ZENGEZUR SKANDALI
Atatürk’ün Umutlarının Satılması
ve Türkiye’nin Ufuklarının Karartılması!
Sözde Azerbaycan ve Ermenistan’ı Barıştıran Trump, Zengezur Koridoru’nu Kapmıştı!
Azerbaycan ve Ermenistan liderleri, Beyaz Saray’da Trump’ın ev sahipliğinde barış deklarasyonuna imza atmıştı. Anlaşma ile kurulacak Zengezur Koridoru’nun işletmesi 99 yıllığına ABD’ye bırakılmıştı. Donald Trump, Beyaz Saray’da düzenlenen “Barış Zirvesinde” Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ve Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ı ağırlamıştı. Zirvede, Aliyev ve Paşinyan, Azerbaycan ile Ermenistan arasında tesis edilecek barışa yönelik yol haritasına dair ortak deklarasyonu imzalamışlardı. Maalesef “istiklal ve istikrar istismarcısı” Cumhur İttifakı ortaklarından tıs bile çıkmamıştı. Hatta bu gaflet ve hıyanete bir sürü keramet uydurmuşlardı.
ABD Başkanı Trump, atılan imzalarla ilgili olarak “Azerbaycan ve Ermenistan; çatışmalarını sonsuza dek durdurma, ticaret, seyahat ve diplomatik ilişkileri başlatma ve birbirlerinin egemenlik ve toprak bütünlüğüne saygı duyma taahhüdünde bulunuyor” açıklamasını yapmıştı. Aliyev “30 yılı aşkın süredir savaşta olduğunu” belirttiği iki ülke arasında atılan bu imzayı “tarihi” olarak tanımlamıştı. Paşinyan ise “Barış anlaşmasının paraflanması, ülkelerimiz arasındaki onlarca yıllık çatışmayı sonlandırma ve yeni bir dönem başlatma imkânı verecek” diye hava atmıştı.
Aliyev ve Paşinyan, Trump’ı Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterme konusunda da anlaşmıştı!
Azerbaycan Cumhurbaşkanı, “Nobel Barış Ödülü’nü Başkan Trump değilse kim hak ediyor?” diye yağlamıştı. Aliyev ayrıca Trump’a ABD ile Azerbaycan arasındaki askeri iş birliğine yönelik kısıtlamaları kaldırdığı için teşekkürlerini sunmuşlardı. Paşinyan da “arabulucu” diye tanımladığı Trump için; “Trump olmasaydı böyle bir anlaşmanın mümkün olamayacağını” vurgulamıştı.
Zengezur 99 yıllığına artık ABD’nin malıydı!
İki ülke arasında imzalanan anlaşma, Azerbaycan’ı Ermenistan üzerinden Nahçıvan’a bağlayacak olan Zengezur Koridoru’nun kurulmasını da sağlamaktaydı. Oysa bu koridorun hayata geçirilmesi, Türkiye’nin uzun süredir talep ettiği bir adımdı. Trump, “Azerbaycan’ın kendi toprağı olan Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’ne bu koridor sayesinde erişebileceğini, ancak Ermenistan’ın egemenlik haklarına da saygı göstereceğini” hatırlatmıştı. Doğal kaynak açısından zengin ve stratejik bir bölgedeki bu koridorun geliştirilmesine ilişkin bütün haklar artık ABD’ye ait olacaktı. İmzalanan anlaşmada bu koridordan “Trump Uluslararası Barış ve Refah Yolu bağlantı projesi” diye söz ediyorlardı.
Zengezur Koridoru’nun ABD’ye bırakılması, hatta ABD’nin o bölgeye asker yığma hazırlığı… Dahası Azerbaycan’da gizli İsrail Üssü yanında yeni bir NATO Üssü kurulması; sadece Azerbaycan’la değil, Rusya’nın Türkiye ile de bozuşması anlamını taşırdı.
Cumhur İttifakı, ABD’nin Zengezur Gaspından Memnun, İran ise Rahatsızdı!
Erdoğan iktidarı; Azerbaycan’ı Ermenistan üzerinden Nahçıvan’a bağlayacak olan Zengezur Koridoru’yla ilgili anlaşmayı olumlu karşılamıştı. Oysa bu proje tamamen Türkiye’nin kontrolünde olmalıydı. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın, “Zengezur Koridoru, vizyonumuzdaki şekliyle hayata geçerse Avrupa’dan başlayıp Asya’nın derinliklerine kadar kesintisiz gidecek bir ulaştırma koridorunun önemli bir ayağı olacak” açıklaması tam bir müstemleke mantığıydı.
