MELHEME-İ KÜBRA – ARMEGEDDON SAVAŞI
VE
ERBAKAN HOCA’NIN TEKNOLOJİ HARİKALARI
Arz-ı Mev’ud (Doğu Akdeniz havzası) merkezli, güya Yahudilere vaad edilen Büyük İsrail hayalinin ve Batı emperyalizminin (ABD ve AB’nin) Ortadoğu hedeflerinin önündeki en büyük engel, Türkiye görülüyordu. Çünkü tarihi mirası (Osmanlı’nın varisi sayılması), tabii yapısı (coğrafi ve jeo-stratejik avantajları) ve talihli fırsatları (potansiyel şansları) bakımından Türkiye İslam ve Türk dünyasına lider ve lokomotif olacak imkânları özünde taşıyordu. Bu nedenle dirilip derlenmeden ve yeni bir medeniyet devrimine öncülüğe yeltenmeden önce, Türkiye’nin zayıflatılıp parçalanması ve tehlike olmaktan çıkarılması gerekiyordu.
Özellikle Erbakan Hoca’nın “Yeniden Büyük Türkiye” gayesiyle başlattığı kutlu atılımları ve Adil bir Dünya Düzeni yönünde attığı umutlu adımları; Siyonist odakları ve emperyalist Batıyı iyice ürkütüyor ve şeytani merkezleri harekete geçiriyordu. BOP’tan Arap Baharına, Dinlerarası Diyalog safsatasından “Kürt Açılımı” tuzağına kadar, bölgemize yönelik bütün Siyonist ve emperyalist tezgâhların asıl hedefinde Türkiye bulunuyordu. Bu amaçlarına daha kolay ulaşmak için, işbirlikçi iktidarlar ve ılımlı İslamcılar kiralanıp parlatılıyor, Kur’an’ın hakkaniyet ve hâkimiyet esaslarını yozlaştırıp, şekilci ve taklitçi bir “demokratik dindarlık” tesis ediliyordu. Ama “özüne dönecek ve liderlik misyonu üslenecek bir Türkiye’nin” tehdit ve tehlike olmaktan çıkarılması için, bütün bunlar yeterli sayılmıyordu.
Bayrağını iki mavi çizginin temsil ettiği; NİL’den FIRAT’a bütün ülkelerin topraklarına (Arz-ı Mev’ud) sahip olma ve dünya hâkimiyetini kurma inancı ve amacının son aşaması olarak:
a- Büyük Ortadoğu Projesi ile (BOP) Türkiye’nin de içinde bulunduğu 32 İslam ülkesini parçalamayı hedefleyen ve eşbaşkanlığına Recep T. Erdoğan’ı getiren,
b- “Arap Baharı” süreciyle ve demokrasi bahanesiyle Libya, Tunus, Mısır, Yemen ve Suriye’de halkı kışkırtıp birbirine düşüren,
c- Irak, Suriye ve Türkiye toprakları üzerinde “Büyük Kürdistan-Küçük İsrail” devletinin alt yapısını hazırlayıp yollarını döşeyen,
d- Türkiye’deki Milli kesimlerin ve askerin Güneydoğumuzun bizden koparılmasına karşı çıkması ve müdahaleye kalkışması halinde Kürdistan’ın sınır bölgelerini korumak üzere, NATO eliyle ve ülkemize karşı kullanılmak niyetiyle çevre illere Patriot füzeleri yerleştiren,
e- Bazı hadis rivayetlerinde “Melheme-i Kübra=Büyük kapışma ve kanlı hesaplaşma” denilen, Batı (Yahudi ve Hıristiyan) kültüründe “Armageddon Savaşı” olarak geçen ve her ikisinde de Antakya’nın AMİK OVASINDA meydana geleceği belirtilen girişimlerini sadece tesadüflerle veya bölgemizdeki suni süreçlerle izah etmek mümkün değildir. Bütün bunlar oldukça tehlikeli ve mutlaka ciddi tedbirler alınması gerekli, sinsi planların bir gereğidir.
Rahmetli Erbakan Hoca’nınvefatından bir yıl kadar önce İstanbul Eyüp Sultan’da düzenlediği tarihi mitingde ikaz ettiği: “Bu füze sistemleri dışarıdan gelecek saldırılara karşı Türkiye’mizi korumak için değil, ülkemizin parçalanmasına ve Kürdistan’ın kurulmasına tepki koyacak ordumuza karşı kullanılmak üzere getirilmektedir!” sözleri, şimdi daha bir önemli ve anlamlı hale gelmektedir.
Bazı rivayetlerde: “Bir Müslüman ülkeye, güya dış tehditlerden korunmasına ve kendini savunmasına yardımcı olmak için gelen Hıristiyan (Haçlı NATO) birliklerinin, sonunda aniden ahdini (anlaşma ve ittifak sözleşmesini) bozup, müttefiki olduğu İslam ülkesine saldıracağı, bunun üzerine Antakya’nın Amik ovasında tarihi bir kapışma yaşanacağı ve bu savaşı Müslümanların kazanacağı”[1] şeklindeki bilgi ve haberler bir mucize gibidir. Bölgemizdeki ve ülkemizdeki gelişmelere dikkat çekmektedir.
Melheme-i Kübra, kelime manası olarak “çok büyük ve kanlı savaş” anlamına gelmektedir. Hadis kaynaklarında geçen bu olayın Türkiye topraklarında ve Hatay’ın Amik ovasında gerçekleşeceği beklenmektedir. Konuyla ilgili Muaz b. Cebel’den şu hadis nakledilmiştir; “Melheme-i Kübra, Kostantin’in (tekrar) fethi ve Deccal’in zuhur etmesi (olaylarının hepsi) yedi ay içerisinde meydana gelir” (Ebu Davud, Melahim,Tirmizi Fiten, 58).
Bu hadisi şerife göre:
a- Önce Hatay’ın Amik Ovasında Siyonist-Haçlı güçlerle kanlı bir hesaplaşma yaşanacağı,
b- Ardından Konstantin’in (İstanbul ve Türkiye’nin) manevi işgalden ve işbirlikçi hain hükümet ve zihniyetlerden tekrar kurtulup, milli bir yönetime kavuşacağı,
c- Sonrasında ise, Deccalizm’in (İsrail ve Siyonizm’in) tepelenip bölgemizin İslam ve insanlık âleminin huzura erişeceği anlaşılabilir.
Siyonist Yahudilerin yönlendirdiği Haçlı Batılılar “Armageddon Savaşı”nı güya “tanrıyı kıyamete zorlamak” ya da “Mesih’i dönmeye mecbur bırakmak” için ABD Başkanlarının da sıkı sıkıya bağlı olduğu Protestan fundamentalizmi, (Neo-con)lar tarafından körüklenmektedir. Onlara göre Hz. İsa’nın gelmesi için de “Armageddon” denen bu nihai savaşın mutlaka çıkması gereklidir. Armageddon Savaşının Müslüman ordusunun İsrailoğullarına saldırmasıyla çıkacağı işlenmektedir. Protestan Siyonistler, Armageddon Savaşı’nda İsrail’in desteklenmesi gerektiği görüşündedir. Onlara göre Hz. İsa da ‘İsrail Arslanı’ olarak dünyaya gelecektir. Yani bizim beklediğimiz Hz. İsa ile Haçlı Protestanların beklediği İSA, çok farklı şahsiyetlerdir. “Yahudiler, Müslümanlara karşı Armegeddon Savaşı’nı kazanmadıkça, Hz. İsa tekrar yeryüzüne dönmeyecek” diyen Siyonist Haçlılara göre Hz.İsa’nın dönmesi için de bu savaşın körüklenmesi gerekmektedir.” İşte bu şeytani girişimler Türkiye’yi de doğrudan ilgilendirmektedir.
Yeni Şafak’tan İbrahim Karagül daha önce bir köşe yazısında şunları söylüyor, ama sonradan AKP yandaşı kesiliyordu:
“Tanrı’yı kıyamete, Türkiye’yi bölgesel savaşa zorlamak!..“ isteyen ABD ve İsrail için Türkiye’ye de bir rol biçildiği görülmektedir. “Türkiye’nin Kürtlerle çatışmaya sokulması demek, İran’ın da cepheye girmesi demektir. Savaşın Pakistan’dan Lübnan’a kadar yayılması demektir. İşte bu, ABD ve müttefiklerinin en büyük hedefidir. Neocon-İsrail aşırı sağının ortak ideali, Ortadoğu merkezli bir dünya savaşını körüklemektedir. Yani Armageddon dedikleri Kıyamet savaşıyla Mesih yeryüzüne inecek, bu savaşla “ilahi adalet” gerçekleşecektir. İşte buna “tanrıyı kıyamete zorlamak ya da “Mesih’i dönmeye mecbur bırakmak.” denilmektedir.”
Kürdistan Büyük İsrail’e Hazırlıktır!
Kitabı Mukaddes’in Vahiy bölümünde geçen Armageddon hayali, asıl Musevilerin hedefi olduğu halde, daha çok Siyonist Hıristiyanlar için önemli görülmekte ve Haçlılar tahrik edilmektedir. Museviler İsa’yı Atanmış Mesih (Kral) kabul etmeyip, başka bir Mesih beklemektedir. “Altıncı melek tasını Fırat Irmağına boşalttı. Gündoğusundan gelen kralların yolu açılsın diye ırmağın suları kurudu” (vahiy 16. /12-21) ifadeleri Büyük İsrail’i kurmak amacıyla Türkiye’nin Güneydoğusunun bizden koparılacağını haber vermektedir. Eski Ahit’e göre, kıyametten bir süre önce, Mesih’in gelişiyle birlikte Mesih’e tabi olan Yahudiler ve onların düşmanları arasında büyük bir savaş meydana gelecektir. Buna göre Yahudilerin büyük kayıplar verecekleri buna rağmen bu savaşı kazanacakları ifade edilmektedir. Onlara göre, bugünkü İsrail ordusu, yakında Armageddon’da “goyim” (Yahudi olmayanlar) ile savaşacak olan ordunun ta kendisidir. Dolayısıyla İsrail’in askeri gücünü artırmak ve korumak için ellerinden geldiği kadar çalışmaları bir vecibedir.
