimdi, ey bu çağın gafil ve cahilleri!) Sizin kâfir (yöneticileriniz ve süper güç)leriniz onlardan daha mı hayırlıdır? Yoksa sizin için kutsal kaynaklarda (kurtulacağınıza ve başıboş bırakılacağınıza dair) bir beraat mı var ki? (Aynen Firavunlar gibi, bugünkü sömürücü ve saldırgan zalimleri de devirmeyelim ve yerin dibine geçirmeyelim?)
Kamer 44
Yoksa onlar: “Biz, ‘birbiriyle yardımlaşıp nusret bulan’ (ve karşısında kimseler duramayan) ‘Güçlendirilmiş bir Cemiyetiz’ (sanki, Birleşmiş Milletleriz” diyerek) mi (şımarıp böbürlenmektedirler)?
Kamer 45
(Oysa) Yakında o “Birleşik Cemiyet” bozguna uğratılacak ve arkalarını dönüp kaçacak (delik arayacak vaziyete ve hezimete düşeceklerdir).
Ve inşaAllah bu süreç Türkiyede yaşanacak değişimle; Milli Çözüm öncülüğünde iktidar değişimi olacaktı ve yeni devrin başlaması ile sonuçlanak büyük devrim yaşanacaktır..!
ÜST AKIL OLMAZSA?!
Erbakan Hocamızın, Siyonizm’i timsahın alt ve üst çenesi benzetmeleri ve alt üst çenenin savaşıyor gibi görünmesi aslında avlarını daha iyi parçalamak yönünde olduğu hatırlatmaları muhteşem ve mükemmel bir tespit ve uyarıdır. Siyonizm dünya hakimiyetini güçlendirmek (avını parçalamak) için bazen Kapitalistler ile Komünistleri bazen Batı ile Doğu’yu bazen de iktidarlar ile muhalefeti… çarpıştırmaktadır. Ancak Aziz Erbakan Hocamız gibi Siyonizm’den daha üstün bir akla sahip olan lider, Siyonistlerin hamleleri boşa çıkartıp insanlığın hayrına çevire bilmektedir. Örneğin Refahyol hükümetinin iktidar olmasına göz yummakla, Milli Görüşü iktidarda boğmak istediler. Fakat hamleleri aleyhlerine oldu. D-8’in kurulması, Büyük İsrail kurulamaması, denk bütçe gibi sayısız kar elde edildi. Siyonizm’in aleyhimize düşündüğü hamlesi ancak Üstün Akıl sayesinde lehimize İsrail’in aleyhine çevrildi.
İşte bugünde Siyonist Emperyalist güçlerin hamlelerini ve adamlarını “Aziz Erbakan Hocamızın siyaset ve stratejisine hakim ve en sadık bilge takipçisi Üstad Ahmet Akgül Hocamız” yüksek bir siyasetle boşa çıkarabilir ve insanlığın faydasına olacak şekilde sonuçlandırabilir. Aksi halde yüzlerce örneğinde görüldüğü gibi “Siyonizm” arkasında kan ve göz yaşından başka bir şey bırakmamaktadır.
MAKALE BÜTÜNÜNDEN ÇIKARIMLAR…
Türkiye’nin tarih boyunca ABD ve Batı tarafından sık sık yalnız bırakıldığı ve çıkar çatışmalarının merkezinde kaldığı…
ABD’nin dost bir müttefik olmadığı, Siyonist hedeflerin Türkiye üzerindeki etkisinin sürdüğü ve bu hedeflere karşı milli hafızanın diri tutulması gerektiği…
Türkiye’nin, bölgesel ittifaklarını güçlendirmesi, dış politikasını yeniden şekillendirmesi ve NATO başta olmak üzere mevcut ittifaklarını gözden geçirmesi gereklilikleri…
Büyük İsrail ve Büyük Kürdistan projelerine ve projenin hayata geçmesi adına yerli işbirlikçilerin çabalarına karşı kamuoyunun bilinçlendirilmesi gerekliliği…
Makalede, Trump ve ABD derin devleti arasındaki ilişki, bana Üstad Ahmet Akgül Hocamızın, İslam fıkhının önemli kaidelerinden olan ‘Def’-i mefâsid, celb-i menâfiden evlâdır‘ kaidesinin izahatını hatırlatmıştır…
Baki selamlar…
Yakın tarihimizde yalnızca Erbakan Hocamız’ın gerek iktidarlar da yer aldığı, gerek muhalefet olarak Mecliste dolaylı icraatları sayesinde hem Devletimiz ve bürokratlarımız hemde aziz Milletimiz şahsiyetli dış politika sayesinde Dünya’da tarihte olduğu gibi izzetimizin saygınlığımızın artmasına şahit olunmuştur.
