YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
6920c888ca4d3
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 8 9 4 9
Bugün : 40279
Dün : 45549
Bu ay : 893003
Geçen ay : 1371576
Toplam : 45296824
IP'niz : 216.73.216.128

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

Eften püften bahanelerle ve çoğu da bugün AKP'leşen tiplerin sorumsuz, belki de kasıtlı eylem ve söylemleri nedeniyle, Refah Partisi kapatılınca, PKK'ya sahip çıkan Batının çifte standardını ve Milli Görüş düşmanlığını resmen ve fiilen ortaya dökmek üzere AİHM'ye gidilmişti. O sırada mahkemede Türkiye'yi temsil eden Prof. Dr. Ergun Özbudun, bu kapatma kararını hararetle savunup sahiplenmiş ve % 21 gibi önemli bir oy alabilen Refah Partisinin, Laik ve demokratik cumhuriyet için ciddi bir tehdit oluşturabileceğini söylemişti.

Şimdi aynı Ergun Özbudun, aynı gerekçelerle AKP aleyhine açılan kapatma davasını şiddetle yermekte ve AKP'yi kurtaracak anayasal güvenceler üretmektedir. Hazırladıkları yeni anayasa taslağında, Anayasa Mahkemesinin üye sayısını artırmak, bunların da Meclis tarafından seçilmesini sağlamak, böylece çoğunluğu ele geçirip, yüksek yargıyı iktidarın güdümüne sokmak gayretleri yürütülmektedir.

Peki kimdir bu sn. Prof. Ergun Özbudun ve yeni anayasa hazırlayıcısı diğer hukukçular?

"Sivil" anayasacıların resmi sicilleri mide bulandırmaktadır

Ergun Özbudun, CIA'nın yan kuruluşu NED'in yayın organı Journal of Democracy'nin uluslararası danışma kurulu üyesidir. AB özel fonlarından beslenmektedir. Zühtü Arslan, Polis Akademisi'nde Fetullahçılara en yakın öğretim görevlisidir. Levent Köker sosyalizmden liberalizme "kayanlardan" birisidir. Yavuz Atar, Fetullahçılara bağlı Türkiye Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın internet sitesinde sürekli yazıları sergilenen kişilerdendir. Hüsnü Erdem, "Anayasa'nın Atatürkçülük unsuruyla tekçi bir resmi ideolojiye sahip olduğunu" savunup küreselleşmek gerektiğini söylemektedir. Kendilerini "liberal demokrat" olarak takdim etmektedir. Onlara göre, devrime ve Atatürk Cumhuriyetine ait olan her şey kötü. "Devletçi, vesayetçi ve otoriter ruhu kökünden tasfiye" edeceklermiş. Fakat yabancı kuruluşlarla bağlantılı bulunuyorlar! Batı'lı devletlerinden besleniyorlar. "Atatürk'e güle güle" demeye hazırlanıyorlar.

"Sivil" Anayasanın mimarlarından söz ediyoruz. Ekip, Prof. Dr. Ergun Ozbudun'un başkanlığında Prof. Dr. Levent Köker, Prof. Dr. Yavuz Atar, Prof. Dr. Fazıl Hüsnü Erdem, Prof. Dr. Zühtü Arslan ve Doç. Dr. Serap Yazıcı'dan oluşuyor.

Siyonist güdümlü Türk Demokrasi Vakfı kurucusu bize anayasa hazırlamaktadır!?

Ergun Özbudun, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde öğrenimini tamamladıktan sonra aynı okulda doktorasını yaptı. 1967'de Anayasa Hukuku Kürsüsü'nde doçent, 1975'te profesör oldu. Avrupa Konseyi Hukuk Yoluyla Demokrasi Komisyonu üyesi, Türk Demokrasi Vakfı Başkanvekili. Özbudun; Chicago, Columbia, Princeton ve Sorbonne üniversitelerinde konuk profesör, Harvard Üniversitesi'nde araştırmacı olarak çalıştı. ABD gezileri, Özbudun'un hayatını değiştirdi. Ankara Hukuk Fakültesi'nde "Amerikan hayranı" olarak tanındı. 1994'ten beri de Bilkent Üniversitesi'nde görev yapıyor.

