YEREL SEÇİM SONUÇLARI
VE
GELECEĞİN İPUÇLARI
AKP neden oldukça ağır kayıplar yaşamıştı?
İstanbul, Ankara ve İzmir Büyükşehir Belediyelerini elinde tutmayı başaran CHP, AKP’nin elinden 3 büyükşehir ve 7 il merkez belediyesini daha almıştı. MHP, Yeniden Refah Partisi (YRP) ile DEM Parti de AKP’den 2’şer il alırken; AKP’den İYİ Parti ile Büyük Birlik Partisi’ne de birer il geçmiş durumdaydı. 2019 yerel seçiminde Türkiye genelinde oyların %44,33’ünü alan AKP’nin, 2024 mahalli idareler seçimindeki toplam oy oranının %35,48’e düşmesi, aslında sonun başlangıcıydı. Üstad Ahmet Akgül, bu uyarılarını 2016 yılında yazdığı “Başkanlık Muamması ve Çarkların Tıkanması” kitabında açık yüreklilikle ve cesaretle gündeme taşımıştı. İşte Erdoğan iktidarına kaybettiren bu yerel seçimler, halkımızın kesin ve keskin bir uyarı notasıydı!
Seçim sonuçlarını değerlendiren uzmanlar, AKP’ye destekte görülen düşüşün ekonomik krizin yanı sıra parti kadrolarındaki değişim ile yerelde seçmenden kopuştan kaynaklandığını söylüyorlardı.
Kiralık uzmanlar seçim sonuçlarını analiz ederken “ekonomik krize rağmen Erdoğan’ı ve AKP’yi desteklemeye devam eden yaklaşık %35,5’lik bir seçmen kitlesi olduğunu” söylese de durum çok farklıydı.
ABD’deki Middlebury College’da Siyaset Bilimi Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Şebnem Gümüşçü, “Çok büyük bir yoksullaşma var, gelir dağılımlarında uçurumlar oluşuyor, insanlar özellikle büyükşehirlerde faturalarını ve kiralarını ödeyemiyor, çocuklarını okula aç gönderiyorlar. Parti teşkilatlarının yolsuzluğa bulaşmış olması da yerelde çok net gözlemleniyor.” tespitinde bulunuyorlardı.
Çünkü Erdoğan İktidarınca:
•Yandaş TV’lerde, mutlaka ve büyük farkla kazanacakları propagandası yapılmasına…
•Tüm devlet imkânlarının ve kadrolarının hoyratça kullanılmasına…
•AKP’ye oy vermeyen il ve ilçelerin devlet desteğinden mahrum bırakılacağı şantajının pompalanmasına rağmen ancak %34 oy alabiliyorsa…
•Üstelik bu oylarda Cumhur İttifakı MHP’nin de önemli bir payı varsa, normal şartlarda gireceği bir seçimden ancak %17 oy alacağını söylemek yerinde olacaktı. Şimdi %17’lik bir partinin ve başındaki şahsiyetin hâlâ iktidarda kalması siyasi etike ne kadar uygun sayılırdı?
Din istismarcısı AKP sona yaklaşmıştı
Henüz seçimin üzerinden iki gün geçmesine rağmen karanlık eller devreye sokulmuşlardı. Van’da DEM Parti’nin kazandığı seçimi, İl Seçim Kurulu geçersiz sayarak mazbatayı AKP adayına uzatmıştı. Neyse ki, yapılan itiraz üzerine Yüksek Seçim Kurulu bu haksızlığı ortadan kaldırmıştı. AKP ve DEM Parti esasen müttefik oldukları halde, şimdi apaçık bir danışıklı dövüş oynamalarının sebebi ne olaydı? Cumhur İttifakı seçimi kazanmak için kesenin ağzını açıp, devletin tüm kaynaklarını kuruttuklarından -bazı basında yazılanlara göre- maaşları dahi ödeyemeyecek durumdalardı.
Zaten AKP, her işini danışıklı dövüşle yürütmenin ustasıydı.
Jerusalem Post gazetesinin haberine göre, Tel Aviv’deki Türkiye Büyükelçiliğinin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Türkiye’deki yerel seçimlerdeki siyasi kaygılar” nedeniyle İsrail’e saldırdığını; Türkiye’nin kapalı kapılar ardında İsrail’le ilişkilerini geliştirmek niyetinde olduğu yazılmıştı. Maariv gazetesine dayandırılan habere göre; Cumhurbaşkanı Recep T. Erdoğan, Gazze savaşı başladığından beri söylem düzeyinde Siyonist rejimini hedef alsa da aslında İsrail’le diplomatik ilişkileri geliştirmek amacındaydı.
Seçim sürecinde miting meydanlarında Erdoğan’ın, “Netanyahu ve yönetimi, Gazze’de işledikleri insanlık suçlarıyla, bugünün Nazileri gibi isimlerini Hitler, Mussolini ve Stalin’in yanına yazıyorlar” demesinin ardından, Türkiye’nin Tel Aviv Büyükelçi Yardımcısı, İsrail Dışişleri Bakanı Yisrael Katz tarafından çağrılmış ve uyarılmıştı. Habere göre Türk Büyükelçi Yardımcısı, İsrail Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Jacob Blitstein’a, ‘Erdoğan’ın İsrail’e karşı sert söyleminin Türkiye’deki yerel seçimlerle ilgili siyasi kaygılarından kaynaklandığını’ aktarmıştı.
Büyükelçi Yardımcısı, seçimlerden sonra Türkiye’nin İsrail ile ilişkilerini geliştirmeye başlayacağını, bunun için de savaşın başında İsrail’e geri çağrılan İsrail Büyükelçisinin geri gönderilmesi ve Türkiye’nin Tel Aviv Büyükelçisinin de geri dönmesi gerektiğini vurgulamıştı.[1]
Velhasıl; Milli Çözüm Dergisi = Üstad Ahmet Akgül’ün yıllardır yazıp söylediği her şey bir bir çıkmıştı, çıkmaktaydı ve çıkacaktı. Son olarak çıkacak iki gelişme; İSRAİL’İN ve AKP’nin YIKILIŞI kalmıştı.
