- Ahmet AKGÜL
İRAN HALKI KARARLI VE SİYONİZM’E KARŞIDIR
AMA
MEVCUT İKTİDAR, ŞOV KAHRAMANIDIR!..
13 Nisan 2024’te İran’ın İsrail’e güya yüzlerce İHA ve potansiyel füzeler fırlatmasının; küçük düşürücü ve düşündürücü sonuçları kafa karıştırıcıdır! Konunun anlaşılması için şu tespitlerin yapılması lazımdır:
1- Öncelikle; İran’ın saldırısı Filistin’e değil, İsrail’e yarayacaktır. İsrail bu saldırı ile Gazze’deki işgalini meşru göstermeye çalışacak, kabinesinde ve halkı içerisinde prestiji sıfırlanmış olan katil Netanyahu ise güven tazelemiş olacaktır.
2- Yani, İran’ın saldırısı göstermelik bir tavırdır. İsrail bu saldırıyla kendilerine destek vermekten yorulup bıkan ve artık neredeyse “Gazze işgaline son verin” diyecek olan Avrupa ülkelerinin desteğini yeniden arkasına alacaktır, almıştır.
3- Bütün vahşet ve dehşetlerine rağmen İsrail’e destek çıkan; ABD, İngiltere, Almanya, Fransa ve İtalya’da ve başka coğrafyalarda, işbirlikçi yönetimlerine karşı protesto gösterileri yapan duyarlı ve tutarlı halklara karşı, hükümetlerine mazeret, hatta meşruiyet kazandıran bu sonuçları, İran’ın siyasi ve askeri yöneticileri nasıl hesaba katamamışlardır? Oysa, örneğin Avustralya’da bir Süryani Kilisesi Papazı ve mensupları bile: “Birleşmiş Milletler’in Siyonist şeytanlarca kurulduğunu” söyleyecek kadar şuurlanmışlardı… Ve maalesef, Siyonist Yahudi Cemaati ve Mason Derneğince kiralanan 15 yaşındaki bir çocuk tarafından bıçaklanarak suikasta uğramışlardı.
4- Şimdi sormak lazımdı: İran tam olarak nereleri vurmayı başarmıştı? Bu harekâtla Filistin ne kazanmıştı? İran’ın saldırısından sonra, İsrail misilleme için neden Suriye’nin Şam şehrine saldırmıştı? İsrail bu saldırıdan ne kadar etkilenip geri adım atmıştı? İran’ın sözüm ona harekâtı niçin başlamadan sonuçlanmıştı? En önemlisi de İran, Gazze yedi aydır bombalanıp yok edilirken nerede kalmıştı ve bu nasıl kahramanlıktı?
5- Bu füze ve İHA saldırılarının günler öncesinden, İsrail ve ABD sever bölge ülkelerine haber verilmiş olması… Elbette ABD ve AB ülkelerinin hemen bunlardan haberdar olarak, İsrail’e koşup tedbirler alması, gönderilen İran füzelerinin ve İHA’larının vurulup devre dışı bırakılması, acaba bir devlet ciddiyetine yakışmayan sadece koyu bir gaflet ve cehaletin sonuçları mıydı, yoksa bir danışıklı dövüş mü oynanmıştı? İran tarafı da İsrail tarafı da biliyor ki, güya İran tarafından atılan yüzlerce İHA ve yine yüzlerce balistik füzeden %99’u Demir Kubbe’yi geçemezken, geçen %1 oranındaki füzenin bir kısmı da maalesef ülkemizdeki Malatya-Kürecik’ten gelen uyarıcı sinyallerle ABD, İngiliz ve Alman uçakları sayesinde vurulup etkisiz bırakılmışlardı. İsrail’e ulaşabilen füzelerin hepsinin de, ne hikmetse insan bulunmayan ve yerleşim alanı olmayan yerlere düşmesi tesadüf müydü, hesaplı ve planlı mıydı?
6- Dünya genelinde yoğun bir tarzda ve gün geçtikçe artarak devam eden “Filistin’e destek gösterilerine” böylece balta vurulması akıl kârı mıydı? İran’ın saldırısı ve kozları eğer, %1 isabet eden balistik füzelerden ibaretse ve eğer Gazze için elinden gelenin tamamı bu ise ve yaşanan İsrail’le danışıklı dövüş değilse, bu durum İran için ciddi bir fiyasko ve başarısızlık sayılmayacak mıydı?
7- Fırlatılan 200 füze ve 100 dron; İran’ın elindeki en etkili ve düşmanı hizaya getirici silahlar ise, maalesef netice ortadadır. Yok eğer danışıklı dövüş sergileniyorsa, bunun suçu ve sorumluluğu çok daha ağırdır.
8- Ve şayet; sokak çocuklarının havai fişek oyunları cinsinden, göstermelik ve halkı avutmaya yönelik olarak İran, elindeki basit füzeleri İsrail’e göndermişse, bunun İslami ciddiyet ve cesaretle hiçbir alâkasının olmadığı tartışılacaktır.
9- Bu talihsiz tavır; tüm dünyada “İsrail’le asla başa çıkılamayacaktır… İran bile umulanın çok altında ve oldukça etkisiz ve yetersiz kalmıştır… İsrail’le iyi geçinmek dışında hiçbir seçenek bulunmamaktadır…” gibi yanlış ve asılsız bir kanaatin oluşmasına yol açmıştır.
Ayrıca Türkiye Dış Bakanı Hakan Fidan’ın, başta İran ve birçok ülkedeki mevkidaşıyla başlattığı telefon trafiği ise, bu çiğ ve riyakâr şovun bizdeki kahramanlık numaralarıdır! Oysa terörist İsrail; bunların samimiyetini bilse, Türkiye ve İran’ın bir notası dahi, Katil Netanyahu şebekesinin rotasını şaşırttırır!..
10- Tekrar hatırlatıyorum, son yaşanan olay bir danışıklı dövüşü andırmaktadır!.. Bu saldırının; İsrail’in İran’a çok sert bir karşılık vermeye kalkışmasına, İran’a saldırıp büyük zararlara ve katliamlara yol açmasına uygun bir bahane olarak kullanılması, çok ciddi tahribatlara yol açacaktır. İsrail’in İran’a girip, ciddi yıkımlara ve katliamlara neden olması halinde, aklı başında olan her insan, İran’ın 13 Nisan 2024 saldırısını neden göze aldığı sorusunu gündeme taşıyacak ve bunun perde arkasını kaşıyacaktır. İran gibi her konuda anormal derecede tedbirli hareket eden bir devletin, hiçbir kazanım elde etmeden böyle bir riske girmesi şaşılası bir olaydır!..
Umuyoruz ki bu saldırının; İsrail’in haberi varken ve İsrail’in yararına olacak şekilde bir saldırı olduğunu, İran’ın bu saldırısının İsrail’in İran’a girişini meşru hale getirmek için, İran içinden gizli işbirlikçi ve gayri milli odakların bir hamlesi olduğunu… Bu hamlenin ardından İsrail, Amerika vesaire hepsinin birleşerek İran’a hücuma kalkışacağını ve bu müdahalenin kısmen Türkiye’ye de sıçrayacağını fark eden Milli Yapı, cesur ve kahraman İran halkını uyarıp, bu Siyonist ve emperyalist saldırıyı inşaallah savacaktır. Ve yine biliyoruz ve bekliyoruz ki, anayurdumuzda hazırlanan ve İran’a da aktarılan harika savunma teknolojileri sayesinde, bu Siyonist ve emperyalist çapulcular İran’da bozguna uğratılacak ve Kuvayı Milliye İttifakıyla Türkiye, kuduz İsrail’i yerin dibine batıracaktır.
Biliyorum, bize kızacak olan İranlı diplomatlara şunu hatırlatalım; bize gösterdiğiniz tepkili tavrı, asıl kuduz İsrail’e karşı takınınız ve “Attığı taş ürküttüğü kurbağaya değmedi” cinsinden değil, İsrail’i gerçekten hizaya getirecek, Tel Aviv’deki, Yafa’daki askeri tesisleri yerin dibine geçirecek füzelerinizi (eğer varsa…) gönderin de, önce biz alkışlayalım ve duacı olalım. Türkiye’deki mevcut yönetimin, işbirlikçi tavrını ve uyuz kahramanlık nutuklarını da bahane edip, “Erkekseniz siz yapın!..” mazeretine de sığınmayın… Milli Çözüm Dergisi olarak onları da, gerektiği şekilde sürekli uyardığımız açıktır. Ancak AKP iktidarının bu konudaki gevşeklik ve cesaretsizliği, sizlerin mazeretiniz sayılamayacağını da unutmayın!..
İran’ın, Trump’a: “Başka Seçeneğimiz Yok, Sizi Vurmak Zorundayız” İtirafı!
Eski ABD Başkanı Donald Trump, o dönem Teksas’ta yaptığı seçim konuşmasında; İran Devrim Muhafızları Komutanı Kasım Süleymani’nin Ocak 2020’de ABD tarafından öldürülmesinin ardından İranlı yetkililerin kendisiyle iletişime geçtiğini belirterek, Tahran’ın, ABD üssüne düzenlediği bir saldırıyı önceden haber verdiğini açıklamıştı.
ABD güçleri, 3 Ocak 2020’de İran Devrim Muhafızları, Kasım Süleymani’nin konvoyunu hedef almıştı, saldırıda Süleymani’nin de aralarında olduğu 10 kişi hayatını kaybetmiş durumdaydı. Olay, İran’da büyük infiale yol açmıştı. İran ordusu 8 Ocak’ta ABD’nin Irak’ın Anbar eyaletindeki Ayn el Esad Hava Üssüne ve Erbil’de Amerikan askerlerinin bulunduğu noktalara en az 22 füze atmıştı. Amerikalı yetkililer o dönem, üslerin saldırı öncesinde boşaltıldığını ve kimsenin zarar görmediğini vurgulamıştı.[1]
İran Dışişleri Bakanı Abdullahiyan: “ABD’ye ve Bölge Ülkelerine, Saldırıdan Önce Bilgi Aktardık!”
Abdullahiyan, saldırıya ilişkin değerlendirmesinde, “Bölge ülkelerini, saldırıdan 72 saat önce saldırının mahiyeti konusunda, ayrıca kısıtlı ve misilleme amaçlı olduğu hususunda bilgilendirdik.” ifadesini kullanmıştı. Saldırıyı “meşru müdafaa” olarak nitelendiren Abdullahiyan, İran Silahlı Kuvvetlerinin “doğru hesaplamalarla, insansız hava araçları ve güdümlü füzeler ile İsrail’e ait askeri üssü hedef aldığını”, söz konusu üssü, İran’ın “Şam’daki konsolosluk binasına düzenlenen saldırıya katılan F-35 uçaklarının kullanıldığını” hatırlatmıştı.
ABD, İran’a Ankara üzerinden mesaj iletmiş: “Saldırı kısıtlı olsun!” ricasını aktarmıştı!
ABD yönetiminin, İsrail’e insansız hava araçları ve füzelerle göstermelik ‘misilleme’ saldırısı düzenleyen İran’a, Türkiye üzerinden mesaj ilettiği ortaya çıkmıştı. Reuters’a konuşan bir Türk diplomatik kaynak, İran’ın İsrail’e karşı saldırısını, Türkiye’ye önceden haber verdiğini açıklamıştı.[2] Yetkili, ABD’nin İran’a Türkiye üzerinden saldırının ‘kısıtlı olması gerektiği’ mesajını verdiğini hatırlatmıştı.
