SİYONİST REJİMLE, PİYONİST YÖNETİM
BİRLİKTE Mİ YIKILACAKTI?
Sitemizde daha önce yayınladığımız yazımızı önemine binaen okurlarımızla tekrar paylaşıyoruz…
İsrail’deki Siyonist ve ırkçı emperyalist Netanyahu rejimiyle, Türkiye’deki işbirlikçisi, piyonist Erdoğan’ın “Tek Adam Yönetimi” birlikte çökeceğe benziyordu. Sn. Recep T. Erdoğan 31.08.2016 tarihinde 6743 sayılı kanunu imzalayarak, Siyonist ve işgalci zalim İsrail’le resmen normalleşme anlaşmasını yapıyor ve tüm baskı ve uyarılara rağmen, İsrail’e verdiği söze sadık kalıyordu!?
Ortadoğu’nun ikizleri: Netanyahu ve Erdoğan mıydı?
İsrail’de günlük çıkan Haaretz gazetesinde yayımlanan bir yazıda, Erdoğan ve İsrail Başbakanı Netanyahu arasındaki benzerliğe dikkat çekiliyordu:
“Ülkelerinin Adını Kötüye Çıkarıyorlardı…”
İsrail’in önde gelen gazetelerinden Haaretz’de yayımlanan bu yazıda, Erdoğan ile Netanyahu, ülkelerini yönetme biçimlerindeki benzerlikler nedeniyle “ikiz” olarak tanıtılmış, “her ikisi de demokrasinin özünü tahrip ederek, ülkelerinin adını kötüye çıkarıyor” denilerek kınanmışlardı.
“İkiz Gibi Davranıyorlardı!”
Haaretz gazetesinde yayımlanan yazıda, Erdoğan ve bir dönem “düşman” ilan ettiği, ardından “ihtiyacımız var” dediği, İsrail Başbakanı Netanyahu arasındaki benzerlikler şöyle sıralanmıştı:
“Erdoğan ‘Türk Tipi’, Netanyahu ‘Yahudi Tipi’ Ama Aynı Prensipli Politikalar İzliyorlardı!”
Erdoğan “Türk tipi ve demokratik devlet” diyordu, ancak “Türk kısmını” öne çıkarıyordu. Ve tabi aslında Haçlı AB kriterlerini uyguluyordu… Netanyahu da “Yahudi tipi ve demokratik devlet” diye konuşuyor, onun da öne çıkardığı demokrasi değil, Yahudilik oluyordu.
“Erdoğan HDP’li Kürt Vekilleri, Netanyahu Arap Vekilleri Eleştirip Irkçılık ve İstismarcılık Yapıyorlardı!”
Erdoğan, Kürtlerin yaşadığı bölgelerde adı konulmamış sıkıyönetim ilan edip, seçilmiş Kürt vekilleri tehdit ediyordu. Netanyahu da aynısını İsrail’deki Arap toplumuna ve İsrail Parlamentosu Knesset’teki Arap kökenli milletvekillerine yapıyordu. Aslında her ikisi de ırkçılık ve istismarcılık yapıyordu.
“Her İkisi de ‘Tek Adam’ Sistemine İnanıyorlardı!”
Hem Netanyahu, hem de Erdoğan yönetimde “tek adam” sistemine inanıyor ve ülkeyi öyle yönetiyorlardı.
“Hem Netanyahu, Hem de Erdoğan Medyayı Kontrol Ediyorlardı!”
Türkiye’deki medyanın büyük bölümünü bizzat Erdoğan yönlendiriyordu. İsrail’de de durum farklı değil; Netanyahu İletişim Bakanlığı aracılığıyla medya organlarının “yaşam sürelerine karar veriyor”, bu konuda “Türk ikizini” yakından takip ediyordu.
“İkisinin de Washington’la İlişkileri Görünüşte Berbat Durumdaydı; Ama Gerçekte Aynı Siyonist Odaklardan Talimat Alıyorlardı!”
“Hem Netanyahu’nun, hem de Erdoğan’ın ABD ile ilişkileri, izlenen politikalar nedeniyle çok büyük sıkıntı yaşıyor.” diyen Yazar haksız mıydı? Bunları biz yazsak, iftira iddiasıyla mahkeme açarlardı. Ama İsrail Haaretz yazarsa iltifat sayarlardı!
Siyonist Herzog’un Erdoğan’a iltifatı!
Sn. Erdoğan’ı, Cumhurbaşkanlığını tekrar kazanmasından dolayı telefon ederek en samimi tebriklerini iletenler arasında, özellikle işgalci zalim İsrail’in Cumhurbaşkanı Isaac Herzog da vardı. Erdoğan’ın, daha önce Sarayı’nda ağırladığı Siyonist Herzog’un; “Bu seçim sonuçlarının Türk halkı için en hayırlı olacağına inandığını” belirtmesi enteresandı!?
AKP, Seçimler İçin Borcu Erteletmiş Durumdaydı.
Genel Seçimden önce, 600 milyon dolarlık borç 2024’e ertelendi. Uzmanlar, bu miktarın 4 milyar dolara kadar çıkabileceğini ifade etmişti. İktidar, seçimlere çok az bir süre kala dövizdeki dalgalanmayı durdurabilmek için son bir ayda 90 milyar dolarlık ‘arka kapı’ satışı yaptı. Bu nedenle swap hariç net rezervler eksi 90 milyar dolara dayanmış gibiydi.[1]
Bundan daha da tehlikeli ve endişe verici olanı, Akkuyu Nükleer Tesisleri’nin de tüm çevre birimleri ve arazileriyle birlikte, biriken borçlara mahsuben Rusya’ya devredilmesi girişimleriydi!
