İTHAL EKONOMİ BÜROKRATLARI
VE
ABD'NİN İSRAİL BATAKLIĞI
New York Merkez Bankası Elemanı Fatih Karahan MB Başkanı Yapılmıştı!
Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan’ın istifa etmesi üzerine, Cumhurbaşkanı kararıyla Merkez Bankası Başkan Yardımcılığı görevini yürüten Fatih Karahan Merkez Bankası Başkanlığına atanmıştı. 1982 yılında Eskişehir’de doğan Fatih Karahan, 2006’da Boğaziçi Üniversitesi Matematik ve Endüstri Mühendisliği bölümlerini tamamladı, 2012 yılında ABD Pensilvanya Üniversitesi’nde ekonomi alanında yüksek lisans ve doktorasını yapan Karahan, iş hayatına, mezun olduğu 2012’de New York Merkez Bankası’nda ekonomist olarak başladı. 2022 yılına kadar New York Merkez Bankası’nda İş Gücü ve Para Politikası Danışmanı olarak çalışan Karahan aynı zamanda Columbia Üniversitesi ile New York Üniversitesinde de yarı zamanlı akademisyenlik yaptı. 2022 yılında Amazon’da ekonomist ve baş ekonomist olarak da görev yapan Karahan, Cumhurbaşkanı kararıyla 28 Temmuz 2023’te Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkan Yardımcılığı’na atanmıştı.
Yani ABD Siyonist Yahudi sermayesinin bir figüranı alınıp, diğer bir figüranı Merkez Bankasının başına taşınmıştı!?
Merkez Bankası Eski Başkanı Hafize Gaye Erkan: “Kamuoyunun malumu olduğu üzere son dönemde şahsıma yönelik büyük bir itibar suikastı kampanyası düzenlenmiştir. Bu süreçten ailem ve dahası henüz bir buçuk yaşına bile girmemiş günahsız evladımın daha fazla etkilenmemesi için, Sayın Cumhurbaşkanımızdan, ilk günden beri şerefle yürüttüğüm görevimden affımı talep etmiş bulunuyorum” sözleriyle istifa ettiğini açıklamıştı.
Merkez Bankası’nın yeni Başkanı Fatih Karahan, son ABD Büyükelçisi ve Siyonist İsrail Hizmetçisi Murat Mercan’ın yeğeni olmaktaydı!
Yeni Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan, aynı zamanda son ABD Büyükelçisi Murat Mercan’ın yeğeni olmaktaydı. Ayrıca Murat Mercan’ın damadı Alparslan Bayraktar da Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı olarak görev yapmaktaydı. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Hafize Gaye Erkan’ın istifasını duyurmasının ardından yeni Başkan Fatih Karahan atanmıştı. Resmi Gazete’de yayımlanan kararla birlikte görevine başlayan Fatih Karahan, aynı zamanda 12 Ocak’ta görevi sona eren eski ABD Büyükelçisi Murat Mercan’ın yeğeni olmaktaydı, Karahan, emekli Büyükelçi Murat Mercan’ın ablası Prof. Dr. Hatice Karahan ile SGK Eski Genel Müdürü Prof. Dr. Servet Rüştü Karahan’ın oğullarıydı. Karahan, TCMB yönetiminin değişmesiyle 28 Temmuz 2023’te Hafize Gaye Erkan’la birlikte Merkez Bankası Başkan Yardımcılığı’na atanmıştı.
Murat Mercan’ın damadı Alparslan Bayraktar ise mayıs ayında yapılan seçimlerden sonra kurulan kabinede Tabii Kaynaklar Bakanlığı’na atanmıştı. Bayraktar, 2018 yılında hayatını, Türkiye’nin ABD Büyükelçisi Murat Mercan’ın kızı Saide Simin Mercan ile birleştirmişti. Murat Mercan o dönem Tokyo Büyükelçisi olarak görev yapıyordu. Bayraktar çiftinin nikâh şahitliğini Erdoğan ile o dönemki TBMM Başkanı Binali Yıldırım ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez yapmıştı.
Murat Mercan’ın Yahudi aşkı!
Hasan Murat Mercan, daha önce Erbakan’dan koparılan Erdoğan’ın Yenilikçi Hareketi ile ABD Yahudi Lobisi arasında irtibat kuran insandı. Ayrıca bu Murat Mercan, AKP iktidarının Siyonist İsrail’le normalleşme sürecinin de mimarıydı. Murat Mercan, AKP Milletvekilliği sırasında B’NAI B’RITH (Ahit’in Çocukları) isimli Siyonist Yahudi örgütüyle Erdoğan iktidarının ilişkilerini sağlamıştı. Sonradan Türkiye’nin Washington Büyükelçisi yapılan Murat Mercan, Sn. Erdoğan’a danışmanlık yapmak ve stratejik akıl sunmak üzere Yahudi Siyonist Kalman Chaim Sporn ile anlaşmışlardır.
Mehmet Şimşek’in Derdi Yabancı Yatırımcı; Yani Siyonist Sermaye Baronlarıydı!
