YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
662e0c1ba2b1e
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 7 6 5 1
Bugün : 7213
Dün : 26226
Bu ay : 662535
Geçen ay : 453014
Toplam : 23441499
IP'niz : 18.218.218.230

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

AB’den Bor kazığı!

Avrupa Birliği, Türkiye’nin önünü kesmek için dünya rezervinin yüzde 70’ini barındırdığımız Bor madenini “yasaklı madde” listesine almıştı.

Türkiye, Avrupa Birliği’nin aldığı bu karar üzerine tarihinde ilk kez Dünya Ticaret Örgütü’nde (DTÖ) dava açmak zorunda bırakılmıştı.

Avrupa Birliği (AB), dünya bor rezervlerinin yüzde 70’inden fazlasına sahip olan Türkiye’nin itirazlarına rağmen, boru ”üremeye olumsuz etkili toksik madde” listesine alması kasıtlıydı. AKP, AB’ye bor ihracatının yüzde 70’ini olumsuz etkileyecek kararla ilgili Dünya Ticaret Örgütü’nde (DTÖ) dava açmakta bile gevşek davranmıştı. Daha önce 2 kez DTÖ yaptırımlarına maruz kalan Türkiye, ilk kez DTÖ’ye şikâyette bulunurken, bunun AB aleyhine olması da ayrıca önem taşımaktaydı. AB’nin söz konusu kararı nedeniyle, Türkiye’nin AB dışındaki ülkelere ihracatının olumsuz etkilenebileceği açıktı. Türkiye’nin işbirliği tekliflerine olumlu yaklaşmayan AB komisyonu, “üremeye olumsuz etkili toksik madde” olduğu gerekçesiyle 2 sayılı listede yer almasına ilişkin direktifi, 9 Haziran 2008’de kabul edip onaylamıştı. AB’nin söz konusu kararı, 15 Eylül 2008’de Topluluk Resmi Gazetesi’nde, 20 gün sonra yürürlükte olmak üzere yayımlanmıştı.

Avrupa Birliğinde B, 67/548/ECC sayılı AB Komisyonu direktifi doğrultusunda, tehlikeli maddelerin sınıflandırılması, ambalajlanması ve etiketlenmesine yönelik çalışmalar yapılıyordu.

Direktif uyarınca; kimyasal maddeler, insan sağlığı yönünden risk durumlarına göre 3 listede toplanıyordu. İnsan üzerinde yapılan deneylere göre sağlık üzerinde olumsuz etkileri belirlenen ürünler ilk listede yer alırken, hayvanlar üzerinde yapılan deneylere göre insanları da olumsuz etkileyebileceği öngörülen ürünler ”2 sayılı liste”de sınıflandırılıyordu. Şüphelenilen ve az riskli bulunan ürünler ise 3 sayılı listede bulunuyordu.  Belirli aralıklarla yenilenen bu listelerdeki ürünler, ticaret sırasında önemli kısıtlayıcı uygulamalara maruz kalıyordu. Söz gelimi riskli bulunan ürünler ihraç edilirken, ambalajlarının üzerine çok tehlikeli olduğunu gösteren ”kuru kafa” ve çarpı şeklinde ‘’kemik’’ logosu kullanılıyordu. Ayrıca AB’nin diğer mevzuatları kapsamında otomatik olarak ticareti kısıtlayıcı etkileri oluyordu.

Bor nedir ve nerelerde kullanılır?

Bor; Periyodik tabloda B simgesiyle gösterilen, atom numarası 5, atom ağırlığı 10.81, yoğunluğu 2.84 gr/cm3, ergime noktası 2300 derece ve kaynama noktası 2550 derece olan, metalle ametal arası yarı iletken özelliklere sahip bir element olmaktadır. Genellikle doğada başka elementlerle bileşikler halinde bulunmaktadır. Tabiatta yaklaşık 230 çeşit bor minerali saptanmıştır.