“Bu, Türkiye’yi Kafkaslar üzerinden, Hazar üzerinden sadece Orta Asya değil, direkt olarak Türk dünyasına bağlayacak, Türk dünyasını Türkiye üzerinden Avrupa’ya bağlayacak, Avrupa’yı da Türkiye üzerinden Asya’nın daha derinliklerine bağlayacak, çok maksatlı bir yol olacak” ifadelerini kullanan Hakan Fidan sanki ABD’nin temsilcisi gibi konuşmuşlardı.
İran projeden rahatsızdı!
Azerbaycan, Ermenistan ve Türkiye’nin sınır komşusu İran ise ABD’nin rolüne karşı çıkmıştı. İran Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamada, “ulaşım yollarının açılmasının ancak karşılıklı çıkarlar, egemenlik hakları ve toprak bütünlüğü çerçevesinde gerçekleşmesi durumunda bölge halklarına fayda sağlayacağı” kaydedilmiş, “dış müdahalelerin bölgenin güvenliğine zarar verebileceği” uyarısı yapılmıştı. İran’ın ruhani lideri Ali Hamaney’in danışmanlarından Ali Ekber Velayeti de “Trump destekli koridora izin vermeyeceklerini” hatırlatıp, bu planın hayata geçirilmesiyle “Güney Kafkasya’nın güvenliğinin tehlikeye gireceğini” vurgulamıştı.
Atatürk’ün Umutları Satılmış, Türkiye’nin Ufukları Karartılmıştır!
Artık Kafkasya bölgesinin önemi daha da artmıştır ve ABD odak noktasını Arap ülkelerinden Azerbaycan’a kaydırmıştır. Bakü, barış anlaşmasının Orta Asya da dahil olmak üzere dünyanın diğer bölgelerine ve oradan da Batı Asya’ya dayatılacağı bir çekim merkezi haline taşınmıştır ve kontrol ABD’nin eline bırakılmıştır. İsrail âşıkı ve uşağı İlham Aliyev, Zengezur Koridoru’nu sadece ekonomik amaçları olan bir koridor olarak sunmaya çalışmıştır. Oysa bu koridor başta Türkiye’nin ve İran İslam Cumhuriyeti’nin güvenliğini ve toprak bütünlüğünü hedef almıştır. Maalesef Aliyev diktası ve Cumhur İttifakı, Atatürk’ün umutlarını ve Türkiye’nin çıkarlarını ABD ve İsrail’e bağışlamışlardır!
Türk-İran sınırı Tahran’da yapılan, 1932’de imzalanan bir anlaşmayla son halini almıştı. Antlaşmayla, Ağrı Dağı bölgesi tümüyle (Küçük Ağrı bölgesi de dahil olmak üzere) Türk tarafında kalmıştı ve karşılığında Van’ın Kotur bölgesinden bir arazi İran’a bırakılmıştı. Antlaşmaya göre sınır, Aras Nehri ile Karasu Irmağı’nın birleştiği yerden başlayarak, Boralan Gölü’ne kadar Karasu’nun talvegini (akarsu yatağının en derin noktalarını birleştiren çizgi) takip ettikten sonra, Küçük Ağrı Dağı’nı, Tendürek Dağı’nı, Kâzım Paşa’yı, Başkala’yı, Şemdinan’ı ve Gelişin Dağı’nı Türkiye’de bırakacak şekilde ayarlanmıştı. Atatürk; İran Şahıyla anlaşarak, Türkiye’nin Nahçıvan’la sınır komşusu olmasını sağlamış, Türkiye’yi Azerbaycan’la Orta Asya’ya ve Uzak Doğu’ya bağlayacak tarihi yolun hayallerini kurmuşlardı.