Türkiye’nin bu karanlık zihniyetin elinden tek kurtuluş ve çıkış yolu kalmıştı. O çıkış yolunu ise Aziz Erbakan Hocamız bir basın toplantısında şu sözlerle ifade etmişlerdi:
“Bakın size kesinlikle ifade ediyorum ki: TÜRKİYE’NİN KURTULUŞU; Milli Çözüm’e inanan bir Cumhurbaşkanı’nın o makama oturması, Milli Çözüm’e inanan bir Hükümet’in kurulması ve yeni bir devrin başlamasıyla mümkündür!”
06 Mart 2024 Sn. Recep T. Erdoğan’ın; ELÂZIĞ MİTİNGİNDEN “Güldürürken Düşündüren” Notlar Aktarmıştık!
AKP İl Başkanı Şerafettin Yıldırım yaptığı konuşmada:
“Ak Parti Belediye Başkanlarımız, sadece sabah 9 00 akşam 5 00 arası değil, gece-gündüz devamlı hizmet üzerindedirler!” deyince, uzaktan bir köşede izleyen,
Gariban Fikri Emmi:
“Doğrudur Beyim… Sizin Belediye Başkanlarınız geceleri de her türlü hizmet oteli işletmektedir!” diye mırıldanmıştı.
Not: Elazığ Mollakendi AKP’li Belediye Başkanı Mehmet Enis Doğan 24 Şubat 2024 tarihinde, işlettikleri otelde fuhuş yaptırdıkları gerekçesiyle suçüstü basılıp tutuklanmışlardı!..
Bu hizmet otelinde(!) hangi üst düzey kodamanları ve iş adamlarını ağırladıkları ise, sadece ve herhalde kamera kayıtlarıyla ortaya çıkacaktı!..
•AKP Gn. Bşk. Yardımcısı Yusuf Ziya Yılmaz ise:
“Ak Parti İktidarı, Belediyelere imkân sağlamak hususunda asla parti ayrımı yapmamıştır” deyince,
Gariban Fikri Emmi:
“Yahu, ne cesaret!.. Bu zat, hem de yüzüne karşı Sn. Erdoğan’ı yalancı çıkarmaktadır!.. Sn. Başkan, kaç yerde: ‘İktidara oy yoksa, belediyelere bütçeden pay yok!..’ anlamında tehditler savurmamış ve halkımızı ikaz buyurmamışlar mıydı?!.” diye mırıldanmıştı…
•Sn. Recep T. Erdoğan, konuşmasının bir yerinde:
“Biz vatandaşımıza hep dürüst ve hasbi davrandık; asla gerçekleri çarpıtmadık, olduğumuzdan farklı tavır takınmadık… Bakınız Gazze’yi ve Filistinli kardeşlerimizi de yalnız bırakmadık, bırakmayacağız… Bölgemizdeki katliamları durdurmak için çırpınmaktayız…” dediğini duyan,
Gariban Fikri Emmi:
“Herhalde Sn. Başkanın dili sürçmekteydi… Yoksa, TÜİK’in resmi sitesindeki verilere göre, 3,5 ay boyunca İsrail’e yaklaşık 900 gemi dolusu; akaryakıt, gıda, su, silah ve mühimmat malzemesi yolladıklarını söyleyecekti…
Aslında Gazzeliler, İsrail’in engellemesiyle, açlıktan, susuzluktan, ilaçsızlıktan ve fosfor bombalarından kırılıp kıvranırken, AKP’nin Sakarya Mitinginde ‘İsrail’e yardımı kesin!’ diye açılan pankartları hemen indiren ve duyarlı vatandaşları sindiren yine kendileri olmaktaydı!?.”
Ve sonunda Sn. Erdoğan:
“Bu muhalefetin, rantı bol belediyeleri ille de kazanmak dışında bir gayeleri yoktur!” deyince, Gariban Fikri Emmi:
“Bu yüzden mi, geçen seçimlerde kaybettiğiniz İstanbul’da, hilekârlık ve zorbalıkla seçimleri tekrar ettirdiniz ve daha beter kaybettiniz?.. İstanbul’da rantınız kesildi diye mi, bütün Bakanlarınızı ve devlet kurumlarını, Sn. KURUM’un özel hizmetine verdiniz?” diye mırıldanmıştı!..
Seçim akşamına kadar Erdoğan’ın kerametlerini, Cumhur İttifakı’nın marifetlerini yazıp konuşan kiralık yazar ve yorumcular, şok edici sonuçları görünce mazeretler üretmeye başlamışlardı.
Yeni Akit Yazı İşleri Müdürü Ali Karahasanoğlu: “Sağlıklı ve çok akılcı davranan insanlar da, zaman zaman akıl tutulması yaşayabilirler. Hepimiz, zaman zaman akıl tutulması yaşarız. Hızlı ve doğru karar alma süreçlerinde, normal şartlarda asla yapmayacağımız yanlışlara, bazen ‘nasıl oldu, nasıl olabiliyor’ diye sorgulama yapa yapa imza attığımız/attığınız olur. Dün de 61 milyon seçmen nezdinde, bir akıl tutulması yaşandığı kanaatindeyim. Şu il, bu il özelinde söylemiyorum. Tabii ki bazı illerde yaşanan akıl tutulmasının, çok daha yüksek dozlu olduğu kanaatindeyim. Bunların birincisi İstanbul, ikincisi Ankara’dır… Ama genel tablo da, bu iki ilden farklı değil. Türkiye genelinde fotoğraf; üç aşağı beş yukarı aynı olduğu için, tüm fotoğrafa bakarak söylüyorum… Seçmen, akıl tutulması yaşıyor!” Yeni Akitçilere göre halk Erdoğan’a oy verince akıllı, oy vermeyince akılsız sayılıyorlardı.
Oysa 31 Mart seçimleri Erdoğan’ın iktidarına vurulmuş bilinçli bir darbeydi. Halk; sadece 10 ay önce ülkeyi düze çıkarmak için bütün yetkileri isteyen Erdoğan’a, 10 ay sonra “Hayır” demişti. Mesele 10 aday, 20 bölge, 30 şehir meselesi değildi. Ülkenin kırmızıya boyanmış haritası bize halkın bir karar verdiğini söylemekteydi. Halk; boşalan cebinin, kaynamayan tenceresinin, karartılan geleceğinin hesabını kesmeye karar vermişti. Kendisine en yakın, en akılcı protesto tercihini göstermişti. Halkımız hemen her bölgede “Erdoğan’a dur” diyeceği seçeneklere yönelmişti.