Ergun Özbudun Türk Demokrasi Vakfı (TDV) kurucusu oluyor. TDV, Konrad Adenuaer, International Republican Institute, National Endowment for Democracy (NED)ve National Democratic Institute ile bağlantılı olduğu biliniyor. Özbudun aynı zamanda NED'in yayın organı Journal of Democracy'nin uluslararası danışma kurulu üyeliği yapıyor. Bu derginin yönetiminde Condollezza Rice da ABD Dışişleri Bakanı olana kadar bulunuyor. Kurulun diğer önemli üyeleri Huntington ve Brzezinski. Özbudun, Centre International Private Enterprise'ın Türkiye'deki ikinci adamı görünüyor. Sık sık İsrail'e gidiyor. Kudüs İbranî Üniversitesi'nde araştırmacı olarak çalıştığı söyleniyor.

Özbudun'unun kurucusu ve Başkanvekili olduğu Türk Demokrasi Vakfı, Türkiye'de özelleştirme ile ilgili 18 aylık programının desteklenmesi karşılığında 1991 yılında NED fonundan 80 bin artı 26 bin dolar alıyor. TDV 1997 yılında "Demokratik ilkelerin yayılması ve temelde insan hakları bilincinin yaratılması" projesi karşılığında AB fonundan 250 bin avro, 2002'de "Türkiye'nin AB üyeliği, etkileri, sorumlulukları ve çıkarları konusunda toplumsal kurumların ve mesleki örgütlerin öğrenimi" projesi karşılığında 500 bin avro, 2004'de "Dekorasyon ve turistik hediyelerin tanıtımı ve satışı" projesi karşılığında 153 bin 098 avro gönderiliyor.

Ergun Özbudun, bir anayasanın ideolojiye bağlı olmasının doğru olmadığını savunuyor. Ama kendilerinin siyonist ideolojiye bağımlılıklarını gizliyor.

STK'ların Yahudilerden Para Aldığı, Genelkurmay Andıcıyla İspatlanmıştı:

Genelkurmay tarafından 2006 yılında hazırlanan andıçta çok ilginç saptamalar vardı. Bazı STK'ların ülkeyi bölmek için Sarostan para aldığı yazılmıştı.

Genelkurmay tarafından 2006 yılında hazırlanan andıçta, ABD, AB ve Musevilerin Soros Vakfı üzerinden sivil toplum örgütlerine "rejimi değiştirmek ve ülkeyi bölmek" için yardım ettiği iddiaları yer almıştı.

73 sayfadan oluşan raporda ünlü spekülatör Soros'un Açık Toplum Fonu aracılığı ile desteklediği dünyadaki örgütler, Gürcistan darbesine verdiği destek, Kıbrıs'taki faaliyetleri ayrıntılarıyla açıklanmıştı.

Musevi Soros ile para aktarımı

Türkiye'de Soros'dan para alan kişi ve kurumlar da tablolarla sıralanmıştı. Türkiye'deki STK'lara maddi desteği gösteren tablonun en üstünde ABD'de başkana bağlı dış politika konularını koordine eden Ulusal Güvenlik Konseyi bulunmaktaydı.

Rapora göre mali destek buradan Soros Vakfı ve National Endowment For Democracy gibi vakıflara aktarılıyor, bu vakıflarda ise Türkiye'deki STK'lara parayı dağıtıyordu.

Raporda diğer bir tabloya göre ise Soros Vakfı'nın üzerinde hiyerarşik olarak Museviler vardı. Soros'un da bir Macar Musevisi olduğu hatırlatılmıştı.

Türkiye'de kimler para almıştı?

Tabloda bu kurumlarla ilişki içinde olan ve mali destek alan Türkiye'deki kurumlar da sıralanmıştı. En başta ise TOBB, TÜSİAD; Adalet, Dışişleri ve Eğitim bakanlıkları, TESEV, Arı hareketi, Sabancı Üniversitesi, Bilgi Üniversitesi, Liberal Düşünce Topluluğu, KADER, KAMER, SODEV, ENKA okulları, Umut Vakfı, Robert Koleji, İstanbul Kültür ve Sanat vakfı bunlar arasındaydı.

Kim ne kadar para alıyor?

Askerin raporunda Amerika ve Soros'dan para alan kurumlar ile ne kadar para aldıkları da not edilmiş.