Hadislerde;
“Sizinle beni esfer (RUMLAR) arasında sulh olur. Sonra onlar muahedeyi bozarlar ve 12 bin kişiye ulaşan (seksen fırkalık) bir kuvvetle, üzerinize yürürler. (Amik Ovası Harbi)”[2] Ve yine: “Rumlar, benim soyumdan ve ismi ismime uygun bir yöneticiyi (MEHDİ)’ye gadr ettikten (hile ve hıyanetle iktidardan düşürdükten) sonraki bir süreçte Amik denilen yerde sizinle savaşacaklardır”[3] gibi rivayetlerde de görüldüğü gibi Rumlar (NATO), bir düşmana (güya; İran’a, Ruslara ve PKK’ya) karşı bize yardım maksadı ile müttefik olarak, Amik ovasında 960 kişilik bir öncü kuvvet getirdikten sonra Müslümanların o düşmana galip gelmesi üzerine bir bahane ile anlaşmayı bozup “gadirlik (hıyanet ve kahpelik) yapacakları ve Müslümanların üzerine saldıracakları haber veriliyor. Bu harbe MELHAME-İ KÜBRA deniyor ve Antakya’da Amik ovası ve civarında cereyan edeceği belirtiliyor. Bu harpte Müslümanların başında kumandan olarak da Hz. Mehdi’nin sadık bir takipçisi ve talebesi bulunuyor ve Allah’ın inayeti ile Müslümanların bu harbi de kazanacakları anlaşılıyor.
Cemal Madanoğlu’nun İlginç Hatırası!
09.11.1982 tarihli Cumhuriyet gazetesinin 8’inci sayfasında neşredilmişti. Dört kuvvet hareket dairesi başkanı Kurmay Albay Cemal Madanoğlu ile Kurmay 2’nci Başkanı Faruk Güller Paşa’nın da bulunduğu gizli bir toplantıda söz alan o zamanın dış işleri bakanı F. Rüştü Zorlu şöyle konuşuyor: “Herhangi bir saldırıya karşı kendini savunma evresinde Türkiye’ye; NATO karadan, denizden, havadan hiçbir yardım yapamayacaktır, çünkü lojistik destek olanaklara bağlıdır. NATO orduları karşı saldırı gücüne erişinceye kadar, Türk ordusu tek başına kalacak, kendisini düşmana kaptırmayacak, oyalama savaşları yaparak doğudan ve batıdan gelen baskılar karşısında İskenderun Körfezi’ne doğru çekilmek zorunda bırakılacaktır. Bu körfezi çevreleyen dağlarda savunmaya geçerek, NATO güçlerinin körfezden yapacakları çıkarmayı güvenceye alacaktır.” Bu sözleri duyunca apışıp kalmıştık” diyor Cemal Madanoğlu. Toroslara kadar çekildikten sonra NATO’ya neden girdik? Evet, bu plan Ramuz-el Ehadis 298.1’deki şu hadisin haberine ne kadar uygun düşüyor. “Batı tarafından gelen bir fitne, doğu tarafından gelen bir fitne ile karşılaşınca Şam’ın (Suriye coğrafyasının) etrafında (Türkiye’nin tarafında) toplanın” (Hz. İbn-i Abbas RA) Buna göre: Çin-Rusya-İran ve İsrail “doğudan gelenler”; ABD-AB (NATO) birlikleri ise “Batıdan gelenler” sayılırsa, Türkiye’nin iki fitne ateşi arasında kalacağı anlaşılmaktadır. Şimdi 55 sene sonraki bir olayı Menderes’in Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’nun bu kadar net ve kesin olarak bilip aktarması, O’nun bir kehanet veya kerameti sayılmayacağına göre, herhalde NATO gizli toplantılarında ve Siyonist-Kabbalist öğretiler doğrultusunda anlatılan bilgilere ve projelere dayanmaktadır.
Deccal, IŞİD ve Armageddon’la İlgili Sır!
Onlarca sene önce 4 helikopter Merv kentinde bulunan Yahudi mahallesine iniyordu. Helikopterin içinden 6 haham ve 12 kişilik (Mossad ajanı) çok özel bir ekip bulunuyordu. Bu 6 Haham; orada ikamet eden İsrail ailesinin ziyaretine gidiyordu ve ailenin yeni doğan sol gözü kör, sağ gözünün burun tarafının köşesinde et parçası bulunan, tırnakları olmayan, Mesih’ud Haris ISRAEL adı takılan bebeği de alıp önce İsrail Tel Aviv’e götürülüyor, sonra da bu çocuk ve ailesi HAYFA’da bulunan askeri bir merkeze bırakılıyordu. Sır buydu ve bu sırra vakıf olanlar TAPINAK’ın Türkiye ayağı yapı tarafından bir suikasta kurban ediliyordu. Papa Françis’in bir gezisi sırasında elini öptüğü o Haham; o gün Mesih’ud Haris Israel’i, Irak’tan helikopterle almaya gelen 6 kişilik Hahamların içinde bulunuyordu. O gün halktan gizlense de o haham Haris’in emirlerini Papa’ya getiriyordu. Papa’da onun elini öperek sadakatini Büyük Kral adını verdikleri Haris’e TÜM DÜNYANIN GÖZLERİ ÖNÜNDE göstermiş oluyordu.
IŞİD İsrail’in taşeronluğunu yapmaktaydı!
İşte, IŞİD ya da DAEŞ halen Hayfa’da bulunan Büyük İsrail Devletinin gizlenen lideri Haris, İsrail’in korkusu olan ve Hz. Mehdi’den ötürü İslam’ın öncü ordusu sayılan Kara Sancaklılara karşı kurulmuş sahte bir Kara Sancak ordusu oluyordu. IŞİD, Deccal Haris’in emri ile kurulmuştur. IŞİD şu anda MOSSAD komutanları İngiltere eski istihbaratçılarından Cihatçı John ve İngiltere SAS komandoları tarafından yönetiliyordu. Örgüt İslamiyet’i barbar bir din gibi gösterip Haris’in elinde olan Tevrat’taki kehanetleri gerçekleştirmek üzere kullanılıyordu. IŞİD’e ABD gözetiminde olan Irak’taki Bucca hapishanesinde ABD-İngiltere-Almanya ve İsrail devletlerinin yardım aktardıkları belgeleniyordu. IŞİD’in üst düzey kurmayları arasında Saddam Hüseyin’e hıyanet eden eski Generalleri biliniyordu. IŞİD’in bir örgütten çok devlete benzeyen yapısı dikkat çekiyordu. IŞİD’in valileri, bakanları petrol kuyuları, parası ve bankaları bulunuyordu. Uydurma Hadislerle, aslında İncil ve Tevrat’ta yazan kehanetleri gerçekleştiren IŞİD’in İslamiyet’e karşı Yahudiler tarafından kullanılan bir örgüt olduğu kesinlik kazanıyordu. IŞİD, Armageddon Kutsal Savaşı adı verilen kehanetlere zemin hazırlıyordu. İslamiyet’te yeri olmayan IŞİD, Tevrat’ta yazan olayların vuku bulması için kurgulanıyordu. Mezopotamya’nın batıl dinlerini ve Siyonistlerin kutsal kehanetlerini ilke ediniyor ve bu şekilde İslamiyet’in içine fitne sokuyordu. IŞİD, Büyük İsrail’in kurulması için İslamiyet’e karşı kurulmuş Sahte Kara Sancak Ordusuydu. Büyük Kral adını verdikleri Mesih’ud Haris Israel tarafından kullanılan bir örgüt oluyordu.
Yahudilerle köklü bir hesaplaşma yaşanacağına ve İsrail’in yıkılacağına İsra Suresi 4-8 ayetleri de işaret buyurmaktadır:
4– Biz Kitapta (Levhi Mahfuzda -kader programında-, olacakları önceden bildiğimizden) İsrailoğullarına şu hükmü verdik: “Muhakkak siz yer(yüzün)de iki defa (çok yaygın ve azgın bir fesat)bozgunculuk çıkaracaksınız ve muhakkak büyük bir kibirleniş-yükselişle böbürlenip şımaracaksınız. (Ekonomik, askeri ve siyasi gücü ele geçirecek ve bölgeye hükümran olacaksınız. Ne var ki bununla şımaracak haksızlığa ve ahlaksızlığa başlayacaksınız).”
5– Nitekim (bunlardan) ilk vaid (birinci azgınlığınızı cezalandırma vakti) geldiği zaman güç ve şiddet sahibi kullarımızı (İslam kaynaklarında Buhdunnasr, batılılarca Nabukadnezar denen komutanı ve ordularını) üzerinize gönderdik de sizi evlerin aralarına kadar girip araştırıp (buldular, yurtlarınızı ve zulüm saltanatlarınızı yıktılar). Bu yerine getirilmesi gereken bir sözdü (ve tarihte aynen gerçekleşmiş bulunmaktaydı.)
6– Sonra onlara karşı size tekrar “güç ve kuvvet sağladık-sağlayacağız”, size mallar ve çocuklarla destek çıktık-çıkacağız, (karşılıksız dolar ve masonik organizasyonlarla Siyonist sömürü saltanatını kuracaksınız) ve topluluk olarak sizi sayıca çok kıldık-kılacağız. (BM ve NATO’yu güdümünüze alıp söz sahibi olacaksınız).
7– İşte (Böyle bir durumda) şayet iyilik ve adalet yaparsanız kendi menfaatinize olacaktır. Yok, eğer kötülük ve zülüm yaparsanız, o da kendi aleyhinize sonuçlar doğuracaktır. (Ama siz maalesef yine zülüm ve kötülük yoluna sapacak, elinizdeki ve emrinizdeki imkân ve iktidarları Siyonist hayallerinizi ve şeytani niyetinizi gerçekleştirmek için korkunç bir haksızlık ve ahlaksızlık yolunda kullanacaksınız. Dünyayı savaş ve soygun alanına çevirecek ve insanları birbirine kırdıracaksınız.) Arkasından bu sonuncu (sapıklık ve şımarıklığınızı cezalandırma) zamanı gelince, yine size öyle (Mü’min ve Mücahit kullarımızı göndereceğiz ki) yüzlerinizi kötüleştirsinler (servet ve saltanatınızı yıkıp sizi dize getirsinler, yüzlerinizi yere sürdürsünler) ve ilk kez girdikleri (Hz. Ömer döneminde Kudüs’ü fethettikleri) gibi tekrar yine Mescid’i (Aksa’ya) girsinler ve ele geçirdikleri (hain ve katilleri ve mel’anet merkezlerini) mahvu perişan etsinler. (Böylece Siyonist saltanatınıza son versinler ve İsrail denen beşeriyet bünyesindeki kanser urunu kesip temizlesinler. Ey Beni İsrail bu Allah’ın va’di ve tehdididir ki, mutlaka yaşayacaksınız!)
