YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
6920328e6349c
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 8 9 4 7
Bugün : 9730
Dün : 45549
Bu ay : 862454
Geçen ay : 1371576
Toplam : 45266275
IP'niz : 216.73.216.128

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

 Azgınlıkları ve sapkınlıkları nedeniyle, Allah’ın lanetini ve insanlığın nefretini kazanmış Siyonist Yahudilerin şeytani amaçlarını ve sinsi planlarını iyi bilip dikkate almadan; İsrail’in ve Yahudi sermayesinin güdümündeki ABD ve AB’nin; ülkemiz ve bölgemiz üzerindeki dehşet politikalarını anlamak ve işbirlikçilerini tanıyıp tedbir almak imkânsız görünüyordu.

BM raporuna göre; 4 Ocak 2009 tarihinde, İsrail askerleri, çoğu çocuk ve kadın 113 kişiyi, korunacakları vaadiyle sığınmaları için bir apartmana topluyor, ardından bu binayı bombalamaya başlayıp yerle bir ediyordu. Ve tam beş gün bu binaya girilmesine ve yardım götürülmesine engel olunuyordu.

Bu dehşeti, hiç bir canavar, hiçbir kuduz hayvan, hiçbir gavur barbar yapmaz, yapamaz. Bu kahpe katliamları, hem de vahşi bir zevkle ve şeytani ibadet şevkiyle, ancak Siyonist Yahudiler işleyebiliyordu.

“Varför stândigt detta vâld i Mellanöstern?” (“Neden Ortadoğu’da bu kesintisiz şiddet hala sürüyor?”) başlıklı ve Per Sundgren imzalı alttaki kısa metin, 2 Ocak 2009 günü, İsveç’in en büyük günlük gazetesi Dagens Nyheter’de (Günün Haberleri) yayınlanıyordu:

Yahudi yandaşlarınca adetleri olduğu üzere, “İsrail’in kendisini savunma hakkı var, yoksa yok edilecek”, denilmektedir. Fakat gerçekte yok edilen, Filistin devletidir, buna duyulan umut katledilmektedir. Kısa süre sonra, üzerinde işlerliği olabilen bir Filistin devletinin kurulabileceği toprak parçası bile ellerinden gidecektir. Birleşmiş Milletler’in 1947’de bölge için iki uluslu çözümü dayatmış olmasından beri, İsrail, defalarca, Birleşmiş Milletler kararına karşı savaşlarla yeni toprak parçaları ele geçirmiştir. Ve İsrail yerleşim merkezleri Batı-yakası’ndaki yayılmalarını sürdürmektedir. Filistin köyleri ve zeytin bahçeleri topraktan silinmekte ve yerlerine Yahudi yerleşim birimleri inşa edilmektedir. Uluslararası yasalar çiğnenerek örülen duvar ile Batı-yakası’nda parçalar etkili biçimde ayrılmakta ve günlük yaşam Filistin halkı için olanaksız hale getirilmektedir.

Gerçek şudur ki, İsrail barış değil, savaş ve işgal peşindedir. Hangi şartlar içinde olursa olsun, duvar inşaatı ve toprak işgali durmadan barıştan bahsedilemeyecektir. İşgal edilmiş toprakları elde tutmak, birkaç İsraillinin çıkarını barışın önüne koymak demektir. Bu işgal edilmiş topraklar, zorla çalınmış ve gasp edilmiştir. Aynı nedenle İsrail, bunları elinde tutabilmek için, her kritik durumda, ABD’den ve içinde İsveç’in de olduğu Batı’dan yardım alacağını çok iyi bilmektedir.

Bu şımarıklıkla, demokratik seçimle gelmiş Filistin yönetimini tanımayıp yok farz etmektedir. Ve hırsızlığın mağduru olmuş Filistinliler, haksızlığa itiraz ettikleri zaman, hırsızlar hep aynı şiddeti yöneltmekte,  onlara sakin ve barışçı olmaları gerektiği söylenmektedir.

