YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
6920faafa0408
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 8 9 5 0
Bugün : 1839
Dün : 41199
Bu ay : 895762
Geçen ay : 1371576
Toplam : 45299583
IP'niz : 216.73.216.128

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

Mustafa Kemal'in, hem Milli Mücadelede başarı şansını artırmak, hem de Lozan sürecinde, Emperyalist Batıya karşı destek sağlamak gibi birçok hedefler ve stratejiler gereği, Rusya ile irtibat ve ittifak arayışlarına benzer girişimlere bugün, 54. T.C. Hükümeti Başbakanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hocayla, Rusya Devlet Başkanı Putin arasında şahit oluyoruz.

Bunlar, görünüşte resmi değil, şahsi ilişkiler olsa da, neticeleri bakımından, İslam Dünyasında çok etkili ve geniş çerçeveli değişimlere yol açtığını gözlemliyoruz.

Şimdi İslam Konferansı Örgütü üzerinden Rusya-ABD çekişmesinin, Erbakan-Putin işbirliğinin nasıl yürütüldüğünü anlamaya çalışalım.

1998-2001 arası Türkiye Büyükelçiliği de yapan Rusya, Hindistanlı tanınmış yazarlardan M. K. Bhadrakumar, Rusya ve ABD'nin İKÖ'de etkinliklerini artırmak için farklı girişimlerde bulunduğunu yazıyordu.

Rusya İslam Dünyasındaki Amerika'ya Meydan Okuyor!

ABD Başkanı George W. Bush Pakistan kökenli Amerikalı Sada Cumber'i İslam Konferans Örgütü'nün ilk ABD temsilcisi olarak atadı.

Cumber Austin Teksas'ta bulunan petrol gelirlerine hükmeden zenginlik fonları bulunan, Müslüman ülkelerine danışmanlık hizmetleri sunmakta olan CACH Sermaye Yönetimi şirketinin kurucusudur.

Beyaz Saray basın sekreteri Dana Perino Bush'un İKÖ'yü önemli bir teşkilat olarak düşündüğünü ve bu yüzden özel bir temsilci tayin ettiğini açıkladı. "İKÖ dünyada yapıcı bir rol oynamakta ve örgüt kadar dünyadaki tüm Müslümanlarla da daha fazla diyalog kurma isteğimizin mesajını veriyor" dedi. Oysa, İKÖ 39 yıldır var ve Müslümanlar binyıldan fazla süredir var. Neden şimdi?

Geçen yıl Haziran ayında Bush İKÖ'ye temsilci tayin edeceğini ilk kez açıkladı.

Bununla beraber, 57 üyeli İKÖ ile dostluk kurmaya çalışmanın gelecek yıllarda fark yaratacağı gerçeğine Bush yönetiminin Şubat ayında uyandığına inanmak için neden var. Bu süre zarfında Washington neredeyse içgüdüsel olarak Moskova'ya karşı "İslami kartı" oynadı ve eskiden Soğuk Savaş siyasetinde en güvenilir ve etkili koz kartın artık fiyaskoya döndüğünü fark etti.

Rusya Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov devlet gazetesine verdiği röportajda Washington'un "İKÖ kalp ağrısını" öz olarak yakaladı. "İslami ülkeler dâhil pek çok ulusun Kosova'nın bağımsızlığını tanımaya meyletmemesi anlamsız değil."

İstihza dokunuşuyla Lavrov, İslam dünyasında Rusya'nın Amerika ile rolleri değiştiğini vurguladı. Şöyle söyledi; "Arap olmayan ve Müslüman olmayan ülkelerden gelen ama Müslüman ülkelere İslami dayanışma göstermek ve Kosova'yı tanımak için yapılan tahrik ve teşviklere yenik düşme cazibesine karşı uyarmak istiyorum. Çünkü Kosova'daki durum etnik ayrılıkçılığın en çarpıcı örneğidir."