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, istifa eden Merkez Bankası Başkanı Gaye Erkan’ın yerine gelecek isme dair ayrıntıları, ‘İngilizce’ mesajıyla açıklamıştı. İktidarın ekonomi politikaları kur, enflasyon ve cari açık gibi göstergelerde rekorlar kırmıştı. Buna siyasi belirsizlik de eklenince yabancı yatırımcı ülkeden kaçmıştı. Bunda, kendisine ‘ekonomist’ diyen Cumhurbaşkanı T. Erdoğan’ın yanlış kararlarının da etkisi vardı. Seçimler sonrasıysa ekonomide ‘U dönüşü’ yaşanmıştı. Kötü giden ekonomiyi toparlaması için ‘tam yetki’yle Hazine ve Maliye Bakanlığına getirilen Mehmet Şimşek, ABD Siyonist sermaye çevrelerinin talimatıyla Merkez Bankası koltuğuna Hafize Gaye Erkan’ı taşımıştı. Erkan döneminde faizler %45 seviyesine çıkmıştı. Ancak Erkan’ın ‘iletişim’ hataları, sekiz ay sonra istifa etmesine yol açmıştı. Göreve geldiğinden itibaren yabancı yatırımcı için ülke ülke gezen Mehmet Şimşek, yeni Başkana dair ayrıntılarıysa İngilizce mesajında paylaşmıştı. Şimşek, yeni Başkanın: “Olağanüstü bilgi birikimi ve uzmanlığa sahip, saygın bir makro ekonomist” olacağını yani küresel sermayenin hizmetkârlığını yapacağını açıklamıştı.
Ayasofya Camii üst galeri giriş ücreti 25 Euro’ya (875 TL) çıkmıştı!
Ayasofya-i Kebir Camii Şerifi’nin üst katına Türk vatandaşlarının 25 euro giriş ücretini ödeyerek girebileceği netlik kazanmıştı. Bazı vatandaşlar bu ücreti fazla bularak tepki koymuşlardı. Ayasofya’nın galeri katının müze yapıldığı ve Türklerin 25 euro verse bile giremeyeceği iddiaları tartışılmıştı. Yeni uygulamayla Türk vatandaşlarının 25 euro yani yaklaşık 875 lira ödeyerek biletli bir şekilde, Bizans mozaiklerinin bulunduğu galeri katını gezebilecekleri açıklandı. Ancak bazı vatandaşlar bu ücrete karşı çıktı. Ayasofya-i Kebir Camii Şerifi’nde 15 Ocak’ta ibadet için gelenler ile camiyi turistik amaçlı ziyaret eden yabancı turistlerin girişlerini ayıran yeni bir uygulama başlatılmıştı. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından Ayasofya’da gerçekleştirilen restorasyon ve koruma çalışmaları çerçevesinde ziyaretçiler için hazırlanan galeri katının, 3. Ahmet Çeşmesi karşısına konumlandırılan bilet gişesi hizmete açılmıştı. Ayasofya Camiine turistik amaçla gelen yabancılar ise giriş ücreti olarak 25 euro ödemeye başlamıştı.
“Biletli Bile Türk Vatandaşları Giremiyor” İddiaları Tartışılmıştı!
Yeni uygulamanın yürürlüğe girmesinin ardından Ayasofya-i Kebir Camii Şerifi’nde Bizans mozaiklerinin yer aldığı galeri katının Türklere yasak olduğu, sadece yabancı turistlerin ziyaretine izin verildiği iddiası sosyal medyada gündeme taşınmıştı. “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları bilet alsa bile Ayasofya’nın üst katına giremiyor” şeklinde ortaya atılan iddia sonrası bazı vatandaşlar uygulamaya tepki gösterirken, bazıları da iddianın doğru olmadığını vurgulamıştı. Ayrıca “Turistler cami kısmına ayrı, üst kata çıkmak için ayrı para ödüyor” şeklinde iddialarda bulunmuşlardı.
Türk Vatandaşları Ancak Ücretini Ödeyerek Üst Kata Çıkacaklardı!
Kültür ve Turizm Bakanlığı kaynaklarından edinilen bilgiye göre, Ayasofya-i Kebir Camii Şerifi’nin üst katındaki galeri bölümüne 22 Ocak 2023 itibarıyla Türk vatandaşlarının 25 euro karşılığında girebilecekleri açıklanmıştı. Galeri katını ziyaret etmek isteyen Türk vatandaşlarının 3. Ahmet Çeşmesi karşısına konumlandırılan bilet gişesinden bilet almaları ve girişten geçiş yaparak Harim Katı (ibadet edilen alan) ile Osmanlı Dönemi eklerini görebilecekleri vurgulanmıştı. Öte yandan Ayasofya-i Kebir Camii Şerifi’nin galeri katını ziyaret etmek için belirlenen giriş ücretinin Türk vatandaşları için de 25 euro olmasına bazı vatandaşlar karşı çıkmışlardı.
Ayasofya’nın üst katı müze olunca, Erdoğan’ın geçmişteki konuşması hatırlatılmıştı!
“Karamollaoğlu çıkmış, ‘Ayasofya’nın bir bölümü müze olsun’ diyor. Yazıklar olsun sana!” diye çıkışan Erdoğan, şimdi aynısını yapmıştı! Ayasofya’nın bir bölümünün yani üst katının 25 euro karşılığında gezilebiliyor olması sosyal medyada tartışılmıştı. Bu durum, 29 Mart 2023 akşamı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın katıldığı programda yaptığı açıklamayı hatırlatmıştı: “Karamollaoğlu, ‘Ayasofya’nın bir bölümü müze olsun’ diyor. Yazıklar olsun sana!” diye çıkışmıştı. Ayasofya’nın camii olarak kullanılmaya başlamasını savunan ve bunu gerçekleştirdikten sonra büyük bir açılış yapıp Ayasofya’nın müzelikten kurtarıldığını anlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 29 Mart 2023 tarihinde katıldığı programda söylediklerinin şimdi tam tersini yapması kafaları karıştırmıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçmiş tarihli bu konuşmasının yeniden gündeme gelmesinin nedeni ise Ayasofya’nın bir bölümü yani üst katı ancak 25 euro verilerek gezilebiliyor olmasıydı. Şimdi Ayasofya; cami mi, müze mi? tartışması başlamıştı.
