DEVLET-HÜKÜMET DENGELERİ VE 2021 SONRASI
Tarihi ve Talihli Gelişmeler ve Kuşku Verici Endişeler
Aliyev, Erdoğan’ın ricasıyla Türkiye ile İsrail’in arasını mı yapmaktaydı!?
Erdoğan’ın İsrail’e yönelik sıcak mesajlarının ardından, Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev’in Türkiye İsrail ilişkilerinin düzelmesi için arabuluculuk yaptığı ortaya çıkmıştı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 19 Aralık 2020 Cuma namazı çıkışında, İsrail’le ilişkilerin devam ettiğini söylemesinin ardından İlham Aliyev’in bu girişimleri kafa karıştırıcıydı.
2016 yılında kurulan, ABD Virginia Arlington merkezli bir haber sitesi olan ve eski Yunancada “itimada layık” anlamı taşıyan ve istihbarat örgütleriyle irtibatı konuşulan AXIOS, çok ilginç bir haber yayınlamıştı. Axios’un, diplomasi muhabiri Barak Ravid tarafından üst düzey İsrailli yetkililerden elde ettiği bilgilere göre; Aliyev’in Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan ile son görüşmesinde İsrail ile yaşanan gerilimi gündeme getirdiğini, İsrailli yetkililerin de Erdoğan’ın ilişkileri normalleştirme fikrine olumlu yanıt verdiği aktarılmıştı. “Azerbaycan, Türkiye ile İsrail arasında arabuluculuk yapmak istiyor” başlığı ile yayımlanan habere göre; Azeri Dışişleri Bakanı Jeyhun Bayramov, İsrailli mevkidaşı Gabi Aşkenazi ile yaptığı görüşmede, Azerbaycan’ın İsrail ve Türkiye ilişkilerini onarmak için iyi bir zaman olduğunu düşündüğünü açıklamıştı. Haberde İsrailli yetkililere göre Aliyev’in danışmanları, Erdoğan’ın geçmişte İsrail hakkında sarf ettiği bazı saldırgan sözlere rağmen, aslında İsrail karşıtı olmadığını vurguladı. Ve zaten Türk basını oldukça yaygın bir şekilde Türkiye’nin İsrail’e Dr. Ufuk Ulutaş’ı Büyükelçi olarak atayacağını gündeme taşımış ve bu atamayla da iki ülke arasındaki ilişkilerin uzlaşma noktasına vardığı anlamı çıkartılmıştı.
Şimdi tekrar hatırlatalım; Sn. Erdoğan’ın Başbakanlık Konutu’nda Yedi Kollu Şamdan’ın ne işi vardı?
“Menorah” desek bir şey anlaşılmazdı, ama Yedi Kollu Şamdan dersek, hepimizin aklına İsrail takılırdı. Çünkü bu şamdan İsrailoğullarının kutsallarından ve sembollerinden birisi, belki de en önemlisi sayılmaktadır. Ülkemizde de Menorah; 2004 yılında ATV’den Ali Kırca’nın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Başbakanlık konutunda yapmış olduğu söyleşide ekranlardan gözlerimize yansıtılmıştı. 10 Eylül 2004 tarihinde, gazeteci Ali Kırca, Başbakanlık konutunda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la bir röportaj yapmıştı. ATV’den yayınlanan röportaj esnasında ekranda bir görüntü dikkatlere takılmıştı. Başbakanın oturduğu koltuğun hemen yanında, Atatürk tablosunun altında bulunan sehpa üzerinde Yahudilerin kutsal Yedi Kollu Şamdan’ı bulunmaktaydı. Bu Yedi Kollu Şamdan’ı Başbakanlık konutuna kimler, neden koymuşlardı? Yahudilerin kutsal Yedi Kollu Şamdan’ının gösterilmesinin nedeni sadece dekor olamazdı. Mutlak bir nedeni olmalıydı.
Ve yine hatırlayalım: Başbakanlık Konutunda Başbakan Erdoğan, PKK saldırılarının nasıl haberleştirileceği üzerine gazete patronları ve yayın yönetmenleriyle 2011 sonlarında bir toplantı yapmıştı. Toplantıdan ayrılanları ise kapıda uğurlamıştı. Sn. Erdoğan, o zamanki Taraf’ın yayın yönetmen yardımcısı Yasemin Çongar’ın elini sıkmıştı. Yüzünde bir “aferin” gülümsemesi vardı. Çongar mesajı almıştı. Arkada ellerini kavuşturarak, adeta kızı ile gurur duyan veli gibi duran ise Taraf’ın sahibi Başar Arslan’dı. O sırada hemen arkada küçük ama çok önemli ve anlamlı bir ayrıntı vardı. Osmanlı tarzı konsolun üstünde Yahudi kültürünün en önemli simgesi Yedi Kollu Şamdan yer almaktaydı.
Erdoğan’dan Biden Yönetimine Flaş Mesaj!
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Washington yönetiminin teklifi sonrası, ABD ile Türkiye arasında S-400’ler için ortak çalışma grubu oluşturulduğunu ve teknik görüşmelerin de başladığını açıklamıştı (30.12.2020). Doğu Akdeniz’deki gerginliği ve AB ile ilişkileri de değerlendiren Çavuşoğlu, ABD Başkanı Joe Biden’a mesaj göndererek, “ABD’de yeni yönetimle olumlu bir ilişki sürdürmeyi amaçlıyoruz” ifadelerini kullanmıştı.
Mevlüt Çavuşoğlu, Yıl Sonu Basını Bilgilendirme Toplantısı’nda ise:
“ABD ile FETÖ sorunu devam ediyor. Suriye’deki YPG’ye destek sorunu devam ediyor. S-400’ler nedeniyle CAATSA uygulandı. Ama S-400’ler için ABD ile ortak çalışma grubu oluşturuldu, teknik görüşmeler başladı. ABD yaptırım kararından sonra bize “ortak çalışalım” teklifi ile geldi. Biz o teklife “evet” dedik ve görüşmeler de başladı. Ağır ya da hafif olması önemli değil, yaptırım kararı yanlış. ABD’de yeni yönetimle olumlu bir ilişki sürdürmeyi amaçlıyoruz.” diyerek Erdoğan’ın ABD’ye teslimiyet mesajını aktarmıştı.
Siyonizm’in kurucusu Herzl’in; “Kıbrıs’ı mutlaka alınız!” talimatı!
Theodor Herzl: “Kıbrıs’ı kendi çıkarımıza düzene sokmalıyız, üzerine gitmeliyiz ve bir gün kuvvetle ve zorla almalıyız. Kıbrıs’tan Müslümanlar gider, Rumlar iyi bir fiyata topraklarını satar, Atina’ya veya Girit’e kaçarlar. Filistin Yahudiler için çok küçük, bu nedenle Filistin’e yakın bir yer sağlamamız gerekiyor. Filistin’e Kıbrıs ve El Ariş de mutlaka katılmalıdır!” vasiyetinde bulunmuşlardı.