Üstelik çalınan hakları Filistinliler tarafından geri alınmak istenince, işgal edilen toprakların genişletilmesi ile -mağdurlar- hırsız tarafından bir kez daha cezalandırılıp ezilmektedir.

Barış ancak, hırsızın çaldıklarını iade etmeye yanaşmasıyla inşa edilmeye başlanabilir. Fakat İsrail barış istememektedir.

İsrail, ırkçı, militarist, faşist bir devlettir.

Askeri garnizondan farkı olmayan ve bir milyonu aşkın Arap vatandaşına -vaktiyle ırkçı Güney Afrika’nın siyah yerli halkına yapmış olduğu gibi- eşit hakları tanımayan İsrail’in bir “demokrasi” olduğunu yaymaya çalışmak, koskocaman kuyruklu bir yalandır. Irkçılık “kutsal” kitaplarında, Siyonist ideolojide açıkça yansımaktadır. Şiddetini arttırarak kullanmakta oldukları terör ise, İsrail’in devletinin kuruluş amacında ve mayasında vardır.

Vaktiyle Güney Afrika’nın yapmış olduğunu bile geride bırakan bu ırk ayırımı ve ayrıca sistematik etnik temizlik politikası ile ilgili bilgiler, Arapça konuşan halkı topraklarından göçe zorlama politikası ile ilgili daha geniş bilgiler, altta vereceğim linklerde parça parça bulunmaktadır. Şüphesiz tüm bu kötülükler, Batı’nın, ABD’nin egemen güçlerinin politik ve askeri yardımları ve her yıl İsrail’e verilen karşılıksız milyarlarca dolar sayesinde yapılmaktadır, yani Batı İsrail’in suç ortağıdır!.

Nitekim (02.01.2009) Radikal Gazetesinde yayınlanan bir haberine göre, ünlü Amerikalı Yahudi komedyen Roseanne Barr bile: “İsrail bir Nazi devleti.”, diyordu… Gerçekleri görebilmek için vicdanların körleşmemiş olması gerekiyor, ama ne yazık ki, “sol” etiketli ve “liberal” bazı garip tipler, “İsrail’in kendisini savunmak zorunda kaldığını, buna mecbur bırakıldığını” döktürmekten ve hatta yüz yıl önceki trajediler üzerinden “bilgelik” taslayarak siyonist çevrelere yaranmaktan çıkar umuyor. Küçük kişisel çıkarların öne çıktığı yerlerde, vicdanlar köreliyor.

Kendisi de Yahudi asıllı olan Peter Cohen imzası ile İsveççe basılan ve “Siyonistler Naziler gibi davranmaktadırlar” başlıklı yazıda şu gerçekler anlatılıyor: “Alman Siyonist derneğinin daha 1933 yılında Nazi Partisene yazdığı mektupla birlikte, Siyonistlerle nazistlerin işbirliği başladı. Alman Siyonist derneğinin mektubunda şunlar yazılıydı: ‘(…) Temel prensip olarak ‘soy/ ırk’ inancını benimseyip kurumsallaştırmış olan bizler de, Yahudi gurubunun saflığını koruyabilmek amacıyla, sizler gibi karışık evliliklere, yani; Yahudi olanlarla olmayanlar arasındaki birleşmelere karşıyız…’

SS Yahudi bürosunun 1934 yılında ilk şefi olan Baron von Mildenstein, Siyonistler tarafından Filistin’e davet edilmiştir. Gördükleri karşısında coşkulu bir hayranlık duygusuna kapıldığını Josef Goebels’e rapor eden bu kişi, Filistin’de altı ay kalmıştır. SS güvenlik örgütünün şefi olan Reinhardt Heydrich, 1935 yılında, “iki çeşit Yahudi vardır, ve bunlardan Siyonistler iyi olanlardır” demiştir. Aynı kişi şunları söylemiştir: “Onlara (Siyonistlere) en sıcak selamlarımızı ve resmi iyilik dileklerimizi yollarız.”