8– (Ey Siyonist Yahudiler) Umulur ki (hak ve adalete yönelir, küfür ve zulmü terk edersiniz diye) Rabbiniz size merhamet edip (uyarıyor), fakat siz (bozgunculuğa) dönerseniz biz de (sizi cezalandırmaya) döneriz. Biz cehennemi kâfirler için bir kuşatma yeri (zindan) kılmışsızdır” ayetleri de; hem imtihan sırrının gereği, hem de Yahudilerin yüzyıllar süren sabır ve gayretlerinin neticesi; İsrail’in yeniden kurulacağını, yeryüzünde büyük bir etkinliğe ulaşacağını, ama şımarıp azıtmaları ve sapıtmaları yüzünden yeniden cezalandırılıp acı bir akıbete uğrayacaklarını haber vermektedir.
Ve anlaşılan, Erbakan Hoca’nın anlattığı “Teknoloji Harikaları’nın kullanılacağı” bir dönem yaklaşmaktaydı.
Erbakan Hoca Teknoloji nimeti ve çağdaş zalimlerin akıbeti hakkında ise şunları söylüyordu:
“Bize yapılan bir ziyaret sırasında: İstanbul’a gelen bir ABD askeri gemisine davet edilerek kendilerine izletilenleri şöyle nakletmişlerdi: Görevli subaylar önlerindeki bilgisayar ekranlarından bütün dünyayı izleyip duruyorlardı. Ve bu sırada gemi komutanının bir ekranda görünüp, “Şimdi şu kod numaralı füzenin, 2 bin mil uzaktaki filan hedefe gönderilmesi emrini bekleyiniz” talimatını duymuşlardı. Derken büyük bir sarsıntıyla füze ateşlendi, ardından düştüğü yerdeki korkunç tahribat bizlere gösterildi! Böylece, hepimize psikolojik bir ürkütme ve teslimiyet dersi verildi. Bunun gibi; ziyaretimize gelen ve Pentagon’u iyi bilen bir Orgeneralimiz, ABD ordusundaki çok önemli en üst görevdeki 15 Orgeneralin hepsinin de Yahudi olduğunu söylemişti!
Ve yine Pentagon’a giden bir heyetimize; Dünyanın istediğiniz bir ülkesinin, istediğiniz bir kentinin, istediğiniz mahallesindeki stratejik bir hedefin, istenilen odasının, istenilen penceresinden, orayı tahrip edecek füzenin hemen gönderilebileceği ifade edilmiş ve ekrandan gösterilmişti. Biz de bunlara karşılık; Siyonist ve emperyalist güçlerin elindeki tüm nükleer füzelerinin, en gelişmiş silah sistemlerinin, denizaltı ve uçak gemilerinin bütün tertibat ve tahribatlarını boşa çıkaracak; elektromanyetik dalgalar ve pilotsuz görünmez uçaklarla, muhtemel saldırılarını kendi başlarına çevirip bela yağdıracak teknoloji harikalarını Baykar gibi yerli ve milli firmalarımızda üretmek ve Kahraman Ordumuzun emrine vermek mecburiyetindeydik. Allah da en büyük nimet olarak bu imkân ve fırsatı bize lütfetmiştir!” diyen Erbakan Hoca, hem sorunun adresini, yani Siyonizm’i; hem de kurtuluşun çaresini göstermişti.
Rahmetli Erbakan Hoca, özellikle son dönemlerindeki sohbet, seminer ve konferanslarında:
• Haksızlık ve ahlaksızlık üzerine kurulan Siyonist ve emperyalist zulüm düzeninin, öyle barış ve adalete çağırmakla veya hoşgörü edebiyatıyla düzeltilemeyeceğini…
• Bunların, tahribi çok ürkütücü nükleer füzelerine ve etkili silah sistemlerine güvenip, dünyayı tehdit ederek barbarlıklarını yürüttüklerini…
• Öyle ise, Batılıların bu Şeytani güçlerini etkisiz bırakacak, yeni ve yüksek teknolojilere sahip olmak gerektiğini ve Allah’ın izniyle bunları başarıp ilgili ve yetkili makamlara teslim ettiklerini defalarca anlatmıştı.
Bütün zalim ve Batıl güçlerin elinde bulunan:
a– Nükleer başlıklı füzelerini, b- Uçak gemilerini, c- İnsansız hava gereçlerini, d- Savaş kontrol merkezlerini
1- Duvardan, kapıdan, mayınlı ortamdan, tel örgülü ve elektrikli mânialardan aşan ve hedefine ulaşıp görevini yapan ve çok ucuza mal edilecek teknolojik böcekleri
2- Silah mekanizmalarını çürütecek metalik virüsleri
3- Fırlatılan füzeleri havadan yakalayıp tersine çevirecek elektromanyetik sistemleri:
4- Ulusal ve uluslararası her türlü stratejik konuşma ve yazışmaları dinleyecek ve değerlendirecek, ama kendisi asla çözülmeyecek son sistem iletişim aletlerinin,
5- Bilgisayar sistemlerini, teknolojik projeleri, hıyanet ve saldırı girişimlerini, çok özel ve gizli casusluk şebekelerini takip ve tahrip edici, sentetik ilaç kapsülleri benzeri, uzaktan kumandalı ve fark edilmesi imkânsız; bir nevi “suni cin” modellerinin:
A- Planlayıp yaptıklarını
B- Bunları seri üretime hazırladıklarını
C- Tasarım ve proje aşamasından deneme safhasına kadar, hangi aşamalardan geçtiğini gösteren video kayıtlarını
D- Ve bunların Kahraman Ordumuzun özel yetkili birimlerine aktarıldığını özellikle vurgulamıştı.
Bu müjdeler, aynı zamanda; ülke ve bölge şartlarının olgunlaşması durumunda, süper şeytani güçlerin burnunun kırılacağı bir tarihi hesaplaşmanın yaşanacağının ihbarı ve ihtarı yanında; Bazı hadislere dayanılarak nakledilen “Ahir zamanda ve Mehdi-Deccal çatışmasında, barut patlamayacak, böylece Deccal’ın silahları boşa çıkacak ve işe yaramayacak!”şeklindeki rivayetler de bu gerçeği doğrulamaktadır.
Erbakan Hoca’nın; Elektrik-Elektronik Mühendisliğinin Çok Üstü Yüksek Lisansı….
Türkiye’de olmayan Almanya, Amerika gibi ülkelerde olan bir Mühendislik dalıdır. İÇERİĞİ: Birim sistemleri, iletkenler ve yalıtkanlardır. Elektrik akımının etki alanları, Elektriksel büyüklüklerin tanımı, ölçülmesi ve ölçü araçları, Isının direnç üzerindeki etkisinin hesaplanması, Eşdeğer direnç hesabı. Gerilim ayarlama yöntemleri ve sonuçları. Elektriksel iş ve güç ayarları. Elektrik enerjisinin ısıya dönüşümü, Gerilim düşümü ve yansımaları. Elektrik devrelerinde teoremler ve yasalar. Kondansatör. İndüktans. Manyetik devreler konuları. Manyetik alan davranışları Alternatif Akım’ın tanımı, doğrultulması ve üretiminin arttırılması. Ortalama değer ve efektif değer kavramları. RLC elemanlarının ve bu elemanlardan oluşan devrelerin Alternatif Akım’daki davranışları. Üç fazlı sistem programları ve döner alanları. Transformatörlerin manyetik kullanımı. Elektrik Elektronik Mühendisliğinin Üst boyutları olmaktadır.
Aselsan Mühendisinin İtirafı: Türkiye’nin Bütün Hava Sahası Erbakan Teknolojisi İle Koruma Altına Alınmıştı!…
Kocaeli Büyükşehir Belediyesine Bağlı İZSU’nun Gebze şubesinde çalışan bir Milli Görüşçü kardeşimiz ile Su abonelik işlemleri ile ilgili İZSU Gebze şubesine gelen ve daha önce ASELSAN’da çalışan şimdi TÜBİTAK’ta görevli bir Elektrik-Elektronik Mühendisi ile aralarında şöyle bir diyalog yaşanmıştı:
İşlemi yapan arkadaşımız abonelik müracaatında bulunan kişinin ASELSAN’da çalışan bir mühendis olduğunu öğrenince, Erbakan hocanın ESAM toplantısında bahsettiği; “İsrail’den İstanbul’u vurmak için gönderilmiş bir füzenin kontrolünü bilgisayarınızın başında oturarak çok ucuza mal olan ama yüksek teknolojilerle oluşturulan Elektro manyetik dalga boyutları (bir nevi küçük karadelik kuyuları) sayesinde ele geçirmeniz, imha etmeniz veya füzenin gönderildiği adresin koordinatlarını füzeye tekrar yükleyerek İstanbul yerine İsrail’e geri göndermeniz mümkündür” şeklinde açıklamalar yapmıştı. Sizce de böyle bir teknolojinin imkânı, altyapısı ve fiili hazırlığı gerçekten Türkiye’de var mıdır? Arkadaşımızın bu sorusu üzerinde Elektrik- Elektronik Mühendisi şu ilginç itiraflarda bulunmuşlardır:
“Aileden CHP tandanslı ama devletine, ülkesine bağlı bir insandım. ASELSAN’da çalışmaya başladıktan sonra Erbakan gerçeği ile tanıştım. Ülkemizdeki silah sanayi ile ilgili ileri teknoloji ürünü olan bütün çalışmaların altında Erbakan’ın imzası olduğunu görünce önce şaşırmıştım, sonra ise Hocaya hayranlığım artmıştı. Hatta ASELSAN’da ileri teknoloji ile ilgili biz mühendislerin karşısına çözmekte zorlandığımız ve tıkanıp kaldığımız bir sorun çıktığı zaman bu sorunu yetkililere aktarırdık. Yetkililerde ise bizim içinden çıkamadığımız konuları bir şekilde ve dosya halinde Erbakan’a taşırlardı. Bu dosyaları inceleyen Erbakan Hoca, tıkanıp kaldığımız hususlardan daha ilerisine varmamıza neden olacak çözüm yollarına yönelik formülleri yazarak bize ulaştırırdı. Erbakan’ın gösterdiği istikamette ilerlediğimizde tıkanıp kaldığımız teknolojik sorunları aştığımıza defalarca şahit olmuşuzdur. ASELSAN benzeri ileri teknoloji üretimi yapan kurumların idarecileri ile Erbakan arasındaki bu samimi ilişkiyi ilgili ve yetkili olup da bilmeyen yoktur.”
