YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
6606671f79c6f
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 7 5 8 8
Bugün : 10425
Dün : 16551
Bu ay : 405633
Geçen ay : 338123
Toplam : 22731583
IP'niz : 3.235.180.245

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

 

Adıyamanlı

MEHMET SAİD HOCAEFENDİ

(BAVIKO HZ.LERİ)

          

Adıyaman’ımızın 20. Dönem Milli Görüşçü Milletvekillerinden değerli dostum Ahmet Doğan Bey, muhterem ve mübarek Dedeleri, ilim, irfan ve irşat ehli, Mehmet Said Hocaefendi Hz.lerinin istikametli hayat hikâyesini, ibretli ve hikmetli öğütlerini anlatan bir kitabı lütfedip bize göndermişlerdi. Kendileri de o zatın talebesi olan değerli kardeşim ve öğretmenlik döneminde müfettişim olan Ebubekir Aytekin Bey’in yazdığı, büyük bir emek ve ciddiyetle hazırladığı bu eserinden dolayı kendilerine tebrik ve teşekkürlerimi iletirim.

Hem böylesi Allah dostlarının örnekliğine ve öğretilerine olan ihtiyacımız… Hem bu eseri hazırlayanların ve bize hediye olarak ulaştıranların emeğine ve halis niyetine duyulan saygımız nedeniyle, kitabı alır almaz hemen dikkatle okumaya giriştik… Rabbimizin lütfettiği hızlı okuma tekniği sayesinde iki saat içerisinde, elliden fazla not düşerek ve yüzlerce konunun altını çizerek, şükür kitabı tamamlayıverdik ve çok önemli ve değerli bilgiler öğrendik. Ardından bir saat içinde de bu yazıyı hazırlamaya muvaffak edildik.

Doğumu, Çocukluğu, Gençlik Yılları ve Doğruluktan Ayrılmaması:

“Resmi kayıtlarda 1314 tarihinde doğduğu yazılı olmakla beraber kendi el yazısıyla aldığı bir nota göre Rumi 1313 (Miladi 1896) yılında Malatya’nın Hısn-ı Mansur (Adıyaman) Kazasına bağlı Artan (Pınaryayla) köyünde ailenin ilk çocuğu olarak dünyaya gelmiştir.

Hesaplara göre o sırada babası Şeyh Mustafa otuz üç veya otuz dört yaşındadır. Çünkü o zamana kadar Mısır’da ilim tahsil etmekle meşgul olup evlenmeye fırsat bulamamış, nihayet Şeyh Halit’in onu evlendirmesiyle dünya evine girmiştir.

Üstadın çocukluğu köyde, babası Hacı Mustafa’nın yanında geçmiş ve ilk tahsilini de babasından almıştır. Babası onu tarikat ve İslam ahlâkıyla yetiştirmeye gayret etmiş, on üç yaşına geldiğinde ölmeden önce oğlunun mürüvvetini görmek için bacısının kızı Fatma Hanım’la evlendirmiştir. Hocamız o zaman henüz ergenlik çağına girmek üzeredir. Sünnet merasimi ile birlikte düğün de yapılır. Birkaç ay sonra da babası onu Siverek Karacadağ’daki Gülpare köyüne Şeyhinin medresesine ilim tahsiline göndermiştir. Fakat yukarıda da anlatıldığı üzere Şeyh Halit onu aynı gün geri göndermiştir. Babası vefat edince de annesi tarafından yarım kalan ilmini tamamlaması bakımından aynı yere gönderilmiştir.

Evlenmeden önceki bir hatırasını şöyle anlatırdı: Ben henüz on, on iki yaşlarında idim. Köye zaptiyeler geldi. Köyde bulunan gençleri askere alıp Yemen ve Filistin cephelerine götürüyorlardı. Fakat köyde hiç genç kalmamıştı. Tamamı ya cephede ya da hastalıktan şehit olmuş, künyeleri gelmişti. Ben zaptiyeleri görünce korktum ve beni de götürürler diye endişe ettim. Babama: “Nereye saklanayım?” diye sordum. Babam da caminin küpünü göstererek: “Caminin küpüne saklan.” dedi. Ben küpe saklandım ve küpün kapağını üstüme kapatıp bekledim. Zaptiyeler gelip babama beni sordular. “Senin de bir oğlun varmış, nerede?” deyince babam da küpü göstererek: “Şu küpe saklandı.” dedi. Bunun üzerine zaptiyeler benim küpe sığacak kadar küçük olduğumu anlayınca gülüşüp gittiler.”[1]

Babası, Babasının Hayatı, Tahsili, İcazetleri ve Yaşama Tarzı:

“Babası Molla Hüseyin oğlu Hacı Mustafa olup 1863 Hısnımansur (Adıyaman) doğumludur. Hacı Mustafa, ilk tahsilini babasının yanında görmekle beraber ilme olan merakından Hacca giden bir kafileye katılarak o günün şartlarında Hacca gitmiş, Hac dönüşü Mısır’a gelmiş, El Ezher’de ilim tahsil etmiştir. Ezher’den mezun olduktan sonra bir rivayete göre tekrar Hacca gidip, Hacdan sonra memleketine dönmüştür. 

Kırk yedi yaşına geldiğinde müritlerinden Sofi Mahmut (Çelebi) ile oğlu Mehmet Said’i Siverek’e Şeyh Halit’e gönderir. Medresenin ihtiyaçlarına harcanmak için bir miktar da para verir. Bundan sonrasını üstadımız şöyle anlatıyordu:

Oraya vardığımızda ikindi vakti idi. Şeyhin elini öptüm, yanına oturdum; içinde para bulunan keseyi Şeyhin önüne koydum. “Bunu babam gönderdi.” dedim.

Şeyh Halit bana sordu: “Bu para babanın sadakası mı yoksa ıskatı mıdır?”

Ben de dedim ki: “Şeyhim bilir.”

Tekrar sordu: “Bu babanın sadakası mı yoksa ıskatı mıdır?”

Ben yine dedim ki: “Şeyhim bilir.” Üç kez soruyu tekrarladı. Üçünde de “Şeyhim bilir, ben bilmem.” dedim. Bunun üzerine Şeyh Halit Sofi Mahmut’a hitaben: “Sofi Mahmut, hemen kalkın, durmayın, Mehmet Said’i de alın ve evinize dönün.” Bunun üzerine aynı gün Sofi Mahmut’la beraber dönmek zorunda kaldık.

İki günlük yoldan sonra eve döndüklerinde Şeyh Mustafa oğluna Şeyh Halit’in ne dediğini sorar. Hocamız da söylenenleri olduğu gibi anlatır. Bunun üzerine Şeyh Mustafa kardeşlerini çağırarak şöyle bir vasiyette bulunur: “Kadra çukan, lı mezınan bıhasinın; a çuka çukan ji lı mezıne mezına bıhasinın.” Yani “Küçüklerin kadrini büyükler(in hatırına) sayın; küçüklerin küçüğünü de büyüklerin büyüğüne sayın.”

Ve Şeyh Mustafa o gece vefat eder. Rumi 1326 (Miladi 1910) tarihinde vefat ettiğinde 47 yaşındadır. Anlaşılır ki Şeyhe gönderilen para ıskattır. Ve Şeyh Halit’in aynı gün bekletmeden Sofi Mahmut’la Mehmet Sait’i geri göndermesi bir keşif ve keramettir.”

Resmi Nikâh Kaydı:

“Elimizdeki belgelerden Hacı Mustafa’nın 33 veya 34 yaşına kadar Mısır’da kaldığı için geç evlendiği, bu sebepten de vefatında çocukla­rının küçük olduğu anlaşılmaktadır.”[2]

“(Hacı Mustafa ile Artanlı Sıli Şıke kızı Ayşe’nin mahkeme kararı ile evlendiklerine dair belge- mahkeme ilamı Sh. 93’te kayıtlıdır.”[3]

“Nikâh”ın geçerli sayılması için resmi ve devlet tescilli olması gerektiği konusundaki tezimizi güçlendiren bir vesika’nın ilgili kitabın 93. sayfasında yayınlanması… Ve Rahmetûllah Mehmet Said Hocaefendi’nin Muhterem Babasıyla Annelerinin nikâh akdinin Osmanlı mahkeme kayıtlarında yazılmış olması önemli bir belge konumundadır.

Şapka İktisası Hakkında Kanun, Müftü H. Mahmut Efendi’nin Fetvası ile Şapka Takması:

“Hocamız şapka ile ölüm (zulüm endişesi) arasında bir tercih yapmak zorunda idi. Bu konuda karar veremiyordu. Ölümden korkmuyordu ama hangisinin daha hayırlı olacağı hususunda tereddüt ediyordu. Bu nedenle de Adıyaman ilçe müftüsü Kara Molla lakaplı Hacı Mahmut Efendi’ye müracaat etti.

H. Mahmut Efendi, hocamıza: “Evladım, eğer sen ölürsen bu dine ve millete ne faydan olacak? Ama yaşarsan hem İslam’a hem de insanlara hizmetin dokunabilir. Paran yoksa ben vereyim. Hemen gidip bir şapka al ve köyüne dön. Ama bir şartla: Senin ileride yerini tutabilecek, İslam dinine hizmet edebilecek öğrenciler yetiştirmek şartıyla…” Bu fetva üzerine hocamız bir şapka alarak giymiş ve köyüne dönmüştü.”[4] İleriki yıllarda, şapka mecburiyetinin gevşetildiği hatta külahla dolaşanlara müsamaha edildiği dönemlerde ve köy yerinde bile bu zatın şapkalı fotoğrafları dikkatimizden kaçmamıştı. Yani Bavıko Hz.leri hem yozlaşmaya hem de yobazlaşmaya karşı İslam’ın özünü önemseyen bir tavır takınırdı.

