YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
6606737dcc303
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 7 5 8 8
Bugün : 10806
Dün : 16551
Bu ay : 406014
Geçen ay : 338123
Toplam : 22731964
IP'niz : 44.211.116.163

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

 

TÜM OSMANLI PADİŞAHLARI VE FARKLI VASIFLARI (2)

      

IV. Murad (1623-1640)

Sultan Dördüncü Murad, 26 Temmuz 1612 tarihinde, İstanbul’da doğdu. Babası Sultan Birinci Ahmed, annesi Mahpeyker Kösem Sultan’dır. Sultan Dördüncü Murad; uzun boylu, iri cüsseli, yuvarlak yüzlü ve heybetli bir padişahtı. Osmanlı Sultanlarının en kudretlilerinden biri sayılırdı. Son derece zeki, gözü pek, cesur, kuvvetli ve enerjik bir insandı. Sultan Dördüncü Murad, çok iyi cirit ve ok atardı. Bu gücünü katıldığı savaşlarda da ortaya koyardı. Din büyüklerine hürmet eder, Şeyhülislâm Yahya Efendi’ye “Baba” diye hitap ederdi. Osmanlı ülkesinde içki ve tütünü yasakladı. Belli bir saatten sonra gece sokağa çıkma yasağı uyguladı. Arapçayı ve Batı dillerini çok iyi bilirdi. İlmi ve ilim adamlarını çok sever, fırsat buldukça ilim meclislerine gider, onları yeni çalışmalar yapmaları için teşvik ederdi. Sultan Dördüncü Murad döneminin önemli olaylarından biri de Hezarfen Ahmed Çelebi’nin kanat takarak, Galata Kulesi’nden Üsküdar’a uçmasıydı. Sultan Dördüncü Murad, çevresinde olup bitenleri dikkatle takip eder, inisiyatifini kullanmakta asla sakınmazdı. Hükümdarlığının ilk yıllarında annesinin etkisinde kaldıysa da daha sonra sarayda kadınların saltanatına son verdi; hain ve hilekâr sadrazamları şiddetle cezalandırdı. Memleket meselelerini yakından takip edip, çözümler üretmeye çalıştı. On yedi yıl hükümdarlık yaptıktan sonra, henüz 28 yaşında vefat etti.

Sultan Dördüncü Murad, koşu halindeki bir atın üzerinden başka bir ata atlayabilecek kadar iyi bir biniciydi.

Sultan Dördüncü Murad’ın saltanatını iki devreye ayırmak lazımdır. Henüz on bir yaşında iken tahta geçtiğinden, devlet işleri büyük ölçüde annesi Kösem Sultan’ın elinde yürümekteydi. Onunla birlikte olan vezirler, IV. Murad’ın gözünün önünde Hafız Ahmed Paşa’yı askere parçalatmaktan çekinmemişler, genç padişahı da korkuyla dehşete düşürmüşlerdir. Osmanlı memleketlerinde asayiş ve huzur kalmamış, zorbalar şehirleri ele geçirmişlerdi. Delikanlılık çağında idareyi bizzat ele aldıktan sonradır ki, Sultan Dördüncü Murad biraz da şiddet yolu ile bütün zorbaları sindirmiş, tekrar devlet hâkimiyetini yeniden tesis etmişti. Tütün yasağı bahanesiyle kahvehanelerde toplanan işsiz, güçsüz, zorba takımını kontrol altına alıvermiş, şiddetli ceza ve hatta idamlarla tekrar idarî ve adlî nizamı kurabilmiştir.

Dördüncü Murad, 8 Mayıs 1638’de büyük bir orduyla çıktığı seferde 6 ay sonra Bağdat’a varmış, 24 Aralık 1638’de şehri fethetmeyi başarmıştı. Bu sefer sırasında Elazığ-Ağın’dan geçerken meşhur Genç Osman da sefere katılmıştı. Dördüncü Murad Elazığ Merkez Mollakendi ve Alişam beldelerinde birer cami yaptırmıştı.

İbrahim (1640-1648)

Sultan Birinci İbrahim, 5 Kasım 1615 tarihinde, İstanbul’da doğdu. Babası Sultan Birinci Ahmed, annesi Mahpeyker Kösem Sultan’dır. Sultan Birinci İbrahim; uzun boylu, kuvvetli vücutlu ve kumral sakallı birisiydi. Annesi onun yetiştirilmesi için çok gayret göstermişti. Ağabeyi Sultan Dördüncü Murad’ın ani vefatı, zaten öldürülme endişesiyle harap olmuş Şehzade İbrahim’i çok etkilemiş, hatta padişah olduğuna inanmak bile istememişti. Ancak; annesinin ve devlet erkânının yeminlerinden ve ağabeyi Sultan Dördüncü Murad’ın cenazesini gördükten sonra ağabeyinin vefatına kesin olarak inanıverdi. Sadrazam Kara Mustafa Paşa, Taht Odası’na geçen Sultan Birinci İbrahim’in başına Hırka-i Saadet Dairesi’nden getirilen, Hz. Ömer’in Sarığı’nı yerleştirdi. Sultan Birinci İbrahim tahta oturdu ve ellerini açarak dua etti: “Elhamdülillah. Ya Rabbi! Benim gibi zaif ve aciz bir kulunu bu makama lâyık gördün. Saltanat günlerimde hayırlı hizmetlerimle milletimi hoş-hâl eyle ve birbirimizden hoşnûd eyle!”

Şehzade kardeşler ve kuzenler arasında taht kavgaları yaşanmasın, Devletin birliği ve Milletin dirliği bozulmasın diye alınan fetvalar üzerine uygulanan “bazılarını etkisiz kılma veya göz hapsinde tutma” gibi tedbirler, maalesef istismar edilerek birtakım zulümlere bile bahane yapılmıştı. Neyse ki, sonraki zamanlarda bu yanlış ve haksız uygulamalar kaldırılmıştı.

Sultan Birinci İbrahim, tahta geçtiği ilk yıllarda sinir hastalığı yüzünden sık sık kriz geçirdiğine rastlanırdı. Ancak, daha sonraki yıllarda toparlanıp devlet işleriyle bizzat ilgilenmeye başladı. Sultan Birinci İbrahim, tahta çıktığında soyunun tek şehzadesi o kalmıştı. Bu yüzden ilk oğlu Şehzade Mehmed (Sultan Dördüncü Mehmed) doğduğunda ülkede şenlikler düzenlendi (2 Ocak 1642). Sultan Birinci İbrahim, çok cömert ve lütufkâr bir padişahtı. Fakirlere ve kimsesizlere yardım etmeyi çok severdi. Çıkardığı fermanlarla açlık ve kıtlığın önlenmesine çalıştı. Saltanatı sırasında, maalesef annesi Kösem Sultan’ın etkisinde çok kaldı. Sekiz yıl dokuz ay padişahlık yaptıktan sonra, 18 Ağustos 1648 tarihinde, boğularak öldürüldü. Sultan Birinci İbrahim hakkında, kendi devrine kadar uzanan Osmanlı kaynaklarında, aklî dengesinin bozuk olduğuna dair hiçbir bilgi yoktur. Bu kaynaklar, Sultan Birinci İbrahim’in özelliklerinden ve yaptığı işlerden övgüyle bahsetmektedir. Sadece son zamanlarda bazı yazarlar, onun için “Deli” demektedirler. Sultan Birinci İbrahim’e “Deli” ve “Gaddar” diyen ve adının öyle yayılması için çalışanlardan bazılarının, Sultan Birinci İbrahim tarafından idam ettirilen İranlı Şii misyoneri Emirgûneoğlu’nun adamları olduğu söylenmektedir.

