21. yüzyıl, geçen asırdan devreden sorunlarla başladı. Tek kutuplu dünya insanlığın selameti için bir umuttur diye düşünenler, yanıldıklarını acı bir şekilde ve çok kısa sürede anlamışlardı..
Günümüz dünyasının sorunlarını ve bizce atılması gereken adımları tartışmamız Milli bir ihtiyaçtı.. Yani yapılması kaçınılmaz olanları da, yapılan yanlışlıkları da hatırlatmaya çalışmaktı.
Konuyu Türkiye ve İslâm başlıkları altında ele alacağız. Zira kaderleri bir olan bu değerler, milletimizin vazgeçilmez mayasını oluşturmaktaydı. Bu mayanın yozlaştırılması veya ayrıştırılması, Milletimizin kimyasını da bozmaktaydı.
Türkiye: Dünyanın Ağırlık Merkezi ve Denge Unsuru
Gençliğimizde hocalarımızdan duyduğumuz "dünya vatandaşlığı" kavramı ve bir kesimin dilinde dolanan "milletim nev'i beşerdir, vatanım ruy-i zemin" sloganı Globalizm adıyla önümüze konuverdi.
Dilimize Küreselleşme olarak geçen kavram (kıymetli Hocam Türkolog İsmail Doğan Bey yumoşlaşma ve yutulacak yumuşak lokmalaşma anlamında "Yuvarlaklaşma" diye tabir ederdi) aslında iletişim sektöründeki hızlı gelişmelerin bir neticesiymiş gibi masumane söylemlerle lanse edilse de; aslında klasik vahşi kapitalizmin, yani Batı emperyalizminin, yeni adıydı.
Ülkemizde de bunu anlamak istemeyen safdiller, yaldızlı kılıflı ama boş sloganları daha kuvvetle söyler oldular.
Çünkü yirminci asrın son demlerinde doğan Türk Birliği fırsatı acemice tepilmiş, kısır siyasî çekişmelere ve buhranlara kurban edilmişti.
Türkiye Cumhuriyeti 50'li yıllardan beri ABD ve AB ile yakın ilişki içindeydi, müttefikti. Ancak bu işbirliğinin karşılıklılık ve eşitlik temellerine en çok yaklaştığı, millî menfaatlerin uluslararası arenada en çok savunulduğu, bölgesel işbirliği fırsatlarının yakalandığı ve devletimizin etki coğrafyamıza yeniden yöneldiği bu dönemde doğan birlik fırsatları küresel aktörleri rahatsız etmişti.
Netice itibariyle Türkiye Cumhuriyeti markaja alınarak kardeş ülkelerden ve birlik fikrinden uzaklaştırıldı, yeni bir rotada ilerlemesi istendi. Bu rota, kimilerinin bilip bilmeden "stratejik ortaklık" ve "medeniyetler ittifakı" dedikleri kandırmacalardır, bir de imtiyazlı ortaklık alternatifi ile gözümüzün korkutulduğu hayalî AB üyelik perspektifidir.
Yaratılan suni siyasî kaos ortamından yararlanarak peyda olan mirasyediler; mevki, makam ve ikbal için kendilerinden istenen "Küreselleşmeye itaati" yani emperyalizme köleliği şartsız ve itirazsız kabul ederek küresel aktörlere biat ettiler.
Bizleri tedirgin eden talihsiz sonuç: devletimizin Globalizmin saflarını sıklaştırmak ve siyonizmin dünya hakimiyetini sağlamak için bir dolgu malzemesi haline getirilmiş olmasıdır.
Çünkü haritalarının yeniden şekillendirilmesini istedikleri Orta Doğu coğrafyasında Türkiye olmadan hiçbir adım atamayacaklarını çok iyi bilen Batılı güçler, "kontrol edilebilir istikrarsızlık stratejisini" güncelleyerek üzerimizde uygulamaya koyulmuş ve bir sürü kiralık yandaş bulmuşlardır.
Daha önce de defalarca yazdım, yine açıkça söylüyorum: Bu onursuzluk alametidir. Bu, büyük Türk milletine yapılan en büyük haksızlık ve hakarettir. Bu, Atatürk'ün bağımsız ve müreffeh Türkiye hayalinin katledilmesidir. Zilleti "aklık" gibi sunanlar, ruhlarındaki karayı saklamaya çalışan konformistlerdir.