İsrail’in temellerini atmış olanların başında gelen Ben-Gurion, aynen şunları söylemiştir: “Eğer ben bir Arap önderi olsaydım, İsrail ile asla anlaşma yapmazdım. Çünkü onların topraklarını alanlar bizleriz. Evet, tanrı bu toprakları bize adadı, ama bu Araplar açısından herhangi bir anlam taşımıyor. Bizim tanrımız onlarınki değil… Yaşanmış olan anti-semitizm, nazizm, Hitler, Auschwitz, tüm bunlar Arapların yanlışları mı? Hayır!.. Onlar haklı olarak sadece tek bir şeyi bilirler; bizler buraya geldik ve topraklarını çaldık. Neden böyle bir davranışı kabullensinler ki?” (Bak, Nathan Goldmann, The Jewish Paradox, Grosset & Dunlap, 1978)

“(…) Evet, tanrı bu toprakları bize adadı, ama Bizim tanrımız onlarınki değil…”, gibisinden ifadeler, hem derin bir ırkçılığın ve hem de tehlikeli bir çılgınlığın açığa vurulmasıdır. ”Çünkü onların topraklarını alanlar bizleriz… Nazizm, Hitler, Auschwitz, tüm bunlar Arapların yanlışları mı?” gibi ifadeler de, açıkça bir suçluluk duygularını ve haksızlık yapanlara, suç işlemiş olanlara özgü derin bilinçaltı korkularını yansımaktadır. Yani, İsrail devletini kuranlar ve yönetenler, yaptıkları işin haksızlığının bilincindedir ve korkmaktadır. Bu suçluluk duygusunun yaratmış olduğu derin korkularla ve karamsarlık duygusuyla çok daha ağır cürümlere ve şiddete başvurulmaktadır. Suçluluk duygusu taşıyanlar ve korkanlar, bunu örtebilmek ve rahatlayabilmek için daha da saldırganlaşırlar…

Gazze’de sürmekte olan kanlı İsrail saldırısı, ırkçı faşist İsrail devletinin ne ilk cürümüdür ve ne de sonuncusu olacaktır.

İsrail’in, açtığı yaralar hiç iyileşmeyen bir silahı, Gazze’in yoksul sivil Filistin halkına karşı kullandığını, tüm uluslararası yasalara ve tabii insan haklarına tamamen karşı olan bu silahın tahribatını bizzat Batılı yazarlar anlatmıştır. Hem askerlere ve hem de asıl olarak sivil kesimlere karşı böyle bir silahı, kendi dışında olanları insan saymayan ırkçı faşist kafa yapısına sahip vahşi Siyonist teröristlerden başka kim kullanır?. Faşizm, en büyük mali-sermaye güçlerinin diktatörlüğüdür ve uluslar üstü tekellerin, devasa mali-sermaye güçlerinin hükümetleri olan ABD ve birtakım Batı Avrupa yönetimleri, İsrail’i açıkça desteklemekte, kullandıkları bu ırkçı devletin cinayetlerine ortak olmaktadır. Söz konusu cinayetler karşısında susanlar ve özellikle bunlara kılıf arayanlar, aynı cinayetlerin suç ortaklarıdır.