CIA bağlantı merkezlerinden proje bedeli adı altında para alan kurumlar şöyle sıralanıyor;

*TOSAV (Doğu Ergil): 92 bin dolar/ 6 bin 250 paund (Türk-Kürt sorununun çözümü için verilmiş)

*ANSAV (Gökhan Çapoğlu): 189 bin 604 dolar (Parti örgütlenmesi için)

*Stratejik Araştırmalar Vakfı: 190 bin 193 dolar

*Türk Demokrasi Vakfı (Bülent Akarcalı): 106 bin 100 dolar…

*Liberal Düşünce Topluluğu: 11 bin 500 dolar

*Türk Ekonomi ve Sosyal Etüdler Vakfına: 1 milyon 111 bin dolar.

*Arı grubu: (IRI -Uluslararası Cumhuriyetçiler Enstitüsünden para alan kurum olarak geçiyor): 278 bin 500 dolar…

*Ulusal Demokrasi Enstitüsü'nün ise Yeni Forum Dergisi'ne 150 bin dolar artı 11 bin 766 dolar aktarılmıştı.

Yeni Anayasa; daha yapılmadan yamultulmaktadır 

Siyaset kulislerine ve medyaya yansıyan haberlere göre AKP, parti kapatmaları zorlaştıracak yeni bir anayasal düzenleme yapabilmenin yollarını arıyor.

Yeni geliştirilecek formülle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının iktidar partisi AKP'ye açtığı kapatma davası, belki daha görüşmeye başlanılmadan düşürülebileceği hesaplanıyor. Ya da dava sürerken, partinin kapatılmasında aranan 5'de 3 çoğunluk değiştirilerek, kapatma için tüm üyelerin onay vermesi şartı getirileceği söyleniyor.

Yeni yapılacak düzenleme ile Anayasa Mahkemesi'nin vereceği karar beklenmeden, iktidar partisi AKP'ye yönelik kapatma davasının sonuçsuz kalmasına çalışılıyor.

Peki bu ne ile yapılacak?

Anayasa değişikliği ile…

Yani AKP yönetiminin kimsenin haberi olmadan bir grup akademisyene sipariş ettiği, sonra parti yöneticileri ile son şeklini verdiği, ama ne hikmetse bir türlü toplumla, kamuoyu ile paylaşmayı gizlediği yeni anayasa taslağının, bu kez de birkaç maddesi değiştirilecek ve sonra yeni anayasa tekrar uyumaya terk edilecek gibi gözüküyor.

Biliyorsunuz, bir süre önce de üniversitelerde kılık kıyafet konusunu düzenleyen maddeleri değiştirmişlerdi.

Ama görüyorsunuz, anayasa değişti, Cumhurbaşkanı onayladı ama üniversitelerdeki başörtüsü sorunu hala çözülmedi, aksine gergin bir ortam oluştu, üniversite yönetimleri iki arada bir derede kaldı.

Demek ki, anayasanın işinize gelen kısmını değiştirip sadece güncel sorunlara çare aramak olumlu sonuç vermiyor. Bize öyle geliyor ki, parti kapatma konusunda yapılacak anayasal düzenlemeler de, üniversitelerdeki gerginliğe benzer başka bir atmosferin oluşmasına yol açabilir.

Bu kaosun gelişmesindeki en önemli etken, iktidarın özgürlükçü ve sivil bir anayasa hazırlama konusunda yeterli inisiyatifi ve cesareti gösterememesidir.

Aylardır hazırlığı süren yeni anayasa taslağı, ABD'deki toplantılarda tartışılıyor ama nedense Türkiye'deki sivil toplum örgütleri, medya, üniversiteler ve vatandaşlar kendi geleceklerini ilgilendiren böyle bir konu hakkında hâlâ yeterli bir bilgiye sahip değiller.

İktidar partisi yeni bir anayasa yapmak için neyi bekliyor? Karşılaştığı her bir sıkıntı için anayasanın bir-iki maddesini değiştirerek sorunların üstesinden gelebileceğini sanıyorsa, çok açık söyleyelim, aldanmaktadır.

Bürokratik oligarşi ve milleti dışlayan dayatmacı zihniyetin panzehiri, özgürlükleri önemseyen, milletin değerleriyle barışık, bireyin mutluluğunu önceleyen yeni bir anayasanın hazırlanmasıdır.