Amerika'nın Balkanlardaki jeopolitik ortamı "İslamileştirme" teşebbüsüne karşı, İslam dünyasının ihtiyatlı olması noktasında uyardı. Şöyle uyardı; "Dünyanın değişik bölgelerinde de karışıklıklar başladı. Ayrılıkçılık eğilimlerini teşvik etmenin ahlaki olmadığına inanıyorum."

Moskova'daki röportajından kısa süre sonra Lavrov bir gezide ikinci kez "gözlemci" olarak katıldığı 12 Mart'ta Dakar, Senegal'deki on birinci İKÖ zirvesiyle başlayan genişletilmiş bir Orta Doğu turuna çıktı.

Rusya Başkanı Vladimir Putin'in Kremlin'deki sekiz yıllık kargaşalı yöneticiliği sona yaklaşıyor. Tarihin onu "Rusya ile Müslüman dünyası arasında büyük bir köprü kurucu olarak gerçekten yargılayacağı" gözden kaçıyor. Rusya'nın son yüzyılın büyük bölümünde İslam dünyasıyla karışık, zor ve oldukça ihtilaflı ilişkisi düşünülürse Putin'in başarısı olağan dışıdır.

Bunun bir göstergesi, Putin'in Çeçenya problemiyle etkin ilgilenmesi, Müslüman dünyası bakımından potansiyel olarak zayıflayan bir utancı gidermeye yardımcı olmasıydı.

Hatta günümüzde Rusya, Hıristiyan Batı ile Müslüman Doğu arasındaki medeniyetlerin diyalogu için arabuluculuk etmede iyi niyetini ortaya koymaktaydı. Aslında Dakar'daki İKÖ zirvesindeki konuşmasında Lavrov İslam dünyasının dikkatini "Avrupa ülkelerindeki Müslümanların durumuna ve İslam fobisini kışkırtan bazı politikacı teşebbüslerine" çekmekten sakınmamıştı.

Putin Rusya'sı, Dinle barışıyor!

Artık ateizmin kalesi olmaktan çıkarılması Kremlin'e yardımcı olmaktaydı. Ancak aklın ve vicdanın gücü yeni bulunan dini inancı etkin siyasi gündeme dönüştürebilir. Lavrov Dakar'da saldırıya devam etti ve Rusya'nın "özellikle farklı inançlara karşı Avrupa'nın medeni uyumluluğunu temin etmede ve hoşgörüyü sağlamakta işbirliği yapmaya" kararlı olduğunu İKÖ'ye anlattı ve inandırdı.

Dakar'daki büyük siyasi girişimde Lavrov "uluslararası ilişkilerde BM rolüne tam saygılı, uluslararası kanuna dayalı tüm tarafların uyumunu ve güveninin sağlamasında ve farklı ihtilafları aşmada dini faktörün dikkate alınmasının çözüme yardımcı olabileceğini" söyleyerek, Birleşmiş Milletler himayesinde bir "dinler danışma konseyi" kurulmasıyla ilgili Rus teklifi için İKÖ'nün desteğini aradı.

Washington'un çıkmazı; Moskova'nın yüzyıllık tarihi olan çok uluslu ve çok inançlı bir toplum olarak Lavrov'un dediğine göre "Rusya'nın da İslam dünyasının bir parçası olduğu" iddiasına karşı gelecek etkin bir kozunun bulunmasıydı.

Moskova Filistin'e destek oluyor

Rusya bu süreçte ABD'ye karşı pek çok avantaj elde ediyor. Ortadoğu'daki tüm bölgesel senaryolarını ABD'ye karşı hazırlamış durumda. Bush yönetimi İsrailli kredilerle öncelikli olarak motive ediyor görünüyor. Eski ABD müttefikleri arasında bile yaygın güven açığı bulunuyor.

İsrail-Filistin ilişkileri son zamanlarda daha da kötüleşiyor. Ani başlayan insanlık krizi yüzünden, ABD destekli saldırgan İsrail ordusunun harekâtlarıyla birleşerek Gazze'de derinleşiyor. Geçen Kasım ayındaki Annapolis konferansının barış süreci batmış görünüyor.