R. T. Erdoğan’ın, 30 Mart 2023’te Çankaya Köşkü’nde yaptığı konuşmaların bir kısmı:
“Şunların acınacak halini görünce, doğrusu milletim adına ben çok üzülüyorum. Yani bir taraftan Meral Hanım çıkıyor: ‘Açamazsınız!’ diyor. Meral Hanım, Cumhurbaşkanının imzasının olduğu genelgeyi herhalde gördün. Açtık mı? Açtık. Bir tanesi çıkıyor: ‘Bir metrekarelik bez parçası’ diyor. Bay bay Kemal: “Ben ona çul derim” diyor. Bir başkası, (Temel) Karamollaoğlu, “Ayasofya’nın bir bölümünü müze olarak kullanırız’ diyor. Yazıklar olsun sana!.. Fatih Sultan Mehmet’in bu mabedin neresini müze olarak bıraktığını duydun? Hangi kitapta var bu? Al işte bu Kaboğlu denilen, kaba mı kaba adam; Ayasofya’nın bir bölümünün müze olmasından bahsediyor. Söyle bana arkadaşını, söyleyeyim sana kim olduğunu… Ey Temel Efendi… İşte sen o kaba denilen adamlarla şu anda aynı saftasın. Bir başkası çıkıyor: ‘Yapılanın adı siyasi yüzsüzlüktür’ diyor. Şu anda yanında olan Temel Efendiyle beraber, o hangi esaslar üzerinde hareket ediyor? Anlayın…”[1] diyen Erdoğan şimdi hangi yüzle Ayasofya’nın üst katını müzeye çevirmiş bulunmaktaydı?
Ayrıca Sn. Temel Karamollaoğlu’na “Ayasofya’nın üst katının müze yapılması…” fikrini kimler aşılamıştı?
İptal Edilen Müze Kararının 3.5 Yıl Sonra Üst Kat İçin Devam Kararını Kim Almıştı?
Danıştay’ın, Bakanlar Kurulunun 24 Kasım 1934 tarihli müze kararını iptalinden sonra 10 Temmuz 2020 tarihli CB Kararnamesiyle ibadete açılan “Ayasofya’nın üst katını tekrar müzeye çevirme kararını kimin aldığı?” tartışılmaktaydı. Bu kısmi müze kararının, fetihten sonra Ayasofya’yı camiye çeviren Fatih’in vakfiyesine uygunluğu tartışılırken, müze işletmeciliğinin verildiği firmanın AKP ve Kültür-Turizm Bakanıyla ilişkisi sorgulanmaktaydı. Şimdi vatandaş şaşkındı: “Ayasofya; sanat galerisi mi, müze mi, cami mi olmaktaydı?”
Ayasofya bilet paraları kime akıtılmaktaydı?
“Ayasofya’nın yabancı turistlere açılan üst katının işletmesini alan firmanın ortaklarından biri, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un karısının kız kardeşinin eşi olduğu ortaya atılmıştı” Ayasofya-i Kebir Camii’ne ibadet için gelenler ile kültürel amaçla ziyaret gerçekleştirenlerin ayrılması ve girişlerde oluşan yoğunlukların da önlenmesi gerekçesiyle başlatılan uygulama ile yabancı turistlerin tarihi yapıya gerçekleştirecekleri ziyaretin bedeli 25 Euro’ya çıkmıştı. Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, Unesco’nun önerisi doğrultusunda 15 Ocak 2024’ten itibaren ziyaretçi yönetim planının uygulanacağını ve bu tarihten sonra yabancı turistlerden Ayasofya’ya girmek için 25 euro (875 TL) ücret alınacağını hatırlatmıştı.
ABD Hem Savaş Çıkarmakta, Hem Silah Satmaktaydı!
Dünyadaki savaşların tamamına yakınının hamisi durumundaki Amerika, aynı zamanda bu savaşlarda kullanılan silahların da tamamına yakınını pazarlamaktaydı. ABD’nin 2023 silah satışları 238 milyar dolara ulaşmıştı. Rusya ile Ukrayna arasındaki savaştan bu yana savunma kapasitesini genişletmeye çalışan Polonya, ABD’den 30 milyar dolarlık silah satın almıştı. Rusya ile Ukrayna arasında devam eden savaşın etkisiyle bölgesel silah talebinin artmasıyla, ABD’nin silah satışları ciddi artış göstererek toplamda 238 milyar dolara çıkmıştı. BBC’nin haberine göre, ABD’nin 2023 yılında yabancı ülkelere silah satışları dikkat çekici boyutlara varmıştı.
Dışişleri Bakanlığının ekim ayında sona eren mali yıl için hükümete hazırladığı raporda, ABD hükümetinin 2022’ye kıyasla 2023’te %56’lık artışla 81 milyar dolarlık satış için doğrudan pazarlık yaptığı açıklanmıştı. Amerikan savunma şirketlerinin yabancı ülkelere yaptığı doğrudan satışlarla birlikte ise toplam satış miktarı 238 milyar dolar olarak saptanmıştı.