Sultan Birinci İbrahim, tahta geçtiğinde yirmi beş yaşındaydı. Şehzadeliği sırasında öldürüleceği endişesi ile sinirleri son derece bozulmuş bir insandı. Bu sırada sadrazamlık koltuğunda bulunan Kemankeş Kara Mustafa Paşa devlet işlerini en iyi şekilde yürütmeyi başardı. Kemankeş Kara Mustafa Paşa, Safevilerle Kasr-ı Şirin Antlaşması’nı imzalayıp, İstanbul’a geldikten sonra, giriştiği malî işlerde de başarılı ve yararlı sonuçlar aldı. Ocaklı sayısını indirip maaşlarının düzenli olarak verilmesini sağladı. Bu olumlu faaliyetler sonunda devlet bütçesi denkleşmiş oldu. Donanma işleriyle de ilgilenen Kemankeş Mustafa Paşa, her yıl belirli miktarlarda Kadırgalar yapılıp donatılmalarını sağladı.

IV. Mehmed (1648-1687)

Sultan Dördüncü Mehmed, 2 Ocak 1642’de, İstanbul’da doğdu. Babası Sultan Birinci İbrahim, annesi Rus asıllı Turhan Hatice Sultan’dır. Sultan Dördüncü Mehmed; orta boylu, beyaz tenli ve yanık çehreliydi. Ata çok bindiği için vücudu öne eğikti. Annesi onu çok iyi yetiştirdi. İyi bir tahsil gördü. Babası Sultan İbrahim’in öldürülmesi üzerine 8 Ağustos 1648 günü, henüz yedi yaşında iken padişah oldu. İçkiyi yasaklayıp, içki imalâthanelerini kapattırdı. Ava ve edebiyata çok meraklıydı. Ava olan merakı yüzünden tarihte “Avcı Mehmed” olarak anılmıştır. Sadrazamlığı, Köprülü ailesine vermekle çok isabetli bir karar vermişti. Hayatının büyük bir kısmı saray entrikalarıyla uğraşmakla geçti. İkinci Viyana bozgunundan sonra, ordunun ve devlet erkânının oy birliği ile, 8 Kasım 1687 günü tahttan indirildi. Bundan sonraki ömrü, saraydaki bir odada yanına konulan iki cariye ile tam bir hapis hayatı şeklinde geçti. 6 Aralık 1693’te Edirne’de vefat etti. Cenazesi İstanbul’a gönderildi ve Yeni Cami’deki türbesine, annesi Turhan Sultan’ın yanına defnedildi.

II. Süleyman (1687-1691)

Sultan İkinci Süleyman, 15 Nisan 1642’de, İstanbul’da doğdu. Babası Sultan Birinci İbrahim, annesi Saliha Dilaşub Sultan’dır. Orta boylu, kır sakallı, şişman ve halim selim bir padişahtı. Dindar, dürüst ve akıllı bir insan olan annesi Saliha Dilaşub Sultan tarafından titizlikle yetiştirildi. Oğluna, gerekli bilgileri bir yandan kendi veriyor, bir yandan da hocalar tutuyordu. Maalesef hayatının kırk yılını bir dairede hapis geçiren Sultan İkinci Süleyman cesur, dindar, vatansever, merhametli ve nazik bir insandı. Rüşvet ve sefahate son derece karşıydı. Padişah olduğu sırada askerî zorbaların ortalığı karıştırması üzerine onlarla mücadeleye başladı ve kısmen de olsa asayişi sağladı. Sultan İkinci Süleyman, dört yıl gibi kısa bir süre padişahlık yaptı. Bunun son iki yılını yatak hastası olarak tamamladı. Gün geçtikçe zayıflıyordu. 22 Haziran 1691 günü, Edirne’de vefat etti. Cenazesi İstanbul’a getirilerek Süleymaniye Camii yanında Kanûnî Sultan Süleyman Türbesi’ne gömüldü.

II. Ahmed (1691-1695)

Sultan İkinci Ahmed, 25 Şubat 1643 günü, İstanbul’da doğdu. Babası Sultan Birinci İbrahim, annesi Hatice Muazzez Sultan’dır. Terbiyesi ve tahsili ile annesi bizzat meşgul olmuşlardı. Arapça ve Farsça biliyordu. Orta derecede bir tahsil gördü. Devlet işlerini çok yakından takip eder, hasta bile olsa divan toplantılarına katılırdı. Sultan İkinci Ahmed, hat sanatında çok ustaydı. Yazı yazma kabiliyeti (hattatlıkta) çok üstün olan Sultan İkinci Ahmed, birçok Kur’an-ı Kerim yazdı. Şairlere ve şiire çok meraklıydı. Üç yıl yedi ay on dört gün saltanat sürdükten sonra, yakalandığı siroz hastalığından kurtulamayarak 6 Şubat 1695 günü Edirne’de vefat etti. Cenazesi İstanbul’a getirilerek Kanûnî Sultan Süleyman Türbesine defnedildi.

II. Mustafa (1695-1703)

Sultan İkinci Mustafa, 6 Şubat 1664 günü, İstanbul’da dünyaya geldi. Babası Sultan Dördüncü Mehmed, annesi Emetullah Rabia Gülnuş Sultan’dır. Annesi Girit asıllıdır. Kuvvetli bir ilim tahsili yaptı. Tahta geçtiğinin üçüncü günü yapacağı işleri anlatan bir hatt-ı hümâyûn yayınladı. Yazısında: Zevk, sefa ve rahatı kendimize haram eylemişizdir diyordu. Yine vezirlerinden birine yazmış olduğu yazı şöyledir: “Bana ağırlık ve hazine lâzım değil. Yerine göre kuru ekmek yerim. Vücudumu din, devlet ve millet uğruna harcarım. Sıkıntının her çeşidine sabrederim. Milletime hizmet tamam olmadıkça, seferden dönmem. Elbette sefere bizzat kendim giderim.”

III. Ahmed (1703-1730)

Sultan Üçüncü Ahmed, 30 Aralık 1673 günü doğdu. Babası Sultan Dördüncü Mehmed, annesi Emetullah Rabia Gülnuş Sultan’dır. Annesi Girit asıllıdır. Sultan İkinci Mustafa’nın öz kardeşi olan Sultan Üçüncü Ahmed; uzun boylu, kara gözlü, doğan burunlu ve buğday tenli idi. Son derece zeki, hassas ve zarif bir insandı. İyi bir tahsil ve terbiye görmüş olan Sultan Üçüncü Ahmed ünlü hocalardan dersler almıştı. Sultan Üçüncü Ahmed, ağabeyi Sultan İkinci Mustafa’nın vefatı üzerine 22 Ağustos 1703 tarihinde otuz yaşında iken Edirne’de tahta geçti. Osmanlı Devleti açısından önemli bir yere sahip olan Lâle Devri boyunca padişahlık yapan Sultan Üçüncü Ahmed, hattat ve şairdi. “Necib” mahlasıyla şiirler yazdı. Ayrıca musiki ile de yakından ilgileniyordu. Divan şairlerinden Urfalı Nabi Efendi’nin hem kendisini hem de şiirlerini çok severdi.

