YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
6922963a67f86
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 8 9 5 3
Bugün : 4372
Dün : 47039
Bu ay : 945334
Geçen ay : 1371576
Toplam : 45349155
IP'niz : 216.73.216.189

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

Atatürk’ten Ata-Kürt’e
“KURUCU ÖNDER” KAVRAMI
VE
IRKÇILIK BATAĞI

Sn. Devlet Bahçeli’nin, hem de rahmetli Alparslan Türkeş’in mezarı başında: Çocuk, kadın, yaşlı, sivil, asker 50 bin masumun kahpece katlinden sorumlu Teröristbaşı Abdullah Öcalan için “Kurucu Önder” sıfatını kullanması, sivil ve siyasi PKK olan sırf DEM Partisi yöneticilerinin övgüsüne ve rağbetine mazhar olmak gibi basit ve fasit gayelerden ziyade, bize göre; ırkçılık saplantısındaki kesimleri uyarmak amacını taşımalıydı…

Merhum Alparslan Türkeş’in kızı ve İYİ Partili Adana Milletvekili Ayyüce Türkeş’in, “Bebek katiline yönelik bu sözler ve benzetmelerin, hem de babamın mezarı başında yapılması, onun aziz hatırasına en büyük saygısızlıktır. Babam yaşarken onun yüzüne karşı bu benzetmeleri asla yapamayacak ve huzurundan kovulacak olanların, şimdi bu talihsiz sözleri onun mezarı başında söylüyor olmaları, aslında herkesin ayarını ortaya koymaktadır!” anlamındaki itirazları üzerinde durmak lazımdı.

Ardından Y. Tuğrul Türkeş’in bu konudaki uyarıları da anlamlıydı.

6 Haziran 2025 tarihinde, Devlet Bahçeli’nin konuşmasındaki ifadeleri içlerine sindiremeyen MHP yandaşı Bengü Türk TV ve Türkgün Gazetesi, Abdullah Öcalan’a yönelik “Kurucu Lider” benzetmesine sansür uygulamış ve metinden çıkarmışlardı. Ama “mızrak çuvala sığmamıştı” ve tüm ülke APO’ya yönelik bu benzetmeler ve yüceltmelerle sarsılmıştı. Yani Sn. Bahçeli, açıkça Abdullah Öcalan eşkıyasını Kürt Devletine giden yolun Kurucu Lideri, yani Ata-Kürt’ü ilan edip çıkmıştı!?

Yaklaşık 100 yıldır “Kurucu Önder” sıfatı, haklı olarak, şanlı Milli Mücadelemizi başlatmış ve başarmış, ardından Cumhuriyeti kurmak uğruna bütün tepkileri göze almış ve yılmamış olan Mustafa Kemal için kullanılmıştı. Ama şimdi siz kalkar da 50 bin kişinin katili, ülkenin 40 yılda 3 trilyon dolar kaybının ve geri kalmasının müsebbibi bir şahıs için “Kurucu Lider” vasfını kullanıp onu aklamaya ve meşrulaştırmaya kalkışırsanız, elbette bunun altında başka şeyler aranırdı.

Ee, Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurucu Önderi’ne ait ve layık olan “ATA-TÜRK” deyimine nazire yapılmış gibi; sözde, Kürt devletini amaçlayan şeytani hareketin “Kurucu Lideri” Abdullah Öcalan Anarşistine “ATA-KÜRT!..” sıfatı yakıştırılırsa… Yarın birileri tarafından, din istismarcısı ve Milli Görüş davasının inkârcısı (o gömleği çıkardığını kendisi açıklamıştı) Sn. Tayyip Erdoğan’a “ATA-PURT” (Purt-Port: Sığınılan liman) yaftası yapıştırılırsa… Düne kadar hakaret ettiklerine bugün hürmet eden Sn. Bahçeli’ye “ATA-KURT” demeye kalkışırlarsa, bu işin sonu nereye varacaktı? Biz, suizandan sakınıp hüsnüzanla yaklaşarak, Sn. Devlet Bahçeli’nin bu benzetmesinin; “Ey Türk veya Kürt ırkçıları!.. Her kesim ve kavim, kendilerinin Lideri sandıkları, aslında dış güçlerin boyunlarına yular takıp kullandıkları şahısları, böyle kutsamaya ve putlaştırmaya kalkışırsa, ortada MİLLET diye bir olgu kalmayacak ve DEVLET’in temelleri sarsılacaktır… Artık bu gafletten uyanın ve vahdet mayamız olan İSLAM’a sarılın!” mesajı olarak yorumlamaktayız.