Polonya, 30 milyar dolar değerinde silah almıştı!
Savunma kapasitesini genişletme çabasında olan Ukrayna’nın komşusu Polonya, ABD’den en büyük silah alımı yapan ülkelerden biri konumundaydı. 12 milyar dolar değerinde Apache helikopterleri satın alan Polonya, HIMARS çoklu roketatar sistemi için 10 milyar dolar ve M1A1 Abrams tankları için 3,75 milyar dolar ayırmıştı. Polonya, ayrıca, entegre hava ve füze savunma muharebe sistemlerine 4 milyar dolar harcadı. Başbakan Donald Tusk, önceki hükümetin Polonya’yı “Avrupa’nın en güçlü kara gücü” yapmayı hedefleyen askeri modernizasyon programını sürdürmeyi amaçlamıştı. ABD’nin silah satışları, Ukrayna Savaşı nedeniyle uzun yıllardır Washington’dan sonraki en büyük ikinci silah satıcısı Moskova’dan uzaklaşan ülkeler tarafından artırılmıştı.
Almanya, Chinook tipi helikopterlere 8,5 milyar dolar harcamıştı. Bulgaristan, Stryker tipi zırhlı araçlara 1,5 milyar dolar öderken, Norveç 1 milyar dolar değerinde çok işlevli helikopterler satın almıştı. Çek Cumhuriyeti ise 5,6 milyar dolarlık F-35 savaş uçakları ve mühimmatı ısmarlamıştı.
Güney Kore, F-35 uçaklarına 5 milyar dolar aktarmıştı!
Amerikan silahlarına Avrupa dışında da yoğun ilgi vardı. Güney Kore, F-35 savaş uçakları için 5 milyar dolar öderken, Avustralya C130J-30 Super Hercules tipi uçaklara 6,3 milyar dolar aktarmıştı. Japonya da E-2D Hawkeye tipi gözetleme uçağı için 1 milyar dolarlık anlaşma yapmıştı.
“İsrail Uğruna Yahudi Saltanatı Riske Atılmamalı!” Çıkışları Yoğunlaşmıştı!
ABD’de muhalif yazıların ağırlıklı olarak yer aldığı The Intercept sitesinde, ABD’nin İsrail’i korumasının nelere mal olduğuna dair geniş kapsamlı bir makale yayımlanmıştı. Makalede “Özellikle ABD bölgeden uzaklaşmaya çalışırken, İsrail giderek Amerika’nın Orta Doğu’daki çıkarlarına karşı bir sorun haline geliyor. ABD’li yetkililer, İsrail hükümetini yerel tehditlerden korumak ve Gazze’deki kampanyaya yönelik uluslararası öfkeyi uzaklaştırmak için önemli ekonomik, siyasi ve askeri kaynakları ayırmaya zorlanıyor” ifadeleri yer almıştı.
İsrail, Artık Batılılar İçin Bir Külfet Konumundaydı!
Yazıda, Washington’daki Georgetown Üniversitesi’ndeki Arap Araştırmaları Enstitüsü’ne (ASI) bağlı bir medya kuruluşu Jadaliyya’nın Orta Doğu uzmanı yazarı Mouin Rabbani’ye atfen şu görüşler aktarılmıştı: “İsrail’in Batılı sponsorları ve müttefikleri için en önemli özelliği, her şeye gücü yeten bir yerel polis memuru ve Orta Doğu’da Batı çıkarlarının en iyi kalesi olarak temsil edilmesi sanılmıştır. Ama artık bu öngörü tersine çevrilmiş durumdadır. Çünkü İsrail, ABD ve Batı için bir tehlike olmaya başlamıştır.”
Hamas’ın İsrail’e saldırısını takip eden günlerde Başkan Joe Biden’ın, onlarca yıldır kullandığı “Gerçek şu ki, İsrail olmasaydı, bir tane icat etmek zorunda kalırdık” sözü hatırlatılmıştı.
Amerika siyasi tarihinde daha önce de buna benzer görüşler dile getirildiği yazıdaki şu bölüm enteresandı; “Robert F. Kennedy, İsrail Devleti’ni ABD’nin ‘Ortadoğu’da uçak gemisine sahip olmasına” benzetmişti. Yakın zamanda Cumhuriyetçilerin Başkanlık tartışmasında Nikki Haley, ‘İsrail’in bize değil, bizim İsrail’e ihtiyacımız var’ diyecek kadar ileri gitmişti…
Yazıda ABD’nin önemli düşünce kuruluşu Quincy Institute for Responsible Statecraft kurucu ortağı ve Başkan Yardımcısı Trita Parsi’nin; “ABD’nin askeri ve diplomatik koruması, İsraillileri uzlaşma arayışından caydırdı. Eğer ABD’nin şartsız ve sınırsız desteği olmasaydı, İsrail Filistin’de barışa razı olacaktı…” sözleri çarpıcıydı.
“Sorgusuz destek ve boş çek sağladığımızda, müttefik olarak gördüğümüz ülkelerin en kötü davranışlarını körüklüyoruz” uyarıları yapılmıştı.
ABD Askeri Üsleri Eleştirilmeye Başlanmıştı.
Yazıda “Yıllardır Tower 22 karakolu ve Irak, Suriye ve Ürdün gibi komşu ülkelerdeki diğer ABD askeri üsleri, ABD birliklerinin kolay hedefler halini aldığı ve Amerikan çıkarlarına hiçbir faydası olmadığı” vurgulanmıştı.
