LİDERLİK; BAŞKALARINI DA HİZMETE KATMA
VE RAKİPLERİNDEN BİLE YARARLANMA SANATIDIR!
Yüksek hedefleri doğrultusunda, başkalarını da kurgulayıp hizmete koşanlar, rakiplerinden ve muhaliflerinden bile hayır yolunda yararlananlar ve hiç kimsenin yetenek ve birikimlerini boşa harcatmayanlar, lider; ama kendisini başkalarına kiralayıp kullandıranlar ise heder olmaktadır. Her şeyden önce olgunlaşmanın ve vicdani bağımsızlığa ulaşmanın ilk şartı; insanın yetenek ve dürtülerini kontrol altına alıp; kendi kendisini aklı ve vicdanı doğrultusunda kullanmayı başarmasıdır.
Çünkü insanlar:
1- Nefsine esir olanlar,
2- Nefsine hâkim olanlar, diye iki sınıfa ayrılır.
Halk kesimleri, doğrudan değil; ama kabile reisleri, dini rehberleri ve kanaat önderleri eliyle yönetilen topluluklardır. Yakın tarihimizde böylesine üstün yetenekli yöneticilere örnek şahsiyetler vardır:
Sultan Abdülhamid: Farklı dengeleri ve dinamikleri çok iyi gözetip, milli menfaatler doğrultusunda değerlendirmiş; ama maalesef sonunu getirememiş ve Siyonist merkezlere yenilmiştir.
Mustafa Kemal: Başından beri çevresini ve etkili isimleri çok iyi idare etmiş, yüksek gayeleri için yönlendirip yararlanmak üzere yetkilendirmiş, büyük ölçüde hedeflerine erişmiş; ama kendisinden sonraki muhtemel saptırma ve çarptırmalara karşı, gerekli ve etkili tedbirler geliştiremeden, masonik şebekenin ve sabatayist çetenin hıyanetiyle, ne yazık ki şaibeli ölümüne sürüklenmiştir.
Prof. Dr. Necmettin Erbakan: Dünya çapında zor işlere girişmiş, büyük ve evrensel projeler geliştirmiş, çok farklı ve aykırı isim ve kesimleri, kendi ayarında ve diyarında mükemmel yönetmiş; küresel dengeleri değiştirip düzeltecek stratejiler üretip tatbik ve takip etmiştir. Hainlerin ve gizli husumet ehlinin, en yakın çevresine girmeleri bile Onu paniğe sevk etmemiş, tam aksine; safiyet görüntüsüyle, ya onları dava hizmetinde değerlendirmiş, veya en azından tahribatlarını frenlemiş ve asgariye indirmiştir.
Ama mutlu ve kutlu son nasıl tecelli edecektir? Kendisinden sonra lokomotifin raydan çıkmaması veya makas değiştirilip hedef sapmaması için hangi sigortalar temellendirmiştir? Bu soruların cevapları yaklaşan zaman içinde ve hep birlikte görülecektir.
Evet liderlik, insanları:
a) Yararlı ve başarılı olacakları alanları doğru tespit edip, o yönde kullanma,
b) Onların can sıkıcı yanlarına katlanma,
c) Haklı ve hayırlı hedefler için, başkalarını kurgulama ve kontrol altında tutma sanatıdır.
Ancak bu kullanma ve hizmete katma;
Etkili ve yetenekli kimselerden yararlanma, yardımlaşma, onları âtıl ve bâtıl kalmaktan kurtarma anlamındadır.
Elbette; şerli maksatlarla ve şeytanlıkla başkalarını kullanmaya kalkışmak; insanların iyi niyetini istismar ve suiistimal için onlara yaklaşmak, bencillik ve bayağılıktır.
Bizim kastettiğimiz kullanma; bir nevi ham demiri işleyip paslanmaz çelik haline sokmak veya çelikleşmiş olanları, bağ bahçe çiti veya ağıl çerçevesi gibi sıradan işlerde harcanmasına engel olmaktır.
Tarihi bir hakikattir ve Sünnetullahtır: Toplumları düştükleri gaflet ve sefaletten, ya büyük felaketler veya büyük liderler çekip çıkarmaktadır. Türkiye’nin de yeniden kendini bulması böyle olacaktır.
Peki, Kaybolan Türkiye Nasıl Bulunacaktır?
İbrahim Veli’nin dediği gibi: “Bir Türkiye var Türkiye’den içeri!” Hayali kurulan, özü korunan, ama bir türlü bulunamayan… Ve çok şanslıyız ki; her alanda kayıplara oynadığımız halde kaybetmeyen bir tarafımız var. Üstat Bediüzzaman’ın deyimiyle “gücümüz zaafımızda saklı” sanki. Peki, kimler ulaşır bu güce ve güvenceye? Elbette inananlar… Çünkü bulanlar, inanıp arayanlardır; şükür ki artık aramaya başlamış bulunmaktayız… Başta değerlerimiz ve dengelerimiz olmak üzere, kaybettiğimiz ve bu yüzden kayıp gittiğimiz birçok şeyden bahsedebiliriz. Ama kayıplardan bahsetmek bize ne kazandırır ki? Bulmamız lazım! Çünkü içimizdeki Türkiye bulunmak istiyor artık. Gelinen nokta bize “Kimiz?” sorusunu sorduruyor. Herkesin aradığı, işte bu sorunun cevabıdır. Bulunacak cevap, hem ülkenin hem de insanlığın yaşadığı sorunların da cevabı olacaktır.
Soruyu bulduk: Biz kimiz? Sorunu da bulduk: Bugünkü biz, gerçekten biz miyiz? Hayır. Çünkü biz, Fatihlerin nesliyiz. Asırlarca insanlığa saadet rehberliği yapmış, üç kıtada at koşturmuş erleriz. Bugün bu erlikten, bu rehberlikten ne kadar da uzaklaşmış ve kendimize yabancı hale gelmişiz! Adeta kaybolmuş, yitip gitmişiz. Ama gerçekte kaybolan biz değiliz, bizi biz yapan değerlerden koparılıp uzaklaştığımız için öyle zannetmekteyiz! Bunu bir hikâye ile süsleyelim: Amerikalı bir grup, bir yerli ile ormanda dolaşırken, Amerikalılar panik içinde: “Eyvah, kaybolduk!” demiş. Bunu duyan yerli, kendinden emin bir şekilde: “İşte buradayız ya!” yanıtını vermiş… Amerikalılar devamla: “Baksana, yön işaret levhası kaybolmuş!” deyince yerli cevabı yetiştirmiş: “Yahu ‘biz’ yerine, ‘yön işaret levhası kayboldu’ desenize!..”
Kaybolduğunu zannedenlere yerli bir cevap lazım: Bizim, kaybolma gibi bir derdimiz olamaz. Çünkü kaybolmayan ve asla kaybolmayacak “yön işaret levhalarına” sahibiz. Böyle durumlarda: “Ne büyük belamız var!” yerine; “Ne büyük Mevlâ’mız var!” demeliyiz. Yani kendimize gelmeli, özümüze dönmeliyiz.