BBC’ye bilgi veren bir Türk diplomatik kaynak da “(Dışişleri Bakanı) Hakan Fidan geçen hafta hem ABD hem İran Dışişleri Bakanıyla görüştü. İran tarafı, olasılıklar konusunda önden bilgi verdi” bilgisini aktarmıştı.
CENTCOM Komutanı İsrail’e Gitmişti. Konu; İran’ın Yanıtına Karşı Savunma Hazırlıklarıydı!
İran’ın İsrail’in Şam saldırısından sorumlu tuttuğu ABD, sözlü desteğin ardından sahada da İsrail’in yanında olacaktı. CENTCOM Komutanı Kurilla, İran’ın saldırıya yanıtını görüşmek için İsrail’e ziyaret yapmıştı.
Nasıl Savunacaklarını Konuşmuşlardı
Kurilla, İran ile vekillerinin, İsrail’e yönelik olası yanıtına karşı yürütülecek savunma planlarını görüşmek üzere yaptığı ziyaret kapsamında, İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant ve İsrail ordusunun üst düzey yetkilileriyle buluşmuşlardı. ABD Başkanı Joe Biden açıklamasında, “Olası bir İran tehdidine karşı İsrail’e sarsılmaz şekilde destek vermeye devam edeceklerini” vurgulamıştı. ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken da İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant’a, İran ile onun bölgedeki vekillerinin tehditlerine karşı yanlarında oldukları mesajını tekrarlamıştı.
Kremlin’den Ortadoğu’ya İtidal Çağrısı…
Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, İran-İsrail gerilimi sonrası Ortadoğu ülkelerine itidalli olma çağrısında bulunarak, “Tüm anlaşmazlıkların yalnızca siyasi ve diplomatik yöntemlerle çözülmesinden yanayız” mesajını aktarmıştı. ABD ve İngiltere’nin Rusya’ya yönelik metal alanında yaptırım uygulamasını değerlendiren Peskov, söz konusu yaptırımların “yasa dışı” olduğunu vurgulayarak, “Bu yaptırımlar, uygulayanların çıkarlarını da mutlaka olumsuz etkileyecek” ifadesini kullanmıştı.
İsrail, İran’ın Şam’daki Konsolosluk binasına 1 Nisan’da hava saldırısı yapmıştı. Saldırıda, İran Devrim Muhafızları Ordusundan ikisi General rütbesinde toplam 7 kişi ölmüştü. İran, İsrail’in Konsolosluk saldırısının, ülkesinin topraklarına saldırı anlamına geldiğini ve misillemede bulunacaklarını açıklamıştı.
Güvenlik Konseyi Toplantısı İkiyüzlülüğün Daniskasıdır!
BM’de utanç verici bir ikiyüzlülük gösterisi yaşanmıştı. İsrail’in Şam’daki İran Konsolosluğunu vurması neden kınanmamıştı? Kanunlar sizin için neden ülkeden ülkeye değişiklik gösteriyordu?
İran’ın, İsrail’e SİHA ve Füze Saldırısının Perde Arkası!
İran, ilk kez doğrudan İsrail topraklarına yönelik bir saldırı yapmıştı. 13 Nisan 2024 Cumartesi gecesi İsrail’de hava saldırısı sirenleri çalmış ve halka sığınaklara gitmeleri çağrısı yapılmış ve hava savunma sistemleri devreye girerken, patlamalar yaşanmıştı. Ülke genelindeki bazı noktalarda İran’ın yolladığı çok sayıda SİHA ve füzeler imha edilirken, birçoğu da İsrail topraklarına giremeden önce İsrail ve müttefiklerince vurulmuş durumdaydı. Çatışmada en az dokuz ülke rol almıştı. İran, Irak, Suriye ve Yemen’den yollanan SiHA’lar ve füzeler; İsrail, ABD, İngiltere, Fransa ve Ürdün tarafından vurulmuşlardı.
Saldırıda SİHA’lar, güdümlü ve balistik füzeler kullanılmıştı!
İsrail Ordusu, İran’ın İsrail’e doğru 300’den fazla SİHA ve füze gönderdiğini açıklamıştı. İsrail’e göre 170 SİHA, 30 güdümlü füze yer alırken, bunların hiçbiri İsrail hava sahasına ulaşamamıştı. İsrail Ordu Sözcüsü Amiral Daniel Hagari, ateşlenen 110 balistik füzenin de küçük bir kısmının ülkeye ulaşabildiğini hatırlatmıştı. BBC, bu sayıları bağımsız kaynaklarca doğrulatamamıştı. İran’dan İsrail’e en kısa mesafe; Irak, Suriye ve Ürdün üzerinden 1000 kilometre civarındaydı.
Bombardıman farklı ülkelerden yapılmıştı.
İran Devrim Muhafızları (IRGC), 13 Nisan 2024 Cumartesi gecesi SİHA ve füzelerin ateşlendiğini açıklamıştı. Irak güvenlik güçleri, Reuters’a yaptıkları açıklamada, Irak üzerinden İsrail yönüne giden füzeler görüldüğünü aktarmıştı. ABD Savunma Bakanlığı, Amerikan güçlerinin İran, Irak, Suriye ve Yemen’den gönderilen onlarca füze ve SİHA’yı imha ettiğini bildirmişti. Lübnan’daki İran destekli örgüt Hizbullah da İsrail işgali altındaki Golan Tepelerine iki ayrı roket saldırısı düzenlediklerini vurgulamıştı.
ABD Başkanı Joe Biden, ABD güçlerinin, İran tarafından yollanan SİHA ve füzelerin “neredeyse tamamının imhası için” İsrail’e yardımcı olduğunu açıklamıştı. Biden ayrıca, ülkesinin saldırıdan önce bölgeye savaş uçakları ve gemileri kaydırdığını vurgulamıştı. İngiltere Başbakanı Rishi Sunak, Kraliyet Hava Kuvvetleri’ne ait Typhoon tipi savaş uçaklarının bazı İran SİHA’larını imha ettiğini doğrulamıştı. İsrail’le barış anlaşması bulunan, ancak aynı zamanda İsrail’in Gazze’deki saldırılarını kınayan Ürdün’de ise kabine, vatandaşlarının güvenliği için hava sahasına giren bazı uçan cisimleri imha ettiklerini duyurmuşlardı. İsrail Ordusu, Fransa’nın da hava sahasının devriyesine yardımcı olduğunu aktarmıştı.
İsrail’in: “İran’a, Uygun Zamanda Karşılık Vereceğiz!” Uyarısı!
İsrail Savaş Kabinesi üyesi Benny Gantz, İran’ın İsrail’e yönelik saldırısına “uygun zaman ve şekilde” karşılık vereceklerini hatırlatmıştı. İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog da, İran’ın saldırısı sonrası “tüm seçenekleri değerlendirdiklerini” açıklamıştı. Siyonist Gantz, İran’a karşı bölgesel bir koalisyon kuracaklarını belirterek, “Bize uygun olacak şekil ve zamanda İran’a bedelini ödeteceğiz.” ifadelerini kullanmıştı. İsrail medyası ise Gantz’ın bu açıklamasını, İsrail’den İran’a karşı “hızlı bir misilleme yapılmasını desteklemediği” yönünde yorumlamıştı.
İsrail Savaş Kabinesi Toplanmıştı
İsrail medyasında yer alan haberlere göre, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Tel Aviv’de Savaş Kabinesi üyeleriyle toplanmıştı. İsrail Güvenlik Kabinesi; İran saldırılarına yönelik yanıtın, Savaş Kabinesi’nce alınmasını kararlaştırmıştı. Savaş Kabinesi’nde, Netanyahu’nun yanı sıra Savunma Bakanı Yoav Gallant ve ana muhalefet lideri Benny Gantz yer almaktaydı.
Herzog’un: “Tüm Seçenekleri Değerlendiriyoruz!” Çıkışı
İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog, İngiliz Sky News televizyonuna, İran’ın hava saldırılarına ilişkin açıklama yapmıştı. İran’ın İsrail’e yönelik saldırısını “savaş ilanı” olarak nitelendiren Herzog, “itidalli oldukları, (İran ile çatışmanın) yansımalarını bildikleri ve ortaklarıyla müzakereleri olduğu için tüm seçenekleri değerlendirdiklerini” açıklamıştı.
ABD Basınının: “Biden Yalan Söylüyor!” İsyanı
Biden yönetimi ‘savaş yok’ dedikçe, İsrail-Hamas savaşı daha şimdiden 16 ülkeye yayılmış durumdaydı. İran’ın İsrail’e yönelik misilleme saldırıları Irak, Ürdün, Suudi Arabistan ve diğerlerini kapsayan Amerika liderliğindeki bölgesel bir savaşın başladığının kanıtıydı! Ortadoğu’daki bölgesel savaş şu anda en az 16 farklı ülkeyi kapsıyor ve İran topraklarından İsrail’e yönelik ilk saldırıları da içeriyor, ancak ABD daha geniş bir savaş olmadığı konusunda ısrar etmeye devam ediyor ve ABD, askeri katılımının boyutunu gizliyordu. Yine de İran’ın 13 Nisan 2024’te gerçekleştirdiği insansız hava aracı ve füze saldırılarına karşılık olarak ABD en az sekiz ülkeden uçaklar uçurup hava savunma füzeleri fırlatırken, İran ve vekilleri; Irak, Suriye ve Yemen’den silahlar ateşlenmeye başlamıştı.
Siyonist medya, bölgesel savaşın yokmuş gibi gösterilmesinde suç ortağıydı. New York Times, çatışmanın çoktan yayıldığından habersiz bir şekilde “Biden, İsrail’in başarılı savunmasının ardından gerilimin tırmanmasını önlemeye çalışıyor” diye haykırmıştı. The Economist, “İran, İsrail’e saldırarak geniş çaplı bir bölgesel savaş riskini göze aldı.” diye yazmıştı. NBC ise Beyaz Saray’ın yalanını tekrarlayarak “Bazı üst düzey ABD’li yetkililer, İsrail’in İran’ın eşi benzeri görülmemiş insansız hava aracı ve füze saldırılarına sert karşılık vermesinden ve ABD’nin de dahil olabileceği daha geniş çaplı bir bölgesel çatışmayı kışkırtmasından korkuyor” diyerek gerçekleri saklamıştı.
İsrail’de, ABD’nin Gizli Askeri Üssü Vardı!
İsrail’i savunma ağının bir parçası olarak Patriot ve Terminal Yüksek İrtifa Alan Savunması uzun menzilli karadan havaya füze bataryaları; Irak, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Suudi Arabistan, Ürdün ve İsrail’deki gizli “Site 512” kod adlı ABD üssünde konuşlandırılmıştı. Bu varlıklar -Kuveyt, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar ve Suudi Arabistan’da bulunan ABD uçaklarıyla birlikte- İsrail (ve kendi bölgesel üsleri) üzerinde bir kubbe oluşturmak üzere birbirleriyle iletişim kurmak ve iş birliği yapmak üzere programlanmıştı. Bahreyn gibi diğer ülkeler de bu ağın bir parçası olmak için Patriot füzeleri satın alırken, İngiltere de bölgesel savaş ağıyla yakından bağlantılıydı.