“İsrailli sosyoloji profesörü Kimmerling bile, ‘askeri güç kullanımı sonucu Filistin ekonomisinin, idari ve hukuki yapısının, ekonomik altyapısının (tarım ve endüstrinin) bilinçli olarak yıkılması’ olan Sharon politikasını, ‘toplum cinayeti’ olarak adlandırıyor.” Evet İsrail bu toplumsal cinayeti, sadece “Sharon politikası” olarak değil, ırkçı-faşist ideolojisine ve buna özgü ahmakça yayılma politikasına uyumlu olarak sürekli işlemektedir. Aynı metinde anılan ve daha önce yapılmış olan, “Köklerinden sökülen bir milyon ağaç (meyve ağaçları), tahrip edilen 530 tavuk çiftliği, öldürülen 12.260 adet koyun ve keçi…” gibisinden yıkım politikalarının çok daha ağırı, daha korkuncu, Gazze’de sürdürülmektedir. Bu yıkımın en önemli amaçlarından biri, Gazze’nin yoksul halkını yaşamından bezdirerek diz çöktürmek, göçe veya ölüme zorlamaktır. Bunun, kendini savunmakla veya “barış” istemi ile ne gibi bir alakası olabilir? Irkçı faşist İsrail devleti, daha önce de yapmış oldukları ile uyumlu biçimde, hem Gazze topraklarını ve hem de Batı-yakası’nı Filistin halkından temizlemek istemektedir…

Diğer amaç ise, başta İran’ı ve Suriye’yi savaşa kışkırtmak, ABD ile birlikte Batılı devletleri bu çatışmada taraf tutmaya zorlamaktır. ABD’nin günümüze dek İran’a saldırmamış olması ve yeni seçilen hükümetin -içindeki tüm Yahudi lobisi yandaşlarına karşın- İran yönetimi ile görüşme eğiliminde olması, faşist İsrail devletinin istemlerine uymamaktadır. Saldırılarını, özellikle camilere yönelik saldırılarını ve yıkımlarını internet aracılığıyla bizzat yayınlayıp yayan İsrail’in, İran’ı kışkırtmak ve İran yönetimini savaşa sokmak amacı taşıdığı açıktır. Kısacası İsrail, -Rusya’dan S-300 füzelerini alarak hava savunma sistemini güçlendirmekte olan- İran’a bir an önce hava saldırıları düzenleyebilmek için bahane aramakta, saldırısına gerekçe yaratması için İran yönetimini kışkırtmaktadır. Türkiye yönetiminin aracılık yapmış olduğu Suriye ile barış görüşmeleri ise, zaman kazanmaya ve Suriye’yi İran’dan koparmaya yönelik manevralardan başka bir şey değildir…”[1]

Gizemli silah- Gazze’de iyileşmeyen savaş yaraları[2]

Gazze’de çalışan doktorlar savaş yaraları konusunda deneyimli ve becerikli uzmanlardır. Fakat Gazze’ye yönelik İsrail saldırıları sırasında aynı doktorlar, kendilerine başvuran hastalarında, daha önce rastlamadıkları bilinemeyen bir seri hastalıklarla birlikte hızla ölümlere neden olan yaralarla karşılaşmaktadır. Bunun üzerine söz konusu yaralara ve hastalıklara neden olan bir silahın, röntgen aygıtlarında görülemeyecek kadar küçük ağır metallerden oluşan mikroskobik zehirli parçacıklar yayan yeni bir silahın kullanılmakta olduğu üzerine kanaat kanıtlar ortaya çıkmıştır.

Gazze’deki Shifa (Şifa) hastanesinde çalışan doktorlar, yaz aylarında göreceli ufak birtakım dış (yüzeysel) yaralarla kendilerine başvuran hastaları konusunda önce yanılgıya düşmüşlerdir. Bu dış yaralar, bir operasyonla hemen kesilip atılmadıkları, tedavi edilmeye çalışıldıkları takdirde, vücudun diğer parçalarına saldırmaya, hızla yayılıp gelişmeye ve çoğunlukla ölümle sonuçlanan iç organ sakatlanmalarına, bir seri hastalıklara neden olmaya başlamışlardır.