Seçmen 31 Mart seçimlerinde sadece mesaj vermemiş, ötesine geçmişti. Haritayı değiştirmişti… Akla hayale gelmeyecek şehirleri, büyükşehirleri; Bursa, Adıyaman, Amasya, Kastamonu ve İstanbul’un ilçelerini CHP’ye teslim ederek siyaseti sıfırdan dizayn etmişti. Bu seçimin ve AKP’nin ağır yenilgisinin siyasette sarsıcı sonuçları görülecektir. AKP, Erdoğan ile birlikte Cumhur İttifakı seçimin mutlak kaybedenidir. Yenilgi, 14/28 Mayıs zaferini unutturacak kadar ağırdır; telafisi de çok çetindir.
Karar yazarı Mehmet Ocaktan: Ve “Bu ülkede biz ne dersek o olur, kimi hain ya da terörist ilan edersek onun işi biter” siyaseti tıkanıp tükenmiştir. Dahası meydanlarda Gazze’ye selam gönderip, ama İsrail’e akaryakıt, silah ve mühimmat araçları, gıda ve ilaç taşıyan gemiler gönderen siyasi anlayışı seçmen sandıkta yenilgiye mahkûm etmiştir. Bu ülkede siyaset yapan herkes bilmeli ki halkın iradesini küçümseyen, kutsal değerler üzerinden bütün toplumu ‘sürü’ye dönüştürebileceğini düşünen politika oyunları iflas etmiştir.
Peki iktidar bu seçim sonucundan ders çıkarmasını gerektirecek bir yola girer mi? sanmıyorum. Zira bugünden itibaren (bir erken seçim olmazsa) 4 yıl 3 ay yeni bir seçim olmayacağından ve iktidardakilerin hesap vereceği bir ortam bulunmayacağından, vatandaş açısından durumun daha da kötüleşmesi, iktidarın vatandaşın canını sıkacak acı reçetelere yönelmesi muhtemeldir. Bu da sorunları daha da derinleştirecek ve bir hukuki müdahale kaçınılmaz hale gelecektir.
Anayasa Mahkemesi’nden flaş kayyım kararı!
İçişleri Bakanlığı’nın “dernek organlarını geçici olarak görevden alma, derneğin faaliyetini durdurma ve yönetimine kayyım atanmasına” izin veren kanunun AYM tarafından iptal edilmesi bunun bir habercisiydi.
AYM, Resmi Gazete’de 3 Nisan 2024’te yayınlanan kararda, 2020 yılında kabul edilen ve Yeni Dernekler Kanunu olarak da bilinen İçişleri Bakanı’na tanınan derneklerin organlarını geçici olarak görevden alma, derneği faaliyetten alıkoyma ve derneğin yönetimine kayyım atama yetkilerini “dernek kurma özgürlüğüne aykırı” olduğu gerekçesiyle iptal etmişti.[2]
Evet, seçmen iktidara sert bir tokat indirmiştir. Ve “Kendine gel! Adımlarını doğru at, bu ülke sahipsiz değil” demiştir. Sonuçların en belirleyici sebebinin, ekonominin perişanlığı, enflasyonun sürekli artması, hatta azıtması, paramızın pula dönerek insanlarımızı yoksullaştırması olduğunu kabul etmelidir. Yarı aç-yarı tok yaşayan emekli vatandaşlarımızın haklı tepkisini de unutmamak gerekir.
Gelelim yandaş ve yalaka takımına…
Yeni Şafak yazarı Yasin Aktay: “Genel seçimlerden sadece 10 ay sonra girilen mahalli seçimlere nazaran çok bariz farklar, bu seçimlerin 22 yıllık siyasi süreçte ülkenin önemli bir kavşak noktasına gelmiş olduğuna işaret ediyor, diyebilir miyiz? Hiç kuşkusuz enine boyuna değerlendirilmesi gereken ve siyaset adına uzun süredir oluşturduğumuz ezberleri gözden geçirmemizi gerektirecek bir tablo ile karşı karşıyayız.” diyerek itiraflara başlamıştı.
Hürriyet yazarı Abdulkadir Selvi: “Bu seçimlerde sandıktan iktidara ve muhalefete yönelik önemli mesajlar çıktı. Milletin iradesine saygı duymak gerekiyor. Milletin kararının başımızın üstünde yeri var. Milletin seçim sandığından verdiği mesajı da doğru okumalı. Seçim sonuçlarıyla kavga edilmez. Akıllı siyaset, sandıktan ders çıkarır. Seçmenlerin verdiği mesajları doğru analiz eder.” diyerek, aklını başına toplamıştı.
Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Hakan: “Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş, artık siyasetin önemli aktörleri haline gelmiş durumdadır.” diyerek artık bir devrin kapanmaya yaklaştığını vurgulamıştı.
Peki, Erdoğan’ın yeni rotası ne olacaktı?
İktidarından muhalefetine herkes şu tespitte birleşiyorlardı: Mesele sadece belediye seçimi değil arkadaş, sen hâlâ anlamadın mı? Madem öyle, seçimin yansımalarının nasıl olacağını da herkes merak edip sormaktaydı. Misal, iktidar için kimi zaman merdiven kimi zamansa sopa olarak kullanılan yargı, bundan sonra ne yapacaktı? Hem AKP’nin teraziye dokunuşları ne olacak hem de Yargı’da kim nasıl tavır alacaktı?
İşte bu soruların yanıtı için Yargıtay, Danıştay ve bölge adliye mahkemelerinde halihazırda aktif görevler yapan hâkimler ve savcılar ile görüşmeler yaptım. Ve onlara Yargı’da oluşması beklenen yeni rotayı sordum. Kimi benzer kimisi ise birbirinin tersi görünen yanıtlar verdi. Lakin hepsinin ortak görüşü, çok şeyin eskisi gibi olmayacağıydı. İşte konuştuğum Yargı mensuplarının anlattıklarından madde madde notlarım…
1- Yargının bağımsızlığına inanan meslek mensupları, şahsi olarak gelecek kaygısı asla taşımazlardı. Bu endişeyi yaşayanlar ise verdikleri kararların hukuka uygun olmadığını bilen ve bundan dolayı kaygı duyanlardı. Doğal olarak ikinci gruptakiler, siyasi konjonktürü de sıkı bir şekilde takip etmek zorunda kalırdı. Bu nedenlerle 31 Mart seçimlerinde oluşan iklim onları da etkileyecek. Haliyle, yargıdaki o isimler kendilerine çekidüzen verme refleksi içerisinde olacaktı.