Böyle bir anayasanın toplum tarafından içselleştirilmesi ve zaman içinde tüm kurum ve kuruluşların bu anayasaya göre kendilerine çeki-düzen vermeleri; bugün içinden çıkılmaz gibi gözüken pek çok önemli sorunun kendiliğinden çözülmesinin yolunu açacaktır.

Cevabını merak ettiğimiz soru şudur: İktidar partisi AKP, böyle bir anayasa hazırlamaya muktedir midir?[1] Şahsi ikbal ve iktidar peşinde midir, yoksa ülkenin ve milletin geleceğini, huzur ve güvenliğini mi düşünmektedir?

Evet, yeni bir anayasaya ihtiyaç vardır. Ancak bu anayasa her yönüyle; Milli, ilmi, insani temellere oturmalıdır. Gerçek bir demokrasiye, örnek bir laikliğe ve yüksek bir adalet düşüncesine dayanmalıdır.

Akevler ekibinin konuyla ilgili ilmi tespitlerini aktaran R. Nuri Erol'un, yazısı oldukça önemlidir

Yeni Anayasa yapılmalı, ama nasıl ve hangi esaslara uyulmalıdır?

Toprak, su, hava ve canlılar sürekli kirlenmektedir. Canlının genetiği suni olarak üretilen sol moleküllerle tahrip edilmektedir. Sentetik ve kimyevi yiyecekler, fuhuş serbestliği, tahrip edici ilaç tedavisi, kitle imha silahları üretimi sebebiyle insanlığın nesli dejenere edilmektedir. Kimyasal, biyolojik ve nükleer silahlar yeryüzünü barut fıçısına dönüştürmektedir. Bunlar patlarsa yeryüzü yaşanamaz hale gelecektir. Rüşvet mafyası, iş mafyası, senet mayası ve terör mafyası insanlığı birbirini boğmaya doğru götürmektedir. Bütün bunlar tüm dünyayı ve insanlığı tehdit eden "sosyal tufanlar" ve yaklaşan felaketlerdir.

Ülkemizdeki: "dış borç sorunu, işsizlik sorunu, yargı bağımlılığı sorunu ve sömürü basını sorunu" Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni adım adım uçurumun kenarına ve yok oluşa doğru sürüklemektedir. Bundan dolayı, kangrenleşmiş sorunlara çare ve çözüm getirecek bir adil ve kâmil anayasa kesinlikle gereklidir. Ama bu ihtiyaç AB ve ABD Emperyalizmine kölelik şartnamesine ve Sevr'in tatbikine alet edilmemelidir.

Dört kademeli anayasa değişikliği vardır.

1- Bakım Anayasası: Nasıl ki oturduğunuz evin, binanın yapısına dokunmazsınız. Sadece kırılan ve dökülen varsa onları düzeltir, yeni boya ve badana yaparsınız. Bunun gibi Anayasada da, mesela bazı konularda yaşı 20'ye çekersiniz, gözaltına alma sürelerini bir haftaya indirirsiniz, belediyelerin yetkilerini biraz genişletirsiniz, seçimi beş yıldan dörde alırsınız, toplantı sayısını azaltırsınız. Bunlar bakım benzeri değişikliklerdir. Bu değişmeler sorunları çözmez, sadece biraz ferahlatır.

2- Tamir Anayasası: Binanız eskimiştir, bazı değişiklikler yapmanız kaçınılmaz hale gelmiştir. Mesela yeni bir kapı açmanız, bir duvarı yıkmanız, bir priz takmanız gerekecektir. Bu tüm binayı ilgilendirir. Bunun gibi gelişen şartlara, göre yeni ihtiyaçları karşılamak için bazı değişiklikleri yapmanız icap eder, ama bunun tehlikeli bir iş olduğunu bilmemiz gerekir. Yeni bir kapı açma girişimi apartmanı yıkabildiği gibi, bazen anayasaya eklenecek tek bir madde bile bir devleti yok edebilir. AKP'nin hazırladığı yeni Anayasa taslağında "egemenliğimizin AB'ye devrine imkân sağlayan" ek madde işte böyle bir hıyanet tuzağı gibidir.