Tüm bunlar göz önünde bulundurulduğunda Rusya günümüzde çitin doğru tarafında duruyor! Moskova Suriye ile istişare ve işbirliği adımı atıyor; açık bir şekilde Yahudi yerleşim inşasını kınıyor; Filistin bölgelerine karşı İsrail engellerinin kaldırılmasını istiyor; Hamas liderliğiyle düzenli temasta bulunuyor – Lavrov Şam'da gene Halit Meşal ile buluştu ve ayrıca İsrail'in bu tür iletişimlerle yaşamayı öğrenmesini istiyor.

Rusya'nın Ortadoğu duruşunun Arap kamuoyunda yankılanması Moskova için oldukça memnuniyet veriyor. Bu arada Irak direnişi Amerika'nın ensesine albatros gibi çöküyor. Moskova, ABD'nin Irak'ta kangrenleşen bir gerilla savaşında çıkmaza girdiğini biliyor. Son zamanlarda bir Moskova yorumcusu şöyle yazdı; "Bu ihtilafın sonu görünmüyor. Irak sokaklarında yoğun mayın savaşı yapılıyor. Tek bir müttefik konvoyu patlama olmadan geçemiyor. Yolları mayınlama öyle bir dereceye geldi ki, ABD Hava Gücü mayınları uzaktan temizlemek için stratejik B-1B bomba uçaklarını kullanıyor. Silahlar ve cephaneler Irak'ın uzun ve kontrol edilmesi zor sınırlarından serbestçe geçerken, devam eden işgal, gerilla hareketinin seferberlik potansiyelini arttırıyor."

Amerikalı petrol şirketleri Irak'ın petrol zenginliğini sömürmesi ve yüksek petrol fiyatlarından büyük kazanç sağlaması (gerçi aynı zamanda Rusya'ya da beklenmedik yerden para sağlıyor) ; ABD stratejisinin bölge üzerinde siyasi ve askeri kontrol kurmayı amaçlaması; ABD'nin "Irak'ta istikrar istemeyip, devamlı bir karışıklığı canlı tutması; Bush yönetiminin sadece İran'ın askeri ve ekonomik altyapısını sakatlama amacıyla İran'a karşı yoğun bir hava saldırısı planlaması, tüm bunlar Moskova'ya avantaj sağlıyor.

Rusya artık vites değiştiriyor ve Amerika'nın bölgeye geleneksel hakimiyetine doğrudan meydan okuyarak Ortadoğu'da etkinliğini arttırıyor. Lavrov bölgesel turunun sinyal ayarı olarak; "Rusya'nın Ortadoğu'da uluslar arası bir konferansın sponsorluğunu yapması" teklifinde bulunuyor. Arap ülkeleri bunun faydasından şüphe etseler de Rus teklifine karşı bir şey demiyor ama İsrail öfkeleniyor. Rusya, Amerika'nın İsrail'in bu teklifi boğacağını umduğunun farkında bulunuyor.

Lavrov dörtlü üye diye adlandırılan – ABD, Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler ve Rusya'nın – Moskova'nın uluslar arası bir konferansa ev sahipliği yapmasına "zaten ilgi gösterdiklerini" iddia ediyor. Washington, Rusya'nın bu iddiasının açıkça aksini iddia etmeye kalkışamayacağından, köpürüp duruyor.

Benzer şekilde, Kremlin'in politikası Bush yönetiminin son yıllarda Ortadoğu'da ve Fars Körfezinde özenle çıkarmaya çalıştığı "Şii-Sünni" ayrımının da üzerinden geçiyor. Moskova krizin "medeni" yönüne vurgu yapıyor ve ABD'nin İslam dünyasında teşvik ettiği hizipsel kapışmayı sulandırıyor. Dakar zirvesine mesajında Putin "inançlar arası ve etnikler arası bir bölünmeyi önlemeyi amaçlayan" çaba çağrısında bulunurken, "dünyanın dinlere ve medeniyetlere bölünme tehlikesine" vurgu yapılıyor.