İsrailli bir askerin kaçırılmasına yanıt bahanesiyle İsrail ordusunun Temmuz 2006’da Gazze’ye saldırısını başlatmasının ardından yeni ölümcül yaralanmalarla karşılaşılmıştır. Söz konusu hastalıklar, bazı insaflı, İsrailli gönüllülerden oluşan “İnsan Hakları İçin Hekimler örgütüne” duyurulduğu gibi, aynı hastalıklar hakkındaki bilgiler Ortadoğu’da görev yapan Birleşmiş Milletler diplomatlarına ve Avrupa Birliği (AB) diplomatlarına da ulaştırılmıştır. Açıklanmaları çok zor bu yaraları günışığına çıkartan araştırma ürünü bir rapor, İtalyan televizyon kanalı Rai24 Haberlerde yayınlanmıştır.

Aralarında İsrail Haaretz gazetesinin de olduğu uluslararası basın, “İsrail ordusunun Gazze’de yeni bir silahı gizlice denemesi sonucu bu yaraların ortaya çıktığı” üzerine şüphelerin koyulaştığını yazmıştır.

Amerikan laboratuarlarında yeni bir silah olarak geliştirilen ve kısaltılmış adı Dime (dense inert metal explosive veya Türkçesiyle, yoğun durgun metal patlayıcı) olan silahın bu ölümcül yaraların nedeni olduğu hakkındaki iddialar yaygınlık kazanmıştır. Sınırlı yarıçapı olan bir alanda çok güçlü bir yaraya yola çan silah, adını çağrıştırır biçimde, inşaatlarda kullanılan çelikten darbeli bir burgu şişi gibi işleyerek “hedeflenmiş ölümün” nedeni olmaktadır.

Amerikalıların bir ölçüde “LCD-vapen” (LCD-silahı; low collateral damage- silahı= düşük düzeyde bitişik zarar- silahı) olarak adlandırdıkları aynı silahın, Amerikan hava kuvvetlerine ait web sayfasında verilen bilgilerin temelinde, kullanıldığı alandan geçen günahsız insanlar üzerinde çok daha korkunç etkilere sahip olduğu ortaya çıkmıştır.

İsrail ordusu, Dime silahını kullanma yönündeki iddiaları reddetse de, Filistinli yaralıların durumu, onları yalanlamaktadır.

Buna karşın, Gazze’de bulunan Şifa-hastanesi hekimlerinden Doktor Jumaa Saqaa, söz konusu tipik hastalıklar serisinin nasıl geliştiğini Guardian gazetesine şöyle anlatmıştır:

  • Dışarıda bakınca en dış kenarda sadece çok küçük kıymık gibi parçacıklar bulunmasına karşın, iç organlarda yanık yaralarına ve çürümelere rastlanmaktadır.
  • Mermilerden yayılan parçacıkların yaratmış olduğu yaralar konusunda Gazze hekimleri deneyimli sayılırdı. Fakat bu durum başkaydı. Bu yaralara neden olan parçacıklar, röntgen aygıtlarıyla görülemeyecek kadar ufaktır.
  • Doktor Jumaa Saqaa, Guardian’a, “bu yaraları görüyoruz, ama neden olan parçacıkları keşfedip çözemiyoruz” diyerek İsrail’i suçlamıştır.

İsrailli gönüllülerden oluşan İnsan Hakları İçin Hekimler örgütü, İsrail savunma bakanı Amir Peretz’e, olaya açıklama getirmesini isteyen bir soru yöneltmiş ama cevap alamamıştır.

Topyekûn Savunma Araştırmaları Enstitüsü (FOI) savaş parçacıkları uzmanı Svante Karlsson, Gazze’de meydana gelen gizemli yaralanmalarla ilgili resmi raporun bir kısmını elde edip okumuştur. O’na göre şimdiye dek var olan veriler, Dime benzeri bir silahın yaratacağı yaralarla bağlantılı izler taşımaktadır.