Kılıçdaroğlu: “Bunlar iktidarda kalırsa şu acı sonuçlar doğacak” diye uyarmıştı!
– Milyonlarca sığınmacı daha Türkiye’ye doluşacak,
– Dolar beş-altı ay sonra 30 liraya fırlayacak,
– Ekmek 10 liraya çıkacak,
– Kaçaklar suç makinesine dönüşecek, yağmalar başlayacak,
– Şehirler sığınmacıların, mafyaların, çetelerin kontrolüne alınacak,
– Genç kızlar ve kadınlar sokaklarda kendi başlarına rahat dolaşamayacak,
– Domuz bağı ile insanları öldürenler iktidar ortağı olacak,
– Terörün her türlüsü azdırılacak, diyordu.
“Sn. Erdoğan, sen parmağında tek yüzükle iktidara taşındın. Ama şimdi kendini, aileni ve etrafındakilerin yedi sülalesini süper zenginliğe ulaştırdın! Bunları nasıl başardın?” diye soruyordu.
“Buradan ilan ediyorum, beytülmale el uzatanın gözünü çıkaracağım…”
“Sen değil misin, terör örgütleriyle kapı arkalarında gizli gizli pazarlıklar yapan? Ey Erdoğan, sen ülkenin sınırlarına, namusuna sahip çıkmadın. Ben iktidara gelir gelmez tüm mültecileri evlerine gönderecek şartları oluşturacağım!..” diye haykırıyor, ama kimse duymuyordu…
Süper Zalim ABD’de Temerrüt Alarmı ve İflas Telaşı!
Temerrüt: Borçlu bir şirketin veya ülkenin; ekonomik darboğazlar ve iflaslar sonucu, artık borç yükümlülüklerini yerine getiremeyeceğini açıklamasıdır. Bu duruma düşen şirket veya ülke, borçlandığı ülkelere karşı bir nevi kafa tutmuş ve zorbalığa başvurmuş olmakta ve tabi cezai yaptırımları ve savaş ihtimalini göze almaktadır!..
ABD Başkanı Joe Biden, temerrüt görüşmeleri için Asya turunu kısa tutacaktı!
Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Joe Biden, ülkesinin temerrüde düşmesini önlemek için görüşmelere odaklanmak amacıyla Asya turu kapsamında Papua Yeni Gine ve Avustralya’ya yapacağı ziyareti iptal etmişti. G7 ülkeleri toplantısı için Japonya’nın Hiroşima kentine gitmeye hazırlanan ABD Başkanı Joe Biden, seyahat öncesinde Temsilciler Meclisi Başkanı Cumhuriyetçi Kevin McCarthy başta olmak üzere, Senato’daki grup liderleri ve Temsilciler Meclisi’nde Demokratların Lideri Hakeem Jeffries ile yeniden bir araya gelmişti. Euronews’in haberine göre, toplantıya katılan liderlerin çoğunun görüş birliğinde olduğunu belirten Biden “Temerrüt bir seçenek değil. Ekonomimiz resesyona girer” uyarısı yapmıştı. Anlaşmaya varabilmek için yapılacak işler olduğunu söyleyen Biden’ın, temerrütle ilgili görüşmelere odaklanabilmek için Asya gezisini kısa keseceği bildirilmişti.
Biden, Japonya’daki G7 toplantısının ardından Papua Yeni Gine’ye giden ilk Amerikan Başkanı olmayı ve daha sonra Avustralya’ya geçerek Quad toplantısına katılmayı planlıyordu. 80 yaşındaki Biden’ın 2024 seçimleri için aday olduğunu açıklamasının ardından yapacağı bu ilk yurt dışı seyahati, yaşına rağmen görev için uygun olduğunu göstermesi bakımından da önem taşıyordu. Öte yandan, Biden’ın ziyaretini ertelemesi üzerine Avustralya Hükümeti Sidney kentinde düzenlenecek olan Quad toplantısını iptal etmişti. Bir saatlik görüşmenin ardından gazetecilere açıklama yapan Temsilciler Meclisi Başkanı Cumhuriyetçi Kevin McCarthy ise, “Sanırım görüşmelere devam etmek için zemin hazırladık… Kısa sürede yapacak çok işimiz var” diye konuşmuştu. İki tarafın hâlâ birbirinden uzak olduğunu belirten McCarthy yine de “Hafta sonuna kadar bir anlaşma yapmak mümkün. Bir anlaşmaya varmak o kadar da zor değil” temennisini yinelemişti.
Temerrüt Tehlikesi!
Biden yönetimi ve Kongre’nin Cumhuriyetçi kanadı arasında bir anlaşma sağlanamaması halinde ABD hükümetinin temerrüde düşme tehlikesi bulunuyordu. ABD Hazine Bakanı Janet Yellen, yaptığı açıklamada 1 Haziran’a kadar sorunun çözülmemesi halinde ülkenin ciddi bir nakit sıkıntısı yaşayabileceği ve hükümetin temerrüde düşebileceği uyarısında bulunmuştu. Böyle bir durumun ABD’nin kredi notunu etkileyerek küresel finansal piyasalarda olumsuz sonuçlar doğurabileceğini söyleyen Yellen, bu durumun ABD vatandaşları için istihdam ve işletmelerin küçülmesiyle bir ekonomik felakete dönüşebileceğini söylemişti.
