YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
692341a4cbe26
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 8 9 5 4
Bugün : 35041
Dün : 47039
Bu ay : 976003
Geçen ay : 1371576
Toplam : 45379824
IP'niz : 216.73.216.189

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

 

ABD’DE JOE BIDEN DÖNEMİ

VE

SN. ERDOĞAN’IN DÜMENİ

          

ABD’de Joe Biden’in Başkanlığı resmen tescillenmiş durumdaydı!

ABD Kongre binasının (6 Ocak 2021’de) basılmasının ardından yeniden toplanan ve delege oylarının sayılması işlemine devam eden Kongre, Başkanlık Seçimini Biden’in kazandığını resmen onaylamıştı. Kongre’de Senato ve Temsilciler Meclisi üyelerini bir araya getiren ve Başkan Yardımcısı Mike Pence’nin riyaset ettiği ortak oturumda, alfabetik sıraya göre her eyaletin delege oylarının hangi Başkan Adayı ile Başkan Yardımcısı adayına gittiği yüksek sesle açıklanmıştı. ABD Kongresi’ndeki oturumda Vermont eyaletinin sonuçlarının kayda geçmesiyle Joe Biden 270 delege eşiğini geçerek resmen Başkan olmuşlardı.

ABD’de büyük kaos! Trump yanlıları Kongre binasını basınca, “kalkışma” yorumları yapılmıştı.

ABD’de seçilmiş Başkan Joe Biden’in tescil oturumunun yapıldığı Kongre binası Başkan Donald Trump yanlılarınca basılmıştı. Washington DC Belediye Başkanı Muriel Bowser, sokağa çıkma yasağı ilan edildiğini açıklamış, Ulusal Muhafızlar sokağa çıkmıştı. Cumhuriyetçi Kongre Üyesi Adam Kinzinger, “Bu bir darbe teşebbüsüdür” değerlendirmesi yapmıştı. Trump olayların çığırından çıkmasının ardından itidal çağrısına başlamıştı. Trump ayrıca bir video yayınlayarak, göstericileri “eve dönün” diye uyarmıştı. Joe Biden ise yaşananları “kalkışma” olarak tanımlamıştı. Eski ABD Başkanı George Bush da gelişmelerin “ayaklanma” olduğunu vurgulamıştı. Haberlere göre; olaylar sırasında hayatını kaybedenlerin sayısı 5’e çıkmıştı. ABD medyası yaralıların olduğu bilgisini de paylaşmıştı. İngiliz basını “ABD’de anarşi” başlıkları atmıştı. Güvenlik güçleri, Kongre binasını dört saat sonra göstericilerden temizlemeyi başarmıştı.

ABD Eski Başkanı Donald Trump’ın başkent Washington DC’deki “Amerika’yı Kurtar” adlı mitinginin ardından ortalık karışmıştı. Aralarında aşırı sağcı Trump destekçilerinin de bulunduğu bir grup, seçim sonuçlarının resmileşmesine yönelik tescil oturumunun yapıldığı Kongre binası önünde toplanıp baskın yapmıştı. Bu noktada polisin müdahalede bulunduğu bazı Trump destekçileri, barikatları aşarak Kongre binasını basmıştı. Capitol olarak adlandırılan Kongre binasında giriş-çıkışlar kapatılırken, güvenlik güçleri destek kuvvet istemek zorunda kalmıştı.

Ülkede gerilim bir anda had safhaya tırmanırken, sosyal medyada Trump destekçilerini Kongre binası içinde gösteren fotoğraflar yayınlanmıştı. Kongre üyelerine sığınaklara inmeden önce gaz maskeleri dağıtılmıştı. Göstericiler Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’nin de odasına girerken, bazı yağma olayları da yaşanmıştı. ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence, güvenlik nedeniyle Kongre binasından çıkarılmıştı. Dünya ABD’deki manzara karşısında şoke olurken Washington DC Belediye Başkanı Muriel Bowser, kent genelinde sokağa çıkma yasağı ilan edildiğini açıklamıştı. 

NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, ABD’deki olaylara ilişkin açıklama yaparak “Washington’daki görüntüler şoke edici. Demokratik seçimin sonucuna saygı gösterilmeli” ifadesini kullanmıştı.

AB Yüksek Temsilcisi Josep Borrell de olayları “ABD demokrasisine karşı görülmemiş saldırı” olarak nitelendirerek seçim sonucuna saygı çağrısı yapmıştı.

 AB Konseyi Başkanı Charles Michel ise “ABD’de yönetimin Joe Biden’a barışçıl şekilde devrinin sağlanacağına inanıyoruz” diye uyarmıştı. 

Önde gelen Demokrat Kongre üyeleri sosyal medya devlerine Başkan Donald Trump’ın hesaplarının kapatılması için çağrı yaparken, bu konuda ilk adımı Twitter atmıştı. Şirket Trump’ın tweet’lerini silerken, hesabının 12 saat boyunca kilitleneceğini açıklamıştı.

Joe Biden’den ilk açıklama: Bu bir kalkışmadır!

ABD’nin seçilmiş Başkanı Joe Biden, Trump destekçilerinin Kongre’yi basmasının ardından ABD demokrasisi ve hukukun üstünlüğüne yönelik “saldırılara” son verilmesi çağrısı yapmıştı. Biden, “Yapılan protesto değildir. Bir kalkışmadır. Bu kesinlikle kaostur. Ayrılıkçılığa bile girer. Bu kalabalığa çağrı yapıyorum. Geri çekilin” ifadelerini kullanmıştı. Joe Biden, Başkan Trump’a çağrı yaparak, “Ulusal televizyona çık ve yeminini tut, Anayasa’yı savun” teklifinde bulunmuşlardı. Evet, Amerikan rüyası, artık Amerikan kâbusuna dönmeye başlamıştı… Şeytan’ın en büyük şatosu sarsılıp çökmeye ve çözülmeye hazırlanmaktaydı!