Zenaatkârlığa Merakı:

“Gençliğinden itibaren zenaata olan merakı onu zenaatkârları korumaya ve kollamaya itmiştir. Köye gelen kalaycı, nalbant, bakırcı, demirci, semercileri vs. mutlaka ağırlar, onlara zenaatlarını icra edecekleri yer temin eder, kaldıkları sürece de yemek dahil bütün ihtiyaçlarını karşılardı. Köyde bir marangoz atölyesi kurdurarak; bu atölyede yıllarca Abuzer Rençber, Mehmet Durmuş ve Sımelili (Toptepe) Mehmet Şaraldı’yı usta olarak çalıştırmış, kazançlarına da asla müdahale etmediği gibi bunlardan kira da almamıştı.

Adıyaman’ın Süryani Hristiyanlarından Toros isimli demirciye zenaatını icra etmek için yer vermiş; birkaç yıl burada demircilik yapan Toros Usta da teşekkür babından köy camiine demirden bir minare yapmıştı. Bu demir minareye hoparlörler takılmış, beş vakit ‘Allahu Ekber’ sedaları bu minareden yankılanmıştı.

Kendisi de mobilya ve marangozluğa meraklı olup ilkel aletlerle kapı, pencere, pervaz, dolap ve süslemeler yapardı.”

Köye Güneydoğu’nun İlk Köy Umumi Tuvaletini Yaptırması:

“Artan’da köy içinde köylülerin içme ve kullanma sularını temin ettikleri iki çeşme bulunmaktadır. Hocamız bu çeşmelerden caminin hemen yakınında bulunan çeşmenin aşağı tarafına 1940’lı yıllarda henüz Güneydoğu’nun hiçbir köyünde, hatta Kahta dahil birçok ilçelerinde umumi tuvalet yokken 6 tane tuvalet, yanına bir tane “çimecek” denen duş kabini yaptırmıştı. Çeşmeden akan suyu da kesme taşlardan oluklar yaparak tuvaletlere taşımış her tuvalette oyuk bir taş koyarak bu suyla temizlenmeyi sağlamıştı. O tarihlerde evlerde bile tuvalet yokken hocamızın tuvalet yapması ve gusül icap etmesi halinde gerek yabancı ve misafirlerin ve gerekse evlerinde gusül imkânı bulunmayanların gusül yapması için duş yeri yaptırmış olması, onun ne kadar ileri görüşlü olduğunun, temizliğe ve halk sağlığına ne kadar önem verdiğinin işaretidir. Köylülerin bunu engelleyeceğini düşünerek önceleri ne yaptığını, yapı ustası olarak çalıştırdığı Abuzer Tekin dışında kimseye söyleyememiş, bittikten sonra da bütün köylüler ve çevre köylerden bayram ve cuma namazına gelenler bu tuvaletlerden istifade ederek abdest ihtiyaçlarını karşılamışlardır.”[5]

Siyasi Görüşü ve Duyarlı Tavrı:

“Milli Nizam Partisi’nden sonra kurulan Milli Selamet Partisi’ni de açıktan desteklemiştir. Ancak çocuklarının ve torunlarının aktif siyasete girmesine hep soğuk bakmış ve sağlığında müsaade etmemiştir.

Bir defasında küçük oğlu Bekir Doğan köye gelmiş, Milli Selamet Partisi’nden milletvekili adayı olacağını söyleyerek müracaat evraklarını göstermiş ve kendisinden izin istemiş, hocamız da evrakı elinden alarak minderinin altına koymuş ve “Tamam, şimdi sen benim milletvekilim oldun.” diyerek müracaatına izin vermemiştir.”

Bavıko Hz.lerinin bu tavrı; Milli Görüş hareketinin, sosyal ve siyasi hizmetlerin mutlaka uzak durulması ve karışılmaması gerektiğini vurgulamak için değil; evlatlarına ve sadık bağlılarına: Dini ve milli gayretleri karşılığı dünyalık nimet ve ganimet devşirmenin yanlışlığını hatırlatmak ve bu görevlere talip başka kişilere fırsat sağlamak ve kendi hakkını bağışlamaya alıştırmak amaçlıydı.

“Vefatından yıllar sonra torunlarından Ahmet Doğan Refah Partisi’nden 20. Dönem Milletvekili olarak seçilmiş ve bir dönem mecliste bulunmuştur.

1973 seçimlerinde Milli Selamet Partisi’nden seçime giren Abdurrahman Ünsal’a da açık destek vermiş, köye geldiğinde kendisine bazı siyasi nasihatlerde bulunmuştur. Uğurlarken de namaz vakti olmamasına rağmen arkasından ezan okutmuştur.”[6]

Vali Hakkı Kavlakoğlu ile Diyaloğunda Kadınların Vali ve İmam Olmaları Atışması:

“Adıyaman Valilerinden Hakkı Kavlakoğlu’nun köye geldiği bir gün aralarında ilginç bir diyalog yaşandı. Bu diyaloğu hocamızın torunlarından Prof. Dr. M. Sait Doğan’dan[7] dinleyelim:

Dedem Vali Bey’e hitaben, “Sayın Vali Paşa, senin her ne kadar yaşın bizlerden küçük olsa da sen devleti temsilen bizim babamız sayılırsın. Bizler babalarımızdan korkarız, çekiniriz; onlarla hiçbir derdimizi paylaşmaya cüret edemeyiz. Keşke bundan sonra valiler erkeklerden değil de hanımlardan atanabilse… Çünkü o zaman valiler annemiz makamında olacaktır ki bizler birer Anadolu evladı olarak bütün dertlerimizi babalarımızla değil de annelerimizle paylaşabiliriz.” der demez Vali, “Hocam, öyleyse imamlar da kadınlardan atansın!” diye cevap verince vali zannetti ki dedem işi kısır geleneksel fıkha göre “Haram, olmaz, caiz değil…” deyip bilahare de yobazlıkla tenkide mahal verecekken bir de ne görsün, tam donanımlı pir-i fani aksakallı dedemin verdiği cevap hakikaten en yüksek manevra kabiliyetine haiz olarak şu şekilde tezahür etmişti:

“Vali Bey, ellerimiz havada! Niyaz ediyoruz ki imamlarımız da kadınlardan atansın. Hele hele imame hanım, biraz da güzel olursa yeryüzünde bir tek fert bile namazsız kalmayacağı gibi imameyi yakından görebilme mazhariyetine nail olabilmek adına herkes ön safta yer alabilmek için erkenden camilere akın ederler.” diyerek susturmuşlardı.[8]

Yüksek devlet adamlarının, Vali, Kaymakam ve Komutan makamında oturanların; hem devlet otoritesini korumaları, hem de halkımıza “Ana şefkatiyle” yaklaşmaları lüzumuna… Halkın sorunlarını ve ihtiyaçlarını rahatlıkla anlatma fırsatı sağlanmasına… Suskun ve puskun bir toplumun devlet disiplininden ve güveninden kopacağını, ileride anarşi ve isyana kaydırılacaklarını; çok veciz ve esprili ifadelerle, köylerine gelen Vali Bey’e şöyle hatırlatmışlardı: Bavıko Hz.lerinin; “Keşke Valiler ve yüksek görevliler şefkatli kadınlardan olsa!” temennisini; “O halde cami imamları da hanımlardan atansın!” diyen Vali’nin konuyu saptırması ve Dinimize çamur atmaya kalkışması durumunda ise yine oldukça anlamlı ve alaylı bir yanıtla onu şaşırtmış ve susturmuşlardı. Böylece hem şiddet ve tehditle bastırılan halkımıza tercüman olmaktaydı, ama hem de Yüce Dinimizin hususiyetlerini hassasiyetle korumaktaydı; ve fakat ne kendisini ne çevresini sıkıntıya sokmadan “tereyağından kıl çeker gibi” bir kolaylık ve tatlılıkla bunu başarıyorlardı.

İlim ve Feraseti ve Cemaatini Eğitip Olgunlaştırması:

“Merhum Dedem imamı bulunduğu Pınaryayla Köyü (Artan) camii cemaatine gerekli irşat görevini layıkı veçhile icra ederdi. Beş vakit namazın cemaatle kılınmasının ehemmiyetini anlatırken cemaatle kılınan namazın, tek başına kılınan namazdan 27 derece daha fazla sevap olduğunu söylerdi. Cemaate gitme imkânı varken ve meşru bir mazeret yokken, cemaatin terkinin caiz olmadığını anlatırdı. Meşru mazeretlerin ise; hastalık, yolculuk gibi hususlar olabileceğini belirtirdi. Ancak yersiz mazeretler ve çeşitli bahanelerle gevşek ve ihmalkâr davranmanın nefis ve şeytanın önemli bir hilesi olduğunu ısrarla va’zeder, bu konuda hassasiyet gösterirdi. O sadece talebelerini değil, cami cemaatini de eğiten bir âlimdi. Onun çevresindeki insanlar sürekli bir medrese havası teneffüs ederler; herkes, yaşını başını almış insanlar bile kendi nasiplerince nasiplenirdi. Onun cemaatinde bulunan hiçbir insan gösterilemez ki bir Müslümanın bilmesi gereken asgari dini bilgileri öğrenmemiş olsun.”[9]

Devlet Adamlarını İrşadı:

“Rahmetli dedemin içinde yaşadığı toplum adına devletten, devlet adamlarından beklentileri vardı. Bu beklentilerinin başında “adaletle muamele” geliyordu. Erdemli devlet adamının sorumluluk duygusu taşıyan ve adaletle hükmeden kişi olduğunu söylerdi. Vatandaşın devlet adamına verilen bir emanet olduğunu, devlet adamlarının da bu emanetin hakkına, hukukuna riayet etmeleri gerektiğini gerekli zaman ve zeminlerde dile getirirdi. Hiç unutmam kendisini ziyarete gelen devlet adamlarını (Milletvekili, Vali, daire amiri vs.) görevlerini yapmadıkları takdirde Anıtkabir’e şikâyet edeceğini(!) söylerdi.