2- Özellikle yüksek Yargı organlarında dönüşüm belirgin şekilde ortaya çıkacaktı. Uzak gelecekte Yargıtay ve Danıştay’ın birleştirilmesi planı vardı. Bu hedef gerçekleşirse yeni bir havuz yaratılıp mevcut üyeler değiştirilip kaydırılacaktı.
3- İktidarın oy kaybettiğini düşündüğü grupların temsilcilerine koltuk dağıtmaya başlayacağı konuşulmaktaydı. Örneğin, Yeniden Refah Partisi ilişkili ya da Süleymancılardan birisini Anayasa Mahkemesi’nde görebilme yolu açılırdı.
4- YÖK’te boş bulunan üyelik koltuğu için tıp kökenli ve türbanlı bir kadının atanması amaçlanmıştı. Bu atamada da tıpkı AYM’deki gibi “gönül alma” motivasyonu uygulanırdı.
5- Anayasa değişikliği çalışmaları için uygun zemin aranmaktaydı. Seçim analizi yapılarak, Yürütme ve Yargı sisteminde değişiklikler yapılacaktı. Bu çalışmaları mevcut Adalet Bakanına yaptırıp daha çok yıpranması sağlandıktan sonra Bakan değişikliğine gidileceği tartışılmaktaydı. Keza, İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın da soruşturmaların yönetimi konusunda Adalet Bakanı Yılmaz Tunç ile fikir ayrılıklarının olduğu kulislere yansımıştı.
Demirtaş tahliye olur muydu?
6- Muhaliflerin dosyalarında siyasi karar alma sürecinin hızlanması konuşulmaktaydı. Örneğin, İmamoğlu’nun mahkûmiyet dosyası koz olarak kullanılırdı. Her ne kadar İmamoğlu için denenen bu yöntem başarılı olmasa da İçişleri Bakanlığı diğer belediyeler üzerinde teftişlerini yoğunlaştırırdı. Görevlerine başladıktan bir süre sonra, yeni belediye başkanlarına hukuki altyapısı olmayan dosyalar ile soruşturmalar açılırdı. Lakin muhalefet partili belediyelerin yanında, AKP’li belediyelere ya da bürokratlara da yolsuzluk operasyonları yapılırdı.
7- Yargıdaki İstanbul ekibi, 2026’daki yeni HSK seçimlerinde belki de tasfiye olacaktı. Bir HSK üyesinin akçeli işlerinin Saray’da da duyulmasının, bardağı taşıran damlalardan olduğu Yargı kulislerine yansımıştı.
8- MHP ile yaşanacak mesafe, Yargıdaki koltuklara da sıçrardı. MHP referanslı Menzilcilerin Yargıdaki etkisi kırılır ve hatta tasfiyeler yaşanırdı.
9- AKP-MHP ittifakının seyri, siyasi davaların kaderini etkilemeye başlardı. Sürpriz olmayacak bir ayrışma, Gezi Davası’nda olması gereken ama beklenmedik kararları görmemizi sağlardı. Bu süreçte DEM Parti ile de temas kurulup Selahattin Demirtaş’ın tahliyesi sağlanırdı. Ancak tahliye kararı verildikten sonra, siyasi konjonktüre göre bu olay sahiplenilir ya da Yargının üstüne atılırdı. Unutmamalı ki bu olasılıklar, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın belirleyeceği olası yeni rotaya göre karşımıza çıkacaktı.
10- Sinan Ateş dosyası MHP’nin en yumuşak karnı durumundaydı. Dosyanın akıbeti, Cumhur İttifakı’nın devamına ya da dağılmasına bağlıydı. Lakin şurası kesin ki Sinan Ateş dosyası MHP’yi sıkıştırmak için elde bir koz olarak tutulmaktaydı.
11- Ayhan Bora Kaplan dosyasında yeni itiraflar alınırdı. Gerekli operasyonlar yapılmış gibi gösterilip bazı Emniyet ve Yargı mensupları için davalar açılırdı. Bu dosya üzerinden Süleyman Soylu’nun tasfiyesi de tamamlanırdı. Zira Soylu, seçim sürecinde de yeterince çalışmamıştı. Aile ocağı Gaziosmanpaşa’nın CHP’nin yönetimine geçmesinde Soylu’ya da fatura kesilmesi bekleniyordu.[3] Tespit ve tahlilleri üzerinde kafa yorulmalıydı.
Peki, bu sonuçlara İlahi bir intikam ve Kur’ani bir nazarla yaklaşılırsa ortaya neler çıkardı?
Cenab-ı Hak, Muhammed Suresi 22-29 ayetlerinde şöyle buyurmaktaydı:
(Ey kaypak ve kolaycı tipler!) Demek iş başına gelip (iktidar imkânıyla) yönetimi ele alırsanız; hemen yeryüzünde (ülkenizde, bölgenizde ve dünya genelinde) fesat çıkaracak, (zalim ve facir güçlerin arkasına takılacak, inanç esaslarınızla ve Hakk davanızla) tüm yakınlık bağlarınızı koparıp parçalayacaksınız, öyle mi?! (Bu tavrınız sizin ayarınızı ve ahlâkınızı ortaya koyacaktır.)
İşte bunlar var ya; Allah onları lanetleyip (hidayetlerini karartmış), böylece (kulaklarını) sağırlaştırmış ve basiret (göz)lerini de kör edip (kapatmıştır ki, bu yüzden İslam’a ve Kur’an’a karşı bu denli ilgisiz kalınmaktadır).
(Acaba,) Onlar Kur’an’ı (hükümlerini anlamak ve uygulamak üzere hiç dikkatle okuyup) iyice düşünmüyorlar mıydı? (Niye hâlâ ihtiyaç duymuyor, Kur’an üzerinde ciddiyetle kafa yormuyor ve sırt çeviriyorlardı?) Yoksa birtakım kalplerin üzerine kilitler mi vurulmuş(tu ki, Kur’ani haber ve hakikatlere karşı böylesine ilgisiz ve isteksiz davranılmaktaydı? Veya bu bir hidayet kararması mıydı?)