Bunu bilenler biliyor, bulanlar buluyor. Bilenler bilmeyenlere bildirmek, bulanlar bulmayanlara buldurmak için çabalıyor. Ama ille de bulmak istemeyen elbette bulamıyor. O, kendini kaybetmenin rüzgârında savruluyor. Belki hoşuna da gidiyor ama, duvara çarpınca aklı başına geliyor, ama iş işten geçmiş oluyor!
Bul artık Türkiye’m, bul artık memleketim! Doğrul ve durul ey aziz milletim! Çünkü geriye sadece bulacak kadar gücün kaldı. Bu güç de elinden alınmadan, bul ve buluştur. Kırk yıldır bu ülkede bulunan ve insanımızı değerleriyle buluşturan bu güç: Milli Görüş; görevde buluşuyor, güzelde buluşuyor. Temelde buluşturuyor, evrenselde buluşturuyor… Yeni bir dünya oluşturuyor… Adil bir düzen ve asil bir dönem yaklaşıyor. Amerika’yı da Avrupa’yı da, Hak’ta ve hayırda yarıştırmak ve buluşturmak için; çare var! Bu ülke kaybolmayacağı gibi, görevinin başında bulunduğun sürece de kaybetmeyecek ve kaybolmayacaksın… Eğer inanıyorsan!” Ümitsizlik, kendine güvensizliğe ve gayretsizliğe yol açar. Evet ya ümitsizsiniz veya ümit, sizsiniz!..
Sürekli kullanılan, makam ve menfaat karşılığı karizmasını başkalarına kiralayan adamlardan ise; lider kişilik değil, “vitrin mankenliği” beklenir. Bu tıynetteki tiplerden, başkan görünümlü uşaklar üretilir. İstanbul’da Türkiye Yahudi cemaatinin çıkardığı haftalık Şalom gazetesindeki şu tespitler, ülkemiz ve milletimiz adına, yüz kızartıcıdır!..[1]
Ankara – Kudüs – Şam Hattı
O süreçte, İsrail ile Suriye arasındaki gizli temaslar Başbakan Tayyip Erdoğan’ın aracılığı ile 2007 yılı şubat ayında karşılıklı mesajlarla başlamıştı. Her iki ülkeden temsilciler, İstanbul’da Madrid Barış Anlaşması’nın ilkeleri ve Birleşmiş Milletler’in 242 ve 338 sayılı kararları doğrultusunda barışa ulaşmak için görüşmeleri sürdürme kararı almıştı. AKP’nin uzun zamandan beri sürdürdüğü bu gizli temaslardan sözde üç farklı beklentisi vardı: Suriye’nin elini güçlendirmek, Ortadoğu’da İran’ın etkisini frenlemek ve bu yoldan İsrail-Filistin barışına katkıda bulunmaktı. Ama sonunda, her üçü konusunda da farklı bir yola kayacaktı.
Bu adımlar atılırken Türkiye, güya ABD’nin karşı çıkmasına rağmen hem Suriye, hem de Hamas ile görüşmeler yapmıştı. Ancak Türk yetkililer; “ABD’nin menfaatleri ile Türkiye’ninkiler her zaman örtüşmeyebilir” demek suretiyle bağımsız bir dış politik çizgi izliyormuş gibi davranmıştı.
İlginç olan: İsrail-Suriye barış görüşmelerinde üç kilit ismin sıkıntılı günler geçirmekte olduklarıydı; Olmert yolsuzlukla suçlanırken, Esad, Refik Hariri cinayetinden sorumlu tutulma baskısından, Tayyip Erdoğan ise açılan parti kapatma davasından tedirgin durumdaydı. Başlatılacak görüşmeler belki her üç lidere de zaman kazandıracaktı; Olmert, belli bir süre soruşturmaların ağırdan alınmasını sağlayacak, Esad uluslararası alandaki baskıyı azaltacak, Erdoğan ise bölgede Türkiye’yi yeniden lider konumuna taşıyor havası atacaktı.
Oysa Batı basınına göre Olmert de, Esad da çok cesur kararlar alabilecek niteliklere sahip devlet adamlarıydı. Olmert, 2. Lübnan Savaşı’na girişerek ve Suriye’deki nükleer santrali imha ederek bu yetisini kanıtlamıştı. Esad da Hizbullah ile iş birliğine girişirken gözü kara olduğunu ortaya çıkarmıştı. Ama Recep T. Erdoğan’dan “cesur ve nitelikli devlet adamı” olarak hiç bahsedilmiyordu. Oysa Erdoğan’a “cesaret ödülünü” kendileri takmıştı… Demek ki, sadece pohpohlamak ve kullanmak amaçlıydı.!? “İsrail’e rağmen, Suriye-İran anlaşması imzalandı.” manşetleri de sahtekârlıktı, zira bu yakınlaşmayı perde arkasında İsrail ve ABD sağlamıştı. Ve zaten daha sonraları İran, Amerika ve Avrupa ile anlaşacaktı. Ve tabi Siyonistlerin asıl hedefi; Irak, Suriye, Türkiye ve İran’ı parçalayıp Arz-ı Mev’ud hayaline ulaşmaktı.
2008 Mayıs’ında Tahran’ı ziyaret eden Suriye Savunma Bakanı Hasan Türkmeni ile İran Savunma Bakanı Mustafa Muhammed Neccar, Ortadoğu’daki güvenliği sağlamak üzere bir protokol imzalamıştı. İki ülke arasındaki iş birliğinin vurgulandığı protokolde, “yabancı işgalcilerin bölgeden çekilmesi”ne yönelik maddelerin yer aldığı açıklanmıştı. İran ve Suriye arasında stratejik ilişkilerin bulunduğunu söyleyen yetkililer, teknik ve eğitime yönelik çalışmaların da yapılacağını” vurgulamıştı. Daha önce Türkiye aracılığıyla bir araya gelen İsrail ve Suriyeli yetkililer, barışa yönelik resmi bir adım atmıştı. Suriye’den “İran’a verdiği desteği çekmesini isteyen” İsrail’in, bu protokol karşısında şaşırmış rolü oynaması olağandı. Sn. Erdoğan ise, kapatma telaşından, sadece İsrail değil, Beşşar Esad tarafından bile atlatıldığının farkında bile olmamıştı. Ve maalesef Sn. Erdoğan, önce dostluk rüzgârları estirdiği Beşşar Esad’ın, sonunda koyu bir karşıtı olup çıkacaktı!?