Bavıko Hz.lerinin Atatürkçü ve Kemalist geçinen; ama Millete, Memlekete, Dine ve Devlete zararlı icraatlara girişen kimselere: “Sizi Anıtkabir’e şikâyet ederim!” esprisi oldukça anlamlıdır. Mustafa Kemal’e ve Atatürkçülere karşı nasıl davranılmasını açıklayan duyarlı ve tutarlı bir yaklaşımdır. Bu aynı zamanda Devlet-Millet kaynaşmasını sağlama amaçlıdır. Bu bilge tavır; herkesi kendi ayarında ve kendi diyarında idare etme ve hayra yönlendirme san’atıdır. Ve O zatın stratejik ve psikolojik bir deha sahibi olduğunun kanıtıdır. Umuyorum ki, bu zat hayatta olsalardı ve yazdığımız “Bizim Atatürk” kitabımız kendilerine takdim olunsaydı, gayemizi ve gayretimizi en iyi o anlayacak ve takdir buyuracaklardı.

Söz buraya gelmişken, hayatı boyunca gizlenmeye çalışılan gerçeklere ve uydurulan gerekçelere tercüman olmaya çalışmış bir araştırmacı-yazar olarak; şu husus da dikkatlerimizden kaçmamıştı… Milletimize zorla BATICILIĞI dayatan, faiz, fuhuş, kumar ve çıplaklık gibi günahlara çağdaşlık kılıfı saran CHP zihniyetine, haklı olarak şiddetle ve nefretle karşı olan bazı kesimlerin;

• 60 yıllık hakaret ve hıyanetlerine rağmen hâlâ bizi Haçlı AB’ye sokmaya uğraşan…

• Atatürk’ün çıkardığı yasayla ceza uygulanan ZİNA’yı suç sayılmaktan çıkaran…

• Eşcinsellik ve lezbiyenlik gibi ahlâksızlıklara kanunla koruma zırhı saran ve aile yapımızı tahribe yol açan İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’ni imzalayan…

• Loto, toto, piyango gibi her türlü kumarı yaygınlaştıran…

• Faiz politikasına fetvalar uydurup daha da azdırarak uygulayan AKP zihniyetine dört elle sarılmaları, çifte standardın ve din istismarının sırıtmasıydı.

“Bilge kişiliği ile kendisinin hayır-dua ve desteğini almaya gelen siyasilere söylediği sözlerin, İbn-i Haldun’un ‘Devlet’ isimli eserindeki; özellikle insanlığın kalkınması yolunda siyasetin önemine işaret ederek kalkınmanın önündeki en büyük engelin adil olmayan uygulamalar olduğuna ilişkin değerlendirmelerle örtüştüğünü yıllar sonra bu eseri tanıyınca tespit edebildim. Onun nasihatlerinde Şeyh Edebali’nin Osman Gazi’ye vasiyetinde dillendirdiği adalet ve saadet sırrını ifade eden sözlerin yansımaları vardı.”[10]

Bir İlim Erbabı Olarak Bilge Yaklaşımları:

Henüz çocukluk yıllarımızdı. ABD’nin Ay’a seyahatleri en güncel gündem idi. Hemen hemen bütün medreseliler yek bir ağızla “Ay nurdur, nura gidilmez.” derken hiçbir modern eğitimi olmayan dedemize bir gün köyün öğretmeni Seymen Kocaman’ın:

“Hocam, ABD Ay’a gidiyormuş; bu konuda ne düşünüyorsunuz?” sorusuna dedemizin verdiği cevap zamanın şartlarına göre çok Calib-i dikkattir. Dedemiz cevaben:

“Ay çok yakınımızda… Bizler daha da ileriye gittik. Hz. Peygamber (SAV) Sidret-ül Münteha’ya hem ruhen ve hem de bedenen gitmedi mi?” diyerek köy öğretmeninin hiç de beklemediği zenginlikte bir cevap vermesi çevrenin dikkatlerini çekiyordu. Günümüzde bile müspet bilimlerden nasibini alamamış tefsir Prof.larının “Dünya tepsi gibi düzdür.” demeleri çok enteresan değil midir?

Adıyaman’ın en mahrum ve ücra köşelerinden asi bir dağa konuşlandırılan bir köyün imamının hem de bu bölgeden çıkmaksızın bu denli aydın bir bilgeliği deruhte etmesini bendeniz bile hâlâ anlamış değilim.[11]

Dedemiz müspet bilime, hassaten de modern tıbba çok önem verir, doktorlarına da cân-ı gönülden inanıp itimat ettiğini söylerdi. Dedemiz bütün hastaları mutlak surette doktorlara gitmeye teşvik ederdi; ancak tıbbın çaresini bulamadığı vakalara gelince de şu değerlendirmeyi yapardı:

“Allah’ım, Sen biliyorsun ki ben aciz bir insanım. Elimden bir şey gelmediğini bildiğin halde bu kullarını bana gönderiyorsun. Ya bu mazlum ve mağdur kullarını bana yönlendirme, ya da bendenize gönderdiğin kullarından dua talep edenleri rahmetinle şifasını ihsan eyle!” diye yakarırlardı. Pek tabiidir ki bu bir dua makamıydı.”[12]

Dünyevi ve Uhrevi Meselelere Bütüncül Bir Mantalite ile Bakması:

“Vakta ki Türkiye Petrolleri köyümüzde sondaj çalışmalarına başlar başlamaz rahmetli dedem bu faaliyetleri de büyük bir heyecan ve dualarıyla desteklemişti. O zamanın şartlarına göre TPAO mensubatı işçisiyle, mühendisiyle çok astronomik maaşlar almalarına rağmen millet ve memleket hayrına böylesine önemli bir hizmeti ifa etmelerinden ötürü onları aylarca ağırlamıştı. Sanki dedemiz Ankara merkezi hükümetinin ve de Maliye Bakanlığımızın bütün sorumluluklarını iliklerine kadar hissediyordu. Şayet memleketimizde petrol bulunabilseydi Türkiye en azından petrol bakımından dışarıya bağımlı olmaktan kurtulacaktı. Hele hele Türkiye’nin sanayileşmesi, onun yegâne hülyası idi. Şu anda aklıma gelmişken zamanın Arap-İsrail savaşında Mısır’ın hava kuvvetlerine ait uçakların daha hava alanlarından kalkmadan İsrailliler tarafından vurulmasını hayıflanarak anlatıp bir türlü içine sindiremiyordu. Bu vesile ile bilimin mü’minin yitiği olduğunu, onu nerede bulursa mutlaka ikmal etmesi gerektiğini hep tekrarlardı.[13]

Torunlarından 20. Dönem Adıyaman Milletvekili Ahmet Doğan’ın Yazdıkları:

Dedem Mehmet Sait Efendi Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hoca’nın çalışmalarını dikkatle takip eder, görüşlerinin ve girişimlerinin toplumun maddi ve manevi menfaatlerine uygun olduğunu her vesile ile dile getirirdi. Bizlere hitaben şunları söylerdi: “Keşke ben de sizler gibi genç olsaydım da Erbakan Hoca’nın sohbet bantlarını ve meclis konuşmalarını Atımın Heybesinin bir tarafına Teybimi de diğer tarafına koyarak köy köy gezip, köy odalarında Erbakan Hoca’nın Mesajını insanlara duyurmaya çalışsaydım” derdi.”[14]

Torunu: Prof. Mehmet Sait Doğan’ın Aktardıkları ve Atladıkları:

“Sene 1974 Orta ikinci sınıf öğrencisiydim. Adıyaman Pınaryayla (Artan) köyüne yaz tatilini geçirmek üzere köyün imamı olan 75 yaşındaki dedem Mehmet Said Doğan hocanın yanına gitmiştim. 24 Temmuz günü Türk Silahlı Kuvvetlerimiz Kıbrıs Adası’na çıkarma yapmıştı. Radyolar her 15 dakikada bir taze haberler veriyordu. Herkes haber almak için dedemin evindeki televizyon büyüklüğünde olan radyonun başında bekliyordu. O heyecanı unutmak mümkün değil. Dedem de çıkarmalar bitene kadar sabahlar ve bir türlü uyuyamazdı. Hatta sıcak savaş günlerinde dedemin burnu kanar ve kanamayı bir türlü durduramazlardı. Ben de 13 yaşında bir çocuktum. Olayları kavrayamıyordum. Rahmetli dedeme: “Dede neden Kıbrıs için bu kadar çok üzülüyorsun?” diye sordum. Dedem de beni ciddiye alarak Kıbrıs davamızı bana uzun uzun anlattıktan sonra, evladım özetle senin anlayabileceğin dille “Kıbrıs Anadolu’muzun miftahıdır (anahtarıdır) eğer onu kaybedersek buraları da kaybederiz.” diyerek olayın önem ve ehemmiyetini bana kavratmıştır.[15]

Sormadan edemedik… Kıbrıs davasına bu denli duyarlı olan bir Zatın, 1974 çıkarmasının asıl kahramanının Rahmetli Erbakan Hocamız olduğunu bilmemesi, akla ve vicdana yatkın mıydı?.. Biliyorsa -ki öyle olması lazım- bu Zatın Erbakan Hoca’ya özel övgüleri ve manevi destekleri olmaması ve bunu açığa vurmaması ihtimali var mıydı?.. Eğer açıklamışsa -ki öyle olmalıdır- Mübarek Mehmet Said (Bavıko) Hz.lerinin Erbakan’la ilgili duygularını ve dualarını saklayıp atlamak hangi maksatlıydı? Biz bu üzüntü verici tavırla karşılaşınca yaşadığımız şu olayı hatırlamıştık: 40 yıl kadar önceydi. Elâzığ’da bir kardeşimizin kitapçı dükkânında otururken, ilim sahibi olmasa da irfan ehli ve Kadiri meşrep tanıdık bir derviş içeri girmiş ve elindeki, Mevlâna Cami’nin “Nefahatül Üns” kitabını göstererek: “Nasıl olur yahu!.. Bunca Evliyadan bahsetmiş, ama Gavsi Geylani’den hiç söz etmemiş!?” diye çıkışıvermişti. Biz çay ısmarlayıp kendisini teskin ederek:

“Bakınız, ya Molla Cami, Hz. Geylani için ayrı ve müstakil bir kitap yazmayı tasarlamış, ama belki fırsat bulamamıştır diye hüsnü zan ediniz… Ya da çok büyük olan Hz. Gavsi Geylani bu küçük kitaba sığmamıştır! diye düşünmelisiniz…” deyiverince yatışıvermişti. Kaldı ki bir insanın makbul, doğru ve olgun bir şahsiyet sayılması için, öyle herkes tarafından sevilip sayılması da gerekmiyordu. Çünkü başta peygamberler, tüm mürşidi kâmiller ve dürüst kimseler, insanlığın maalesef çoğunluğunu oluşturan kâfirler, zalimler ve şerliler tarafından asla sevilmiyordu, hatta nefret ve hakaret görüyordu. Bu nedenle bir kişinin çevresindeki ve bölgesindeki herkes tarafından sevilmesi, onun Hakka bağlılığının değil, riyakârlığının ve sahte tavırlılığının bir göstergesi sayılıyordu.