Gençliğini diğer Osmanlı şehzadelerine göre bir hayli serbest yaşadı. Şehzadelerin öldürülmesi geleneği kalktığından, rahat bir hayat sürdü. İstediği her şeyle ilgilendiği için bilgisi de, görgüsü de arttı. Avrupa’daki gelişmeleri inceleme fırsatı buldu ve matbaanın Osmanlı Devleti’ne gelmesi için çok çaba harcadı. Yirmi yedi yıl gibi uzun bir süre tahtta kalan Sultan Üçüncü Ahmed, çıkan Patrona Halil İsyanı sonunda, 1 Ekim 1730 tarihinde padişahlıktan çekilmek zorunda kaldı. Sultan Üçüncü Ahmed’in padişahlığının ilk günlerinde, tamamen disiplinden çıkmış yeniçerileri yatıştırmakla uğraştı. Ancak kendisini padişah yapan yeniçerilere karşı etkili olamadı. Sultan Üçüncü Ahmed’in sadrazamlığa getirdiği Çorlulu Ali Paşa, ona idarî konularda yardımcı olmaya çalıştı, hazine için yeni düzenlemelerde bulundu ve Sultan Üçüncü Ahmed’e rakipleriyle mücadelesinde destek çıktı. Sultan Üçüncü Ahmed zamanında, Rusya ile olan ilişkilerde gerginlik yaşandı. Bunun sebebi Rusya’nın Orta Asya üzerinde yayılma siyaseti izlemeye başlaması, Balkanlar’daki toplumları Slavlaştırmaya çalışması, açık ve sıcak denizlere inmek için fırsat kollamasıydı.

I. Mahmud (1730-1754)

Sultan Birinci Mahmud, 2 Ağustos 1696 günü, İstanbul’da doğdu. Babası Sultan İkinci Mustafa, annesi Saliha Valide Sultan’dır. Büyükannesi Gülnuş Sultan’ın sevgi ve ilgisiyle büyüdü. Sekiz yaşından beri kafes hayatı yaşadığı halde zekâsı, iyi niyeti ve kuvvetli karakteri sayesinde kendini harap etmekten kurtardı. Küçük yaşlardan itibaren çeşitli hocalardan dersler aldı. Tarih, edebiyat ve şiirle meşgul oldu. Özellikle musiki ile uğraştı. Sultan Birinci Mahmud, 1 Ekim 1730 tarihinde otuz beş yaşında iken padişah oldu. Devrindeki en değerli kimseleri seçip önemli görevlere atadı. Karakter sahibi, azimli, müşfik, merhametli, dikkatli ve sabırlı bir insandı. Kendi zevkinden çok milletin refahını düşünerek hareket etti. Bu sayede babasının ve amcasının düştüğü hatalara düşmedi. Hayatının son iki yılını hasta geçiren Sultan Birinci Mahmud, 13 Aralık 1754 tarihinde elli dokuz yaşında iken vefat etti. Sultan İkinci Mustafa’nın Yeni Cami’deki türbesine defnedildi.

III. Osman (1754-1757)

Sultan Üçüncü Osman, 2 Ocak 1699 günü, İstanbul’da doğdu. Babası Sultan İkinci Mustafa, annesi Şehsuvar Valide Sultan’dır. Şehsuvar Valide Sultan Rus asıllıdır. Tahta çıktığı elli altı yaşına kadar sarayda hapis hayatı yaşadığı için sinirleri yıpranmıştı. Ancak yine de şefkat ve merhamet sahibi, özellikle yalanı ve rüşveti sevmeyen bir insandı. Sultan Üçüncü Osman musikiden ve işretten (içki meclislerinden) nefret ettiği için bütün müzisyenleri saraydan uzaklaştırdı. Sarayda dolaşırken cariyelerle karşılaşmak istemediği için ayakkabılarına demir ökçeler taktırmıştı. Ökçelerden çıkan sesi duyan cariyeler padişahın geldiğini öğrenip kaçışırlardı. İki yıl, on ay, on sekiz gün saltanat sürmüş; bu süre içinde yedi tane veziriazam değiştirmiş, dönemi boyunca içte ve dışta barış ve huzur yaşanmıştır. Sultan Üçüncü Osman’ın zaman zaman kıyafet değiştirerek halkın arasına karıştığı konuşulmaktadır. 30 Ekim 1757’de vücudunda çıkan bir çıbanın verdiği hastalıkla vefat etti. Cenazesi, Yeni Cami’de Sultan Birinci Mahmud’un yanına defnedildi.

III. Mustafa (1757-1774)

Sultan Üçüncü Mustafa, 28 Ocak 1717 günü, İstanbul’da dünyaya geldi. Babası Sultan Üçüncü Ahmed, annesi Mihrişah Sultan’dır. Sultan Üçüncü Mustafa orta boylu, iri gözlü, yassı burunlu ve siyah sakallı idi. Heybetli ve kuvvetli bir vücuda sahipti. Çok iyi bir tahsil yaptı. Astroloji ile meşgul oldu. İslâm ve Osmanlı tarihlerini inceledi. Sultan Üçüncü Mustafa, son derece dindar, tutumlu, müşfik, çalışkan ve cömert bir insandı. İki dakika süren ve İstanbul’un hemen hemen yarıdan fazlasını yıkan büyük depremde evlerini, yakınlarını kaybeden halka kendi kesesinden yardım edip, şehrin yeniden inşasını sağladı. Adaletle hükmeder, haksızlıklara asla göz yummazdı. Yalandan, riyadan ve rüşvetten nefret ederdi. Asla gurura kapılmaz, büyüklük taslamaz, yapamayacağı işleri va’ad etmezdi. Sultan Üçüncü Mustafa, yenileşmenin gerektiği fikrindeydi ve ıslahat yapmak istiyordu. Prusya Kralı İkinci Frederik’in ıslahat hareketlerini duymuş, Ahmed Resmî Efendi’yi ona yollamıştı. Prusya Kralı İkinci Frederik, Sultan Üçüncü Mustafa’ya Ahmed Resmî Efendi aracılığı ile başarısının üç altın anahtarı dediği öğütlerini yazmıştı:

Bol bol tarih okuyun, eski tecrübelerden faydalanın…

Güçlü bir orduya sahip olmaya çalışın ve barış zamanında askerlerinizi sürekli eğitimle disiplin altına alın…

Hazineniz daima parayla dolu bulunsun, ekonomiyi canlandırın ve halkın refahını sağlayın…

Sultan Üçüncü Mustafa, bu öğütleri dinledikten sonra acı acı güldü. Sonra da “Biz de bunları yapmak niyetindeyiz, lâkin yolu nedir?” diye mırıldandı. Memleketine en büyük felâketin Rusya’dan geleceği kanaatini taşımaktaydı. Müdafaa için geceli gündüzlü çalışarak her türlü hazırlığı yaptı. Savaşlarda kullanılmak üzere hazineyi altınla doldurdu.