Şüphesiz, kendilerine hidayet (ve İslami mesuliyet) açıkça belli olduktan sonra, (Milli ve manevi istikametten ve insani düşünceden ayrılıp) gerisin geri (küfre ve nankörlüğe) dönenleri, şeytan kışkırtmış ve onları uzun emellere (dünyalık gaye ve gailelere) kaptırmıştır.
İşte böyle; çünkü gerçekten onlar, Allah’ın indirdiğini (Kur’an’ın hükümlerini) beğenmeyip çirkin karşılayan (kâfir ve zalim odaklara yanaşıp): “Size (istediğiniz) bazı işlerde itaat edeceğiz (ama bunların dışında eskisi gibi Müslüman ve Mücahit görüneceğiz)” diyerek (haince va’adlerde bulunmuşlardı.) Oysa Allah, sakladıkları şeyleri (ve sır olarak konuştuklarını) biliyordu (ve elbette hesabını soracaktı).
Öyle ise (Hakk Dine ve kendi Milletine hıyanetleri nedeniyle) melekler onların suratlarına ve sırtlarına vura vura (ve bağırta bağırta) canlarını çıkardıkları vakitte (acaba durumları) nasıl olacaktı?
Bu böyledir; çünkü hakikaten (İslami ve insani çizgiden işbirlikçiliğe kayanlar), onlar Allah’ı gazaplandıran şeye uymuşlardır. (Allah’ın kahrına ve ğadabına uğrayan Yahudi ve Hristiyanların uşaklığına razı olmuşlardır.) Ve O’nun (Allah’ın) rızasını (kazandıracak tavrı ve tarafı) kerih (sıkıntılı ve yararsız) karşılamışlardır. Bundan dolayı da (Allah, daha önceki bütün hayırlı) amellerini boşa çıkarmıştır.
Yoksa kalplerinde hastalık bulunan (münafık oldukları halde dindar tavrı takınan ve kendilerini makam ve menfaat karşılığı şeytani güç odaklarına kiralayan bu riyakârlar ve sahtekârlar; içlerinde sakladıkları hainliklerini ve) gizli kinlerini, Allah’ın hiç açığa çıkarmayacağını mı sanmışlardı? (Muhammed: 22-29)
Kur’an-ı Kerim’in Kalem Suresi 44 ve 45. ayetlerinde ise şu uyarılar yapılmaktaydı:
Artık bu (Hakk) sözü (ve Kur’an’ın hükmünü) yalan sayanı (ve kendi hevâ ve kuruntularına uyanı) Sen Bana bırak! Ki, Biz onları hiç bilmeyecekleri bir yönden (ve fark etmeyecekleri yöntemlerle) derece derece (adım adım helake ve dalâlete) yaklaştıracağız. [Not: Yani, hem açık din düşmanlarına, hem de Müslüman dava adamı görüntülü münafıklara kulak asmayın, onların işi bize kalmıştır. Bilmeden bir kimseyi helake sürüklemenin bir şekli de şudur: Zalim ve doğruluk düşmanı birine bu dünyada sıhhat, mal, evlat, başarı gibi bazı nimetler verilir. Böylece kendisinde hiçbir günah ve yanılgı olmadığını zannederek Hakka karşı gizli düşmanlığa, zulüm ve isyana battıkça batıp tükenmektedir. Bu nimetlerin kendisi için bir bağış değil, bilakis felaketine vesile olduğunu fark etmemektedir.]
Ben onlara şimdilik mühlet verip süre tanıyorum. Ama elbette Benim düzenim (mekrim, tedbirim ve cezalandırmam) sapasağlamdır. [Not: Ayette; “Keyd” kelimesi geçmektedir. Bunun anlamı gizli plan yapmak demektir. Keyd ve Mekr: Arapça bir kelime olarak “ansızın uygulamaya konuluncaya kadar hain ve zalim rakiplerin; her şeyin kendi arzuları ve planları doğrultusunda ve yolunda gittiği şeklinde aldatılıp duran bir kimse aleyhinde hazırlanmış gizli bir planı” ifade etmektedir. Keyd ve Mekr: Sinsi ve gizli projelerle, hissedilmeyecek hile ve düzenlerle; düşmanlarına ve dost görünümlü münafık istismarcılarına zarar vermeye yönelmektir.] (Kalem:44-45)
“OY”um Saadete, Toplum Selâmete! “OY” EMANETTİR, OYUNA GELMEYİN! Diye Uyarmıştık!
Milli Çözüm Dergimizde yayınladık ve on binlerce bastırıp dağıttık:
Önümüzdeki 31 Mart Yerel Seçimleri tarihi bir fırsattır. Çünkü insanlar seçimlerde, partileri değil, kendi geleceğini seçmektedir. Kişi sevdiği ve seçtiği ile beraberdir. Herkesin geleceği ve güvencesi, oy verip desteklediği zihniyetlerle belirlenecektir. Özetle; geleceğimiz, kendi elimiz ve amelimizle şekillenecektir. Oylarımızda sadece kendimizin ve yakın çevremizin değil, 80 milyon milletimizin ve hatta milyarlarca ezilenin hakkı vardır. Çünkü oy verdiğimiz partilerin bütün iyilik ve kötülüklerine ve bunların yan etkilerine ortak olunmaktadır. Unutmayın, bu seçimler, sekiz parti arasında değil, iki zihniyet arasında yapılacaktır. Sonunda, 1- Ya Hakkı tutan, helâli haramı ayıran Milli Görüşçüler 2- Ya da bu Bâtıl ve bozuk sistem ve işbirlikçileri kazanacaktır.
Filistin’de uygulanan Siyonist vahşetine rağmen, ilk 3 ayda İsrail’e 900 gemi dolusu akaryakıt, gıda, silah ve mühimmat gönderdiği TÜİK’in resmi verileriyle ortaya çıkan bu Cumhur İttifakı’na verilecek oyların vebali çok ağırdır. Yüce Dinimizi kastederek “Gerici!..” diye bunlara sözde karşı çıkan CHP zihniyeti de aslında aynı odaklara bağlıdır.