Moskova Batı dünyasını: "İslam'ı uluslararası terörizm çıkaran bir din olarak sunmakla" suçlarken, Rus politikası Müslümanların kafasında haliyle bir ahenkli ton çalıyor.

Dostluk ekonomik kazançlar da amaçlıyor:

Ancak Rus politikasında her şey siyasetle ya da tarihle sınırlı değil. Son olarak Moskova ekonomik menfaatlerin artmasına vurgu yapıyor. Rusya'nın İslam dünyasıyla artan dostluğunun, "barış kar payı" ekonomik açıdan bir kazanç güdüyor. Örneğin Ocak ayında Rusya Suudi Arabistan'ın 520 kilometrelik demir yolu inşaatı ihalesinden 800 milyon Amerikan doları kazandığı biliniyor. Rus silahları, Rosoboronexport şirketi eliyle ihraç ediliyor, Rusya'nın Suudi Arabistan'a 1 milyar dolar değerinde T-90 tankları ve silahlı araçlar tedarik etmeyi tartıştığı kaydediliyor.

Amerika'nın Kahire askeri teknik politikasındaki kontrolüne rağmen, gene Rusya Mısır'a yenilenmiş S-123 Pechora-2M ve Tor M-1 hava savunma sistemleri gönderiyor. Salı günü Rusya nükleer yakıt tedariki ve Mısırlı nükleer teknisyenlerin eğitimi tedarikini göz önünde bulundurarak Rus şirketlerin Mısır'da nükleer güç tesisleri inşa etmesine izin veren bir anlaşma imzaladığı hatırlanıyor.

Belli ki, Kahire Amerika düzenli denetimler ve kontrol içeren sıkı şartlar uyguladığından Rusyayla işbirliğinin daha avantajlı olacağını umuyor. Yaklaşık 2 milyar dolar tutarında tahmin edilen Mısır'ın ilk nükleer güç tesisi için bu yılın sonlarına doğru bir ihale beklense de, Amerika Mısır'a Amerikan kontrolü altında kendi nükleer programını yerleştirmesi için baskı yapıyor.

Aslında, Rusya ile Mısır arasında siyaset ve iş paralel yollarda gelişiyor. Moskova'da Rus-Mısır nükleer güç anlaşmasının imzalanmasından sonra Mısır Başkanı Hüsnü Mübarek'i ziyaretinde konuşan Putin, İsrail-Filistin vahşetini sona erdirmek için iki ülkenin "aracı" olarak birlikte çalışacaklarını ve bağımsız bir Filistin devleti oluşturmada gelişme olmadan önce Hamas ve Fetih arasındaki anlaşmanın kritikliğini gördüklerini söylediği biliniyor.

Rus petrol şirketi LUKoil'in Irak'a dönüşü de en az bu kadar önemli. Şirket 1997'de Irak'ın yaklaşık 6milyar petrol varili tahmin edilen en geniş petrol sahası Batı Qurna-2'yi genişletmek için Saddam Hüseyin rejimiyle bir anlaşma imzalanmıştı.

Çarşamba günü Dışişleri Bakanı Vekili Alexander Saltanov tarafından liderliği yapılan Rus grubunun Bağdat'taki görüşmelerine müteakip, olasılıklar LUKoil'in Batı Qurna-2'deki üretim paylaşma anlaşmasını aydınlattı. (Chevron LUKoil'i tehlikeye atıp Batı Qurna-2'yi kurtarmaya meraklı). Gene Çarşamba günü, petrol sektöründe Rusya'nın en geniş mühendislik firmalarından biri Stroytransgaz Kuzey Irak bölgelerini Suriye'nin Baniyas limanına bağlayan Kerkük-Baniyas'ı yeniden inşa etmek için bir protokol imzalamıştı.