Bu Gemiler Bölgesel Savaş İçin Hazırlanmıştı!
Suriye’deki İran Büyükelçiliğine saldırı ve Ürdün’deki Amerikan üssüne İran destekli milislerin saldırıları, Biden’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan’ın; ‘Ortadoğu bölgesi yirmi yıldır olmadığı kadar sakin’ sözünü yalanlamaktaydı. Biden yönetiminin, savaşın Gazze’nin ötesine uzandığını reddetmesi aldatmacaydı.
ABD ve İsrail, Yandaş Ülkeleri de Katarak İran’a Ani Bir Saldırı Hazırlığındaydı.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde İran-İsrail Tartışması
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, İsrail çağrısı üzerine acilen toplanmıştı. Toplantıda Birleşmiş Milletler Daimi Üyesi 5 devlet arasında gerilim yaşanmıştı. ABD, İngiltere ve Fransa; İran’ı kınayıp İsrail’e destek verirken, Rusya ile Çin temsilcileri ise İsrail’in İran’ın Şam misyonunu vurmasına neden tepki gösterilmediğini sorgulamıştı. Ve tabi hepsi rol icabıydı!
Hakan Fidan’ın Ayarı ve Amacı!
Türkiye’nin, İran ve İsrail’i karşı karşıya getiren bunalım süresince izlediği politikanın iki temel boyutu vardı. Bu kapsamda verdiği en önemli uyarı, İsrail-Hamas savaşının “bölgesel savaşa dönme” tehlikesinin çok da uzak olmadığıydı. Dışişleri Bakanlığı’ndan 14 Nisan 2024 günü yapılan açıklamada, “İsrail’in Gazze’de sürdürdüğü savaşın yayılma ve tırmanma riski barındırdığına dair uyarılarımızı uzun süredir tüm muhataplarımıza hatırlatmaktayız. İsrail’in, İran’ın Şam Büyükelçiliğine gerçekleştirdiği uluslararası hukuka aykırı saldırı, kaygılarımızı haklı çıkarmıştır. İran’ın bu saldırıya yaptığı misilleme ve takip eden gelişmeler, olayların hızlı biçimde bölgesel bir savaşa dönüşebileceğini bir kez daha göstermiştir” görüşü aktarılmıştı.
Dışişleri Bakanı Fidan, geçen aylarda yaptığı açıklamalarda, insanlığın Gazze’de bir yol ayrımına geldiğini, buradan “ya daha büyük bir savaş ya da büyük bir barış çıkacağını” vurgulamış, Türkiye’nin tercihinin barış olduğunu tekrarlamıştı.
Blinken’dan Fidan’a Teşekkür Mesajı!
Ankara-Washington hattındaki diyalog, İran’ın saldırısının tamamlanmasından sonra da tekrarlanmıştı. Dışişleri Bakanı Fidan, 14 Nisan’da İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan ile görüştükten sonra ABD Dışişleri Bakanı Blinken ile bir kez daha telefonda görüş alışverişinde bulunmuşlardı. Diplomatik kaynakların verdiği bilgiye göre Fidan, İranlı muhatabına Türkiye’nin, İsrail’e yönelik misillemenin ardından bölgede daha fazla gerilimin tırmanmasını istemediğini hatırlatmıştı. Abdullahiyan da Fidan’a “Operasyonun sona erdiği, İsrail yeni bir saldırı gerçekleştirmezse harekâta geçmeyeceğini” aktarmıştı.
Aslen Yahudi olan ve Siyonist İsrail’e hizmetkârlıktan gurur duyan ABD Dış Bakanı Blinken’ın, Hakan Fidan’a oynadığı rol için teşekkür etmesi; bunların, kimlerin piyonu olduklarının kanıtıydı.
Zaten, MİT ile CIA Arasında Kritik Bir Görüşme Yapılmıştı!
Güvenlik kaynaklarından alınan bilgiye göre CIA Başkanı Burns, bayramda MİT Başkanı Kalın’ı arayarak İran-İsrail gerginliğinde arabulucu olması ricasını aktarmıştı. Ayrıca ABD Dışişleri Bakanı Blinken’ın Hakan Fidan ile görüştüğü öğrenilirken, Dışişleri Müsteşarı John Bass’ın Türkiye’ye geleceği anlaşılmıştı. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ile bir telefon görüşmesi yapmıştı. Görüşmede, İran’ın İsrail’e yönelik misilleme saldırısı sonrasında bölgedeki mevcut durum ele alınmıştı. Bakan Fidan, bölgedeki krizin tırmanma ve yayılma ihtimalinden endişe duyulduğunu vurgulamıştı.
John Bass’ın Türkiye’de Ne İşi Vardı?
Bu arada ABD Dışişleri Bakanlığı İdari İşler Müsteşarı ve Siyasi İşler Müsteşar Vekili John Bass, Bakan Yardımcısı Büyükelçi Burak Akçapar’ın daveti üzerine 15-16 Nisan 2024 tarihlerinde Türkiye’ye uğramıştı. Ziyarette Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, ABD Dışişleri Bakanının eş başkanlıklarında 7-8 Mart 2024 tarihlerinde düzenlenen 7. Türkiye-ABD Stratejik Mekanizma toplantısında kararlaştırılan hususlar dahil, ikili ilişkiler, Gazze’deki güncel gelişmeler, bölgesel ve uluslararası konuların görüşülmesi kararlaştırılmıştı.
İran ‘Misillemesi’ Türk Basınını İkiye Ayırmıştı; Kimi Destek Çıkmış, Kimi ‘Tiyatro’ Benzetmesi Yapmıştı!
İran’ın İsrail’e düzenlediği ‘drone’ operasyonu Türk basınını ikiye ayırmıştı… Kimi gazeteler operasyonu “tiyatro” ve “fiyasko” olarak tanımlarken kimi gazeteler manşetten İran’a destek çıkmıştı.
Yeni Şafak gazetesi operasyonu manşetine bile taşımamıştı… Birinci sayfasında yer alan operasyon haberine “320 füze 1 yaralı” başlığını atan Yeni Şafak, saldırıda yaralanan kız çocuğunun da İsrail’in savunma füzeleri nedeniyle yaralandığını hatırlatmıştı…
Türkiye gazetesi, “İran’ın ‘Gerçek Vaat’ operasyonu ‘boş vaat’ operasyonu çıktı” yorumunu yapmıştı. “Savaş Tiyatrosu” manşetiyle çıkan Türkiye gazetesinin haberinde “İHA’ların tamamının havada yok edildiği” vurgulanmıştı. Akit gazetesi de operasyon için “Tam bir fiyasko” ifadesini kullanmıştı. Akit, “Hiçbir stratejik hedefi vuramadılar” yorumunu yazmıştı. Nurcu Yeni Asya gazetesi ise manşet haberine “Misilleme İsrail’e yaradı” başlığını atmıştı.
Akşam gazetesi “Tahran, ABD’de zayıflayan İsrail desteğini güçlendirdi” yorumunu yaparken, manşetine “İran vurmuş gibi yaptı” başlığıyla çıkmıştı. Sabah gazetesi manşetinde “İsrail yeni katliama zemin hazırlıyor” derken benzer şekilde, “Netanyahu’ya geniş manevra alanı açıldı” yorumunu yapmıştı.
Erdoğan şakşakçısı Aydınlık gazetesi ise “İran mazlumların yumruğu oldu” derken, Milli Gazete “İsrail’e atılan her taş kıymetlidir” manşetiyle yayımlanmış ve dengeli bir başlık atmıştı. Yeni Mesaj gazetesi ise “İran dediğini yaptı” diye kendilerini avutmuşlardı.
İran’ın “Ayıp Savma ve Halkını Avutma” Operasyonları!
Hatırlayınız; İsrail, İran’ın Şam’daki konsolosluk binasına 1 Nisan 2024’te havadan saldırmıştı. Saldırıda İran Devrim Muhafızları Ordusundan ikisi General 7 kişi ölmüştü. İran ise; bu saldırının ülkesinin topraklarına saldırı anlamına geldiğini ve misillemede bulunacaklarını açıklamıştı. Ve İran, 13 Nisan’da İsrail’e kamikaze insansız hava araçları, balistik ve seyir füzesiyle saldırı yapmıştı. İsrail kamu yayın kuruluşu KAN’ın haberine göre İran, yaklaşık 100 balistik füze, 30 seyir füzesi ve 160 kamikaze İHA yollamıştı. Bu, İran’ın İsrail’e yönelik ilk doğrudan saldırısıydı. Yabancı analistlere göre İran bunu ‘sınırlı ve dikkatle ayarlanmış bir saldırı’ olarak tanımlamıştı. İran, saldırının tüm hedeflerine ulaştığını ve 1 Nisan’da Şam’da İranlı komutanların öldürüldüğü saldırıya yanıt olduğunu söylese de aslında bu harekât tam bir fiyaskoyla sonuçlanmıştı.
BBC’nin haberine göre Chatham House’da yardımcı araştırmacı olarak görev yapan Dr. Lina Khatib, BBC Radio 5 Live’a verdiği demeçte, İran’ın saldırısının “dünyanın tanık olmasını istediği bir tür gösteri” olduğu yorumunu paylaşmıştı. Dr. Khatib, saldırının “yüksek koreografili” ve “aslında oldukça sınırlı” olduğunu aktarmıştı. Khatip, İran’ın misillemeyi “hesaplanmış” olarak değerlendirdiğine dair bir açıklama yaptığına atıfta bulunup “Bu da gösteriyor ki İran, İsrail’e doğrudan karşılık vermiş gibi görünmek için çok güçlü bir mesaj göndermek istiyor ama aynı zamanda meselenin daha fazla tırmanmasını da kesinlikle istemiyor” ifadesini kullanmıştı.
Sonuç olarak:
Bir yandan Tahran yönetimi daha güçlü bir saldırı ile tehditler savurarak yeni bir denklemden bahsederken, diğer yandan da uluslararası itidal çağrıları yapılmaktaydı.
İsrail savaşı nedeniyle Gazze’nin güneyine göç etmek zorunda kalan Filistinlilerin bir kısmı Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki yerlerine geri dönmeye başlamıştı. İsrail, cumartesiyi pazara bağlayan gece 300’den fazla seyir füzesi, balistik füze ve insansız hava aracı (İHA) ile gerçekleştirilen İran saldırısına nasıl karşılık vereceğini planlamaktaydı. Washington’ın; Tel Aviv yönetimine karşılık vermemesini tavsiye ederken, aynı zamanda böyle bir şey olursa buna katılmayacağını da vurgulaması, İran’ı ve dünyayı oyalama amaçlıydı.
Binyamin Netanyahu hükümeti, kendisini büyük bir karşılık vermesi için aşırı sağcıların baskısı ile Tel Aviv’de Tahran’a karşı bölgesel bir koalisyon kurma arayışına başlamıştı.