Bor’un başlıca kullanma alanları:

  • Piyade tüfeği, tabanca, top, tank sanayinde.
  • Zırhlı araçların gövdelerini güçlendirici seramik plaka imalinde.
  • BNCT kanser tedavisinde.
  • ABD ordusu tarafından kullanılan hayalet uçak ve füzelerde.
  • Kobra helikopterlerinin koltuk ve kaplama işleminde.
  • Plastiklerde ve sanayi elyafı üretiminde.
  • Nükleer enerji santrallerinde.
  • Roket yakıtları elde etmede.
  • Yakıt olarak otomobillerde.
  • Bazı kozmetik ürünlerinde kullanıldığı bilinmektedir.

Dünya rezervinin yüzde 72’si Türkiye’de bulunmaktadır

Dünyada 4 milyar ton Bor rezervi tahmin ediliyor ve bunun yüzde 72’si Türkiye’de bulunuyor. Ama Türkiye dahil yıllık tüketim 4 milyon tonu geçmiyor. Bor kimyasallarının yüzde 95’i cam, seramik ve deterjan sektörüne satılıyor. Bu yıl, 500-600 milyon dolar düzeyinde gerçekleşmesi beklenen bor ihracatının 130-140 milyon dolarının AB’ye yönelik olacağı biliniyor.

İtirazlarımız dikkate alınmadı

AB Komisyonu, 2000 yılında, Bor’u söz konusu direktif kapsamında incelemeye aldı. Teknik İlerleme Komitesi, 16 Şubat 2007’de, borik asit ve sodyum boratların, ”üremeye olumsuz etkili toksik madde” olarak sınıflandırılmasını öngören bir tavsiye kararı kabul etti.  Komisyon çalışmalarını sürekli takip eden Türkiye, bor konusundaki hassasiyetini, hem Gümrük Birliği Ortak Komitesi’ne hem de ikili görüşmelerinde sürekli iletti. Ancak söz konusu girişimler tavsiye kararının alınmasını engellemezken, AB, söz konusu tavsiye kararını, DTÖ Ticarette Teknik Engeller Anlaşması’ndan kaynaklanan yükümlülükleri çerçevesinde, 4 Mayıs 2007’de ilgili komiteye bildirdi. Türkiye’nin işbirliği tekliflerine olumlu yaklaşmayan AB komisyonu, ”üremeye olumsuz etkili toksik madde” olduğu gerekçesiyle 2 sayılı listede yer almasına ilişkin direktifi, 9 Haziran 2008’de kabul etti.

7 Ülke yanımızdaydı

DTM koordinasyonunda Dışişleri Bakanlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Eti Maden İşletmeleri ile ilgili diğer kurum ve kuruluşların katılımı ile toplantılar yapılarak, bundan sonra Türkiye’nin izleyeceği yol ve yöntemler tartışıldı. Toplantılarda, DTÖ üyelerinin bilgi ve yorumuna sunulan taslak direktife ilişkin “Türkiye’nin Yorumu”nun oluşturularak AB Komisyonu’na iletilmesi, ayrıca DTÖ Ticarette Teknik Engeller Komitesi’nde “Önemli Ticari Sorunlar” başlığı altında gündeme getirilmesi kararlaştırıldı. Türkiye, Komite’nin geçen yıl Temmuz ve Kasım, bu yıl Mart aylarında yapılan toplantılarında, sınıflandırma kararına ilişkin itiraz ve çekincelerini defalarca vurguladı. Türkiye’nin yanı sıra, ABD, Malezya, Avustralya, Arjantin, Şili, Japonya ve Çin de sınıflandırma aleyhinde görüş açıklamıştı.