Aslında; mikroptan ilaç yapıldığı, faizden fayda sağlandığı ve Haçlı AB reçeteleriyle ülke kalkındığı hiç görülmemiştir. Bu nedenle Batıcı partilere oy vermek, Amerikan dehşetini ve İsrail vahşetini desteklemekle aynı şeydir. Ve böyle bir vebale girenlerin vicdanları nasıl rahat edecektir?! Daha da beteri, ülkemiz AB hayali ve demokratikleşme jelatiniyle kasıtlı ve planlı bir yıkılışa sürüklenmekte, PKK’ya ise Amerika’nın desteği ve AKP’nin gafletiyle bir zamanlar yüz verilmiş, şimdi artık Devletimizi azarlamaya ve ayarlamaya cüret eder hale gelmiştir. Ve hele 22 yıllık yamukluk ve yanlışlıklarından sonra, hâlâ AKP’ye oy vermek, felakete davetiye göndermektir.
Unutma, senin “OY”unda, çöplükten ekmek toplayanların ve çaresizlikten vücudunu satılığa çıkaranların hakkı vardır!.. Senin “OY”unda, ucuzluk kuyruğunda kıvranan emeklinin, işçinin, köylünün, esnafın ve fakir fukaranın hakkı vardır! Senin “OY”unda, bu ülkeyi bize vatan bırakan şehitlerimizin ve gelecek nesillerimizin hakkı vardır. Doğu Türkistanlı sahipsizlerin, Filistinli gelinlerin, Yemenli çaresizlerin, Suriyeli gariplerin, Iraklı yetimlerin senin “OY”unda hakkı vardır! Bu yüzden; ne Hak’tan kopuk ve halka soğuk partilere, ne de aslını inkâr eden döneklere ve Milli Görüş’ü bölmekle böbürlenenlere sakın oy atma!.. Bu ülkeyi 40 yılda 4 kere felaketten ve iflas etmekten kurtaran Necmettin Erbakan Hoca’nı unutma!.. Yapanlarla yıkanları, sadıklarla sahtekârları bir tutma! Refah-Yol hükümetinde ekonominin düze çıkarıldığını, işçiye, memura, köylüye ve emekliye en iyi imkânların sağlandığını, Milli Görüş Belediyelerinde ne destanlar yazıldığını, fakir fukaraya nasıl sahip çıkıldığını hatırla!.. Kendini bağrı yanıkların ve sistemin pençesinde kıvrananların bedduasına uğratma!.. Dünyanı ve ahiretini karartma!..
Öyle ise; “OY”larınla ya saadetini seçeceksin veya sefaletini… Ya Milli Görüş’ü seçeceksin veya kirli bir zihniyeti… Ya selametini ve menfaatini seçeceksin veya felaketini… Çünkü, “OY”unla, ya ülkemiz üzerindeki oyunları bozacaksın veya oyuna gelip, Bâtılın ve Batılıların vebaline ortak olacaksın!
Evet AKP iktidarının ve Sn. Erdoğan’ın gerçekten iyiliğini isteyenler bile, Saadet adayına oy versinler ki, AKP adayları daha büyük vebale ve felaketlere sürüklenmemiş olsunlardı.
Ve kesinlikle ümitvar olmalıdır; hele görelim, yarınlar neler doğuracaktır? Çünkü karanlığın en koyu olduğu an, sabaha en yakın olduğu zamandır! Saygılarımızla.
[1] https://www.jpost.com/middle-east/behind-closed-doors-turkey-looking-to-improve-relations-with-israel-794881
[2] Anayasa Mahkemesi’nden flaş kayyum kararı! – www.yurtgazetesi.com.tr – 03 Nisan 2024
[3] www.cumhuriyet.com.tr – Barış Pehlivan – 03 Nisan 2024
Gariban Fikri Emmi’lere artık edebiyat sökmüyor. Seçim sonuçlarıyla bunu en önemli ifade etmişlerdi. Artık Akp lafla “Filistin zulmüne ortaklığını” kapatamıyor. Ekonomik kırızi “yapacağız, düzelteceğiz” boş laflarla kimseyi aldatamıyorlar. Çünkü oyunlarına gelmeyen, gerçekleri her daim söyleyen, haktan taraf olan, feraset ehli Fikri Emmi’lerin can suyu Milli Çözüm vardı.
Halk, mevcut görünen bilinen liderlerden devleti yönetecek nitelikte bir lider olmadığını da “seçim sonuçları” ile söylemekte. Evet, Filistin zulmüne net cevap verecek, ekonomiyi bitiren faize köklü çözüm üretecek, ahlak ve maneviyatı tesis edecek, temel insan haklarını her bir ferde sağlayacak liderini arıyordu insanımız.
O kişi hiç şüphesiz Aziz Erbakan Hocamızın “TÜRKİYE’NİN KURTULUŞU; Milli Çözüm’e inanan bir Cumhurbaşkanı’nın o makama oturması..” sözleriyle işaret ettikleri Üstad Ahmet Akgül Hocamızdı.
Çok yakın bir zamanda Milli Çözüm’ün öncülüğünde Ahmet Akgül Hocamızın liderliğinde Adil Bir Düzen kurulacak insanımız hasretle beklediği kurtuluş günlerine kavuşacaktır inşallah.
Hamdolsun bu günleri de gördük!Meydanlarda Kur’an -ı Kerim ‘i sallayıp icraatta Kur’an ın veli edinmeyin uyarısını hiçe sayanların sonu nasıl olacak hep birlikte göreceğiz inşaAllah…İsrail e verdikleri destek bataklıkları olacak çünkü mazlumun ahı arşı titretiyor…
AKP döneminin bitiş düdüğü olarak gördüğümüz bu seçimde ne yazık ki halkımız yine Haktan yana tavır alamamış, yıllardır yutmuş olduğu tepkiyi yanlış mecralar eliyle göstermiştir. Oysa, bu seçimlerin siyonizm adına at değiştirme operasyonu olmasındansa Hakkın ve hayrın temsilcisi Saadet Partimizin iktidar yolunun açılması ne güzel olurdu. Tabi şunu unutmamak lazım ki bir iş yapmak için kullar sebeplere muhtaçtır. Cenabı Hakkın bir işi yapmak için “Ol!” demesi kafidir. Bundan dolayı da bu çürümüş sistemi kökünden ortadan kaldıracak, İsraili yerin dibine batırıp sözde egemen güçleri hizaya sokacak Adil Düzen devriminin ortaya çıkışı bir “Ol!” emrine bakmaktadır. Çünkü bugün faizci kapitalist mikrop sisteminin tedavisi ancak Adil Düzen ile mümkündür ki Adil Düzen projelerinin günümüzdeki tek sahipleneni de Milli Çözüm’dür.