Tahran yönetimi ise İsrail’in Şam’daki İran Konsolosluğunu hedef almasına verdiği askeri yanıtın sona erdiğini açıklamıştı. Ancak İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, İsrail’in herhangi bir pervasız yanıtının daha güçlü ve daha kararlı bir karşılık gerektireceği uyarısı yapmıştı. İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan yabancı diplomatlara, “İran’ın İsrail’deki meskûn ya da ekonomik birimleri hedef almadığını ve operasyonlarının noktasal olduğunu” vurgulaması ve özür diler tavrı takınması enteresandı. Bizim kanaatimize göre; her şeye rağmen, fırsatını bulunca, Siyonist İsrail, ABD ve AB ülkelerinin de desteği ile İran’a saldıracaklardı. Ama İran ve Türkiye’de yaşanacak zihniyet değişimleri sonucu, bu sefer Kuduz İsrail’e ciddi ve tarihi bir saldırı başlatılacak ve bu çıbanbaşı ortadan kaldırılacaktı!?
Değerli Sabahattin Güzelköylü!..
Bu yazının içerisinde, stratejik bir konu olduğu için çok özetle ve işaretle; İsrail’in nasıl yıkılacağı ve büyük zafere nasıl ulaşılacağı zaten anlatılmış…
Ancak bunlara, Kur’an’ın va’dine, Resulüllahın müjdesine ve Erbakan Hocamızın haber verdiklerine… Ve tabi Allah’ın kuvvet ve kudretine, tam ve sağlam şekilde inandığımız… Safımızı doğru belirleyip aşk ile çalıştığımız zaman inanabileceğimizi de hatırlamamız lazımdır.
İlginize teşekkürler.
Ufuk EFE
Haklısınız. Feraset sahibi olan anlıyor, feraset ise sadece millî görüşte bulunuyor. Dolayısıyla oyunu bozacak ancak millî görüş oluyor, halk desteği olsa da olmasa da.
Bizler bunu bilir buna inanırız.
Bizim kanaatimize göre; her şeye rağmen, fırsatını bulunca, Siyonist İsrail, ABD ve AB ülkelerinin de desteği ile İran’a saldıracaklardı. Ama İran ve Türkiye’de yaşanacak zihniyet değişimleri sonucu, bu sefer Kuduz İsrail’e ciddi ve tarihi bir saldırı başlatılacak ve bu çıbanbaşı ortadan kaldırılacaktı Biz de bu anı sabırsızlıkla beklemekteyiz
Mazlumların hesapsızca boğulduğu, katledildiği ama zalimlerin ayağına taş değmesine bile müsade edilmeyen günlerdeyiz. Dünyanın her yanında, özellikle de Filistin ve Doğu Türkistan’da zulüm işkence son sürat devam ederken; siyonist şeytan yan bakanın ağzını patlatıyor. Bir süredir sistematik bir şekilde İran’lı üst düzey yetkilileri katleden siyonist İsrail’ karşı tepki vermek için nerdeyse izin alıp sahte hamleler ortaya koyuluyor. Organize şekilde bu köpükten devin dokunulmazlığını ilan edip, insanları sindirmeye çalışan şeytan ve aveneleri, başlarına gelecek ağır yükün farkında olduklarından imkan oldukça boşluk bırakmaktan imtina ediyorlar. Ama hem tarihten hem akli delillerden hem vicdanımızdan hem de yüce kitabımız Kuranı Kerim’den bildiğimiz üzere bu alçak namussuzların bertaraf olacakları kesindir! “Nasıl olacak canım?!” diye şüpheye düşenler ya da olamayacağını ima edenlere de cevap olacak o kadar delil varken ilave bir çabaya girecek değiliz. Tek diyeceğimiz: Az Kaldı!
Umuyoruz ki bu saldırının; İsrail’in haberi varken ve İsrail’in yararına olacak şekilde bir saldırı olduğunu, İran’ın bu saldırısının İsrail’in İran’a girişini meşru hale getirmek için, İran içinden gizli işbirlikçi ve gayri milli odakların bir hamlesi olduğunu… Bu hamlenin ardından İsrail, Amerika vesaire hepsinin birleşerek İran’a hücuma kalkışacağını ve bu müdahalenin kısmen Türkiye’ye de sıçrayacağını fark eden Milli Yapı , cesur ve kahraman İran halkını uyarıp, bu Siyonist ve emperyalist saldırıyı inşaallah savacaktır. Ve yine biliyoruz ve bekliyoruz ki, anayurdumuzda hazırlanan ve İran’a da aktarılan harika savunma teknolojileri sayesinde, bu Siyonist ve emperyalist çapulcular İran’da bozguna uğratılacak ve Kuvayı Milliye İttifakıyla Türkiye, kuduz İsrail’i yerin dibine batıracaktır.
İşbirlikçi dediğim, Siyonizm’in kulları
Beceriksizlik değil, kasıtlı hıyanettir
Dışarıya bağlıdır, hep bunların yuları
Gâvur Bush’un elinde, masonik siyasettir…
Görünüşleri farklı; görüşleri aynıdır
Ya dönmedir, ya dönek; birbirinin kaynıdır
Sağ sol çorbaya döndü; bu millet kobay mıdır?
Milli Görüş gelmezse, sonumuz felakettir…
https://www.millicozum.com/mc/ozel-yazilar/isbirlikci-sutubozuklarsiir/
İsrail’in belki de tarihinde görülmemiş bir biçimde Batılı müttefikleri ve özellikle de ABD ile ilişkileri tahrip olmuş ve İsrail’in uluslararası alanda tecridi zirve yapmışken adeta bir can simidi mahiyetinde İran’ın karşı saldırısı gerçekleşti. İran bu saldırılar sonucunda İsrail’e ciddi sayılabilecek herhangi bir zarar veremedi. İsrail başta ABD, İngiltere ve Ürdün olmak üzere uluslararası ve bölgesel müttefiklerinin tam desteğini arkasına alarak saldırıları savuşturdu.Diğer taraftan İran’ın karşı saldırısı sonucunda İsrail Batılı müttefiklerinin desteğini tam manasıyla tekrar arkasına aldı. Başta ABD’li siyasetçiler olmak üzere tüm Batılı müttefikleri İsrail’e destek açıklaması yapmak için sıraya girdi. Batı’dan yükselen tüm muhalif sesler bu vesileyle susturuldu. ABD ve İsrail destekçisi diğer ülkeler İran kartını oynayarak iç kamuoyunda yükselen İsrail karşıtı sesleri bastırdı.
Sonuç olarak İsrail-İran arasında yaşanan gerilim ve karşılıklı saldırılar akabinde iki ülke de ilk aşamada istediklerini elde etti. İsrail planlı bir şekilde İran’ı kışkırttı ve tuzağına düşürerek Gazze’de işlediği katliamları unutturdu. Batılı müttefiklerinin tam desteğini arkasına aldı ve iç kamuoyundaki konsolidasyonu sağladı. İran ise konsolosluğuna yapılan saldırının karşılığını tam olarak veremese de İsrail semalarında füzelerini uçurarak içeride ve bölgede sarsılan imajını görece düzeltebildi. Tüm bu yaşananlardan en fazla zarar gören kuşkusuz Gazze ve Filistinliler oldu. İsrail Batılı müttefiklerinin veto etmesi sonucunda gerçekleştirmeyi ertelediği Refah ve dolayısıyla Gazze’yi temizleme operasyonuna hiç olmadığı kadar yaklaştı.
İsrail’e ciddi ve tarihi bir saldırı başlatılacak ve bu çıbanbaşı ortadan kaldırılacaktı!? Yarabbi mazlumun
güleceği. Zalimlerin ve isbirlikcilerinin kahrından parmak uçlarını kemirecegi, Adil Düzen inkilabiyla bizleri sevindir, Azametini izhar eyle.
“GAME OVER!..” SABAH YAKIN DEĞİL MİDİR?
İsrail; bölgedeki varlığını GERİLİM stratejisi üzerine kurmuştur. Halkına ve tüm dünyaya verdiği mesaj; “Herkes bize düşman ve saldırıyor!” şeklinde empoze ederek ve her zaman kendine bir düşman bularak bölgedeki varlığını sürdürmeye uğraşır. Böylece:
1- Kendi içinde farklı düşünce ve inançta olan her yerden (bir nevi tehdit ve mecbur bırakarak) getirip ülkeye yerleştirdiği toplama halkını böyle bir maniplasyonla ayrışmamasını ve iktidara karşı eyleme kalkışmamasını önler.
2- Başta ABD ve AB ülkeleri olmak üzere; ABD’den maddi destek, AB ülkelerinden siyasi destek sağlar.
3- Aldığı bu destekle bölgede var olan farklı terör oluşumlarına her türlü desteği sağlar ve onların her eylemlerini İsrail’in menfaatine olacak şekilde ayarlar ama bunu (vekalet savaşını) açıktan değil gizli yapar.
İran’a gelince: O da bölgedeki varlığını GERİLİM stratejisi üzerine kurmuştur. Çünkü İran; bölgede İsrail’in pozisyonuna benzer bir durumdadır. İsrail, etrafı Müslüman ülkelerle çevrili bir bölgede ayrı bir dine mensup bir devlettir, İran’da Şİİ inancına mensup bir ülke olarak diğer bölge ülkeleri içinde inanç farklılığından dolayı İsrail gibi yalnız bir devlettir. Bu sebeple İran da İsrail gibi devlet olarak varlığını GERİLİM stratejisi üzerine kurmuştur. O da İsrail gibi;
1- Kendi içinde farklı düşünce ve inançta olan halkının ayrışmamasını ve iktidara karşı eyleme kalkışmamasını önlemek için bölgede GERİLİM stratejisi üzerine politikalar üretir ve uygular.
2- Bu maksatla; Irak’ta Şiileri, Lübnan’da Hizbullah’ı, Yemen’de de Husileri destekler. Böylece “Ben bölgeye hakim bir devletim ve desteklediğim gruplarla İran’ın menfaatine vekalet savaşları yapıyorum.” Havasıyla, bölge üzerinde hakimiyet kurabilecek böyle bir gücüm var imajı vermeye çalışır ve buna ABD ve İsrail de destek verir. Bu vekalet savaşını ise İsrail’in tersine gizli değil açıktan yapar rolü açıktan yapmasını gerektirmektedir.
3- Böylece; ekonomimiz kötü, özgürlükler tam değil ama görün bak bölgede ne kadar güçlüyüz mesajını halkına verir ve halkın kenetlenmesini, böylece iktidardakilere karşı eyleme geçmemelerini sağlar.
Hatırlayın; Hamas’ın Gazze işgali öncesi İran’da başörtüsü eylemleri sebebiyle halk sokağa dökülmüştü ve eylemler her geçen gün biraz daha artıyordu ve yine İsrail’de de halk Netanyahu hükümeti aleyhinde gösterilere başlamış ve yine burada da eylemler her geçen gün artıyordu. Ama Gazze olayı her iki ülkedeki eylemleri aynı anda bitirmiş ve Hatta Biden, Gazze olayı öncesinde Netanyahu’ya randevu vermeyip Beyza Saray’a sokmuyorken, şimdi en büyük destekçisi olmuştu ve olmaya da devam ediyordu. Bölgede gerilim hem İsrail’e hem de İran’a aynı anda yarıyordu. Tabi yine hatırlayacaksınız İsrail ve ABD; Hizbullah’tan kuzeyden İsrail’e karşı ayrı bir cephe açmamasını istemişti ve tabi İran da?!..
Yani; İsrail bölgedeki varlığı için İran’a, İran bölgedeki varlığı için İsrail’e muhtaçtı. Her ikisi de halkını; birbirlerine düşmanmış gibi atıp tuttukları tehditlerle avutuyor ve bu tehditler yetmez ise bir iki deneme atışı türünden birlerine füze atarak veya birbirlerine ait anlaşmalı bir iki yeri bombalayarak kendi halkını oyalıyorlardı.