Tesadüf ya da değil ertesi gün Perşembe günü bir Rus Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Moskova'da şöyle konuştu; "Irak'taki siyasi ve dini liderleri bu kardeş katli kargaşasını sona erdirmekte ve demokratik ve refah bir devlet inşa etmek için gerekli şartları oluşturmada yapabileceklerinin en fazlasını yapmaya zorluyoruz. Moskova Irak'taki krizi dindirme yolunun kapsamlı diyalogda, uzlaşma arayışında ve ülkedeki tüm etnik ve dini topluluklar arasında gerçek bir ulusal uzlaşma ve uyum elde etmede yattığına inanıyor."

Rusya'nın meydan okuması, aslında Washington için ciddi korku oluşturuyor. Kosova'nın bağımsızlığını tanıması İslam dünyasında ABD etkisinin düşüşüne ve Rusya'nın prestijinin artmasına bir uyarıydı. Beyaz Saray basın sekreteri Bush'un İKÖ'ye ABD'nin özel temsilcisi olması için bir Rönesans adamı dehasına sahip bir kişiliği bulmada zorlandığını itiraf etmesinde akla yatkındı. Cumber'ın CACH Sermaye Yönetimindeki geçmişi ekonomik entegrasyonun ABD ve Müslüman dünyası arasındaki siyasi ve kültürel ilişkiyi nasıl etkilediğine güçlü bir kavrayış kazandırıyor."[1]

Eski CIA Şefi ve Siyonsit ABD'li Graham Fuller: "Türkiye'yi kaybettik, bu gerçeğe alışalım" itirafını niye yapıyor?

"Türk-Amerikan ilişkileri yıllardır kötüleşmektedir ve bunun açıklaması basit ve kesindir: Washington'un siyasetleri, birçok alanda Türkiye'nin dış politika çıkarlarına geniş ölçüde ve temelden zıttır… En iyisi, Türkiye'nin, Washington'un baskısına aldırmadan kendi milli çıkarlarını sağlama yolunda gittiği gerçeğine alışmak. Türklerin çoğu başka bir yol değil, bunu istiyor."

CIA Ulusal İstihbarat Konseyi eski Başkan Yardımcısı Graham E. Fuller, 19 Ekim 2007 tarihli bir yazısında, Türk-Amerikan ilişkilerini değerlendirdi. Yazının başlığı, "Ankara'nın ABD düşmanlığının, soykırım kararından çok daha derin kökleri var." Aralık'ta Yeni Türk Cumhuriyeti adlı son kitabı yayımlan Fuller'in değerlendirmesi, Türkiye'deki son siyasi gelişmelere de ışık tutuyor.

Türk-Amerikan ilişkileri krizde. Temsilciler Meclisi'nin, Birinci Dünya Savaşı sırasında Ermenilerin öldürülmesini soykırım olarak ilan eden tasarısı yalnızca nedenlerden biri ve doğrusu tuz biber ekti. Türk-Amerikan ilişkileri yıllardır kötüleşmektedir ve bunun açıklaması basit ve kesindir: Washington'un siyasetleri, birçok alanda Türkiye'nin dış politika çıkarlarına geniş ölçüde ve temelden zıttır. Ne kadar diplomatik görüşme yapılırsa yapılsın, bu gerçeklik gizlenemez ya da değiştirilemez. Hesap ortada.

Kürtler: ABD'nin son 16 yıl boyunca Irak siyasetleri Türkiye için felaket oldu. Irak Kürtleri, 1991'deki Körfez Savaşı'ndan bu yana bütün zamanların en büyük özerkliğini elde ettiler ve şimdi de facto bağımsızlığın eşiğindeler. Irak'ta böylesi bir Kürt varlığı, Türkiye'de Kürt ayrılıkçılığını kamçılıyor. Dahası, Washington İran'a karşı Kürt teröristleri desteklemektedir.