Yazı, bugüne gelinen noktayı şöyle aktarmıştı:
“ABD askeri yetkilileri, İsrail’e yönelik koşulsuz ABD desteğinin, İsrail’in Filistinlilere yönelik yıkım ve kıyım politikaları nedeniyle popülerliğini yitirdiği, bölgedeki ABD çıkarları üzerindeki etkisini haklı olarak eleştirmektedir. ABD’li askeri yetkililerin bile yaptığı bu şikâyetler, siyasi baskı altında sıklıkla reddedilmektedir. ABD liderlerinin ülkenin Orta Doğu’daki ayak izini azaltma yönünde defalarca verdiği sözlere rağmen, ABD’nin İsrail’e olan bağlılığı bölge genelinde askeri müdahaleye dönüşmüş vaziyettedir. İsrail ABD’nin başına büyük riskler açacağa benzemektedir…”
Blinken’dan, “Ortadoğu’da 1973’ten bu yana en tehlikeli dönemi yaşıyoruz” itirafı!
Filistin’de yaşanan İsrail sorununu çözmek yerine sürekli kışkırtıp destek veren; Afganistan, Irak, Suriye, Libya gibi İslam ülkelerini paramparça eden, bu ülkelerde kalan son nefesleri de kesmek için fırsat gözleyen ABD’den ilginç bir değerlendirme yapılmıştı. ABD Dışişleri Bakanı Yahudi Antony Blinken, 7 Ekim’den Suriye-Ürdün sınırındaki Amerikan üssüne düzenlenen saldırıya kadarki süreci, “1973’ten bu yana bölgede (Ortadoğu’da), şu an karşı karşıya kaldığımız kadar tehlikeli bir dönem görmedik” sözleriyle tanımlamıştı.
NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg ile Washington’da ortak basın toplantısı düzenleyen Blinken, 3 Amerikan askerinin öldüğü saldırıya ilişkin değerlendirmeler yapmıştı. Blinken, 7 Ekim’den sonra iyice tırmanan gerilimin bölgede ciddi bir tansiyon biriktirdiğini vurgulamıştı.
ABD’li Bakan, son 3 ayda bölgede yükselen tansiyonu, “Şu anda Ortadoğu’da inanılmaz istikrarsız bir dönem yaşıyoruz. 1973’ten bu yana bölgede, şu an karşı karşıya kaldığımız kadar tehlikeli bir dönem görmedik” sözleriyle aktarmıştı. Gerilimin bölge geneline yayılmasını istemediklerini ifade eden Blinken, bununla birlikte Amerikan kuvvetlerini ve çıkarlarını korumak için gereken her şeyi yapmaya devam edeceklerini de hatırlatmıştı.
BMGK’dan tepki çeken Kıbrıs kararı!
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK), Kıbrıs’ta 1964’ten beri Ada’da bulunan BM Barış Gücü’nün (BMBG) görev süresini bir yıl daha uzatma kararı almıştı. KKTC: ‘Kıbrıs Türk tarafının iradesini ve varlığını yok sayan bu yaklaşımı reddediyoruz’ açıklamasını yapmıştı. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde (BMGK) karar oy birliğiyle çıkmıştı. Böylelikle, 1964’ten beri Ada’da bulunan BMBG’nin görev süresi 1 yıl daha uzatılmıştı!
Eski Kolombiya Dışişleri Bakanı Cuellar Kıbrıs Şahsi Temsilcisi Olarak Atanmıştı!
Kararda, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in, eski Kolombiya Dışişleri Bakanı Cuellar’ı Kıbrıs Şahsi Temsilcisi olarak atamasının memnuniyetle karşılandığı bildirilirken, taraflara bunu fırsat olarak değerlendirme ve iş birliği içinde hareket etme çağrısı yapılmıştı. Taraflara ara bölgede gerginliği azaltma çağrısı yapılan kararda, ara bölgenin bütünlüğünün muhafaza edilmesinin önemi vurgulanmıştı. Kıbrıs’taki BM Barış Gücü, 1964 yılında Güvenlik Konseyinin kararıyla 796 askeri ve 65 polis personelinden oluşan bir güçle kurulmuş durumdaydı.
Rum Kesimi Hiçbir Zaman Barışa Yanaşmamıştı!
Kıbrıs Adası, Erbakan’ın sayesinde 1974’ten bu yana kuzeyde Türk ve güneyde Rumlar olmak üzere iki parçaya ayrılmıştı ve Ada’da huzur sağlanmıştı. 2004’te Kıbrıslı Rumlar, BM tarafından sunulan Ada’nın iki parçasını birleştirmeye yönelik bir plana karşı çıkmışlardı. Erdoğan iktidarının koyu gafletine rağmen, Rumların karşı çıkmasıyla KKTC ayakta kalmıştı.
KKTC, Kıbrıs’taki BM Barış Gücü’nün Görev Süresinin Uzatılmasına Karşıydı!
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan yazılı açıklamada, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nin Kıbrıs’taki Barış Gücü’nün görev süresini 31 Ocak 2025 tarihine kadar uzatmasına karşı çıkmıştı. KKTC Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan yazılı açıklamada, “Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 4 Mart 1964 tarih ve 186 sayılı kararı ile oluşturulan Barış Gücü’nün Kıbrıs’taki varlığı 60’ıncı yılına ulaşmıştır. Barış Gücü bu süre içerisinde uygulamakla yükümlü olduğu Ada’daki iki tarafa eşit davranmak ve anlaşmazlıklara adil çözüm bulmak gibi temel görevlerini yerine getirmemiştir. Ayrıca, ilgili tüm taraflarca sürdürülemez olarak kabul edilen statükonun koruyucusu konumuna gelmiştir” gerçeği hatırlatılmıştı.