Süveyş Kanalı’nı bile açtırmayı düşünüyordu. Fakat iş başına getireceği yetenekli devlet adamlarının olmaması onu üzüyordu. Rus Savaşı sırasında üzüntüsünden hastalandı ve kalp yetmezliğinden dolayı 21 Ocak 1774 günü vefat etti. Sultan Üçüncü Mustafa, orduda bir yenileşme gerektiği fikriyle hareket ediyordu. Askerlere yeni eğitim kuralları koydurmuşlardı. İtirazlara aldırmadan tüfeklere süngü taktırdı. Yeni bir tophane kurdurup güçlü toplar döktürdü. Bahriye, istihkâm ve topçu okulları açtı. Yaşlı subaylara bile eğitim mecburiyeti getirdi. Ordudaki ıslahat konusunda Baron de Tott adlı Macar uyruklu Fransız’dan çok yararlandı. Baron de Tott, Osmanlı topçu sınıfını yeniden ele alıp modernize etti ve askere Avrupa usulü eğitim yaptırdı. Sultan Üçüncü Mustafa şair bir padişahtı. Cihangir mahlasıyla yazdığı şiirleri çok meşhurdur. Şiirlere “el-fakir Mustafa Han-ı Sâlis” şeklinde imza atardı. Şiirlerinden birisinde ülkenin kötüye gidişini şöyle açıklamıştı:

Giderek bozulur bu cihan, sanmaki bizde düzele

Maalesef devletin çarkı, hepten kaldı müptezele[1]

Şimdi haram saadetle, gezenler bak, hep hezele[2]

İşimiz kalmıştır artık, merhamet-i Lem Yezel’e.”[3]

I. Abdülhamid (1774-1789)

Sultan Birinci Abdülhamid, 20 Mart 1725 tarihinde, İstanbul’da doğdu. Babası Üçüncü Ahmed, annesi Rabia Şermi Sultan’dır. Annesi ona kuvvetli bir tahsil yaptırdı. Zamanındaki mevcut tarihlerin hepsini gözden geçirdi. Hat sanatı ile de meşgul oldu. Merhametli, nazik ve saf bir insan olarak tanınıyordu. Saltanatı süresince birçok ıslahat ve imar hareketlerinde bulundu. Devlet işleriyle daima yakından ilgilendi. Her sorun hakkında fikir ve görüşlerini vezirlerine bildirirdi. Yetenekli vezirler atamaya çalıştı. Halka karşı daima şefkatli ve ılımlı davrandı. Sultan Birinci Abdülhamid henüz tahta yeni geçmişti ki, kendisinden cülûs bahşişi istendiğini duydu. Kaşlarını çatıp sertleşen Sultan Birinci Abdülhamid şöyle dedi: “Hazinede bahşiş yoktur, bütün milletin hakkı sadece askerlere dağıtılamaz, bundan böyle cülus bahşişi verilmeye! Asker evlâtlarımıza fermanımız duyurula!” Askerler bir parça söylendilerse de, işi daha fazla ileriye götürmeden dağıldılar.

Sultan Birinci Abdülhamid, siyasî ve askerî ıslahatlara girişti. Avrupaî tarzda mektepler açtı. Yeniçeri Ocağı’na ve donanmaya yeni bir çehre kazandırmaya çalıştı. Sürat Topçuları Ocağı’nı kurdurdu, Yeniçerilerin sayımını yaptırdı ve gereksiz yere fazla para alanları tespit ettirdi. Bu faaliyetleri yürüten Sadrazam Halil Hamid Paşa, menfaatleri bozulanlar tarafından padişaha şikâyet edildi. Halil Hamid Paşa, yaptığı tüm olumlu çalışmalara rağmen, bu konuda yanıltılan Sultan Birinci Abdülhamid’in emriyle idam edildi. Sultan Birinci Abdülhamid, bütün aksaklıklara rağmen Osmanlı padişahları arasında iyi niyeti ve gayreti ile anıldı. 1782 yılı yazında İstanbul’da çıkan yangında itfaiye işlerini bizzat kendisi yürütmesi sonucu halkın sevgi ve takdirini de kazanmıştı. Dindarlığı ve iyiliği sebebiyle halkın “velî” olarak gördüğü Sultan Birinci Abdülhamid, on beş yıl iki ay on yedi gün süren saltanattan sonra, 1789 yılı Nisan ayında 64 yaşında vefat etti. Cenazesi Bahçekapı’da kendi yaptırdığı türbesine defnedildi.

III. Selim (1789-1807)

Sultan Üçüncü Selim, 24 Aralık 1761 tarihinde, İstanbul’da doğdu. Babası Sultan Üçüncü Mustafa, annesi Mihrişah Sultan’dır. Annesi Gürcü asıllıdır. Kâhinlere inanan babası Sultan Üçüncü Mustafa, onların yeni doğan oğlu Selim’in eşsiz bir cihangir olacağını söylemeleri üzerine, büyük bir sevince kapılmış, yedi gün yedi gece bayram yapılmasını emretmiştir. Sultan Üçüncü Selim, doğum günündeki bu hava içinde büyüdü. Sarayda çok güzel bir şekilde yetiştirildi. Sultan Üçüncü Mustafa, kendisinden sonra oğlu Sultan Üçüncü Selim’in padişah olmasını istemişti. Ancak, babasından sonra padişahlığa amcası Sultan Birinci Abdülhamid getirildi. Sultan Birinci Abdülhamid, Sultan Üçüncü Selim’i sarayda göz önünde bulunduruyor, ancak yine de onun eğitimine önem veriyordu. Amcası Sultan Birinci Abdülhamid’in ölümü üzerine, Sultan Üçüncü Selim 7 Nisan 1789 günü, 28 yaşındayken Osmanlı tahtına oturdu. Sultan Üçüncü Selim, edebiyata ve güzel yazı yazmaya çok meraklıydı. Yazmış olduğu hat ve levhalardan bazıları cami ve türbelere asılmıştır. Arapça ve Farsçayı çok iyi konuşuyordu. Merhametli bir insan olan Sultan Üçüncü Selim ciddi bir eğitim görerek yetişti. İyi bir şâir, tamburî, neyzen ve hânende idi. Bestekâr da olan Sultan Üçüncü Selim, güzel sanatlara düşkün ve açık fikirliydi, ancak zaafa varacak kadar yumuşak huyluydu ve Osmanlı Devleti’nde batıdaki gelişmelerin yerleşmesini istiyordu.

Sultan Üçüncü Selim tahta çıktığı zaman, halk ona büyük ümitler bağladı. Halk genç hükümdarın, Osmanlı Devleti’ni o eski güçlü ve ihtişamlı devirlerine geri döndüreceğini düşünüyordu. Sultan Üçüncü Selim, 29 Mayıs 1807 tarihinde Osmanlı padişahlığını Şehzade Mustafa’ya terk ettikten sonra bir yıl iki ay daha yaşadı. Alemdar Mustafa Paşa Olayı sırasında yeni padişahın adamları tarafından, 28 Temmuz 1808 tarihinde öldürüldü. Cenazesi, Lâleli Camii avlusunda babası Sultan Üçüncü Mustafa’nın yanına defnedildi.

IV. Mustafa (1807-1808)

Sultan Dördüncü Mustafa, 8 Eylül 1779 günü, İstanbul’da doğdu. Babası Sultan Birinci Abdülhamid, annesi Nüketseza Kadın Sultan’dır. Annesi, Sultan Dördüncü Mustafa’nın iyi bir tahsil yapması için çok çaba harcadı. Ancak hırslı, kurnaz ve asabî bir insan olan Sultan Dördüncü Mustafa, eğitim ve öğrenimden çok, zevk ve sefa içinde yaşamaya önem verdi. Kabakçı Mustafa İsyanı sonunda, tahttan indirilen amcazâdesi Sultan Üçüncü Selim’in yerine, 29 Mayıs 1807 günü tahta çıktığında yirmi sekiz yaşındaydı. Sultan Dördüncü Mustafa’nın şehzadeliği boyunca, kendisine bir evlât gibi davranan Sultan Üçüncü Selim aleyhinde isyancılarla iş birliğine girmesi ve onun öldürülmesi için emir vermesi, haklı olarak hoşnutsuzluğa yol açmıştı.