Donald Trump, 3 Kasım 2020’de yapılan Başkanlık Seçimlerinin sonuçlarının netleştirilmesi için düzenlenecek Kongre oturumu için Washington’da toplanan destekçilerine seslenerek seçimlerde hile olduğunu vurgulamıştı. “Demokratlar’ın seçimlerde usulsüzlük yaptığı” konusunda ısrarcı olan Trump, “Asla yenilgiyi kabullenmeyeceğim, pes etmeyeceğim.” diyerek taraftarlarını kışkırtmıştı.

Devir teslim törenlerinin bile yüzbinlerce askerin çok sıkı güvenlik tedbirleri sayesinde gerçekleştiği bir Amerika’da artık çözülme kaçınılmazdı!

Normalde bayram neşesi içinde geçmesi gereken Başkanlık devir teslim törenleri, saldırı ve isyan endişesiyle; Washington’da 30 bin, diğer eyaletlerde on binlerce, toplamda yüz binleri aşan özel askerlerin sıkı tedbirleri gölgesinde ancak yapılmıştı. Eski ABD Başkanı ve Kovboy Şerifi tavırlı Trump, yeni Başkan Joe Biden’e teslimi yapmaktan kaçınmış, yemin törenine katılmamış, suçlu gardiyan gibi Beyaz Saray’dan ayrılmıştı. Üstelik giderayak yaptığı konuşmada: “Umarım bu ayrılık, uzun vadeli olmayacaktır. Bekleyin, bir şekilde geri döneceğim.” şeklinde kafa karıştırıcı ve yine tam bir kovboy tarzı laflar sıralamıştı. Bu sözler, hâlâ fesat çıkarmak için fırsat kollayacağının kanıtıydı. Bütün bunlar, dışarıda savaş ve saldırı, isyan ve terörü azdırıcı, Siyonizm’in zulüm ve sömürü aracı olan; içeride ise, siyahlara, Müslümanlara, Asyalılara ve garibanlara kan kusturan ABD’nin çözülüş ve çöküşünün artık önlenemeyeceğinin işaretleri sayılmalıydı.

Bu arada Biden’in yemin törenine hazırlık öncesinde, Dışişleri Bakanı yapılacağı konuşulan Yahudi asıllı adamın, oldukça küstah bir tavırla Türkiye’yi “Sözde müttefik…” şeklinde tanımlaması, bir Siyonist olduğunu gururla açıklayan Joe Biden’in bize bakış açısını ve patavatsız politikasını yansıtmaktaydı.

Joe Biden’in açılış konuşmasında: “Önümüzde aşacağımız çok ciddi sorunlar ve ABD’nin geleceğini tehdit eden zorluklar ve odaklar vardır. Ülkeyi yeniden barıştırıp birleştirecek ciddi adımlar atmak en önemli ve öncelikli görevlerimiz arasındadır…” sözleri, Trump’ı suçlama ve yargılama hazırlığı sayılsa da, çok ciddi tehdit ve tehlikelerle karşı karşıya bulunduklarının da bir itirafıydı.

Körfez’de üç buçuk yıldır devam eden suni düğüm çözülerek beklenen karar alınmış ve anlaşma imzalanmıştı!

Körfez’de, Katar ve Suudi Arabistan arasında artık barış rüzgârları esmeye başlamıştı. Erdoğan’ın kankası Katar Emiri, Suudi Arabistan Veliaht Prensi tarafından samimi bir şekilde karşılanmıştı. Körfez liderleri, Katar’a yönelik ambargoyu sona erdirecek “dayanışma ve istikrar anlaşmasını” imzalamıştı. Bu karar ABD’nin yeni seçilen Başkanı Biden’in etkisi olarak yorumlanmıştı. Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Faysal bin Ferhan Al Suud, gerçekleştirilen 41. Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) Zirvesi’nde, Katar’a ambargo uygulayan ülkelerin Doha ile diplomatik ilişkilerini yeniden tesis ettiğini ve ambargonun kaldırıldığını açıklamıştı. ABD Başkanı Donald Trump’ın damadı ve Ortadoğu Özel Danışmanı Jared Kushner’in yanı sıra, Katar’a yönelik ambargoya katılan Mısır Dışişleri Bakanı Sami Şukri de zirvede hazır bulunan isimler arasında yer almışlardı. Milli Çözüm Dergimiz, Erdoğan’ın kankası Katar Emiri’nin de ABD ve İsrail kuklası olduğunu yazdığında, bize kızanların şimdi yüzleri bile kızarmamıştı.

Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Bahreyn ve Mısır ile Katar arasındaki diplomatik kriz, Körfez İşbirliği Konseyi Zirvesi’nde imzalanan bildirgeyle sonlanmıştı. 3,5 yıl Suudi Arabistan öncülüğünde Katar’a abluka uygulayan dört ülke, hava sahalarını ve sınırlarını Katar’a açacağını duyurmuşlardı.

Peki 5 Haziran 2017’de uygulamaya başladıkları ablukanın kaldırılması için 13 şartları olduğunu duyuran bu ülkeler, şartların hiçbiri yerine getirilmemiş görünürken neden politika değişikliğine yanaşmışlardı?

Bir süredir Kuveyt’in arabuluculuğunda ve ABD Başkanı Donald Trump’un damadı ve danışmanı Jared Kushner’in öncülüğünde yürütülen müzakerelerin 4 Ocak’ta sonuçlandığı açıklanmıştı. Ancak anlaşma maddeleri ya da ülkelerin hangi taleplerinin karşılıklı olarak kabul edildiğine dair detaylar henüz kamuoyuyla paylaşılmamıştı. Sadece hava sahaları ve sınır kapıları açılmadan hiçbir anlaşmaya imza atmayacağını duyuran Katar’ın talebi olumlu karşılanmıştı. Katar Emiri El Sani’yi, Al Ula şehrindeki havalimanında, üç yıllık ablukanın en acımasız rakiplerinden biri olan Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Salman karşılamıştı. Korona virüs salgını sebebiyle maskeleriyle havalimanında bulunan ve el sıkışmayan iki lider, tüm bunlara rağmen uzun süredir görüşmemiş ve birbirine hasret kalmış iki arkadaş gibi bir süre birbirlerine sarılmışlardı.