  • Bu söz konusu silah, metal tozunun patlayıcı madde ile karıştırılmasından oluşmaktadır. Amerikalılar ağır metal olarak “wolfram” kullanmaktadırlar. Patlayıcı ateşlendiği zaman, hızla yayılan bir gaz çıkartmakta ve çok hızlı bir destek dalgası (itici dalga) yaratmaktadır. Metal parçacıklar bu itici dalgayla birlikte gitmektedirler. Yakın mesafelerde insan yüksek bir darbe almaktadır ve metal parçacıkları vücuttan içeriye doğru sokulmaktadır.
  • Patlama ile birlikte wolfram muhtemelen 1000°C dereceye dek ısınmaktadır. Bu da küçük yanık yaralarına neden olmaktadır. Elbette daha küçük parçacıklar vücuttan içeriye çok daha kolay akmaktadır. Böylece, Gazze’den hekimin silah namlusundan çıkmış plastik benzeri bulgularla ilgili notları ile vücuda girmiş tüm bu parçacıklardan kaynaklanan korkunç ıstırabı düşünebilirim diyen Svante Karlsson’un verileri uyuşmaktadır. (İngiliz- Amerikan terminolojisinde Tungsten olarak adlandırılan wolfram, 1.650° C dereceyi aşkın ısılarda gevşemekte, gerilmekte ve 3.410° C ısıda ise erimeye başlamaktadır. Bu bilginin ışığında, patlama ile birlikte aniden 1000° C ısı derecesine ulaşabilecek olan mikroskobik wolfram parçacıklarının tüm sertliklerini koruyarak ve -patlamanın itici dalgasıyla- döne döne bir burgu gibi vücuttan içeriye girebileceklerini, ve bu mikroskobik parçacıkların gövdeye girişlerinin ilk aşamasındaki yüksek hızları sonucu gövdenin dış yüzeyinde sadece ufak yanık yaralarına neden olurlarken, gövdenin içlerinde ilerledikçe hızlarının kesilmiş olması nedeniyle iç organlarda daha etkileyici geniş yanıklara neden olabileceklerini anlamak o kadar zor olmasa gerektir.

Arafat’a Hıyanet Edenler:

Filistin asıllı düşünür Münir Şefik Türk basınında Ortadoğu ve dış politika hususunda görüşlerine önem verilen birisi olarak tanınıyor. Son İsrail saldırının BOP planının bir parçası ve devamı olduğunu söylüyor. “Ahmet Davutoğlu’nun: BOP projesinin çöktüğünü söylediği hatırlatılınca kendisinin de fiilen BOP’un çöktüğüne katıldığını, lakin Gazze saldırısının bu projeden geriye kalan adımlardan birisi olduğunu ifade ediyor. Bu noktada şaşırtıcı bir tahlilde bulunuyor: “Bu saldırı sadece İsrail’de alınan bir kararın bir sonucu değildir. Bu kararın ortakları arasında Bush olduğu gibi Obama da vardır..!” Arapların ‘sabku ısrar’ dedikleri planlı ve sistematik bir şekilde saldırının önceden planlandığını ve İsrail’in 2005 yılında Gazze’den çekilirken Gazze’yi tık nefes hale getirme ve boğma planını da devreye soktuğunu ve Hamas’ın 2006 seçimlerini kazanmasından sonra sürecin hızlandığını belirtiyor. Konuşmasının bir yerinde Suudi Arabistan ve Mısır’ın, Arafat’ı yalnız bırakma siyasetinden sonra Şaron’un Arafat’ı öldürmeye cesaret edebildiğini hatırlatıyor. Gazze’nin mali ambargo ile boğulması ve ardından Gazze’ye yönelik askeri saldırının da yine Mısır ve Suudi Arabistan’ın gizli oluruyla gerçekleştiğini vurguluyor. Gerçekten de anlattıkları bir utanç tablosu oluşturuyor.