Erbakan’ın bahsettiği bu harika sistemlerden daha ötesini yine kendilerinin ürettiği çok yüksek bir teknolojiyi sana anlatayım!
“Bugün, Türkiye’nin bütün hava sahası, dışarıdan yapılacak her türlü nükleer füze saldırısına karşı gözle görülemeyen bir Elektromanyetik dalga sistemi ile koruma altına alınmıştır. Öyle ki, dışarıdan herhangi bir ülkenin bu manyetik koruma kalkanını delmesi ve ülkemize nükleer saldırıda bulunma ihtimali kalmamıştır. Çünkü bu manyetik koruma kalkanının çalışma sistemini bozarak etkisiz hale getirecek bir teknoloji şu anda dünyanın hiçbir ülkesinde bulunmamaktadır. Bu manyetik koruma o kadar etkilidir ki, ülkemizde patlamak için gönderilen bir Atom Bombası bu manyetik koruma alanına girdikten sonra patlamadan ve tahribata yol açmadan sadece bir metal yığını olarak yere düşüp kalmaktadır. Ülkemizi, milletimizi bu manyetik koruma kalkanı ile her türlü hava saldırısına karşı koruyan bu üstün teknolojinin mimarı da elbette Erbakan’dır!”
Konuyla ilgili bir haber; Tepemize Tomahawk Füzeleri Yağmaktaydı.[4]
Şanlıurfa’ya Akdeniz’deki Amerikan savaş gemilerinden atılan Tomahawk füzesi atılmıştı. ABD ve İngiliz savaş uçaklarına açılan hava koridorunun geçtiği Şanlıurfa’nın Viranşehir ilçesinin Ayaklı, Birecik ilçesi Özveren köyü ve bu kez Viranşehir’in Büyük Mürdesi mezrasına düşmüş bulunmaktaydı. Valilik açıklamasında: “Büyük Mürdesi Mezrası’na 1 kilometre çapında bir alana yayılmış 4 ana parça halinde patlamamış füzeye ait olduğu tahmin edilen parçalar düştüğü, Jandarma tarafından tespit edilmiştir” ifadeleri kullanılmıştı. Diğer iki olayda olduğu gibi füzenin patlamamasıyla ilgili füzelerin düştüğü bölgede 2 GSM baz istasyonunun bulunması, acaba “Akıllı füzeleri GSM baz istasyonları mı etkiledi” sorusunu gündeme taşımıştı. ABD, düşüş nedeni anlaşılıp sorun giderilinceye kadar Türk hava sahasından füze atışlarını durdurduğunu açıklamıştı.
İHA (İnsansız Hava Aracı)
Gözcü Mini İnsansız Hava Aracı: Türkiye’nin ilk mini robot hava aracıdır. 2007 yılında TSK’da gece ve gündüz, keşif amaçlı olarak kullanılmaya başlanmıştır. Bugüne kadar teslim edilen 170’in üzerindedir. Roketsan’nın tasarladığı 8 km menzilli, lazer güdümlü füzesi olan “Cirit” de bu hava aracında kullanılmaktadır. TAI Sivrisinek; TUSAŞ şirketi tarafından üretilen “Rotorlu İnsansız Hava Aracı” TAI; R10E, R300 ve RİHA-G olarak 3 farklı tip üretilmiş durumdadır. İnsansız helikopterin 300 kilogram maksimum kalkış ağırlığına sahip bulunmaktadır. Saatte 158 kilometre hıza çıkabilecek bu araç, 4 saat havada kalabilecek donanımdadır. Silah da taşıyabilecek bu araç 50 kilometreden çektiği görüntüleri yerdeki istasyona aktarmaktadır. Sivrisinek’in taşıyabildiği Roketsan’ın 70 milimetre çaplı Cirit Füzesi, 8 kilometre uzaktan zırhlı bir hedefi imha edip etkisiz bırakmaktadır. Aselsan bunu “ARI”, Baykar ise “Malazgirt” ismiyle üretmeye başlamıştı.
Bayraktar Taktik İnsansız Hava Aracı TB2
27 bin feet irtifa ve 24 saat 34 dakika havada kalma süresiyle kendi sınıfında dünya rekorunun sahibi olan Bayraktar TB2, 12 metre kanat açıklığı ve 650 kg toplam kalkış ağırlığına sahip bir teknoloji harikasıydı!
Bayraktar Taktik İHA Sistemi, Roketsan MAM-L güdümlü füzesi yüklü şekilde yapılan atış testinde %100 isabet ile hedefleri vurmayı başarmıştı. Girişimini Erbakan Hoca’nın başlattığı ve şimdi TSK himayesinde Baykar firmasının başardığı TB-2’deki füzelerden birinin üstüne yazılan ‘8/17’ rakamları dikkatlerden kaçmamıştı. Bunun Türk okçu ustaları kemankeşlerin 700 yıldır birbirlerine aktardığı sırra bir gönderme olduğu anlaşılmıştı. Kemankeş olmak isteyenlere üstatları, ok ve yayı teslim ederken kulağına ‘Kemankeş Sırrı’ olan “Kur’an-ı Kerim’in 8’inci suresi Enfal’in 17’nci ayetin” fısıldardı. Okçular dışında kimseye söylenmeyen bu sır aktarılırken ayette yer alan “Attığın zaman onu sen atmadın. Ancak onu Allah attı” mealini okurlardı. Böylelikle okçuların böbürlenmeden, alçak gönüllü olmaları, Allah’a sığınıp İslam’a sarılmaları hatırlatılırdı.
• ANKA (İHA) TUSAŞ Motor Sanayii AŞ (TEİ) üretimi olmaktaydı. Teknik Özellikler: Servis irtifası: 30,000ft, Havada Kalış Süresi: 24 saat, Normal Seyir Hızı:75 kts ulaşmaktaydı. Tusaş Genel Müdürü Muharrem Dörtkaşlı çarpıcı açıklamalar yapmıştı:
• ANKA’lar ABD’nin Pradatör ve İsrail’in Heron’larına muadil olarak daha ileri seviyede üretilmiş bulunmaktadır.
• Şu an ürettiğimiz ANKA-A’dır. Bu ürünümüz Pradatör ve Heronlar’ın en gelişmiş aşamasıdır. Fakat ANKA-B ve ANKA-C diye bir üst modellerimiz daha büyük teknolojik ve pratik üstünlüğe sahip durumdadır.
TÜRK-SAT’IN ANKA SİHA (Silahlı İnsansız Hava aracı)
Yeni nesil ANKA, 10 kilometre yükseklikten lazer güdüm kitiyle belirlenmiş hedeflere ‘sıfır hata’ ile füze gönderebilecek şekilde tasarlanmıştır. 5 tonluk kalkış ağırlığına sahip olacak ANKA-S, önceki araçların 250 kg’lık faydalı yük kapasitesini 1 tona çıkarmıştır. Bu rakam, ANKA-S’in istihbari hatırı sayılır miktarda bomba taşıyabileceği anlamındadır. ANKA-S’te fark yaratan en önemli unsur ise silahın dışında şüphesiz SAT-COM donanımına sahip olmasıdır. Havada iken sürekli TÜRK-SAT uydularıyla iletişim halinde olacak araca, İngiltere’den Güney Afrika’ya, oradan da Moğolistan’a uzanan bir üçgen içinde komut gönderilebilecek çaptadır. 2016 yılında tamamlanacak ANKA-S’in 2017’de TSK envanterine girmesi planlanmıştır. Gelişmiş gözlerle donatılan araç, 200 km çapındaki herhangi bir alıcıya HD görüntü nakledebiliyor donanımdadır.
Alman Der Spiegel dergisinde habere göre, ABD, Irak, Afganistan ve Yemen savaşlarında kullandığı insansız hava araçları Predator ve Reaper’ın kumandasını Nevada eyaletindeki Creech Hava Üssü’nden gerçekleştiriyor durumdadır. Ancak Nevada’daki kumanda merkezinin başı bir bilgisayar virüsüyle derde girmiş bulunmaktadır. Bilgisayarlara bulaşan virüs, kullanıcının klavye üzerinde yaptığı her işlemi kodlayıp başka yere aktarmaktadır. Kumanda merkezindeki bir kaynak, virüsün bilgisayarlardan silindikten kısa bir süre sonra yeniden bulaştığını açıklamıştır.[5]
GİHA (Gemi İnsansız Hava Aracı)
Denizaşırı göreve giden her firkateyn ve korvete de en az 2 GİHA konuşlandırılacaktır. GİHA sistemi, kaçakçılıkla mücadele konusunda da donanmaya güç katacaktır. Böylece insan kaçakçılığının da önüne geçilmiş olacaktır. GİHA’lar 7 bin feet yükseklikte 12 saat boyunca görev yapacaktır. GİHA, konuşlu olduğu gemiden havalandıktan sonra 100 deniz mili uzağa giderek görüntü toplayacaktır. GİHA sisli ve yağışlı havalarda da görev yapabilme kabiliyetine sahip donanımdadır.
KORAL
Erbakan Hocamızın 1974 yılında kurduğu ASELSAN’da üretilen: Kara Konuşlu Uzaktan Elektronik Destek/Elektronik Taarruz (Kara SOJ) düşmanlara korku saldı. Bir Rus radar uzmanı: “KORAL son derece tehlikeli bir sistem. Bölgedeki tüm sistemleri kör ettiğine dair bazı duyumlar aldık. Birleşmiş Milletler bu konuda gereğini yapmalı” çağrısında bulunmuşlardı.