Bu anlaşmanın Türkiye’yi nasıl etkileyeceği tartışılmaktaydı!

Dört ülke ile Katar arasındaki anlaşmazlık konuları arasında, Türkiye’nin de doğrudan Katar’la aynı politikaları uyguladığı ve iki ülkenin birbirine destek çıktığı konular da vardı. Örneğin iki ülke Libya’da aynı tarafları destekliyorlardı. Mısır’daki darbe sonrası süreçte iki ülke de Müslüman Kardeşler üyelerine kapılarını açmışlardı. Hamas’a verilen destek ve İran’la bazı alanlarda da olsa bölgesel işbirliği sürüyordu. Bu sebeple Suudi Arabistan öncülüğündeki ülkeler, Katar’daki Türk askeri üssünün de kapatılmasını şartlar arasında saymıştı. Ancak ne Türkiye ne de Katar bu konuda geri adım atmıştı. Üssün çapı büyürken daha fazla Türk askeri Katar’da konuşlanmış ve ortak tatbikatlar yapılmıştı. Anlaşmayla birlikte Türkiye-Katar ilişkilerinin seyrinde bir değişiklik olacak mıydı? Körfez ülkeleri üzerine çalışmalar yapan Oxford Üniversitesi’nden Galip Dalay ağzından baklayı çıkarmıştı:

“Türkiye için bu anlaşmanın pozitif bir tarafı vardı. Türkiye, üç ülkeyle ilişkilerini bir süredir biraz dahi olsa yumuşatma arayışındaydı: İsrail, Mısır ve Suudi Arabistan. Katar ile Suudi Arabistan’ın normalleşmesi zaten bir süredir bilinip durmaktaydı. Türkiye ile Katar bu süreçteki aşamaları detaylıca konuşmuşlardı!” Yani Erdoğan iktidarıyla Arap Kralları arasındaki dostluk da düşmanlık da yapaydı… Çünkü hepsi de ABD’nin ve Siyonizm’in güdümünde bulunmaktaydı!

Ambargonun kalkması için Katar’dan talep edilen 13 koşul şunlardı:

1- İran’la diplomatik ilişkilerin seviyesi düşürülmeli ve İran’ın Katar’daki diplomatik temsilcilikleri kapatılmalı. İran Devrim Muhafızları üyeleri sınır dışı edilmeli ve İran’la askeri ve istihbarat işbirliği kesilmeli. İran’la ticaret de Körfez İşbirliği Konseyi’nin güvenliğini tehlikeye atmayacak şekilde ve ABD’nin uyguladığı uluslararası yaptırımlarla uyumlu şekilde sürmeli.

2- Şu an hâlâ inşaat halinde olan Türk askeri üssü hemen kapatılmalı, Katar Türkiye ile askeri işbirliğine son vermeli.

3- Özellikle Müslüman Kardeşler, IŞİD, El Kaide, Fetih el Şam [O dönem Nusra bağlantılı örgüt] ve Lübnan Hizbullahı olmak üzere tüm terörist, mezhepçi ve ideolojik örgütlerle bağlarını koparmalı. Suudi Arabistan, Bahreyn, BAE ve Mısır’ın listesindeki gibi bu örgütleri resmen terör örgütü olarak kabul etmeli ve gelecekte bu listede yapılacak güncellemelere de uyumlu hale getirilmeli.

4- Suudi Arabistan, BAE, Mısır, Bahreyn ve ABD tarafından terörist ilan edilen tüm gruplara, örgütlere ve bireylere yönelik maddi yardımı kesmeli.

5- Suudi Arabistan, BAE, Mısır ve Bahreyn’den kaçıp da aranan kişileri, kaçakları ve teröristleri geldikleri ülkelere teslim etmeli. Bu kişilerin ülkedeki varlıklarını dondurarak; hareketleri, mali durumları ve adresleriyle ilgili talep edilen tüm bilgileri sağlayıvermeli.

6- Al Jazeera ve onunla bağlantılı tüm kuruluşlar engellenmeli.

7- Bağımsız ülkelerin içişlerine karışmamalı. Suudi Arabistan, BAE, Mısır ve Bahreyn’in aranan vatandaşlarına vatandaşlık vermeyi sonlandırmalı. Daha önce verilmiş bu vatandaşlıkları iptal etmeli.

8- Son yıllarda Katar’ın politikaları sebebiyle meydana gelen maddi kayıplar için ve can kayıplarının tazminatı için ödeme yapmalı. Bu ödemenin miktarı Katar’la koordinasyon halinde belirlenmeli.

9- Katar’ın askeri, siyasi, sosyal ve ekonomi politikalarını diğer Körfez ve Arap ülkeleriyle uyumlu hale getirmeli, ekonomik meselelerde de 2014’te Suudi Arabistan’la imzalanan anlaşmaya göre hareket edilmeli.

10- Suudi Arabistan, BAE, Mısır ve Bahreyn’in siyasi muhalifleriyle bağlantılarını koparmalı, bu muhalif gruplarda iletişim sağlandığı kişilerle ilgili detayları, kişisel bilgileri ve Katar’ın sağladığı destekle ilgili bilgileri vermeli.

11- Katar’ın doğrudan ya da dolaylı olarak fonladığı Arabi21, Rassd, El Arabi El Cedid, Mekamelen ve Middle East Eye dahil tüm medya kuruluşlarıyla alâkasını kesmeli.

12- Liste Katar’a verildikten sonraki 10 gün içinde tüm talepler kabul edilmeli.

13- Taleplerin kabul edilmesinin üzerinden bir yıl geçtikten sonra her ay denetleme yapılacaktı. Devamında 10 yıl içinde yıllık denetimler olacaktı. Katar da tüm bu koşulları kabul edecekti.