Süper güç zannedilen ve zahiren o kadar silah ve para gücüne sahip Abd’ye ramen Şanlı Kıbrıs Barış Harekatı yapılmış ve Siyonizme tokat atılmıştır. Şimdi ise yine zahiren süper güç zannedilen Siyonist şebeke Hamas’lı Mücahitlerle masaya oturmak zorunda kalmıştır. Erbakan Hocamız’ın ifade ettiği gibi ”At Sahibine Göre Kişner’di” Bu güne kadar Milli Çözüm halkımızı hiç yanıltmamıştı. Milli Çözüm’ün öncülük ettiği ülkesini bölgesini ve insanlığı düşünen her kesimden insanımızın temsil edildiği bir Milli Mutabakat Hükümeti kurulursa Allah’ın izniyle Yeni Bir Dünya kurulur ve batıl perişan edilirdi.
Makaleyi okuyunca bir kez daha anladık ki Erbakan Hocamızın: “Biz her taşın altında yahudi vardır demiyoruz fakat yahudi hiç bir taşın altını boş bırakmaz” sözünün altında çok derin tarihi tecrübe ve birikim yatmaktadır. Ve Erbakan Hocamızın siyasi ve stratejik zekası ve askeri dehası sayesinde siyonizmin başında nöbet tuttuğu tüm taşlar (planlar) tespit edilmiş ve hem gereken yerde gerektiği şekilde karşılığı verilmiş hem de ileriye yönelik tüm planlarını oyunlarını bozacak hazırlıklar yapılmıştır.
Ve biz inanıyoruz ki azgın siyonist yahudiler ve işbirlikçileri tüm matematiksel denklemlerini ortaya koysa da, fizik kurallarını altüst edecek formüllerle meydana çıksa da sonuç değişmeyecek ve Hz. Musa’nın asası ile tüm sihirbazların oyunlarını bozması misali Milli Çözüm eliyle siyonizmin her türlü çabası boşa çıkarılarak yeryüzünde Adil Düzen Medeniyeti mutlaka kurulacaktır”
Rahman ve Rahim Allahın Adıyla
Kim izzet ve şeref istiyorsa (bilsin ki) izzet ve şerefin hepsi Allah’ındır (ve O’nun yolunda aranmalıdır). O (Rabbimize) ancak (tevazu ve teslimiyetle yapılan övgüler ve şükürler gibi) güzel sözler yükselir. (Bu güzel dua ve zikirleri de sadece) Salih ameller (ve halis niyetler) yukarı kaldırıp (Allah’a eriştirir). Ama kötülükler (ve şeytani niyetler)le hile ve tuzak kuranlara (halkı aldatmak için dini duyguları ve değerleri istismara kalkışanlara) gelince, onlar için de çetin bir azap vardır ve tuzakları (şeytani tasarıları) boşa çıkacaktır.
Fatır Suresi 10
Ey iman edenler! Sizden olmayanları (Yahudi ve Hristiyanların hain takımını ve işbirlikçi münafıkları) sırdaş (müttefik) edinmeyin. (Çünkü) Onlar size (her fırsatta) kötülüğe ve zarar vermeye uğraşırlar, size zorlu bir sıkıntı verecek şeylerden de hoşlanırlar. Onların buğz (ve düşmanlıkları) ağızlarından dışa vurmuştur, göğüslerinde (gönüllerinde) gizli tuttukları (nefret ve hıyanetleri) ise, daha büyüktür. (Böylece) Size ayetlerimizi (imanın ve inkârın alâmetlerini) kesinlikle açıkladık; belki akıl erdirip (Haçlı Siyonistlerden ve işbirlikçi hainlerden uzak kalırsınız diye, size bu gerçekler tebliğ ve tavsiye edilmektedir).