Rus uzmanın bu açıklamasını şöyle anlamak lazımdı:
Kendisine üye ülkelerin silah alımına veya envanterlerinde hangi silahın bulunacağına veya hangi silahların yasak edileceğine NATO karar veriyordu. Ama kendisine üye ülkeler arasında bir kriz çıkması durumunda arabulucu olarak BM devreye giriyordu. O zaman Rus uzman görevi olmadığı halde niye silah yasaklama işinde BM’yi göreve çağırıyordu? Yoksa; “KORAL denen silahın füzeleri havada yakalama özelliğini kullanarak benim Türkmenleri vurmak için attığım füzeyi havada yakalayıp YPG kampını vurdular ve bunu 3 defa yaptılar. Ve Rusya’yı Allah korudu, ya attığım füzeye YPG hedefi yerine ABD veya İsrail uçağını vurdursalardı. Ve olay dünyaya Ruslar ABD veya İsrail uçağını vurdu diye haber olsaydı. Bu durumda arabulucu olarak siz (BM) devreye girecektiniz. Belki bu ülkelerle ben savaşa girmek zorunda kalacaktım. O nedenle bu silah yasaklanmalı” demiş olabilir miydi?
Yaklaşık 20 yıl önce bir TV. Programında; “Peki Hocam tüm bu dedikleriniz olmazsa ne yaparsınız?” sorusu üzerine Hocamızın; “O zaman biz de TV’mizi açar, koltuğumuza oturur ve kahvemizi içerek olanları seyrederiz” cevabına uygun olarak ve Hocamızın Fatma Hanımın rüyasında “her şeyi biz mi düşüneceğiz” sözüne uyarak hayali bir senaryo üretelim: “KORAL’ın füzeleri havada yakalayıp hedef değiştirme özelliğini biz sadece ülkemize atılan füzelerin yönünü değiştirmek için değil, Hocamızın “her şeyi biz mi düşüneceğiz” sözü uyarısınca şöyle kullanalım. ABD uçağında DAEŞ hedeflerini vurmak için atılan bir füzeyi havada yakalayıp, Suriye’nin Galon tepelerinde gezen İsrail savaş uçağını vurduralım veya İsrail’in galon tepelerinde bir tehdit görerek Suriye’ye attığı füzeyi havada yakalayıp DAEŞ hedeflerini vurmak için gelen ABD uçağına vurduralım! ABD ve İsrail birbirine girsin, BM bu krizi önlemek için arabuluculuğa başlasın ve Rusya “Ben demedim mi bu silah yasaklansın. Korktuğum olay başımıza geldi” diye feryada başlasın… Biz de bu gelişmeleri, açalım TV’mizi, oturalım koltuğumuza, kahve içerek olayları seyredelim.
ABD’li uzmanlar: “KORAL’ın kör etme yeteneği korkunç boyutlarda. Uçağın roketlerini yanlış hedeflere gönderme yeteneği de sadece KORAL’da var” şeklinde görüş bildirmişlerdi.
KORAL, Uçak, tank ve helikopterleri aynı anda köreltilebiliyordu. Füzeleri havada imha edebiliyordu. İstenirse yönünü değiştirip farklı hedeflerde patlatabiliyordu. Savaş uçaklarının yön bulma yeteneğini ortadan kaldırıyordu. KORAL, aynı anda düşmana ait füze, uçak ve helikopteri radardan çıkarıp “kör” ediyordu. Hedefinden saptırıyordu. KORAL ED Sistemi radar yayınları için tespit, teşhis, yön bulma fonksiyonlarını yerine getirirken, KORAL ET Sistemi hedef radarların karıştırılıp aldatılmasını ve iş yapamaz hale getirilmesini sağlıyordu.
Rus Uçaklarına Karşı Test Edildi: Hatay’da KORAL’ın Rus uçaklarına karşı da test edildiği açıklanmıştı. Rus uçaklarının 4 defa yanlış hedefleri vurması ve akıllarda soru işaretleri uyandırmıştı. Son olarak Suriye’de yanlışlıkla YPG kamplarını vuran Rus uçakları, daha önce de yine müttefiki olan Esed hedeflerini vurmuştu. Esed rejimi bu bilgiyi birinci ağızdan doğrulamıştı.
Ayrıca: Üç tugaydan oluşan yaklaşık 6 bin asker, 25 tank ve 140 askeri araç başarıyla sınırı geçerek Musul Başika kentine kaydırılmıştı. Musul operasyonu, bölgede birçok askeri güç olmasına rağmen büyük gizlilikle başarılmıştı. Tehdit oluşturan füze, uçak ve radar sistemlerini, sinyal karıştırma özelliği ile etkisiz hale getiren “KORAL”, 100 kilometre çapında tüm kuvvetlerin radar sistemleri bu sayede kör edilince havadan ve karadan gerçekleştirilen sevkiyattan kimsenin haberi olmamıştı.
NOT: Bu olay sonrası askerimiz geri çekilmiş ve Başbakan “bir daha sevkiyat olmayacak” diye beyanat vermişti. Ama asıl önemlisi bu sevkiyat olayında verilen mesajdı; “Biz Türkiye olarak tüm ülkelerin radarlarının, İHA’ların ve Uydularının haberi bile olmadan bu sevkiyatı yaptık ayağınızı denk alın” denilerek tüm dünyaya karşı psikolojik caydırıcılık taktiği kullanılmış ve askeri teknolojideki üstünlüğümüz ispatlanıp uyarı mesajları verilmiştir.
TÜRKİYE’NİN SEMALARDAKİ GÖZÜ BARIŞ KARTALI – HİK
HİK’nın keşif, gözetleme ve komuta kontrol ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla Havadan Erken İhbar ve Kontrol Uçağı tedarik projesi 1996 tarihinde Proje kapsamında 1998 yılında dört ayrı firmadan teklif alınarak başlanmıştı. HİK uçağı, yakıt ikmaliyle 20 saat havada kalacaktı. Uçak, radarının elde edilen istihbaratları yer destek birimine aktarmaktaydı. Uçaktaki radar sistemi, 400 kilometre içinde 360 derecelik görüş açısıyla aynı anda 3 bin cismi tespit ve takip edebiliyordu: Ayrıca Uçak, elektronik karıştırma ve şaşırtma da yapıyordu.
Bozucu Frekans Yayını Yapıyordu.
Düşman uçaklarının peşindeki dost uçaklara haberleşme sistemi ile, düşman tarafından algılanamayacak tek bir kanal üzerinden yayın yapıyordu. Sistem, hızla yer değiştirme yeteneğine sahip olduğu için yayının düşman tarafından bozucu, karıştırıcı frekans yayınları tarafından karıştırabilmesi de mümkün olmuyordu. Uçaklar, havada uçan bir karargâh ya da savaş harekât merkezi olarak kullanılabiliyordu. Düşman ve tehlike bölgelerine gidişte savaş uçakları ile birlikte kol halinde uçup, elektronik karıştırma yaparak ve düşman radarlarını körelterek savaş uçaklarına yönelik tehditleri minimum düzeye indiriyordu.
HAYALET GEMİ BÜYÜKADA VE GENESİS SİSTEMİ HARİKALARI
“Büyükada” Gemisi Kendi Kendine Savaşabiliyor
HAVELSAN tarafından yapılan “GENESİS-MİLGEM savaş yönetim sistemi”dir. GENESİS, gemi entegre savaş idare sisteminin kısaltılmış halidir. Ortalama 1000 kilometre uzaklıkta bulunan uçakları kimlikleri ile birlikte takip edebilen, etrafımızda bulunan, gemi ve denizaltıların kim olduklarını anlama, belirlenen unsurları diğer gemilere ve karargâhlara aktarma, diğer gemilere savaşa yönelik emir verme imkânı sağlar. Gemiye tehdit olabilecek unsurları değerlendirme kabiliyetine de sahip sistem, gemiye saldırmak maksadıyla gelecek uçaklardan çok önceden haberdar olup gerekli tedbirleri alabilen. Özetle kendi kendine gemiyi savaştırabilen bir sistem de diyebiliriz.”
Şok bank sistemi: yerli ve milli bir teknoloji harikasıydı!
Manyetik olarak geminin sinyalini alıp patlayan mayınları engellemek üzere geminin manyetik izini tamamen sıfırlayarak geminin manyetik olarak herhangi bir eko vermemesini sağlayan sistemdir. Bunu her cihazın altında “şok bant” denilen sistemden dolayı hiçbir titreşim sesini aşağıya göndermeyerek, denizaltılar tarafından gemini tespit edilmemesini sağlamaktadır. İnfrared olarak geminin görünmemesini sağlamak üzere başka sistemler yapılmıştır. Gemi sacının güneş ısısından ısınması halinde bile sacı soğutacak sistem vardır ve ayrıca değişik izolasyon malzemeleri kullanılarak gemi radarlara yakalanmamaktadır. “Gemide ‘Kalkan’ dediğimiz bir sistem yüklenmiştir. Kalkan sistemi, gemiye yaklaşan herhangi bir güdümlü mermi veya ayar başlıklı mermi olduğu zaman otomatik olarak güdümlü mermiyi yanıltabilmemiz için bize uyarı ve tavsiye sinyalleri vermektedir. ‘Şu rotaya dön, şu süratte git, şu anda şu dekoyu at’ diye bilgilendirmektedir. Eğer biz bunu kendimiz yapmak istemediğimizde otomatik moda girilebilmekte ve bunların hepsini sistem otomatik olarak kendisi yürütmektedir.”
ÇAFRAD: ÇOK MAKSATLI FAZ DİZİNLİ RADAR.