Tahta çıktığında devletin merkezî otorite ve hâkimiyeti gittikçe zayıfladığından, yeniçeriler tarafından Sultan Üçüncü Selim ve Nizam-ı Cedid yandaşları yakalandıkları yerde öldürülüyordu. Sultan Dördüncü Mustafa’nın tahta çıkmasını sağlayan Kabakçı Mustafa ve yandaşları devlet yönetiminde etkin rol oynuyor, kendi adamlarını önemli mevkilere getiriyorlardı. Osmanlı Devleti, bu isyandan sonra yeniçerilere çok büyük tavizler vermek zorunda kaldı. Ancak yeniçerilerin istekleri hiçbir zaman bitmedi ve gözleri doymadı. Hatta Osmanlı tarihinde hiç görülmemiş bir antlaşma yapıldı. Kabakçı Mustafa isyanında baş rol oynayan yeniçeri ağalarının, kendilerini sağlama almak için yaptıkları bu antlaşmaya göre, yeniçeriler devlet işlerine karışmayacak ve Osmanlı Devleti bu isyandan dolayı Yeniçeri Ocağı’nı sorumlu tutmayacaktı.

Sultan Üçüncü Selim taraftarları, bu karışık ortam içinde Rusçuk âyânı Alemdar Mustafa Paşa’ya sığınmışlardı. Alemdar Mustafa Paşa Osmanlı-Rus savaşları sırasında büyük başarılar göstermiş ve ordu mensuplarının sempatisini kazanmıştı. Sultan Dördüncü Mustafa hat sanatıyla uğraştı. Gayet güzel yazıları vardır. Osmanlı hanedanından Sultan Beşinci Murad’dan sonra en az padişahlık yapanlardan birisidir.

II. Mahmud (1808-1839)

Sultan İkinci Mahmud, 20 Temmuz 1785 tarihinde, İstanbul’da doğdu. Babası Sultan Birinci Abdülhamid, annesi Nakşidil Valide Sultan’dır. Orta boylu, geniş omuzlu, beyaz sakallı, zarif ve sevimli yüzlüydü. Diğer Osmanlı padişahları gibi kuvvetli bir tahsil gördü. Öğrenimi ile, Sultan Üçüncü Selim, padişahlığı sırasında bizzat meşgul olmuştu. Cesur, temkinli, sabırlı ve azimli bir kişiliğe sahip olan Sultan İkinci Mahmud, Alemdar Mustafa Olayı sonrasında, 28 Temmuz 1808 tarihinde tahta çıktığında yirmi üç yaşındaydı. Zeki ve bilgili bir insan olan Sultan İkinci Mahmud, Avrupa’daki yenileşme hareketlerini benimsemişti. Adalet işlerine gereken önemi verdi, yeni kanun ve tüzükler hazırlattı ve bu sebeple kendisine “Adlî” ünvanı verildi. Ancak bu yenilikçi-ıslahatçı girişimleri nedeniyle bazıları ona Gâvur Sultan demişlerdir.

Şiiri, edebiyatı ve bilimi seven, halk arasında dolaşmayı ve onların dertlerini dinlemeyi gerekli gören Sultan İkinci Mahmud, Osmanlı Devleti’ni gerek sosyal bakımdan, gerekse uygarlık açısından ileri bir ülke yapmaya çalıştı. Sultan İkinci Mahmud, yakalandığı verem hastalığından kurtulamayarak, 1 Temmuz 1839 günü, dinlenmek için gittiği kardeşi Esma Sultan’ın Çamlıca’daki köşkünde, elli dört yaşında vefat etti. Büyük bir cenaze töreni ile halkın gözyaşları arasında Divan Yolu’ndaki türbesine defnedildi.

Abdülmecid (1839-1861)

Sultan Abdülmecid, 25 Nisan 1823 günü doğdu. Babası Sultan İkinci Mahmud, annesi Bezm-i Âlem Valide Sultan’dır. Sultan Abdülmecid, babasının arzusu yönünde bir eğitim ve terbiye gördüğü için ıslahatçı fikirlere sahipti. Batı âlemindeki teknik ve idari gelişmelere karşı hayranlık besliyordu. Babasının vefatı üzerine, henüz 17 yaşında iken Osmanlı tahtına oturdu. Devletin ilerleyişi için Avrupaî hayat tarzının ülke çapında yaygınlaştırılmasını istedi. Saltanatının henüz dördüncü ayında ilân ettiği Gülhane Hatt-ı Hümâyûnu sebebiyle Tanzimat Dönemi padişahı olarak şöhret bulmuştur. Sultan Abdülmecid, batılı yazarların takdir ve sevgiyle andıkları bir padişahtı. Âdil, merhametli, ıslahatçı, yenilikçi bir insan olan ve 25 Haziran 1861 tarihinde, 39 yaşında iken İstanbul’da veremden dolayı vefat eden Sultan Abdülmecid, Yavuz Sultan Selim’in türbesi yanındaki mezarına defnedildi.

Sultan İkinci Mahmud, ölüm döşeğinde iken, Osmanlı Devleti’ne karşı ayaklanmış olan Kavalalı Mehmed Ali Paşa, Osmanlı kuvvetlerini Nizip’te yenilgiye uğratmıştı. Sultan Abdülmecid böyle karmaşık bir ortamda tahta çıktı. Mısır Sorunu, Rus donanmasının Hünkâr İskelesi Antlaşması’na uyarak İstanbul’a gelmesi üzerine bir Avrupa sorunu halini almıştı. Başta İngiltere, Avusturya, Prusya ve Rusya olmak üzere Avrupalı devletler Osmanlı Devleti ile Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa arasındaki Mısır sorununu çözmek için bir konferans düzenlediler. Avrupa Devletleri, Mısır’da güçlü bir yönetim istemiyorlardı. Kavalalı Mehmed Ali Paşa’ya karşı Osmanlı Devleti’nin tarafını tuttular ve bu ortamda Londra Sözleşmesi imzalandı (1840). Buna göre; Mısır, Osmanlı Devleti’ne bağlı kalacak, ancak yönetimi Mehmed Ali Paşa ve oğulları yürütmeye devam edecekti. Mısır, Osmanlı’ya seksen bin altın vergi ödeyecekti. Suriye, Adana ve Girit tekrar Osmanlı yönetimine bırakılıyordu.

Hünkâr İskelesi Antlaşması’nın süresi bitince, Londra’da yeniden bir konferans düzenlendi (1841). Toplantıya Osmanlı Devleti’nden başka Rusya, Fransa, İngiltere, Prusya ve Avusturya katıldı. Konferansta alınan kararlara göre, Boğazlar’da egemenlik hakkı Osmanlı Devleti’ne ait olacak, ancak barış döneminde hiçbir savaş gemisi Boğazlar’dan geçmeyecekti. Bu antlaşma ile Fransa ve İngiltere Akdeniz’deki güvenliklerini sağlamış oluyordu, Osmanlı Devleti’nin Boğazlar üzerindeki kayıtsız şartsız haklarına ise kısıtlama geliyordu. Rusya ise Hünkâr İskelesi Antlaşması ile Boğazlar üzerinde sağladığı üstünlüğü kaybetmiş oluyordu.