Terörizm: Türkiye, 30 yıldan fazladır içeride Marksist, sosyalist, sağcı milliyetçi, Kürt, İslamcı siyasi şiddetle ve terörizmle mücadele ediyor. ABD'nin Ortadoğu'daki siyasetleri, önemli ölçüde şiddeti ve köktenciliği bölge çapında tahrik etmektedir ve El Kaide'yi Türkiye'nin kapısının önüne getirmiştir.

İran: İran Türkiye'nin en güçlü komşusu ve Türkiye'nin enerji ihtiyacını karşılamada hayati petrol ve doğal gaz kaynağıdır (Rusya'dan sonra ikinci). Washington, İran'a Amerikan yaptırım rejimi uygulamak için, İran ile geniş ve derin ilişkilerine son vermesi yönünde Türkiye'ye zorbalık derecesinde baskı yapıyor. Gerçi Türkiye ve İran arasında sıcak bir yakınlık yok, ama yüzyıllardır iki ülke arasında ciddi silahlı çekişme de olmadı. Ankara, ABD siyasetlerinin İran'ı daha da tecrit ettiğini ve köktencileştirdiğini düşünüyor ki, bu Türkiye'nin istemediği bir şey.

Suriye: Son on yılda Ankara ile Suriye'nin ilişkileri 180 derece değişti ve olumlu gelişiyor. Suriyeliler, pek çok başka Araplar gibi, Türkiye'nin aynı zamanda hem NATO üyesi olmasından, hem Avrupa Birliği'ne girmek istemesinden, hem Washington'un Irak'ı işgal için Türk topraklarını kullanmasına hayır demesinden, hem kendi İslami mirasının saygınlığını geri vermesinden, hem Arap dünyasıyla yeni ilişkiler geliştirmesinden ve hem de Filistin sorununda gerçekten dengeli bir tutum almasından etkilenmektedir.. Ankara, Washington'un Şam'ı marjinalleştirme ve boğma baskısına direnmektedir.

Ermenistan: Ankara ve Erivan, aslında "gri" ticaret ve hava bağlantıları gibi yollarla verimli gayrı resmi temas içindeler ve iki taraf da bir barışma gerçekleştirmek istemektedir. Potansiyel yakınlaşma karşıtı anahtar etkenlerden biri, ateşli milliyetçi söylemiyle Ermeni diasporasıdır.

Rusya: Ankara-Moskova ilişkilerinde 500 yıllık düşmanlıktan sonra devrim oldu. Moskova şimdi Türk mallarının Almanya'dan sonra ikinci büyük alıcısıdır ve Türkiye Rusya'da 12 milyar dolarlık müteahhitlik yatırımı yapmıştır. Rusya Türkiye'nin birinci enerji kaynağıdır. Ankara giderek daha fazla şekilde Avrasya'yı kendi ekonomik geleceğinin anahtar öğesi olarak görmektedir.

Washington'a kızgın Türk generaller, Batı'nın dayatmalarına karşı Rus stratejik "seçeneği"ni bile alçak sesle konuşmaktadırlar. Orta Asya enerji hatlarının-Rusya veya İran ve Türkiye üzerinden- Batı'ya ulaştırılması konusunda bazı anlaşmazlıklar olsa da, Ankara Moskova ile ilişkilerine önem vermektedir. ABD'nin, NATO'yu genişletme ve füze sorunu yoluyla Rus ayısına Kafkaslarda ve Doğu Avrupa'da tuzak kurmasına karşı çıkmaktadır.

Filistin: Türkler Osmanlı döneminde egemen oldukları Filistin'i çok önemsiyorlar. 40 yıldır İsrail işgali altında ıstırap çeken Filistinlilere yakınlık duyuyorlar. Ankara Hamas'ı Filistin siyaset yelpazesinin meşru ve önemli bir unsuru olarak görüyor ve Hamas ile görüşmeyi istiyor. Washington "hayır" diyor. Ankara İsrail ile iyi işleyen ilişkilere sahip, ama İsrail aşırılığı olarak gördüğü şeyleri açık açık sert biçimde eleştirmekten kaçınmıyor.