(Ey mü’minler!) Sizler, işte böylesiniz; (hâlâ) onları seversiniz, oysa onlar sizi sevmezler (ve düşmanlık güderler). Siz Kitabın tümüne inanırsınız, onlar (münafıklar ise sadece) sizinle karşılaştıklarında “inandık” derler (ama Kur’an’ın bazı şeriat hükümlerini inkâr ve itiraz ederler), kendi başlarına kaldıklarında ise, size olan kin ve öfkelerinden dolayı parmak uçlarını ısırıverirler. De ki: “Kin ve öfkenizle geberin!” Şüphesiz Allah, gönüllerin özünde saklı duranı Bilendir. (Âl-i İmrân: 118-119)
https://www.mealikerim.com/3/ali-imran
EY ŞEYTANIN ŞER ŞEBEKESİ SİYONİST YAHUDİLER VE İŞ BİRLİKÇİ TAKIMI
Yeryüzünde kendi emellerinizi gerçekleştirebilmek için her ne kadar hile yapıp fesat çıkarsanızda, arkanıza emperyalist ve işbirlikçi münafıkları alsanız da, mevcut gücünüze bin misli güç katsanız da yenilecek ve hüsrana uğrayacaksın. ALLAHIN VAADİ VARDIR VE HAKTIR
Yine inanıyoruz ve umut ediyoruz ki ERBAKAN hocamın çizgisinde Ahmet AKGÜL hocamın öncülüğünde Milli Çözüm ekibi ile birlikte Kuran-ı Kerim e dayalı Adil bir düzen kurup yaşanabilir bir dünya kurma idealimiz vardır ve buna hiç kimse mani olmayacaktır.
Türkiye’nin 1975 tarihinde ABD Üslerine el koyması ve ABD ile Ortak Savunma ve İşbirliği Anlaşmasını artık tanımadığını açıklaması olayı asla unutulmamalı, Türkiye karar alıcı mekanizmaları Türk Milleti’nin hafızasını diri tutmalı, neleri yapabildiğini, neleri yapabileceğini iç ve dış kamuoyuna bu gibi vesilelerle hatırlatmalıdır. Çünkü uzun bir süredir türlü bahanelerle Türkiye’ye karşı çeşitli ambargolar uygulayan ABD’nin dost ve müttefik olmadığı açıkça ortaya çıkmıştır.
GÖZ ŞAŞAR, GÖNÜL YANILMAZ
İmtihan, mayın arazi
Bilmeden, hemen dalınmaz…
Vicdandır, sağlam terazi
Göz şaşar, gönül yanılmaz…
Bedava, cennet alınmaz…
Övmezler, gevşek işini
Kim sever, tenbel kişiyi
Azrail, çeker fişini
Dünyada, daim kalınmaz…
Göz şaşar, gönül yanılmaz…
Cana can, katar zikrullah
Kalp gözün, açar fikrullah
Sevdirir, hamdü şükrüllah
Sevdasız, aşka yanılmaz…
Göz şaşar, gönül yanılmaz…
Zahmetsiz, rahmet olur mu
Mihnetsiz, nimet olur mu
Cihatsız, cennet olur mu
Başarı, beleş alınmaz…
Göz şaşar, gönül yanılmaz…
Kıymetin, alın terindir
Amelin, ebet yerindir
Üst ince, altı derindir
Bilmedik, buzda kayılmaz…
Göz şaşar, gönül yanılmaz…
Akıl, ukbaya hazırlık
Amelsiz, ilim cazgırlık
Bilerek isyan, azgınlık
Unutmak, günah sayılmaz…
Göz şaşar, gönül yanılmaz…
Riyakâr, topluma tapar
Sahtekâr, davadan sapar
Kuduran, kardeşin kapar
Pis dille, Mevlâ anılmaz…
Göz şaşar, gönül yanılmaz…
Mermer olmaz, kaya bozuk
Marifet yok, maya bozuk
Huysuz hırçın, hayâ bozuk
Soysuza, asla kanılmaz…
Göz şaşar, gönül yanılmaz…
Hainden, mücahit olmaz
Hizmete, müsait olmaz
Müflisten, mütahit olmaz
Ateş böcek, güneş sayılmaz…
Göz şaşar, gönül yanılmaz…
Dost yoldaş, kıymet bilene
Mazlum göz, yaşın silene
Kim ortak, derde çilene
Böylesi, kolay bulunmaz…
Göz şaşar, gönül yanılmaz…
Hak için, hayır yolunda
Koş Milli, Çözüm kolunda
Bâtılın, sağı solunda
Adalet, sazı çalınmaz…
Göz şaşar, gönül yanılmaz…
TÜRKİYE’NİN VE İNSANLIĞIN KURUTULUŞU, ERBAKAN GİBİ BİR LİDERİ EN DOĞRU ANLAYAN, YOLUNDAN AYRILMAYAN, PLAN PROGRAM VE PROJELERİNE SAHİP ÇIKAN LİDER ELİYLE GERÇEKLEŞECEKTİR.