AKP iktidarı, AB’nin kararını, “bilimsel temellere dayanmadığı ve ticarette teknik engel oluşturmaya yönelik olduğu” gerekçesi ile DTÖ nezdinde dava etme konusunda, nedense gevşek davranmıştı. Bir avukatlık firması ile anlaşmalar sürüncemede bırakılmıştı. AB’nin bu kararı alırken, fareler üzerinde yapılan deneylere dayandığı, farelere doğrudan Bor enjekte edildiği belirtilirken, Bor’un doğrudan tüketime sunulan bir madde olmadığına dikkat çekmesi lazımdı. Yoğun olarak deterjan, cam, seramik gibi sektörlerde, az miktarda da enerji sektöründe kullanılan ve kullanım alanları giderek genişleyen borun, söz konusu ürünler aracılığı ile insana bulaşmasının mümkün olmadığı vurgulanmalı, AB’nin, “üye ülkelerde üretilmediği için” söz konusu sınıflandırmayı çok rahatlıkla yapabildiği ve Türkiye’nin çıkarlarını gözetmediği ortaya konulmalıydı.

Yer Altı Kaynaklarının Kıymeti Milli Görüş İle Anlaşıldı

Türkiye Boksit, Krom, Demir cevheri, Trona, Bor ve Linyit gibi çok önemli yeraltı kaynaklarına sahip bulunuyor, ancak bu kaynaklar, çoğu kez dış güçlerin baskısı yüzünden ülke hizmetinde kullanılamıyordu. Bu kaynakların değerlendirilmesi için büyük mücadele veren Refah Yol Hükümeti, Beypazarı’ndaki Trona madenini görkemli bir törenle halkın hizmetine açıyordu. Erbakan iktidarı sırasında önemli rezervlere sahip olan Türkiye’de “Bor” madeni devlet projesi olarak gündeme giriyordu. Değerli yeraltı kaynaklarından olan Bor, böylece Milli Görüş zihniyetiyle değerlendirmeye alınıyor ve önemli adımlar atılıyordu. Bor madeni bugün uzay endüstrisinden sağlık, kimya, savunma sektörü gibi çok sayıda stratejik sektörde kullanılıyordu.

Borlu ürünün üzerine  “kurukafa” işareti koydurulması ihracatımızı baltalama amaçlıydı

AB’nin kararı nedeniyle, bor ihracat pazarının yüzde 50 olumsuz etkilenmesi ve en az yıllık 100 milyonlarca dolar ihracatta kayıp yaşanmasının söz konusu olduğu belirtilirken, AB’nin kararının “ikincil ve psikolojik etkilerinin” daha fazla olacağına işaret ediliyordu. Buna göre, ülkelerin AB direktifini ulusal mevzuatlarına yansıtmasına bağlı olarak bu etkilerin artacağı bekleniyordu. Direktif uyarınca, bor ve türevleri, içeriğinde yüzde 5.5’ten fazla bor ve türevleri bulunan ürünlerin ihracatında ambalajın üzerinde “üreme sağlığı üzerinde etkili toksik madde” ibaresi, kurukafa ve çapraz kemik işaretleri, belli semboller bulunacaktı. Ayrıca, kozmetik gibi ürünlerde de içeriğinde yüzde 5.5’ten fazla bor türevi kullanımı yasaklanıyordu. Uzmanlar, bu işaretleri koymanın ilk aşamada ihracatı doğrudan olumsuz etkilemese bile, tüketici tercihlerini olumsuz etkileyebileceğine dikkat çekiyordu. Bu işaretler nedeniyle tüketicilerin, içinde bor ve türevleri bulunan ürünleri almaktan imtina edebileceğini, bunun da sanayicilerin tercihini, dolayısıyla da Türkiye’nin ihracatını olumsuz etkileyebileceğini anlatan yetkililer, AB’nin özellikle çevre ve insan sağlığı konusunda aldığı kararların diğer ülkeler tarafından da örnek alındığını belirterek, söz konusu kararın etkisinin çok daha geniş çaplı olacağını vurguluyordu.