Abdülaziz (1861-1876)

Sultan Abdülaziz 8 Şubat 1830 tarihinde İstanbul’da doğdu. Babası Sultan İkinci Mahmud, annesi Pertevniyal Valide Sultan’dır. Elâ gözlü, beyaza yakın kumral tenli, sert bakışlı ve top sakallıydı. Ağabeyi Sultan Abdülmecid’in vefatı üzerine 25 Haziran 1861 günü tahta çıktığında 31 yaşındaydı. Müsrif bir padişah olarak tanınmasına rağmen, çok sade giyinir, sarayda terlik ve entari ile dolaşırdı. Babası öldüğü zaman dokuz yaşlarındaydı. Ancak ağabeyi Sultan Abdülmecid, onun eğitimine gerektiği gibi dikkat etti. Şehzadeliği sırasında rahat ve korkusuz bir hayat sürdü. Çok iyi Fransızca konuşurdu. Şiirle ve müzikle alâkadardı, kendine ait besteleri vardı. Resim yapma kabiliyeti de çok üstün olan Sultan Abdülaziz, Osmanlı donanmasına ısmarlayacağı gemilerin planını bizzat kendisi çizmişti. Ok atmayı, ata binmeyi, avlanmayı ve özellikle güreşmeyi çok severdi. Güçlü, kuvvetli ve pehlivan yapılı birisiydi. En iyi pehlivanlarla güreşir ve sırtlarını yere getirirdi. Sultan Abdülaziz 1876 yılında bir darbe ile tahttan indirilmiş ve bileklerini keserek intihar etmiş süsü verilerek katledilmiştir.

V. Murad (30 Mayıs 1876-31 Ağustos 1876)

Sultan Beşinci Murad 21 Eylül 1840 tarihinde İstanbul’da doğdu. Babası Sultan Abdülmecid, annesi Şevk-Efza Kadın Efendi’dir. Annesi Çerkez’dir. Sultan Beşinci Murad, çocukluğunda ve gençliğinde iyi bir eğitim gördü ve Fransızca öğrendi. Okumaya çok meraklı olduğundan dolayı, Fransa’dan kitaplar getirtir ve sürekli olarak okurdu. Edebiyata karşı çok ilgiliydi. Aralarında Ziya Paşa ve Namık Kemal’in de olduğu devrin birçok şairi ile yakın dostluklar geliştirmişti. Yabancı kültürlerin etkisi altında kalan Sultan Beşinci Murad, piyano çalardı. Batı müziği stilinde besteler bile yapmıştır. Avrupalı prenslerle dost olmuş, onlarla mektuplaşmış olan Sultan Beşinci Murad, sürekli yerli ve yabancı gazeteleri okumaktaydı. Sultan Abdülaziz ile beraber çıktığı Avrupa seyahati sırasında Avrupa’yı yakından görüp hayran kalmış olan Sultan Beşinci Murad, bu gezi sırasında İngiltere’de tanıştığı Gal Prensi (sonradan İngiltere Kralı olan VII. Edward) ile yakın bir dostluk kurmuşlardı. Gal Prensinin tesiri altında kalıp mason olduğu konuşulan Sultan Beşinci Murad’ın, aslında bu gizli ve kirli oluşumu yakından tanımak ve yararlanmak amacı taşıdığı anlaşılmıştı. Sultan Beşinci Murad, çok müsrif ve ihtiras sahibi bir insan olarak tanınmıştı. Padişah olmak için amcasının ölümünü beklediğini açıkça söylemekten sakınmazdı. Sultan Beşinci Murad, tahttan indirilen Sultan Abdülaziz’in yerine 30 Mayıs 1876’da padişah oldu. Ancak, Osmanlı Devleti’ni kurtarmak için meşrutiyetin kurulmasını isteyen, bu düşünce ile tahta güvendikleri bir hükümdar getiren masonik aydınlar, yine umduklarını bulamamışlardı. 93 gün kaldığı Osmanlı tahtından 31 Ağustos 1876 günü indirildi. 28 yıl daha sarayda yaşayan Sultan Beşinci Murad, 29 Ağustos 1904 tarihinde vefat etti ve annesi Şevk-Efza Kadın Efendi’nin Yeni Cami’deki türbesine defnedildi.

II. Abdülhamid (1876-1909)

Sultan İkinci Abdülhamid, 21 Eylül 1842 tarihinde İstanbul’da doğdu. Babası Sultan Abdülmecid, annesi Tir-i Müjgan Kadın Efendi’dir. Annesi Çerkez’dir. Sultan İkinci Abdülhamid çok küçük yaşta iken annesini kaybettiği için öksüz büyüdü ve onu üvey annesi Piristu Kadın yetiştirdi. Çocukluğunda çok zayıf bir bünyeye sahip olan Sultan İkinci Abdülhamid sık sık hasta olurdu. Babasının padişahlığı sırasında bu durumu yüzünden özel ilgi gördü. Çok hoşgörülü bir ortamda büyüdü. Kültür derslerinin yanında musiki dersleri aldı ve piyano çalmayı öğrendi. Bekârlığı sırasında çok serbest bir hayat yaşayan ve sürekli okuyup araştıran Sultan İkinci Abdülhamid, evlendikten sonra tüm boş zamanını ailesiyle, çocuklarıyla geçirmeye ve marangozlukla ilgilenmeye başladı. Sultan İkinci Abdülhamid, yıkılmak üzere olan Osmanlı Devleti’ni uyguladığı politikalarla 33 yıl ayakta tutmayı başarmış bir padişahtır. Hayırsever ve cömert bir insan olan Sultan İkinci Abdülhamid, sıradan bir vatandaş gibi yaşardı. Yunan seferi sırasında, kendisine hazinede yeterli para bulunmadığı söylenince, atalarından kalma şahsî servetinden ordunun bütün masraflarını karşılamış, bunu devletten geri almamıştı.

Sultan İkinci Abdülhamid; Filistin’in kendilerine satılması karşılığında Osmanlı’nın bütün borçlarını tasfiye etmeyi taahhüt eden Yahudilerin önderi Theodor Herzl’i; “Kılıçla alınan vatan parayla satılmaz” diye tersleyen ve “Tarih değil, hatalar tekerrür ediyor!” diyen büyük insandır.

Boş vakitlerini marangozhanede geçirir, harika eşyalar yapar, bunları sattırır ve parasını fakire fukaraya dağıttırırdı. Son derece şefkatli bir insan olan Sultan İkinci Abdülhamid’in kendisini öldürmek isteyenleri bağışlaması, dünya siyaset tarihinde ender rastlanan bir olaydır. Sultan İkinci Abdülhamid, kültüre önem vermiş ve eğitim konusunda hizmet verecek farklı seviye ve statüde birçok okul yaptırmıştır. Güzel Sanatlar Akademisi, Ticaret ve Ziraat Okulları kuran Sultan İkinci Abdülhamid, ilk ve orta dereceli okullar, dilsiz ve kör okulları, kız meslek okulları da açtırmıştır. Vilâyetlere liseler, kazalara ortaokullar kurmuş, ilkokulları bazı köylere kadar ulaştırmıştır. İstanbul’da Şişli Etfal Hastanesi’ni ve Dârülaceze’yi kendi şahsi parasıyla yaptırmıştır. Hamidiye adı verilen içme suyunu borularla İstanbul’a taşımıştır. Karayollarını Anadolu içlerine kadar uzatan Sultan İkinci Abdülhamid, Bağdat’a ve Medine’ye kadar da demiryolları döşemeyi başarmıştır. Büyük şehirlere atlı tramvay hatları yaptırmıştır.