Sonuç olarak:

Yeri geldikçe bir sürü devlet adamından, siyaset erbabından ve resmi bürokratlardan söz edildiği halde, Rahmetullah Mehmet Said Hocaefendi Hz.lerinin özellikle Erbakan Hocamızla ilgili kanaatlerinden, kitabın 381. sayfasına kadar hiç bahsedilmemesi; anlaşılıyor ki kitabı hazırlayanların ve konuları yazanların hatasıydı… Kim bilir belki de kasıtlı bir karartma ve gerçeğin üzerini kapatma amaçlıydı. Çünkü adeta “Aman Erbakan ismi geçmesin!” diye kendilerini zorlamışlar gibi bir durum ortaya çıkmaktaydı.

Hele şükür ki, Ahmet Doğan Hoca’nın hatıra notlarında, dedesi olan bu mübarek ve muhterem zatın Erbakan’la ilgili samimi görüşleriyle birlikte hasret ve hürmet içerikli temennileri de aktarılmıştı da yüreğimiz ferahlandırılmıştı.

Yıl 1974… Rahmetli Erbakan Hocamızın özel gayret, hassasiyet ve dirayetiyle Kıbrıs Barış Harekâtı kararı alınmış ve savaş gemilerimiz yola çıkmıştı. Milli duyarlılık taşıyan herkes gibi bizi de haklı bir merak ve telaş kaplamıştı.

O sırada Elâzığ Palu kazası Bahçeler mevkii üst tarafında oturan Mürşidimiz Hacı Haydar Baba Hz.lerini ziyarete uğramıştık… Biz heyecanla Kıbrıs kararını ve ilgili hazırlıkları bize sormasını beklerken, hiç bu konuyu açmamalarına şaşırmıştık. Derken akşam sohbetinin ardından, yatsı namazından ve zikir halkasından sonra kendi odalarına çıkarlarken bana dönüp: “İnşaallah zafer Kahraman Ordumuzun olacaktır. Pek yakında askerlerimizin şanlı bayrağımızı Allah’ın izni ve inayetiyle Beşparmak Dağlarına diktikleri haberini alacağız!” buyurunca şaşırıp kalmıştım. Çünkü henüz çıkarma başlamamıştı ve coğrafya bilgilerimin iyi olduğunu sandığım halde “Kıbrıs’taki Beşparmak Dağlarını” hiç duymamıştım. Biz bu şaşkınlıkla mübarek yüzlerine bakarken, sanki lisanı haliyle söyledikleri kalbime akmaya başlamıştı.

“Evet oğul, bu tarihi harekâtın başında Muhterem Erbakan vardı!.. Perde arkasında, elbette Cenab-ı Hak vardı, Hz. Resulüllah vardı, Şuheda ve Evliya vardı!.. Kıbrıs, Şanlı Çanakkale destanımızdan ve zorlu Kurtuluş Savaşımızdan sonra Aziz Milletimizin en büyük zaferi ve kazancı olacaktı… Şimdi bize düşen yiğit ve imanlı askerlerimize duacı olmaktı!”

İşte bu mübarek Zat; “Biz mahalle mescidinde bile çekinip Kur’ani hakikatleri konuşamazken, Erbakan Millet Meclisinde İslami gerçekleri dünyaya haykıran kahramandı!..” buyururlardı. Torunu kendisinden aktarmıştı: “Erbakan Hocamızın manevi rütbesini merak edince, bir mana âleminde kendi nurumun boyu bana birkaç minare uzunluğunda gösterildi. Ama Erbakan’ın nuru gökyüzüne doğru uzanmaktaydı, nihayetini göremedim!..”

Cenab-ı Hak’tan niyazımız; hayatlarıyla, hatıratlarıyla bir ömür nefsi ve siyasi cihad uğrundaki hayırlı ve yararlı çabalarıyla bizlere ışık tutan böylesi zevatı doğru anlamaya ve örnek almaya muvaffak kılınmamızdır. Amin!..

 


[1] Artanlı Mehmet Said Hoca – S. 101, 103, 104

[2] a.g.e. S. 90, 91, 92

[3] a.g.e. S. 93

[4] a.g.e. S. 118

[5] a.g.e. S. 132, 133, 134

[6] a.g.e. S. 124

[7] Sakarya Üniversitesi A.B.D. Başkanı

[8] a.g.e. S. 144, 145

[9] a.g.e. S. 294

[10] a.g.e. S. 297

[11] a.g.e. S. 335

[12] a.g.e. S. 337

[13] a.g.e. S. 354

[14] a.g.e. S. 381, 382

[15] a.g.e. S. 344, 345

 

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Ahmet AKGÜL

Ahmet AKGÜL

AHMET AKGÜL KİMDİR?

 

Araştırmacı-Yazar, Düşünür ve Siyaset Bilimci olarak tanınan Ahmet Akgül, Milli Görüş çizgisinde önemli bir fikir adamıdır. Olaylara insan eksenli ve İslam endeksli yaklaşmaktadır.

2004 Ocak ayında, arkadaşlarıyla birlikte İstanbul’da aylık olarak yayınlanan “Milli Çözüm” Dergisini çıkarmaya başlamıştır.

Uzun süreli, ciddi ve çileli bir mücadele dönemi yaşamış ve bu duyarlı, tutarlı ve kararlı tavrını hiç bırakmamıştır. Bu yüzden pek çok sıkıntı ve saldırılara uğramış, defalarca mahkeme açılıp tutuklanmış ve hapis yatmıştır.

İnancımız ve ihtiyacımız olan evrensel hukuk kurallarının; bütün insanlığın ortak değeri ve hayat düzeni haline getirilmesi, “Demokrasi, Laiklik ve özgürlükler” gibi çağdaş kurum ve kavramların; ilmi ve insani temellere göre yeniden şekillenmesi… Ve Türkiye’nin yeni bir barış ve bereket medeniyetine öncülük etmesi konularında yoğunlaşmıştır.

Üstadımızın, başta “İnsanın Yozlaşması”, ardından “Adil Düzen ve Yeni Bir Dünya” ve yine “Barış ve Bereket Nizamı “İslam Davası” ve YozlaştırılanCihad Kavramı” gibi birçok kitapları İngilizceye çevrilip merkezi Londra’daki Cagaloglu Yayıncılık organizesiyle; Amazon ve Bornes&Noble (bn.com) gibi dünya genelinde dağıtım yapan yüzlerce online sitesinde ve dijital (e-kitap) sayesinde 120 kadar ülkede yayınlanıp okunmaktadır. Ayrıca Üstadımızın “Yüce Kur’an’ın Manası ve Mesajı” başlıklı Meal-i Kerim yorumları İngilizce ve Rusça tercümeleri ile “Adil Düzen ve Yeni Bir Dünya” kitaplarının Rusça, Arapça, Çince, Japonca ve İspanyolca tercümeleri tamamlanıp basılmış olup; Almanca, Fransızca, Kırgızca ve Farsça tercümelerinde de sona yaklaşılmıştır.

Milli siyaset ve sorumluluk düşüncesini farklı bir boyutta ele alan ve yorumlayan Hocamız; yaklaşık 40 yıldır Türkiye’mizin her yerinde, Avrupa’da ve İslam ülkelerinde, önemli seminer ve konferanslara katılmaktadır.

Mili Görüş’e çöreklenmiş bazı şaibeli kişilerin gizli niyet ve tertiplerini haber vermesi, uzun vadeli hedefler ve stratejik tavizler sonucu Parti’ye girdiklerini sezmesi ve söylemesi nedeniyle, Ahmet Akgül’ün teşkilatlarda ve Milli Görüşçü kuruluşlarda hizmet vermesi engellenmeye çalışılmış; Erbakan Hoca ise, kendisinin daha bağımsız davranabilmesi ve nifak çarkı içinde körletilip kirletilmemesi için bu girişimlere karşı çıkmamış, ama kendisini uzaktan destekleyip yönlendirmekten de geri durmamıştır. Erbakan’ın “Adil Düzen” projeleri, AKP’nin siyasi hileleri ve karanlık ilişkileri, Fetullahçı Cemaatin gizli mahiyeti konularında sayılı uzmanlardandır.

1949 Elazığ doğumlu olan, çeşitli konularda yayınlanmış ve hazırlanmış 105 (yüz beş) eseri bulunan yazarımız, evli ve beş çocuk babasıdır.

 

Hocamız’ın Başlıca Kitapları:

● Yüce Kur’an’ın Manası ve Mesajı (Türkçe Meal-i Kerim. Abdullah Akgül Yayına Hazırladı.) (İngilizce ve Rusçaya çevrildi.)