Ve bu oyunu tüm dünya kamuoyunun önünde yıllardır gizlice oynuyorlardı. Ta ki düne kadar. Artık bunun bir oyun olduğu da ayan beyan inkar edilemeyecek şekilde bir tiyatro olduğu açığa çıkmıştır. İsrail’i artık bu gerilim stratejisi oyununu oynayamaz oynasa da bu onu artık kurtaramayacaktır. Yazınızda da belirttiğiniz gibi iktidar yandaşı ve kandaşı medya bile iyot gibi açıkta kalmış ve şaşkınlıktan kimileri hoş kimileri boş vaad operasyonu diyerek nerede duracağını şaşırmış ve konumlarını kaybetmişlerdir artık kendilerine verilecek yeni konuma göre pozisyon almaları beklenmektedir.
İsrail ile İran arasındaki son danışıklı dövüş ABD’nin kongresin den İsrail’e yardım koparmak için de yapılmıştı anlaşılan ama kongre uyanmış mıydı ve bu oyuna gelmiyor muydu bilinmez. Çünkü Biden; “Kongre liderlerine Ukrayna’ya 61.4, İsrail’e ise 14.3 milyar dolarlık yardımı içeren 105 milyar dolarlık ek harcama” paketinin acil onaylanması için çağrı yapıyordu. Bu çağrısı durumun aciliyeti için miydi yoksa geçmeme ihtimaline karşı bir kulis çalışması mıydı göreceğiz!
Peki bundan sonra ne ve nasıl olacak? 1- Allah’ın vaadi, Efendimizin müjdeleri, Erbakan Hocamızın; “Bir gün İsrail’e öyle bir tokat atacağız ki, hayatı gözünün önünden Gazze şeridi gibi geçecek.” öngörüleri inşaallah aynen gerçekleşecek ve İsrail, Kur’an-ı Kerim’deki hak ettiği akıbetine mutlaka kavuşacaktır.
“Nasıl olacak İsrail’in bu akıbeti, kimle olacak?” diyenlere ilk olarak; el Makirin sıfatıyla “Onlar bir düzen kurdular. Allah da (buna karşılık onlara) bir düzen kurdu (ve şeytani oyunlarını bozdu). Allah, düzen kurucuların (ve tuzak hazırlayanların) en hayırlısıdır.” (Al-i İmram: 54) ayetiyle oyun kurucuların en hayırlısının Allah olduğunu hatırlatalım ve sonra; “Gerçek şu ki, onlar (zalimler ve hainler, mü’minlere ve İslami girişimlere karşı) hileli planlar kurdular (ve kuracaklardır). Oysa eğer onların (şeytani) hile ve hazırlıkları, dağları yerinden oynatıp kaydıracak (zelzeleler oluşturacak derecede bugün nükleer silahlara ve teknolojik imkânlara dayanmış) olsa bile, Allah katında da (kesinlikle onları boşa çıkaracak ve etkisiz kılacak kudret) planları ve programları vardır! (Allah zalim güçlerin mekir ve tuzaklarını kendi başlarına saracaktır.)” (İbrahim: 46) ayetinin gereğini ZAMANI GELDİĞİNDE Allah mutlaka gerçekleştirecektir.
Hâlâ İsrail’e olacaklara ve vaad edilene inanamayanlara ise son olarak; “(Ve yine) Onlar, Allah’ın (türlü) tuzağından güvence mi (almışlardı?) Allah’ın (zalim ve hain kavme) bir tuzak kurmasından, hüsrana uğrayan bir topluluktan başkası (akılsızca kendilerini) güvende saymazlardı.” (A’raf: 99) ayetiyle bitirelim.
Daha da ikna olmadıysanız Hud Suresi 122. ayetiyle cevap verelim; “Ve (sonunuzu) bekleyin bakalım. Çünkü Biz de (başınıza gelecekleri merakla ve umutla) bekleyip durmaktayız.”
NOT: Yazınızda; olayı, amaç ve sonuçlarını 10 maddede mükemmel özetlemiş ve tüm aktörlerini ve rollerini çok açık olarak belirtmişsiniz, Allah sizden razı olsun. Sayenizde olayları anlık ve en doğru ve tabi en doyurucu biçimde sizlerden öğreniyoruz.
Kaleminize sağlık… İyi ki varsınız…
Milli Çözüm’ün web sitesinde en başta logosunun altında da ifade edildiği üzere:
” Olayları doğru okumak ve sorumluluklarımızı kuşanmak” sloganı öyle edebiyat olsun diye yazılmadığının, gerçekten bu sözün sloganın hakkını verdiğine şahit olduğumuz makalelerden birine daha şahit olduk… Milli Çözüm Üstad Ahmet Akgül Hoca, Kur’an’ı Azimüşşan’ın Tercümanı ve hakikatı haykırmaktan asla sakınmadığı için OLAYLARI DOĞRU OKUMAKTA VE SORUMLULUKLARINI KUŞANMASI gereği gerçeği kaleme alıp takipçilerini aydınlatmakta böylece tâbilerini iyiye doğruya güzele faydalıya adil olanın üzerinde tutmak için yüksek bir fedakarlıkta bulunmaktadır… İyi ki varsınız!..
Maalesef halkı Müslüman olan bir çok ülke Siyonistler tarafından direk yönetiliyor. Milli görüş mayası tutan ülkelerdeki Müslüman gruplar Siyonizmin tuzağına düşmüyor ama kahir ekseriyetle diğer Halk mevcut yönetimin ayakta kalmasını sağlıyor.
BU OPERASYONDA HEDEF: TÜRKİYE’DİR…
7 Ekim sabahı Aksa Tufanı başladığında, bütün dünya şaşkınlığa kapılmıştı. Ama o günlerin yoğun gündemi arasında kaynayan bir husus dikkatlerden kaçmıştı. İran, Lübnan Hizbullah’ı, Yemen Husiler’i ve dahi Hamas’ın en üst düzey yetkilileri, operasyondan habersiz olduklarını beyan ederek, dünyadan daha da şaşkın durumdalardı. Ve o günlerde İsrail askerlerinin basına yansıyan birtakım ifadeleri de, yukarıda yazdığımız konuyu teyit eder gibidir. Askerler, “sahada dehşete düştüklerini ve kiminle savaştıklarını bilmediklerini” belirtmişlerdi. İsrail, Kassam Tugayları eliyle dayak yiyordu ama dayak atanın kim olduğunu ancak çözmüş olmalı ki, bir sonraki şeytani plan için düğmeye basmıştı.
HEDEF: MİLLİ TÜRKİYE idi.
Çünkü; İran taktik, Türkiye stratejik düşmandı…
Hem Filistinliler lehine olup-biten her durumun kendi hanelerine yazılmasına ses etmeyen İran’daki kabuk yönetimin foyası aslında ta o zaman ortaya çıkmıştı ama bizde nasıl ki AKP’den daha AKP’li iktidar şakşakçıları varsa elbette İran’ın da vardı. Sonuçlarının kime yarayacağı apaçık belli olan, İran’ın bu son zırva operasyonuna, türlü te’vil uydurmaya çalışan şakşakçılara aslında tek bir cümle yeterli idi:
“Akıl; bir işin sonunu düşünmektir.”
Velhasıl; bu operasyonun bu yazıda yazılan sonuçlarını İran devlet aklı hesaplayamamışsa, akıl yoksunudur. Hesaplamışsa eğer, bilsinler ki, her hesabın üstünde hesap görücü olan Allah, her zalimin defterini dürecek, hiç kimsenin ettiği yanına kâr kalmayacaktır. Üstünden kanlı siyaset yürüttükleri mazlum Gazze’li bebeklerin ahı, tüm zalimlerin saltanatını yerin dibine geçirecektir.
Tüm medyayı, yayınları, yazıları inceleyin bu çapta, derinlikte bir analiz bulamazsınız. Başka yoruma gerek yok ‘Her şeye rağmen, fırsatını bulunca, Siyonist İsrail, ABD ve AB ülkelerinin de desteği ile İran’a saldıracak; ama İran ve Türkiye’de yaşanacak zihniyet değişimleri sonucu, bu sefer Kuduz İsrail’e ciddi ve tarihi bir saldırı başlatılacak ve bu çıbanbaşı ortadan kaldırılacaktır.’
Maalesef işbirlikçi iktidarlar eliyle Müslüman toplumlar avutulmaya çalışılıyor. Bu işbirlikçiler milletlerini oyalamak ve icazet aldıkları patronlarına yaranmak konusunda maharet kazandılar. Fakat bu sefer milletlerinin uyanışını engelleyemeyecekler. Bu işbirlikçilerin patronları da, kendi içlerinden tepkileri gördükçe derde düştüler ” biz bu dirilişi nasıl engelleyeceğiz” diye. Rabbim vicdan ehlini dile getirdi. Rönesans sonrası kilisenin arka plana geçmesi ile başlayan sınırsız özgürlük anlayışı her ne kadar insanı fıtratın dışına çıkılmasına neden olmuşsa da şimdi bu bir silah olarak batının karşısına çıkmaya başlamıştır. Batı toplumu içerisindeki vicdan ehli insan, siyonizmin güdümündeki kendi idarecilerini gayet güzel sorgulamaya başlamıştır. Rönesanstan sonra toplumların tamamen materyalist olması için siyonizm tarafından tasarlanan yönetim anlayışı bir silah olarak kendisine dönmeye başlamıştır.
… Rahmetli Erbakan Hoca’nın 2009 senesinde, yani vefatından 1 yıl kadar önce, ilerlemiş hastalığına ve çok ciddi sağlık sorunlarına rağmen, İran’a gerçekleştirdiği tarihi ziyareti hatırlatmamız lazımdı. Çünkü başka türlü, Milli haysiyet ve hassasiyet sahibi Erbakan’la Milli Görüş gömleğini çıkaran ve Yahudi Lobilerine yanaşan Erdoğan’ın farkını anlatmak imkânsızdı.
İngiliz The Times gazetesinin, “İsrail ordusunun, yeni hükümetin emir vermesi durumunda İran’ın nükleer tesislerine geniş çaplı hava taarruzu başlatma hazırlığı içinde bulunduğunu” iddia ettiği bir süreçte, (18.04.2009) Erbakan Hoca’nın İran’a davet edilmesi tarihi ve stratejik bir önem taşıyordu.
Bir haftalık planlandığı halde, yoğun ilgi nedeniyle 10 günde tamamlanan ve en yüksek seviyede devlet protokolü uygulanan İran gezisi boyunca 54. Hükümet Başbakanı ve Millî Görüş Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan, önce eski İran Cumhurbaşkanlarından Ali Ekber Haşimi Rafsancani ile yaklaşık iki saatlik bir görüşme gerçekleştirmiş ve yine İran eski Cumhurbaşkanlarından Hatemi ile de bir araya gelmişti. İki liderin görüşmesinde Türkiye ile İran arasındaki ilişkilerin artırılması, D-8 ve yeni bir dünyanın kurulması konusunda görüş alışverişinde bulunulduğu bildirilmişti. Erbakan ayrıca, Tahran Şehir Konseyi’nde de bir konuşma yapmış ve ilgiyle izlenmişti. İranlı liderler: “Başta D-8’ler olmak üzere Muhterem Erbakan’ın projeleri İslam Dünyasının tek kurtuluş çaresidir” kanaatlerini belirtmişlerdir.