“Bor Sınırlandırması kasıtlı ve sakıncalıydı”

ETİ Maden İşletmeleri Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Orhan Yılmaz, ihracat yaptıkları ülkelerde, AB’nin sınıflandırma kararına karşı, “Ticareti sınırlandırdığı, teknik engel çıkardığı, haksız rekabete yol açtığı” gerekçesiyle dava açacaklarını ve bu amaçla avukatlarla sözleşmeler imzalandığını bildirmişti.

ETİ Madencilik, ayrıca, borun insan sağlığı üzerindeki etkileri konusunda, yabancı bilim adamlarının da yer alacağı bir araştırma başlattı. Yılmaz, “AB; daha önce, borda çalışan insanların kan ve sperm örnekleri üzerinde yapılan araştırmayı kabul etmiyor. Bu nedenle yeni çalışma yaparken, yabancı bilim adamlarını da araştırmaya davet ettik” dedi. AB’nin kararı uyarınca bu maddelerin özel şartlarda taşınması, ambalajlanması ve taşınması gerektiğini bunun da kullanıcı şirketler açısından maliyeti arttırdığını anlatan Yılmaz, AB’de boru kullanan sektörlerin de AB’nin bu kararından rahatsız olduğunu ve Türkiye ile birlikte hareket ettiğini belirtmişti.

Bu yıl 550 milyon dolar bor ihracatı öngörüldüğünü, bunun % 43’ünün Avrupa’ya, %43’ünün Asya’ya ve %12’sinin de ABD’ye yapıldığını kaydeden Orhan Yılmaz; şu bilgiyi verdi: AB’ye sadece biz bor satmıyoruz. ABD’liler de Şili, Arjantin, Rusya, Çin de aynı şekilde bizimle birlikte hareket ediyor. AB’de boru kullanan sektörler de bu karardan rahatsız oldu ve bizimle birlikte hareket ediyorlar. AB’nin mantığı yanlış ama bu yanlış sadece bize yönelik değil. İkame ürünler, ham maddeler oluşturulmasını istiyorlar. Bunun doğal sonucu, sanayicilerin, kirli üretim, Asya’ya, Afrika’ya kayıyor. Ama sonuçta, AB’de konan kural bütün ticareti etkiliyor. Asya’da üretilen bir mal Avrupa’ya ABD’ye ihraç ediliyor. Dolayısıyla bütün üretimi etkiliyor. Şimdi, Bor tüketen bütün Avrupa ülkelerinde avukatlarımızı tuttuk, vekâletnamelerimizi verdik, komisyon kararı aleyhine dava açacağız. Ticareti doğrudan engelliyor. Haksız rekabete neden oluyor ve bilimsel niteliği olmayan isnatlarda bulunuyor. AB’deki bir şirketimiz aracılığıyla bu organizasyonu yapıyoruz.”

Kararla getirilen özel ambalaj, özel taşıma ve özel kullanım şartlarının, kullanıcı sektör açısından maliyeti arttıracağına ve bu yönüyle caydırıcılık vasfı bulunduğuna işaret eden Orhan Yılmaz, konuyu hem şirket olarak kendilerinin hem de devlet olarak Türkiye’nin iki ayrı boyutta takip ettiğini kaydetmişti.

Prof. Dr. Yalçın Duydu’ya göre:

En kötü senaryolar üzerinden araştırma yapılmıştı

ETİ Madencilik’in başlattığı araştırma projesinde görev alan Ankara Üniversitesi (AÜ) Eczacılık Fakültesi Farmasötik Toksikoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yalçın Duydu da AB’nin yaklaşımını haksız olarak nitelendirirken, AB’nin Türkiye’de yapılan bilimsel çalışmaları dikkate almadığını söyledi. Prof. Dr. Duydu, Türkiye’de bununla ilgili yeterli düzeyde çalışma bulunduğunu ve AB’nin bunları görmezden gelerek hayvan deneylerini baz aldığını, ”hayvan deneylerini baz alınca da iddialarında haklı duruma geldiklerini” belirtmişti.[1]

MMO Başkanı Mehmet Torun, ‘Tayyip Erdoğan BHP-Billiton’a verdiği sözü tutmaktaydı!’