Bilderberg'e meftun olan kifayetsiz muhterisler ve de aklı kendine yetmeyen bir kısım aydıncıklarımız tarafından söylendiği gibi, Küreselleşme mutlak ve nihaî düzen değildir. Bunu söyleyen, Yüce Yaratıcı'ya şirk koşmaktadır; onun düzeninin üstüne düzen kurmak isteyen çılgınlara ortak olmaktadır.
Hele ki adaleti, hakkı ve insaniyeti esas almayan, gözü dönmüş bir mantalitenin ürünü olan Küreselleşmeye karşı tepkiler ve yeni bölgesel oluşumlar hızla güç kazanıyorken -Tarihi D-8 girişimi, Shangay İşbirliği, Bağlantısızlar Hareketi vs.- propaganda subayı gibi Küreselleşme savunuculuğu yapmak, ya cehalet ya da memuriyet olarak tanımlanabilir.
Sözün özü efendim, Türkiye Cumhuriyeti dış politikasını yeniden gözden geçirmek mecburiyetindedir. Hunhar Batı Medeniyeti'nin son oyunu olan Globalizmin saflarında piyon olmak yerine, kendi stratejilerini geliştirmesi gerekir. Mevcut ittifaklarını sadece "karşılıklı işbirliği" temelinde yeniden değerlendirmesi gereken ülkemiz, modern Kapitalizmi ayakta tutan ülke olma vasfını terk etmelidir.
Evet, çok iddialı bir ifade kullandım ve tekrarlıyorum: Türkiye, mevcut dış politikasıyla maalesef Küreselleşmeyi ayakta tutan, uygulanabilir kılan bir hüviyettedir. Ülkemiz bu kanlı oyundan çekildiği anda tek kutupluluktan daha hızlı bir şekilde sıyrılan dünya yeniden normalleşme sürecine girecektir.
Lokalizasyonun (yani bölgeselleşmenin) git gide kuvvetlendiği reel-politik bir ortamda, Türkiye de diğer Türk cumhuriyetleriyle ve bölgesinde yer alan hedef ülkelerle işbirliğini geliştirmelidir.
Türkiye sadece bölgemizin değil, dünyanın da ağırlık merkezidir. Tavrını kendinden ve etki coğrafyasından yana koyan, kardeşlerine ve mirasına sahip çıkan böyle bir devlet, dünya dengelerinin yeniden kurulmasının önündeki tek engel değil; aksine, bizzat başı çeken güç haline gelmelidir. Bu Müslüman Türk'ün sadece tarihi mesuliyeti değil, aynı zamanda talihli kaderidir.
İslâm: İnsanlığın Son Umudu
Dünyaya son ve en büyük armağan olan İslâm, ebedî barışı ve adaleti sağlamak için ademoğluna tebliğ edilmişti.
Ama bu büyük müjdeyi getiren Peygamberimize yönelik karikatürlü saldırılar, ne hikmetse "Ilımlı İslâm" projelerinin hayata geçirildiği dönemle paralel zuhur etmişti.
Ve ne hikmetse yuları dışarıda olan bazı -sözde- İslâmî gruplardan ve "o başlarından" kınama içeren bir mesaj dahi işitilmemişti. Üzüntülerini dile getirmekle iktifa etmişler, bu tür olayların dinler arası diyaloga zarar vereceğini beyan etmişlerdi.
Üstüne üstlük, Kardinal Ratzinger Papa Benedikt olduktan sonra yaptığı açıklamalarda dinimizin üç temel unsuru olan Allâh'a, Hz. Muhammed'e ve Kuran-ı Kerim'e hakaretten çekinmemişti.
Peki efendim, o karikatür rezaletinin müsebbiplerinden ve çiçeği burnunda Papa Hazretlerinden(!) bir özür mesajı geldi mi? Hayır. Ilımlı İslamcılardan bir protesto girişimi gerçekleşti mi? Hayır.