Rahmetli Erbakan Hocamıza: “Bu Erdoğan ve AKP’liler sizin eski talebeleriniz… Bunları kıskandığınız için mi bu denli ağır eleştiriler yöneltmektesiniz?” diye soranlara: “Size bir kez daha hatırlatıyorum:

Ben asla kıskandığım için değil, bunlara şefkatle yaklaştığım ve acıdığım için bu uyarıları yapmaktayım. Bunlar, ‘Biz Müslüman insanlarız, hiç Siyonizm’e ve İsrail’e hizmetkârlık yapar mıyız?’ iddiasındadır. Oysa, Siyonizm şeytanlıkta öylesine ustalaşmıştır ki ‘Hadi oradan be kardeşim; ben hiç Siyonizm’e hizmet eder miyim?’ marşını söyleterek sana Siyonizm’in işbirlikçi ordusunda talim yaptırır. Bakınız, Haim Nahum Hahamının doktrin kurallarının hepsini bu AKP iktidarı aynen uygulamaktadır.

1- Bu milleti işsiz bırakacaksınız.

2- Böylece açlığa mahkûm hale sokacaksınız.

3- Faizli dış borca batırıp esir konumuna taşıyacaksınız.

4- İsmen ve resmen değil, ama fikren ve fiilen İSLAM DİNİ’nden, ahlâki ve manevi değerlerinden uzaklaştıracaksınız.

5- Bu milleti; parti, ırk, mezhep ve sağ-sol temelli kışkırtıp ayrıştıracaksınız…

6- Bu parçaları birbirleriyle boğuşturacaksınız.

7- En sonunda bu zayıflamış parçaları küçük lokmalar halinde yutacak ve Türkiye’yi Büyük İsrail’e eyalet yapacaksınız.”

Elbette merak ediyoruz:

Bunların hepsini AKP iktidarı yaptı mı?.. Yaptı…

Sn. Bahçeli uzun yıllar, bu tahripçi tavrından dolayı Sn. Erdoğan’ı şiddetle ve hiddetle kınadı mı? Kınadı…

Sn. Bahçeli, Erdoğan ve ekibinin Rahmetli Erbakan’a hıyanetleri ve belli odaklarla iş birliğine girişmeleri karşılığı iktidara taşındığını haykırdı mı? Haykırdı…

Peki şimdi soralım:

a) O zaman mı, Sn. Bahçeli, Erdoğan’a iftira atmaktaydı?

b) Yoksa şimdi mi, kendisi de aynı odakların tuzağına kapılmıştı?

Sn. Devlet Bahçeli; 5 Temmuz 2014’te yaptığı basın toplantısı açıklamasında:

“Türkiye, hiçbir iz’an ve vicdan sahibinin inkâr ve ihmal edemeyeceği kadar sıkıntılı ve sarsıcı gelişmelere sahne olmaktadır. Bizi var edip millet kılan ve geleceğe taşıyan tüm Milli ve manevi değerler sorgulanmaya ve sarsılmaya çalışılmaktadır. Türkiye bu AKP iktidarında, her cephede zayıflayıp kayba uğramakta ve her hususta geri kalmaktadır. Bu tespitlerimiz, siyasi bir gayenin değil, bizzat gerçeğin tercümanlığıdır. Giderek yoğunlaşan ve çok tehlikeli boyutlara ulaşan iç ve dış sorunlarımızın asıl suçlusu ve sorumlusu bu Erdoğan iktidarıdır.” buyurmuşlardı ve bunlar haklı çıkışlardı.

Irkçılık; kendi kavminin, diğer kavimlerden ve halk kesimlerinden, daha üstün, daha özgün, daha seçkin ve yetkin yaratıldığı ve daha değerli, daha öncelikli, daha becerikli yeteneklerle donatıldığı inanç ve iddiasında bulunmaktır. Bu temelsiz düşünce, önce Allah’a iftiradır, O’nun kullarını adil ve eşit yaratmadığı ithamıdır ki elbette asılsız ve alâkasızdır. Evet, insanın kendi kavmini-mensubiyetini, ailesini, yakın çevresini, dilini, geleneklerini benimsemesi ve sahiplenmesi fıtri (doğal ve normal) bir yaklaşımdır. Kendi ülkesini, Milletini ve devletini sevmek ve yüceltmek gayreti gütmek de elbette doğru ve değerli bir amaçtır. Ama Siyonist Yahudiler gibi, kendi ırkını efendi, başkalarını köle gören ve onların temel insan haklarını gözetmeyen düşünceler ise, şeytanlık damarıdır, safsata ve sapkınlıktır.

İblis Kıssası ve Irkçılık

“Irk” kelimesi Arapça’da “kök, bitkinin gövdesi, yaprağın sapı, damar, asıl, irsî özellik, nesep, menşe, ata ve kafa” gibi anlamlara gelmektedir. Arap edebiyatında ise ırk kelimesi “soy üstünlüğü ve asâlet” anlamlarında kullanılmaktadır. Türkçede ise aralarında kan bağı bulunan, aynı soydan gelen büyük insan toplulukları “ırk” kelimesiyle tanımlanır. Benzer manada “nesil, nesep, zürriyet, soy ve sülâle” gibi başka kelimeler de kullanılır.