Toplam olarak, "yeni Türkiye", bütün bölge devletleri ve oyuncularıyla iyi ilişkiler kurmaya aktif biçimde uğraşmaktadır. Ortadoğu'da sözü dinlenen bir oyuncu ve arabulucu olmaya çalışmaktadır. Sabırlı bir diplomasiyle köktencileri ılımlı çizgiye çekme uğraşını, Washington'un her şeyi karmakarışık eden kavgacılığı olarak gördüğünden karşı çıkıyor.

Türkiye'nin Orta Asya'da büyük çıkarları var. Çin ve Rusya'nın başını çektiği Şangay İşbirliği Örgütü Avrasya'da hakim jeopolitik gruplaşma olursa, Türkiye de, tıpkı Afganistan, İran ve Hindistan gibi bu örgütle işbirliği yapacaktır. Washington buna karşıdır.

Türk siyasetinin özgüllükleri ile anlaşmazlık içinde olabilirsiniz, fakat Türk siyasi yelpazesinin bütününde, ulusal çıkarlarına bu politikaların hizmet edeceğine büyük inanç var. Dışişleri Bakanlığı (ABD), makinalı tüfek gibi demokrasi, istikrar ve terörizme karşı olmada "hayati ortak çıkarlardan" söz etse de, bütün bunlar, pek çok önemli konuda siyasetlerin sert karşıtlığı karşısında yalnızca sırt sıvazlama ve elma şekeridir, yani boş laftır. En iyisi, halk demokrasisini güçlendiren Türkiye'nin, Washington'un baskısına aldırmadan kendi milli çıkarlarını sağlama yolunda gittiği gerçeğine alışmaktır. Türklerin çoğu başka bir yol değil, bunu istiyor.

Bülent Esinoğlu'nun Güzel Tespitiyle; Irak'ta Amerikan Yenilgisi Derinleşiyor!

Amerika'nın Irak'ta karşı karşıya kaldığı direniş derinleşiyor. Irak'taki en önemli Şii direnişçi grup olan Mukteda Sadr'ın direnişe geçmesi ve ABD'den çekilme takvimi istemesi gelinen durumun özeti. Şimdilik ateşkes ilan edildi ama sonrası belli değil. Iraktaki durumun özeti şu: Gelişmeler, Irak'ta direnmeyenleri de direnir hale getirdi.

Türkiye'den kabaca bakınca Irak şöyle görünüyor. Şii Araplar, Sünni Araplar ve Kürtler… Yani üç parça Irak. Ama yakından tanımaya çalışınca işin bu kadar basit olmadığını görüyorsunuz. En karmaşık gurup Sünni Araplar diyebiliriz. Çünkü hem Amerika'yla hem de Şii Araplarla savaşıyorlar.

Burada başka ilginç bir Sünni gurup daha var. Afganistan'dan kalkıp, İran'ın açtığı koridordan yararlanarak gelen, Taliban denebilecek Sünni Afganlar. "Sünni koridor" Çin'den Afganistan'a gelen silah ve mühimmatı geçirmek için kullanılıyor.

Bu koridor başlangıçta Iran tarafından kapalı tutulmuş.

Amerika İran üzerindeki baskıları artırınca, İran Amerika'yı Irak'ta zor durumda bırakmak için Sünni koridoru açmış (Asia Times). Demek ki İran yalnızca Şii Arapların büyük bir kısmını kontrol etmiyor, ABD'ye direnen Sünnileri de dolaylı yoldan denetliyor.

Hangi gurup ne yapıyor?