“Bakın size kesinlikle ifade ediyorum ki: TÜRKİYE’NİN KURTULUŞU; Milli Çözüm’e inanan bir Cumhurbaşkanı’nın o makama oturması, Milli Çözüm’e inanan bir Hükümet’in kurulması ve yeni bir devrin başlamasıyla mümkündür!”
Prof. Dr. Necmettin Erbakan
TRT Basın Toplantısı, Yazarlar soruyor – Nisan 1980
Allah dilerse (zalim biri ile) onunla ( diğer zalimlerden) intikâm alır. Sonra (döner), ondan da intikâmını alır.” (bk. Keşfu’l-Hafâ, 2/64)
“Azîz ve celîl olan Allah şöyle buyurdu; ‘Buğzettiklerimle buğzettiklerimden intikâm alırım. Sonra da döner, hepsini cehenneme döker, sürer, atarım.’ ” (Mecmeu’z-Zevâid, 7/289)
Demek ki, Allah bazen bir zâlimi diğer bir zâlimin üzerine musallat ederek o zalimi cezalandırıyor. Allah, zulmün cezâsı olarak zâlimi zâlime musallat kılar, o da onları zillet ve felâkete götürür.
Sonra yeryüzünde İnşallah Adil bir Düzen kurulur ve insanlık kurtulur.
Değirmen misali, zaman süreçleri öğütmeye devam ediyor. Bir yanda her coğrafyada mazlumlar zulme uğrarken öte yanda zalimler ara sıra kavga etmekle birlikte ısrarla zulümlerine devam ediyorlar. Dünyanın baş belası ve siyonizmin birinci uşağı ABD; bir bunaktan bir manyağa devredilirken, her coğrafyada karıştırıcılık görevine kaldığı yerden devam ediyor. Ve siyonizm denen şeytan şebekesi bağlılıkta bir aksama olmasın diye tedbir almaya devam ediyor.
Ancak kartondan devin ardında ise ülkemiz dahil tüm dünyanın desteğini almalarına rağmen bir avuç Mücahidin karşısında diz çökmüş aciz ve rezil bir sünepenin olduğunu hepimiz gördük. Üstadımızın dediği gibi: Dünyanın fikri dönüşümü Türkiye’den, fiili dönüşümü ise Gazze’den başladı elhamdulillah. Ne tedbir alırlarsa alsınlar, kökü kesik bu şeytan şebekesinin yıkılışı ve tüm işbirlikçilerinin hesap vermesi yakındır inşallah.
Aziz Erbakan Hocamızın dediği gibi “Batı güçten anlar”. Bunlara karşı dirayetli olduğunuz zaman ancak geri adım attırabilirsiniz. Yoksa her seferinde “dostum” ifadeleri ile adderek konuşmakla sadece verilen tavizler çoğalır, güdümlerine daha fazla girilir ve istekleri daha fazla yerine getirilmiş olur. Erbakan Hocamızın özellikle Kıbrıs savaşındaki tutum ve davranışları şahsiyetli dış politika açısından bizlere sürekli örnek olmalıdır. Ama tabii Erbakan Hocamız gibi davranabilmek için; O’nun gibi bağımsız bir ruha sahip olmak gerekir. Allah’ın (c.c.) gücü karşısında diğer hiçbir gücün hükmünün olmadığına dair inancın olması gerekir.
Bu arada Kur’an ı Kerim’de anlatıldığı gibi “kafirlerin kendi aralarındaki ayrılıkları çok çetindir”. Bu sebeple ABD’de siyonizmin ilel ebed etkili olacağını sanmak bir yanılgıdır. ABD politikasında yaşanan bu değişimlerle bütün melanetlerini kendileri ortaya dökecek ve insanlığın siyonist kanserinden kurtulmasının önü açılacaktır İnşaallah. Kendi aralarında yaşadıkları ve yaşayacakları çatışmalardan doğacak avantajlar ancak Milli ve şahsiyetli dış politikayla sağlanabilir.