Cumhuriyetçiler 31,4 trilyon dolar seviyesinde olan mevcut borç limitinin arttırılması için federal hükümetin birçok alanda bütçe kesintisine gitmesini talep ediyordu. Biden ve Demokratların federal bütçede kesinti yapmayı kabul etmemesi halinde 31,4 trilyon dolarlık borç tavanını yükseltme teklifini reddedeceklerini belirtiyordu. Ekonomistler bunun önüne geçmek için Kongre’de yapılacak oylamada ret sonucu çıkması halinde ekonominin resesyona sürükleneceği endişesini dile getiriyordu. ABD Kongresi 1960 yılından bu yana 78 defa borç tavanını yükseltmişti.[2]
Borç Limiti Problemi
ABD’de federal hükümet, temerrüde yol açabilecek 31,4 trilyon dolarlık borç limitine ulaşmış bulunuyordu. Borç limiti ya da borç tavanı, “ABD hükümetinin borçlarını ödemek için ödünç alabileceği para miktarının üst sınırı” anlamına geliyordu. Temsilciler Meclisi’nde çoğunluğu elinde bulunduran Cumhuriyetçiler, borç limiti müzakerelerinde önemli harcama kesintilerinden yana tavır sergiliyordu. Demokratlar ise borç limitinin artırılmasında ısrarcı oluyor ve Cumhuriyetçilerin belirli harcamaları kısma önerilerini geri çeviriyordu.
ABD’de; Ekonomik Felaket Endişeleri Artmaktaydı!
ABD’de hazine, borç limitinin yükseltilmemesi halinde ülkenin 1 Haziran gibi erken bir tarihte temerrüde düşeceğini teyit etmişti. Müzakerelerde anlaşma sağlanamazsa ABD’nin ilk temerrüdünün, benzeri görülmemiş ekonomik ve finansal felakete yol açması bekleniyordu.
ABD’de federal hükümetin 31,4 trilyon dolarlık borç limitine ulaşması ve Hazine Bakanlığının borç limitinin aşılmasını önlemek için ocak ayından bu yana aldığı olağanüstü tedbirlerin tükenerek nakit sıkıntısı çekmesine az süre kalırken, Biden yönetimi ile Cumhuriyetçiler arasında yürütülen müzakerelerde anlaşmaya varılamaması piyasalarda endişeye neden oluyordu. Borç limitinin koşulsuz bir şekilde artırılmasını, harcama ve bütçe müzakerelerinin ise borç limiti sorununun çözülmesinin ardından yapılabileceğini savunarak müzakere etmeyi uzun süre reddeden Demokratlar, Hazine’nin olağanüstü önlemlerinin tükenmesine az süre kala, 2023 mayıs ayı başında müzakere masasına otururken, iki taraf arasında oldukça yavaş ilerleyen görüşmelerde ana anlaşmazlık noktasının zorunlu harcama seviyesi olduğu belirtiliyordu.
Uzmanların uyarıları
Cumhuriyetçiler, Temsilciler Meclisi’ni 222-213 farkla kontrol ederken, Biden’ın Demokratları 51-49 Senato çoğunluğuna sahipti, bu da her iki meclisten de geçecek yeterli oyu bulacak bir anlaşmayla iğneyi geçirmeyi zorlaştırıyordu. Kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s, anlaşmada durumun negatif olması durumunda piyasaların tepki vereceği konusunda uyarmıştı. Avrupa Merkez Bankası Başkanı Lagarde ‘ABD’nin temerrüde düşmesi dünya için felaket bir gelişme olur’ açıklamasında bulunmuştu. Son olarak Biden ‘Cumhuriyetçilerin ülkeyi temerrüde zorlayıp zorlamayacağını garanti edemem’ derken, ABD’de olası bir temerrüt senaryosunda 8 milyona yakın kişinin işsiz kalması, borsada sert düşüşler, sosyal yardımların kesilmesi ve kredi faizlerinde artış olması bekleniyordu.
Ancak, 2023 Mayıs sonunda ABD Temsilciler Meclisi, borç limitinin artırılarak ülkenin temerrüde düşmesini önleyecek yasa tasarısını onaylamıştı. Federal borçlanma tavanı uygulamasını 2025’e kadar rafa kaldıran tasarı, Temsilciler Meclisi’nden 117’ye karşı 314 oy ile geçmişti. Borç limitinin 1 Ocak 2025’e kadar askıya alınmasını öngören tasarının bir sonraki durağı ABD Senatosu olacaktı. Tasarı, Senato’dan da geçmesi halinde yasalaşması için Başkan Biden’ın imzasına sunulacaktı.
Peki, Tüm bunların arkasında; İsrail’deki Kabbalist Siyonistlerle, ABD’deki Kapitalist Siyonistlerin hesaplaşması mı vardı? 5 yıl kadar önce, Netanyahu ve Soros neden kavgaya tutuşmuşlardı?
Yahudi dünyası 2010’dan beri adeta bir iç savaş yaşıyor. Hem İsrail’de, hem de diasporada etkin isimler ikiye ayrılmış ve birbirlerine amansız suçlamalarda bulunuyorlar. Kavganın özü, İsrail devletinin artık bir “Yahudi Devleti” niteliği taşıması nedeniyle dünya Yahudiliğinde tek söz sahibi ve tek meşru temsilci olup olmaması. Bu çatışma sadece Yahudileri ilgilendirmiyor tabii, etkileri Batı’nın Ortadoğu politikalarına ve hatta Türkiye’deki İslamcılar arasındaki iç kavgaya kadar uzanıyor.