Allah’ın İntikamı Tecelli Ediyordu
AKP’nin paralı trolleri, parti üyeliklerini sonlandırdıklarını sosyal medyadan ilan etmeye başlamışlardı. Yani fareler batan gemiyi terk ediyorlardı.
AKP’li Metin Külünk ise, partililerine şöyle sesleniyordu:
“Milletin ve devletin kasasından harcanan paralarla, ultra lüks arabalarla belediyeye giderken iyiydi, şimdi neden sokakta yoksunuz?”
Bu sözler, devletin malını talan ettiklerinin, tüyü bitmemiş yetimlerin hakkını nasıl gasp ettiklerinin de itirafıydı.
Esasen AKP’nin oylarının düşüşü ile ilgili birçok sosyolojik-ekonomik analizler yapanların kısmen haklılık payı olmakla birlikte, bizce esas konu İsrail’le 22 yıldır zaten artarak devam eden ticaretin görünür hale gelmesiydi. İlahi intikam dönemi başlamış, milletimiz de ne hikmetse, ancak aç kalınca, 22 yıllık narkozdan uyanmaya başlamışlardı.
Bugün Taksim’de “İsrail’le ticareti kesin” diye eylem yapan bir grup genç, ters kelepçe ve sert müdahale ile göz altına alınmışlardı. 28 Şubat görüntülerini andıran bu sert müdahalelere uyduracak bir kılıfları da kalmamıştı.
Anlaşılan o ki; bir zamanlar Mesut Yılmaz’ın, “Siyasi hayatıma mal olsa da imam hatipleri kapatacağım” demesi gibi, bugün imam hatipli Erdoğan da; kavlen olmasa da, icraatlarıyla, “Siyasi hayatıma mal olsa da İsrail’i koruyacağım” diyordu.
Tabii akla şöyle bazı sorular takılıyordu:
-AKP iktidarı, İsrail’le ticareti kesmiyor muydu, yoksa kesemiyor muydu?
-Epstein skandalının Türkiye ayağı niye hiç konuşulmuyordu?
-AKP iktidarı, siyasi hayatlarına mal olacak kadar, nasıl bir mecburiyetin esiri olmuşlardı?
YIKILSIN İSRAİL, KURULSUN ADİL DÜZEN!
Bu seçimler, yaşanacak büyük değişim ve dönüşümün habercisi görünümündeydi. Akp artık son çırpınışlarını yapmakta, Chp ve Yrp kısa süreli suni büyüme sarhoşluğuyla oyalanıp avunmayla zaman geçirirken, Milli ve Yerli bir oluşumun ayak sesleri duyulmaya başlamıştı ve artık İsrail ve işbirlikçilerinin yıkılıp hizaya sokulacağı, Adil bir Düzenle Yeniden büyük Türkiye ve Yeni bir Dünyanın kurulacağı günler yakındı. Peki bu nasıl mı olacak? Biraz daha sabır. O gün gelince nasıl olacağı, ne kadar kolay olacağı, hatta tereyağından kıl çeker gibi kolay olacağı tüm dünya tarafından görülecek.
Seçim neticesi, bozuk kepaze düzenin yıkılacağının emeralerindendir.
Halkını yoksulluğa,çaresizliğe düçar eden bu yönetim, adletsiz düzeninde elbette tarumar olacaktır.
Milletin bekası, Adil Düzen devamı elbet tamamlanacaktır.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ nin Dünya arenasında adına yakışır bir konuma gelmesi zaruridir,katidir.
Bu da elbette Adil Düzen İnkılâpıyla gerçekleşecektir.
Müminin ferasetinden sakının…
Çünkü o Allah’ın nuruyla bakar Böylece herkesin iç yüzünü ve her işin özünü hemen kavrayıverir. Bildikleriyle amel edenlere, Allah bilmediklerini ve bilmesi gerekenleri de öğretir. Kulum farzları yerine getirmekle benim rızamı elde eder. Ancak nafile ibadetlere devam etmekle, Her işini sünnetullah’a uydurmak ve kötülüklerden sakınmak suretiyle devamlı bir şuur ve huzur haline erişmekle Öyle Bir dereceye gelir ki, artık onun gören gözü, duyan kulağı, tutan eli, yürüyen ayağı kısaca Düşünen ve değerlendiren aklı ben olurum. Mealindeki hadisi şeriflerde, iman, itaat ve iyiliklerle insanın gerçek bir akla, yüksek bir anlayışa ve örnek bir ahlak ve yaşayışa kavuşabileceğini işaret etmektedir.
Gerçek akıl sahiplerinin, Ülkemizdeki ve yeryüzündeki sosyal değişimlerin ve siyasi gelişmelerin asıl nedenlerini ve muhtemel neticelerini, Herkesten ve hatta bu konuların uzmanı sayılan kimselerden bile, önceden ve isabetle bilmelerini ve Gerekli tedbirleri göstermeleri, pek çok insan şaşkınlıkla izlemekte ve bunun sırrını çözememektedir. Halbuki bu durum, Allah’ın iman ve itaat ehline verdiği bir nimet ve fazilettir.
Şimdi sen nefsü hevasını ilah edinen ve Allah’ın da bir ilim üzere kendisini dalalete terk ettiği, kulağını ve kalbini mühürleyip, gözü üstüne perde çektiği kimseyi gördün mü,? artık Allah’tan sonra kim ona Hidayet verecektir?. Ve siz kitabı okuyup durduğunuz halde Hala akıllanmayacak mısınız?. Allah’ı inkar eden veya bildikleriyle amel etmeyen kimselerin, akıl nurundan nasipsiz kalacaklarını haber vermektedir.
Nice rütbeli ve rağbetli kimselerin, kültürlü ve entel geçinenlerin, hatta din alimi ve hizmet önderi bilinenlerin, toplumu ezen ve sömüren gizli güçleri fark demedikleri, dostlarını ve düşmanlarını seçemedikleri ve düşmanlarının güdümüne girdikleri. Ülkenin sorunları ve çözüm yolları konusunda tutarlı fikirler üretemedikleri hayretle gozlenmektedir,
Şimdi ey yazar çizer yandaşları kim akıl tutulması yaşıyor bakalım. Ama çok yakında siz akıl tutulması yaşayacaksınız,
Seçimden önce devletin bütün imkanlarını kullanıp, ardından halkı tehdit edenler seçim sonuçlarını hazmedememişlerdi!.