“Ümit ederim ki, bütün Müslümanlar, İslam dünyası ve yaşadığımız zor bölge ve insanlık, zatıâlinizin derin tecrübe ve yol gösterici fikirlerinden faydalanmasını bilecektir. D-8 zatıâlinizin eseridir.” diye konuşan İran eski Cumhurbaşkanı Hatemi’nin “Türkiye ile İran el ele verdiğinde, dünyadaki her hayırlı gelişmeye büyük bir ivme kazandıracaktır. Ülkelerimizin İslam uygarlığının gelişmesinde büyük katkıları olmuştur. İran ve Türkiye arasındaki güçlü bir işbirliği insanlığa da büyük faydalar sağlayacaktır” şeklindeki sözleri dikkat çekmişti.
Erbakan: “D-8’ler ‘Yeni Bir Dünya’nın anahtarı olacak”
54. Hükümet Başbakanı ve Millî Görüş Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan ise konuşmasında: “İnsanlığın savaş ve sömürü kıskacından kurtuluşunun tek yolunun, zulüm ve sömürü yerine adaleti ve barışı esas alan ‘Yeni Bir Dünya’nın kurulması olduğunu söyleyerek; BM, Dünya Bankası, IMF, UNESCO gibi kuruluşların Yalta Konferansı’ndan sonra teşkil edildiğini ve bu uluslararası kuruluşlar eliyle dünyanın tek bir merkezden yönetildiğini belirtmişti. Böylece ırkçı emperyalizmin insanlığı bir taraftan ekonomik olarak sömürdüğünü, diğer taraftan da savaş ve işgallerle gözyaşına boğduğunu vurgulayan Erbakan, “D-8’ler nüfus itibariyle en büyük bloktur. Ciddi bir işbirliğiyle dünyaya yön verebilecek bir güçtür. Biz D-8’lerle ‘yeni bir dünya’nın çekirdeğini oluşturduk. Güçlü ve kararlı bir D-8 ‘Yeni Bir Dünyanın’ yolunu açacaktır. İnsanlık yeni bir dünyayı özlemle beklemektedir” demişti.
Millî Görüş Lideri Erbakan daha sonra İran Meclis Başkanı Ali Larijani’yi makamında ziyaret etmişti. Yaklaşık iki saat süren Erbakan-Larijani görüşmesinde Türkiye ile İran arasındaki ilişkiler ve dünyadaki son gelişmeler değerlendirilmişti. Genel Kurul’daki izlenimleri ile sözlerine başlayan Necmettin Erbakan, “Kendimizi evimizde gibi hissettik. Şahsınızın ve milletvekillerinizin göstermiş olduğunuz ilgiye teşekkür ediyorum. Birçok milletvekili ile kısa da olsa görüşme fırsatımız oldu. Ayrıca Türkiye’den kendi talebemizi de burada milletvekili olarak görmek bizi mutlu etti” demişti.
İran Meclis Başkanı Larijani de, ziyaretten duyduğu memnuniyeti; “Meclis’imizin milletvekillerimizin size olan ilgisi bizim için çok tabi bir durumdur. Sizi şahsım olarak çok iyi tanıyor ve takip ediyorum. Aynı şekilde milletvekillerimiz de İslam dünyasına yaptığınız hizmetlerden dolayı sizi çok iyi biliyor ve takdir ediyor” sözleriyle dile getirmişti.
Erbakan Hoca, İran Cumhurbaşkanı Mahmut Ahmedinecad ile de görüşmüşlerdi.
Erbakan’ı, “Zatıâlinizle görüşmekten kıvanç duyuyorum. Tahran’a hoş geldiniz” sözleriyle, sıcak bir şekilde karşılayan İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Ahmedinecad, “Sayın Erbakan, İran’da bilinen, tanınan ve çok sevilen bir devlet adamıdır. Herkes Erbakan’ın ne kadar kararlı ve dirayetli bir devlet adamı olduğunu görüyor ve biliyor” diyerek, kendisinin de Erbakan’ın Türkiye Müslümanları ve İslam dünyası için yaptığı çalışmalarını yakından takip ve takdir ettiğini söylemişti.
Erbakan ise “Birlikte yapacağımız çok iş var” demişti.
Erbakan Hoca görüşmede şu konulara dikkat çekmişti:
“Yeryüzünde birbirine çok yakın iki ülke gösterin” dense, Türkiye ve İran buna en güzel örneği teşkil eder. Bu itibarla İran ile Türkiye arasındaki ilişkilerin gelişmesi çok tabidir. İki Müslüman kardeş ülke dünyanın en stratejik noktasında ve enerjide önemli bir coğrafik pozisyonda bulunmaktadır. Biz de kardeşimiz İran’daki gelişmeleri yakından takip ediyoruz. Türkiye ile kardeş ülke İran arasındaki ilişkiler her geçen gün gelişmektedir. Bugün iki ülke arasındaki ticaret hacmi 10 milyar doları aşmıştır. Ama bunlar yetmez. Daha yapacağımız çok iş var. Çünkü tarihin en büyük dönüm noktasında bulunuyoruz. Bu nedenle zaman kaybına tahammülümüz yoktur. Çok daha güçlü bir işbirliğine gitmemiz ve bütün insanlığa saadet getirecek yolu elbirliğiyle açmamız gerekmektedir”
Bir milyarlık nüfusuyla D-8’lerin çok büyük bir güç olduğunu da hatırlatan Erbakan, D-8’leri ‘Yeni Bir Dünya’nın kapısı olarak tanımladı. Erbakan, çağımızda ekonomik satın alma gücünün çok büyük bir güç olduğunun altını çizerek, “Siyasi irade olursa yola çıkıldığı zaman hedeflere varılır ve Allah insanlığa barış, huzur ve adalet getirecek olan bu yolda yardım eder. Yeter ki biz bu yolda kararlı bir şekilde yürümek isteyelim. Bizim İran seyahatimiz işte bu kararlılık ve istekten doğmaktadır” diyerek bu ziyaretin önemini belirtmişti.
Prof. Dr. Necmettin Erbakan, İran’ın dünyada sergilediği şahsiyetli duruşuyla önemli bir ülke olduğunu söyleyerek, insanlığın saadet dünyasına acilen ihtiyacı olduğunu hatırlatıp, zulüm, açlık, sömürü ve savaştan başka bir şey vermeyen bugünkü ırkçı emperyalizmin işbirlikçi zihniyetlerin desteğiyle ayakta durduğunu belirtmişti. Erbakan, “Müslümanların kaybedecek zamanı yoktur. Zaman bizim için çok kıymetli. Ne yazık ki, birçok Müslüman ülkede yöneticiler menfaatleri dolayısıyla ırkçı emperyalizmle işbirliği yapmaktadır. Hem Müslüman ülkeler, hem de ezilen ve sömürülen ülkeler, bu işbirlikçiliği terk etmelidir” demişti. Büyük İsrail’in kurulması için her şeyin yapıldığını ve şimdi de bu amaçla 20. Haçlı seferinin başlatıldığını anlatan Necmettin Erbakan, Irak ve Afganistan’ın bu amaçla işgal edildiğini, Filistin’de bu amaçla kan ve gözyaşı akıtıldığını, Fas’tan Endonezya’ya kadar İslam ülkelerini içerisine alan Büyük Ortadoğu Projesi’nin bu amaçla gerçekleştirilmek istendiğini yinelemişti. Erbakan Hoca, tüm bu gelişmelerle birlikte nihayetinde Mısır, Suudi Arabistan, Suriye ile birlikte İran ve Türkiye’nin de işgal edilmek istendiğini belirterek; “Peki bütün bunlar karşısında biz Müslümanlar ne yapıyoruz? İslam Konferansı’nı topluyoruz ‘nihai bildiri’ yayınlıyoruz. ‘Amerika biran önce Irak’tan çıksın’ diyoruz. Onlar da bu nihai bildiriler karşında televizyonlarının başında kahvelerini içerken bize gülüyor. Nihai bildirilerle bu işler olmaz. Gerçek ‘İslam Birliği’ni kurmak zalimlerin anladığı insanlığın tek kurtuluş reçetesidir” demişti…
https://www.millicozum.com/mc/2013/eylul-2013/erbakan-hocanin-tarihi-iran-ziyaretinin-ozeti-iran-viran-olmayacak-ve-yeni-bir-dunya-kurulacakti/
Bütün devletlerde Milli güçler olduğu gibi gayri Milli güçler de bulunmaktadır. İktidarların tağuti düzenlerle işbirliği halinde icraatlar yapmalarının ve projelerine taşeronluk yapmalarının Milli güçlerin müdahalesiyle yön değiştirilip ülkemizin ve insanlığın kurtuluşuna vesile olan gelişmeler yaşandığına da şahit olmaktayız.
Erbakan Hocamızın ziyaret edip savunma sanayi teknolojilerini de paylaştığı İran’ın; İsrail’e, tüm batıya ve münafık işbirlikçi yönetimlere karşı yapmış olduğu operasyonun devamındaki sonuçlarının, şeytanın Siyonist saltanatının yıkılışını çabuklaştırmasına bir sebep olmasını umut ediyoruz.
“Onlar (Yahudilerden inanmayanlar, Hz. İsa’yı öldürmek üzere) bir düzen kurdular. Allah da (buna karşılık onlara) bir düzen kurdu (ve şeytani oyunlarını bozdu). Allah, düzen kurucuların (ve tuzak hazırlayanların) en hayırlısıdır.”
https://www.mealikerim.com/3/ali-imran/54
İran Hükümetinin Misillemesi bizlere; “Operasyonu, Operaşov’a çevirenleri hatırlatmıştı…
AKP’nin Dış Politika Faciaları sonucu Suriye’de, Kürdistan’ı kurmak isteyen Siyonistlerin maşası olan terör örgütlerinin, Akdeniz’e kadar koridor açmak üzereyken ve Kilis gibi şehitlerimize roketler atılırken, Kahraman TSK’mız Suriye’de çok önemli ve etkili operasyonlar yapmıştı. Ve Siyon-Haçlı Birliğini sahada yenmiş, planlarını bozuvermişti ancak 33 km derinlikte güvenli bölge için mücadele edilirken, ABD’den İktidara gelen “ailenin mal varlığını açıklarız” tehdidinden sonra operasyon maalesef yarım kalmış ve oluşturduğumuz güvenli bölgelerin bazılarından geri çekilmek zorunda kalmıştık.
Zaten operasyon başlamadan önce Kahramanlar “Bir gece ansızın gelebiliriz” derken, emir komuta zincirlerine haber ulaştırmakta ve bal peteğinin üzerine konmuş kara sinek misali “balı ben yaptım” diyerek kahramanlık taslamaktaydı..
Şeytanilerin Planları Başlarında Patlayacak!
Hamas’ın şanlı kurtuluş mücadelesi olarak başlattığı 7 Ekim’den sonra gerçekler gün yüzüne çıkmıştı. Milli Çözüm Dergisi;
İsrail’in bir gece ansızın Gazze’ye baskın yaparak Hamas’ı gafil havlayıp, Gazze’yi işgal etmek ve Filistinli kardeşlerimizi Çöle sürgün etmek planlarını yaparken, Hamas’ın operasyonu ile şaşkınlığa uğradıklarını aktarmıştı. Asıl Planın Türkiye olduğunun altını çizmiş bir sonra ki hedefin Lübyan, Suriye ve İran olduğu konusunda uyarılar yapmıştı.