Yüzen bir komuta kontrol merkezi işlevi yapacaktır. Çok Maksatlı Faz Dizinli Radar yani ‘ÇAFRAD için ASELSAN, METEKSAN ve TÜBİTAK çalışmaktadır. 200 km gemisavar füzesi Atmaca, torpido savunma füzesi TORK ve deniz-kara unsurlarını 800 km öteden vurabilen SOM’u taşıyacak TF2000 firkateyni hazırlanmıştır. TF2000, Türk donanmasının caydırıcı gücü olacaktır. Fakat TF2000, asıl gücünü füzelerden değil, ‘her şeyi gören’ gözlerinden alacaktır. Aynı anda binlerce hedefi takip edip 3 boyutlu haritalandırma yapabilen Çok Maksatlı Faz Dizinli Radar yani ‘ÇAFRAD’ın 2013 yılında başlanan projede ne aşamaya gelindiği özenle saklanmaktadır. ÇAFRAD, 400 km yarıçapta su üstündeki bir hedefi, havadaki bir füzeyi, uçağı ya da İHA’yı tespit edip bu tehditlerden bölgesindeki diğer gemi, uçak ya da yer istasyonunu haberdar edebiliyor konumunda tasarlanmıştır.
Bir TF2000 firkateyninin ne anlama geldiğini herhalde şu örnek daha iyi açıklayabilir: TF2000’in Ege Denizi’nin güneyinde olduğunu düşünelim. Atina’dan İstanbul’a atılan bir füzeyi havada etkisiz hale getiren gemi, aynı anda Girit’teki bir denizaltıyı batırabilir, Mısır donanmasından birçok gemiyi tahrip edebilir, aynı dakikalarda İsrail’e bile füze yollayabilir. Bunları yaparken kendisine saldırması muhtemel 10’larca savaş uçağını da düşürebilir. Geride kalan binlerce düşman unsuru için ise Türk donanmasındaki diğer gemilere nokta hedef verebilir, dost uçakları yönlendirebilir, yer istasyonlarını koordine edip uygun silahları görevlendirebilir.
Amerika’nın Ankara Büyükelçisi Yahudi John Bass Hürriyet Gazetesi’ne: “… Milli gemi veya milli uçak gibi projeler artık gelişmişlik açısından önem arz etmiyor…” diyerek, korkudan karanlıkta ıslık çalmaya başlamıştı.
ASELSAN AKKOR Zırhlı Araçları Koruma Sistemi Hazırlıkları
Aselsan tarafından Altay’da kullanılacak olan akkor aktif koruma sistemi roket ve güdümlü anti tank füzelerine karşı koruma görevi yapacaktır. Akkor yaklaşmakta olan tehditleri havada güvenli bir mesafede yok edecek şekilde tasarlanmıştır. Yakın mesafelerden atılan RPG roketlere gerekse nizami harp ortamındaki tanksavar tehditlerine karşı her yönü kapsayan 360 derece koruma sağlamaktadır. Akkor aktif koruma sistemi tehditleri 50 ile 500 metreden tespit edip havada imha edebiliyor durumda ve donanımdadır. Sistemin atılın mühimmatlara karşı tepki süresi 300 mili saniyenin altındadır, bu da demek oluyor ki 50 metre mesafeden atılan bir RPG7 roketini tanka çarpmadan havada etkisiz hale sokacaktır.
NOT: Başka ülkelerde bu sistem şöyle çalışmaktadır: Atılan roketin havada karşılaşma zamanı tahmin edilerek, “ben şu zamanda vururum” diye bir hesap yapılıyor ve Lancer (patlatıcı) radar tarafından gönderiliyor. Ancak hızı değişken roketlerde bu hesaplama tutmuyor ve roket tankı vuruyor. AKKOR sisteminde ise Lancer üzerinde baş kısmında mini radar diyebileceğimiz bir tapa bulunuyor. Radar uygun zamanda Lancer’imizi ateşliyor ve Lancer’imiz üzerinde bulunan mini radar diyebileceğimiz sensörle tanka doğru gelen roketin hızını ve açısına bakarak, radardan bağımsız kendisi bir hesaplama yaparak en uygun zamanda patlıyor ve roketi imha ediyor. Eğer roketin hızı değişirse yeniden bir hesaplama yapıyor ve uygun patlama zamanını ayarlıyor. Ve Füzeyi patlatan bu Lancer üzerindeki “zamanlayıcı sistem” dünyada sadece Türkiye’de bulunuyor. Şimdi; 1 saniye =1000 milisaniyedir. Göz açıp kapama 1 saniye dersek, 50 metreden bir roketi havada imha etme zamanı 300 mili saniyenin altındadır. Bir önceki anlatımımızda gemilerdeki kendi kendine savaşan sistem GENESİS’ten bahsettik. O sistemde de tehdit ve imha olayı otomatik olarak GENESİS sistemi ile yapılmakta ve mili saniyelik hesaplamalarla müdahale edilmektedir. Ve yine tanklarda bulunan AKKOR sistemi, HEHSİS olarak Helikopterlerde de bulunmaktadır. Bu muazzam sistem nasıl olmaktadır? Akıllı mühimmat denilen bu sistem her halde çok ama çok üstün bir aklın ve ilahi bir nimet olarak Cenab-ı Hakkın bir lütfudur. Süleyman AS’ın “Kim bu tahtı en kısa sürede getirir? emrine karşı birisi; “ben göz açıp kapayıncaya kadar getiririm” diyor, ama bir başkası onu çoktan getirmiş oluyordu. Bu olayda göz açıp kapama 1 saniye dersek, tahtı getirme işi zaman olarak mili saniyede gerçekleşmiş gibidir. O zaman mili saniye benzerliğinden yola çıkarak; “Cenab-ı Hakkın bir lütuf ve nimet olarak Süleyman AS’a verdiği tüm ilim ve imkânların tamamı Ahir Zaman’da MEHDi AS’a da verilecek” hadisi cevap olarak yeterlidir.
HELİKOPTERLERE MİLLİ KALKAN (HEHSİS) PROGRAMI!
ASELSAN’ın ürettiği milli sistem, helikopterlere füze ve lazer silahlarına karşı “Helikopter Elektronik Harp Kendini Koruma Sistemidir. (HEHSİS) Dünyada başka bir ülkede bulunmamaktadır. HEHSİS, Radar İkaz Alıcısı Sistemi (RWR), Füze İkaz Sistemi (MWS), Lazer İkaz Alıcısı Sistemi (LWR), Radyo Frekans Karıştırıcı Sistemi (RFJ), Karşı tedbir Atma Sistemi (CMDS) yetenekleri ile görev esnasında pilota kolay durum muhakemesi ve tehdide özel karşı tedbir uygulama kabiliyetlerini sağlamaktadır.
AVCI KASKA ENTEGRE KUMANDA SİSTEMİ HARİKASI!
ASELSAN dünyada bir ilki gerçekleştirdi. ATAK helikopteri pilotları için AVCI Kaska Monte Nişangâh Sistemi üretildi. Bu kask gece gündüz helikopterle ve silahlarla ilgili bilgileri, kısacası kokpitteki göstergeleri pilotun gözleri önüne sermekteydi. Pilot nereye bakarsa baksın uçuş bilgileri gözünün önündeydi. AVCI Kaskı‘nın asıl işe yarar özelliğiyse, pilotun nişan almak için silahları eliyle yönlendirmesine gerek kalmadan silahları pilotun baktığı yere çevirmesi ve nişan aldırtması gösterilmekteydi. Yani pilotlarımız, kaska entegre kumanda sistemi sayesinde gözleriyle gördükleri her şeyi bir bakışıyla yerle bir edebileceklerdi.
SOM-J SEYİR FÜZESİ HAZIRDI!
TÜBİTAK’ın geliştirdiği milli füze (SOM) Havada turlayıp “vur” talimatını bekliyordu. 300 ve 800 km menzil, uçak kadar hızlı, vurulacak hedef hafızasına resim olarak yükleniyor (siz kontrolü kaybetseniz bile, füze yüklü hedef bilgisiyle gidip hedefi vuruyor) ve füze giderken gördüğü resimlerle yüklenen hedef resmi kendi analiz ediyor ve bilgiyi karargâha gönderip “bu mu hedefim” diye teyit bekliyor. Hedef doğrulanırsa vuruyordu. Hem alçaktan seyri hem de özel boyası, SOM’un radara yakalanmasını neredeyse imkânsız kılıyordu. Yapılan testte; Antalya açıklarında bir savaş jetinden fırlatılan SOM, Konya’daki boş bir otobüsün üst camından girerek hedefi tam 12’den vurmuştu.
NOT:Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hocamızın, gizli silahı anlattığı konuşmasında, “İsrail’den İstanbul’u vurmak için gönderilmiş bir füzenin kontrolünü bilgisayarınızın başında oturarak çok ucuza mal olan ama yüksek teknolojilerle oluşturulan elektro manyetik dalga boyutları (bir nevi küçük karadelik kuyuları) sayesinde ele geçirmeniz, imha etmeniz veya füzenin gönderildiği adresin koordinatlarını füzeye tekrar yükleyerek İstanbul yerine İsrail’e geri göndermeniz mümkündür” buyurmuştu.
KEMENT PROJESİ TAMAMLANDI
Hava-Hava ve Hava-Yer Sistemleri arasında ihtiyaç duyulan Veri Bağı Sistemi Geliştirme Projesi olan KEMENT ile keşif, gözetleme ve tehdit takip amaçlı olarak hava-hava ve hava-yer sistemleri arasında noktadan çok noktaya veriyi/görüntüyü aktarabilecek yetkinlikte bir veri bağı terminali üretim projesi olmaktadır. Amaç: 1- Uzun menzilli seyir füzeleri ve akıllı mühimmat ile komuta kontrol unsurları arasındaki veri bağının güçlü hale sokulması. 2- Milli Akıllı mühimmatta ve seyir füzelerinde kullanılmak üzere Veri Link Terminali oluşturulması. 3- Geliştirilecek terminaller sayesinde, ağ tabanlı bir yaklaşım ile mühimmatın birden fazla platform tarafından komuta ve kontrolünün sağlanması (F-16, Milgem, TF-2000/-100, helikopterler) ve anlık değişen ihtiyaçlar çerçevesinde havada hedef güncellemesi yapılarak operasyonel etkinliğin artırılması.