Türk Kamuoyu Yahudi Dünyasında Neler Olduğunun Farkında Değildi
Bir tarafın sembol ismi İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, diğerininki Açık Toplum Vakfı Başkanı iş adamı George Soros. Yahudiliğin en önemli iki merkezinden biri olan ABD’de bir kesim Trump ve çevresindeki Evanjelistlerle beraber, diğerleri daha çok Demokrat Parti etrafındalar. Yahudi dünyasında olup bitenlere tam anlamıyla yabancı olan Türk kamuoyunda Siyonizm kavramının ve geçirdiği evrimlerin kimse pek farkında değildi. Günümüzde ulus-devletçi, çağdaşlaşmacı eski Siyonizm’le; dinci, öze dönüş yanlısı, ultra muhafazakâr Siyonizm adeta iki ayrı kutuptur. Türkiye’de Siyonizm denince birçok insanın aklına hâlâ Kibbutzlar, Theodor Herzl, David Ben-Gurion, Golda Meir, Şimon Peres gibi kişiler ve kavramlar geliyor. Oysa yeni İsrail; daha çok aşırı muhafazakâr din adamlarının, sayıları gittikçe artan din devleti ve Yahudileşme taraftarlarının ve kutsal saydıkları va’ad edilmiş topraklarda etnik saflık yanlısı olanların ülkesidir.
Eski Siyonist Yahudiler ile Dinci Siyonist Yahudiler Çekişmekteydi!
Eski Siyonistler İsrail’i bir kavim olarak tüm Yahudilerin vatanı olarak görmekteydiler. Onlara göre çoğu Doğu Avrupa’dan gelen, bir kısmı iyice laikliği benimsemiş, bazılarının din ile ilgisi kalmamış da olsa; Yahudilik bir kavim olarak ön plana alınmalı ve Yahudilerin katliamlardan korkmadan çağdaş, çoğulcu bir toplum olarak İsrail’de yaşayabilmeleri sağlanmalıydı. Siyonist harekete sonradan katılan ve İsrail’in kuruluşuna pek fazla katkısı da bulunmayan dinci Yahudilere göre ise asıl olan dini ve dindarlığı güçlendirmekti. Yahudilerin laik bir ulus içinde erimeleri anlamsızdı, çünkü Yahudi olmalarının nedeni zaten din idi. Yahudilik bir din olduğuna göre bu din yeniden en son aşamasına kadar canlandırılmalı ve dindar nesiller yetiştirilmeliydi.
İsrail’in bir “Yahudi Devleti” olması projesi 2010’da ortaya atıldı ve Filistin sorununa, İsrail’deki Arap nüfusuna, hukuk ve demokrasi ilkelerine dikkat çeken ülkelerin ve kurumların tüm itirazlarına rağmen 19 Temmuz 2018’de bu proje kabul edildi. Netanyahu ve yandaşları kendilerini Yahudiliğin tek meşru temsilcisi olarak görmelerini buna dayandırıyorlar. Dinci Siyonizm; diasporada ve özellikle ABD’deki “liberal”, ılımlı, Araplarla az-çok barış önerisi getiren tüm kuruluş ve kişiliklere savaş açmış durumda. Karşı taraf ise buna boyun eğmek istemiyordu.
ABD Yahudileri artık bildiğiniz gibi değildi!
Amerikalı Yahudiler artık her konuda mutabık değil. Pew’in konuyla ilgili araştırması, hem kendi aralarında hem de İsrail ile ayrıştıklarını gösteriyor. Bu da gelecekte önemli değişikliklere kapı aralıyor. ABD’deki İsrail yanlısı lobiler içinse alarm zilleri çalıyordu. Çoğu kişi bugün sayıları 7,5 milyona ulaşmış ve nüfusun yüzde 2,5’ini oluşturan ABD’li Yahudilerin de İsrailli Yahudilerle her konuda mutabık olduğunu düşünür. Hatta ABD’li Yahudilerin, İsrail’in gönüllü lobicisi oldukları kanaati hâkimdir. Pew Araştırma Merkezi’nin kaleme aldığı son araştırma ise bu algının değiştiğini gösteriyordu.
Araştırma, Yahudilerin çoğunluğunun İsrail’i önemsediğini ama her zaman İsrail hükümetinin politikalarıyla hemfikir olmadıklarını da ortaya koyuyordu. Örneğin, İsrail üstündeki ekonomik ve siyasi baskıyı artırarak İsrail’i işgal ettiği topraklardan çekilmeye zorlama amacındaki küresel BDS (Boycott, Divestment, Sanctions: Boykot, Tecrit, Yaptırım) kampanyasını destekleyen ABD’li Yahudilerin oranı %10’du. Bu kampanya her zeminde gündeme gelmesine rağmen, kampanyayı duymamış ABD’li Yahudilerin oranıysa %43’tü. Yine aynı oranda kişi de BDS’e karşıydı. Gençlerde BDS konusunda yeterli bir kanaatin oluşmaması, İsrail hükümetlerinin ABD’de kampüslerde yürüttükleri BDS karşıtı propagandanın pek de işe yaramadığını ortaya koyuyordu. Yahudilerin %80’i, İsrail’i Yahudi olmanın önemli bir parçası olarak önemsiyordu. Amerikalı Yahudilerin yarısı İsrail’de bir kez, %25’i birden fazla kez bulunmuştu.