Aynı tarihli Şalom gazetesinde yer alan: “ABD ve İsrail’de lider bunalımı” başlıklı yazıda;
“Suriye’nin, totaliter bir rejim olmakla beraber, gerçek anlamda ideolojik olarak radikal bir rejimle yönetildiğini söylemek yanlıştır. Suriye daha çok pragmatik yaklaşımlarda bulunan ve aslında kolaylıkla taraf değiştirebilecek bir ülke konumundadır. Menfaatlerinin İsrail ve ABD’den yana olduğunu anladığı anda Beşşar Esad’ın bu konuda fazla tereddüt etmeyeceği açıktır. Bu noktada güçlü bir ABD ve İsrail baskısı yeterli olacaktır. ABD yönetimine gelince, son sekiz yıldır pek de güçlü bir şekilde yönetilmediği ortadadır. ABD Başkanından çok, Merkez Bankası Başkanının sözünün ve söylediklerinin önemli olduğu ABD’de önümüzdeki dört senede de durumun pek değişmeyeceği anlaşılmaktadır. Daha geçen seneye kadar Demokratların, kimi çıkarırsa çıkarsın Başkan seçileceğini düşünürken, şimdi Başkan adayı seçmekteki gecikmeleri “tarihi eser” McCaine’i öne çıkarmaktadır. Daha şimdiden seçmenler McCaine’i daha dürüst olarak görmeye başlamıştır. Aslına bakılırsa bu üç adayın da ABD’yi güçlü kılacak ve Bush’un kaybettirdiği prestiji kazandıracak lider olamayacağı ortadadır. Önümüzdeki dört sene AB’nin, özellikle Sarkozy’nin, perde arkasından da olsa Rusya’dan Putin’in kişilikleriyle ön plana çıkararak dünyada daha fazla söz sahibi olacağı bir süreç yaşanmaktadır” denilerek; acaba:
a) Bush ve ekibinin Siyonist İsrail’in ve Yahudi lobilerinin güdümünden çıktığını ve bağımsız politikalar uyguladığını…
b) ABD Başkan seçimlerini, Şalom’un “tarihi eser” diye dalga geçtiği ve hiç istemediği, Cumhuriyetçi aday McCaine’in kazanacağından korktuklarını…
c) Amerika’da Merkez Bankasını ellerinde tutan Yahudi sermaye saltanatının, Bush’un Başkanlığından daha etkili ve yetkili olduğu kanaatiyle avunduklarını…
d) O süreçte aslında Bush’la aynı kampta olan ve Siyonist sermayeye kafa tutan Sarkozy ve Putin’in daha da güçlenip, ırkçı emperyalizme karşı yeni yapılanmaların yaşanacağından kuşkulandıklarını açığa mı vurmuşlardır, yoksa beyinleri bulandırmaya mı çalışmışlardır?
Aşırı sağcı “Neo-con” Daniel Pipes’e göre; Bush giderayak İran’a saldıracaktı!
O dönemde ABD’de yeni muhafazakâr grubun önemli ismi, Ortadoğu Forumu adlı düşünce kuruluşunun yöneticisi Daniel Pipes, yayımlanan makalesinde, Obama’nın seçilmesi durumunda, Bush’un görevi devretmeden önce İran’a saldırabileceğini ve bu konuda hazırlık yapılması gerektiğini söylemişti. Ortadoğu Forumu adlı düşünce kuruluşunun direktörü Pipes, ABD’nin ikinci en yüksek tirajlı gazetesi USA Today’de yayımlanan makalesinde, İran’a, “hiçbir zaman nükleer silah sahibi olmasına izin verilmeyeceği” yönünde inanılır ve sert mesaj (!) verilmesi gerektiğini kaydetmişti. Daniel Pipes, bu çerçevede Bush yönetimine, İran’ın nükleer altyapısını hedef alacak olası saldırılar için askeri hazırlık yapılması, bunun kamuoyuna duyurulması ve dünyadan karşı yönde gelecek baskılara dayanılması çağrısında bulunmuştu. Bu çağrıyı İsrail’e de yönelten Pipes, “Bu yaklaşım başarılı olursa kriz çözülür. Olmazsa bu defa gündeme ABD Başkanlık seçimi gelecek” demişti.
İlle de saldırmak istiyorlar!
Pipes, Cumhuriyetçi Başkan adayı John McCain’in, “Dünyada ABD’nin İran’a karşı askeri seçeneğe başvurmasından daha kötü sadece bir tek şey var, o da İran’ın nükleer silah sahibi olması” dediğini hatırlatarak, McCain’in Başkan seçilmesi durumunda Bush’un, İran konusundaki kararı muhtemelen ona bırakacağını yazmıştı. Daniel Pipes, Demokrat Barack Obama’nın ise, “başarı şansı olmayan diplomasi ve yaptırımlar” yaklaşımına bağlı olduğunu kaydederek, Obama’nın Başkan seçilmesi durumunda, “Bush’un İran’a karşı askeri eylemi başlatabileceğini” dile getirmişti. Pipes, bununla, ABD Başkanlık seçiminin yapılacağı 4 Kasım ile yeni Başkanın göreve başlayacağı 20 Ocak 2009 arasındaki zamana işaret etmişti. O dönem Avrupa gezisini sürdüren Başkan Bush, krizin güya diplomasi yoluyla çözülmesini tercih ettiğini, ancak “bütün seçeneklerin masada olduğunu” belirtmişti.
Sedat Sertoğlu “İsrailli dostlarının” söylediklerini niçin yazmıştı?
“İsrail’de devlet katında olup bitenleri yakından izleyen bazı arkadaşlarım bana dediler ki: ‘İsrail, İran’daki nükleer silah yapımı için kullanılan hedeflere çakmaya hazır. Bütün planlar yapıldı. ABD ile veya ABD’siz… Mutlaka İran’a saldıracaktır!’
Sordum: ‘Böyle bir yeteneğiniz var mı?’
‘Teknik olarak var… Uçak bile kaldıramaz İran.’
‘Böyle bir saldırının dünya üzerindeki olumsuz etkilerini görmüyorlar mı?’
‘Görüyorlar… Ama İran lideri bizi haritadan sileceğini söylüyor. Oturup bunu yapmasını mı bekleyelim? Bir ülke sizi haritadan sileceğini söyleyip nükleer silah yapma girişimine başlasa, Türkiye ne yapar? Oturup bekler mi, yoksa o ülkedeki tesisleri ortadan mı kaldırır?’
‘Zamanlaması belli mi saldırının?’
‘Ben ancak tahmin edebilirim. Bush’un dönemi bitmeden olacak gibime geliyor…’ (Obama da gelse durum değişmeyecek görünüyor.)
‘Petrolün varilini 250 dolardan almaya hazırsınız yani?’
‘Sadece Batı dünyası değil, ama Arap ülkeleri de akıllarını başlarına toplayıp İran’ı bu işten vazgeçirmezlerse olacağı budur…’
‘Ama Hizbullah ve Hamas size hemen saldırır!’