Yahudilerin, “Arz-ı Mev’ud” (vaat edilmiş topraklar) projesi çerçevesinde, ele geçirmeyi hedefledikleri bölgeler arasında Kıbrıs da yer almaktadır. Doğu Akdeniz’de enerji kaynaklarının saptanması ile birlikte Yahudilerin Kıbrıs’a sahip olma iştahı daha da kabarmıştır. Yahudiler için vazgeçilmez olan Nil’den Fırat’a kadar Büyük İsrail’in sınırları içinde yer alan Kıbrıs’a yönelik Yahudi ilgisinin ilk somut örneğine, Osmanlı’nın Kıbrıs’ı fethi sırasında rastlanmıştır. O dönemde Saray’da danışman olarak bulunan eğitimli bir Yahudi olan Yasef Nassi “Kıbrıs Kralı” olmaya çalışmıştır. Bundaki amacı ise, adanın “bir Yahudi yerleşim merkezi haline getirilmesi”nden kaynaklıdır. Yasef Nassi’den sonra adaya merak saran bir başka Yahudi, 19. yüzyılın sonlarında İngiltere Başbakanlığı koltuğuna oturan Benjamin Disraeli olacaktır. Disraeli, çok sayıda Romanyalı Yahudi’nin Kıbrıs’a transfer edilmesini sağlamıştır.
Ancak Kıbrıs’ın Yahudiler açısından taşıdığı önem, asıl olarak Siyonist hareketin ada üzerindeki talepleriyle ortaya çıkar. Siyasi Siyonizm’in kurucusu Theodor Herzl, Kıbrıs ile ilgili düşüncelerini Siyonist hareketin finansörlerinden Lord Rothschild’e Temmuz 1902’de şöyle aktarmıştır: “Kıbrıs’ı düzene sokmalıyız, üzerine gitmeliyiz ve bir gün kuvvetle almalıyız. Kıbrıs’tan Müslümanlar gider, Rumlar iyi bir fiyata topraklarını satar, Atina’ya veya Girit’e göç eder. Filistin Yahudiler için çok küçük, bu nedenle Filistin’e yakın bir yer sağlamamız gerekiyor. Filistin’e Kıbrıs ve El Ariş de dahil edilmelidir.”
Bu arada Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Türkiye’nin Doğu Akdeniz ve Kıbrıs konusunda neler yapabileceğini diplomasi ve sahada attığı adımlarla ortaya koyduğunu ve hakça paylaşımdan yana olduğunu vurgulaması kafa karıştırıcıydı. Çavuşoğlu’nun: “Doğu Akdeniz’de bir konferans düzenlenmesi konusunda önümüzdeki süreçte Avrupa Birliği (AB) ile birlikte adım atmayı planlıyoruz. Orada herkes olacak. Akdeniz’de herkes olsun. Kıbrıs’ta Rum kesimi olacaksa, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) de olmalı.” sözleri Haçlı AB baskısıyla Rumlara hangi tavizlerin verileceği kuşkularımızı artırmıştı.
Trump’un Başkanlıktan ayrılacağı 6 Ocak 2021 öncesinde ABD ve İsrail’den İran’a yönelik nükleer tehditler yoğunlaşmıştı. 8 yıl sonra ilk kez sıcak sulara giriş yapılmıştı. İsrail ile ABD aynı anda aynı yere, İran’ın burnunun dibine, Basra Körfezi’ne denizaltılarla çıkarma yapmıştı. Bu durumun İran’a bir mesaj olduğu açıktı ama mesajın ötesinde de bir anlamı da olmalıydı! Tam da bu süreçte ABD donanmasının, 2 savaş gemisi ve bir nükleer denizaltıyla Basra Körfezi’ne yanaşması, aynı saatlerde İsrail’e ait bir denizaltının da Mısır’ın onayıyla Süveyş’ten geçip, Kızıldeniz’e, oradan da Basra Körfezi’ne ulaşması herhalde hayra yorumlanamazdı.
Orta Doğu Yeniden Karıştırılmaktaydı!
ABD Orta Doğu’da yeni bir hamle daha yapmış, muhtemel bir İran tehdidine karşı 2 “B-52H” tipi nükleer kapasiteli bombardıman uçağını Orta Doğu’ya gönderdiğini açıklamıştı. Merkez Kuvvetler Komutanlığınca (CENTCOM) yapılan açıklamada, “5. Bombardıman Filosunun ana üssü Minor Hava Üssünden B-52H Stratofortress mürettebatı, ABD’nin bölge güvenliğine olan bağlılığını ortaya koymak ve kısa sürede devasa bir savaş gücünü hızlıca konuşlandırma kabiliyetini göstermek üzere bugün, Orta Doğu’ya yollandı.” ifadesi kullanılmıştı.
ABD, daha önce de 2 kez Orta Doğu bölgesi üzerinden “B-52H” tipi uçaklarla uçuş yapmıştı. ABD, 3 Ocak 2019’da İranlı General Kasım Süleymani’yi Bağdat Havalimanı’na indikten sonra hava saldırısıyla öldürmüş, buna karşılık İran ise ABD askerlerinin konuşlu olduğu Irak’taki üslere füze saldırısı düzenlemiş, ancak ölen herhangi bir ABD askeri olmamıştı. Ve işte böyle bir ortamda Dindar Kahraman Erdoğan iktidarının ABD ve İsrail’le uzlaşma çabaları bunların ayar aynasıydı.
Asıl soru şuydu: ABD’nin S-400 önerisi, Ankara’nın fikriymiş gibi sunulmaya hatta dayatılmaya mı çalışılmaktaydı?
ABD, Rusya’dan alınan S-400 füze savunma sisteminin devreye sokulmaması için Türkiye’ye kararlaştırdığı yaptırımları bir bir uygulamaya başlamıştı. ABD Hazine Bakanlığı, Türkiye Savunma Sanayi Başkanlığı’nın ABD ve uluslararası mali kuruluşlardan borç almasının yasaklanması kararını almıştı. Ayrıca Başkan İsmail Demir’le birlikte üç Savunma Sanayi Başkanlığı çalışanına vize yasağı getirilmesini ve mal varlıklarının dondurulmasını kararlaştırmıştı.
Sn. Erdoğan’ın: “NATO müttefikimiz olan Amerika’dan yaptırım değil, terör örgütlerine ve bölgemizde ilgili hesabı olan güçlere karşı verdiğimiz mücadelede destek bekliyoruz. Biz ne komşuları ile ne de başka herhangi bir devletle gerilim hele çatışma peşinde koşan bir ülke asla değiliz.” açıklaması enteresandı.