TÜBİTAK, Meteksan ve Milsoft’un işbirliğiyle yürütülen “Kement” projesi nedir? Örneğin F-16’dan atılacak bir SOM füzesi hedefine doğru ilerlerken, bilgisayar ağı üzerindeki tüm merkezler füzenin bulunduğu koordinat, izlediği rota, hedefi vurmasına kalan süre gibi bilgileri takip edecek. Hedefe ilerlerken füzenin kontrolünün, bir savaş gemisi ya da karargâh tarafından devralınması da mümkün. Füze hedefine yaklaşırken, görüntü çekip eşzamanlı olarak aktaracak. Bu süreçte, füzenin havada daire ya da dikdörtgen çizerek belli bir koordinatta bekletilebilmesi mümkün. Böylece karargâh hedefi vurmadan önce son bir kontrol yapma şansı elde edecek. Hedef ‘teyit’ edilirse füze yoluna devam edecek. Hedefin vurulmasından vazgeçilmesi ya da yeni bir hedef belirlenmesi halinde, füzenin rotası değiştirilebilecektir. NOT: KEMENT PROJESİ: HİK uçağı Hava Karargâh Merkezi olmak üzere; GÖKTÜRK uydusu, Firkateynler (Savaş Gemileri), savaş uçakları, Helikopterler, Hava Savunma Bataryaları ve Yer Karargâh Merkezi ile Veri bağı sistemi üzerinde birbirleriyle bağlantı kurabileceklerdir.
Müşterimiz ABD: F35’lere takılacak temel mühimmatın TÜBİTAK-ROKETSAN ortak üretimi ‘SOM’ olması kararını almıştı.[6] Piyade tüfeğimizin projelerini çaldıracak birini bulmuştu ama yakalanmışlardı. Demek ki bu füzenin projelerini çaldıramayınca parasını verip almak zorunda kalmıştı.
GÖKTÜRK-2 UYDUSU BAŞARIYLA FIRLATILMIŞTI!
Artık; Amerika’nın kozmik odaları, TSK’nın görüş alanındaydı!
Göktürk-2 uydusu 18 Aralık 2012’de yörüngeye oturtulmuş bulunmaktaydı. Ve ardından Hava Kuvvetleri bünyesinde Keşif Uydu Komutanlığı! Göktürk-2 uydusu vasıtasıyla elde ettikleri görüntüleri yayınlamışlardı. Üstelik yeni değil 2 yıl öncesine ait kayıtlardı. O görüntüler arasında İstanbul da var, Katar’ın Başkenti Doha da, Kahire piramitleri de, Pekin Havaalanı da, Mirny Elmas Madeni yatakları da! Diyeceksiniz ki askeri uydu istihbarat kurumu kendini doğa harikaları, dev metropollar, tarihsel yapılar ve mimari harikaların uydu fotoğraflarıyla mı kanıtlayacaktı?
Evet, ama bu liste içinde iki askeri üs fotoğrafı vardı ki: anlayanlar için büyük mesajlar ve manalar taşımaktaydı. TSK’nın Uydu Keşif Komutanlığı “gözleriyle” Amerika’nın en mahrem üslerini yakalayıp fotoğraflamıştı! ABD’nin en gizli insansız hava aracı operasyonlarını yönettiği çölün içine saklanmış Hollaman Hava Üssünü kayda almıştı. Burası ABD’nin en önemli operasyon merkezi ve kara kutusu sayılmaktaydı. Burada bir hareketlilik yaşanırsa, ABD’nin dünyanın herhangi bir köşesinde yine bir operasyon yapacağı anlaşılırdı. Burayı bilmek deyim yerindeyse ABD’nin yatak odasına girmek anlamını taşırdı ve TSK işte bunu başarmıştı. Bu arada “canım biz bu fotoğrafı Google’dan da elde ederiz” diyenler de yanılmaktaydı. Zira siz oradan bir kere bilmem kaç yılında çekilen görüntüye bakarken, TSK Uydu Keşif Komutanlığı çoktan binlerce görüntüsünü anlık olarak çekip durmaktaydı.
İsrail Elenmişti: Projenin Türk ortakları ise Aselsan, TÜBİTAK, Ulusal Elektronik ve Kriptoloji Araştırma Enstitüsü. İhaleye İsrail de bir şirketiyle girmiş, ancak “Topraklarımız görüntülenmesin” şartı koşunca Türkiye bu şirketi elemişti. ABD, 1997’de çıkardığı bir yasayla, İsrail topraklarının yüksek çözünürlükte çekilen uydu fotoğraflarının Amerikan firmalarında ticaretinin yapılmasını yasakladı. ABD yönetimi, yabancı firmaların da “Ulusal Savunma Yetki Yasası”na uyması için baskı kuruyor. İsrail yönetimi de Türkiye’nin yeni uydusuyla, ABD’nin bu sınırlamasını aşacağını bilmekteydi. Yerden 700 kilometre yükseklikte, Dünya Çevresindeki Tur Süresi 98 dakika, Gözlem Alanı BÜTÜN DÜNYA olmaktaydı. Türkiye’nin uydu projesini alan Fransa ve İtalyan şirketlerine İsrail; “uydunun kendi topraklarının üzerine geldiğinde ‘kör’ olmasını” şart koşmaktaydı.
Hükümet ile asker arasında krizin Perde Arkası!
09 Nisan 2008’deki toplantısında, hükümet ile askerler arasında, “Göktürk Uydu Projesi’nde” de kriz yaşandığı ortaya çıkmıştı. İhale öncesinde, AKP iktidarının İtalyanlara söz verdiği, askerlerin ise, yerli üretimi önerdiği anlaşılmıştı. Göktürk Uydu Projesi’nde İtalyan, Alman ve İngilizlerin firmaları yarışmıştı. AKP’li bürokratlar yabancı firmalardan, askerler ise, yerli yapımdan ve bu olmazsa ortaklıktan yanaydı. İlk kriz VİP uçağı alımında yaşanmıştı. İcra komitesi toplantısında ilk kriz VİP uçak alımında çıkmıştı. Askerlerin, “komuta kontrol uçağı” alımına, hükümetin Başbakanlığa alınacak 3 ayrı VİP uçağını eklemek istemesine, Genelkurmay Başkanı karşı çıkmıştı.
NOT: Bu arada; İsrail’in “Topraklarımız görüntülenmesin” şartı ve ABD’nin 1997’de çıkardığı bir yasayla, İsrail topraklarının yüksek çözünürlükte çekilen uydu fotoğraflarının Amerikan firmalarınca ticaretinin yapılmasını yasaklaması ve yabancı firmaların da “Ulusal Savunma Yetki Yasası”na uyması için baskı kurmasına rağmen, Türkiye Göktürk uydusu ile GAZZE’yi Ocak 2014 ve Ağustos 2014 tarihleri aralığında izlemiş ve İsrail’in Gazze’de yaklaşık 8 ay boyunca yaptığı yıkımı gözler önüne seren fotoğraflarla Anadolu Ajansı’na yayınlatmıştı. Yani Türkiye; İsrail ve ABD’ye “siz kim oluyorsunuz ki yasak koyuyorsunuz” diye çıkışmıştı.
ASELSAN’DAN “DOST-DÜŞMAN TANIMA” SİSTEMİ (IFF) BAŞARISI!
ASELSAN, hava savunma sistemleri, savaş uçakları, helikopterler ve gemilerin tanımlanabilmesi için hayati önem arz eden ”Dost-Düşman Tanıma Sistemi”ni milli olarak geliştirmişti. Artık İsrail, yazılımı göremeyecekti. Bugüne dek yurt dışından “hazır alım” biçiminde tedarik edilen ve kapalı olarak gelen sistemde Türk Savaş Unsurları, NATO unsurlarının tamamıyla birlikte NATO’ya üye olmamasına rağmen İsrail’i de “dost unsur” olarak görmekteydi. ABD, İsrail uçaklarına söz konusu yazılımı açık kod olarak verdiği için, İsrail istediği değişikliği yapabilmekteydi ve Türkiye’nin elindeki yazılımı da görebilmekteydi. Bundan sonra İsrail ve ABD bu yazılımları göremeyecekti.
Sistemin Çözülmesi Neredeyse İmkansızdı!?
Rakiplerinden üstün özelliklere sahip olan Milli IFF’nin en önemli özelliği: zaman bilgisinin kullanılmasıydı. Kripto birimi, zaman bilgisini kullanarak üretilen kripto verilerini belli aralıklarla değiştiriyordu. Düşman unsur mevcut kriptoyu çözene kadar, uçak, gemi, denizaltılardaki kriptoların tamamı yenilenmiş oluyordu. Milli IFF’yle İsrail ve ABD avantajı kırılmış oluyordu. Bu sistemin yazılımıyla ilgilenen 3 ASELSAN mühendisi geçen yıllarda şüpheli biçimde öldürülüyordu.
NOT: Yine GKB Hulusi Akar; “Suriye için bir angajman kararı olduğunu bu karar doğrultusunda Ateş nerden gelirse gelsin, karşılığını veririz” açıklaması yapmıştı. Onun bu sözü DOST-DÜŞMAN tanımının, Erbakan Hocanın 1974’te kurduğu Aselsan tarafından yapılan IFF sisteminin tamamen Milli olmasına bir atıftı. Yani “Dost-Düşman tanımını ben NATO’ya göre değil, kendime göre belirledim, kim dostum, kim düşmanım bunu sizin Türkiye karşı olan tavrınız belirleyecek. Ayağınızı ona göre denk alın” mesajıydı.
FARKLI METALLER / Metal olarak YAKUT – İNCİ – DİLEK, Kompozit olarak İPEK – KOZA
YAKUT: Havacılıkta Kullanılan Nikel Alaşım Katmanlı İmalat Teknolojisi olmaktadır. YAKUT Projesi genellikle tel, toz veya sac malzemenin katmanlar halinde birbiri üzerine ergitilerek (Metalleri, ergime sıcaklığı üzerinde ısıtarak katı durumdan sıvı duruma geçirme işlemi.) katılaştırılması ile parça imalatı prensibine dayanmaktadır. YAKUT Projesi uçak motorlarındaki yüksek basınç ve sıcaklık gibi zorlayıcı şartlar altında çalışabilen yüksek mekanik özelliklere sahip fonksiyonel parça imalatıdır.
STRATEJİK OLARAK; Gizli Teknolojik Silah Üstünlüğü ve Psikolojik Caydırıcılık.
Erbakan Hocamızın 95 yılında çıktığı Kanal 6 programında:İslam NATO’su kurulduğu zaman, İslam alemi kendi savunma sanayini planlayacak. Biz öncülük yapacağız. Savunma Sanayine ait unsurları biz üreteceğiz.