‘Biz Irak ve Suriye’deki nükleer tesislere saldırırken, Arap ülkelerine uzak durmalarını, kendilerine hiçbir şey yapmayacağımızı söyledik. Hizbullah için de aynı durum söz konusu. Akılları varsa karışmazlar…’
Bunları duyduktan sonra bilgilerine güvendiğim bazı başka isimleri de aradım. Amerikalılar böyle sorularla karşılaşınca heyecanlanıp, susmayı tercih ediyor veya kaçamak cevap veriyorlar.” Sonuç: “İsrail ve ABD, kesinlikle İran’a saldıracaktır!” havası ve propagandası ile, İran’ı nükleer hazırlıklardan vazgeçmeye zorlamış ve bunu başarmışlardır.
Ve maalesef, AKP kurmayları bu Siyonist ve emperyalist kafaların kuklası, figüranı, asistanı (pardon “eş başkanı”) olmaktan kurtulamamışlardır. İşte: “Böyleleri lider olmaz, heder olur!” dememiz bundandır…
[1] 28.05.2008

Liderlik vasfı her insanda bulunmayan bir özelliktir. Yönetici sadece yönetir. Lider etkiler ve peşinden sürükler. Bu bakımdan lider özelliği olan kişiler, gerek iş hayatında gerekse siyaset meydanında hemen fark edilir ve önü kesilmeye çalışılır. “Siyonizme rağmen lider kalabilmek”, işte sorun bu. Yöneticilik bir vasıf değildir. Sıradan insanlar bile şanslarının yardımıyla yönetici olabilir. Ama lider olmak ve öyle kalabilmek çok zordur.
“Lider bütün dünyayı yönetir ve liderlik doğuştan gelir. Yönetici biraz zeki birilerinin bir konuda eğitim almış olma durumlarıdır ve sadece belli kurumları yönetir” İşte Asrın Lideri Prf Dr. Necmettin Erbakan Hocamız bu özelliğiyle dünyanın değişimi için, Adil Düzen projeleriyle mührünü vurmuş ender bir liderlik özelliğini taşımaktadır.
Milli Çözüm ise Aziz Erbakan Hocamız ın, Davasını ve Adil Düzen projelerini hayata geçirmek için gayret eden ve geliştiren yeryüzündeki tek Ekip olma özelliğini taşımaktadır.
Her özelliği ile bunu ispatlamış durumdadır.
Milli Çözüm e saygı ve sevgilerimi sunuyorum.
Bir madenin kıymetini, hangi alanda kullanılacağı belirler. Gerçek liderler, önderler de tıpkı maden sarrafları gibi, hangi insanın hangi alanlarda fıtraten yatkın ve yetenekli olduklarını, hangi zaaflara sahip olduklarını bilirler; kişiye özel tedavi metotları ve yönlendirmeler yaparlar. Hiçbir insanı ve hatta tek bir insandaki hiçbir kabiliyeti israf etmezler ve hepsini hayra kullanırlar.
Gerçek liderler, sadece kendi çağının lideri de değildirler. Gerçek liderleri ayıran en önemli özellik, ardında kendilerinden sonraki çağlara da liderlik edebilecek bir sistem kurmalarıdır. Nasıl ki bir tiyatro oyununda, oyuncular değişse dahi tiyatro metni defalarca aynen oynanabilir. Öyle de gerçek liderlerin kurdukları sistemler, kişiler değişse dahi toplumları yönetmeye devam eder.
Peki, böylesine bir sistem nasıl kurulacaktır? Elhamdülillah ki Rabbimiz rahmeti gereği zaten bu sistemin kolonlarını, yapıtaşlarını Kur’an-ı Kerim ve Efendimiz (SAV)’in Sünneti ile bizlere vermiştir. Gerçek liderler de bu en sağlam temeller üzerinde içtihatlar ederek çağın gereksinimlerine çareler üretir.
Tarih boyu gerçek liderler, kendi çağlarında çok az insan tarafından anlaşılabilmiştir. Hatta kendi çağlarından asırlar geçmesine rağmen dahi yine çoğunluk tarafından anlaşılamamışlardır. Stratejik düşünme kabiliyeti şeytanilerde de, Rahmanilerde vardır fakat gerçek liderler iman nuru ile bakarlar ve feraset sahibidirler. Bilirler ki, Allah’ın her zaman tüm planları da kapsayan bir planı vardır. Bu nedenle kuru kahramanlıklara ve hiçbir menfaate tenezzül etmezler.
Asırlar boyu da Rahmanilerle şeytanilerin savaşı, Hak ile bâtılın savaşı devam etmiştir. Bizlere düşen ise Gerçek Lider’in ardında safımızı belirlemektir.
Evet, “Kim (samimi, seviyeli, güzel ve iyi) davranışlar içinde (sorumlu ve şuurlu bir mü’min ve) muhsin olarak kendisini bütünüyle Allah’a teslim ederse (özünü ve yüzünü Kur’an’a dönerse), o en sağlam kulpa yapışmış (ve kurtuluşa ulaşmış)tır. Zaten bütün işlerin sonu Allah’a (varacak)dır.” (Lokman:22)
Selâm olsun o en sağlam kulpa yapışanlara!..
DÜNYAYA BİR LİDER GEREK!
Yıkık harap gönüller
Yakarır zikirli diller
Ölmezler İsmail’ler
Büyük mertebede şehitler..
Irak, Libya ve Lübnan
Gazze’de dökülür kan
Suriye, Mısır ve Arakan
Yükselir feryat, Ortadoğudan..
Tuzu kuru olanlar ne anlar
Zulümleri hiç umursamazlar
Tek düşünceleri, tarla arsalar
Söze geldimi, en iyi Müslümanlar..
Selamı burnunun ucuyla alıyor
Kendin Karun gibi görüyor
Allah’tan uzak, şeytana yaklaşıyor
Mal mülk zengini, firavunlaşıyor..
Yazınca yazdı oluyor, ne yapayım
İçimde tutupta, hep saklayayım
Sonra da, iki yüzlümü olayım
Kim ne derse desin, Haktan tarafım
Dünyanın bozulmuş, tüm düzeni
Yakın uzak akraba, bitmiş sevgisi
Unutur olunmuş, geçmiş mazisi
Yitirildi artık, maneviyat iklimi
Bir lider lazım, Erbakanca bakan
İnsanlık kurtulsun diye, çalışan
Dosta umut, düşmana korku salan
Milli bir çözüm ile, Adil Düzen kuran
Milli Çözüm, ümittir!
Mutlu ve kutlu son Milli Çözüm ile tecelli edecektir?
Milli Çözüm Liderliğinde, Türkiye kendini yeniden bulacak, Milletimiz düşürüldüğü gaflet ve sefaletten çekip çıkarılacaktır.
Milli Çözüm Liderliğinde, yeni bir dünya oluşturulacak, Adil bir düzen kurulacak ve asil bir dönem yaşanacaktır.
İşbirlikçiler ve yandaşları ümitsizdirler!
Siyonist ve emperyalist kafaların kuklası, figüranı, asistanı (pardon “eş başkanı”) olan…
Siyonist ve emperyalistlere “vitrin mankenliği” yapan…
Siyonist ve emperyalistler tarafından sürekli kullanılan…
Siyonist ve emperyalistlere makam ve menfaat karşılığı karizmasını kiralayan…
Başkan görünümlü uşak adamlardan lider olmaz…
Olsa olsa Siyonist ve emperyalistlerin kullanıp heder ettikleri işbirlikçileri süpürecekleri gider olur!