Zaman, Siyon-Haçlı Birliğinin aleyhine işlerken şeytani hesaplar devreye girmişti Ancak; AKP hükümetinin her açıklaması ayaklarına dolanırken, Siyonistlerin planları yine başlarında patlayacak ve 7 Ekim’den sonra ikinci kez şaşkınlığa uğrayacaklardı!
Erbakan Devrimi çok yakındı!
“Bütün İslam Aleminin başında ki işbirlikçiler gibi İran’ın yönetiminde de kirli odakların bulunduğu aşikarken nasıl olacakta bu dünya kurtulacak?” Sorusuna gelecek olursak…
Hamas’ın kuruculuğunda öncülük yaptığı Hamas’lı yetkililer tarafından açıklanan Erbakan Hocamız, D-8’lerle tarihte ilk defa Şiilerin Lideri kabul edilen İran ile Sünnilerin Lideri kabul edilen Türkiye’yi biraraya getirmişti. Vefatından önce de İran ziyaretlerine ayrı bir önem verdikleri delilleri ile ortadaydı.
Hocamızın açıkladığı üstün teknolojik silahların Kahraman Ordumuzun ilgili birimlerine gerektiği zaman, gerektiği yerde, uygun kişilerin yönetiminde kullanılmak üzere (kadayıfın altı kızardığı zaman) teslim ettiğini açıklamıştı.
Şimdi Erbakan Hocamız Siyon Haçlı Birliğine diz çöktüren Hamas’ı kurmuş.. İran’ın Milli Yapılanması ile sürekli irtibat halinde olmuşlardı.
7 ay önce Hamas’ın kutlu operasyonuyla; Ilımlı ve Katı İslam Projeleri, DEAŞ gibi terör örgütlerinin eylemleri ile bütün dünyada İslam’ı yok etmeye çalışanların oyunları bozulmuştu. İnsanlık, fevc fevc gerçek İslam ile tanışırken… 8 ay önce bunları birisi anlatsa “deli” muamelesi görürdü..
İran’ın içerisinde ki işbirlikçi yapının kirli planları da, zorlu bir süreçten sonra karanlığın en yoğun olduğu anda aydınlığa geçilmesine vesile olacaktı İnşAllah.
İnsanlık; Hocamızın İran ziyaretlerine daha iyi anlayacaktı..
“Ee iyide bu iktidar gitse, bu ülkeyi kim yönetecek ve kurtaracaktı?”
Kıbrıs Fatihi, Bosna Zaferinin Mimarı, Ağır Sanayi hamlesinin sahibi, Hamas’ın kuruculuğunda öncülük yapmış, İran’ın Milli Yapısını Armageddon’a hazırlamış..
Tek kişilik ordu olan Siyonizm ile ömrü boyunca bütün cephelerde mücadele etmiş ve davasını finale getirmiş Cennet Mekan Erbakan Hocamız..
Bir avuç mücahidle Gazze’yi Siyonistlerin mezarı yapmış ancak İslam’ın son ordusu olan ülkemizde bir çekirdek kadro hazırlamamış olması ne kadar garip olurdu..
Sadece ülkemiz değil bütün insanlığı kurtaracak plan, proje, sistemler hazırdı. Kadayıfın altı kızarmak üzereydi…
“Bulutlar dağıldığınca, Erbakan mührünü göreceksiniz!” Üstad Ahmet Akgül
Bir yanda Milli Türkiye ve Milli İran Türkiye merkezli Milli yapı tarafıyken, diğer tarafta İşbirlikçi İran, işbirlikçi AKP Türkiyesi Siyonist komuta merkezinden idare edilmekteydi. Yani Fiiliyatta cephe Gazze- İsrail’ken, hakikate mücadele iç içeydi.
Yani işbirlikçi İran İsrail’e bahane hazırlarken, işbirlikçi AKP yönetimi de İsrail’e diplomatik koruma ve lojistik tedarik sağlamaktaydı.Ülkelerdeki milli ve kirli yapılar en az İsrail ve Filistin kadar mücadele içindeydi. Sonuç olarak; zekavet ve işbirlikçilik mi? Yoksa yüksek teknoloji ve stratejik akıl mı galip gelecekti?!
Not: Artık TBMM’de de açıkça iki zihniyet kılıç çekmişti. Bir tarafta her partiden Milli Görüşlü kahramanlar diğer tarafta İsrailci kalpazanlar.
Son söz;”Allah nurunu tamamlayacaktır”
İyide sonuç ne? Sorusunun cevabı makalemizin son bölümünde geçen şu paragrafın içerisinde bulunmaktadır:
“Bizim kanaatimize göre; her şeye rağmen, fırsatını bulunca, Siyonist İsrail, ABD ve AB ülkelerinin de desteği ile İran’a saldıracaklardı. Ama İran ve Türkiye’de yaşanacak zihniyet değişimleri sonucu, bu sefer Kuduz İsrail’e ciddi ve tarihi bir saldırı başlatılacak ve bu çıbanbaşı ortadan kaldırılacaktı!?”
İyide sonuç ne?
Her taşın altında Siyonist var. Peki nasıl temizlenecek?
İran oyunun bir parçası. Ozaman kiminle yola çıkacağız?
Saadet dip noktada. Diriliş nasıl olacak?
Nahl 45
Öyle ise (hâlâ), sinsice ‘kötülüğü örgütleyip düzenleyenler’ (ve çeşitli tuzak sistemler üretenler), Allah’ın kendilerini yerin dibine geçirmeyeceğinden veya şuuruna varamayacakları yerden (başlarına bir) azabın gelmeyeceğinden emin midirler?
Enbiyâ 70
Böylece ona bir düzen (tuzak) kurmak istediler, fakat Biz onları daha çok hüsrana uğrayanlar kıldık.
Hacc 38
Şüphesiz Allah, (müşriklerin saldırılarını ve sinsi tuzaklarını) iman edenlerden defedip uzaklaştırıverecektir. Gerçekten Allah, hainlik ve nankörlüğü (huy edinmiş) olan hiçbir kimseyi sevmez (ve onları rezil edecektir.)
Neml 50
Böylece onlar (Müslümanlara ve mazlumlara karşı) bir tuzak (hileli bir düzen) kurdular. Biz de, farkında olmadıkları bir tuzak kurup (onların planlarını altüst ettik ve bu tuzaklarını onların başına geçirdik.)
12 Yıl Öncesinden; Nisan 2012’de
Milli Çözüm Dergimizde Yayımlanan Yazı:
George Friedman’a Göre; ABD ve İsrail İçin: İRAN TAKTİK, TÜRKİYE STRATEJİK DÜŞMANDIR
Önce, bilgi ve sezgi sahibi hiçbir insanın asla itiraz edemeyeceği şu gerçekleri hatırlatarak başlayalım:
1– Bugünkü İSRAİL, Siyonist Yahudilerin dört bin yıllık, Nil’den Fırat’a bütün coğrafyayı içine alacak bir “ARZ-I MEV’UD – Vaadedilen Kutsal Yurt” hayali ve hedefinin ilk sıçrama tahtasıdır.
2- Türkiye’mizin de neredeyse yarısı, Büyük İsrail’in Arz-ı Mev’ud sınırları arasındadır.
3- BOP, Arz-ı Mev’ud hedefine ulaşmak üzere, 27 İslam ülkesinin parçalanıp kontrol altına alınmasını amaçlayan bir Siyonist ABD programıdır.
4- Bu yabancı ve yıkıcı projenin işbirlikçi taşeronlarından ve eş kâhyalarından birisinin de kendisi olduğunu Sn. Recep T. Erdoğan, 36 yerde itiraf buyurmuşlardır.
5- Türkiye NATO’ya: “Komünist Sovyet tehdidine karşı korunmak ve Rus saldırılarını durdurmak” gibi, resmi ve gayri samimi nedenlerle alınmamıştır. Tam aksine:
a) Askeri bakımdan tamamen Batı’ya bağımlı tutulmak ve Türkiye’ye Milli harp sanayini kurdurtmamak
b) İslam ülkelerine ve Türki Cumhuriyetlere tabii ve tarihi liderlik potansiyeli olan Türkiye’yi, Batı’nın kuyruğu yapmak ve sürekli kontrol altında tutmak
c) Zamanı gelince de, İsrail’in Arz-ı Mev’ud hayali için, çeşitli bahanelerle Türkiye’yi Batı’nın bu askeri paktından çıkarmak ve saldırmak niyetiyle bizi NATO’ya sokmuşlardır.
6- En haklı olduğumuz; Kıbrıs Harekâtı’mızda, PKK ile boğuşmamızda ve Ermeni komplolarında bile, işte bu NATO ve BATI, bizim yanımızda değil, sürekli karşımızda yer almışlar ve düşmanlarımıza yardımcı olmuşlardır.
7- ABD ve İsrail’in Türkiye politikalarının gizli mahiyetini ve gerçek niyetini anlamak için, Siyonist Stratejist George Friedman’ın: “İran’ın taktik, ama Türkiye’nin stratejik hedef” sayıldığını itiraf eden şu saptamalarını dikkatle ve defaatle okumak lazımdır:
“Gelecek on yılda, İran’la ilgili en çok arzulanan seçenek; şu an için düşünülemez gibi görünen bir hamleye başvurmaktı. Bu hamle, imkânsız gibi görünen, ama çaresiz durumlarda Roosevelt ve Nixon’ın seçtikleri yolla aynıydı: Daha önce stratejik ve siyasi tehdit olarak algılanan ülkelerle ittifak yapmaktı!” (Sh. 150-151)
“Orta Doğu’nun karmaşık sorunlarına çözüm olarak, Amerikan Başkanı İran’la geçici bir anlaşma yolu bulmalıydı. Böyle bir anlaşma İran’a istediğini kazandırıp rahatlatacak, ABD’ye ise geri çekilmek için alan yaratacak ve aynı zamanda Sünni kökten dinciler için ortak düşmanlığın temelini oluşturacaktı. Başka bir deyişle; Başkan, Arap Yarımadası’nı İran’ın etki alanının içine sokmalı, ama doğrudan kontrollerini kısıtlamalı ve diğerleri gibi, Suudileri de dezavantajlı duruma taşımalıydı!
Bu stratejinin temeli; İran’ın gücüyle yüzleşip kabullenerek, onu şekillendirmeye çalışmaktır. Ancak asla unutulmasın ki; bölgedeki güç dengesinin çözümü Türkiye’nin yükselişi ve bağımsız güç haline gelmesiyle alâkalıdır. Çünkü güçlü bir Türkiye, İran ve İsrail’in karşı dengesi olacaktır ve Arap Yarımadası’nın (ve Sünni İslam dünyasının) istikrarını sağlayacak (bir tehdit ve tehlike konumundadır).” (Sh. 159)
Yahudi Lobilerinin şekillendirdiği Amerikan İngilizcesindeki siyaset, strateji ve diplomasi dilini iyi bilenler, bu son paragrafın bizim yaptığımız gibi tercüme edilmesi gerektiğini kabul edeceklerdir.