Irkçılık Damarı ve Asabiyet Kavramı[1]

Arap cahiliyesinde, aralarında baba tarafından kan bağı bulunan akrabaların oluşturduğu topluluğa asabe” denilmektedir. Bu topluluğun bütün fertlerini birbirine bağlayan ve herhangi bir dış tehlikeye karşı bütün topluluk üyelerinin harekete geçmesini sağlayan birlik ve dayanışma ruhuna da “Asabiyet” denilmektedir. “Asabiyet” çağdaş bir kavram olan “ırkçılığın” anlam genişliğinden uzak olup, genellikle kabilecilik çerçevesinde bir içerik taşımaktadır. Hz. Peygamberimiz (SAV) ırkçılığı şöyle tanımlamıştır: Vasile b. Eska (RA)’ın kızı, babasını şöyle derken işittiğini anlatıyor: “Resulüllah (SAV)’e, Ya Resulüllah! Irkçılık nedir?’ diye sordum. Şöyle buyurdular: ‘Zalim de olsa kendi kavmine arka çıkmandır.’” (Ebû Dâvûd)

Irkçılığı daha iyi anlayabilmek için iblis kıssasını mercek altına alalım.

İlk Irkçılığı Şeytan başlatmıştır.

Yaratılış özelliği ile ilk üstünlük taslayan, kovulmuş ve lanetlenmiş olan şeytandır. Bu anlamda şeytan, ırkçılığın öncüsü sayılır.  Nitekim ayet-i kerimede şöyle buyurulmaktadır:

“(Allah ona) Dedi: ‘Sana emrettiğimde, seni secde etmekten alıkoyan neydi?’ (İblis) Dedi ki: ‘Ben ondan hayırlıyım. (Çünkü) Beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın’ (‘üstünlük benim hakkımdır’ demeye yeltendi). [Not: Şeytan bu kıyasında da yanılıvermişti. Çünkü toprak, her bakımdan ateşten daha yararlı ve hayırlı bir nesneydi.]  (A’raf: 12)

İblis kendisinden sonra geleceklere böyle kötü bir çığır açmıştır. İblis’i ırkçılığa iten ise işte bu yanlış kıyastır.

İbni Abbas (RA) şunları aktarmıştır: “İlk kıyas yapan iblistir ve yanlış kıyas yapmıştır. Buna göre her kim dinde yalnızca kendi görüşüne dayana­rak kıyas yapacak olursa veya ırkçılık taassubuna kayarsa, o şeytanın yolundadır. Evet, mü’minlerin düşmanı olan şeytan, ateşin çamura üstünlüğü­nü iddia ederek yanılmıştır. Her ne kadar her ikisi de ya­ratılmış ve cansız olmak bakımından aynı derecede bulunsalar bile, çamur dört bakımdan ateşten daha üstün sayılmaktadır.”

Irkçılığın Çelişkileri Sırıtmaktadır

1- İnsanı yaratan Allah-u Teâlâ’dır. İnsanın hangi ırktan olacağı hususunda kendi tercihi ve çabası bulunmamaktadır. Irkımızı belirleyemediğimiz gibi, soyumuzu, aşiretimizi ve ailemizi de biz belirleyemeyiz. Bu bağlamda gerçekleşmesinde hiçbir katkımızın olmadığı bir şey ile övünmenin mantıklı hiçbir tarafı olamaz. Burada din kardeşliğinin, kavmiyetçilikten üstünlüğü de ortaya çıkmaktadır. Çünkü insan, dünyaya geldikten sonra özgür iradesi ile dilediği din ve düşünceye katılır. Binaenaleyh insan, iradesi ile tercih ettiği bu mensubiyet ile övünmesi hakkıdır. Ama tercihi kendisine ait olmayan ırkla övünmek anlamsız ve tutarsızdır.

2- İnsanoğlunun yaratılış aslı ortaktır. Hadis-i Şerif’te de belirtildiği üzere Efendimiz Aleyhisselam şöyle buyurmuşlardır: “Siz hepiniz Adem’in çocuklarısınız, Adem ise topraktandır.” (Tirmizi)

3- O halde bir aslın farklı kollarının üstünlüğü boş bir iddiadır ve kanıtsızdır. Çünkü herkes Adem’dendir ve yaratılış bakımından aynıdır.

4- Kozmopolit halkların birbirine karıştığı yerlerde özellikle saf bir ırk bulmak imkânsızdır. Günümüzde kendini üstün bir ırka nispet edenler şayet on kuşak geri gitseler asıllarının kimlere dayandığını anlayınca şaşıracaklardır. Bu belirsizlik, üstünlük iddiasının geçersizliğine bir başka kanıtıdır.