“Ama mutlu ve kutlu son nasıl tecelli edecektir? Kendisinden sonra lokomotifin raydan çıkmaması veya makas değiştirilip hedef sapmaması için hangi sigortalar temellendirmiştir? Bu soruların cevapları yaklaşan zaman içinde ve hep birlikte görülecektir.”
Erbakan Hocamızın Mührünü yeni kurulacak bolluk ve bereket medeniyetine Üstad Ahmet Akgül Hocamız vuracak inşallah
–HAK DAVAYA VE TARİHİ DEĞİŞİME LİDERLİK —
Erbakan Hocamızın defalarca vurguladığı üzere: “HİDAYET, FERASET, DİRAYET, SİYASİ CESARET” gibi Allah (c.c) vergisi çok özel ve seçkin meziyetler gerektiren; ilim ve ehliyet, irade ve azimet, ciddiyet ve metanet, Hakka teslimiyet ve adalet gibi yüksek ve örnek marifetler isteyen LİDERLİK, Allahu Teâlâ’nın bir ihsanı ve ikramı ve kader programının tayin ve tanzim ettiği bir imtihanıdır.
Milli Görüş mektebinde yetişmiş, Hak davanın çilesini çekmiş, sadakat ve samimiyetini, feraset ve faziletini, cesaret ve metanetini hizmetleri ve hayat serüveniyle ispat etmiş şahsiyetler içerisinde, yukarıdaki ilmi ve İslami ölçülere uygun görülen kişileri, liderlik makamına layık görmek ve desteklemek, hem lazımdır, hem de dava ehlinin en doğal hakkıdır. Ancak bunları yaparken imani ve vicdani ölçülere sadık kalmak şarttır; kuru ve duygusal bir taraftarlıkla rakipleri karalamak yanlıştır. Ve asla unutmayalım ki, sonuçta Allah’ın dediği olacak ve herkes kendi niyet ve gayretinin karşılığını bulacaktır. Erbakan Hocamızın: “Bu davaya, sadece dünyalık heves ve hesaplar için girip çalışan bir insanın, cehenneme atılmak için artık başka bir günah aramasına gerek yoktur” uyarılarını asla unutmamalıdır.
İlgili ayeti kerimelerden ve hadisi şeriflerden, İslam âlimlerinin içtihat ve kanaatlerinden ve Erbakan Hoca’mızın öğretilerinden anladığımıza göre; evet, Milli Devrime şöyle bir Lider lazımdır!
1. Kur’an-ı Kerimi ve prensiplerini, Hz. Peygamber Efendimizin sünnetini ve hayat sistemini, Asrı Saadeti, İslam tarihini ve bunların günümüze nasıl yön vereceğini çok iyi bilen, anlayan ve uygulayan.
2. Erbakan Hocamızın kutlu hayat hikâyesini, yüksek siyaset ve stratejisini ve evrensel projelerini çok iyi bilen, benimseyen; O’nun seminer ve sohbetlerinde yetişmiş olan.
3. Milli Görüş davasını, manasını, amacını ve üstün farkını detaylarıyla bilen, bunları içine sindiren ve bir ömür boyu sapmadan bunlara sahip çıkan ve yaşayan.
4. Adil Düzen Projesini, geçiş sürecini, uygulama biçimini teferruatıyla bilen, her türlü platformda bunları ilmi, siyasi, ekonomik ve ahlaki gerekçeleriyle rahatlıkla savunup tartışan.
5. İlk gençlik yıllarından itibaren, hem de gönüllü ve sürekli olarak, Milli Görüş davasına her kademede, Türkiye’nin ve İslam ülkelerinin her yerinde hizmet sunan.. Anarşi dönemlerinde, 12 Eylül sürecinde ve kapatılan partilerimizin yeniden kurulması gayretlerinde hep Aziz Hocamızın yanında, yolunda ve camiamızın hayrına çalışmalara katılan…
6. Partimize kasıtlı olarak sızdırılan veya sonradan azdırılan gaflet ve hıyanet ehlini, herkesten önce fark edip camiamızı uyaran; öngörülerinin tamamına yakını aynen çıkan; ancak davamıza çöreklenen nifak takımınca kara listeye alınıp dışlanan, suçlanan ve iftiralara uğrayan
7. Ama bütün bu saldırı ve mahrumiyetlere rağmen; asla davamızdan, Hocamıza sadakatten ve Milli Görüş’ü savunmaktan geri durmayan.
8. Her türlü makam ve menfaat teklifine ve çeşitli tehditlere rağmen, asla Milli Görüş’ten ayrılan döneklere ve batıl düşüncelere kaymayan; istikametinden ve hedefinden caymayan..
9. Özellikle, “Bunlar da Milli Görüş’ün devamıdır ve Erbakan Hoca’nın bir planıdır” diye yutturulmaya çalışılan, Aziz Hocamızın tabiriyle; “şu BOP hizmetçisi ve Siyonizm işbirlikçisi” AKP’ye… Ve yine ılımlı İslam diye Dinimizi yozlaştırıp emperyalizme hizmet ettirmeye yönelen Cemaat’e asla meyletmeyen ve tahribatlarını yazıp konuşmaktan sakınmayan.
10. Yani inancı ve davası uğruna nefsi çıkarını ve rahatını feda etmekten kaçınmayan.
11. İslam’ın mesajını, Milli Görüş davasını ve Erbakan hakikatini çok iyi bilmek yanında; Siyonist ve emperyalist dünya düzenini, bunların arkasındaki Yahudi lobilerini ve Masonik merkezleri de çok iyi tanıyan ve yukarıda saydığımız konuların her birisi hakkında ilmi konferanslar sunacak ve bilimsel kitaplar yazacak kadar birikimli bulunan.
12. Yeni bir Dünya medeniyetinin merkezi ve motoru olacak Türkiye’mizde, Milli birlik ve dirliğimizin korunması; ertelenen SEVR’in ve gizlenen LOZAN’ın özel maddeleri gereği ülkemizin federasyonlara ayrılıp parçalanmasına kesinlikle karşı çıkılması hususunda, oldukça dikkatli ve duyarlı davranan.
13. Ve bu nedenle Yüce Mevlamız; Milli ve vicdani gayret güden çok farklı kesimlerde de kendisine itimat ve itibar edilip, saygı duyulan; hidayet, feraset, cesaret, ilim ve dirayet sahibi bir lideri herhalde hazırlamıştır ve yollarını açacaktır.