3- Yıkıp Yeniden Yapma Anayasası: Mevcudu yıkıp eski proje ile yenisini yapma; üçüncü bir kademedir. Örneğin; önceki anayasanın ifade tarzı muğlâktır, dili eskimiştir. Bu anayasa yeniden ve bazı düzeltmelerle yazılabilir. Bu pansuman bir tedbirdir. Ancak bu da çözüm getirmez, sadece ömrü uzatabilir. Böylece toplum avutulup oyalanabilir.

4- Yeni Proje Anayasası: Asıl ve köklü değişim ise; yeni varsayımlarla yeni anayasa yazmaktır, yani yeni proje ile yeni bina yapmaktır. Sorunları ancak böyle bir anayasa çözebilir. Oysa, mevcut anayasaların varsayımları, sorunları çözen değil, sorunları üreten anayasalardır.

Şimdi, mevcut anayasaların varsayımlarını ele alalım ve neden bizzat kendilerinin sorun olduklarını anlatmaya çalışalım:

a) Mevcut anayasalar, ekseriyet kararlarına dayanır. Oysa ekseriyet kararları yalnız zulüm değil, aynı zamanda istikrarsızlık kaynağıdır.

b) Mevcut anayasalar ekseriyet seçimine dayanır. Bu ise sadece, çoğunluğun azınlığa hakimiyeti ile sonuçlanmamakta, aynı zamanda çelişkiler doğurmakta, lâiklikle demokrasi bir arada yürümez olmaktadır.

c) Mevcut anayasalarda, "hakim devlet" vardır. Ekseriyetin oyu ile gelseler de, iktidarda olanlar halkın rızasına ve ihtiyacına uygun davranamamaktadır. Gizli hükümranlar ne kadar hak tanırlarsa, insanlar o kadar hür olmaktadır. Beş senede bir yapılan seçimlerle insanlar sadece efendilerini değiştirebilmekte, ama demokrat kölelik devamlı kalmaktadır.

d) Mevcut anayasalar, katı ve masonik, "merkezî yönetimi" esas alır. Bu sistem yalnız taşranın sömürülmesini doğurmaz, aynı zamanda işlerin sürüncemede kalmasını da sağlamaktadır.

e) Mevcut anayasalar, merkezden atanmış hakimler sistemiyle yargıyı dağıtmaktadır. Yargı bağımsızlığı lafta kalmaktadır. Savcı hakimin yanında oturur, maaşları merkez verir, terfileri onlar yapar, bir de Yargıtay'da kararları bozulur! Böylece "yargı devleti" oluşmaktadır.

f) Mevcut Anayasa, bürokratik anayasadır, dokunulmazlıklar anayasasıdır, sınıflı anayasadır. Bürokrat halkın üstündedir ve hata etmez sayılır. Yetkileri polisten alıp hakime vermekle, sanki bir şey yapılmış oluyor. Bu sistem sakattır.

g) Mevcut Anayasa "hakları sağlayan" değil, sadece kağıt üzerinde "hakları sayan" bir anayasadır. Sanki, insanlar köledir, hakları yoktur, sadece devlet onlara, bazı hakları lütufta bulunmaktadır. Hakların nerelerden tahsil edileceği de belli değildir. Devlet şunu yapar, bunu yapar der de; kimin yapacağını söylemez, nasıl yapılacağını söylemez. Her hüküm kapalıdır, sadece devletlilere ve seçkinlere açıktır.

h) Mevcut Anayasa, "faizli sistemi" esas almıştır. Oysa faiz enflasyonu, enflasyon işsizliği, işsizlik açlığı, açlık borcu, borç yolsuzluğu, yolsuzluk rüşveti, rüşvet baskıyı, baskı anarşiyi doğurmakta ve insanlar birbirini boğmaktadır.

ı) Mevcut Anayasa, "gelir vergisine" dayanan anayasadır. Bu da sömürü sermayesini güçlendiren ve tekele götüren, ekonomik ve siyasi krizler üreten bir yapıdır.

i) Mevcut Anayasa, "fuhuş serbestliğine" dayanmaktadır. Cinsi ilişki, karşılıklı rıza şartıyla serbest bırakılmıştır. Bu da aile müessesesini yıkmakta ve ahlaki çöküntüye yol açmaktadır.