Tam bu süreçte yandaş Yeni Şafak yazarlarından Mehmet Acet, “ABD ile S-400 krizini aşmak için yeni bir formülden söz ediliyor” başlıklı bir yazı kaleme almıştı. Acet’in, “S-400’lerin satın alınması süreçlerinin içinde yer almış, sistemin teknik niteliklerini çok iyi bilen tecrübe sahibi bir isim” diye tarif ettiği kaynağının S-400 krizinde “çözüm” için önerdiği formülün adı “Pakistan modeli”ydi. Acet, söz konusu modeli şöyle anlattı:
“90’lı yıllarda Pakistan’a F-16 satışı gündeme geldiğinde, Amerikalılar, bu uçakların istemedikleri şekilde kullanılmayacağından emin olmak için Pakistan yönetimi ile bir anlaşma yapmışlardı. Daha doğrusu bu ülkede ortak şekilde kullanılmak üzere bir ofis açılmış ve F-16’ların kullanımı buradan izlenmeye başlanmıştı. Kaynağıma göre, benzeri bir yöntemin S-400’ler için de işletilebileceği konuşulmaktaydı. Buna göre; Türkiye ile ABD, Pakistan’daki modele benzer bir anlaşmaya varır, o doğrultuda Türk ve Amerikalı isimlerin birlikte görev alacakları bir ofis açılırdı. Bu formüle göre, S-400 sisteminin aktif halde tutulmasında bir sorun kalmazdı. Yalnız, F-35 uçakları için oluşabilecek risk durumlarında S-400 bataryalarının yönü başka tarafa çevrilir ve bu durum, ortaklaşa oluşturulacak ofiste görev alan Amerikalılar tarafından izlenerek onaylanırdı. Böylece, Amerikalıların ‘F-35’lerin sırları S-400 tarafından ele geçirilecek.’ korkuları aşılmış olacaktı. Bu durumda her iki taraf için de bir orta yol bulunacaktı.”
Bu konuyu irdeleyenler şu sonuçlara ulaşmışlardı:
ABD’de dış politika ve güvenlik konularında önemli analizlerin yayınlandığı bir internet sitesi vardı. Adı “War on The Rocks”. İşte bu sitede Mehmet Acet’in yazısından yaklaşık 4 ay önce, 25 Ağustos 2020’de yayınlanan yazının başlığı şuydu:
“Amerika’nın Pakistan Deneyimi, Türkiye ile Başa Çıkmasına Nasıl Yardımcı Olacaktı?”
Bunu kaleme alanlara gelince; Dış Politika Araştırma Enstitüsü Direktörü Aaron Stein ile bu enstitünün Karadeniz-Avrasya masasında çalışan Robert Hamilton olmaktaydı.
Bu arada T.C. Devleti savunma alanında çok önemli adımlar atmaktaydı!
Türkiye’nin ilk milli ve yerli hava savunma füze sistemi olan Hisar’lar için tarihler saptanmıştı. Hisar A+ Füze Sistemi, 2021 yılında TSK’nın envanterine katılmıştı. Savunmada yerlilik oranını yüzde 70’lere çıkartan (ama maalesef motorları ve stratejik önemdeki elektronik parçaları hâlâ dışarıdan alınan) Türkiye’nin, ABD’nin yaptırım kararları sonrasında yerli ve milli hava savunma sistemlerine ilişkin çalışmaları da hız kazanmıştı.
Devletin kararıyla; Savunma Sanayi Başkanlığı’nın öncülüğünde ASELSAN ve ROKETSAN tarafından yürütülen Hisar Hava Savunma Grubu Projesi, üç ayrı sistemle envantere sokulmuştu. Test süreci tamamlanan Alçak İrtifa Hisar-A+ Sistemi, yatay atışların yanı sıra dikey atışlarda da tam başarı sağlamıştı. Seri üretim aşamasına gelen ve 15-20 kilometre menzile sahip olan Hisar A+ Füze Sistemi, 2021 yılında TSK’nın envanterine katılmıştı. 6 hedefe aynı anda angajman ve ateşleme özelliğine sahip olan Hisar A+ etkin savunma yapmaktaydı.
Sırada ‘Hisar-O’ Vardı.
Hisar projesinin ikinci füzesi Orta İrtifa Hava Savunma Sistemi Hisar-O olacaktı. Tüm hızıyla devam eden çalışmalar sonucunda Hisar A+’dan daha etkili menzile sahip Hisar-O geliştirilmeye başlanmıştı. 25-30 kilometre menzile sahip olacak olan Hisar-O son teknoloji ürünü özellikleri kapsayacaktı. Test çalışmalarında hedefleri tam isabetle etkisiz hale getiren Hisar-O’nun, elektronik optik, elektronik kontrol merkezi ve savunma radarı gibi donanımları bulunmaktaydı. Sistemin 2022 yılından itibaren envantere girmesi planlanmıştı.
Ambargo Nedeniyle Sekteye Uğramıştı!
ASELSAN ve ROKETSAN tarafından geliştirilen, Türkiye’nin ilk milli ve yerli hava savunma füze sistemi olan Hisar A+ Alçak İrtifa Hava Savunma Füze Sistemi’nin kabul atışında yüksek hızlı hedef uçağın, uzak menzilde başarıyla imha edildiği açıklanmıştı. Erdoğan’ın itirafıyla: “Bu son test, normal şartlarda yurtdışından tedarik edilen bir parçaya ambargo uygulandığı için birkaç ay gecikmek zorunda kalmıştı.”
Türkiye’nin Ukrayna ile kritik hamlesi Rusya’yı telaşlandırmıştı!
Türkiye ve Ukrayna arasında ilk defa yapılan 2+2 formatındaki görüşmeye ilişkin Ukrayna Dışişleri Bakanı Dmitriy Kuleba, ‘Türkiye ve Ukrayna arasında yeni bir sayfa açtığımızı gururla söylemek istiyorum’ derken, Ukrayna Savunma Bakanı Andrey Taran ise tarihi bir görüşme gerçekleştiğini açıklamıştı.
Biden’den Rusya’ya çok sert; “Bedel ödeteceğiz!” gözdağı!..
ABD Başkanlığına seçilen Joe Biden, ülkede 3 Bakanlığa yönelik Rusya merkezli siber saldırıların ardından, siber güvenliği yönetimini en önemli önceliklerinden biri yapacağını ve saldırıların sorumlularının büyük bedel ödeyeceğini açıklamıştı. Biden , ABD Hazine, Maliye ve İç Güvenlik Bakanlıklarına siber saldırıların ardından yaptığı açıklamada, bu siber saldırıların ABD şirketlerini ve federal hükümet kurumlarını hedef aldığını vurgulamıştı. ABD’li yetkililer, Rus istihbarat servisinin bu saldırıların ardında olduğuna inandıklarını belirtmiş, Rusya ise söz konusu siber saldırı iddialarını yalanlamıştı.