İsrail’in Erdoğan Türkiyesini Avucuna Alma Çabası:

İsrail Ulusal Güvenlik Enstitüsü INSS’nin, Türkiye ile ilgili dikkat çeken ifadelerinin yer aldığı 2021 yılına dair hazırladığı raporunda, İsrail rejimine yeni bir yol haritası sunulmaktaydı. Söz konusu raporda Türkiye ile ilişkilerin düzeltilmesinden ekonomik ilişkilerin güçlendirilmesine, karşılıklı büyükelçi atamalarından Batılı ülkeleri Türkiye’ye karşı harekete geçirmeye kadar birçok önemli nokta bulunmaktaydı.

Siyonist İsrail rejiminin önde gelen düşünce kuruluşlarından olan İsrail Ulusal Güvenlik Araştırmaları Enstitüsü’nün (INSS) 2021 yılına dair hazırladığı strateji raporunda dikkat çeken ifadeler yer almıştı. İsrail rejimi Cumhurbaşkanı Reuven Rivlin’e de sunulan raporda Türkiye ile ilişkiler konusunda önemli cümleler vardı. Bu bağlamda İsrail rejimi yönetimine dikkat çekici tavsiyelerin yer aldığı raporda, Türkiye ile ilişkilerin iyileştirilmesi gerektiği vurgulanmıştı. Öte yandan Ankara’nın İsrail rejimine büyükelçi atamak istediği yönündeki haberlerin gerçeklik payının yüksek olduğu belirtilirken İsrail rejiminin de en hızlı şekilde Türkiye’ye büyükelçi ataması tavsiyesinde bulunulmaktaydı. Siyonist INSS’nin 2021 yılına yönelik raporunda Türkiye ile İsrail rejimi arasındaki ekonomik ilişkilerin güçlülüğüne dikkat çekilirken, Ankara’nın İsrail karşıtı politikalarına rağmen Türkiye’nin İsrail için bir askeri tehdit olmadığı vurgulanmıştı. Söz konusu raporda dikkat çeken bir başka noktaysa “Avrupa ülkeleri Türkiye’ye karşı harekete geçirilmeli” yönündeki tavsiye dikkatlerden kaçmamıştı.

Rusya Devlet Başkanı Putin, Erdoğan’ı devre dışı bırakarak Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev ve Ermenistan Başbakanı Paşinyan ile Dağlık Karabağ konusunu Moskova’da ele almışlardı.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ve Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, Dağlık Karabağ konusunu Moskova’da ele almışlardı. Bu görüşme Putin’in girişimiyle yapılmıştı. Kremlin’den yapılan duyuruda Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in girişimiyle 11 Ocak 2021’de Moskova’da Aliyev ve Paşinyan’ın katılımıyla üçlü bir görüşmenin gerçekleştirileceği açıklanmıştı. Buna göre görüşmede 9 Kasım 2020’de Dağlık Karabağ’a yönelik imzalanan ortak bildirinin uygulanması sürecinin gidişatı ve bölgede mevcut olan sorunların çözümü için atılabilecek adımların ele alınması planlanmıştı. Putin’in Aliyev ve Paşinyan’la ayrı görüşmeler gerçekleştirmesi de planlar arasındaydı. Görüşmede çatışmalardan etkilenen bölgelerde yaşayanlara insani yardım sağlanması, ayrıca ticaret, ekonomi ve ulaşım ağlarının önündeki engellerin kaldırılması ve bunların geliştirilmesi konularının üzerinde durulacaktı. Peki iyi de Türkiye ve Sn. Erdoğan niye çağrılmamıştı?

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ve Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ı Kremlin Sarayı’nda ağırlamıştı. Liderlerin Dağlık Karabağ ateşkesi sonrası ilk kez bir araya geldiği görüşme öncesi açıklamalarda bulunan Putin, Aliyev ve Paşinyan’a Moskova’ya geldikleri için teşekkürlerini aktarmıştı.

Rusya’nın Karabağ’daki ara buluculuk adımlarının, bölgede istikrarlı bir ateşkesin sağlanmasına yönelik olduğunu savunan Putin, “Rusya, Azerbaycan ve Ermenistan tarafından varılan üçlü ateşkes anlaşması istikrarlı bir şekilde uygulanmaya devam ediyor. Dağlık Karabağ’daki durum sakin, 48 bin mülteci şimdiden bölgeye döndü” ifadelerini kullanmıştı. Karabağ’da yaşanan çatışmaya kapsamlı bir çözüm için gerekli ön şartların oluşturulduğunu öne süren Putin’in, “Rusya, attığı tüm adımlarla Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Minsk Grubu’nda belirlenen temel prensipleri takip etmeye çalışıyor. Adımlarımızı ortaklarımızla sürekli olarak istişare etmeyi sürdürüyoruz” şeklinde konuşması kafa karıştırıcıydı. Öyle ya, Sn. Erdoğan niye çağrılmamıştı? Putin, Moskova’da yapılacak görüşmede, Dağlık Karabağ konusunda 10 Kasım 2020’de varılan anlaşmanın hatlarının belirlenmesinin önemini vurgulamıştı.

“Rus barış gücünün faaliyetleriyle ilgili konuları, sınır çizgilerinin netleştirilmesi, insani sorunların çözümü, kültürel mirasların korunmasını kastediyorum. Özellikle ekonomik, ticari ve ulaşım bağlantılarının ve sınırların açılması konusu büyük öneme sahip. Bu konudaki çalışmaların, Rusya, Ermenistan ve Azerbaycan Başbakan Yardımcılarının başkanlığında ortak çalışma grubu tarafından yapılması öngörülüyor.” diyen Rus lider, neden Türkiye’yi hesaba katmamıştı?