“Onlar, süs (hazır kolaylık ve rahatlık) içinde yetiştirilip (bazı imkân ve makamlara ulaştırılan ve nazlı kadın misali mertçe) mücadeleye açık olmayan(ları) mı (Allah’a layık ve yakışık buluyorlar?)”[4]
Ayetinin ikaz ve işaretiyle: Allah’ın rızası ve davasının hatırı için, hasımları olan din düşmanlarına ve teşkilata sızmış münafıklara karşı, en çetin şartlarda bile, cesaret ve metanetle Hakkı savunacak, her türlü sıkıntı ve kısıntı içinde ve her çeşit zorlama ve horlamaya rağmen çileli ve çetrefilli yolları bir bir aşıp kutlu hedefe ulaşacak, “dava dertlisi bir devrim rehberine” ihtiyaç vardır ve inşallah ortaya çıkacaktır.
Yukarıdaki özellikleri taşıyan bir şahsiyete sahip çıkmak ise; iz’an ve insaf ehli dava erlerimizin, iman ve vicdan ayarını gösterecek bir imtihanıdır. Elbette; “Yardım Allah’tandır ve Zafer Yakındır!” Ve Mevla’mızın Va’di Haktır.
“Mücrimler (sorumluluktan kaçan suçlu günahkârlar) istemese de (Allah) HAKKI gerçekleştirip (üste çıkarmak) ve BATILI geçersiz kılmak (istiyordu)”[5]
“Velev kâfirler hoşlanmasa da, Allah kendi nurunu tamamlamaktan başka bir şey murad etmiyordu.”
“Müşrikler (ve münafık kesimler) kerih görüp (engel olsa da) O (Allah) Dinini bütün (batıl düzen ve) dinlere üstün kılmak üzere, elçisini hidayetle ve Hak dinle gönderiyordu”[6]
Sonuç olarak:
Hiçbir güç ve girişim, Cenabı Hakkın tayin, takdir ve taksimini değiştirmeye yeterli olmayacaktır. Hangi değişim ve devrimi, hangi kişi ve ekipler eliyle yapacağı, Allah’ın kararıdır ve kaderde kayıtlıdır. Nefsi kurgu ve kuruntularımızın heveslisi ve hayalcisi olmak yerine; Cenabı Hakkın rızası peşinde, ahiret hazırlığı gayretiyle kulluk sorumluluklarımızı kuşanmak lazımdır ve nefsi iddialar değil, imtihan zamanıdır.
Şayet Hakkın hakimiyeti ve davanın galibiyeti, özel beklentisi dışında başka bir şahsiyet eliyle gerçekleşmesi, milletimizin ve ümmetin huzura erişmesi halinde; bu işi kendileri başarmış gibi sevinip, nasipli kişileri canugönülden tebrik ve takdir edip tabi olmayan kimse, sadece nefsinin hizmetçisi bir zavallıdır..
Nevzat Gündüz (2012 MÇ)
Makale son derece ufuk açıcı, yol gösterici, umut verici… Çünkü makalede geçen şu ifadelerin veya soruların karşılığını çok şükür bulduk … Neydi o ifadeler :
” Ama mutlu ve kutlu son nasıl tecelli edecektir? Kendisinden sonra lokomotifin raydan çıkmaması veya makas değiştirilip hedef sapmaması için hangi sigortalar temellendirmiştir? Bu soruların cevapları yaklaşan zaman içinde ve hep birlikte görülecektir. “
Aziz Erbakan Hocamız , kendisinden sonrası için 1 tane kişi olsun yeterliydi ve hamdolsun o 1 kişiyi bulabilmek için aradık ve bulduk hamdolsun. Makalede de geçen o ” YERLİNİN ” ifadesi ile yön ve işaret levhalarını kaldırıp milleti aslından özünden koparanların kimler olduğunun farkında olan ve bunlara karşı tedbirini alan, gerekli hazırlıklarını yıllardır yapan vazifesini en güzel en doğru en faydalı en iyi ve en adil şekilde ifa etmeye çalışan BİLGE – YİĞİT – REHBER ŞAHSİYET ÜSTAD AHMET AKGÜL HOCAMIZI bulmanın konforunu ferahlığını yaşıyoruz. İnşaallah başta ülkemiz TÜRKİYE olmak üzere 8 milyarlık insanlık alemi de bu konforun tadına fiilen ve resmen bakmasına ramak kaldı …
Çok şükür bu, ekip vardır
Milli Çözüm, sadık yârdır
Ahiret azığı, kârdır
Taat cihad, talan olmaz!..
Yeryüzünde Aziz Erbakan Hocamız kendisinden sonra , lokomotifin raydan çıkmaması için veya makas değiştirilip hedefinden saptırılamaması için Üstad Ahmet AKGÜL Hocanın FİKRİ MÜCADELESİYLE – TUTTUĞU KALEMİYLE hamdolsun devletimizin ilgili bürokrasisine yetmez uluslararasında da başta İSLAM ÜLKELERİ ve diğer mazlum mağdur ülkelere de bu FİKRİ MÜCADELENİN ulaştırılması yolundaki gayret ve çabaları ehlince malumdur. Örneğin ÜSTAD AHMET AKGÜL’ÜN bu mücadelesiyle ülkemizde hep beraber şahit olduğumuz kimsenin cesaret edemediği en ince ayrıntısına kadar ve PİSLİĞİ PİSLİKLE TEMİZLEME STRATEJİSİNİ ÖZELLİKLE KULLANARAK (AKP yi de buna mecbur kılacak stratejiler ile) Siyonizmin CIA VE MOSSAD’ın en örgütlü kurumu olan din istismarcısı FETÖ’yü deşifre etmesi – TSK mensuplarının ve Silahlı Kuvvetlerimizin kurumu TSK ‘mızı halkımız nazarında düşman görülmesi yerine dost görülmesinin sağlanması şimdiler de her gencimizin asker olmak için can attığı hale gelmiş getirilmiş olması, TSK’mıza sahip çıkılmasına vesile olması, TSK’mızın Millileştirilmesi çabaları – Atatürk Gerçeğini yani Mustafa Kemal’in önderliğinde başlatılıp başarılan şanlı Kurtuluş Savaşımız öncesi oluşan Kuvayı Milliye cephesinde de yine; inancımızın ve insanlığımızın gerektirdiği, Atatürk’ün de hedef olarak gösterdiği : Her yönden kalkınmış ve bağımsızlığını kazanmış , muasır medeniyeti yakalamış ve aşmış, huzur ve refaha ulaşmış Lider ülke Türkiye’yi kurma sevdasıyla çırpınan ATATÜRK GERÇEĞİNİ ve İslamiyetçilerin, Milliyetçilerin ve Sosyalistlerin Atatürk’ün hedef olarak gösterdiği yolda birlikte hareket edilmesi yönündeki gayretleri, Milli Görüş Camiasının olsun tarikat cemaatlerin içine sızdırılmışlar olsun, muhalefet içine yerleştirilen MARAZLILARI – İŞBİRLİKÇİLERİ deşifre etmesi ve gereğini yerine getirme çabaları – ….vb gibi lokomotifi raydan çıkarmaya makas değiştirip hedefinden saptırılmaya çalışılan bir çok hususta ÜSTAD AHMET AKGÜL HOCANIN ikazları hatırlatmaları uyarıları ile hamdolsun TÜRKİYE’de hala BÜYÜK İSRAİL PROJESİNİ hayata geçiremediler tam aksine bu projelerinde büyük hüsrana uğradıklarını hep birlikte görmekteyiz… ELHAMDÜLİLLAH… İYİKİ VARSINIZ BÜYÜK LİDER MUHTEREM AHMET AKGÜL HOCAM.. Rabbim ömrünüze ömür lütfetsin …
Makalede geçen şu ifadeleri yinelemek istiyorum:
Evet liderlik, insanları:
a) Yararlı ve başarılı olacakları alanları doğru tespit edip, o yönde kullanma,
b) Onların can sıkıcı yanlarına katlanma,
c) Haklı ve hayırlı hedefler için, başkalarını kurgulama ve kontrol altında tutma sanatıdır.