Yahudiler Hâlâ Çoğunlukla Demokrat Parti’yi Desteklemekteydi
Amerikalı Yahudilerin %71’i Demokrat Parti’yi, %26’sı Cumhuriyetçi Parti’yi destekliyor, %3’ü ise herhangi bir tercih belirtmiyordu. Yahudi kültüründeki başka bir ayrım da kökenleriydi. Avrupalı Yahudilere Aşkenaz, kökenleri Doğu’ya dayananlara ise Mizrahi deniliyor. ABD’li Yahudilerin çoğu kendisini Aşkenaz olarak görüyor. Genç yetişkinlerde bu oran düşüyor. Genç yetişkinlerin yarısı ise bu konudan habersizdi. Araştırma sonuçları ABD Yahudilerine dair şu özellikleri öne çıkarıyor: Kültürel olarak merkezde ve genel kültüre yakın, siyasi olarak kutuplaşmış (Cumhuriyetçi ve Demokrat Parti arasında) ve son dönemde gün geçtikçe etkisini hissettiren antisemitik saldırıların etkisi altında olmaları…
“İsrail Lobileri” için tehlikeli gelişmeler
Burada iki yönlü bir gelişme kendisini gösteriyordu: Birincisi, İsrail’de politikanın toplumsal yönünün sağ siyasete meyletmesi. Buna karşın Amerikalı Yahudilerin Demokrat Parti’ye yani sol siyasete kitlesel kayışları. Bu noktada ortaya çıkması muhtemel sorun, İsrail ve ABD arasındaki politik uyumsuzluğun Amerikalı Yahudilerce nasıl algılandığı olacak. Amerikalı Yahudiler, İsrail’in; komşularıyla uyumlu ve Filistinli Arap nüfusa eşit vatandaşlık imkânları tanımış bir devlet olmasını arzu ediyorlar. Demokrat Parti’de yükselen aktivist ve genç yeni kuşağa otokrat ve kapalı bir İsrail’i anlatamayacaklarının ve onların desteğini alamayacaklarının farkındalar.
Bunu doğrular şekilde, ABD siyasetinde oldukça güçlü oldukları öne sürülen, sağ yönelimli İsrail yanlısı lobilerden, 1950’lerde kurulmuş Amerikan-İsrail Halkla İlişkiler Komitesi (AIPAC) gibi yapılar geri plana düştüler. Bunun yerine, 2008 yılında kurulan, kendisini İsrail ve barış yanlısı olarak tarif eden, İsrail’le yan yana barış içerisinde var olacak bir ‘Filistin Devletini’ destekleyen ve çoğu zaman İsrail Hükümeti’nin tepkisi ile karşılaşan, sol ve progresif J-Street gibi kuruluşlar yoğun ve geniş şekilde görünür olmaya başladılar. ABD’de Yahudilerin genel kamuoyu içerisinde görünür kurumsal temsilleri önem taşıyor. Yükselen yeni siyasi eğilimlere göre sivil kurumlar, politik söylemler ve dış politika tercihlerinde ayarlamaya gidiliyor.
Sonuçta, Amerikalı Yahudilerde yükselen yeni toplumsal ve politik eğilimlerin İsrail’i etkilemeye aday gelişmeler olduğunu söylemek hiç de yanlış olmaz. İsrail’in varlığını güçlü bir şekilde sürdürebilmesi için her zaman ABD’nin desteğine ihtiyacı var. Bu bağlamda, İsrail iç siyasetinin önemli bir çıpası yine Amerikalı Yahudilere hâkim olan siyaset, kültür ve zihniyete uyumlaşma çabası olacak.
İsrail’deki sürtüşmeler neyin kavgasıydı?
İsrail’de çıkan krizin gerekçesi yargı reformuydu ama işin aslı bu değildi. Kavganın sebebi, ülkenin kuruluş aşamasında bir renk olan Ultra Ortodoks Yahudi grupların, sahip oldukları 10-15 çocukla birlikte, zaman içerisinde güçlü bir seçmen sayısı ve koalisyon pazarlıklarında kilit sayıda vekile sahip hale gelmeleriydi. Sayıları ve etkileri giderek azalan sol-laik kesim için İsrail Yüksek Mahkemesi, sistemi koruma ve aşırılıkları durdurma gücünün toplandığı yerdi. Kavganın bu kez sokağa yansımasının nedeni, 2017 yılında Yüksek Mahkeme’nin, Ultra Ortodoks gruplara askerlikten sınırlı muafiyet getiren yasayı iptal etmesiydi. O günden beri Ultra Ortodoks gruplar için Yüksek Mahkeme fazla laik, fazla yetkili bir yapı görülmekteydi. Şimdilik kriz buzdolabına konmuştu ama o güç mücadelesi bitmeyecekti.
Tel Aviv’de yüz binlerin katıldığı, LGBT bayraklarının da açıldığı gösteriye karşı, kıdemli dindar Siyonist 17 haham, “azınlığın kendi görüşünü şiddet kullanarak ve sokaklarda anarşi yaratarak zorlamasını kabul edilemez bulduğunu” açıklamıştı. Ülkenin önemli sağ grupları, Regavim, Im Tirtzu, Ad Kan, Bezalmo ve Torat Lehima da taraftarlarını sokağa çağırmıştı. Kudüs’te düzenlenen ve 80 bin kişinin katıldığı yürüyüşte, Tel Aviv’deki göstericilere tecavüz edeceklerini söyleyen pankartlar taşımıştı Ultra Ortodoks gruplar. İsrail’de her iki tarafın da uzlaşmayı mağlubiyet saydıkları bu ortam, patlamaya hazır bir bomba olarak yorumlanmaktaydı.

AKP, İsrail’le yaptığı kirli anlaşmalar ve dış borçlarla ülkeyi emperyalizmin kucağına iterken, milliyetçilik ve dini değerleri sadece oy devşirmek için kullanmaktadır. İsrail’deki iç çatışmalar bile bu sistemin çürümüşlüğünü gözler önüne sererken, AKP’nin hala İsrail’le işbirliğine devam etmesi tam anlamıyla bir teslimiyettir. Bu düzenin sonu yakındır ve inşallah birlikte yıkılacaktır, çünkü ne halklar sonsuza kadar kandırılabilir ne de zulüm ebediyen ayakta kalabilir.