5- Bütün ırkların üstünlük iddiasında bulunması halinde ortaya çıkacak sonuçlar da, bu düşüncenin çarpıklığını ortaya koymaktadır. Bunun neticesinde ırkının üstün olduğu iddiasında bulunan herkes diğerlerinden itaat ve bağlılık istemeye kalkışacak ve bu da dünyada sonu gelmeyen savaşlara yol açacaktır.

Meşru Olan, Müspet Milliyetçilik Anlayışıdır

İslam, meşru ölçüler içerisinde olmak kaydıyla; kişinin kendi kavim ve kabilesini sevmesini ve ilgi göstermesini olumlu saymıştır. Dinimiz tarafından yasaklanan ise kendi ırkını, diğer ırklardan üstün ve ayrıcalıklı görerek soyunu ve nesebini övünç kaynağı kılmaktır. Kavmini, ülkesini, devletini sevmekle, ırkçılık davası gütmek farklıdır. Nitekim Efendimiz Aleyhisselam’a, “Ya Resulüllah! Kişinin kendi kavmini sevmesi ırkçılık sayılır mı?” diye sorulmuş ve O“Hayır. Lâkin ırkçılık, kişinin kendi kavminin haksız davranışına arka çıkmasıdır (ve kâfir=zalim atalarıyla gururlanmasıdır).” (İbni Mâce) şeklinde cevaplamıştır.

Her insan kavmini ve kabilesini sever, onların başarılarıyla gurur duyar, onlara iyilik ve ihsanda bulunur. Çünkü bu, insanın fıtratında olan bir duygudur. Mekke’den ayrılarak Medine’ye hicret etmek zorunda kalan Sevgili Peygamberimiz (SAV) yıllar sonra Mekke’nin fethinde, “(Ey Mekke!) Vallahi sen, Allah’ın Arzının en hayırlısı ve Bana, Allah’ın Arzının en sevimlisisin. Senden çıkarılmış olmasaydım, vallahi seni terk etmezdim.” (Tirmizî) buyurarak doğup büyüdüğü beldeye duyduğu sevgiyi ve vatan hasretini açığa vurmuştur.

Evet, İslam; ırkçılık anlayışını yasaklamış, ancak kişinin soy ve akrabalarıyla ilişkisini kesmesine ise karşı çıkmıştır. Sıla-i rahim anlayışına sahip olan dinimiz, akrabaya iyilik ve ihsanda bulunmayı teşvik etmiş, yakınlarıyla bağlarını koparanları ise kınamıştır. Kişinin kendi milletini ve kabilesini sevmesini meşru kabul eden ve “Sizin en hayırlınız, günaha girmemek şartıyla yakınlarına (yurduna ve toplumuna) arka çıkanınızdır.” (Ebû Dâvûd) buyuran Hz. Peygamberimiz (SAV), bir kimsenin kendisini öz babasından başkasına nispet etmesini ve onlardan olmadığı hâlde kendisinin başka bir kavme mensup gibi göstermesini, müşriklere ve Ehl-i Kitap kâfirlere özenmesini de soysuzluk saymıştır. Bununla birlikte, kişinin kendi akrabalarına, kabilesine veya aşiretine körü körüne arka çıkmasını veya haksız ve ahlâksız da olsalar kabilesine/aşiretine mensup insanları kayırmasını yasaklamıştır.

Irkçılığın Alâmetleri Şunlardır:

1- Kişinin kendi kavmini üstün sayması veya başka kavimleri küçük görmesi ve hafife almasıdır.

2- Kişinin haksız olduğunu bildiği halde, kendi kavminin yanında olması ve onları savunmasıdır. Konuya ilişkin Resulüllah (SAV) şöyle buyurmuşlardır: “Irkçılık, kişinin zulümde ve kötülükte bile kavmine yardım etmesidir.” (Müslim)

3- Irkçılık; kişinin müşrik ve zalim ataları ile övünmesi ve gururlanmasıdır. Bu hususta Resulüllah (SAV) Mekke’nin fethinde insanlara bir hutbe vererek şöyle buyurmuşlardır:

“Ey insanlar! Allah, cahiliye devrinden kalma kibir ve böbürlenmeyi, babalar ve atalarla övünmeyi sizden kaldırmıştır. İnsanlar sadece iki gruptur; ya takva sahibi bir mü’min yahut da fısk-u fücur sahibi bir bedbahttır. Siz hepiniz Adem’in çocuklarısınız, Adem ise topraktandır. Şu husus iyice bilinmeli ki, bazı kimseler ya ‘küfür ve kötülükleri yüzünden cehennemin kömürlerinden bir kömür olan’ bir toplulukla övünmekten vazgeçerler ya da Allah nazarında ‘burnuyla pislik yuvarlayan mayıs böceğinden’ daha değersiz olurlar.” (Tirmizî)

Irkçılığın Neticeleri ise Şunlardır:

1- Bir kimse ırkçılık güderek yaşarsa, sonunda cahiliye inancı üzere öleceği uyarılmıştır. Peygamber Aleyhisselam şöyle buyurmuşlardır:

“Kim ırkçılık propagandası yaparak veya kabileciliğe/ırkçılığa destek olarak yoldan çıkmış bir topluluğun bayrağı altında öldürülürse, onun ölümü cahiliye ehlinin ölümü gibidir.” (Müslim)

2- Irkçılığa çağıran ve İslam ümmetinden gıcık alan kimse, İslam’ın onurundan ve huzurundan mahrum kalır. Hz. Peygamberimiz (SAV) şöyle buyurmuşlardır: “Irkçılığa çağıran bizden değildir. Irkçılık davası uğruna savaşan bizden değildir. Irkçılık davası uğruna ölen de bizden değildir.” (Ebû Davud)

Irkçılığın Toplumsal Tahribatları

İnsanlık tarihinin başından itibaren ortaya çıkan savaşların kökeninde; gerek maddi gerekse manevi yönden, kendilerinin başka kavimlerden üstün ve seçkin oldukları düşüncesi yatmakta ve ait olduğu ırkıyla övünüp diğer insanları aşağı görmek de savaşların sebeplerinden birini oluşturmaktadır. İslam inancı ve ahlâkı ise her zaman Hakkın ve haklının yanında olmayı şiar edindiği için, aynı soydan veya ulustan olsa dahi haksızlık ve ahlâksızlık yapan kişilere destek çıkılamayacaktır.

Asabiyet ve ırkçılık davası gütmek; şeytanın adımlarını takip edip İslam’ın açtığı kutlu yoldan sapmaktır. Irkçılık, ümmeti felâkete götürecek ve tefrikaya sürükleyecek davranışlar arasındadır. Irkçılık hastalığından kurtulmanın yollarını, dinimiz bize açıklamıştır. Nitekim Resulüllah (SAV), ashabın zihin dünyasına üstünlüğün ancak takvada olacağını yerleştirmeye çalışmıştır. Âlemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Peygamber Aleyhisselam Veda Hutbesi’nde şöyle buyurmuşlardır:

“Ey insanlar! Şunu iyi bilin ki, Rabbiniz birdir, atanız birdir. Arabın Arap olmayana, Arap olmayanın Araba, beyazın siyaha, siyahın beyaza üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvadadır.” (İbni Hanbel) Yani bize düşen; müspet milliyetçilik yapıp, kötülüklerden sakınarak hayırda yarışmaktır.

Bu durum Kur’an-ı Kerim’de de; “Ey insanlar, gerçekten Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık (Hz. Adem’le Hz. Havva’dan türetip çoğalttık). Ve birbirinizle (kolaylıkla) tanışmanız (ve farklı yetenek ve faziletlerinizden yararlanmanız) için sizi (değişik) kavimler ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah katında sizin en üstün olanınız (kerim ve değerli sayılanınız, ırk ya da soyca değil) takvaca (kötülükten sakınma, iyilikte yarışma konusunda) en ileride bulunanlarınızdır. Şüphesiz Allah (her şeyi hakkıyla) Bilendir, Habir’dir.” (Hucurât: 13) şeklinde ifade edilmiştir.

Allah-u Teâlâ katında insanı değerli kılan ve onu ahiret saadetine ulaştıracak olan şey; ırkı, kabilesi veya ten rengi değil; bilakis kişinin inancı, ahlâkı, samimi çabası, yaşama tarzı ve Hakk yolda cihadıdır. Kim Allah-u Teâlâ’ya inanır, O’nun emirlerine uyar, yasaklarından kaçınır ve iyi işler yaparsa ve yeryüzünde Hakk hâkim olsun diye çalışırsa o insan daha üstün konumdadır. Nitekim Hz. Peygamber (SAV): “Kimin ameli kendisini geri bırakırsa; nesebi, soyu sopu onu ileriye götüremez.” (Müslim) buyurmuşlardır.

Kıyamet günü insanlar ırklarından veya kabilelerinden değil, inanç ve amellerinden sorgulanacaklardır. Vücutlarına, ırklarına, makam ve mallarına değil, kalplerine ve amellerine bakılacaktır. İnsanlar, Allah-u Teâlâ’nın huzuruna geldiklerinde herkes kendi ameliyle baş başa kalacak, soy sopun hiçbir önemi kalmayacaktır. “Böylece Sur’a üfürüldüğü zaman artık o gün (insanların) aralarında soylar-boylar (ırk ve nesep farklılıkları ve akrabalık bağları) kalmayacaktır ve birbirlerinin durumlarını soruşturamayacaklardır.”  (Mü’minun: 101) ayeti bu hakikati hatırlatmaktadır.