Ancak bu kullanma ve hizmete katma;
Etkili ve yetenekli kimselerden yararlanma, yardımlaşma, onları âtıl ve bâtıl kalmaktan kurtarma anlamındadır.
Elbette; şerli maksatlarla ve şeytanlıkla başkalarını kullanmaya kalkışmak; insanların iyi niyetini istismar ve suiistimal için onlara yaklaşmak, bencillik ve bayağılıktır.
Bizim kastettiğimiz kullanma; bir nevi ham demiri işleyip paslanmaz çelik haline sokmak veya çelikleşmiş olanları, bağ bahçe çiti veya ağıl çerçevesi gibi sıradan işlerde harcanmasına engel olmaktır.
Tarihi bir hakikattir ve Sünnetullahtır: Toplumları düştükleri gaflet ve sefaletten, ya büyük felaketler veya büyük liderler çekip çıkarmaktadır. Türkiye’nin de yeniden kendini bulması böyle olacaktır.
—————————————-
İşte bizzat Aziz Erbakan Hocamızın o tarihi ve talihli hatırlatmaları:
“Bakın size kesinlikle ifade ediyorum ki; TÜRKİYE’NİN KURTULUŞU; Milli Çözüm’e inanan bir Cumhurbaşkanı’nın o makama oturması, Milli Çözüm’e inanan bir Hükümet’in kurulması ve yeni bir devrin başlamasıyla mümkündür!”
“Üstat Bediüzzaman’ın deyimiyle “gücümüz zaafımızda saklı” sanki.”
Yazının bu kısmı bana farklı bir bakış açısı kazandırdı. Toplum olarak travmalarımız zayıflıklarımız olarak görülmektedir. Hatta bu travmalar kısa – orta vadede toplumumuzun çok yara almasına da sebebiyet vermektedir.
Örneğin başörtüsüne zamanında uygulanan kısıtlamalar nedeniyle toplumumuzda bir travma oluşmuştur. Bu nedenle birisi sadece başörtüsünü serbest bıraktı diye onun diğer bütün tahribatları toplum nazarında göz ardı edilmekte hatta yok sayılmaktadır. Başörtüsünün altındaki kafayı islami, insani ve milli değerlerden uzaklaştırsa dahi o başörtüsünün serbest olması toplumumuz açısından yeterli olmaktadır.
Bizim bu tarz zayıflıklarımız ve yine siyonist çevrelerin kasıtlı politikaları vasıtasıyla oluşturulan travmalarımız, yine bu çevreler tarafından bir kontrol unsuru olarak kullanılarak işbirlikçilerin iktidarın devam etmesine de sebep olmaktadır.
Fakat son kertede bu zayıflıklar/travmalar bizi inatçı/dayanıklı bir toplum yapmış, Kurtuluş mücadelemiz gibi varolma mücadelesi verdiğimiz zamanlarda hiç bir toplumun gösteremeyeceği sebat ve azmi gösterme niteliğini kazandırmıştır.
İnşallah son yüzyılda toplumumuza kazandırılan !! ve zayıflık olarak görülen (kısa – orta vadede büyük zararlara da neden olan) bu travmalar siyonizmin burnunun kırılacağı ve Adil Düzen’in kurulacağı kutlu mücadelede toplumumuza yine Kurtuluş mücadelemizin sebatını, azmini ve şuurunu kazandıracaktır.
SELAM OLSUN! DAVASININ “DELİ”Sİ OLAN SADIKLARA!.
Sultan Abdülhamid Han;
Büyük İsrail’in kurulmasını geciktirdi!
Gazi Mustafa Kemal Atatürk;
Büyük İsrail’in kurulmasını engelledi ve Küçük İsrail’in kurulmasını geciktirdi..
Erbakan Hocamız;
Şeytanın şaheseri olan Siyonizm’in en güçlü olduğu dönemde, bunların uşakları olan Emperyalistler ve yerli işbirlikçileriyle ömrü boyunca mücadele etti ve dünyada ki görevini en güzel şekilde tamamlandı. Derken;
“Türkiye’nin gökyüzü Erbakan Teknolojisi korunuyor.” gerçekleri gün yüzüne çıktı.
Üstün teknolojiye sahip savunma silahları haricinde, Sihaların mucidi olduğu kanıtlandı.
Yetmez Siyonistlere Gazze’yi dar eden Hamas’ın kuruculuğunda öncülük yaptığı ispatlandı!
Bu gerçekleri Erbakan Hocamız 20 yıl önce anlatırken Hocamızı hayalperestlik ile suçlayan, “Hoca temenni ediyor.” diyerek inanmayanlar!
Milli Çözüm bu gerçekleri savunurken, sahip çıkarken, çarpıtmaya çalışanlara ağzının payını verirken..
Bizlere deli diyen aklı kıtlara hatırlatalım..
Erbakan Hocamız;
Kapitalizm yıkıldıktan sonra kurulacak olan sistem olan Adil Düzen Projelerini hazırlamış!
Kendisinden sonra bu düzeni uygulayabilecek bir lideri yetiştirmiş!
Siyonist İsrail’i tarih sahnesinden silecek ve Emperyalistler ise arkalarına bakmadan kaçmak zorunda kalacakları üstün teknolojik silahları hazırlamış.
Bunları kullanacak şanlı ordumuza ise ilk konferansını 1960 yılında vermişti!. (bizim bildiğimiz)
“Bir terazinin iki tarafına aynı kiloda birer dağ konulduğunu farz edelim, işte siyaset ve strateji; o hassas dengeleri bir ceviz kabuğu ile değiştirebilmek, terazinin ayarını istediği yöne çekebilmektir! Bütün şeytanilerin hilelerini başlarına geçirmek, bir taşla yüz kuş vurmak! yetmez düşmanı kendi silahıyla bitirmektir!.. ”
Şimdi dünyada ki vicdan ehli insanlar, gerçekleri görmeye başlamıştır!
Bütün insanlık Adil Düzene hazırdır.
İslam’ın zaferinden sonra Mekke’nin fethinde olduğu gibi bütün insanlık fevc fevc İslam’a koşacaktır Allah’ın izniyle!