Milli Sorunlarımız ve Sorumluluklarımız (2 Cilt)

Dünyanın Değişimi ve Erbakan Devrimi

Refah-Yol’la Rantiyenin Savaşı

Cemaatin Cılkı, Erdoğan’ın Çarkı, Erbakan’ın Farkı

Türkiye Kuşatılırken, Kuklaların Kapışması

Adil Düzen ve Yeni Bir Dünya (İngilizce, Rusça, Çince, Japonca, Arapça ve İspanyolcaya çevrildi.)

Bizim Atatürk

Küresel Fesatçılık ve Fetullahçılık

Dış Politika Yazıları (I) BOP’un Temel Taşları (1988-1998)

Dış Politika Yazıları (II) Tarihin En Talihsiz Yılları (2002-2015) 

Siyaset ve Strateji Bilgeliği

Osmanlı Sistemi ve Abdülhamit Siyaseti

İslam Davası ve Cihad Kavramı (İngilizceye çevrildi.)

● “İnsan”ın Yozlaşması (İngilizce ve Rusçaya çevrildi.)

Ah-u Figan’ım (Şiir)

Başörtüsü İnkârı ve İstismarı

İslamcı Münafıklar

Milli Şuur ve Ordu

20 Yıl Öncesinden; AKP Gerçeği ve Akıbeti

Bilge(!) Erdoğan’dan, İlkeli(!) Numan’a AKP Tezgâhı

Cezaevinde Yazdıklarım

Siyonizm-Deccalizm Ortaklığı

Devrim Simsarları ve Din İstismarcıları

Dilin Düğümü Çözüldü (Şiir)

Din Dengedir İslam İlericiliktir

Din – Devlet ve Demokrasi

Ergenekon Senaryosu “At Değiştirme” Operasyonu muydu?

(Kadiri - Haydari Tarikatı) Gönül Seması ve Tasavvuf Kapısı

Medeniyet Mücadelesi ve Mehdiyet Müjdesi

● Teşkilatçılık (İletişim ve İşbirliği Sanatı) Mesaj ve Metod

Milli Görüş’ün Marazlıları

● Hak Davanın Hokkabazları

ABD’li Siyonistlerin, AKP’li Piyonistleri

İsrail’in Şımarması ve Armageddon Savaşı

BDP’nin Özerklik Kalkışması

Bir Devrim Yaşanıyordu!

Dünya Dönüşüme Hazırlanıyordu

Hidayet Kıvılcımı ve Hikmet Kılıcı (Şiir)

Katı Ulusalcıların ve Ilımlı İslamcıların Din ve Devlet Tahribatı

Osmanlı’dan Cumhuriyete Kripto Yahudiler ve Pakraduniler

Yüz Kur'ani Kavram ve Yorumları

Konularına Göre: Kur’an-ı Kerim Fihristi

Siyaset Şehveti ve AKP’nin Şerbeti (Yayına Hazırlayan: Ufuk Efe)

AKP’nin Akreplikleri (Yayına Hazırlayan: Ufuk Efe)

Terör-Masonluk ve Mafia Medeniyeti

Cumhuriyet Türkiye’sinde Nifak Hareketleri

Ruhlar-Sırlar ve Uzaydaki Yaratıklar

Sabah Yakın Değil miydi?

Tarikatların Hizmet Sahası ve Islahı

Tuz Kokarsa…

Gaflet miydi, Hıyanet miydi?

Tahribat Ortakları: AKP’nin Arkası, MHP’nin Markası

Türkiye Tarihi Dönemeçteydi!

Yakın Tarihimizde Yüceler ve Cüceler (2 Cilt)

Zafer Muştuları ve Fetih Hazırlıkları

Erbakan’dan İntikam Alanlar

Suriye’de Yaklaşan Hilal-Haç Kapışması

Başkanlık Diktatoryası

15 Temmuz Hıyanetinin Gizemi: Bir Darbe Analizi ve Sistem Krizi

Pazarlık Partisi ve Palavra İktidarı

Kemalizm-Tayyibizm Uyarlaması

Başka Çare Kalmamıştı

İslam’dan Uzaklaştıkça, İnsanlıktan Çıkılması

Dert Söyletir Aşk İnletir (Şiir)

● Hainleri Haşlama, Zalimleri Taşlama (Şiir)

● İstanbul Sözleşmesi ve Ailenin Çözülmesi

Türkiye'nin Erdoğan'la Sınavı ve Ukrayna Savaşı

● Hamas, Şeytanı Şaşırtmış ve Dünyayı Uyandırmıştı

 

Üstadımızın hazırladığı; İlköğretimden, Üniversiteye kadar öğrencilerimize inanç ve ahlâk esaslarını ve Milli-İnsani sorumluluklarını öğretecek Ders Kitapları:

● İlkokul 4-5: Çocuklar Sizin İçin Yaratılış Harikaları ve Din Ahlâkı

● Ortaokul-1: İslam; Doğal Hayat ve Güzel Ahlâktır

● Ortaokul-2: Allah'a İman ve Ahlâk Kuralları

● Ortaokul-3: Bilimin Işığında Allah’ın Varlık Kanıtları ve İslam Ahlâkı

● Lise-1: Yaratılışın Bilimsel Kanıtları

● Lise-2: İslam'ın Aydınlığı ve İmtihanın Şartları

● Lise-3: Müslüman; Güzel Ahlâk ve Sorumluluk Taşıyandır

● Lise-4: "Gençliğin Ahlâki Sorunlarına Milli Çözüm Programı"

● Üniversite-1: Yaratılış Sırları ve İslam’ın Esasları

● Üniversite-2: Allah'ın Varlığı ve İmtihanın Sırrı

● Üniversite-3: Olgun Müslümanın Hayatı ve İslam’ın Amacı

 

Üstadımızın Kitaplarından Derlenen Yeni Kitaplar:

Ahmet Akgül’e Göre; Laiklik, Demokrasi ve Cumhuriyet Kavramları

(Hazırlayan: Nevzat Gündüz)

Üstat Ahmet Akgül’ün; Milliyetçilik Anlayışı

(Hazırlayan: Orhan Atay)

Ahmet Akgül’ün; Alevilik, Bektaşilik ve Şiilik Yaklaşımı

(Hazırlayan: Veysel Uzun)

Üstat Ahmet Akgül’e Göre; Kemalizm’le Atatürkçülük Farkı

(Hazırlayan: Ufuk Efe)

Ahmet Akgül’e Göre; Ülke Sorunları ve Çözüm Yolları

(Hazırlayan: Okan Ekinci)

Ahmet Akgül’e Göre; Genel Ahlâk Esasları ve Temel İnsan Haklarına Saygı

(Hazırlayan: Fatma Betül Erişkin)

Üstat Ahmet Akgül’ün; Siyonizm Saptamaları

(Hazırlayan: Ali Çağıl)

Ahmet Akgül’e Göre; Yaratılış Sırları ve İman Unsurları

(Hazırlayan: Halil Yaman)

Ahmet Akgül’e Göre; Din İstismarcıları ve Devrim Simsarları

(Hazırlayan: Akın Cengiz)

Üstat Ahmet Akgül’e Göre; Tarikat Yozlaşması ve Tasavvuf İhtiyacı

(Hazırlayan: Abdussamet Çağıl)

Üstat Ahmet Akgül’ün; Adil Medeniyet Programları

(Hazırlayan: Osman Nuri Çelik)

Ahmet Akgül’ün; Tarih Yorumları – 2 Cilt

(Hazırlayan: Kâzım Gülfidan-Halil Altuntaş)

Üstat Ahmet Akgül’ün; İlginç Anıları ve Rüyaları

(Hazırlayan: Ramazan Yücel)

Ahmet Akgül’ün; İçtihad Perspektifi ve Orijinal Projeleri

(Hazırlayan: Abdullah Akgül)

Ahmet Akgül’ün; Hikmet Uyarıları ve Veciz Uyarlamaları

(Hazırlayan: Neslihan Bayraktar)

Üstat Ahmet Akgül Hocamızın; Tenkit (ve Tebrik) Yazıları – 2 Cilt

(Hazırlayan: Mus’ab Eryıldız-İsmail Erkut)

Ahmet Akgül’den; Siyaset ve Strateji Kuralları

(Hazırlayan: Necati Akgül-Ali Mert)

Ahmet Akgül’e Göre; Yönetme ve Liderlik Sanatı

(Hazırlayan: Yakup Gözübüyük)

Ahmet Akgül’ün Saptamalarıyla; Erbakan ve İnsanlık Davası

(Hazırlayan: Ahmet Cömert)

Ahmet Akgül’e Göre; Erdoğan ve Takımının Ayarı ve Tahribatları – 3 Cilt

(Hazırlayan: Nail Kızılkan-Sezai Kurt-Mehmet Sıtmapınar)

Ahmet Akgül’e Göre; Fetullah Gülen’in Perde Arkası

(Hazırlayan: Mehmet Akif Avcı)

Ahmet Akgül’ün Gözüyle; Farklı Kesimlerden İnsan Manzaraları – 2 Cilt

(Hazırlayan: Osman Eraydın)

Ahmet Akgül Üstadımızdan; Erbakan Hoca’ya Yönelik İthamlara Yanıtlar

(Hazırlayan: Necmettin Musa Bişkin)

Ahmet Akgül'den Kahramanlık Şiirleri (Hazırlayan: İsmet Sezgin)

Ahmet Akgül’den; Seçme Şiirler (Hazırlayan: Ömer Çağıl)

Ahmet Akgül'den Şiirler Harmanı (Hazırlayan: Orhan Yılan)

Ahmet Akgül'den Edep-İstikamet-Hikmet ve Hakikati Öğreten Şiirler

(Hazırlayan: Yalçın Gözübüyük-Erdem Kaya)

 

Hocamızın Önsözünü Yazdığı Milli Çözüm Yayınları:

Üstad Ahmet Akgül’ün Özgeçmişi ve Öğretileri

(Yakup Gözübüyük)

● Haykırış (Şiir - Ali Çağıl)

AKP Yönetimi ve Tahribat Yöntemi Sistem Tahlili ve Siyaset Tenkidi

(Nevzat Gündüz)

● Sözün Çözüme Dönüşmesi (Siyasi Fıkralar - Osman Eraydın)

● Ayar Aynası ve Nokta Atışı (Sosyal ve Siyasi Fıkralar - Erdoğan Bişkin)

Milli Çözüm Ekibinden: İlginç Rüyalar ve Manevi Uyarılar – 2 Cilt

(Hazırlayanlar: Fatma Betül Erişkin – Nail Kızılkan – Neslihan Bayraktar)

 

 

INTRODUCTION OF USTADH AHMET AKGÜL

 

Before the ADİL DÜZEN (JUST ORDER) conference at the Kyrgyzstan Arabayev University, which we were attended, an academician had introduced Ustadh Ahmet Akgül in the following way:

Ahmet Akgül is an outstanding scholar and thinker in Türkiye who amalgamate ideas of; Islamic principles and human needs, Atatürk's thoughts on change, Positive Nationalism, and social balance. He has written around 100 books, some in three volumes, all original and unique works. Ten of these books have been translated into English, Russian, Japanese, Persian, French and Arabic. He is considered the most distinguished disciple and follower of Türkiye's legendary Prime Minister Prof. Dr. Necmettin Erbakan. For about 40 years, he has participated in scientific conferences throughout Türkiye, Europe, and the Islamic world. He is a man of wisdom and a visionary who has sensed and explained significant developments in Türkiye, the region, and the world decades in advance, facing many difficulties and attacks, yet always proving to be right in the end. He is the editor in chief of the MİLLİ ÇÖZÜM MAGAZINE (A strategic magazine published in Türkiye) which closely followed by Türkiye's military and civilian senior bureaucrats, university professors, prominent writers and commentators, and state officials. Our Ustadh advocates for original ADİL DÜZEN (Just Order) programs based on reason, science, history, conscience, and the Quran, incorporating the beneficial aspects of capitalist, socialist, and liberalist systems while discarding their harmful elements. He is 74 years old and has five children. He leads a modest life, far from luxury and comfort, never accepting royalties for any of his books, magazines, articles or conferences with all expenses covered by about 40 voluntary and dedicated friends of the cause and for the sake of Allah. He maintains that it is forbidden to preach religion and knowledge for money, position, and personal gain, thus owing no favors to any group or power. Besides his nearly 105 books, our Ustadh has also prepared RELIGION and ETHICS textbooks suitable for scientific truths and the essence of Islam without adhering to any sects, for Primary School (grades 4-5), Secondary School (grades 1-2-3), High School (grades 1-2-3-4), and University (grades 1-2-3), topics often overlooked even by political parties and governments.

During our so special conversations, as his sincere students and followers, we asked him: 'How did you prepare these (over 100) books? How did you manage your time?' Our Ustadh Ahmet Akgül answered us in a way that would be an example and encouragement for us:

"1- Except for serious illness and major difficulties, for almost 60 years, I have never put off today's work until tomorrow, and even beyond that, I never attempted to delay the morning's work to the afternoon or the afternoon's to the evening. Because it was necessary not to waste my limited lifetime capital on idle pursuits, which the Quran warns against as 'LAĞVİYAT' (futile activities).

2- I never hesitated to listen to and learn from anyone who had knowledge and experience in a subject, even if they were much younger than me... or just an ordinary and simple person, because the biggest obstacle to learning and acquiring knowledge is pride and arrogance.

3- I have tried to read and understand every piece of writing and book by people, whether local or foreign, left-wing or right-wing, known or unknown to me, loved or disliked by me.

4- From these or from what I heard on TV programs and in conferences, I took notes of the information that I learned and found important, and never hesitated to write and convey them, mentioning their sources.

5- Without getting stuck on the whimsical desires and objections of my closest ones, my fellow companions, my Political Party members, those in active and competent positions... Or considering the account and favor of my personal comfort and interests, I never hid the TRUTHS that my mind and conscience found beneficial and right, nor did I wrap them in various covers to make them difficult to understand.

6- I strived to help all people whom I met on any occasion, whom I had enough closeness to drink a tea or share a traveling on a plane for an hour, to gain and enhance their moral and conscientious awareness and honor, and especially their eternal and spiritual peace. In other words, my aim was not to benefit from their position, resources and compliments, but to be beneficial to them.

7- Perhaps as a fruit and grace of these sincere goals and effortsAnd certainly, as a grace and blessing of Almighty God (Allah), thankfully, it became easy for us to read an average 700-page book in an hour or two, to read quickly, and to produce intended 10-page notes of congratulations and criticism about that book."

 

 

رسالة تعريفية لمعلمنا أحمد أكجول

قبل مؤتمر النظام العادل في جامعة قيرغيزستان أراباييف، والذي حضرناه، قدم أحد المحاضرين أستاذنا أحمد أكجول على النحو التالي: أحمد أكجول موجود في تركيا؛ إنه عالم ومثقف نادر جدًا يجمع بين المبادئ الإسلامية والمتطلبات الإنسانية، وفكر أتاتورك في التغيير والقومية الإيجابية والتوازن الاجتماعي. ألف حوالي 100 كتاب، بعضها في 3 مجلدات، وجميعها أعمال فريدة وأصيلة. 10 من الكتب؛ تمت ترجمته إلى الإنجليزية والروسية واليابانية والفارسية والفرنسية والعربية. البروفيسور الراحل، أحد رؤساء وزراء تركيا الأسطوريين. دكتور. ويعتبر من أكثر الطلاب المميزين وأتباع نجم الدين أربكان.
لقد حضر المؤتمرات العلمية في جميع أنحاء تركيا وأوروبا والجغرافيا الإسلامية منذ ما يقرب من 40 عامًا. إنه رجل حكيم تنبأ وشرح التطورات المهمة في تركيا ومنطقته والعالم قبل عقود، وتعرض للعديد من المشاكل والهجمات لهذا السبب، لكنه كان دائما على حق في النهاية. وهو رئيس تحرير مجلة الحل الوطني، التي يتابعها عن كثب كبار البيروقراطيين العسكريين والمدنيين، وأساتذة الجامعات، والكتاب والمعلقين المهمين، ومسؤولي الدولة في تركيا. ضد الأنظمة الرأسمالية والاشتراكية والليبرالية في العالم؛ فهو يحتوي على الجوانب الجيدة والمفيدة لجميعها، لكنه يترك الجوانب السيئة والضارة؛ سيدنا، الذي أعد ودافع عن برامج النظام العادل الأصلية القائمة على العقل والعلم والتاريخ والضمير والقرآن، يبلغ من العمر 74 عامًا وأب لخمسة أطفال. لا يتقاضى إتاوات أبدًا عن أي من كتبه أو مجلاته أو مقالاته أو مؤتمراته، ويعيش حياة متواضعة بعيدًا عن الترف والراحة، ويغطي نفقات كل ذلك بحوالي 40 من الرفاق المتطوعين والمخلصين في سبيل الله. المعلم الذي يدافع عن "حرمة التبشير بالعلم" وبالتالي لا يدين بالشكر لأي مركز أو حكومة. باستثناء ما يقرب من 105 من أعمال أستاذنا، حتى الأحزاب والحكومات تظل غير مبالية؛ الدين والأخلاق في المرحلة الابتدائية: 4-5، المرحلة المتوسطة: 1-2-3، المرحلة الثانوية: 1-2-3-4 والجامعة: 1-2-3، وفقاً للحقائق العلمية وجوهر الإسلام. ولكن بغض النظر عن أي طائفة، فقد أعد كتب العلم. خلال أحاديثهم المميزة جداً، كتلاميذه ومتابعيه المخلصين: "كيف أعددتم هذه (100) كتاباً يزيد عن مائة، كيف رتبتم وقتكم؟" أجاب أستاذنا أحمد أكجول على أسئلتنا كالتالي، ليكون قدوة وتشجيعًا لنا:



1- منذ ما يقرب من 60 عامًا، باستثناء الأمراض الخطيرة والصعوبات الكبيرة؛ ولم أؤجل عمل اليوم إلى الغد، كما أنني لم أحاول تأجيل عمل الصباح إلى الظهر أو عمل الظهر إلى المساء. لأنه لا ينبغي لي أن أضيع رأس مال حياتي المحدود في مساعي فارغة ومجانية يسميها القرآن الإلغاء ويحرمها

 

2- حتى لو كان شخصًا لديه معرفة وخبرة في موضوع ما، حتى لو كان أصغر منا كثيرًا... حتى لو كان شخصًا عاديًا وبسيطًا، فأنا لا أشعر بالإهانة أبدًا عند الاستماع إليه أو تعلم شيء ما، لأن أكبر عائق أمام التعلم والحصول على العلم هو الكبرياء والكبر

-3ما حصلنا عليه؛ حاولت أن أقرأ وأفهم كتابات وكتب الجميع، محليًا أو أجنبيًا، يساريًا أو يمينيًا، أعرفه أو لا أعرفه، أحبه أو أكرهه.
4- كنت أسجل المعلومات التي تعلمتها وأجد أهميتها منها أو مما سمعته في البرامج والمؤتمرات التليفزيونية، ولم أتردد قط في كتابتها ونقلها بذكر أصحابها
5- من خلال الوقوع في الرغبات والاعتراضات التعسفية من أقرب أقاربي ورفاقي وأعضاء الحزب وذوي المناصب ذات النفوذ والكفاءة... أو من منطلق حرصي على راحتي ومصالحي الشخصية، لم أخفي أبدًا الحقيقة التي قالها لي يجدها العقل والضمير نافعة ومفيدة، ولم أصعب فهمها بتغليفها بأغلفة مختلفة
6- كل الأشخاص الذين التقينا بهم في أي مناسبة وأصبحنا قريبين بما يكفي لتناول كوب من الشاي أو السفر لمدة ساعة على متن الطائرة؛ حاولت مساعدتهم على اكتساب وزيادة وعيهم الأخلاقي والضميري وكرامتهم، وخاصة سلامهم الروحي والعالمي. بمعنى آخر، كنت أهدف إلى أن أكون مفيداً له، وليس أن أستفيد من منصبه وفرصه ومجاملاته.
7- ولعل ذلك يعتبر ثمرة ومعجزة للأهداف والجهود المخلصة... وطبعا بفضل الله تعالى وفضله لا بد من قراءة كتاب ما يقارب 700 صفحة بسرعة في ساعة أو ساعتين. وتهنئة هذا الكتاب وانتقاده عمدا، والحمد لله أن إنتاج ملاحظات من 10 صفحات أصبح أسهل بالنسبة لنا.
أطيب التحيات…
Yorumu Takip Et
Bildir
guest
14 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
Osman Nuri

Milli Çözüm odunsu ve yararsız bilgilerle okuyucularının zamanını israf etmemekte ve ihtiyaç duyulan ya da farkında olunamayan ölçüleri hayat rehberi edinmemizi sağlamakta…!