TRUMP arı kovanına çomakmı sokmaktaydı?
Yıllardır ülkeleri sömüren siyonist lobiler , 1 Ocak‘ta yapılan saldırıyla ,ABD halkının büyük desteğiyle başkan seçilen trump a daha önce kendisine yapılan suikast hatırlatılarak tehdit mi edilmektedir. kenedy suikastının perde arkasını araştırması, iklim anlaşmasından çıkması ,DSÖ ‘nü tanımaması. ABD bütçesini artık sadece Amerikan halkının çıkarları için harcayacağını ve Irak ve Suriye’deki terör güçlerine destek vermeyeceğini , askerlerini çekeceğini belirtmesi ABD deki siyonist yapıları rahatsız etmiş olmalı. ki hala kendi elleriyle oluşturdukları DEAŞ ı Irak ve Suriye’de daimi tehdit göstererek ABD askerini orada tutmak ve büyük İsrail’e hizmet etmek için her türlü yolu denemektelerdi.
“Onlar, (Siyonist ve emperyalist odaklar) iyice korunmuş (sağlam tedbirler alınmış) şehirlerde veya surlar-kaleler gerisinde olmaksızın sizinle toplu bir halde savaşa girişemezler (kendilerine güvenemezler. Müşriklerin ve münafık kesimlerin) kendi aralarındaki çarpışmaları (birbirlerine kin ve haset duyguları) ise pek daha şiddetlidir. Sen onların (zahiren) birlik ve dirlik (içerisinde olduklarını zan ve) hesap edersin; oysa onların kalpleri paramparça vaziyettedir (çıkarları ve ihtirasları uğrunda her an kapışmaya hazır haldedirler). Bu, şüphesiz onların akletmeyen (ve imana gelmeyen) bir kavim olmaları dolayısıyla böyledir.” (Haşr:14 Ayet)
Bu ayette; şayet Siyonit-Emperyalist güçleri yüksek bir siyasetle yönlendirebilirseniz, zafere kapı açmış olursunuz müjdesi ve Allah’ın yardımının şifreleri verilmiştir.
Gerçek şu ki, onlar (zalimler ve hainler, mü’minlere ve İslami girişimlere karşı) hileli planlar kurdular (ve kuracaklardır). Oysa eğer onların (şeytani) hile ve hazırlıkları, dağları yerinden oynatıp kaydıracak (zelzeleler oluşturacak derecede bugün nükleer silahlara ve teknolojik imkânlara dayanmış) olsa bile, Allah katında da (kesinlikle onları boşa çıkaracak ve etkisiz kılacak kudret) planları ve programları vardır! (Allah zalim güçlerin mekir ve tuzaklarını kendi başlarına saracaktır.)
İbrahim Suresi 46
Geçmişini bilmeyen ve anlamlandırmayan kimseler günümüzde yaşanan hadiseleri doğru yorumlayamazlar. AB ve ABD’nin bizler için bir dost ve müttefik olduğunu düşünmek en iyi ihtimalle tarihi bilgi eksikliğidir. Özellikle son dönemde Suriye’de yaşanan gelişmeler göz önünde bulundurulduğunda ülkemizin ve dünyadaki tüm mazlumların iyiliği için tarihi gerçekleri iyi okumak ve yaşanacakları buna göre tahmin Edip konum almak akıllıca olacaktır. ABD yaşanan son gelişmeler Trump‘ın dünyada bulunan askerlerini çekeceğini açıklamasının üzerine gerçekleşmiş birer göz niteliği taşımaktadır bu kıymetli yorumları bizlerle paylaştığınız için çok teşekkür ediyoruz.
Siyonizmin amentüsü (Batıl inanç esasları) şunlardır.
1- “Beni İsrail üstün ırktır. Biz efendiyiz, diğer insanlar bize köle olarak yaratılmıştır” diye inanıyorlar.
Oysa, bizim dinimizde; Arabın Aceme, Acemin Araba üstünlüğü yoktur. “Üstünlük takvadadır, inancımıza ve insanlığa hizmetin kadar, kıymetin olacaktır” gerçeği vardır.