"Dinler arası diyalog" diye millete yutturdukları garabetin hülasası bu olsa gerekti…
Arkadaş sohbetlerinde defaatle dile getirdiğim bir husus var ki, "Ilımlı İslâm" dedikleri; İslâm'ı emperyalizme ve Siyonist dünya düzenine uygun biçimde ehlîleştirme politikası ve projesiydi..
Çünkü onlara göre İslâm dini tehlikelidir, Müslümanlar rehabilite edilmelidir. Bunun izahı kısaca şöyledir: İslâm dini kalpleri yeniden dirilterek ve inkişaf ederek hakkı ve adaleti sağlama potansiyelini her daim korumaktadır ve bu, Batı dünyasının hegemonyası için ciddi bir tehdittir ve Müslümanlar emperyalizmin acımasız tokatlarıyla şimdi gaflet uykusundan uyanmaktadır ve şeytani cephe bu gücü kendi kirli emellerince şekillendirmek istemektedirler.
"Batı dünyası sadece petrol arzusu ve güç projeksiyonu için politika üretiyor" zannedenler, Ronald Reagan'ın "Armageddon'a şimdiden hazırlanmalıyız." açıklamasını iyi irdelemelidir. 2. Körfez Savaşı'nın sadece El-Kaide ve Saddam'ı bitirmek için yapıldığını sananlar, George W. Bush'un savaş ilân ederken "Bu bir Haçlı seferidir" demekle neyi kastettiğini, daha doğrusu hangi mantıkla hareket ettiğini iyi okumalı ve bir daha düşünmelidir. Dinler arası diyalog diye tutturan maşa cemaat mensupları, Doğu ve Batı kiliselerinin binlerce yıllık ayrılıklarına bugün niçin son vermeye çalıştıklarını anlamaya çalışmalı ve artık gerçeği görmelidir.
Irak'ta kardeş kardeşe kırdırılırken, İsrail askerleri Filistinlilerin evlerine rastgele füzeler yağdırırken, Afganistan'da devriye gezen Amerikan askerleri hedef seçmeden insanların üzerine ateş açarken, Darfur'da yaşanan dram Açe'yi hatırlatırken ve İslâm Âlemi yer yer iltica kıskacıyla kaosa sürüklenirken, durumumuzu gözden geçirmeliyiz.
Bir yandan diyalog tuzağıyla ve ticarî iltimaslarla bazı Müslümanları yandaş edinen Batı, bir yandan da karikatür krizi ve saldırılarla tahrik ettiği Müslüman gruplar vasıtasıyla İslâm Dünyası'nı ikiye bölme hevesindedir. Savunma refleksine zorlanıp radikalleşen bir İslâm görüntüsüyle dünya kamuoyunu ürkütmeye ve kendi emellerine uygun işbirlikçi "munis" İslâm'ı makbul gibi gösterme gayretleri sürdürülmektedir.
Radikalizmi, saldırmak ve girdikleri coğrafyalarda kalmak için bahane olarak kullanan küresel aktörler, ehven-i şer gibi gösterdikleri tatlı su Müslümanları marifetiyle de kendi sömürü saltanatlarını daha rahat sürdürmekte, yani şerri hayır gibi göstermektedir.
Yeni sömürü düzeninin psikolojik harbi, işte bu şekilde ikili ve sinsi bir oyunla yürütülmektedir.
Fakat insanlığın son umudu yeni ve adil bir medeniyet motoru olan İslâm, hakikî ve samimî Müslümanlarca bu istismar aracılığından kurtarılacak, bu töhmet perdeleri yırtılacak; bu haksızlık ve ahlaksızlık düzeni, yerli kuklalara rağmen, mutlaka son bulup çökecektir.
Sonuç:
Bölgemizin, Türkî Cumhuriyetlerin, İslâm Âlemi'nin ve bütün beşeriyetin huzur ve sükûna ermesi ve güvenli geleceği, Türkiye Cumhuriyeti'nin istikametine bağlıdır.
Ülkemizin dünya siyasetinde figüran değil, baş aktör olarak adalet dengesini sağlayacağı ve İslâm'ın yeniden bir güneş gibi doğacağı, o huzur ve barış ortamına umudumuzu asla yitirmeden hazırlanmak lâzımdır. Çünkü Hz. Peygamberimizin müjdelediği ve Mustafa Kemal'in hedef gösterdiği, Türkiye merkezli yeni bir medeniyet devrimi, oldukça yakındır.