Bu varsayımların bizzat kendileri çözülmesi gereken sorunlardır

İlmi ve insani anayasamızın varsayımları 

İnsanlık uygarlaşma sürecindedir. Dünyamız toplayıcılık, avcılık, çobanlık, tarımcılık, kentçilik, ticaret ve işçilik dönemlerini geçirip "sanayi dönemi"ne erişti; şimdi "ortaklık dönemi"ne doğru gitmektedir. Doğu uygarlıkları; hukukta ve yönetimde evrimleri gerçekleştirdiler. Hazreti Nuh, Hazreti İbrahim, Hazreti Musa, Hazreti İsa ve Hazreti Muhammed aleyhisselâm ile bu adımlar atıldı. Batı bunlara dayanarak Mısır, Yunan, Bizans ve bugünkü Avrupa uygarlıklarını ortaya koydu. Doğu'nun hukuk ve yönetim uygarlıklarına karşılık, Batı teknikte ve ekonomide uygarlıklar oluşturur. Doğu uygarlıkları gelişimini tamamlayıp duraklamaya geçtikten sonra Batı uygarlıları yeniden doğarlar; Batı uygarlıkları gelişmişken Doğu uygarlıkları yeniden doğarlar. Ömürleri yaklaşık biner yıldır ve Doğu uygarlıkları Milat'la tarihlenmişlerdir. Şimdi Batı uygarlığı zirvededir, yeni bir Doğu uygarlığı doğmaktadır. Doğu uygarlıklarını yeni kitap ve yeni peygamberler başlatmışlardır. Ancak Hazreti Muhammed aleyhisselâm son peygamberdir ve Kur'an da son kitaptır. Yeni uygarlık Kur'an'ın müsbet ilimle, bugün yeniden yorumlanmasıyla doğacaktır. Bunu da peygamberler/nebiler değil, onların vârisleri olan âlimler başaracaktır. Millî Görüş ve Adil Düzen Çalışanları bunu yapmaktadırlar. Bu çalışmalarla III. bin yılın hukukunu ve yönetimini deneyerek bugün uygulanabilecek seviyeye ulaştırdılar. Uygarlıklar iki uygarlığın sentezi ile doğar. III. bin yıl uygarlığı Batı uygarlığı ile İslâm uygarlığının sentezinden doğacaktır. Uygarlık beşerîdir, ancak onu daima bir ulus başlatır. Yeni bir bin yıl medeniyeti öncesinde, iki-üç asır önce gelen peygamber bir kavmi -mesela İsrail oğullarını veya Arpaları- hazırlamıştır. Onlar inkılâplar yapmıştır.

Günümüzde bu görev Türk milletine ve Türkiye Cumhuriyeti'ne verilmiş gibidir. İki üç asırdır Türkiye bu sentezi yapmağa hazırlanmıştır. O halde bizim ortaya koyacağımız anayasa, yalnız Türkiye'nin değil, dünyanın sorunlarını da çözecektir; öyle olmalıdır. Bu takdiri İlâhi'dir, bunun önüne geçilmesi imkansızdır.

Bu girizgâhtan sonra, şimdi "Adil Düzen Anayasası"nın temel varsayımlarını ele alalım.

1. Ekseriyet kararı değil, ortak vekil kararı esas alınmalıdır. Adil Düzene göre; bir topluluktaki insanlar önce anlaşarak ittifakla karar alırlar. Anlaşmaları gerektiğinde ittifak ederlerse, o zaman ortak bir vekil seçerler ve ‘senin kararın bizim kararımızdır' derler. Ortak vekil istişare eder ve kararları verir. Vekilin kararı asilin kararı gibi olduğundan, ittifakla karar alınmış olur. Ancak, kişi hakemlere gidip kararı iptal ettirebilir, yahut alınan kararları tasvip etmiyorsa topluluktan her zaman ayrılabilir. 

2. Ekseriyet seçimi değil, temsili sistem uygulanmalıdır. Adil Düzene göre; ortak işleri yürütmek için beşten az yirmiden çok olmamak üzere temsilciler seçilir. Kişi temsilcisini her zaman değiştirebilir. Temsilci olabilmek için yeter oy almak gerekir. Temsilciler açık ve şeffaf çalışırlar. Kişi temsilcisini her zaman değiştirebilir. Bunlar ortak vekille karar alırlar.