“Güvenlik Konseyi, tarafımızın onayını almadan Barış Gücü’nün görev süresini uzatarak hatasını bir kez daha tekrarlamıştır!”
Barış Gücü’nün bugüne kadar KKTC sınırları içerisinde faaliyetlerini sürdürmesinin KKTC’nin iyi niyetle iş birliği yapması olduğuna dikkat çekilen açıklamada, “Güvenlik Konseyi, tarafımızın onayını almadan Barış Gücü’nün görev süresini uzatarak hatasını bir kez daha tekrarlamıştır. Kıbrıs Türk tarafının iradesini ve varlığını yok sayan bu yaklaşımı reddediyoruz. Kıbrıs’ın kuzeyinde egemenlik Kıbrıs Türk halkına ve onun devleti Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne aittir. Barış Gücü’nün ülkemizdeki faaliyetlerini meşru bir zeminde yürütmesi şarttır” vurgusu yapılmıştı.
“Gerçeklerle Bağdaşmayan, Başarısızlığı Kanıtlanmış Bir Modeli Dayatmak Kıbrıs Türk Halkının İradesine Büyük Bir Saygısızlıktır!”
Açıklamada, “Güvenlik Konseyi kararında, bir yandan taraflardan BM Genel Sekreteri tarafından atanan Kişisel Temsilci ile yapıcı bir ilişki geliştirmeleri istenirken, diğer yandan taraflara Kıbrıs’ta ‘iki bölgeli, iki toplumlu federasyon’ temelinde kapsamlı anlaşma sağlanması yönünde çaba göstermeleri çağrısı yapılmaktadır. Gerçeklerle bağdaşmayan, başarısızlığı kanıtlanmış bir modeli dayatmak Kıbrıs Türk halkının iradesine büyük bir saygısızlık teşkil etmekte, diğer yandan Kişisel Temsilcinin yapacağı temaslara ön şart koymaktadır” diye uyarılmıştı.
“BM Güvenlik Konseyi Üyelerinin Geçerliliğini Yitirmiş Güvenlik Konseyi Kararlarını Gözden Geçirmesi Lazımdır!”
KKTC’nin kişisel temsilciden beklentisinin açık yüreklilikle temaslarını yürütmesi ve Kıbrıs meselesindeki yeni vizyonumuzu bir kez daha kayda geçirmesi olduğu vurgulanan açıklamada, “Bugün Ada’daki tek gerçekçi çözüm, mevcut iki devletin egemen eşitliği ve eşit uluslararası statüsü temelinde iyi komşuluk ilişkisi geliştirmelerinden geçmektedir. Gelinen aşamada, Ada’da kalıcı iş birliği ve istikrar ortamının sağlanması için BM Güvenlik Konseyi üyelerinin geçerliliğini yitirmiş Güvenlik Konseyi kararlarını gözden geçirmesi ve Ada’da kendi sınırları içinde iki ayrı halk ve iki ayrı devletin varlığına dayalı yeni bir yaklaşım benimsemesi gerekmektedir.”
“Rum Yönetimi, Bu Hâkimiyetçi Tutumunu Ara Bölgeye de Genişletmeye Çalışmaktadır!”
2023 yılında Yiğitler-Pile yolunun yapımında çıkan olaylarda tek sorumlunun Barış Gücü olduğu vurgulanan açıklamada, “Kıbrıs Türk tarafı konuya ilişkin olarak Barış Gücü ile sağlanan mutabakatın uygulanmasını ve yol inşaatının en kısa sürede tamamlanmasını talep etmektedir. Diğer yandan, Ada’nın sözde tek sahibi olduğu iddiasındaki Rum yönetimi, bu hâkimiyetçi tutumunu ara bölgeye de genişletmeye çalışmaktadır. Ara bölgede yaşanan gerginlik ve ihlallerin giderek artması bu çarpık anlayışın bir neticesidir” gerçeği vurgulanmıştı.[2]
Evet, BM; Kıbrıs’ın tamamen, Siyonist İsrail’in arka bahçesi ve batmayan güvenlik gemisi olması için çırpınmaktaydı! Ve her nedense, bu Siyonist ve emperyalist merkezler, Recep T. Erdoğan’ın iktidarda kalması için çaba harcamaktaydı!?.
Ama onun da sonu yaklaşmıştı. Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Hatay İlçe Belediye Başkan Tanıtım Toplantısında (Antakya Spor Salonu – 03 Şubat 2024) yaptığı konuşmada, R. T. Erdoğan, “Bir gerçeği sizlere şu anda söylüyorum. Merkezi yönetimle yerel yönetim el ele vermezse, dayanışma halinde olmazsa, o şehre herhangi bir şey gelmez! Hatay’a geldi mi? Bak, şu anda Hatay, garip kaldı, Hatay, mahzun kaldı!” sözleriyle Cumhur İttifakı’nın dışında kalan Belediyelere devletin destek olmayacağını resmen açığa vurmuşlardı. Bu tehdit ve şantajlarla halkımızı korkutma çabaları, sonlarını sezmiş olmanın telaşıydı…
[1] 30 Mart 2023 – haberler.com
[2] 30 Ocak 2024 – superhaber.com

Özellikle yurtdışından ithal edilerek getirilen söz konusu şahısların Siyonizmin ekonomi komiserliği yaptığı artık aşikardır. Eğitim hayatları dahi dizayn edilmiş bu iyi eğitimli devşirmeler ekonomi mekanizmalarımızda derin yaralar bırakmaktadırlar. Örneğin son dönemde çıkarılan ve vatandaşın kur riskini minimize edeceği yönünde algı oluşturulan “Döviz Dönüşümlü Kur Korumalı Mevduat” gibi ürünler ülkenin tahvil yükünü arttırarak borçlanmayı ve enflasyonu daha da tetiklemektedir. Sanki ülkemizin ekonomik sorunlarını çözecek kisvesi altından ithal edilen bu şahıslar, ekonomi makinesini hiç çalışmayacak düzeye getirmek için ince ince tahribatlarına devam etmektedirler.