İsrail’deki Siyonist ve ırkçı emperyalist Netanyahu rejimiyle, Türkiye’deki işbirlikçisi, piyonist Erdoğan’ın “Tek Adam Yönetimi” birlikte çökeceğe benziyordu. Sn. Recep T. Erdoğan 31.08.2016 tarihinde 6743 sayılı kanunu imzalayarak, Siyonist ve işgalci zalim İsrail’le resmen normalleşme anlaşmasını yapıyor ve tüm baskı ve uyarılara rağmen, İsrail’e verdiği söze sadık kalıyordu!?
Bu çok önemli makaleden anladığım şu ki Her iki liderin birbirine benzeyen pek çok yanı olduğu bu bir
ikincisi Netanyahu kendi bozuk itikadına yapışmış gidiyor Onun arkasına takılmış piyanist liderler bulunduğunu bize çok güzel bir şekilde delilleriyle makale şahane bir şekilde anlatıyor
ALLAH ın vaadi haktır
Allah vaadinden dönmez
Ey iman edenler, (sakın) Benim de düşmanım sizin de düşmanınız olan (kişileri, çevreleri ve ülkeleri) evliya (dostlar ve müttefikler) edinmeyin. (Zalim ve kâfir güçlerin hükmüne ve himayesine girmeyin. Bu uyarılarıma rağmen hangi sebep ve beklentiyle) Siz hâlâ onlara karşı meveddet (yaranmak için muhabbet ve destek çağrısı) yöneltmekte (ve onlara yakınlık mesajı ve tavrı iletmekte)siniz! Oysa onlar size Hakk’tan gelen (Kur’ani emir ve hükümleri) inkâr etmişler, Rabbiniz olan Allah’a imanınızdan dolayı, Elçiyi de, sizi de (ülkenizden, hak ve hürriyetlerinizden) çıkarmaya girişmişlerdir. Eğer siz, Benim uğrumda (Kur’an’ın adalet kurallarını hâkim kılmak ve herkese temel insan haklarını sağlamak üzere) CİHAD etmek ve Benim rızama erişmek (niyeti ve gayretiyle yola) çıkmış iseniz; (nasıl oluyor da hâlâ kalbinizin içinde zalim ve kâfir güruhuna) onlara karşı meveddet (sevgi ve destek) gizliyorsunuz (ve Müslümanların sırlarını onlara veriyorsunuz? Oysa) Ben sizin gizli tuttuklarınızı da açığa vurduklarınızı da bilirim. Sizden kim bunu yaparsa (zalim ve kâfir güçlere yaranmaya ve sığınmaya çalışırsa), artık o kesinlikle (Hakk) yolun ortasından şaşırıp-sapmış birisidir.Mümtehine 1
Yoksa onlar, (İslam nizamı gelmesin ve zulüm düzenleri devam etsin diye) işi sıkı mı tuttular (çok etkin ve kesin tedbirler mi aldılar, buna mı güveniyorlar)? İşte şüphesiz Biz de (işimizi ve tedbirlerimizi) sıkı tutanlarız. (Küfür ve kötülük iktidarını yıkmaya kararlıyız.)Zuhruf 79
20 Eylül 2023’te; BM Genel Kurulu için New York’ta bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan ve İsrail Başbakanı Netanyahu ilk kez yüz yüze bir araya gelmişti.
Başbakan Netanyahu da paylaştığı sosyal medya mesajında, “yenilenen ortaklığın ilerletilmesi” için karşılıklı ziyaretleri dört gözle beklediğini söylemişti.
İki liderin görüşmesinde İngilizce, hem ‘kravat’ hem ‘ikili ilişki’ anlamına gelen “tie” kelimesi üzerinden esprili bir konuşma geçmişti.
Netanyahu, Türkevi’ni birkaç cümleyle övdükten sonra Erdoğan’a “Kravatını da beğendim” demişti.
Cumhurbaşkanı’nın bu iltifata gülerek, “Gömlek de kravat da aynı” demesi üzerine, Netanyahu, “Kravat benzerliğimiz ikili ilişkilerimizin geliştiğinin göstergesi” şeklinde cevap vermişti.
ABD’de Brooklyn College’da tarih bölümünde görev yapan Osmanlı ve Orta Doğu Tarihi uzmanı Doç. Dr. Louis Fishman, görüşmeye ilişkin X’den (eski ismiyle Twitter) yaptığı paylaşımda, iki liderin benzediği yorumunu şöyle dile getirdi:
“On yıldan uzun bir süre boyunca, Erdoğan ve Netanyahu, karşılıklı olarak birbirlerini lanetledi. Ama bölgesel siyasetteki değişimler sonrası ikili ilk kez yüz yüze bir araya geldi. İki ülkenin iç siyasetindeki gelişmelere bakılırsa, aralarındaki benzerlikler, farklılıklardan belki de daha çok, tıpkı bezelye taneleri gibi.”
İsrail medyası: “Trump Suriye’den çekilmeye karşılık olarak Erdoğan ve Netanyahu’nun barışmasını istiyor” diye yazmıştı.
İsrail’in Maariv gazetesi ABD Başkanı Donald Trump’ın Suriye’den asker çekme şartını duyurdu. Çekilme bölgedeki güç dengelerini etkileyecek bir hamle olarak öne çıkıyor. Trump’ın seçim vaadi doğrultusunda, 2 bin askerin çekilmesi gündemde. Ancak bu planın Türkiye ile koordineli yürütülmesi hedefleniyor.
Diplomatik kaynaklara göre, Trump, Cumhurbaşkanı Recep T. Erdoğan’a, çekilme için Türkiye-İsrail ilişkilerinin düzeltilmesi şartını iletti. Habere göre ABD baskısıyla Erdoğan’ın tutumunu yumuşatması bekleniyor.