Hz. Peygamberimiz Aleyhisselam’ın Ebu Zerr (RA)’a yaptığı şu uyarıya kulak kabartalım. Annesinin ten renginden dolayı kınanan Bilal-i Habeşî (RA), Ebû Zerr (RA)’ı şikâyet ettiğinde Resulüllah (SAV) şöyle buyurmuşlardır: “Ey Ebû Zerr! Sen onu anasının ten renginden dolayı mı ayıplıyorsun? De­mek ki hâlâ senin içinde cahiliyye ahlâkı bulunmaktadır.” (Buhari)

Hz. Peygamberimizin bu uyarısına kulak vererek cahiliyyenin bu çirkin ahlâkından sıyrılıp, takva elbisesini kuşanmalı, küfür ve kötülükten sakınıp, hayırda ve iyilikte yarışmalıyız!”

  1. A. Cihad – Minhac (İblis Kıssası ve Irkçılık) – Düzeltilip özetlenerek.
4.7 12 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Picture of Ufuk EFE

Ufuk EFE

Subscribe
Bildir
8 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Bekri Mustafa yoksul bir Mahallede bir caminin önünden geçmektedir. O sırada musallada bir tabut bulunmaktadır. Fakat namazı kıldıracak imam ortada yoktur. Cemaatin beklemekten canı sıkılır. Ve başında kavuğu sırtında cübbesiyle oradan geçen Bekri Mustafa’yı Hoca zannederek namaz kıldırmasını söylerler.
Yok, ben Hoca değilim dese de dinlemezler ve zorla öne geçirirler, Bekri Mustafa namazı kıldırdıktan sonra tabutun örtüsünü açar ve ölünün kulağına bireyler fısıldar.
Cemaat ölüye ne söylediğini merak eder, Bekri Mustafa gülerek cevap verir. “Sen şimdi aramızdan ayrılıp ahirete gidiyorsun, eğer orada bu dünyanın ahvalini sana sorarlarsa, Bekri Mustafa imam oldu dersin, onlar durumu anlar dedim” der.

Kıssadan hisse:
Türk veya Kürt ırkçılık batağındaki ahvalimiz!
Çocuk, kadın, yaşlı, sivil, asker 50 bin masumun kahpece katledilmesinden sorumlu, ülkemizin 40 yılda 3 trilyon dolar kaybının ve geri kalmasının müsebbibi terörist başı Abdullah Öcalan “Kurucu Lider” olmuş!

Last edited 4 ay önce by Necati Akgül

Hakk’ı üstün tutmak her zaman Saadet getirir.
Prof. Dr. Necmettin Erbakan

Yukarıdaki makalede ırkçılıktan hayır gelmeyeceğinin ispatı yapılmış. Değişmez doğrulara sarılmalıyız, yani Hakka sarılmalıyız. İşte o zaman sözlerinizde hiç bir zaman çelişki olmaz, dün en büyük hakaretleri ettiğiniz insanları bu gün yüceltme durumuna düşmezsiniz. Ki sayın Bahçeli yılarca Sayın Erdoğana demediğini bırakmamıştı, bu gün yere göğe sığdıramıyor. Düne kadar Terörist başı Öcalan’a ne dediği malumdu, hatta ki 99 seçimlerinde halk Öcalanı asması için Bahçeliye oy vermiş iktidara ortak olmasına vesile olmuştu. Ama bu gün aynı terörist başını yüceltici konuma taşıma durumuna geldi. Ne hallere geldikleri yukarıdaki makalede de anlatılmış. Hakkın temsilcilerine baktığınız zaman 60 yıl önce ne söylemişse bu gün yine o sözlerinin arkasında. 60 yıl önce neler söylemiş, neler yazmışsa bugün bir bir gerçekleşmiş durumda. Aziz Erbakan Hocamızın da dediği gibi Hakkı Üstün Tutmak, Hakka taraf olmak her zaman saadet getirir. Türkiye’nin ve İnsanlığın kurtuluşunun ve saadetinin tek çaresi Adil Düzene dayalı Yeni Bir Dünyayı kurmaktır. Aziz Erbakan Hocamızın 45 yıl öncesinden kurutuluşun çaresini şöyle ifade etmişlerdi;

“Bakın size kesinlikle ifade ediyorum ki: 

TÜRKİYE’NİN KURTULUŞU; 

Milli Çözüm’e inanan bir Cumhurbaşkanı’nın o makama oturması, 

Milli Çözüm’e inanan bir Hükümet’in kurulması 

ve yeni bir devrin başlamasıyla mümkündür!”