2- “Biz dünyaya hâkim olacağız. Bu bizim hakkımız ve kutsal davamızdır” diyorlar.
3- Hakim olmak için de üç şey yapılacaktır:
a) Yahudiler Filistin’de toplanacak,
b) Süleyman Mabedinin yeniden inşası tamamlanacak ve Mescid-i Aksa yıkılacak,
c) Büyük İsrail devleti kurulacak,
d) Mesih yeryüzüne gelip, tüm Yahudileri kutsayacak diye bekliyorlar.
Sistemler ve medeniyetler, aynen canlılar gibidir; doğup büyümekte, gelişip güçlenmekte, yaşlanıp çöküşe geçmekte ve sonunda tükenip ölmektedir. Evet, her “Kemal”in bir “zeval”i, her zirvenin bir inişi kesindir ve kaderdir. Yani bir medeniyetin zirveye ulaştığı ve en güçlü sanıldığı dönem, aynı zamanda onun yıkılışının da ilk işaretidir.
Öyle ise bekleyin, mutlaka kutlu bir devrim dünyayı değiştirmiş olacak… Şerli ve şeytani Barbar Batı aygırlığı yıkılacak, insani ve rahmani düşünceli bir Doğu uygarlığı sahneye çıkacak. İmanla aklın, ilimle ahlakın, İslam’la insanlığın imtizaç ve ittifakından doğan bir saadet dönemi başlayacak. İkiyüzlü marazlıların; çürük özlü, süslü sözlü masonların; devrim simsarlığı ve Din istismarıyla geçinen münafıkların sömürü saltanatı son bulacak…
Hak İslam’dır. Batıl ise Siyonizm güdümündeki ırkçı emperyalizm olmaktadır. Son krizler de açıkça gösteriyor ki, batıl yürüyemez, zulüm devam edemez ve Batı çöküyor.
Yoksa “ABD Derin Devleti” veya “Müesses nizamın yetkilileri” dedikleri Siyonist Yahudi Lobileri mi, Trump’ın Başkanlığından ve iddia ettiği icraatlardan oldukça rahatsızdı?
Çünkü Trump, iktidara gelmesi halinde; Ukrayna’da, Çin Tayvan’ında, hatta Ortadoğu’da savaşıp Amerikan halkının imkânlarını dünya jandarmalığı uğruna feda etmeyeceğini açıklamıştı. Bu ise hem büyük silah şirketlerinin hem de petrol ve gaz kartellerinin -ki büyük kısmı Siyonist sermayenin tekelindedir- kirli çıkarlarına aykırıydı. Onlara göre dünyanın her yerinde savaşlar çıkarılmalı ve anarşi odakları kışkırtılmalıydı…
Hatta, New Orleans saldırganının pikabının arkasına DEAŞ flaması takılması; Kuzey Irak Barzanistanı gibi, şimdi Kuzey Suriye (Rojava) Kürdistanı’na sahip çıkılması için, güya DEAŞ’ın hâlâ büyük bir tehdit kaynağı olduğu bahanesiyle, bölgedeki iki bin ABD askerinin Kürt militanlara destek çıkmasına mazeret hazırlama kasıtlıydı.
Peygamberler tarihinden günümüze
siyonizm kimdir
amaçları nedir
hedef ve stratejileri nedir
ülkeler arası savaşlarda konumları nedir
ekonomide hukukta ziraatte teknoloji vb durumlarda sistemleri nelerdir
ülkeler arası karmaşalarda ve idarecilerde sitonizme yarayan durumlar nedir
siyonizmle iş birliği içerisinde olan veya siyonizmin yöneticilere karşı kendilerine hizmet ettirme durumları nelerdir
Sonuç itibari ile siyonizmi tanımadan onların sistemini yok edecek bir sistem kurmadan konuşmak anca boş sözden ibaret olduğunu anlıyoruz.
Kabul etsenizde etmesenizde Erbakan hocamız siyonizmin ne olduğunu en iyi şekilde anlamış anlatmış ve onların hakimiyetini kıracak Adil Düzen sistemini kurmuş D8 leri kurmuştur,ve her iktidar oluşunda bunu bizzat yaparak bizlere öğretmiştir.
Başarı istiyorsak Erbakan hocamızın sistemine sahip çıkmakla olacaktır.