“Bu duyarsız ve ayarsız sözleri konuşsunlar da, Erdoğan’a malzeme ve mazeret sunsunlar” diye sanki özel kiralanmışlar gibi; CHP’li Fikri Sağlar’ın türban(!) zırvası ve Sözcü gazetesinin Ayasofya ile ilgili yazısı bahanesiyle yandaş medyada fırtınalar koparılmıştı. Oysa Müyesser Yıldız’ın dediği gibi; tartışılması ve hesap sorulması gereken çok daha hayati konularımız vardı.

O süreçte sadece birkaç ayda olanları hatırlayalım:

“Erdoğan’ın yeni sayfa açma çağrısında bulunduğu” AB’nin silahlı güçleri, Yunan bir komutanın idaresinde, Türkiye’den Libya’ya gıda ve boya gibi maddeler taşıyan bir gemimizi, korsan gemisi gibi basmıştı. Peki ne yapıldı? Hiçbir şey!.. Sadece sızlanma ve kınama mesajları… Üstelik; Yunanistan Savunma Bakanı Nikolaos Panagiotopoulos, Genelkurmay Başkanı Konstantinos Floros ve Savunma Bakan Yardımcısı Alkiviadis Stefanis, yılbaşı üzeri ve sonrasında Ege’de işgal ettikleri adalarımız ile Lozan’a göre gayrı askeri statüde olan birçok adada gövde gösterisi yapmışlardı. Buna rağmen, Kahraman Erdoğan iktidarı, “dostluk” eli uzatmaya, “Önkoşulsuz görüşmeye hazırız!” diye bir nevi yalvarmaya kalkışılmıştı.

Küstah Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis, “Türk-Yunan anlaşmazlıklarını Türkiye-AB anlaşmazlığına dönüştürmeyi başardık.” iddiasında bulunmuşlardı. Ancak ne “Bu doğru mu?” diye soran çıktı, ne de Miçotakis’i yalanlayana rastlandı!.. Hatta Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Yunan mevkidaşı Nikos Dendias’a şöyle bir yeni yıl mesajı yollamaktan sakınmamıştı ve sıkılmamıştı:

“Sevgili Niko, işte yeni yıl için sana dostça bir tavsiye –başkalarından yardım istemeyi ve Yunan halkının haysiyetini zedelemeyi bırak. 2021 doğrudan, samimi ve ciddiyetle konuşarak farklılıklarımızı adil şekilde çözümlediğimiz bir yıl olabilir.”

Yunan Dışişleri Bakanı Dendias ise şu karşılığı verecek kadar şımarmıştı:

“Teşekkürler sevgili dostum Mevlüt. Karşılıklı olarak temenni ve tavsiye veriyorsak 2021 yılı Türkiye için 3 ‘A’lar senesi olsun: 1- Meşru haklarımızı uygularken Yunanistan’a savaş tehdidinde bulunmaktan vazgeçin. Ne de olsa 21’inci yüzyılda yaşıyoruz. 2- Daha fazla Avrupalı ve daha az Neo-Osmanlıcı olmayı esinlenin. Bu Türk halkına en iyi şekilde hizmet edecek. 3- Provokasyonlardan ve yasadışı faaliyetlerden kaçının.” şeklinde haddini aşmıştı. Ama maalesef bu ağır hakaretlere de cevap veren çıkmamıştı!..

ABD ise Türkiye’ye karşı iyice küstahlaşmıştı:

Ankara’da defalarca en üst düzeyde ağırlanan eski Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey, şunları zırvalamıştı:

“Erdoğan, ona dişlerinizi gösterene kadar geri adım atmayacaktır. Suriye’nin kuzeydoğusunda Ekim 2019 ateşkesini müzakere ederken yaptığımız buydu. Ekonomilerini yıkmaya hazırdık. Rus uçağının düşürülmesi sonrasında Putin’in yaptığı da buydu. Ruslar şimdi İdlib’de Türklere iki defa güçlü sinyal gönderdi. Bir Türk taburunu vurdular.”

İktidardan bu vahim suçlamalara herhangi bir tepki duyulmamıştı. Ama maalesef muhalefetten de bunlara bir yanıt çıkmamıştı!

O dönemin ABD Dışişleri Bakanı Pompeo’nun giderayak Rahip Brunson olayı ile ilgili yaptığı, hakaret ve suçlama dolu şu paylaşımı da yanıtsız kalmıştı: “Biz asla ama asla insanlarımızı ABD’ye getirmek için para vermedik. ABD’nin itibarını geri kazandık. Artık diktatörlere ve zorbalara, sahte ‘kırmızı çizgiler’ veya para yüklü paletler yok.”

Acaba burada sayılan “Diktatörler ve zorbalar” kimler olmaktaydı? “Sahte kırmızı çizgiler”le neyi kast ediyorlardı? “Para yüklü paletler” hangi anlamı taşımaktaydı?..

Bu arada, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, S-400’lerle ilgili olarak ABD ile ortak çalışma grubu oluşturulduğunu ve teknik görüşmelerin başladığını duyurmuşlardı. Ancak ABD tarafı, anında bunu yalanlayıp, sürdürülen görüşmelerin son yaptırımların etkisiyle ilgili olduğunu açıklamıştı. Aradan günler, haftalar geçtiği halde, doğrusu ne idi hâlâ öğrenemedik; çünkü iktidar yine sessiz kalmıştı!?.

Aynı süreçte önemli bir şey daha yaşanmıştı: İstanbul seçimlerini kazanma ümidiyle TRT’ye çıkarılan terörist başlarından Osman Öcalan, “Kısa bir süre önce bir Cumhurbaşkanı danışmanıyla görüştük. Uzun bir görüşme oldu. PKK başta olmak üzere yaşanan durumlarla ilgili görüştük” buyurmuşlardı. Bu konu bile sadece birkaç gün konuşulmuş ve üzeri kapatılmıştı.

Ayasofya konusundaki çifte standartlar mide bulandırıcıydı!