Sormadan edemedik… Kıbrıs davasına bu denli duyarlı olan bir Zatın, 1974 çıkarmasının asıl kahramanının Rahmetli Erbakan Hocamız olduğunu bilmemesi, akla ve vicdana yatkın mıydı?.. Biliyorsa -ki öyle olması lazım- bu Zatın Erbakan Hoca’ya özel övgüleri ve manevi destekleri olmaması ve bunu açığa vurmaması ihtimali var mıydı?.. Eğer açıklamışsa -ki öyle olmalıdır- Mübarek Mehmet Said (Bavıko) Hz.lerinin Erbakan’la ilgili duygularını ve dualarını saklayıp atlamak hangi maksatlıydı? Biz bu üzüntü verici tavırla karşılaşınca yaşadığımız şu olayı hatırlamıştık: 40 yıl kadar önceydi. Elâzığ’da bir kardeşimizin kitapçı dükkânında otururken, ilim sahibi olmasa da irfan ehli ve Kadiri meşrep tanıdık bir derviş içeri girmiş ve elindeki, Mevlâna Cami’nin “Nefahatül Üns” kitabını göstererek: “Nasıl olur yahu!.. Bunca Evliyadan bahsetmiş, ama Gavsi Geylani’den hiç söz etmemiş!?” diye çıkışıvermişti. Biz çay ısmarlayıp kendisini teskin ederek:

“Bakınız, ya Molla Cami, Hz. Geylani için ayrı ve müstakil bir kitap yazmayı tasarlamış, ama belki fırsat bulamamıştır diye hüsnü zan ediniz… Ya da çok büyük olan Hz. Gavsi Geylani bu küçük kitaba sığmamıştır! diye düşünmelisiniz…” deyiverince yatışıvermişti. [u][b]Kaldı ki bir insanın makbul, doğru ve olgun bir şahsiyet sayılması için, öyle herkes tarafından sevilip sayılması da gerekmiyordu. Çünkü başta peygamberler, tüm mürşidi kâmiller ve dürüst kimseler, insanlığın maalesef çoğunluğunu oluşturan kâfirler, zalimler ve şerliler tarafından asla sevilmiyordu, hatta nefret ve hakaret görüyordu. Bu nedenle bir kişinin çevresindeki ve bölgesindeki herkes tarafından sevilmesi, onun Hakka bağlılığının değil, riyakârlığının ve sahte tavırlılığının bir göstergesi sayılıyordu.[/b][/u]

Makaleden ifade edilen tekrarını yoruma eklediğimiz bu hatırlatmalar günümüzde de bizlere ışık tutan, yol gösteren , eveeeeettttt çok doğru dedirten bir önemli ve anlamlı bir hatırlatma… Asrımızın hakka tercümanlık yapan ZAATI aramamızda bulmamızda ve bulduktan sonra O’na tâbi ve taraf olmamız hususunda ve elbette hak yolda bulunmamız hak yolda gayret etmemiz açısından hakkın bir neferi olmak adına çok büyük işaret ve ölçüyü ortaya koymakta… Bundan dolayı bu hatırlatmayı tekrar ifade etmeyi yararlı buluyorum: [b]”.. bir insanın makbul, doğru ve olgun bir şahsiyet sayılması için, öyle herkes tarafından sevilip sayılması da gerekmiyordu. Çünkü başta peygamberler, tüm mürşidi kâmiller ve dürüst kimseler, insanlığın maalesef çoğunluğunu oluşturan kâfirler, zalimler ve şerliler tarafından asla sevilmiyordu, hatta nefret ve hakaret görüyordu. Bu nedenle bir kişinin çevresindeki ve bölgesindeki herkes tarafından sevilmesi, onun Hakka bağlılığının değil, riyakârlığının ve sahte tavırlılığının bir göstergesi sayılıyordu.”[/b]

[i][u]Milli Çözüm odunsu ve yararsız bilgilerle okuyucularının zamanını israf etmemekte ve ihtiyaç duyulan ya da farkında olunamayan ölçüleri hayat rehberi edinmemizi sağlamakta…![/u][/i]

Mehmet Aytaç

Makam İsteyen Kötü Nefsimize
Makam, çıkar isteyen kötü nefsim, şu mütevazı alim kula bak da ibret alasın.. Şefkat bitmiyor şu davada nasiplen da İNSAN olasın…

Yazılan zatın ve yazanın tevazu ve şefkatine hürmet olsun…

N. Gündüz

Evliyaýı tanımak.
Evliyayı en iyi tanıyanlar, Kur’an ve Sünnet’e tam olarak bağlı kalanlardır. Çünkü evliyayı, evliya yapan temel özellik Allah’a ve Resûlullah’a tam bağlılıktır. Demek ki bir evliyanın bu alemde kalbinden başka sermayesi yoktur. Dünya malının evliyanın yanında hiçbir kıymeti yoktur. Onlar dünya malı toplama peşinde olmazlar. Dünya malının zaten kıymeti yoktur. Ahiret malının kıymeti ise evvela kalpte başlar. Bunun yeri de kalptir, gönüldür. İşte evliya bu kalbe dünyaya dair birtakım işleri doldurmaz. Kalbini sadece Allah Teala’nın sevgisiyle doldurur.

Hasan Çelik

Doğru anlamaya ve örnek almaya muvaffak olanlardan oluruz inşallah
Cenab-ı Hak’tan niyazımız; hayatlarıyla, hatıratlarıyla bir ömür nefsi ve siyasi cihad uğrundaki hayırlı ve yararlı çabalarıyla bizlere ışık tutan böylesi zevatı doğru anlamaya ve örnek almaya muvaffak kılınmamızdır. Amin!..

Veysel

Nesillere Miras
Pek çok ders alarak hayatının kısa bir özetini okuduğumuz Baviko Hazretlerinin, mekanları cennet olsun. Bilgi edinmemize vesile olan aile efradına ve Üstad Ahmet Akgül Hocamıza da şükranlarımızı arz ederim. Ancak bu büyük şahsiyetlerin her yönü ile anlatılması ve asıl cihat yolundaki gayretleri ve desteklerinin ifade edilmesinin de asıl mühim mesele olduğunu yine Üstadımızın uyarılarından anlamış olduk. Ne yazık ki bir kısmı eksik bırakılan hatıralar, nesillere aktarılan gerçeklerin üstünün örtülmesi anlamına gelmekteydi.

“Ucuz kahramanların, delik kazanç heybesi
Yaptığı boşa gider, lafta kalır tevbesi
İhlâs imanın canı, sadakatse meyvesi
Kurt girerse gövdeye, kök kurur dal kalmazmış
Bir babadan oğula, mal kalır hal kalmazmış!”

https://www.millicozum.com/mc/duyurular/herkesin-ayari-amaci-kadardir-siir-dp1

Musa Harun KESKİNSÖZ

EY GÜNÜMÜZ MÜSLÜMANLARI(SÜSLÜMANLARI) BU GİDİŞ NEREYE!
Tarih boyunca; peygamberler, gerçek dervişler, şeyhler, hak dava liderleri ve Allah dostları, gerek yaşamlarıyla, gerek örnek ve mütevazi davranışlarıyla, gerekse bugünümüze ışık tutan hayat ve cihat mücadeleleri ile bizler için bu zatları örnek almak ne büyük bir fırsat.
Peki şimdiki müslümanlar(süslümanlar) nasıl bir yaşamı benimsiyor buyurun hep birlikte göz geçirelim ve kendimizide bu doğrultuda değerlendirelim.
1-Namazı, ibadet ve dini konulardaki bazı hususları eş dost pazarda görsün niyetiyle ve gösterişle yaparak kendini birilerine kabullendirmeye çalışmak
2-İnandığı gibi değil, yaşadığı gibi inandığı için maneviyattan uzak bir yaşam tarzına bürünmek
3-Hayvanlar gibi yemeyi içmeyi marifet zanneden, israftan kaçınmayan; yediğini, içtiğini, giydiğini ve zevkine aldığı herşeyi fotoğraflayarak gösteriş yapmaya yönelmek
4-Anne baba, kardeş akraba, arkadaş dost muhabbetinden ve yakınlığından uzaklaşarak, günübirlik kendi zevki ve hevası peşinde koşup gönül bağlarını koparan bir tavır sergilemek
5-Zenginliğiyle, makamıyla, şan ve şöhretiyle kibirlenen, kendisini hep yukarıda gören şeytani bakış açısına bürünmek
6-Okumayan, araştırmayan ve bilgi sahibi olmak için sarfetmeyen, tam aksine kulaktan duyma bilgilerle kendisini herşeyi en iyi biliyormuş havasına sokarak cahilliğinin üzerini kapatmaya çalışmak.
Evet, şimdi aynaya bakarak ve yukarıda maddelerle belirtilen hususları göz önünde bulundurarak karar verelim. Yaşantımız gerçek bir müslüman ve mümin gibimidir, yoksa müslüman görünümlü süslüman gibimidir.