Şimdi ben açık konuşmaktan çekiniyorum. (Stratejik gizlilik için) Ama açık konuşmadan da olmuyor. (Psikolojik caydırıcılık için) demişti.
Hocamızın sıkça anlattığı ve örnek olarak verdiği Kadeş Harbi: Mısırlıların demir tekerlekli at arabalarının, iki kişi binebildiği için bir arabayı sürerken diğeri ok atabiliyordu. Mezopotamyalıların (Hititlilerin) arabaları taş tekerlekliydi ve ağır olduğundan bir kişi binebiliyor ve o kişi hem sürüyor hem durup ok atıyordu. Mısırlıların bu teknolojik üstünlükleri savaş kazandırmıştı. Ancak Mısırlılara asıl savaşı kazandıran; teknolojik buluşlarının gizli tutmaları ve savaş zamanı ortaya çıkarmalarıydı. Bu STRATEJİK GİZLİLİK prensibiydi. Çünkü iki ülke savaşın eşiğine geldiyse; önce diplomatik temaslar başlar, sonuç alınamazsa, psikolojik caydırıcılık unsuru olarak; tatbikatlar yapılarak silah ve manevra kabiliyetleri ile düşmana gözdağı verilerek “benimle baş edemezsin gel şu masaya oturalım anlaşalım” mesajı verilir. Veya silah fuarlarında ürettiği silahları satışa sunar. Herkes bilir ki satışa sunulan silahların ve tatbikatlarda kullanılan silahların bir üst versiyonu fuarlarda sergilenmemiş ve tatbikatlarda kullanılmamıştır. Psikolojik caydırıcılık da işe yaramazsa artık savaş kaçınılmazdır.
Hocamızın teknoloji harikası silahlarının sadece psikolojik caydırıcılık unsuru olarak ortaya çıkarılanlarını hatırlattık. Ancak bunların bile tamamı hiçbir ülkede olmayan ve sadece Türk ordusunda bulunan ve tamamen Milli olan silahlar bunlarsa ve şimdiden tüm şer güçler panik-korku halindeyse, siz asıl ARMAGEDDON savaşını kazandıracak son teknoloji harikaları olan ve STRATEJİK GİZLİLİK sebebiyle gizli tutulan ve saklanan silahlar ortaya çıktığında ve Siyonist İsrail yerin dibine batırıldığında, Erbakan Hocamızın teknolojik harikaları daha iyi anlaşılacak ve saygınlık kazanacaktır.
Kamer suresinin:
41- Andolsun, Firavun âline (ve zalim yöneticilerine) de uyarılar gelmiştir.
42- (Ancak) Bizim ayetlerimizin tümünü yalanlayıvermiş (zulüm ve küfürde diretmiş)lerdi. Biz de onları Aziz ve muktedir olan (Allah)ın yakalayışıyla yakalayıp (düzenlerini devirmiştik).
43- (Şimdi, ey bu çağın gafil ve cahilleri!) Sizin kâfir (yöneticileriniz ve süper güç)leriniz onlardan daha mı hayırlıdır? Yoksa sizin kutsal kaynaklarda (kurtulacağınıza ve başıboş bırakılacağınıza dair) bir beraat mı var ki? (Aynen Firavunlar gibi, bugünkü sömürücü ve saldırgan zalimleri de devirmeyelim ve yerin dibine geçirmeyelim?)
44- Yoksa onlar: “Biz, ‘birbiriyle yardımlaşıp öcünü alan’ (ve mutlaka başarılı olan) ‘Güçlendirilmiş bir Cemiyetiz’ (Birleşmiş Milletleriz” diye mi güvenip böbürlenmektedir)?
45- (Oysa)Yakında o “Birleşik Cemiyet” bozguna uğratılacak ve arkalarını dönüp kaçacak (delik arayacak vaziyete ve hezimete düşeceklerdir).
46- Daha doğrusu onlara va’dedilen (asıl azap) saati yaklaşarak (gelmektedir). O saat ki, ‘kurtuluşu mümkün olmayan çok korkunç bir intikam’ vaktidir ve çok acı bir (akıbettir).
Ayetleri ABD ve AB’yi kullanan Siyonist zalimlerin, acı sonlarını ve yakında yıkılacaklarını müjde buyurmakta ve “Biz Hak’kı Batıl’ın tepesine çarptırırız… O da O’nun beynini darmadağın eder. Bir de bakarsın ki (Batıl) mahvolup-gitmiştir”[7] ayeti de işaret ediyor ki; zulüm ve küfür düzenlerinin yıkılışını Allah şu şekilde gerçekleştirmektedir.
a. Hak’kı temsil eden ve Hak’ka teslim olan bir zat’ı seçip görevlendirmektedir.
b. O Zat, önce haksızlık ve ahlaksızlık zihniyetini, ilmi ve İslami gerçekler ışığında çürütmektedir. Deccalizmin iç yüzünü ortaya döküp, herkese göstermektedir.
c. O Zat; zulüm düzeninin beyin merkezine ve gizli yönetim mekanizmasına yönelip onları parçalayarak birbirine düşürmektedir. Muhtemel saldırı ve silahlara karşı da, hepsini etkisiz ve işlevsiz bırakacak teknolojik harikalar geliştirmektedir.
d. Beyni parçalanan ve fikriyatı boşa çıkarılan Batıl ve barbar sistemin geri kalan görkemli gövdesinin çökmesi ve çözülmesi artık kolay ve kaçınılmaz hale gelmektedir.
Evet Milli Görüş takipçilerinin ve Milli Çözüm temsilcilerinin gayretiyle, kutlu ve mutlu hedeflere erişilecektir. “Biz Milli Görüş Temsilcisiyiz, Biz Milli Çözüm Temsilcisiyiz. Ve Milli Görüş-Milli Çözüm Onarım hükümetinin kurulması kaçınılmaz hale gelmiştir”[8] diyen Erbakan Hocamızın müjdeleri çok yakında gerçekleşecektir.
Son dönem Elazığ evliyasından olup, Muhyiddini Arabi Hz.leri meşrebinden sayılan Musa Kazım Efendinin de (KS) (D. 1.7.1905, Ö. 25.3.1967) bu yönde kanaatler beyan ettiği bilinmektedir. Çok iyi derecede Fransızca, Farsça, Zazaca, Ermenice ve Kürtçe bilen Musa Kazım Efendinin 1950 yılında özel bir sohbet esnasında: “Çok uzak olmayan bir gelecekte, bu yeni kurulan İsrail’in; süper devletlerin himayesinde iyice şımarıp Suriye’ye saldıracağını… Hatay-Amik ovasına ve Türkiye sınırına kadar işgal altına alacağını… Ancak sabrı taşan Türkiye’nin, (önce kendi içinde yaşanacak kutlu bir değişim ve dönüşümle) İsrail’i ve gâvur güçlerini hezimete uğratacağını” haber vermesi de O zatın önemli bir keşfi ve müjdesidir.[9] Hatta Musa Kazım Efendi’nin sohbetlerine katılan ve sadık bağlılarından sayılan, ayrıca Ahmet Akgül Hocamızın komşusu ve yakın dostu olan Şeyh Hacı Kaya Efendi, O Zatın “Mehdiyet inkılâbının en önemli görevlisinin Elazığ’dan çıkacağını bildirdiğini” bizlere nakletmiştir.
[1] Ramuz el Ehadis 258/3
[2] Ramuz-el Ehadis.258.3
[3] Ahir Zaman Mehdisi Alametleri:8.6
[4] http://www.gazetevatan.com/tepemize-tomahawk-yagiyor-7140-irak-krizi/
[5] http://www.haberturk.com/ekonomi/airport/haber/677546-predatorlara-virus-bulasti
[6] http://www.yenisafak.com/gundem/musterimiz-abd-som-2316200
[7] Enbiya: 18
[8] Prof. Dr. Necmettin Erbakan, Basın Toplantısı, Dış Politika, ekonomi, Anarşi ve Siyasi Konular MSP Dönemi 1980 – Ankara / LİNK: http://www.youtube.com/watch?v=JtTzYR5cNBE
[9] Bak. Şeyh Musa Kazım Efendi, Bünyami Erdem, Çıra yy. sh. 210
Sapan’da teknolojiydi
Geçmişteki savaşlara baktığımız zaman yön değiştiren kritik noktaları görüyoruz,
Talut ve calut kıssasında komutana teslim olan itaat eden halk ,esas önemlisi karşı tarafta olmayan sadece (sapan) o günün teknolojik üstünlüğü,ve sonuç.
Ve Erbakan hocamızın Ordu’muza teslim ettiği teknolojik sistem
Batılın Akibeti
İnsanlık tarihi Hak-Batıl mücadelesi’nin tarihidir aynı zamanda.
Batıl,tarihin hiç bir döneminde günümüzdeki kadar güçlü,örgütlü olmamıştır. Aziz Erbahan Hocanın tabiriyle:”Şeytanın en büyük şaheseri -siyonizm-dir.
Ve bu siyonizm -deccalizm-in karşılığıdır!
İsra suresi 4-8 ayetleri,olmuş-olacak her seyin Rabbinin ‘Değişmez Kanunu’ olarak ,hükmünü ortaya koymuştur.
Kuvveti üstün tutan batıl barbar zihniyetlerin ,hiç bir çareleri,çıkış yolları yoktur! Yaptıkları vahşetlerin,sınır taımazlıkların bedelini mutlaka ödeyeceklerdir!
Bir tarafta onlar -Armegedon-peşinde -Arzı Mev’ud- için çabalarken;diger yanda Rabbinin vaadine gönülden inanıp,tabi olmuş bilge bir Lider’in önderliğinde yol alan SADIKLAR’da “Adil Düzen ve Yeni Bir Dünya”nın kurulması için çalışmaktadırlar.
“Küresel zulum ve sömürü düzeni” hakettiği bu alçaltıcı akibete;Allah’ın izniyle , Aziz Erbakan Hocanın hazirlayip Kahraman Ordumuzun ilgili birimlerine teslim ettiği,şartlar gerçekleştiği zaman kullanılacak olan,makalede detayı verilen TEKNOLOJİ HARİKALARI’yla uğrayacaktır.