Ayasofya’nın camiye çevrilmesi konusuna dünyanın dört bir tarafından tepkiler yağmıştı. Tepki gösterenler arasında Türk vatandaşı iki isim de vardı. Bunlardan birisi Fener Rum Patriği Bartholomeos‘tu; “Aklıselimin üstün gelmesini umuyorum. Türk halkı, bu anıtın evrenselliğini vurgulama sorumluluğuna sahiptir” diye konuşmuşlardı. Diğer isim ise 2019 yılında Fener Rum Patrikhanesi tarafından Amerikan Rum Ortodoks Kilisesi Başpiskoposluğuna atanan Elpidophoros Lambriniadis olmaktaydı. Ayasofya’nın camiye çevrilmesine ilişkin olarak, “Izdıraplı günler, yas tutuyoruz… Korkunç ve gereksiz eylem… Ayasofya’nın sessiz taşları için ayağa kalkmalı ve konuşmalıyız…” ifadelerini kullanmıştı. Bayrakların yarıya indirilmesi eylemini yapmıştı. Türkiye’ye baskı yapılması için Pompeo’yla buluşmuşlardı. Ayrıca Joe Biden’den destek mesajı almışlardı.

Toparlarsak… Tamam; ABD’ye, AB’ye, Yunanistan’a artık “Eyyy” bile denilemiyor, anladık. Ancak en azından Ayasofya karşıtı açıklamalar yapan Bartholomeos ve Lambriniadis ile şu terörist Osman Öcalan’la görüşen danışmanı bulmak için göstermelik de olsa bir soruşturma açılması lazımdı!.. Peki yapıldı mı?”[1]

Bütün bunlara rağmen Sn. Erdoğan hâlâ ve yüzünün akıyla şöyle buyuruyorlardı:

Kendimizi asla başka yerde değil, Avrupa’da görmek istiyoruz. Geleceğimizin AB’de olduğuna inanıyoruz!..”

Sn. Erdoğan’ın bu “Başka yer…” dedikleri elbette ve herhalde “İslam Birliği” olmalıydı! İşte bu denli dindar ve kahraman(!) yöneticiler elinde Türkiye her gün daha onurlu(!) ve huzurlu(!) günlere hızla yaklaşmaktaydı!..

Bakalım, Erbakan Hocamızın deyimiyle “Freni patlayan ve ilk virajda uçuruma yuvarlanmaktan kurtulamayacak olan AB ve ABD dolmuşuna binmek” için can atan Erdoğan nasıl bir akıbete uğrayacaktı?

Ve hâlâ bazı SP’li arkadaşlar, böylesine büyük bir liderin, YİK başı Oğuzhan Asiltürk Hz.lerini ziyarete tenezzül buyurmalarını oldukça mutlu ve kutlu bir gelişme olarak yorumlayıp, nice kerametler uydurmuşlardı…

Hukuk Kuralları mı, Guguk Krallığı mı?

Hatırlayacaksınız, Anayasa Mahkemesi Enis Berberoğlu ile ilgili “Hak ihlali” kararı almıştı. Ama alt mahkeme olan 14. Ağır Ceza Mahkemesi, halk tabiriyle bu kararı tanımamış, takmamış ve uymamıştı. Sonunda, AYM aynı kararı tekrar almıştı. Ama bu sefer ciddiye alınıp alınmayacağı hâlâ tartışılmaktaydı.

Bu arada, bir partinin Gn. Bşk. Yardımcısı, evinin önünde pusu kurularak silahla yaralanmış ve feci şekilde dayaklanmıştı. Ancak Sn. Cumhurbaşkanından, Adalet Bakanından, MHP Kurmaylarından, hatta yandaş yazar ve yorumculardan tek bir kınama ve itiraz çıkmamıştı. Yetmez, bazı MHP’li üst düzey yetkililer bu olaylara karışan Ülkücülerin tutuklanmasıyla ilgili Cumhuriyet Savcısına sataşıp açıkça tehditler yağdıracak kadar şımarmış ve şaşırmışlardı. Ama hayret, ne bu hakarete muhatap olan Savcının ve Yargı Kurumlarının ve ne de iktidarın hâlâ kılı bile kıpırdamamıştı.

Şimdi soruyoruz; Hukuk kurallarının ve Yargı kararlarının değil, guguk krallığının geçerli sayıldığı bir Türkiye nasıl bir akıbete ve felakete sürüklendiğinin farkında mıydı?

 


[1] Müyesser Yıldız, odatv.com

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Picture of Ahmet AKGÜL

Ahmet AKGÜL

Subscribe
Bildir
11 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Anahtarların teslim zamanı gelmiş ve geçmektedir…
Aziz Erbakan Hocamızın hep vurguladığı “Şahsiyetli Dış Politika” nerde AKP’nin 20 yıllık iktidarının ve ülke için pasif ama hükümet için aktif muhalefetin sonunda gelen Türkiye işte ortada…

Çözülmekte olan ABD ve AB’nin kuyruğunda, ağabeylik rolünde ve işbirliği içindeki Azerbaycan ve Katar tarafından bile takılmayan, Rusya tarafından hesaba katılmayan, bir sıkımlık canı olan Yunanistan’dan nasihat alan bir ülke haline gelmek ne büyük facia…

Artık anahtarların ülkemizi bölgede saygın ve etkili, dünyada güçlü bir merkez haline getirecek hasılı şahsiyetli dış politika güdecek emin ellere teslim edilme zamanı gelmiş ve geçmektedir. Milli Görüş ve Milli Çözüme inanan bir Cumhurbaşkanı ve hükümeti tek kurtuluş reçetesidir…

Başka Yer!
Mazlumların kurtuluşunu, gariplerin felaha erişini, zalim siyonistlerin dişinin kırılıp burunlarının sürtülüşünü değil de zalim sömürü çarkının bizzat işbirlikçisi olmayı hedefleyen ve ne olursa olsun vazgeçmeyen sözde dindar kahraman zevat! Gururlanma sakın ha! Alemi Yaratan Allah (cc) var. Kurduğun tuzakları ve sığındığın limanları başına geçirecek bir kudret var. Başka yer demek ha… Nice zalimleri ve onların uşaklarını tarihin tozlu sayfalarına gömen Rabbimiz elbet sizin de hesabınızı dürecek.