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’dan onurlu S-400 açıklaması
Sn. Hulusi Akar, ABD’nin S-400’ün hangara kaldırılması veya satılması teklifine ilişkin, “Mevcut durumumuz ülkemizin ve milletimizin hava ve füze savunması için aldık, süreç devam ediyor. Kullanmak için aldık başka ülkelere satılması gündemde değil.” çıkışını yapmıştı. “1982’den beri Türkiye’nin hava savunma meselesi var. En son S-400 ile noktalandı. Kriterlerimiz var, teknoloji transferi ortak üretim var. Kriterler konuldu, bunun çerçevesinde alışveriş oldu. Biz artık pazar olmayacağımızı söyledik. Şeffaf işlem yapıldı, saklı gizli bir şey yok. Türkiye her denilene evet diyecek bir ülke değil. Kendi kurumlarımız var. F35 ile arasında karışma olur tartışmaları; bu mühendislik meselesi. Bizim mühendislerimiz olmaz, sizin mühendisleriniz olur diyor. ABD’li Savunma Bakanı gittiğimizde F35-S400’ü etkiliyor dedi. Kim dedi diye sorduk. ABD’li pilot. Peki bu pilot kaç kere F35 ile uçmuş, kaç kere S400 ile karşı karşıya gelmiş. Bu şahit olmaz. İsrail’de F35 var, Suriye’de S400 var, onlar etkileşime mi giriyor, kodlarını mı alıyor? Hayır. Türkiye-ABD arasında iş birliği müttefiklik ilişkileri var. Bir S400 için bunları feda mı edeceksiniz? Biz 83 milyonun haklarını korumak için ne gerekiyorsa yapmaya hazırız. Aramızdaki en büyük problem S400 değil, PKK/YPG terörist mi değil mi? Önce oradan başlamamız gerekiyor. ABD’li dostlarımızın bunun cevabını vermesi lazım. Bunun adının konulması lazım. PKK teröristtir ve YPG Suriye’deki adıdır, bunlar bizim halkımıza, sınırlarımıza karşı tehdit ve risk oluşturmaktadır. Hâlâ ABD’liler bizim operasyonlarımızın Kürtlere karşı yapıldığını ifade etmeye çalışıyorlar. Bizim Kürt kardeşlerimizle ya da başka milletlerle problemimiz yok, bize verilen görev terörle, teröristle mücadeledir.”
Türkiye’nin Karabağ ve Kafkas Başarısının, Erdoğan’ın Şahsi Heves ve Hesaplarına Kurban Edilmemesi Lazımdır!
Dağlık Karabağ’da 44 gün süren askeri harekâtın ardından Rusya-Azerbaycan-Ermenistan arasında (10 Kasım 2020’de) yapılan anlaşmaya göre, Azerbaycan’la Nahçıvan’ı birleştiren yeni koridor oluşturulacaktı. Ermenistan’ın İran sınırına yakın topraklarında açılacak koridor ile Türkiye ve Azerbaycan tam bir asır sonra ilk kez kara yolu ile birbirine bağlanacaktı. Anlaşmanın 9. maddesine göre bölgenin ekonomik ve ulaşım bağlantılarındaki engeller kaldırılacaktı. Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti ve Azerbaycan’ın batı bölgeleri arasında ulaşım ve iletişim ağları kurulacaktı.
Dağlık Karabağ topraklarının önemli kısmı artık kurtarılarak, tekrar Azerbaycan Cumhuriyeti’ne dönmüş bulunmaktadır. Bu büyük bir kazanımdır. Nitekim Türk dünyasının haritada da birleşmesine vesile olacaktır. Nahçıvan ile kara bağlantısı 1920’de coğrafi olarak koparılmıştı. Milli Mücadele döneminde Türkiye Cumhuriyeti kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, bölgenin kaderini belirleyecek anlaşma için heyetini gönderirken onlara şunları hatırlatmıştı: ‘Nahçıvan Türk kapısıdır. Bu hususu nazar-ı itibara alarak elinizden geleni yapınız!’ Böylece, Atatürk’ün vizyonu 100 yıl sonra daha da net olarak anlaşılmaktadır. Nahçıvan’a koridorun açılması sadece Azerbaycan’dan Türkiye’ye uzanan koridorun meydana gelmesi değil, Doğu ile Batı arasında köprü vazifesini tekrar üstlenmesi bakımından önemli ve anlamlıdır.
Türkiye’yi Türk Cumhuriyetleriyle birbirine bağlayan tek toprak parçası Nahçıvan’dır. Bu koridor; Orta Asya’dan Hazar üzerinden direkt Türkiye’ye ulaşımı açarak Türk dünyasının bütünleşmesini sağlayacaktır. Ekonomi ve turizm alanlardaki ilişkiler bakımından yeni bir devrin kapısı olan Nahçıvan koridorunun açılması, Dağlık Karabağ’daki zaferin ardından ulaşım alanında da yeni kazanımlara yol açacağı aşikârdır. Bu da Bakü-Tiflis-Kars güzergâhına güçlü destek oluşturarak tarihi İpek Yolu’nun canlanmasına katkı sunacaktır. Bu olumlu gelişmeler Türkiye’nin devlet politikasıyla sahada oyun kurucu ve sonuç belirleyici önemli bir aktör olduğunu da ortaya koymaktadır. Türkiye’nin sadece Doğu Akdeniz’de, Libya’da, Suriye’de değil Kafkasya’da da etkinliğini ortaya koyması stratejik bir atılımdır. Türkiye kendi derdine düşen Batı’yı Kafkasya’da baypas etmeyi başardı. ABD, Fransa ve Rusya’dan oluşan Minsk grubu gibi büyük bir gücü etkisiz bıraktı. Türkiye’nin ve Azerbaycan’ın Güney Kafkasya’yı arka bahçesi olarak gören Rusya gibi bir gücü anlaşmaya razı etmesi büyük ve tarihi bir başarıdır. Dolayısıyla ateşkesin Rusya, Ermenistan, Türkiye ve Azerbaycan tarafından onaylanması çok önemli aşamadır.
Sn. Bahçeli’nin, Sn. Meral Akşener’e çağrı üstüne çağrı yapması, nasıl okunmalıydı?
Cumhur İttifakı’nın küçük ortağı MHP’nin lideri Bahçeli’nin, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’e yönelik “eve dön” çağrılarını niye her fırsatta tekrarlayıp durmaktaydı. Sn. Devlet Bahçeli’nin tabir caizse çağrı üstüne çağrı yaparak Meral Akşener’i eve geri dönmeye davet etmesi, hangi kuşku ve korkuların yansımasıydı?