Dünya, Küresel Emperyalizm'den kurtulmak için refleksif hareketler gösterirken, doğru tarafta konuşlanan bir Türkiye, yeniden talihli kaderin istikametinde lider bir ülke olabilir, Aziz Atatürk'ün ideallerine ve asil milletimizin fazilet ve şerefine uygun bağımsız ve millî politikalar üretebilir.
1400 yıllık İslam tarihinin 1000 yılına hizmet etmiş, tarihinin her döneminde hakkı ve adaleti ve Nizam-ı Alemi gerçekleştirmiş olan büyük Türk milleti artık kendine yakışanı yapmalı, bu gidişata bir dur diyerek ipleri tekrar ve onurla ele almalıdır.

CÜBBELİ AHMET “BEL’AM”CIK’I VE MAHMUT EFENDİ YAKINLARINA UYARI!
FETULLAH GÜLEN DOSYASI
FİLİSTİN’DE; BÜYÜK BAYRAMIN BÜYÜLÜ BAŞLANGICI VE ZEKİ GEÇKİL’İN ŞARLATANLIĞI
Dünyanın Fikri Değişimi Türkiye’den, FİİLİ DEĞİŞİMİ İSE FİLİSTİN’DEN BAŞLAMIŞTIR!
FİLİSTİN’DE; BÜYÜK BAYRAMIN BÜYÜLÜ BAŞLANGICI VE ZEKİ GEÇKİL’İN ŞARLATANLIĞI
OĞUZHAN ASİLTÜRK’ÜN ERBAKAN’A İFTİRALARI
DİKKAT!? Soysuzların Soytarılığı!
DİKKAT!? Soysuzların Soytarılığı!
KUR’AN’A TERCÜMAN, OLDUM KOVULDUM! (ŞİİR)
KUR’AN’A TERCÜMAN, OLDUM KOVULDUM! (ŞİİR)
MİLLİ GÖRÜŞ - MİLLİ ÇÖZÜMDEN GAYRİSİ HAİM NAHUM DOKTRİNİN UYGULAYICISIDIRLAR. KİM DAHA İYİ UYGULAYACAKSA SİYONİZM…
Anlaşılan amaç Özel'i bir şekilde aday yaptırıp tekrar kolaylıkla iktidarı sürdürmek. Tabi bu hizmet! falan…
Milli Çözüm, “Osmanlı’dan Cumhuriyet’e, Kripto Yahudiler ve Pakraduniler” kitabında yakın siyaset tarihimizi doğrudan ve derinden…
Siyonizmi en iyi tanıyan ve tanıtan üstadımızdan sistemler değişse de güncelliğini asla yitirmemiş bir şiir.…
Sn. Kılıçdaroğlu'na önlem olarak getirilen Özgür Özel, CHP'nin Kılıçdaroğlu ile başlayan ve olumlu yönde gelişen…
Bu yüzyılda Hak davaya önderlik eden Necmettin Erbakan ve Onun Adil Düzen plan ve programlarıdır.Elbette…
Halkı yıllarca IMF ve AB uyum yasaları arasına sıkıştırılan güçlerin emrindeki yöneticiler ; canım ülkemi…
İSRA SURESİ 71. AYETİN HIŞMINA UĞRAMAMAK İÇİN ASRIMIZA VE KUR'AN'A TERCÜMAN OLAN MİLLİ ÇÖZÜM'E TÂBİ…
TUTARSIZLIK = KILIÇDAROĞLU KORKUSU!.. ÇÜNKÜ KILIÇDAROĞLU MİLLİ MUTABAKAT TARAFTARIYDI!... Özgür Özel CHP'sinde evet bir tutarsızlık…
Saf 8 يُر۪يدُونَ لِيُطْفِؤُ۫ا نُورَ اللّٰهِ بِاَفْوَاهِهِمْ وَاللّٰهُ مُتِمُّ نُورِه۪ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ Onlar, Allah'ın…