Arafat’ın siyasi bir hatası sonucu üst kademelere yükselen Dahlan Nemr Amr gibiler Filistin yönetimi içinde tam bir darbe çetesi oluşturmuş. Ve Arafat’ın yaşlandığını söyleyerek onun sembol bir isim olarak kalmasını savunmuş. Onu bypass etmek için de bir başbakanlık makamı uydurmuş ve bu makama da Mahmut Abbas’ı oturtmuş. Arafat’ın elinde sadece, sayılı güvenlik güçleri kalmış. Sonra bu Dahlan haini siyasi bir maganda olarak Arafat’a silah çekmiş ve çete başı olarak halen Kahire’de bulunan Filistin elçisini bacağından vurmuş. Şimdi İsrail ile işbirliği halinde ve İsrail tanklarının üzerinde Gazze’ye dönmesinin hesaplarını yapıyormuş.” Milli Gazetede bunları aktaran arkadaş: “Herhalde Şefik’in anlattıkları bizim için de pek yabancı olmayan hususlar. Allahümme sebbit akdamena…” diye bağlıyordu. Evet, bütün bunlar Recep Tayyip ve ekibinin Milli Görüşe hıyanetlerini hatırlatıyordu. Ve aynı Mahmut Abbas, Türkiye’ye karşı, Kıbrıs Rum kesiminin davulunu çalmaktan utanmıyor ve sakınmıyordu..

 

 

 



[1] Yusuf Küpeli-3 Ocak 2009

[2] Publicerat, 26-10-2006, http://www.svd.Se/dynamiskt/utrikes/did:13933520.asp, Metnin yazarı: Bitte Hammargren

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Subscribe
Bildir
1 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

İSRAİL’in LaĞıM suyu SaVaŞı ve Gürcistan’daki turuncu LaĞıM!
Bilindiği gibi savaşın da 1hukuku vardır Savaş hukukuna uyMayan insanlık dışı eylemler için “Kirli Savaş” tanımlaması yapılmıştır Mesela Türkiye’ye yönelik TeRöR saldırıları TaM 1Kirli Savaş örneğidir UYUşturucu GeLiRLeRi ile beslenen TeRöR örgütü uluslararası dengeleri değiştirmek için kullanılmaktadır Son olarak Erzincan’da Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattının bombalanması ve ardından aynı şehirde 9 askerimizin şehit edilmesi Kirli Savaş örneklerindendir Kirli Savaşa karşı siz de aynı yöntemleri kullanırsanız uzun vadede kaybedersiniz Kirli Savaşla mücadelede uluslararası hukuktan ayrılmamak; fakat karşı tarafın hangi kirli amaçlar için kullanıldığını bütün açıklığı ile ortaya çıkarmak gerekir
Dün ajanslardan geçen bir haber “Kirli Savaş” yürütenlere bile RaHMeT okuttu! İSRAİL’in Filistinli göstericilere karşı LaĞıM suyu kullandığı ortaya çıktı!
Anadolu Ajansı’nın haberine göre Filistin’in Batı Şeria bölgesinde arazileri üzerine yapılan UTANç duvarlarına karşı düzenli gösterilerle mücadele veren Ramallah yakınlarındaki Filistinli köylüler İSRAİL askerlerinin kendilerini püskürtmek için “LaĞıM suyu” kullandığını bildirdi Bileyn Halk Komitesi Başkanı İyad Burnat tarafından yapılan açıklamada hafta sonu Bileyn köyünde köy sakinleri ile İSRAİLLi ve uluslararası barış eylemcilerinin rutin gösterisi sırasında protestocuların şarkılar söyleyerek ve sloganlar atarak çitlerin bulunduğu bölgeye geldiği, askerlerin de bunun üzerine göz yaşartıcı bombanın yanı sıra “LaĞıM suyu” püskürttükleri iddia edildi.Yeniçağ

Picture of Nail KIZILKAN

Nail KIZILKAN

YORUMLAR

Son Yorumlar
1
0
Düşünceleriniz değerlidir, lütfen yorum yapın.x
Paylaş...