Bu süreçte Hakan Fidan’dan bir açıklama gelmişti.
Türkiye-İsrail ilişkilerinin normalleşmesine ilişkin konuşan Dışişleri Bakanı Hakan Fidan “Şartlarda (Gazze) olumlu yönde adım atılırsa Türkiye’nin de yeni olumlu bir adım atabileceğini” söyledi.
Anlaşılan Kuduz İsrail’le tekrar normalleşme için bahane bekliyorlar.
Onlar hesap yapadursunlar.
“Doğrusu Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır.” (Enfâl: 30/mealikerim.com)
Siyonist-emperyalistlerle, işbirlikçilerinin devrileceği günler yakındır inşallah.
“EN ÖNEMLİ MEZİYET, DÜŞMANI KENDİ SİLAHIYLA VURMAKTIR!”
“Düşmanın stratejisini, şeytanın hilesini ve hedefini savaştan önce öğrenen bilge ve cesur bir komutan için zafer, bulutlarla kararan gökyüzünden beklenen yağmur kadar yakındır.”
Siyonist Şeytanın ikizleri; Deccal ile Süfyan!
Siyonist ve emperyalist rejimi, hak ile batılı karıştıran inkarcı “Deccal” temsil etmektedir ve Yahudi toplumu içerisinde bulunmaktadır.
İşbirlikçi Piyonist Yönetimi ise insanları aldatmak gayesiyle hoş ama içi boş sözler söyleyen münafık “Süfyan” temsil etmektedir ve Müslüman toplumu içerisinde bulunmaktadır.
Siyonist rejimi temsil eden inkarcı Deccal ile işbirlikçi Piyonist Yönetimi temsil eden münafık Süfyan; özünde birbirlerinin ikizidirler ve ‘Tek Adam Sistemi’ne inanmaktadırlar.
Siyonist rejimi temsil eden inkarcı Deccal ile işbirlikçi Piyonist Yönetimi temsil eden münafık Süfyan arasındaki ilişki “düşman görünümlü dost” şeklindedir.
Uyarı!
Siyonistlerin ve işbirlikçi piyonistlerin peşinde gidenler, dünya ve ahiret saadetlerini kaybedeceklerdir.
Milli Çözüm, Siyonist ve emperyalist rejimi ile İşbirlikçi Piyonist Yönetimin Sinsi ve şeytani planlarını deşifre etmektedir!
Hz. İsa’nın (AS) Siyonist ve emperyalistler ile işbirlikçi hainlerin henüz bilmedikleri ve şaşkınlıkla izleyip panikleyecekleri teknolojik silahlar ile Siyonist Deccalı öldürünce nasıl dağılacaklarını ve bozguna uğrayıp kaçacaklarını hele bir görseniz.
Zaten, Siyonist ve emperyalist odaklar ile müşrik ve münafık kesimler zahiren birlik ve dirlik içerisinde zannedilse de; çıkarları ve ihtirasları uğrunda her an kapışmaya hazır haldedirler, kendi aralarındaki çarpışmaları birbirlerine kin ve haset duyguları ise pek daha şiddetlidir. (Bak: Haşr Suresi 14. Ayet)
Makaleye atılan manşet, son derece ileriye dönük ” NASIL OLACAK ” sorusuna cevap niteliğinde ve doğru bir anlatım ve öngörüyle biz okurlar aydınlatılmış.
Evet, artık insanlığın kurtuluşunun gerçekleşmesi için, Türkiye Merkezli bir zihniyet değişimine ihtiyaç vardı. Neden Türkiye Merkezli diyorum; çünkü Türkiye’den başka, 200 kadar bulunan devletler içinde insanlığın kurtuluşunu düşünen ve plan proje hazırlığı yapan ve bu bozuk batıl sömürücü faizci kapitalist düzenden kurtulmak gibi bir gaye hedef taşıyan yok. Hal böyleyken, ülkemiz insanlığının ve dünya insanlığının kurtuluşu da Milli Çözüm’e inanmış bir Zihniyet Sahibiyle ve bu demokratik usullerle Milli Bir Mutabakat yoluyla, ülkemizin başındaki PİYONİST YÖNETİM’in iktidardan el çektirilmesi ile başlayacak ve akabinde SİYONİST REJİMİN BAŞ AKTÖRÜ İsrail’e öncelikli olarak gerekenlerin yapılmasıyla ve avenelerine de haddinin bildirilmesiyle inşaallah; Milli Çözüm Metoduyla insanlığın kanını emen Siyonistlerin tehlikeleri tahribatları zulümleri bertaraf edilip inşaallah pek yakında Barış ve Bereket Medeniyeti kurulacak!..
Yine makalede şu hatırlatmalar önemli: İsrail’deki Kabbalist Siyonistlerle , ABD’deki Kapitalist Siyonistlerin hesaplaşmalarından kavgalarından bahsedilmiş… Kavganın özü, İsrail devletinin artık bir “Yahudi Devleti” niteliği taşıması nedeniyle dünya Yahudiliğinde tek söz sahibi ve tek meşru temsilci olup olmaması. İsrail’in bir “Yahudi Devleti” olması projesi 2010’da ortaya atıldı ve Filistin sorununa, İsrail’deki Arap nüfusuna, hukuk ve demokrasi ilkelerine dikkat çeken ülkelerin ve kurumların tüm itirazlarına rağmen 19 Temmuz 2018’de bu proje kabul edildi. Netanyahu ve yandaşları kendilerini Yahudiliğin tek meşru temsilcisi olarak görmelerini buna dayandırıyorlar. Dinci Siyonizm; diasporada ve özellikle ABD’deki “liberal”, ılımlı, Araplarla az-çok barış önerisi getiren tüm kuruluş ve kişiliklere savaş açmış durumda. Karşı taraf ise buna boyun eğmek istemiyordu.