Küçük beyinlerinize yatıramadığınız dünyaya tek başına kafa tutan Âlim, Adil Düzen projelerinin noksanlarını tamamlamış, bütün şeytaniler ve uşakları gece gündüz uğraşmalarına rağmen bir eksiğini bulamamıştır.
Yozlaştıralan bütün değerlerimizin ve Hak dinin aslına döneceği, ılımlı ve katı İslam projelerine son verileceği, Yahudi ve Hristiyanların tahrip edilmiş Dinlerinden utanıvereceği, kutuplaşan halkımızın ortak paydalarda birleşeceği, barış köprülerini değerli fikirleri ve eserleri ile kurmuştur!
“Unutmayalım ki, tarihte dünyayı değiştirenlere hep deli denilmiştir!
“Zafer inananlarındır ve zafer yakındır.” buyurmuşlardı Erbakan Hocamız!
Rabbim zaferi en çok inanan, en çok çalışan, en çok hazırlık yapanlara nasip etmiştir.
Bekleyin ve görün yarım asırdır olduğu gibi Üstat Ahmet Akgül Hocamız, yine haklı çıkıverecek bütün alem şaşkınlıkla izleyecektir!
Fetih 23
(İşte bu) Allah’ın öteden beri süregelen kanunu (ve imtihan programıdır ki: Hakk namına biat ve hayırda itaat şuuruyla cihad edenleri mutlaka zafere ulaştıracak, inkârcıları ve dönek-hain münafıkları ise mahvu perişan kılacaktır.) Allah’ın kanununda (ve ezeli takdir planında) asla bir değişiklik bulamazsın. (Size düşen Allah’ın Kitabına ve imtihan şartlarına uymak ve sıkıntılara sabırla katlanmaktır. Bugünkü zalim düzenler de her halde yıkılacak ve hainler hak ettikleri akıbete uğrayacaklardır.)
https://www.mealikerim.com/48/fetih/23
Ne sağcılık ne solculuk, ne de sahte dindarlık
Ne “demukratur” hilesi, ne zalim hükümdarlık
Ne “mezhebi çok geniş”lik, ne yobaz dini darlık
Akıl kıyas, Kur’an mizan; tek çare Adil Düzen!
Milli Görüş, Milli Çözüm; diriliş kervanıdır
Örnek laik ve demokrat, Hak düzen hayranıdır
Artık sevinin yaklaşan, zaferler bayramıdır
Cennet olur hatta Fizan, tek çare Adil Düzen!
Temmuz 2015’te, Çin, Almanya, Fransa, Rusya, İngiltere ve ABD’den oluşan ve P5+1 olarak adlandırılan ülkeler, İran ile uranyum zenginleştirmeyi azaltması karşılığında bazı ekonomik yaptırımların kaldırılmasını öngören nükleer anlaşma imzalamıştı.Ancak ABD başkanı Trump İran nükleer anlaşmasından çekildiklerini açıklamıştı. Yani İran stratejik hata yapmış kazık yediğini sonradan anlamıştı tabi iş işten geçmişti. Bugün ise İran İsrail,ABD,İngiltere üçgeninde köşeye sıkıştırılmak istenmekteydi. Bazı kararlar basiretli devlet aklı gerektirir. Büyük şahsiyetler en olumsuz koşullarda dahi durumu fırsata çevirme becerisine sahiptir. AKP hükümetinden bu tür manevralar beklemek kuyuya taş atmaktan farksızdır. Kof ve boş kahramanlıklarla halkı kandırmak zaman kaybıdır.Milli Çözüm: Ülkemizin bekaasının garantisidir. Statejik düşünce kuruluşudur. Bu uğurda gecesini gündüzüne katan Muhterem Ahmet AKGÜL üstadımıza çok şey borçlu olduğumuzun farkına varın. Ey etkili ve yetkili kurumlar bu sese artık kulak verin..!
Amerikalı bir grup, bir yerli ile ormanda dolaşırken, Amerikalılar panik içinde: “Eyvah, kaybolduk!” demiş. Bunu duyan yerli, kendinden emin bir şekilde: “İşte buradayız ya!” yanıtını vermiş… Amerikalılar devamla: “Baksana, yön işaret levhası kaybolmuş!” deyince yerli cevabı yetiştirmiş: “Yahu ‘biz’ yerine, ‘yön işaret levhası kayboldu’ desenize!..”
Ahmet Akgül Hocamızın sıklıkla vurguladığı çok önemli hususlardan biri şuydu :
Yahudi şu iki kişiyle asla çalışmaz ;İmanlı ve Akıllı insanla…
Buna mukabil yahudi;
İmansız ve Ahmak kişiyle çok rahat çalışır.
Yarabbi bizi; Milli Çözüm ikliminde, Milli Çözüm mevsiminde, Erbakan Hocamızın ve Ahmet Hocamızın tertemiz istikametinde, Meali Kerimin işaret levhalarının hedefinde kaybolanlardan(!) eyle.. Amin
• Liderlik, başkalarını da hizmete katma ve rakiplerinden bile hayır yolunda yararlanma sanatıdır. Yüksek hedefleri doğrultusunda, başkalarını da kurgulayıp hizmete koşanlar, rakiplerinden ve muhaliflerinden bile hayır yolunda yararlananlar ve hiç kimsenin yetenek ve birikimlerini boşa harcatmayanlar, lider; ama kendisini başkalarına kiralayıp kullandıranlar ise heder olmaktadır.
• Her şeyden önce olgunlaşmanın ve vicdani bağımsızlığa ulaşmanın ilk şartı; insanın yetenek ve dürtülerini kontrol altına alıp; kendi kendisini aklı ve vicdanı doğrultusunda kullanmayı başarmasıdır.
• Liderlik, insanları yararlı ve başarılı olacakları alanları doğru tespit edip, o yönde kullanma, can sıkıcı yanlarına katlanma, haklı ve hayırlı hedefler için başkalarını kurgulama ve kontrol altında tutma sanatıdır.
• Ancak bu kullanma ve hizmete katma; etkili ve yetenekli kimselerden yararlanma, yardımlaşma, onları âtıl ve bâtıl kalmaktan kurtarma anlamındadır.
• Elbette; şerli maksatlarla ve şeytanlıkla başkalarını kullanmaya kalkışmak; insanların iyi niyetini istismar ve suiistimal için onlara yaklaşmak, bencillik ve bayağılıktır.
• Bizim kastettiğimiz kullanma; bir nevi ham demiri işleyip paslanmaz çelik haline sokmak veya çelikleşmiş olanları, bağ bahçe çiti veya ağıl çerçevesi gibi sıradan işlerde harcanmasına engel olmaktır.
• Tarihi bir hakikattir ve Sünnetullahtır: Toplumları düştükleri gaflet ve sefaletten, ya büyük felaketler veya büyük liderler çekip çıkarmaktadır!.. işte bu büyük lideri içinde bulunduran Milli Çözümdür!.