Yıllar önce kapatılması gereken PKK’nın siyasi uzantısı DEM Parti. (tekrar açılmaması için de gerekli önlemlerin alınması gerekiyordu.)
AKP; DEM Parti, Doğu ve Güneydoğu’da AKP’den il ve ilçeleri alıyordu. Oyların yakın olduğu yerlerde AKP, itiraz ediyordu..
AKP’nin yedek lastiği YRP’nin Genel Başkanı Fatih bey, “Urfa Siverek’te usulsüz oy kullanıldığına dair ellerinde somut belgeler olduğunu söylüyor” ve adalet istiyordu… Bazı il ve ilçeler AKP’den YRP’ye geçiyor. Seçim sonuçları yakın olan yerlerde AKP itiraz ediyordu.
İYİ Parti lideri Meral Akşener ise; siyasi hayatının başlangıcından beri en güzel yaptığı döneklik işini son iki seçimdir ustaca yapmış, AKP’nin kazanması için üstüne düşeni yapsa da bu seçim başarılı olamamıştı. Attığı adımlarla partisini parçalamış ve etkisiz hale getirmişti.
“Seçim sonuçlarından sonra ise “kurultayda, genel başkanlığa aday olmayacağını” açıkladı.
CHP Genel Sekreteri: “3389 ölü seçmene oy kullandırıldığını tespit ettik. Tüm bunları ortaya koyan 86 sayfalık başvurumuzu teslim ettik.” diyordu.
AKP’nin istismarı sonrası 1. Parti olan CHP bir çok il ve ilçeyi AKP’den alıyordu. Seçim sonuçları yakın olan yerlerde AKP itiraz ediyor. YSK, AKP’nin itirazlarını kabul ederken, CHP ve YRP’nin itirazlarını kabul etmiyordu.
Defalarca Anayasayı ihlal eden, devlet imkânlarını israf eden, kuvvetler ayrılığı ilkesini baltalayan hükümet..
Seçim sonuçlarından sonra;
Şaşırmış, şımarmış, telaşlı ve öfkeliydi. Kibir abidesi hükümet, hırsından dolayı bütün tuşlara basıyordu..
Münafıklıklarını artık gizleyemiyorlardı..
Bakanlıklar önce; “İsrail ile özel şirketler ticaret yapıyor” diyor. Ardından özel şirketlerin ve gemilerin iktidarın yakınları olduğu ortaya çıkıyordu.
Ardından hükümet; “Gazze’ye el altından, halkın bilmediği yardımları yapıyoruz. ” diyor ardından TÜİK, “hükümetin İsrail’e 900 gemi gönderdiğini resmi belgelerle yayınlıyordu.”
Ardından devletin Eti Maden’i İsrail’e bor gönderiyor ve bu ifşa ediliyordu.
Şimdi ise “Filistin’in kendine ait gümrüğü olmadığı için, İsrail üzerinden ve İsrail gümrükleri aracılığıyla geçiş yapılıyor.”
Aslında Biz Filistin’e gönderiyoruz ama resmiyette İsrail görünüyor ayrıca bu ticaretleri özel firmalar yapıyor. Aslında İsrail ile ticaretimiz artmadı azaldı diyor.
Türk halkını aptal yerine koymaya çalışanlar küçük ve gülünç duruma düşüyorlardı.
Artık yolun sonuna gelmişlerdi…
İsrail ile ticareti kes pankartı taşıyanlara yapılan müdaheler ise Hakk’a olan kin ve nefretlerini kusmuşlar ve gerçek ayarlarını ortaya koymuşlardı. Artık yolun sonu gelmişti!
Oy için fetva veren çağdaş bel’am kılıklı alimleriniz sizi kurtamadı..
Güdümüzde bulunan Haman’larınız her türlü hileye rağmen sizi kurtaramadı.
Sıkışınca salladığınız aslında koruduğunuz İsrail Hükümeti sizi kurtaramadı.
Yandaş yalaka kiralık sihirbazlarınız sizi kurtaramadı.
Şimdi hukuki müdahale konuşulurken, darbe ile insanları korkutmaya çalışan yalakalarınız da sizi kurtaramayacak.
Orta yere dökülen bir kaç belge ile iktidarınızdan oldunuz. Daha kirli çamaşırlarınız ortaya dökülecek, peşinizden gidenler bile utançlarından sokağa çıkamaz hale gelecekler.
Mü’minler sizlere zaten itibar etmiyorlardı. Şimdi yularınızı tutan Siyonistlerde pamuk ipliğine bağlı olan ortaklığınızı pek takmıyorlar diye bu kadar hırçınlaşıyor, saldırganlaşıyor ve “İsrail ile ticareti kes” diyen başartülü kadınlara bile şiddet uyguluyorsunuz. Sonra pisliklerinizi örtmek için türlü türlü iftiraya başvursanız dâhi, gene yalanınız ortaya çıkıyor.
Siyonist abileriniz kendi saltanatlarını koruma derdine düşmüşlerken, İsrail’in Siyonist halkı, marketleri boşaltıp sığınaklara akın ederken; işbirlikçi iktidarın telaşı ve almaya çalıştıkları önlemler başlarına daha fazla bela oluyordu.
Dünya hayatı bu göz açıp kapayıncaya kadar geçiyor.Zalimlere ve hainlere zillet dönemi başlıyor. Bütün lanet edicilerin laneti zalimlerin üzerine olsun!
Selam olsun sabreden Mücahidler’e, Allah’ın va’adine sadakat gösterenlere. Hainlerin ve zalimlerin yıkılışını dört gözle bekleyenlere.
Zafer inananlarındır ve zafer yakındır!
Peki AKP’nin oylarının düşmesi halkın bilinçlenmesi olarak mı algılanmalıdır? Yoksa Siyonistlerin Türkiye’de yapacakları işlerinin bir parçası olarak Türkiye halkının uyanmasını önlemek amacıyla ortaya koydukları yeni bir siyasi mühendislik projesi miydi?