3. Hakim devlet değil, hadim devlet olmalıdır. Hukuk düzeni bucaklarda doğrudan demokrasi usulü ile kurulur. Tamamen bağımsız ve hürdürler. Merkez bucaklar vardır. İl ve ilçe merkez bucakları, devlet ve bölge merkez bucakları vardır. Ama bunlar taşra bucaklarının temsilcileri tarafından yönetilirler. Vergileri alırlar, onlara hizmet ederler; hükmedemezler. Hakemler önünde eşittirler.

4. Merkezî yönetim yanında, yerinden yönetime fırsat tanınmalıdır. Hizmette merkezîlik, yönetimde yerindenlik esas alınmalı, ulus ve ülke bütünlüğü sağlanmalı ama insanlar da topluluklarda hür kılınmalıdır. Bizim bu projemizle, Batılı güçlerce bize dayatılan ve ülkemizi parçalamayı amaçlayan, eyalet sistemi, tamamen farklıdır. Bir hastayı iyileştirmek için yapılan ameliyatla onu öldürmek niyetiyle bıçaklamak aynı mıdır?

5. Hakimler sistemi değil, hakemler sistemi oluşturulmalıdır. Adil Düzene göre; davalı ve davacı isterse birer hakem seçer, hakemler de bir başhakem seçerler. Böylece oluşan mahkeme tarafsızdır, bağımsızdır, etkindir ve saygındır. Karardan mağdur olan varsa hakemler aleyhine dava açma yolu açıktır.

6. Bürokrasi değil, serbest meslek sahipleri iş yapmaktadır. Adil Düzene göre; kamu görevi ile genel hizmet birleşmiştir. Avukatlar hakemlik yapmaktadır. Maliyeciler serbest muhasiplik yapmaktadır. Haksızlığa uğrayan hemen hakemlere gitmektedir. Sadece başkanlar tektir. Silahlı güçlerde sistem farklıdır. Tapu memuru yoktur. Noter vardır. Belediyelerde imar müdürlüğü yoktur, imar büroları vardır, birbirlerini denetlerler ve hakemler sorunları çözer.

7. Hakları sayma değil, vazifeleri sayma vardır. Adil Düzene göre; hürriyetler sonsuzdur, saymakla bitmez. Yasalar hakları saymaz, yasalar vazifeleri sayar, kimin ne yapacağını söyler, hak sahipleri vazifelileri öğrenir. Çocuğun süt emme hakkı vardır değil de; annenin süt emzirme görevi vardır. Görev, yetki, sorumluluk ve bunlardan doğan haklar. Ana süt emzirir, görevlidir. Baba nafaka temin eder, görevlidir. 

8. Faiz yerine karzı hasen sistemi kurulmalıdır. Adil Düzene göre; yaşayan herkesin faizsiz ve icrasız sipariş kredisi alma hakkı vardır. Her çalışanın çalışma kredisini alma hakkı vardır. İşveren nezdinde çalışır, ücretini alır, işveren borçlanır. İşsiz ve aşsız insan yoktur. Çalışmayana yeryüzünün kira payından yaşayacak kadar hakkı verilir.

9. Gelir vergisi yerine sermaye ve hâsıla vergisi konulmalıdır. Adil Düzene göre; orta sermayenin üstünde olanlardan yüzde 2.5'luk sermaye vergisi alınır. Böylece sermayenin büyüyüp tekelleşmesi önlenir. Düşük sermayelilere dağıtılır. Böylece fakir-zengin sınıfı kalkar ama serbest rekabet için fakirlik ve zenginlik devam eder. Sanayide hasılanın beşte biri, tarımın onda biri yeryüzünün kira payı olmak üzere kamu payı olarak alınır. Bu pay aynî olarak alınır. Para üretmeyen halktan para talep edilmez.

10. Fuhuş değil iffet esastır. Adil Düzene göre; aile müessesesi evliliğe dayanır, evlilik de serbest cinsi ilişkinin yasaklığına dayanır. Kadın emanet olan rahmini ancak mahremi olmayan bir erkekle, sadece bir erkekle paylaşabilir. İddeti içinde birden fazla erkekle ilişki kuran fahişedir. Fuhuş şiddetle yasaklanmıştır.

Gelin şimdi bu varsayımlarla insanlığın ve Türkiye'nin sorunlarının nasıl çözüleceğini tartışalım… Sizinkini tartışmamıza bile gerek yoktur, çünkü görünen köye kılavuz istemez, sorunlarımızı çözemediği bütün açıklığı ile ortadadır.