Avrupa Birliği İlerleme Raporu’na “üremeye olumsuz etkili toksik madde” olarak giren bor madeni yeniden tartışma konusu oldu. Maden Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Torun, AKP’nin iktidara geldiğinden bu yana bor madenini özelleştirmeye çalıştığını kaydetti. İlerleme Raporu’ndaki karar ile ilgili AB’nin 2000 yılından beri çalışma yürüttüğünü belirten Torun, Hükümetin buna karşı koymayarak özelleştirmenin önünü açtığını vurguladı. Torun söyle konuştu: ”AB ülkeleri ve Amerika, bor madeninin enerji alanındaki önemini biliyorlar. Türkiye’ye “zaten kullanılmıyor ve zararlı” diyerek değerini düşürmeyi ve daha ucuza satın almayı amaçlıyorlar.”

Torun, AB’nin bor kararı ve perde arkası hakkında çok önemli bir bilgi veriyor: “Bu alanda uluslararası tekel olan ve ABD sermayeli Rio Tinto’nun kontrolündeki Avustralyalı madencilik şirketi olan BHP-Biliton ‘bor madenlerinizi işletmek istiyoruz’ dedi ve Türkiye’den bir talepte bulundu. Başbakan Tayyip Erdoğan da 2005 yılındaki Avustralya ziyaretinde bu şirketin talebini kabul ettiklerini açıkladı. Şimdi AB’nin verdiği bu kararın bu niyetlerle örtüştüğünü görüyoruz. Hedef bor madenlerini özelleştirmek özelleştirirken de daha ucuza satmak. Hükümet’in AB’nin kararı üzerine, ’bor madeni sağlığa zararlı değil, biz  bu madeni işlemeye devam edeceğiz’ dememesi, gerçek niyetini ortaya çıkarıyor.”

Bor Dünyanın Yeni Enerji Kaynağıydı

Bor madeni sanayinin tuzu olarak adlandırılan ve dünya rezervlerinin % 80’i Türkiye’de bulunan çok önemli madendir. Bor madeni ve türevleri, cam, deterjan, ilaç, uzay, tekstil, boya sanayi gibi yaklaşık 300 alanda kullanılmaktadır.

Bu mineralin özelliği ise kendisinden enerji üretebilen elementler içinde ilk sırada yer almasıdır. Fosil yakıtların yani petrol, doğalgaz ve kömür gibi kaynakların ömrünün kısa olması da Bor madeninin enerji alanındaki önemini bir kat daha arttırılmaktadır.[2]

Bor oyunları dış mihraklıydı

Erciyes Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü Fizikokimya Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Abdullah Çoban, “Bordan yeterince yararlanamadığımızı bilen Avrupalılar, bizi ürünlerimizi almamakla, fiyatı düşürmekle tehdit ediyorlar, ortaya çeşitli raporlar çıkarıyorlar. Beklentileri (Biz işleyemiyoruz, alın siz işleyin) dememiz. Bu oyuna gelmemeliyiz” dedi. Çoban, 2005 yılında yürürlüğe giren Yeni Maden Kanunu’nun yabancıların Türkiye’de maden aramalarına imkân sağladığını anımsattı. Yabancı şirketlerin bu kanun sayesinde 2007 yılı itibariyle toplam 150 bin kilometrekare alanın doğrudan, 450 bin kilometrekare alanın da dolaylı yoldan maden arama ruhsatını aldıklarını ifade eden Çoban, şunları anlattı: “Bu alanların büyüklüğü her geçen gün artıyor. Yabancı şirketler belli bir sınırlama olmamasına rağmen tepki çekmemesi için artık Yeni Anadolu, Gümüş gibi Türk isimleriyle kurdukları firmalar aracılığıyla ya da Ahmet, Mehmet gibi vatandaşlarımızın adına maden arama ruhsatı alıyorlar. Altın, gümüş, krom, platin, toryum, uranyum, osmiyum gibi birçok değerli madenin arama ve işletme ruhsatını aldılar. Bu madenleri de, birlikte bulundukları daha az değerli olan başka madenlerin içinde yurt dışına çıkarıyorlar. Örneğin kromun içinde geleceğin enerjisi olan osmiyum gibi platin grubu madenleri kaçırıyorlar. Ortalama 1 gram platin 3 gram altına eşdeğerdir.”