Mus ab

Milli Çözüm Aynı Zamanda Dosdoğru Cetvel
Hayatı boyunca gizlenmeye çalışılan gerçekleri, yozlaştırılmış veya yobazlaştırılmış konuların tam manasını anlatmış olan Milli Çözüm, bugün insanlık için teşbihte hata olmasın dosdoğru cetvel gibidir.
Hangi çizgisi doğru veya eğri veya çizgi nerede falso yapmışsa, “dosdoğru Milli Çözüm cetveli” ile ölçtüğünüzde gerçekler net bir şekilde karşımıza çıkmakta.
Haliyle örnek alınacak taktir edilecek tavırlar, eğrilikler veya doğrularla sarmalanmaya çalışılmış yutturulmaya çalışılan yamukluklar… hemen fark edilmekte.

“Neyin Hak neyin Batıl” olduğunun [b]Üstad Ahmet Akgül Hocamız [/b]tarafından net bir şekilde ortaya koyulması insanlık için en büyük kolaylık-kazanç vesilesi değil mi?

“Keskin feraset keramete nal toplatırmış”

“De ki: “(Artık) Hakk geldi, bâtıl zail oldu. Hiç şüphesiz bâtıl yok olucudur. (Çünkü Hakk gelince bâtıl batacak, Güneş doğunca karanlık kaybolacaktır.)” İsra 81

n.bayraktar

Söz Söylemek İrfan İster, Anlamak İnsan…
[b]Arifin sözü ahenk, çünkü Kur’an mihenk…[/b]

[b]Bu usturuplu, bu hikmetli, bu incelikli tarz yazı ve söz ancak Ahmet Akgül Üstadımız gibi bir arifin kaleminden çıkabilirdi. [/b]

Biz bu yoruma yazıdan ne anladığımızı yazmayalım da, Üstadımızın bir şiirini ekleyerek iktifa edelim ki, yazının ahengi bozulmasın…

[b]El saman çuvalın, sultan ederler
Biz Sultanı sevdik, hep tan ederler
Yüze gülüp sonra, bühtan ederler
Bize “Öl” demez de, ya ne söylerler

Bir Din yıldızını, rehber edindim
Cihat yollarında, koştum, didindim
Hakiki kulluk kim, Biz kim Efendim…
Daha “Ol” demez de, ya ne söylerler
[/b]

Elif .Çağıl

HUU
İşte bu mübarek Zat; “Biz mahalle mescidinde bile çekinip Kur’ani hakikatleri konuşamazken, Erbakan Millet Meclisinde İslami gerçekleri dünyaya haykıran kahramandı!..” buyururlardı. Torunu kendisinden aktarmıştı: “Erbakan Hocamızın manevi rütbesini merak edince, bir mana âleminde kendi nurumun boyu bana birkaç minare uzunluğunda gösterildi. Ama Erbakan’ın nuru gökyüzüne doğru uzanmaktaydı, nihayetini göremedim!..”

Cenab-ı Hak’tan niyazımız; hayatlarıyla, hatıratlarıyla bir ömür nefsi ve siyasi cihad uğrundaki hayırlı ve yararlı çabalarıyla bizlere ışık tutan böylesi zevatı doğru anlamaya ve örnek almaya muvaffak kılınmamızdır. Amin!..

HAY ALLAH
HU ALLAH

Yalçın G

Dua
Cenab-ı Hak’tan niyazımız; hayatlarıyla, hatıratlarıyla bir ömür nefsi ve siyasi cihad uğrundaki hayırlı ve yararlı çabalarıyla bizlere ışık tutan böylesi zevatı doğru anlamaya ve örnek almaya muvaffak kılınmamızdır. Amin!..

Mücahit Dinç

İstedikleri kadar uğraşsınlar…
“Bulutlar dağıldığı zaman, Erbakan mührünü göreceksiniz” Üstad Ahmet Akgül
Ahmet hocamızın bu sözü aklımıza geliyor.
Sonra diyoruz ki, istedikleri kadar gizlemeye çalışsınlar, beton dökmek için uğraşsınlar, kurduğu partinin beyin takımı “artık hocanın söylemlerini bırakmalıyız” desin, her ne olursa olsun, içimiz rahat diyoruz ki… Bulutların dağılmasına çok az kaldı İnşallah yakında mührü herkes görecek Hocamın davası Milli Çözüm eliyle zafere ulaşacak Allah’ın yardımı ile…

Cansel

Allah rahmet eylesin…
Dışarıdan böylesine sade, kendi halinde görünüp ruhunda ise imanıyla nice hakikatler, hatta ilmi keşifler barındıran bir Hocafendiymiş… Allah rahmet eylesin. Bizlerin de Bavıko Hz’lerini “gerçek manasıyla” tanımamıza vesile olan torunlarından ve çok kısa bir sürede kitabı süzüp özlerini okuyucular ile paylaşan Ahmet Akgül Hocamızdan Allah razı olsun…

[b]Evet görüyoruz ki, şer cephesindeki ruhlar hakikati bâtıl ile bulandırıp gizledikleri gibi, Hakkı söyleyen âlimlerimizin de söz ve öğretilerinin işine gelen kısımlarını alıp, işlerine gelmeyenlerinin üzerini örtmüşler. Kendi şeytani üflemelerini, din diye halka servis eden bel’am kılıklıları parlatıp, Hakikati söyleyen âlimlerimizi, ya dinsizlikle ya gericilikle ya da görmezden gelme ile etkisizleştirmeye çalışmışlardır. Oysa yazıda da geçtiği gibi;[/b]

[i]”Kaldı ki bir insanın makbul, doğru ve olgun bir şahsiyet sayılması için, öyle herkes tarafından sevilip sayılması da gerekmiyordu. Çünkü başta peygamberler, tüm mürşidi kâmiller ve dürüst kimseler, insanlığın maalesef çoğunluğunu oluşturan kâfirler, zalimler ve şerliler tarafından asla sevilmiyordu, hatta nefret ve hakaret görüyordu. Bu nedenle bir kişinin çevresindeki ve bölgesindeki herkes tarafından sevilmesi, onun Hakka bağlılığının değil, riyakârlığının ve sahte tavırlılığının bir göstergesi sayılıyordu.”[/i]

Yazının daha başlarındayken bile, Bavıko Hz’lerinin Erbakan Hocamız hakkındaki görüşlerini, tutumlarını heyecanla bekledim…

[b]Zira Hak öyle bir şeydir ki, eğer gönül eviniz, ruh aynanız Hakk’ın frekansına girdiyse; düşünceleriniz, fikir ve tutumlarınız da Hakk’a göre evriliyor ve asrın Hakikat öncüsü kim ise adeta O’na doğru çekiliyorsunuz… Bu nedenle Erbakan Hocamız asrımızın hakikat öncüsü olması hasebiyle, aynı zamanda kişinin Hak ve istikâmet derecesini ölçen bir mihenktir…[/b]

Erbakan Hocamıza “Hocaya siyaseti bırak dedim” diyen gafil, cahil, hatta belki hain… Hoca(!)ların yanında Bavıko Hz gibi, İslâm’ın özünü anlayıp bu öze sahip çıkan Milli Görüş’e tarafgirlik de gösterebilme lütfuna erişmiş gerçek ve samimi Hocaları, âlimleri tanımak biz acizleri mutlu etmiştir… Allah bizlere de istikamet üzere yaşayıp, istikamet üzere de can vermeyi nasip etsin…

Necmiye

Erbakan Hocamızın manevi rütbesini merak edince, bir mana âleminde kendi nurumun boyu bana birkaç minare uzunluğunda gösterildi. Ama Erbakan’ın nuru gökyüzüne doğru uzanmaktaydı, nihayetini göremedim!..”
Unutma, seni ne veya neresi dünyaya çekiyorsa, sana Allah’ı unutturuyorsa, orası senin için bir tuzaktır! Allah’a ve Allah’ın rızasına koşarken secdesiz kalma! Ah bilseniz; bir secdede sayılamaz derecede, kaç bin reçete, kaç yüz terapi vardır. O zaman, maddi-manevi rahatsızlıklarınızın sebebi secdesizliktir veya secde ettiğiniz makamı tanımamaktır!”

♦ “Herkes ahirete, dünyada sevdiği insanlarla uyanacaklardır. Herkes dünyada uyurken ve uyanıkken beraber olmak istediği kişi ile ahirette sonsuzluğa ulaşacaklardır. Bak, hayatınızın her aşamasında Bizimle olmak istediniz, bir kelimemiz, dünya ile ilgili görüş ve kararınızı değiştirdi. Demek ki bir kelime kararınızı, bir duygu hayatınızı, bir insan sizi olumlu veya olumsuz anlamda değiştirebilir. O halde, fikirlerini önemsediğiniz insanlara dikkat edin.”

Cengiz

İSLAM EN GÜZEL HAKTAN TARAFLIK ÇOK ÖZEL!..
İSLAM NE GÜZELDİR HER KONUDA EN DOĞRU FİKİR!.
İÇİNDE İLİM FİKİR FERASET SİYASET VAR HEM ZİKİR!
İSLAM’I MÜMİNLER TEMSİL EDER HEM KİTAB-I KEBİR!.
ONA DÜŞMAN OLAN, DİN ADINA RİYAKAR DA HAKİR!.
SEN HER ZAMAN HAKTAN TARAF OL Kİ BUDUR ECİR!.

ÖZEL YAZILAR

YORUMLAR

Son Yorumlar
14
0
Yorumunuzu okumaktan memnuniyet duyarızx