Bulutlar dağılınca herkes Erbakan’nın mührünü görecek
Zulüm ve sömürü düzeni böylece devam edecek ve bizde şeytani saltanatımızı hep elimizde tutacağız diye düşünüyorsanız yanılıyorsunuz…
Adil Düzen İnkılâbı gelecek, onurlu bir dış siyaset ve medeniyet düzeni kurulacaktır inşaallah…

KUZEYDE ORTAM ISINIRKEN KUKLALARIN KAPIŞMASI
Dünya bir süredir Ukrayna Rusya savaşına kilitlenmiş durumda. Aslında kimse ne olduğunu veya ne olacağını tam kestiremiyor. Bu sıcak savaş ortamında;
1-Abd; Rusyayı kışkırtarak ve gündemi sıcak tutarak fitilin alevlenmesini mi, istemektedir?
2-Abd; olası Ukrayna Rusya savaşında, hem Rusyanın biraz güç kaybetmesini hemde savaş stratejilerini ve teknolojik silahlarını bu yolla görme ve çözme plânımı gütmektedir?
3-Abd; kışkırtma politikası ile, Rusyanın bu oyuna gelerek, Ukraynanın bir kısmını kuşatma eğilimine gitmesi durumunda, bunu bahane ederek topyekün Rusyaya bir savaş açıp, Rusyayı bitirme ve parçalama stratejisimi yürütmekteydi?
4-Abd; belkide tarihte örnekleri olduğu gibi şeytanlığının gereği olarak, ilk hetapta Rusyaya karşıymış izlenimi vererek, belirli bir zaman sonra baskı veya farklı sinsiliklerle, Rusyayıda yanına almayı kabullendirip, Çine karşı bir güç birliğimi oluşturmaya çalışmaktaydı?
5-Putin Rusyası 130 bin askerini Ukrayna sınırına yığdığını açıklamıştı. “Ata binmek bir ayıp, inmek iki ayıp” sözü gereği, asker yığdığı Ukraynadan geri çekilme durumunda dünya önünde nasıl bir acziyet ve zaafiyet durumuna düşeceklerini hesap etmeyecek kadar siyaset ve strateji bilmemelerinin mümkün olmadığı gerçeği ile, artık Kuzeyimizde olası bir savaşa jazır olunması gerektiği ve Türkiyeninde bu savaşta ya arabuluculuk, yada safını bir taraf olarak ortaya koyması gerektiğinde, acaba hangi tarafta yer alınacaktı?!.
Şimdi dünya ve Türkiye bu soruların cevabını bulması ve bu doğrultuda siyaset ve dış politika adımlarının sağlam atılması gerekirken, maalesef kuklalar halâ daha danışıklı dövüş senaryolarıyla günü kurtarma derdindelerdi..

Vicdan…
Tarihin en şerefli milletinin; onuru, haysiyetini, şerefini, dinini, töresini koltuğu oturdukları ilk günden itibaren zedeleyen, küçük düşüren, bu halkın aklıyla dalga geçen, kibir abidesi bu insanlara vicdanı olan bu ülkenin ekmeğini yiyen, suyunu içen her vatandaş tepki göstermesi gerekirken, bu gerçekleri yazan sadece Milli Çözüm var?! Siyonizmin ve emperyalizmin burnunun kırılacağı ve Hakkın hakim olacağı günleri biran evvel gerçekleştir Allah’ım

ABD saltanatı çökerken yıldızı parlayan TEK MİLLİ ÇÖZÜMDÜ
ABD’de Kongre binası basılmıştı. Görevliler, ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence dahil güvenlik nedeniyle Kongre binasından çıkarılmıştı (kaçmışlardı).

Amerikan Kongre Binası: Amerika Birleşik Devletleri’nin yönetimini yürüten ABD Kongresi’nin ikamet yeridir.

Makalemizde vurgulandığı gibi bu olay [b]“Müslümanlara, Asyalılara ve garibanlara kan kusturan ABD’nin çözülüş ve çöküşünün artık önlenemeyeceğinin işaretleri sayılmalıydı.”[/b]

ABD’de demokrasinin sembolü yönetim binalarının basılma süreci ve önde gelen kongre üyelerinin sosyal medya devlerine Başkan Donald Trump’ın hesaplarının kapatılması için çağrı yapması sonucunda;
Twitter’in, Trump’ın tweet’lerini silmesi, hesabını 12 saat boyunca kilitlemesi ve diğer sosyal medya devlerinin de aynı çizgide hareket etmesi; Tanrı diye taptıkları Demokrasi, Özgürlük… putlarını, (ABD-Siyonizm-BATI’nın) yeri geldiğinde nasıl da yediklerini ve istismar ettiklerinin göstergesiydi.

Yeryüzüne demokrasiyi (halkın yönetime katılmasını) özgürlüğü (temel insan hak ve özgürlükleri) sağlayacak inanca, geçmişe ve imkana sahip olma bakımından en potansiyelli ülke Türkiye’dir.

Ülkemizdeki işbirlikçi iktidarın ve muhalefetin “insanlığa demokrasiyi, huzuru, barışı, özürlüğü, adaleti, temel hak ve hürriyetleri” getirmesini bırakın bu kavramları toplumlara kabul ettirecek tariflerden bile uzaklar.