Nükleer enerji büyük bir avantajdı

Prof. Dr. Abdullah Çoban, nükleer enerjinin de kamuoyuna yansıtıldığı gibi çevre kirliliğine, büyük felaketlere neden olmayacağını belirtmişti. ABD’nin Türkiye’nin tükettiği enerjinin 3 katını nükleer enerji santrallerinde ürettiğini belirterek, şu bilgileri vermişti: “Zürih dünyanın en temiz kenti. Orada bile 8-9 tane nükleer santral var. Depremler ülkesi Japonya’da 89 tane nükleer santral bulunuyor. ABD’yi, Zürih’i, Japonya’yı kirletmeyen nükleer santraller sadece İran’ı ya da Türkiye’yi mi kirletecek? Bu oyun daha önce siyanürle altın çıkarılan madenler için de oynanmıştı. Siyanür çevreyi kirletiyor diye Bergama’daki halkı ayaklandırdılar. Bu madenlerin arıtma tesislerinde bir tek sinek ölsün ben özür dilemeye hazırım”[3] sözleri dikkat çekiciydi.

Avrupa’nın Bor Yalanı!

Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğünün, dünya bor rezervlerinin yüzde 70’inden fazlasına sahip olan Türkiye’nin itirazlarına rağmen, boru ‘üremeye olumsuz etkili toksik madde’ listesine alan Avrupa Birliği’nin (AB) tezini çürütmek için, “bora maruz kalan işçilerin üreme sağlığıyla ilgili” çalışma yaptırmıştı. Alınan bilgiye göre, genel müdürlüğün koordinatörlüğünde, Ankara ve Hacettepe üniversitelerindeki iki profesörün yürütücülüğünde 6 akademisyenden oluşan heyet, bor üretiminin yapıldığı Bandırma, Kırka, Emet, Bigadiç ve Mustafakemalpaşa işletmelerinde Aralık ve Ocak aylarında incelemelerde bulunmuş ve hiçbir olumsuz etkiye rastlanmamıştı.

Heyetin, incelemeleri sırasında su, hava ve gıda analizleri yapılmış, işçilerden ise kan, idrar ve sperm örneği alınarak bilimsel sonuçlar çıkarılmıştı.

Petrol-İş Sendikası Bandırma Şube Başkanı Recep Gökdeniz, AB’nin iddiasının bilimsel bir dayanağı kalmadığını vurgulamıştı. AB’nin 9 Haziran’da aldığı ve 15 Eylül’de yayın organında yayımlanan kararıyla, daha önce 3. sınıf kimyasal grubunda yer alan bor madeninin ”tehlikeli” olarak nitelendirilen 2. sınıf kimyasal grubuna alındığını anımsatan Gökdeniz, bu karara sadece Türkiye’nin değil ABD, Çin, Japonya, Avustralya, Malezya, Arjantin gibi ülkelerin de karşı çıktığını hatırlatmıştı. Gökdeniz, kararın AB’ye ihraç edilecek bor ürünlerinin ambalajlarında ”kuru kafa” amblemini kullanma zorunluluğu getirdiğini belirterek: bu konuda Ankara ve Ege üniversitelerinin daha önce yaptıkları araştırmalarda borun olumsuz etkileri üzerine bir şey bulunamadığına işaret eden Gökdeniz, şöyle konuştu: ”Şimdi Eti Maden İşletmelerinin, AB’nin iddiasının iptal edilmesi yönünde girişimleri sürüyor. Bununla ilgili, iddiaların doğru olmadığını ispatlamaya yönelik ulusal ve uluslararası alanda bilimsel çalışmalar yapılıyor. Bu konuda oluşturulan heyet Bandırma’ya gelerek bor madenine maruz kalan işçi arkadaşlarla, eş ve çocuklarının sağlığı ile ilgili de çeşitli araştırmalar yürütüyor. Bu çalışmalar Dünya Ticaret Örgütü’ne yapılacak başvuru dosyasında yer alacak.”