MHP lideri Bahçeli çağrısında İYİ Parti Genel Başkanı Akşener’e şöyle sesleniyorlardı: “Hâlâ zaman vardır. Bu önerimiz geçerliliğini korumaktadır. Dön evine bitsin bu çile!”
Acaba, Akşener’in MHP’den ayrılması ile nasıl bir hasret oluşmuştur ki şimdi Sn. Bahçeli bu hasretten çile diye söz etmeye başlamıştı? “Herhalde Akşener’in kıymetini gittikten sonra daha iyi takdir etmiş olmalılardı, bu nedenle şimdi eve dön diye çağrıda bulunuyorlardı” sananlar aldanmaktaydı. Çünkü; “Marifet, sonradan hasreti çekilecek bir kıymete, bir değere baştan sahip çıkabilmektir” deyip bu fikri kafamızdan uzaklaştırdık. Gerçekten, “bitmesi arzulanan çilenin kaynağı ne olabilir” diye epey kafa yorduktan sonra şu kanaate vardık: Cumhur İttifakı’nın bir süredir “bıçak sırtında” gezindiğini hatırladık. İttifakın iki ortağı AKP ve MHP’nin toplam oyları yetersiz kalmaya başladığına göre “İYİ Parti takviyesi” ile bu açığın kapatılması isteniyor olamaz mıydı?
Bilindiği gibi Cumhur İttifakı’nın büyük ortağı AKP ama ittifakın itici ya da çekici gücü MHP olmaktaydı. Cumhur İttifakı’nı bir kervan olarak düşünürsek bu kervanı çekip çevirenin, istediği yöne götürenin MHP olduğu konuşulmaktaydı. Yani Cumhur İttifakı’nın lideri zahiren AKP olsa da gerçekte fiili yönetim, yani ipler MHP liderinin elinde bulunmaktaydı.
Hal böyle olunca Cumhur İttifakı’nın bıçak sırtında geziniyor olması ve anketlere göre %50’nin çok altında kalması elbette büyük bir çileye ve endişeye dönüşmüş durumdaydı. Şayet İYİ Parti Genel Başkanı Akşener de eve dönecek olursa Cumhur İttifakı bıçak sırtında dolaşıp durmaktan belki kurtulacak ve bir süre daha ülke yönetiminde MHP lideri Bahçeli’nin dedikleri olacaktı. Yani çile son bulacaktı. Bahçeli’nin Akşener’e ısrarla yaptığı “eve dön” çağrısını herhalde “böyle okumak lazımdı”.[1]
Evet rakipleri olan Muhalefet blokuna yani Milletin yarısına “zillet ve illet” diye hakaretler yağdıran Cumhur İttifakını yapılacak ilk seçimlerde %50 bandını aşamayacakları korkusu iyice sarmış ve bu kuşku akli melekelerini sarsmaya başlamıştı. Daha beş yıl öncesine kadar, tam 13 yıl boyunca Sn. Erdoğan’a ve AKP iktidarına yapmadık hakaretleri bırakmayan ve defalarca onları ülkeye ve Devlete hıyanetle suçlayan ve bunların belgelerini sunan Sn. Bahçeli’nin, şimdi Erdoğan’ı ve icraatlarını “Bağımsızlık ve bekamızın sigortası!?” sayıp dört elle sahip çıkması, “Bir devlet planı mıydı, yoksa şahsi ikbal hesaplı mıydı?” soruları da yakında yanıtını bulacaktı…
Biri Türkçülük, diğeri İslamcılık İstismarcısıydı!
AKP’lilerce 2020’nin son günlerinde TBMM’ye sunulan ve Doğu Türkistanlı mazlum ve mağdur Sincan Türklerinin Zalim ve Komünist ÇİN’e teslim edilmesine yol açan “Suçluların İadesi Anlaşması” kanunlaşırsa, Çin vahşetinden kaçıp Türkiye’ye sığınan binlerce Uygur Müslümanın ve aile-akrabasının hayatı kararacaktı. Böylece Dinini, dilini ve kimliğini korumaya çalışan Uygur Türkleri anarşist sayılıp Çin’in insafına bırakılacaklardı. Güya Dindar Kahraman Erdoğan iktidarı böyle bir zulme önayak olurken, Türkçü ortağı MHP’den tıs çıkmaması da enteresandı. Bu anlaşmanın gerçekleşmesi durumunda, Erdoğan iktidarının alnına kara bir leke daha yapışmış olacaktı. Kendileri üretemediklerinden AŞI uğruna ŞAŞI olmuşlardı ve Uygur Türklerinin en temel insan haklarını satılığa çıkarmışlardı.
Çin’in “TİK TOK” sosyal medya kanalı; kontrolleri daha doğrusu işgalleri altındaki 1,5 milyon FİLİSTİNLİ’ye Korona aşısı yapmayan, hatta kendi halkı sayıldığı halde mecburi sağlık hizmetlerinden bile mahrum bırakan… Yetmezmiş gibi, Siyonist İsrail’in Filistinlilere ait tapulu arazileri zorla gasp edip yerleşime açma ve zeytin ağaçlarını kökünden çıkarma barbarlığına direnen Müslümanlara yönelik tecavüzleri: “İsrail’le normalleşmeye başlayan İslam Ülkelerini protesto eden ve İsrail polisine saldırılar gerçekleştiren Filistinli anarşistleri Etkisizleştirme müdahalesi!” şeklinde dünya kamuoyuna aktaran bu ÇİN zalimlerine, mağdur Uygur Türkleri nasıl ve neyin karşılığı rüşvet sunulacaktı? AKP ve Erdoğan iktidarı bu vebalin altından nasıl kalkacaklardı?
Küresel sermayeli medyanın Erdoğan reklamcılığı!
Bu arada İngiltere’nin Yahudi sermayeli meşhur The Guardian gazetesinin “2021’e yön verecek dünya liderleri” arasında Recep Tayyip Erdoğan’ı da sayması, Siyonist merkezlerin “Sn. Erdoğan’ı gündemde tutma ve kahramanlaştırıp halkımıza yutturma çabası” olarak okunmalıydı. Çünkü İslamiyet’e, Hz. Peygamber Efendimize ve Türkiye’mize düşmanlığı sırıtan ve her fırsatta zehir kusan The Guardian’ın ve Fransız medyasının, açıkça Erdoğan’ın reklamını yapması başka türlü yorumlanamazdı. Ve hele bundan gurur duyanlar ise tam anlamıyla mağrur olmaktaydı, yani aldatılmaktaydı.