KIYAMET KOPANA (DECCAL’LE SAVAŞA) KADAR MÜCADELE EDECEK OLAN CEMAAT:
Bir Hadisi Şerifte: Hz. Muaviye b. Kırra (r.a.)’dan rivayet edilmiştir: “Ümmetimden bir taife kıyamet kopuncaya kadar yardım görmekte devam eder. Kendilerini terke edenlerin ayrılmaları da onlara bir zarar vermez.” (Ramuz El Hadis)
Yine Hz. Muaviye’den r.a. rivayet etmiştir: ” Kıyamet kopmaz, ümmetimden bir taife herkes üzerinde hakim olmadıkça. Onlar kendilerini terk edenlerin terk etmesine aldırmazlar ve kendilerine yardım edene de aldırmazlar. ” ( Ramuz El Hadis -(Hanbel’in Müsnedi – Buhari – Müslim)
Yine Hz. Muaviye b. Curre’den r.a. rivayet edilmiştir: ” … Deccal’la savaş oluncaya kadar ümmetimden bir taifenin ” hak üzere ” galip olması devam edecektir. ” (Ramuz El Hadis65 )
Dün Rahmetli Erbakan Hocamızın,
Bugün de Milli Çözüm ün Yaptığı gibi, Ayette emredileni yaparsak Siyonizmin ve İşbirlikçilerinin yıkılması An Meselesidir…
(Bununla beraber, ülkenizde, bölgenizde ve yeryüzünde) Fitne kalmayıncaya ve din yalnız Allah’ın oluncaya (herkese temel insan haklarını sağlayan bir dünya düzeni kuruluncaya; adalet ve hürriyet ortamını bozmaya kalkışan fesat odakları etkisiz bırakılıncaya) kadar onlarla (zulüm odaklarıyla) çarpışıp (Hakkı hâkim kılmaya çalışın!) [“Onlara (gizli, açık düşmanlara) karşı gücünüzün yettiği kadar (bütün imkânları kullanarak siyasi, askeri ve iktisadi her türlü) kuvvet ve bağlanıp beslenen atlar, (bugün ise üretilip devamlı bakımı yapılan uçaklar, füzeler ve tanklar) hazırlayın.” (Enfâl: 60)] Eğer (kâfir ve hain odaklar saldırı ve fesatlıktan) vazgeçerlerse, artık zalimlerden başkasına karşı düşmanlık yoktur (saldırganlık ve zulümkârlık caiz değildir).
Bakara Suresi 193
Haaretz gazetesi ikizleri iyi tespit, lakin Kuduz Siyonist Netanyahu nun bazen açık bazen örtülü şekilde İsrail bütçesinden ve yaptığı yolsuzluklardan dolayı mahkemelerde başının ciddi dertte olduğunu, oğlunun Amerika’nın Miami tatil beldesinde, dünya devletlerinin güvenlik servislerince çok ciddi korunduğunu, günlük keyfi harcamalarının ise limitsiz olduğunu yazmış ama çok değil, bizde de bu ve benzeri milyonluk harcamalar yapan, başkan, bakan oğullarını. Başta Milli Çözüm, yurdum yayın organları her zaman yazıp duyuruyor. Yazık ki bu güzel ülkemin, hayım naum uygulamaları ile, kutsal olan her şeyini aldılar ellerinden, akıllarından, sadece çaresizlikten boş boş bakar ve yokluktan ellerini oğuşturur buldular kendilerini. İnandık iman ettik Elhamdülillah Allah’ın kader programı tıkır tıkır işliyor gün belki zor geçiyor amma uyanış yakın İnşaAllah, sabır Allah’ın en büyük lütfu iman edenlere.
Bizim genel gafletimiz hatta nankörlüğümüz başka hiçbir yerde ve hiçbir şekilde ulaşamayacağız bilgilerin yazıldığı siteleri şiirleri ve videoları gereken ciddiyet ve gayretle takip etme konusunda gevşek davranmamızdır.
Kıymeti bilinmeyen nimetler elden alınır.
Sadece bugünleri anlamak değil! Geleceğimizi de doğru kurgulamak ve devlet sorumluluklarımızı kuşanmak ve başarıya ulaşmak için her şeyden öte ahiretimizi kurtarmak için de bu yazılara, şiirlere, videolara ihtiyacımız vardır.
Bu konuda gevşeklik ve tembellik bizlere çok pahalıya mal olmaktadır. (Bu tür tembellikler akabinde veya bu gerçekleri görmezden gelmeler sonucunda; Fetö’nün, Haspa’nın, Akp’nin Siyonizm’in baltasına geçirilen sapın peşine koşma… oyununa düşüldüğü aşikardı.)
Ketebellahü, leeğlibenne Ene ve Rüsüliy”: “(Unutmayınız ki) Allah, “muhakkak Ben ve Elçilerim galip geleceğiz” diye yazmış (ve kararlaştırmış)tır. (Allah’ın partisi ve Kur’an’ın takipçisi olanlar mutlaka kazanacak ve başarıya ulaşacaklardır.)…” (Mücâdele Suresi, 21)
Bir değişim ve dönüşüm olacaksa, bir devrim ve köklü bir inkılap yaşanacaksa, önce İsrailden başlayan ve Türkiyedeki İsrailci, işbirlikçi İktidarın içinden geçip, tüm dünyadaki yerleşik sömürü, zulüm ve ahlaksızlık düzenini yerle bir ederek, Adil bir Düzen kurulmalı..!
Bunun da teminatı inşallah Milli Çözüm inancı olacaktır..