Prof. Dr. Necmettin Erbakan

TRT Basın Toplantısı, Yazarlar soruyor – Nisan 1980

Rahmetli Erbakan Hocamıza: “Bu Erdoğan ve AKP’liler sizin eski talebeleriniz… Bunları kıskandığınız için mi bu denli ağır eleştiriler yöneltmektesiniz?” diye soranlara: “Size bir kez daha hatırlatıyorum:

Ben asla kıskandığım için değil, bunlara şefkatle yaklaştığım ve acıdığım için bu uyarıları yapmaktayım. Bunlar, ‘Biz Müslüman insanlarız, hiç Siyonizm’e ve İsrail’e hizmetkârlık yapar mıyız?’ iddiasındadır. Oysa, Siyonizm şeytanlıkta öylesine ustalaşmıştır ki ‘Hadi oradan be kardeşim; ben hiç Siyonizm’e hizmet eder miyim?’ marşını söyleterek sana Siyonizm’in işbirlikçi ordusunda talim yaptırır. Bakınız, Haim Nahum Hahamının doktrin kurallarının hepsini bu AKP iktidarı aynen uygulamaktadır.

1- Bu milleti işsiz bırakacaksınız.

2- Böylece açlığa mahkûm hale sokacaksınız.

3- Faizli dış borca batırıp esir konumuna taşıyacaksınız.

4- İsmen ve resmen değil, ama fikren ve fiilen İSLAM DİNİ’nden, ahlâki ve manevi değerlerinden uzaklaştıracaksınız.

5- Bu milleti; parti, ırk, mezhep ve sağ-sol temelli kışkırtıp ayrıştıracaksınız…

6- Bu parçaları birbirleriyle boğuşturacaksınız.

7- En sonunda bu zayıflamış parçaları küçük lokmalar halinde yutacak ve Türkiye’yi Büyük İsrail’e eyalet yapacaksınız.”

Evet Prof Dr. Erbakan Hocamız hep haklıydı ve tarih gösteriyorki hergün tekraren hakkı çıkmaktaydı… Apo nun emirlerini taviz vererek uygulayanların bu Aziz Millete en büyük haksızlıkları yaptıkları aşikârdı… Zulüm payidar olmaz” elbette zalimliklerinizi dile getirenler nedense aniden kalp krizinden ölmektelerdi… Bu yapılanların elbette bir gün hesabı sorulacak inşaAllah

Soy ,ırk, kabile Hak karşısında durmanın hiçbir şekilde gerekçesi olamaz !

Allah-u Teâlâ katında insanı değerli kılan ve onu ahiret saadetine ulaştıracak olan şey; ırkı, kabilesi veya ten rengi değil; bilakis kişinin inancı, ahlâkı, samimi çabası, yaşama tarzı ve Hakk yolda cihadıdır. Kim Allah-u Teâlâ’ya inanır, O’nun emirlerine uyar, yasaklarından kaçınır ve iyi işler yaparsa ve yeryüzünde Hakk hâkim olsun diye çalışırsa o insan daha üstün konumdadır. Nitekim Hz. Peygamber (SAV): “Kimin ameli kendisini geri bırakırsa; nesebi, soyu sopu onu ileriye götüremez.” (Müslim) buyurmuşlardır.

Kıyamet günü insanlar ırklarından veya kabilelerinden değil, inanç ve amellerinden sorgulanacaklardır. Vücutlarına, ırklarına, makam ve mallarına değil, kalplerine ve amellerine bakılacaktır. İnsanlar, Allah-u Teâlâ’nın huzuruna geldiklerinde herkes kendi ameliyle baş başa kalacak, soy sopun hiçbir önemi kalmayacaktır. “Böylece Sur’a üfürüldüğü zaman artık o gün (insanların) aralarında soylar-boylar (ırk ve nesep farklılıkları ve akrabalık bağları) kalmayacaktır ve birbirlerinin durumlarını soruşturamayacaklardır.” (Mü’minun: 101) ayeti bu hakikati hatırlatmaktadır.

Rahmetli Erbakan Hocamıza: “Bu Erdoğan ve AKP’liler sizin eski talebeleriniz… Bunları kıskandığınız için mi bu denli ağır eleştiriler yöneltmektesiniz?” diye soranlara: “Size bir kez daha hatırlatıyorum:

Ben asla kıskandığım için değil, bunlara şefkatle yaklaştığım ve acıdığım için bu uyarıları yapmaktayım. Bunlar, ‘Biz Müslüman insanlarız, hiç Siyonizm’e ve İsrail’e hizmetkârlık yapar mıyız?’ iddiasındadır. Oysa, Siyonizm şeytanlıkta öylesine ustalaşmıştır ki ‘Hadi oradan be kardeşim; ben hiç Siyonizm’e hizmet eder miyim?’ marşını söyleterek sana Siyonizm’in işbirlikçi ordusunda talim yaptırır.

ABD toplum mühendislerinin Türkiye’de siyaseti ve siyaset üzerinden devletin ve toplumun geleceğini şekillendirdiğini göz önünde bulundurursak, Sn. Bahçeli’nin bu söylemi plansız programsız, düşünülmeden yapılmış bir eylem olarak görülemez. Milli Çözüm’ün önceki konuyla ilgili makaleleri ile birlikte bu makaledeki vurgusu da tam olarak bu yöndedir.