Özel İstihbarat ve öngörü firması STRATFOR’un sahibi ve yönetici ve “gelecek tahmincisi” Yahudi kökenli ve neo-con düşünceli George Friedman, Siyonizm gerçeğini gizlemeye ve ABD’yi Yahudi Lobilerinden bağımsız bir güç gibi göstermeye çalışmaktadır, ki bu Siyonizm’in en önemli kuralıdır.
George Friedman’ın, Tayfun Törüner’in çevirdiği “Gelecek 10 Yıl” kitabındaki şu saptama ve saptırmaları onun asıl niyetini ortaya koymaktadır.
“Birleşik Devletler İsrail’le son derece karmaşık bir ilişki yürütüyor ve bunu herkesten çok Amerikalılar ve İsrailliler anlamıyor. ABD’nin İsrail hamiliği ve hizmetçiliği, ABD-İslam ilişkilerini zehirliyor ve Orta Doğu’da savaşın sona erdirilmesini zorlaştırıyor gibi görünebilir. Buna ek olarak, bazıları İsrail’in ABD’nin dış ilişkilerini kontrol ettiğine inanıyorlar ve bu sadece İslami kökten dincilerle sınırlı olmayan bir düşüncedir. Bu karmaşık gerçekler ve ABD ile İsrail’i birbirine bağlayan daha derin ilişkiler, gelecek on yılda Birleşik Devletlerin küresel stratejisi için temel bir sorun olmaya devam edecektir.
ABD-İsrail ilişkisi, dış siyaset konusunda özellikle gizli yürütülen; gerçekçiler ve idealistler arasında süregelen tartışma ile ilgili bir araştırma konusudur. Amerika’nın İsrail ile olan yakın ilişkisinin temelinde, hem ulusal çıkarlar hem de ABD’nin kendisininkine benzer rejimleri desteklemesi gerektiğine olan ahlâki inanç yatıyor gözükmektedir. (Sh. 117)
(100 yıl öncesinde) Kuzey Afrika’nın büyük çoğunluğu, Yunanistan ve Balkanlarla beraber Akdeniz’in doğu sahili boyunca uzanan bölge, Kolomb zamanından yirminci yüzyıla kadar Osmanlı kontrolündeydi.
Tüm bunlar, Osmanlılar Birinci Dünya Savaşı’nda Almanlarla müttefik olup yenilince sona ermiştir. Galip gelenler ganimetleri bölüşmüşlerdi, buna Suriye diye bilinen geniş Osmanlı vilayeti de dâhildi. Fransızlar ve İngilizler arasında gizli bir savaş dönemi antlaşması imza edildi. Sykes-Picot adı verilen bu antlaşma, bölgeyi Hermon Dağı’ndan başlayıp batıya, denize kadar uzanan kaba bir çizgiyle iki müttefik arasında paylaştırmıştı. Kuzeydeki bölge Fransız kontrolüne geçecekti; güneyde kalan bölge ise İngilizlerin kontrolüne verilecekti. Daha fazla bölünme sadece modern Suriye’nin değil, Lübnan, Ürdün ve İsrail’in doğmasıyla neticelenmiştir. (Sh. 118)
Friedman’ın ABD-İsrail ilişkilerini çarpıtma ve Siyonist projeleri saklama çabaları!
ABD İsrail’in bağımsızlığını 1948’de tanıdı, ama iki ülke kesinlikle müttefik değildi. ABD İsrail’in durumunu her zaman demokratik bir güç olarak tanımış olsa da bu gerçek ABD politikasını hiç yönlendirmedi. 1948’de İsrail kurulduğunda ABD’nin öncelikli çıkarı, Sovyetler Birliği’nin engellenmesiydi ve Amerika tamamen Türkiye ve Yunanistan üstüne odaklanmış vaziyetteydi. Yunanistan içerideki komünist asilerle dertliydi; hem Yunanistan hem de Türkiye için Sovyetler bir dış tehditti. (Sh. 125)
O sıralarda ABD İsrail’i, o bölgedeki daha geniş stratejik amaçları bakımından çok önemli görmüyordu. Ama Süveyş krizinden sonra, Birleşik Devletler stratejik ilişkilerini tekrar gözden geçirmeye başlıyordu. Amerikalılar Süveyş’te Mısırlılar lehine müdahale ediyor, ama Mısırlılar her şeye rağmen Sovyet tarafına geçiyordu. Fransızlar ve İngilizler geride, özellikle Suriye ve Irak’ta, son derece istikrarsız ve Abdülnasır’ın askerî olarak yönetilen Arap milliyetçiliği doktrinine olumlu bakan bir sürü rejim bırakmışlardı. Suriye 1956 yılında Sovyet tarafına geçmeye başlamıştı, ama 1963’te sol yanlısı askerî darbe bu pozisyonu mühürlüyordu. Benzer bir darbe aynı yıl Irak’ta oldu. (Sh. 127)
İsrailliler artık stratejik bir değer oluşturuyordu ve karşılığında da ABD’nin birdirbir oynamasını sağlıyorlardı. ABD, Irak askeri gücünün elini kolunu bağlamak için İran’ı silahlandırdı, bu kendi açısından önemliydi, çünkü İran Sovyetlerle bir sınır paylaşıyordu. İsrail’in Sovyetlerle sınırı yoktu, ama Suriye ile vardı ve Amerikan taraftarı bir İsrail, Suriye’yi bağlarken Sovyetler’in Suriye’ye asker getirmesi durumu daha karmaşık ve riskli kılıyordu. Buna ek olarak, İsrail Mısır’a rakipti. Sovyetler Mısır’ı silahlandırmakla kalmayıp İskenderiye Limanı’nı deniz üssü olarak kullanıyordu, bu da ABD’nin Akdeniz’de bulunan Altıncı Filosu için tehlike arz edebiliyordu. (Sh. 129)
Siyonistlerin İran’ı büyültme, Türkiye’yi küçültme arayışları!
İran ve Irak arasındaki güç dengesi 2003 yılında ABD işgali Irak hükümetini ve ordusunu yok edinceye kadar korunuyordu. O zamandan beri İranlıları hizada tutan ana güç ABD oldu. Ama ABD, güçlerini Irak’tan çekme niyetini açıklayınca, bu da (Irak hükümetinin ve ordusunun durumunu göz önüne alırsak) İran’ı Basra Körfezi’nde tek egemen güç olarak bırakıyordu. Bu hem Amerikan stratejisi hem de bu çok karmaşık bölge için temel bir sorun oluşturuyordu. Amerika’nın yokluğunda ortaya çıkabilecek ittifaklar Batılıları ürkütüyordu. (Sh. 147)
Türkiye geniş nüfusuyla ve stratejik konumuyla yükselen ama etkisini Basra Körfezi’ne kadar yansıtamayan ve hâlâ sınırlı olan bir güç odağıydı. Kuzeyde İran ve Irak’a baskı yapabilir ve dikkatlerini körfezden uzaklaştırabilir ama Arap petrol yataklarını korumak için doğrudan müdahale yapamazdı. Ayrıca Irak’ın istikrarı, şu anki durumda bile fazlasıyla İran’ın elinde bulunmaktaydı. İran Bağdat’ta İran yanlısı bir rejim kurulmasını belki başaramayabilir, ama istediğinde Bağdat’ın dengesini bozacak gücü vardı.
İran’ın nükleer tesislerine saldırılmasına vereceği cevap, dünyada deniz yoluyla taşınan petrolün yaklaşık yüzde 45’inin dar bir kanaldan geçtiği Hürmüz Boğazı’nı bloke etmesi olacaktı. İran’ın gemileri vuracak füzeleri ve daha da önemlisi mayınları vardı. Eğer İran, Boğaz’ı mayınlamayı başarır ve ABD burayı yeterince güvenilir şekilde temizleyemezse, petrol dağıtım hattı kapanırdı. Bu, petrol fiyatlarının çarpıcı şekilde yükselmesi ve küresel ekonominin sıkıntıya düşmesiyle sonuçlanacaktı. (Sh. 149)
İran’ın nükleer tesislerine odaklanmış izole bir saldırı -İsrail’in kendi başına girişebileceği türden- kendi sonunu hazırlamak anlamı taşırdı ve İran’ı her zamankinden tehlikeli yapardı. O tesisleri ikincil hasar görmeden yok etmenin tek yolu İran’ın donanmasına da saldırmak ve konvansiyonel imkânlarını azaltmak için hava saldırılarını yoğunlaştırmaktı. Böyle bir saldırıysa aylarca vakit alırdı (İran ordusu hedef alınacak olursa) ve etkisi tüm hava saldırıları gibi sınırlı kalırdı.
ABD’nin bölgedeki stratejik hedeflerine ulaşması için Irak’taki askerî varlığını (çoktan 50.000’e kadar azaltıldı) kullanmadan ve bölgeye yayılmış askerî varlığını artırmadan İran’a karşı dengeyi sağlayacak bir yol bulması lazımdı. İran’a karşı yapılacak büyük bir hava akını istenilen sonucu doğuramazdı. ABD Irak’ın karşı ağırlık olarak tekrar ortaya çıkmasına bel bağlayamazdı, çünkü İran buna asla fırsat tanımazdı.
Sonunda İran’la uzlaşma ve Türkiye’ye saldırma aşamaları
Sonuç olarak, artık iyice anlaşılıyor ki:
A- ABD ve İsrail, Şii İran’ı Sünni İslam’a karşı kendi tabii müttefikleri gibi görmektedir.
B- Aralarındaki kavga ve kapışmalar, stratejik değil, taktik gereğidir.
C- Asıl düşmanlık hesapları ve nihai saldırı hazırlıkları Türkiye’ye yöneliktir. Türkiye ile İran’ı vuruşturmak ve böylece ikisinden de kurtulmak stratejisi güdülmektedir.
D- NATO, Türkiye’yi dış tehditlere karşı korumak için değil, ülkemizi kendi avuçlarında tutmak içindir.
E- BOP çerçevesinde ve Arap Baharı görüntüsüyle bütün İslam ülkeleri hizaya getirildikten ve nihayet Suriye ve İran pürüzleri de halledildikten sonra, asıl sıra Türkiye’ye gelecektir.
F- Türkiye önce “Irak tezkeresini çıkartmadığı ve İran’a karşı gereken tavrı almadığı” gerekçesiyle NATO’dan ihraç edilecektir.
G- Bunun ardından ise; “ileride demokrasi gereği Kürtlere özerklik verilmiyor ve bağımsızlık mücadelesi veren (PKK’lılara) aşırı güç kullanılıyor” bahanesiyle ve BM’nin ilgili maddeleri gereğince Türkiye’ye savaş ilan edilip saldırıya geçilecektir.
H- Bütün bunları “komplo teorisi” ve “kurgu filmi” sananlar, özel istihbarat ve öngörü firması STRATFOR’un sahibi, Yahudi George Friedman’ın “Sonunda İran’la uzlaşma ve Türkiye’ye saldırma” kehanetini bir kere daha okumaları gereklidir.
Ve Türkiye’nin; işbirlikçi hükümet ve cemaatlerden ve Masonik-Sabataist hıyanet şebekesinden bir an evvel kurtarılması en acil meseledir!
https://www.millicozum.com/mc/ozel-yazilar/george-friedmana-gore-abd-ve-israil-icin-iran-taktik-turkiye-stratejik-dusmandir/