Ahmet Hocamızın da belirttiği gibi Siyonist Yahudi Sermayesinin bir figüranı gidip diğer figüranı gelmiş bulunmaktadır. Bu şahsın ne gibi tahribatlar yapmak için getirildiği ise önümüzdeki günlerde açığa çıkacaktır.
“Bir başkası, (Temel) Karamollaoğlu, “Ayasofya’nın bir bölümünü müze olarak kullanırız’ diyor. Yazıklar olsun sana!.. Fatih Sultan Mehmet’in bu mabedin neresini müze olarak bıraktığını duydun? Hangi kitapta var bu?…”
Erdoğan’ın bu sözlerinden sonra Ayasofya’nın bir bölümün müze olması; İktidarın omurgasızlığının ve yöneten değil yönetilen olduğunun göstergesi değil mi?
Ayrıca Sn. Temel Karamollaoğlu’na “Ayasofya’nın üst katının müze yapılması…” fikrini kimler aşılamıştı? Sorusu ve işin sonunda “Ayasofya’nın bir bölümünün müze olması” bozuk kafa yapısını ve kirli/karanlık bağlantılarının göstergesidir.
Yeryüzünde inkarcı ve sömürücü zalimlerin değil, inançlı ve adaletli kimselerin hükümran olmasını savunmak ve bunun için çalışmak gerekir…
Tam tersine dünya hakimiyetini, siyonist çevrelerin ve barbar batılı güçlerin elinde olmasına razı olmak ve onların kurduğu zulüm ve sömürü teşkilatlarını beğenmek ve sahip çıkmak işe, şeytana tarafgirliktir ve kalbi bir rahatsızlığın ifadesidir.
Maddi manevi olarak yozlaştırılan, uyutulan,bir toplum, her yönden saygınlığını yitiren, ve halkın gözünü boyayan sihirbazların oyunu hilesi boşa çıkıyor ve, büyü bozuluyor, çünkü Dünyanın acilen.!!.Adil düzene ihtiyacı var, ve o günler çok yakında….
Üstad Ahmet Akgül yine haklı çıktı!
AKP yönetiminde her geçen yıl kötüye doğru giden ekonomi özellikle 2022 yılında başka bir boyut kazanmıştı.. Satılacak bir şey kalmaması, artık alınan dış borçların faizinin dahi ödenemeyecek hale gelmesi, hızla yükselen enflasyon, ısrarla düşürülen faiz, ardından mevduat faizi, hızla yükselen altın ve kur.. Fakirin cebinden alınan ve zenginlere aktarılan servet..
Erdoğan’ın talimatlarıyla sürekli değişen Merkez Bankası Başkanları…
Hafize Gaye Erkan’ın MB Başkanı olacağı kulislerde konuşulurken,
Üstad Ahmet Akgül;
Kimler tarafından atandığını, kimlere hizmet ettiğini, soyunu, akrabalık bağlarını, asıl kimliğini, gayesini ifşa etmiş ardından istifa etmek zorunda kalmıştı!
Daha önce Erdoğan’ın; ”Halk Bankasını soyanlar kimler, halkım bilsin!” diyerek saydığı isim listesinin başında olan İngiliz pasaportlu Mehmet Şimşek’i kimlerin hangi amaçla tekrar Maliye Bakanlığına atadığını da yazmıştı!
BOP Projesi Eş Başkanın, Haim Nahum Doktrinini uygulamakta ve maalesef son aşamaya gelindiğini de defaatle hatırlatmış ve uyarmıştı!
“AKP’ye oy vermek demek, İsrail’e oy vermektir.”
Prof. DR. Necmettin ERBAKAN
Yaptığı hayır görünümlü icraatların arkasından hep şer olduğu ortaya çıkan Erdoğan İktidarı;
Daha önce Annan Planı ile AB’ye girmek uğruna, Kıbrıs’ı feda etmeye kalkmıştı!
Üstad Ahmet Akgül;
AKP’nin Ayasofya’yı niçin açtığını da daha önce yazmış ve uyarmıştı!
”Siyonistlerin en büyük korkusu; Türkiye’nin Erbakan çizgisine geri dönmesidir!”
diyerek, Milli Görüş hareketine sızmış bir çok kimsenin gerçek asıllarını ve ayarlarını ortaya koymuş ve uyarmıştı!
Gazze’yi bütün süper zalimlerin başlarına dar eden Mücahid Hamas’ın kuruculuğuna öncülük eden kişinin Erbakan Hoca olduğu da, bizzat Hamas’lı yöneticinin verdiği röportajda ortaya çıkmıştı!
Erdoğan’ın Türk halkını ilk tehdit edişi değildi ama belki de son tehdidi olacaktı?!