“Allah’a şükür, bor işçisinin bir sıkıntısı bulunmamaktaydı”

Petrol-İş Sendikası Bandırma Şube Başkanı Recep Gökdeniz, bor çalışanları arasında çocuklu ailelerin oranının ve   çocuklarının sayılarına bakıldığında böyle bir sorunun olmadığının kolayca   anlaşılabileceğini dile getirerek, şunları söylüyordu: ”Allah’a şükür bor işçisinin bir sıkıntısı yok. Hepimizin çoluk çocuğu var. Üremeyle ilgili herhangi bir sıkıntımız olsa çocuğumuz olur mu? AB’nin kararının, dünyadaki bor rezervinin yüzde 72’sine sahip olan  Türkiye’nin ihracatının azalmasını, böylece bor madeninin elden çıkarılmasını sağlamaya yönelik olduğunu düşünüyoruz. Türkiye’de bor işletmeleri 2000 yılında   özelleştirme kapsamına alındı ama sonradan önemi anlaşıldığı için bu çalışmadan vazgeçildi. Çünkü bor sanayide kullanılan çok önemli, alternatifsiz bir maden, hidrojen depolayabilen tek madde. Biliyorsunuz hidrojen gelecekte yakıt olarak  kullanılacak. Bunu bilen Avrupa Türkiye’nin satışına, ihracatına yönelik engeller koyarak işletmelerin zarar etmesini, böylelikle elden çıkarılmasını sağlamaya çalışıyor ama Türkiye buna izin vermeyecek.”

“Solunan bor kriterlerin çok altındaydı”

ETİ Madencilik Bandırma İşletmesi bünyesinde yapılan 8 saatlik ölçümlerde iş yerinde solunan hava miktarının 3.6 metre küp olduğuna, buna karşılık solunan bor miktarının ise 3.06 mgr/bor olduğuna işaret eden Gökdeniz, bu oranın kriterlerin çok altında olduğunu, borun insan sağlığını tehdit edebilmesi için solunan miktarın en az 12 mgr/bor olması gerektiğini vurgulayarak: “Borun insan üreme sağlığını olumsuz etkilemesinin söz konusu olmadığına, hatta bor madeninin yoğun bulunduğu Balıkesir’in Bigadiç ilçesinde erkeklerde prostata az rastlandığına, bunun da bordan kaynaklandığına ilişkin yaygın kanı bulunduğunu” söylemiş, insan sağlığına, özellikle üremeye zararlı etkisi olduğu öne sürülen borun böyle bir özelliği varsa önce bor işletmelerinde çalışan kişileri etkilemesi gerektiğini kaydetmişti.[4]

AB’nin “Bor” kararı siyasi ve Siyonist bir adımdı

AB’nin “Bor” kararının siyasi olduğunu ifade eden NNT Başkanı Cafer Akın ise: “Bilimsel hiçbir dayanağı olmayan, traji komik uygulamalarla Türkiye’yi köşeye sıkıştırmak istiyorlar” demişti. 

Bor madeninden nanoteknolojik ürünler üreten NNT Nanoteknoloji Bor Ürünleri A.Ş Yönetim Kurulu Başkanı Cafer Akın, AB’nin kararının politik olduğunu ve siyasi nitelik taşıdığını söylemişti.