Bütün bu hayırlı girişim ve gelişmelerden rahatsızlık duyan Siyonist merkezler, haçlı emperyalistleri ve masonik işbirlikçilerini kışkırtıp meşhur 31 Mart Ayaklanması’yla tahttan indirilmiş, 3 yıl Selanik’te Allatini Köşkü’nde tutulduktan sonra 1912 yılında İstanbul’a getirilip, Beylerbeyi Sarayı’na yerleştirilmiştir. 1918 yılında vefat etmiştir. Sultan İkinci Abdülhamid, silah kullanmakta pek mahirdi. Nişan alarak ismini yazar, havaya attığı madalyaları kurşunla ortasından delerdi.

Mehmed Reşad (1909-1918)

Sultan Mehmed Reşad 2 Kasım 1844 tarihinde İstanbul’da doğdu. Babası Sultan Abdülmecid, annesi Gülcemal Kadın Efendi’dir. Annesi Çerkez’dir. Çocukluğu, padişah olan babasının yanında geçti. Eğitim ve öğrenimine gereken önem gösterildi. Sultan Mehmed Reşad, amcası Sultan Abdülaziz zamanında rahat bir şehzadelik yapmasına rağmen ağabeyi Sultan İkinci Abdülhamid zamanında sarayda gözetim altındaydı. Veliaht olduğu için devamlı kontrol altında tutulan birisiydi. Sultan Mehmed Reşad günlerini haremde değerlendirir, şiir ve kitap okumayı severdi. Sultan Beşinci Mehmed Reşad, İttihat ve Terakki Partisi’nin desteğiyle tahta çıktığında 65 yaşına girmişti. Sultan İkinci Abdülhamid’in padişahlığı sırasında devlet işleriyle yeterince ilgilenmemişti. Padişahlığı sırasında yönetim daha çok Mason İttihat ve Terakki Partisi’nin ileri gelenlerinden Enver Paşa, Talat Paşa ve Cemal Paşa’nın eline geçmişti.

Mehmed Vahdeddin (1918-1922)

Sultan Mehmed Vahdeddin otuz altıncı ve son Osmanlı padişahıdır. Babası Sultan Abdülmecid, annesi Gülistu Kadın Efendi’dir. 2 Şubat 1861 tarihinde İstanbul’da doğdu. Babası Sultan Abdülmecid, Sultan Mehmed Vahdeddin doğduğu yıl, annesi Gülistu Kadın Efendi de, o henüz çok küçükken vefat etmişlerdi. Çocuk denecek yaşlarda hem öksüz, hem yetim kalan Sultan Mehmed Vahdeddin, babası Sultan Abdülmecid’in kadınlarından Şayeste Kadın tarafından büyütülüp eğitildi. Sultan Abdülaziz’in saltanatı sırasında henüz bir çocuk olduğu için serbest yetişti. Eğitim ve öğrenimi ile ağabeyi Sultan İkinci Abdülhamid henüz padişah değilken bile yakından ilgilendi. Sultan İkinci Abdülhamid, saltanat yıllarında da bu tutumunu değiştirmedi, ona hep değer verdi ve onu koruyup gözetti. Bu yüzden ağabeyinin saltanat yıllarında rahat bir hayat geçirdi.

Sultan Mehmed Vahdeddin, çok okurdu, okuduğunu iyi anlardı. Özellikle fıkha ait eserler ilgisini çekmişti. Kitabeti ve imlâsı düzgündü. Zeki bir insandı, fikirlerini kâğıt üstüne aktarmakta zorluk çekmezdi. Çok nazik bir insan olan Sultan Mehmed Vahdeddin, Viyana seyahati sırasında hem yanındakileri hem de yabancıları nezaketine hayran etmişti. Az konuşur, daha çok dinlemeyi sever ve birisini dinlerken pür dikkat kesilirdi. Sultan Mehmed Reşad, padişah olduğu zaman, yaş bakımından Sultan Mehmed Vahdeddin’den daha büyük olan Sultan Abdülaziz’in oğlu Yusuf İzzeddin veliaht idi. Yusuf İzzeddin’in ölümü üzerine veliahtlığa Sultan Mehmed Vahdeddin getirildi.

Veliaht olarak bulunduğu yıllarda, Birinci Dünya Savaşı çıktı. Savaş sırasında Osmanlı Devleti’nin veliahdı olarak Almanya’ya resmî bir gezi yaptı. Bu seyahatinde yanında Yaveri Mustafa Kemal de vardı. Sultan Mehmed Reşad’ın ölümü üzerine, Sultan Altıncı Mehmed Vahdeddin padişah oldu. Atatürk’ün Samsun’a çıkmasında ve Anadolu’da Kurtuluş Mücadelesini başlatmasında Sultan Vahdeddin’in maddi ve manevi destekleri, tarihçilerin ve genç nesillerin üzerinde durması gereken konulardır.

 


[1] Müptezel: Değersiz kişiler.

[2] Hezel: Ciddiyetsiz, keyif ve eğlence düşkünü.

[3] Lem-Yezel: Zevali olmayan Allah.

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Necmettin Musa BİŞKİN

Necmettin Musa BİŞKİN

Yorumu Takip Et
Bildir
guest
7 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
Saffet

Yeni İçtihatlara ve Düzene İhtiyaç Vardır
Osmanlı sultanları hepsi Evliya mertebesinde insanlardır. Çok kaliteli eğitimlerden sonra Sultan Fatih Han Hz gibi küçük yaşta büyük işler başaracak sorumluluk ve olgunluğa ulaşmışlardır. Milli manevi değerlere önem veren Devleti Osmaniye yi hep bir adım ileri götürmenin mücadelesi vermişlerdir. Padişahlar feth ettiklere topraklara adelet hakim olsun zulüm ortadan kalksın diye mücadele etmişlerdir. Hiç bir zaman başkasının toprağına, genişlemek için göz dikmemişledir. Allah, İslam sancağını şanla şerefle taşıyan ecdadımızdan binlerce kez razı olsun. Ancak insan ömrünün sonu olduğu gibi Ülkelerin devletlerinde bir yaşam süreci olur zamanı gelince parçalanır yok olur. Artık günümüz sisteminde Osmanlı yönetimi uygulanamaz. Yeni içtihatlarla güncel sorunlara çözüm üretecek Adil Düzen prensiplerine ihtiyaç vardır. Ve pek yakında inşaAllah yeni bir değişim ve dönüşümle mutlaka bir devrim mutalaka yaşanacak İslam sancağı tekrar dalgalanacaktır

Mücahit Dinç

Kıyamete kadar…
Maalesef “Milli Eğitim Müfredatı” ABD’nin elinde olup, sadece ismi Milli’dir. Her sene eğitim sistemi değişen ülkemizde tarih yanlış öğretilmekte ve Erbakan Hoca haricinde hiç bir iktidar yahut muhalefet bu konuda Milli çalışmalar yapmadılar. Elhamdülillah bu konu üzerinde Milli Çözüm dergisi ortaöğretim, lise ve üniversite ders kitaplarını hazırlayıp gerekli çalışmayı yetkililere iletmiş ve Adil Düzen medeniyetinde bu eğitim sistemi gelecek ve gelecek nesillerimiz çok daha iyi bir eğitim göreceklerdir.
Özellikle AKP döneminde yolsuzluk, adam kayırma, adaletsizlik vb haksızlıklardan dolayı liyakat ehli insanlar hakettikleri değeri görmüyorlar…
Vatan ve İslam için sırtları yatak yüzü görmemiş ecdadımız; bu vatanı bize bırakabilmek için ayaklarında çarık bile yokken cennet vatanımızın her karış toprağını kanlarıyla muhafaza etmişlerdir.
Allah hepsinden razı olsun, 2200 yıllık devlet geleneği olan Müslüman Türk’ü hiç bir iç ve dış mihrak yenemeyecektir. Allah nurunu tamamlayacaktır!