Daha önce fetö ve işbirlikçileri tarafından ülkemizin her bölgesinde bombalar patlatılırken, kendi başına iktidar olamayan Erdoğan iktidarı; ”halkım huzur ve güven istiyorsa sandıkta kime oy vereceğini bilmelidir!” anlamına gelen açıklamalar yapan Erdoğan, son olarak belediye seçimleri üzerinden halkı tehdit etmişti!
Artık geri dönüşü yoktu!
Erbakan Hoca tarafından kurtarılan Kıbrıs batmayan bir uçak gemisiydi!
KKTC’inin bayrağı bizzat Erbakan Hoca tarafından çizilmiş ve Siyonistlere büyük bir ültimatom vermişti!
Evet, Siyon – Haçlı Birliğinin çok sevdikleri ve uğrunda dünyayı ateşe verdikleri İsrail;
”Kıbrıs’tan korunur ve Kıbrıs’tan vurulurdu!”
ABD’nin, Güney Kıbrıs üzerinden Gazze Şeridine deniz iskelesi kurması ve güya Gazze halkına insani yardımları deniz koridorundan aktarmak bahanesiyle 500 ABD askerini görevlendirmesinin arkasında da şeytani planlar olsa da..
İsrail ve şeytanın düzeni yeryüzünden silinecekti!
Erbakan zihniyeti ve teknolojisi, Milli Çözüm İktidarı ve Milli TSK artık gün sayıyordu!
Öyleyse bekleyin zalimler ve uşakları! Adil Düzen ve Yeni Bir Dünya mutlaka kurulacaktı! ve Allah, intikamını sadık mü’minler eliyle alacaktı!
Ya Rab va’dine şükür, zalimleri kahreyle! mazlumların üzerine sabır yağdır!
Allah nurunu tamamlayacak! Zafer inananlarındır ve zafer yakındır!!!
Soru: Merkez Bankası’nın başına neden hep Siyonist Yahudi sermayesinin figüranları atanır?
Cevap: Millete çaktırmadan işbirlikçi iktidarın Siyonizm’e ödediği haracın tahsilini gerçekleştirmek için.
Merkez Bankası Kanunu’nun “Bankanın Yapamıyacağı İşlemler” başlığı altında “Banka, Hazine ile kamu kurum ve kuruluşlarına avans veremez ve kredi açamaz. Hazine ile kamu kurum ve kuruluşlarının ihraç ettiği borçlanma araçlarını birincil piyasadan satın alamaz.” diyor.
Peki, bu maddede ne diyor?
Diyor ki, “Hazine ve kamu kuruluşları yani devlet borç almak isterse, önce Merkez Bankası bankalara belirli bir faiz oranıyla borç verecek, bankalar da Merkez Bankasından aldıkları parayı daha yüksek bir faiz oranıyla devlete borç verecek” diyor.
Yani; devlet kendi parasını borç almak isterse, politika faizi ile tahvil faizi arasındaki fark kadar Siyonizm’e haraç ödeyecek diyor.
Yani; millet kendi parasını borç almak isterse, politika faizi ile piyasa faizi arasındaki fark kadar Siyonizm’e haraç ödeyecek diyor.
Soru: Devlet ve millet neden Siyonizm’e haraç ödemeden kendi parasını kullanamıyor!
Cevap: Çünkü işbirlikçi iktidar, iktidarının devamı için, Siyonizm’e haraç ödemek zorunda!
Siyonist Yahudi sermayesinin figüranları ekonomi yönetiminin başına oturtuluyor, millet bu sömürü sistemini anlamassın diye politika faizi deniyor, tahvil faizi deniyor, piyasa faizi deniyor.
Politika faizi: Merkez Bankası’nın bankalara borç verirken uyguladığı faiz.
Tahvil faizi: Bankaların Merkez Bankası’ndan aldıkları parayı Hazineye borç verirken uyguladıkları faiz.
Piyasa faizi: Bankaların Merkez Bankası’ndan aldıkları parayı piyasaya verirken uyguladıkları faiz.
Kimi içeriden yani yakın akrabalarından, kimi dışarıdan siyonist odakların güdümünden bir sürü elemanla ülkeyi kevgire çeviren iktidar; patlayan baraj gibi kontrolden çıkan ekonomi nedeniyle gayet telaşlı… Maddi ve manevi anlamda tam anlamıyla tükenmişlik sendromu yaşayan ülkemizin ve yöneticilerinin bir sonraki durağının tası tarağı toplamak olduğu açık. Bakalım toptan değişimin kapısını açacak ve asıl şeytanın şebekesi olan siyonizmin kökünü kazıyacak günlerin gelişi sahtekar işbirlikçileri ne hale sokacak göreceğiz.
Tüm dünya aslında işgal altındadır. Dünyanın bu siyonist işgaline sadece ve sadece fikren Milli Çözüm, fiilen Filistin başkaldırmıştır. Rahmetli Erbakan Hocamız bunu biz siyonist dünya hapishanesinde isyan çıkarmış birkaç inananız diye özetlemiştir.
Evet siyonizm demokratur oyunuyla halkları yönetime sadece alet etmektedir. Gerçek egemenliğe bu bozuk düzene isyan çıkarmakla ulaşılır. Özgür bir dünya gerçek demokrasiye dayanan Adil Düzen ile, yeni bir dünyanın kurulması ile mümkündür.
Ne mutlu bu kutlu yolun fiili ve fikri mücadele veren isyancılarına..