[1] zekiceyhan@milligazete.com.tr (28 Aralık 2020)

Kur’an’da Zafer Vaadediyor Yezdan
İblisin temsilcisi onlar küffar
Gözü görene sunulmuştur bürhan
Sonunu bilerek aldanan süfyan
Kur’an’da zafer vaadediyor (hz.)Yezdan…
Herkes görecek kuruldumu mizan
Ümit et çalış, verir belki iz’an
Takva içinde cihad, olur suzan
Kur’an’da zafer vaadediyor (hz.)Yezdan…
Dilsiz şeytandır, haksızlığa susan
Hakk’ı haykırana, kin öfke kusan
Affedilir belki tövbekar olsan
Kur’an’da zafer vaadediyor (hz.)Yezdan…
Milli Çözüm, Ahmet Akgül’den sızan
Haykır tüm dünyaya, olsada kızan
İnmeyecek bayrak, dinmez bu ezan
Kur’an’da zafer vaadediyor (hz.)Yezdan…
MİLLİ MUTABAKAT HÜKÜMETİNİN KURULMASI ŞART
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’dan onurlu S-400 açıklaması
Sn. Hulusi Akar, ABD’nin S-400’ün hangara kaldırılması veya satılması teklifine ilişkin, “Mevcut durumumuz ülkemizin ve milletimizin hava ve füze savunması için aldık, süreç devam ediyor. Kullanmak için aldık başka ülkelere satılması gündemde değil.” çıkışını yapmıştı. “1982’den beri Türkiye’nin hava savunma meselesi var. En son S-400 ile noktalandı. Kriterlerimiz var, teknoloji transferi ortak üretim var. Kriterler konuldu, bunun çerçevesinde alışveriş oldu. Biz artık pazar olmayacağımızı söyledik. Şeffaf işlem yapıldı, saklı gizli bir şey yok. Türkiye her denilene evet diyecek bir ülke değil. Kendi kurumlarımız var. F35 ile arasında karışma olur tartışmaları; bu mühendislik meselesi. Bizim mühendislerimiz olmaz, sizin mühendisleriniz olur diyor. ABD’li Savunma Bakanı gittiğimizde F35-S400’ü etkiliyor dedi. Kim dedi diye sorduk. ABD’li pilot. Peki bu pilot kaç kere F35 ile uçmuş, kaç kere S400 ile karşı karşıya gelmiş. Bu şahit olmaz. İsrail’de F35 var, Suriye’de S400 var, onlar etkileşime mi giriyor, kodlarını mı alıyor? Hayır. Türkiye-ABD arasında iş birliği müttefiklik ilişkileri var. Bir S400 için bunları feda mı edeceksiniz? Biz 83 milyonun haklarını korumak için ne gerekiyorsa yapmaya hazırız. Aramızdaki en büyük problem S400 değil, PKK/YPG terörist mi değil mi? Önce oradan başlamamız gerekiyor. ABD’li dostlarımızın bunun cevabını vermesi lazım. Bunun adının konulması lazım. PKK teröristtir ve YPG Suriye’deki adıdır, bunlar bizim halkımıza, sınırlarımıza karşı tehdit ve risk oluşturmaktadır. Hâlâ ABD’liler bizim operasyonlarımızın Kürtlere karşı yapıldığını ifade etmeye çalışıyorlar. Bizim Kürt kardeşlerimizle ya da başka milletlerle problemimiz yok, bize verilen görev terörle, teröristle mücadeledir.”
Anladığımız kadarıyla particilik dönemi sona ermiş olmakla birlikte, artık MİLLİCİ MİSİN yoksa İŞBİRLİKÇİLERİN safında mısın anlayışı hakim olmuştur..!
Muhterem Ahmet Hocamıza kaleme aldıkları bu makaleleri için teşekkür ediyorum. Olayları doğru okumak ve değerlendirebilmek için bu bilgilere sahip olmak gerekiyor…
[u][b]Hatırlayalım[/b][/u] :
[b]1)[/b] : [u][b]10 Eylül 2004[/b][/u] tarihinde gazeteci Ali Kırca, Başbakanlık konutunda Başbakan Recep Tayip Erdoğan’la bir röportaj yapmıştı. ATV’den yayınlanan röportaj sırasında ekranda bir görüntü dikkat çekiyordu; başbakanın oturduğu koltuğun hemen yanında, Atatürk tablosunun altında bulunan sehpa üzerinde, Yahudilerin kutsal yedi kollu şamdanı (Menora) vardı.
2) Türkiye Yahudi Hahambaşı İsak Haleva’nın, İslam Ülkeleri Hahamlarının Birlik Toplantısı sonrasında Ak Saray’da Sn. Recep T. Erdoğan’a sekiz kollu şamdan hediyesi takdim programında; kendilerine İbranice, Arvit ve kutsama duası yapılmıştı ve Sn. Cumhurbaşkanı’nın Yahudi Hahamlar karşısında gayet hürmetkâr ve teslimkâr bir tavır takındığı dikkatlerden kaçmamıştı. [u][b](22.12.2021)[/b][/u]
Evet 7 kollu şamdan 2004 de, 8 kollu şamdan 2021 de hediye ediliyor…Demek ki insanlığa hizmeti(!) her geçen gün artmış beyfendinin… Sadece bu mesele ve hadise bile ülkemizi perde arkasında kimlerin yönetmeye aday olduğu veya yönetmeye çalıştığını anlamak mümkün desek yanlış olur mu sizce?!
İzmit’ten Halil Yaman abiden dinlemiştim (konumuzla direkt ilişkisi yok belki ama) ; Halil abinin bir tanıdığı üniversitede iken, tez hazırlaması icab etmiş ve tez ile ilgili kitab bir devlet kütüphanesinde imiş. İncelemek ve istifade edebilmek için istediğinde , kitabı dışarı çıkaramazsınız ancak kütüphanemizde istifade edebilirsiniz demişler. Tamam demiş incelerken şöyle bir bilgiye rastgelmiş.Deniliyormuş ki: Ülkede 2 bütçe olur, biri siyasi iktidara ait olan bütçe yani hükümete ait olan, diğeri ise devlete ait olan bütce… Hükümete ait olan bütçe kısıtlıdır ama devlete ait olan bütçe ise hükümetin bütçesinin katbekat çok çok üzerinde tabiri caizse İHTİYAÇ NE KADARSA O KADARDIR manasına gelecek bir ifade ile bize anlatmışlardı… Ülkede iyi güzel faydalı doğru ve adil hizmetlerin olduğu gibi, tam tersi kötü çirkin zararlı yanlış veya zulüm içerikli tahribatlarda yapılmaktadır…. İşte insanlığa vatana hayırlı yararlı güzel doğru ve adil sayılabilecek hizmetlerin arkasında adı sanı cismi ne olursa olsun DEVLET veya MİLLİ TÜRKİYE, insanlığa ve vatanımıza hayırsız ,zararlı , çirkin , yanlış ve zulüm içerikli tahribatların arkasında da adı cismi sanı ne olursa olsun SİYONİZMLE İŞBİRLİKÇİ HALİNDE OLAN HÜKÜMETLER VEYA ZİHNİYETLER var olduğunu anlatan güzel bir örnek olduğunu düşündüğüm için bu misali verdim. Acizane anladığımız kadarıyla particilik dönemi sona ermiş olmakla birlikte, artık MİLLİCİ MİSİN yoksa İŞBİRLİKÇİLERİN safında mısın anlayışı hakim olmuştur..!