Veysel

Bizlere Ders
İnsan ömrüne değil devlet ömürlerine kıyasla bile çok uzun bir dönemi kapsayan Osmanlı Devleti doğrularıyla yanlışlarıyla sona ermiş koca bir devletti. Bugünden bakılınca çözülmesi gayet kolay gibi görünen hadiselerin yaşandığı dönem özelinde ele alındığında hangi zorlukların olduğunu anlamak güç olmasa gerek. Bize düşen nice hayırlı hizmetleri olan ecdadımızı hayırla anmak, hatalarından dolayı Rabbimizden onlar adına istiğfarda bulunmak ve en önemlisi bugünümüze ve yarınlarımıza ders olacak meseleleri kavrayıp aynı hatalara düşmemektir. Ecdadımızın kendilerini tarif ederken “i’lâ-yi kelimetullah yani Allah’ın dininin ve tevhid inancının yüceltilip yaygınlaştırılması yolunda gösterilen gayret ve faaliyetler” davasının neferi olarak tanımladıklarını bilip, bizler de aynı yolda olma şerefine erişmeyi Rabbimizden niyaz ediyoruz. Mevlamız, ecdadımıza nasip olan davasına hizmet şerefini bizlere de bahşetsin.

Hasan Çelik

Tarih değil, hatalar tekerrür ediyor! (2.Abdulhamit Han Hazretleri)-Aynı hataları tekrarlayanların, aynı vartalara yuvarlanması kaçınılmazdır!(Üstad Ahmet Akgül)
Şiirlere “el-fakir Mustafa Han-ı Sâlis” şeklinde imza atardı. Şiirlerinden birisinde ülkenin kötüye gidişini şöyle açıklamıştı:

“Giderek bozulur bu cihan, sanmaki bizde düzele

Maalesef devletin çarkı, hepten kaldı müptezele[1]

Şimdi haram saadetle, gezenler bak, hep hezele[2]

İşimiz kalmıştır artık, merhamet-i Lem Yezel’e.”[3]

[1] Müptezel: Değersiz kişiler.

[2] Hezel: Ciddiyetsiz, keyif ve eğlence düşkünü.

[3] Lem-Yezel: Zevali olmayan Allah.

Sultan İkinci Abdülhamid; Filistin’in kendilerine satılması karşılığında Osmanlı’nın bütün borçlarını tasfiye etmeyi taahhüt eden Yahudilerin önderi Theodor Herzl’i; “Kılıçla alınan vatan parayla satılmaz” diye tersleyen ve “Tarih değil, hatalar tekerrür ediyor!” diyen büyük insandır.

[b]Sultan Mehmed Reşad’ın ölümü üzerine, Sultan Altıncı Mehmed Vahdeddin padişah oldu. Atatürk’ün Samsun’a çıkmasında ve Anadolu’da Kurtuluş Mücadelesini başlatmasında Sultan Vahdeddin’in maddi ve manevi destekleri, tarihçilerin ve genç nesillerin üzerinde durması gereken konulardır.[/b]

Mus ab

Milli Çözüm Osmanlı yönetimi ve sistemi ile Cumhuriyet arasında bir köprü olmuştur.
[b]Osmanlı Devleti’nin[/b] veliahdı [b]Sultan Mehmed Vahdeddin [/b]Almanya’ya resmî bir gezi yaptı. Bu seyahatinde yanında Yaveri [b]Mustafa Kemal [/b]de vardı. Sultan Mehmed Reşad’ın ölümü üzerine, Sultan Altıncı Mehmed Vahdeddin padişah oldu. [b]Atatürk’ün[/b] Samsun’a çıkmasında ve Anadolu’da Kurtuluş Mücadelesini başlatmasında Sultan Vahdeddin’in maddi ve manevi destekleri, tarihçilerin ve genç nesillerin üzerinde durması gereken konulardır.

[b]Milli Çözüm[/b] bu lüzumlu konuların ve kutlu amaçların üzerinde de durmuş; Osmanlı yönetimine ve sistemine karşı oluşan gereksiz ve temelsiz nefret duygularıyla, körü körüne bir Cumhuriyet gıcıklığı arasında bir irtibat köprüsü olmuş ve [b]Atatürk’ü[/b] tabulaştıranlarla, Din düşmanı sanıp küstahça bulaşanlar arasında bir denge unsuru aramış ve bu konuda mesafeler kat edip ülke insanımıza eşsiz katkılar sunmuştur.

Abdussamet Çağlar

Dünü anlamayan yarını doğru kurgulayamaz!!
Tarihi deneyim ve birikimi olmayan, tarihinden ders almayan, dününü bilmeyen yarınını doğru kurgulayamaz. Adil Düzen hazırlıklarında en önemli meselelerden birisi de geçmişte yapılan hatalardan ders çıkarılması ve tekrar aynı hatalara düşülmemesidir. Sultan 2. Abdulhamit Han “Tarih değil, hatalar tekerrür ediyor!” diyerek konuyu çok güzel özetlemiştir.

Ecdadımız dünyada Adil Düzen yaşansın diye hak batıl mücadelesini sürdürmüş, cihad etmiş, 3 kıtada Adil Düzen’i yaşatmıştır. Yazıdan da öğrendiğimiz gibi Osmanlı padişahlarının genel olarak vasıflarına bakıldığında ilmen iyi yetiştirilmiş, maneviyatı önceleyen, adalete, ilme, sanata önem veren entellektüel birikime sahip birer alim olduklarını görüyoruz. 7 dil bilen Fatih Sultan Mehmet, piyano bilen bir Abdulhamit Han bize ışık olmalıdır.

İki makale ile ecdadımızı tanıtan ve onların deneyimlerini hap bilgi şekliyle bizlere aktaran Milli Çözüm Dergimiz’e ve yazarımıza çok teşekkür ediyorum.

E.ÇAĞIL

ONLAR ÖNDELER!ONLAR ÖNCÜLER!
Osmanlı Devleti Dünya tarihine üstün şahsiyetler ile damgasını vurdu..Allah CC razı olsun.Şefaatlerine nail eylesin..(Amin).Günümüzde de eserlerine baktığımız zaman hayran kalmaktayız…Bizlere miras olarak bıraktıkları değerlerimize sahip çıkabilmeyi Rabbimiz lutfeylesin…Toplumumuzdan bu yüce değerleri almaya çalışmaktalar…Lakin bizi dışarıdan yıkamayacaklarını bildikleri için içerden nasıl yıkarız diye türlü kirli oyunlar dönmekte gençlerimiz ve çocuklarımız üzerinden…

Toplumumuzun düzeleceği bir Adil Düzeni Rabbimiz lutfeylesin…Tüm mü’minlere Hak yolda sebat nasip eylesin…Amiin

ÖZEL YAZILAR

YORUMLAR

Son Yorumlar
7
0
Yorumunuzu okumaktan memnuniyet duyarızx