Türkiye'nin Temel Sorunları Nelerdir?

Kısaca hatırlayalım: 

1. İstihdam eksikliği ve işsizlik, 2. Ülkeyi yıkılışa doğru götüren dış borçlar, 3. Çökmüş bulunan yargı sistemi ve onlarca yıl süren davalar, 4. Dışa bağımlı ve de millî olmayan; dolayısıyla ülke meselelerinin çözümleri bir yana, kendilerini bile dile getirmeyen bir medya. Ayrıca; 5. PKK yani terör sorunu, 6. Köylerin boşalıp halkın kentlere göç etmesi ve tarımın çökmesi, 7. Artık adeta kangrenleşmeye dönüşen ve özellikle bazı kesimlerin en büyük istismar aracı lâiklik sorunu ve; 8. Bir taraftan en büyük övünç vesilemiz olan genç nüfusumuz ama diğer taraftan bu gençlerin eğitim ve istihdam sorunu…

AKP ne yapıyor veya ne yapmak istiyor?

Anayasa kaçıncı derecede değişecek; AKP önce onu beyan etsin, işe ona göre koyulsun. Biz yeni bir anayasanın hazırlanması gerektiğini 1950'lerden beri savunuyor ve her vesileyle bunu hatırlatıyoruz. Alternatif olabilecek bir anayasa üzerinde kırk yıllık bir birikime dayanan geniş çalışmalarımız vardır. Elbette başkalarının da bu tür çalışmaları vardır. Bütün bu çalışmalar sakin bir ilmî ortamda ele alınıp değerlendirilmelidir. AKP'nin böyle acil anayasa hazırlığına girmesinin meşru izahı bir yoktur.

Neler olabilir veya neler oluyor?

– AKP başörtüsü sorununu başka türlü çözemiyor; diğerlerinin arasına sıkıştırıp başörtüsü sorununu ve YÖK sorununu çözmüş görünmeye çalışıyor.

– Batılılar diğer onlarca kanunları alelacele çıkarttıkları gibi; şimdi de anayasa dayatması yapıyorlar ve bu arada yapılanlar başta ordu gibi bazı kurumları hırpalama aracı oluyor.

– Önümüzdeki günlerde Anayasa referandumu var; onu geri alabilmek için bu anayasa değişikliğini araç olarak kullanıyor.

– Milli ve ilmi ciddî "Anayasa Çalışmaları" bazı AKP'lileri etkileyebiliyor; bunların gündeme gelmesini önlemek ve arka plana itmek için bu tür oyalama hareketleri ve operasyonları yürütülüyor.

Bizim önerimiz şudur:

AKP'nin dışındaki partiler birleşip İLİM ADAMLARINDAN müteşekkil bir ANAYASA HEYETİ oluşturmalı ve çok ciddi bir Anayasa teklifi hazırlamalıdır. AKP'nin "Oyalama Anayasası"na karşılık, muhalefetin, hiç kimsenin kolay kolay itiraz edemeyeceği ve ülkemizin temel sorunlarını kökünden halleden "Çözüm Anayasası"nı ortaya koyması kaçınılmazdır. Referanduma böyle bir hazırlıkla karşı çıkılmalı ve alternatif sunulmalıdır.

ANAYASA İLİM HEYETİ yirmi kişiden oluşmalı; bu heyete solcu sosyalist partiler, sağcı liberalist partiler ve Milli Görüşçüler ortak üye sayısıyla katılmalıdır. Bu kurul üyeleri heyet hâlinde kendileri anayasa hazırlamayacak, tüm vatandaşların katkısı ile bir anayasanın hazırlanması imkânını ortaya koyacaklardır. Biz de önerimizi dinleyecek bir merci aramaktayız; çünkü biz bu sorunları çözen bir "ANAYASA"yı hazırlığımız vardır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


[1]  20.03.2008 / Dr. Abdullah Özkan / Milli Gazete

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Subscribe
Bildir
0 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
Picture of Necmeddin E. BİŞKİN

Necmeddin E. BİŞKİN

YORUMLAR

Son Yorumlar
0
Düşünceleriniz değerlidir, lütfen yorum yapın.x
Paylaş...