Çile Dönemi
Yıllar süren hazırlıklar sonrası, ülkenin dört yanında istikrar ortadan kaldırılmış ve ani baskın yapabilecek seviyede askeri yığınaklar yapılmıştı. Şahsi akılsızlıklarını ülkenin kara talihine çeviren iktidar ise koltuk değneğiyle birlikte bir gözü toprağa bakarken bile daha aşağı bir yer var mı diye bakınmaktaydı. Maalesef ekonomik olarak -bakan beyin itirafıyla- çöken, ahlaksızlığı özgürlük kabul eden, kendi vatandaşına ikinci sınıf muamelesi yapan, devlet kurumlarını yozlaştıran bu dönem; bin yıllık bakiyemizi ortadan kaldırmaya niyetli bir saldırıdan başka bir şey değildir. Yine maalesef, yüce dinimizi ve Milli duygularımızı istismar edenler eliyle bu sefer bizi geldiğimiz gibi gönderme gayreti çekilmektedir! Bu ülkenin bakanı bize Moğol steplerini yurt olarak hatırlatıyorsa artık bilinç altı açığa çıkmış demektir. İşte bu yüzden, bu gaflet ve dalalet kafasından kurtulmak üzerimize bir görevdir ve yine bu yüzden bu kabuklardan sıyrılıp çile dönemini sona erdirecek Adil Düzen’i kurmak zaruridir.
Koltuğunu sağlamlaştırmak için bir yerlere yaranmaya çalışanlar hep kaybetmeye mahkumdurlar Asıl kazanç Allah’ın rızasını kazanmak için çabalayanların olacaktır. 2
Âl-i İmran 173
(Sadık ve sağlam mü’minler) Öyle kimselerdir ki; bir kısım (korkak ve münafık) insanlar (onlara gelip), “Gerçekten (kuvvetli ve tehlikeli düşman olan) insanlar size karşı toplanıp (bir şer ittifakı kurdular.) Aman ha, onlardan korkun (ve kendileriyle uyuşun. Çünkü bunlarla başa çıkmanız ve başarılı olmanız imkânsızdır.)” dediklerinde, bu (tehdit ve teklifler o mü’min ve mücahitlerin) imanlarını artırıp (moral ve maneviyatlarına güç katmıştır; çünkü onlar:) “Allah bize yeter. Ve O ne güzel (ve en mükemmel) Vekîl’dir. (Biz O’nun emrinde, O da bizimle beraber olduktan sonra, O’nun izni ve iradesi dışında hiçbir güç bize zarar veremeyecektir)” diyerek (dik duran sadıklardır).
[b]Âl-i İmran 175
(Böylesi vesveselerle) Şeytan, (Allah’tan başka güçler ve kişilerle) ancak kendi adamlarını korkutup (ürkütüverir. Ey mü’min kullarım!) Eğer gerçekten iman etmişseniz, onlardan (düşmanlarınızdan) değil, Benden korkun! (Ki size bu yaraşır.)
[/b]
Âl-i İmran 176
(Ey Nebim!) Küfürde büyük çaba harcayanlar, (kâfir ve zalimlere yaranmak için yarışanlar) Seni üzmesin!.. Çünkü o (münafık)lar hiçbir şeyle (ve hiçbir şekilde) Allah’a (ve İslam davasına) zarar veremezler. Allah, onları ahirette haz (lezzet ve izzetten pay) sahibi kılmamayı ister. (Bu yüzden dünyada bazı geçici ve cüz’i başarı ve ganimetler verir.) Ve onlar için büyük bir azap (hazırlanmıştır).
[b]Âl-i İmran 177
Onlar imana karşılık küfrü satın alanlardır. (Yani önce iman etmişken sonra tavize yanaşıp, İslam’a hıyanetle kâfirlerle işbirliğine başlayan, dünyalık makam ve menfaat karşılığında zulüm düzenine taşeronluk yapan münafıklardır.) Onlar için çok acı ve alçaltıcı bir azap vardır.
[/b]
Âl-i İmran 178
(Allah’ın rızasını ve Hakk davayı bırakıp) O küfre ve nankörlüğe sapanlar (var ya); onlar kendilerine tanıdığımız fırsat ve mühleti, sakın kendileri için hayırlı sanmasınlar. Biz onlara, ancak günahları (ve sorumlulukları) daha da artsın diye süre (ve fırsat) vermekteyiz. (Sonunda mutlaka) Onlar için aşağılatıcı (pişman ve perişan kılıcı) bir azap (ve kötü bir akıbet) vardır.
[b]Âl-i İmran 179
Allah, murdar (ve münafık) olanı, temiz ve mübarek olandan ayırt edinceye (sadıklarla, sahtekârları belirleyinceye) kadar, (ey münafıklar) mü’minleri, sizin kendisi üzerinde bulunduğunuz (ikili oynamak, fesatçılık ve fırsatçılık yapmak, Dini ve davayı kullanmak gibi) durumda (ve onlarla bir arada) bırakacak değildir. Ve tabi Allah size gaybı da bildirecek değildir. (Hatta pis tıynetli ve çirkef niyetli HABİSLERİ; temiz ve halis mü’minlerden ayırıncaya kadar bu imtihan sürecektir.) Lâkin Allah, elbette elçilerinden dilediğini seçip (bazı sırlarından haberdar kılmaktadır.) Öyleyse siz de Allah’a ve elçilerine iman edin. Eğer iman eder ve sakınırsanız, sizin için büyük bir ecir vardır.
[/b]
Koltuğunu sağlamlaştırmak için bir yerlere yaranmaya çalışanlar hep kaybetmeye mahkumdurlar Asıl kazanç Allah’ın rızasını kazanmak için çabalayan karın olacaktır.
[b]Âl-i İmran 160
Eğer Allah (herhangi bir konuda ve düşman karşısında) size yardım ederse, artık (hiç kimse) sizi yenilgiye uğratamayacaktır ve eğer sizi ‘yapayalnız ve yardımsız’ bırakacak olursa, O’ndan sonra da size yardım edecek kimse (çıkmayacaktır). Öyleyse mü’minler, yalnızca Allah’a tevekkül etsinler-etmelidirler. (O’nun nusret ve inayetini gözlemelidirler.)