Temel insan hak ve özgürlükleri, gerçek demokrasiyi, doğru laikliği “tüm insanların huzur içinde yaşayacakları sistemi” tüm halkların kabul edeceği normlarda şuan sunan ve yürütebilecek enerjiye ve samimi inanca sahip olan sadece tek kişi [b]“Aziz Erbakan Hocamızın en Bilge Cesur Sadık Talebesi ve Takipçisi Üstad Ahmet Akgül Hocamızdı” [/b]

[b]Üstad Ahmet Akgül Hocamızın;[/b]
Siyonizm’in sömürü sistemini tarifi ve ülke içerisindeki uzantılarını (işbirlikçilerini) deşifresi (sayısız Feto ve versiyonları ile) bir ömür mücadelesi,

İnsanlığa huzur getirecek [b]“Adil Düzen” [/b]projelerine vukuf yeti-izahı,

Demokrasi, laiklik, insan hakları gibi sayısız istismar edilen kavramları, istismar edilemeyecek şekilde insanlığa fayda sağlayan tarzda dosdoğru muhteşem tarifi,

Ehem konularda yüze yakın kitabı,

Her şeyden öte [b]Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hocamızı,[/b] teknolojik hazırlıklarını, kurtuluş projelerini bilen, şaşmayan şaşırtmayan olması [b]“Tek Çare Milli Çözüm/Üstad Ahmet Akgül Hocamız”[/b] gerçeğinin ispatlarındandı!

Sn. Erdoğan’ın bu “Başka yer…” dedikleri elbette ve herhalde “İslam Birliği” olmalıydı! İşte bu denli dindar ve kahraman(!) yöneticiler elinde Türkiye her gün daha onurlu(!) ve huzurlu(!) günlere hızla yaklaşmaktaydı!..
Nisâ 115
Her kim kendisine ‘dosdoğru yol’ apaçık belli olduktan (hidayet ve hakikati bilip tanıdıktan, Hakk ile Bâtıl’ın farkına ve şuuruna vardıktan) sonra, (dünyalık makam ve menfaat hırsıyla) Elçiye (Peygambere ve Hakk dava rehberine) muhalefet edip (haklı ve hayırlı hareketten ayrılırsa) ve mü’minlerin yolundan başka bir yola (Siyonist ve Haçlı İttifakına ve şeytani kurallarına) uyarsa, onu dönüp gittiği yanda (şerli ortam ve ortaklıkta) bırakırız (bu hıyanet ve hakaretinden dolayı tekrar Hakka ve hidayet yoluna dönmesine fırsat tanımayız ve hidayetini karartırız) ve (ahirette de) cehenneme sokarız. O ne kötü ve sürekli bir (zindan) karargâhıdır! [Not: İmamı Şafii: Bu ayet, “icma”ya ve Hakk hâkim olsun diye ortaya çıkan oluşuma bağlı kalmayı gerekli sayan en önemli ayetlerin başındadır” buyurmaktadır. Bak: Razi. Cilt: 11 Sh: 43]

https://www.mealikerim.com/4/nisa/115

Bütün bunlara rağmen Sn. Erdoğan hâlâ ve yüzünün akıyla şöyle buyuruyorlardı:

“Kendimizi asla başka yerde değil, Avrupa’da görmek istiyoruz. Geleceğimizin AB’de olduğuna inanıyoruz!..”

Sn. Erdoğan’ın bu “Başka yer…” dedikleri elbette ve herhalde “İslam Birliği” olmalıydı! İşte bu denli dindar ve kahraman(!) yöneticiler elinde Türkiye her gün daha onurlu(!) ve huzurlu(!) günlere hızla yaklaşmaktaydı!..

Bakalım, Erbakan Hocamızın deyimiyle “Freni patlayan ve ilk virajda uçuruma yuvarlanmaktan kurtulamayacak olan AB ve ABD dolmuşuna binmek” için can atan Erdoğan nasıl bir akıbete uğrayacaktı?

Ve hâlâ bazı SP’li arkadaşlar, böylesine büyük bir liderin, YİK başı Oğuzhan Asiltürk Hz.lerini ziyarete tenezzül buyurmalarını oldukça mutlu ve kutlu bir gelişme olarak yorumlayıp, nice kerametler uydurmuşlardı…

NERESİNDEN TUTSANIZ ELİNİZDE KALIYOR!!!!
Musa Aleyhisselâm, Bir gün sürülere zarar veren Çakallar için, ALLAH’ım bunları Islah eyle diye dua eder.

Sabah kalktığında çakallaların ölmüş olduğunu görür.

YÂ RABBİ ben bunların ölmesini değil Islah Olmasını istedim değince CENABI HÂK nida eder…

Çakalların islahı ölümdür, Ey Musa

buyurur. Çünkü onların fıtratında çakallık var ve masum olanlara zarar verir…

YÂ RÂBBİ!

Fitratı çakallaşmış olan, hainleri – şerefsizleri- soysuzları Islah eyle…

FIRSATCILAR
Dünya degisime çok acil muhtaçtır…Bu degisimi sadece müslümanlar degil tüm insanlık istemektedir..Fakat bu hareketliligi fırsat bilen münafıklar kafirlerin pesine takılmıs mal ve makam pesindeler…

YAZIK SEREFLİ DAVANA SAHİP ÇIKMAZSAN ,ŞEREFTEN YOKSUN YAŞARSIN VE TARİHTE ADIN HAİN OLARAK YAZILIR VE BU LEKEYİ EBEDİYEN SİLEMEZSİN…

Siyonizm in ABD de At değiştirme operasyonu ve MİLLÎ ÇÖZÜM ün feraseti Adil düzenin ayak sesleri
Perde arkasında Siyonist baronlar tarafından belirlenen ABD Başkanı dâhi Siyonist yapılanmada 8 sırada yer alırken ,meclisin trump yanlıları tarafından basılması ve görevi bırakmak istememesindeki ısrarı dolaylı olarak Siyonizm in ömrünün son aşamasına geldiğinin açık göstergesidir.Elhamdullillah 8 sırada ki bir insana söz geçirmeyen Siyonist düzen,Adil düzen karşısında yıkılmaya başlamış ti.

ÖZEL YAZILAR

YORUMLAR

Son Yorumlar
11
0
Düşünceleriniz değerlidir, lütfen yorum yapın.x
Paylaş...