Akın, geleceğin enerjisi olarak nitelenen borun ve dünyadaki bor rezervlerinin yüzde 70’ine sahip olan Türkiye’nin, bu madenden faydalanmasını istemeyenlerin, engel olmak için bu kararı aldıklarını belirtmişti.

”Avrupa Birliği’nin aldığı bu karar, tamamen politik ve siyasi bir nitelik taşımaktadır” diyen Akın, şöyle devam etmişti:

”Bor gerçeğini ve borun geleceğini iyi bilen AB ülkeleri, petrol ve doğal gaz fakiri olmalarının ekonomilerinde oluşturduğu vahim sonuçları, geleceğin enerjisi ve endüstrinin tuzu olan bor konusunda da yaşamamak için Türkiye’yi aslı astarı olmayan, bilimsel hiçbir dayanağı bulunmayan, trajikomik uygulamalarla köşeye sıkıştırmak istiyorlar.”

Borun sağlık açısından hiçbir tehlikesinin olmadığının dünyadaki birçok kurum tarafından onaylanmasına rağmen, Türkiye’nin güçlenmesini istemeyenlerin ”borun sağlıksız” olduğu havasını yaratmak istediklerini kaydeden Akın:

 ”Boru en çok kullanan ABD, Çin, Rusya ve Uzak Doğu ülkeleri dünya sağlık örgütünden alınmış yüzlerce resmi belgeyi bor türevlerinin sağlık açısından hiçbir riski olmadığını her ortamda yayınlamaktadır.

Bu konuda Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı birimleriyle akreditasyon kurumlarımız da dünyadaki örnekleri baz alarak bilimsel çalışmalarıyla, sağlığa zararlı olmadığını ispatlamış, 2 yıldır AB’nin bu ön yargısını çürütmeye çalışmaktadır. Ancak, ne yazık ki AB yine bildiğini okuyarak Türkiye’nin güçlenmesini istemez tavrını bir kez daha ortaya koymaktadır.”

Avrupa’nın siyasi baskısından kurtulmanın tek yolunun “yüksek teknolojiyle katma değeri yüksek bor türevleri üretmekten” geçtiğini anlatan Akın, bunlardan ders çıkartılması gerektiğini belirterek, ”Ne zaman ki Türkiye, bor madenlerini yüksek teknolojiyle işleyip, katma değerli bor türevleri üretmeye başlarsa, inanıyoruz ki sanayi toplumu olan Avrupa Birliği ülkeleri yaptıkları bu politik ve siyasi engellemeden vazgeçerek, Avrupa Birliği adayı olan Türkiye ile işbirliğine girmenin gelecekleri için nedenli önemli olduğunu anlayacaklardır. Çünkü günümüz sanayisi yüksek teknolojiyi kullanarak ayakta kalabilecektir ve bu da ancak bor ile mümkün olabilecektir” diyerek, Batılıların; stratejik, ekonomik ve teknolojik değerleri çok yüksek olan ve dünya rezervinin % 72’si Türkiye’mizde bulunan BOR madenlerimizi, böylesi kasıtlı karalama kampanyalarıyla, bedava elimizden almak istediklerini belirtmiş ve ülkeyi yönetenlerin yeraltı ve yerüstü zenginliklerimizi yeterince değerlendiremediklerini vurgulamıştı.

 

 

 

 

 

 



[1] Milli Gazete / 08.11.2008

[2] Aydınlık / 16.11.2008

[3] Milli Gazete / 22.11.2008

[4] Milli Gazete / 09.11.2008

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Yorumu Takip Et
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
Yakup GÖZÜBÜYÜK

Yakup GÖZÜBÜYÜK

YORUMLAR

Son Yorumlar
0
Yorumunuzu okumaktan memnuniyet duyarızx