[/b]
Âl-i İmran 118
Ey iman edenler! Sizden olmayanları (Yahudi ve Hristiyanların hain takımını ve işbirlikçi münafıkları) sırdaş (müttefik) edinmeyin. (Çünkü) Onlar size (her fırsatta) kötülüğe ve zarar vermeye uğraşırlar, size zorlu bir sıkıntı verecek şeylerden de hoşlanırlar. Onların buğz (ve düşmanlıkları) ağızlarından dışa vurmuştur, göğüslerinde (gönüllerinde) gizli tuttukları (nefret ve hıyanetleri) ise, daha büyüktür. Size ayetlerimizi (imanın ve inkârın alâmetlerini) açıkladık; belki akıl erdirip (Haçlı Siyonistlerden ve işbirlikçi hainlerden uzak kalırsınız diye, size bu gerçekler tebliğ ve tavsiye edilmektedir).
https://www.mealikerim.com/3/ali-imran/118
TAM BİR VAKAA
Akp iktidarı ülke için tam bir vakaa ama Akp’nin en büyük şansı basit muhalefet ve uyuyan bir millet. İnanın kimsenin ülke batıyor diye bir derdi yok. Para peşinde koşan millet dolar 50lirada olsa Akp’den başkasına oy vermez. Galiba bu durumu artık istemesekte kabullenmek gerekir mi bilmiyorum ama durum tam bir vakaa!
Milli Görüş Milli Çözüm’e dönüşmüştür.
“Uygur Türkleri anarşist sayılıp Çin’in insafına bırakılacaklardı. Güya Dindar Kahraman Erdoğan iktidarı böyle bir zulme önayak olurken, Türkçü ortağı MHP’den tıs çıkmaması da enteresandı.”
Evet her kesimin-kişinin gayesi, amacı milletimize ayan olurken, Milli Çözüm’ünde Milli Görüşü temsil ettiği artık itiraz edilmez bir hal almıştır.
Başta Milli Görüş camiası ve Milli Görüş’ü takip eden kesimler bir konu üzerinde “Milli Görüş ne düşünüyor?” diye merak ettiklerinde Milli Çözüm’e bakmakları bu gerçeğin en basit ispatıdır.
Milli Görüş Milli Çözüm’e dönüşmüştür.
Milli Görüş Milli Çözüm’dür
SÖZÜN ÖZÜ!
Sözün özü dostlar, karabulutlar
Sardı tüm yurdumu, hayırsızlar
Zehir saçıyor artık, Ak-tapotlar
Sonunda pişman olur, gaflette uyuyanlar
Fiyatlar uçtu, ekonomi çöktü
Faiz zina ile, kalpler öldü
Gençliğim ahlaksızlığa büründü
Maneviyatsız bir topluma dönüştü
Samanı buğdayı dışarıdan alırız
Ama yinede şaha kalkarız
Olmayan gazla reklam yaparız
Bu algılarla gün kurtarırız
Aile çözülmüş, boşanmalar artmış
Saygı, sevgi ve merhamet kalmamış
Yaşlı genç, hayvani dürtülerle azıtmış
Ab yolunda, tüm adımlar atılmış
Erbakana ihanet, eden hainler
Hak davaya sırt, dönen dönekler
Milletin kanını, emen vampirler
Acı akıbet yakın, hesap verecekler
Filistin, Suriye ve Arakan
Akıyor gözyaşı ve kan
Zalim Siyonu, kırmızı halıyla karşılayan
Sözde dünya lideri; utan, utan, utan…
Milli Görüş, özüne dönüş
Milli Çözüm, gerçeği görüş
Adil Düzen, kurtuluşa yürüyüş
Zafer yakın, başlasın kutlu yürüyüş
İpleriniz Kimlerin Elinde Hergün Tekrar Hatırlatıyorsunuz!
Plan içinde planlar dönmekte ve Ülke menfaatleri kimsenin umrunda bile olmamaktaydı…
Cumhur İttifakı’nın bıçak sırtında geziniyor olması ve anketlere göre %50’nin çok altında kalması elbette planlarını alt üst etmistir…Allah CC adaleti tecelli edecek ve kendi kendilerini rezil ettiklerini herkes görecekti…
”Küresel sermayeli medyanın Erdoğan reklamcılığı!
Bu arada İngiltere’nin Yahudi sermayeli meşhur The Guardian gazetesinin “2021’e yön verecek dünya liderleri” arasında Recep Tayyip Erdoğan’ı da sayması, Siyonist merkezlerin “Sn. Erdoğan’ı gündemde tutma ve kahramanlaştırıp halkımıza yutturma çabası” olarak okunmalıydı. Çünkü İslamiyet’e, Hz. Peygamber Efendimize ve Türkiye’mize düşmanlığı sırıtan ve her fırsatta zehir kusan The Guardian’ın ve Fransız medyasının, açıkça Erdoğan’ın reklamını yapması başka türlü yorumlanamazdı. Ve hele bundan gurur duyanlar ise tam anlamıyla mağrur olmaktaydı, yani aldatılmaktaydı.”
Ahmet Hocamızın tesbitlerini dikkate alınsa Ülkemizde ve dünyada herşey ne kadar da güzel olacaktı…Allah CC yar ve yardımcımız olsun inşaAllah….
Gücün sahada gösterilmesi gerektiği gün, gücün kimde olduğunu görecekler
Hakk ile batılın mücadelesinde piyonlar, Firavunluk taslasın önemi yok…
Erbakan Hocanın ”Basel Konferansı” Türk Devlet Politikası ve Siyonizme meydan okumasıdır. Türk Devletinin öncülüğünde gerçekleşecek olan dünya tarihinin (Peygamber efendimizin kainatı şereflendirdiği günden sonraki) en önemli olayı Fethi-i Mübin gerçekleştiği zaman herkes Erbakan Hocayı ve Milli Çözüm’ü tanıyacaktır İnşAllah.
Yaşanılan zaferler ve gelişmelerin AKP iktidarının;
basiret, cesaret ve faziletinden çok uzakta olduğu apaçık ortadadır.
Zaten 2400 yıldır düzenli ordusu bulunan, 1000 yıldır İslam Sancağını taşıyan, Peygamberimizin (sav) övgüsüne mahzar olan cihanın gördüğü en büyük devletin sahibi Allah’ın desteklediği bu milletin ve İslam’ın kaderi;
işbirlikçi bir hükümetin ellerine bırakılamazdı, bırakılmıyor…
Allah’ın izniyle hocamızın projeleriyle Milli Çözüm ve TSK öncülüğünde kutlu devrimin yaşanması çok yakındır İnşaAllah.
”Gücün sahada gösterilmesi gerektiği gün, gücün kimde olduğunu görecekler”
”Allah nurunu tamamlayacak, zafer yakındır ve zafer inananlarındır.”