Çünkü sosyoloji ilmine az çok vakıf olanlarca bu tür çıkışlar, sadece bir siyasi figürün beyanı değil, toplumun anlam dünyasına ve ortak belleğine müdahale olarak algılanır. Ve bu müdahale, ya yeni bir toplumsal sözleşmeye zemin hazırlar ya da ciddi bir meşruiyet tartışmasını tetikler. Sosyolojik açıdan bakıldığında, asıl mesele söylenen söz değil, bu sözün kimin, nerede, kime hitaben ve hangi bağlamda söylendiğidir.

Bu açıdan yaklaşırsak, Bahçeli’nin bu çıkışı milliyetçilik temelli bir kırılmaya sebebiyet vereceği için Milli Çözüm, bir düşünce kuruluşu olarak her zamanki sorumluluğunu kuşanmış, devletimiz için tehlikeyi öngörerek çözüm yolu sunmuştur.

Bu tarihi görevi yerine getirdiği ve bizleri uyandırdığı ve aydınlattığı için bir vatandaş olarak Sayın yazara ve Milli Çözüm’e teşekkürlerimi arz ederim.

Günümüzde herkes, her camia, her ekip, her topluluk, her ülkenin yöneticileri ve bürokratları, nasıl bir haysiyet ve şahsiyete yani nasıl bir ayara sahip ortaya çıkmış vaziyette… Hak ile Bâtıl’ın birbirine karşı üstünlük kavgasının süreci; iyilerle kötülerin çekişmesi, Rahmani güçlerle şeytani güçlerin hesaplaşma serüveni ve kısaca farklı medeniyetlerin hâkimiyet mücadelesi insanlık tarihi boyunca devam edegelmektedir.

Onca eylem ve fikirler ortaya sürülüyor ki, hangisi insanlığın saadetine merhem oluyorsa onların arkasında Rahmaniler, hangisi insanlığın ezilmesine zararına yol açıyorsa o eylem ve fikrin altında ve arkasında Siyonist güçler şeytaniler bulunmakta… Milli Çözüm zihniyetinin haricinde başka bir kesim malesef bu bozuk batıl sistemden çıkmayı ve yerine yeni adalete dayalı bir düzen hazırlamayı ne düşünüyor ne de hazırlığı var. Bu bozuk sistem içinde iyi doğru güzel faydalı aranmaya çalışılıyor ama böyle bir durumda güzel faydalı doğru adil şeyler oluşturmak saadete ermek malesef mümkün değildir.

Türkiye ve insanlık; yaşadığı bu toz duman ortamını, ancak ve önce: Adil, asil ve asri yeni bir düzen kurucu ruha sahip, milli ve cesaretli bir hamle yaparak aşabilecektir ve aşmalıdır. Bu bakımdan hazırlanmış olan Adil Düzen projeleri, bütünüyle Milli özellikler taşımakta ve evrensel projeler ortaya koymaktadır. Çünkü Adil Düzen:
• Hem Milli, • Hem İlmi, • Hem İslami, • Hem de insani esaslar yanında; tabii ve tarihi yasalara dayanmaktadır.
Ve tarihi her zaman kötüler değil, bu sefer de iyiler ve Milli’ler yazacaktır. Tahminimiz ve temennimiz odur ki; bu kutlu ve mutlu değişim de oldukça yakındır!

Last edited 4 ay önce by Osman Nuri ÇELİK

Makalenin Muharrem ayında kaleme alınmış olması, farklı bir açıdan da bir anlam ifade etmektedir.!
Kerbela gününde, Hz İmam Hüseyin (r.anh)efendimiz İman – Hak – Adalet davasının savunucusuyken, Yezit ise o dönemin Menfi Arap Milliyetçiliğinin, Ümeyyeoğullarının hastalıklarından olan Irkçılık davasının peşindeydi.!
Tarihi tecrübeler tüm insanlığa göstermiştir ki;Irkçılığa dayanan hiçbir dünya görüşü ve inanç sistemi,asla Hak, Adalet ve Merhamete dayanan bir düzen inşa edememiştir.Buna mukabil, tüm insanlığı yaratılışta eşiti, dinde ise kardeşi sayan bir medeniyet,hak ve adalete dayanan Adil bir Düzeni inşa edecektir.!
Müspet Milliyetçiliğin, ve her dinden, her dilden, her renkten, her kesimden, her mezhepten her görüşten tüm insanlığın barış ve huzuruna vesile olacak bir sistemin inşaası ise Millî Çözüm şuurunun insanlığa kazandırdığı, orijinal yaklaşımlarla, orijinal yönetim modeli ile sağlanacaktır.

Last edited 4 ay önce by Mehmet Sıtmapınar

ÖZEL YAZILAR

YORUMLAR

Son Yorumlar
8
0
Düşünceleriniz değerlidir, lütfen yorum yapın.x
Paylaş...