Amerika bu duruma üç yoldan karşı koyuyor. Birincisi Sünni direnişçilerin direncini kırmak için "Awekening Councils"ler kurmuş. Bunlar Sünni Arapları Irak ordusuna katmak için filtre olarak kullanılıyor. Belli bir süre kişi başına karşılıksız günde 10 dolar veriliyor, bunların içinden seçilenler orduya dahil ediliyor, ikincisi ise, operasyonlar ve doğrudan savaş.

Irak'ta ABD'ye karşı savaşan en büyük Sünni Arap birliği Sahwa. Bunlar kendi köklerinin, 1920'lerde Irak'ın kuruluşunda görev almış Devrimci Birliklere dayandığını savunuyorlar. 13 bin kişilik kuvvetleri var. Sahwa daha çok Diala bölgesinde yerleşik. El Anbar bölgesinde El-Maruf. Ebu Abed komutasındakiler Bağdat bölgesinde savaşmaktadırlar.

Amerikan operasyonlarının yüzde 60'ı Sünni Arapları, yüzde 30'u diğer Sünni gurupları (El-Kaide), yüzde 10'u diğer Sünni gurupları (Suudi ve Suriyeli Araplar) hedef almaktadır.

Sadr'ın tutum değişikliği

Şii Sadr kuvvetleri ise zaman zaman Amerika, bazen de Maliki kuvvetleri ile savaşmaktadır. Esas itibari ile bir pazarlık grubu diyebiliriz.

Ancak son günlerde Mukteda el Sadr kuvvetleri Nouri el Maliki kuvvetleri ile yani Kukla Irak hükümetinin kuvvetleri ile kesin hesaplaşmaya girdi. Altı gün süren şiddetli çarpışmalar cereyan etti. 300 den fazla insan öldü. 17 Amerikan askeri esir alındı. Bir Amerikan askeri öldü. Mehdi kuvvetleri Sadr Kenti dahil olmak üzere Basra'nın tamamını kontrol altına aldı. Halk sokaklarda hükümetin Amerikan kuklası olduğu yönünde gösteriler yaptı. Basra'da devlet televizyonunu ele geçiren Mehdi kuvvetleri stüdyoya girdi ve oradan silah gösterdi. Ancak, Basra'daki İngiliz kuvvetleri ve Amerikan uçakları havadan müdahale etiler. Esas çatışmalar Karradah'da cereyan etti. Maliki'nin Basra komutanı öldürüldü. Aslında bu çatışma Şii-Şii çatışması idi. Hükümetin amacı ise Ekim'de yapılacak seçimlerden önce Basra'ya hâkim olmaktı.

Irak'ta direniş tetiklendi

Sadr ateşkes çağrısına olumlu cevap verdi. Altı günlük şiddetli çatışmalar durdu. Ateşkese karşılık Sadr, Maliki'den rasgele tutuklamaları durdurmasını ve kendisinden silah bırakma talebinin istenmemesini sağladı. Ateşkesi kabul ederken de, daha fazla kardeş kanı akmaması için ateşkesi kabul ettiğini açıkladı.

Bu çatışmalarda Maliki'nin amacı, Sadr'ın kuvvetlerini (ISCI) Amerikan kuvvetleri ile karşı karşıya getirmekti. Amerika karadan savaşı çoktan bıraktığı için yalnızca gene havadan müdahale etti.

Sadr bu çatışmaya Maliki'den Amerikan kuvvetlerinin Irak'tan çıkmasını isteyerek başladı. Amerika bir çekilme takvimi vermedi. Şimdi bir ateşkes yapıldı ama sürdürülebilirliği çok şüpheli. Çünkü geçen beş yıl içinde yeni bir Irak devleti ortaya çıkmadı. Bu durum direnmeyenleri de Amerika'ya karşı direnir hale getirdi.


[1] Hale Akman'ın TIMETURK tercümesinden

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Subscribe
Bildir
0 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
Picture of Osman ERAYDIN

Osman ERAYDIN

YORUMLAR

Son Yorumlar
0
Düşünceleriniz değerlidir, lütfen yorum yapın.x
Paylaş...