Bu koridor önem olarak Türkiye için 93 yıllık, İsrail-ABD Projesi olarak ise en az 35 yıllık bir proje konumundaydı. Aslında Milli Devlet aklı Siyonizm’den 60 yıl önce bu adımı atmıştı. Şimdi ise bu proje Arz-ı Mevud’un yani BOP’un şeytani hedefleri doğrultusunda Siyonizm’e ve ABD Emperyalizmine peşkeş çekilmiş olmaktaydı. Zengezur Koridoru’nun; Türkiye’yi yok sayarak, Zengezur üzerinden dünyayla bütünleşme projesi olarak, şu işbirlikçi Cumhur İttifakı da kullanılarak sanki Türkiye’nin Milli hedeflerine uygunmuş gibi 99 yıllığına ABD’li şirketlere bırakılması gafletten çok öte bir hıyaneti yansıtmaktaydı. Kimin eliyle; dindar Erdoğan, gardaşı Aliyev, Türkçü Bahçeli ve dövülerek mecbur bırakılmış Paşinyan’ın…
Gümrük Birliği nedeniyle yıllardır Avrupa tarafından sömürülen Türkiye, şimdi de bu koridor sayesinde Uzak Doğu ülkeleriyle olan ekonomik ve stratejik çıkarlarından mahrum bırakılacaktır. Dolayısıyla bir anlamda Türkiye’yi de kullanarak ve etkisiz kılarak BİP (Büyük İsrail Projesi) ekonomik ve jeopolitik hedefine ulaşacaktır. Yani Büyük İsrail, Ermenistan’ı ve Azerbaycan’ı da kapsayarak merkez devlet sınırları olarak kurulacaktır. Tabi bu proje Hakan Fidan’ın “Bu, Türkiye’yi Kafkaslar üzerinden, Hazar üzerinden sadece Orta Asya değil, direkt olarak Türk dünyasına bağlayacak, Türk dünyasını Türkiye üzerinden Avrupa’ya bağlayacak, Avrupa’yı da Türkiye üzerinden Asya’nın daha derinliklerine bağlayacak, çok maksatlı bir yol olacak” yutturmacasıyla İsrail lehine kullanılacaktır. İşte, bizdeki Kahraman görünümlü işbirlikçilerin ayarlarının röntgeni bu şaşkın açıklamalarla ortaya çıkmıştır. Biz Milli Çözüm olarak daha ilk günden itibaren “Suriye PKK’sı olan YPG silah bırakmayacak ve Suriye ile entegrasyona yanaşmayacaktır!” dediğimiz için bize kızan Dış Bakanlar, şimdi “YPG barışa yanaşmıyor!” diye sızlanmaktadır!..
Bu tarihi projede; Amerika patron, Ermenistan ve Azerbaycan taşeron, Türkiye ise garson olacaktı!
Bu koridor sayesinde elde edilecek ekonomik ve stratejik avantajlar ABD ve İsrail’in kontrolüne alınacaktı. Çin dahil tüm Uzak Doğu ve Orta Asya ticaret yolunda Ermenistan ve Azerbaycan taşeron rolü oynayacaktı. Türkiye’nin kazancı ise, Zengezur Koridoru bağlantılı bazı illerde ve liman şehirlerinde lokantalardaki garsonluk payı olacaktı. Bazı yandaş yazar ve yalaka yorumcu takımının hâlâ Erdoğan iktidarını alkışlamaları tam bir utanmazlıktı. Bize göre, “VATANA İHANET”in yeniden tanımlanması; şahsi iktidarları için ülkenin çıkarlarını ve umutlu çağlarını satanlara daha etkin ve keskin cezaların hazırlanması lazımdı.
“Yaycı”lıktan yancılığa terfi eden aydınlarımız bile; Zengezur Koridoru’nun Amerika’ya bağışlanmasına ve bağımsızlığımıza bir kelepçe daha vurulmasına nice hikmet ve kerametler uydurmuşlardı…
Zengezur Koridoru’nu Neden Amerika’ya Kaptırmışlardı?
Zengezur Koridoru, Azerbaycan’ın ana toprakları ile Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’ni kara yolu ve demir yolu üzerinden bağlamayı amaçlayan stratejik bir transit güzergâhtır. Bu rota, Ermenistan’ın Syunik (Zengezur) Bölgesinden geçecek şekilde planlanmıştır. Bu koridor, Türkiye’nin kontrolünde olsaydı, doğudan Azerbaycan’ı Batı’ya, özellikle Türkiye ve Orta Asya’ya bağlayacak kritik, lojistik ve enerji bağlantılarının temelini oluşturacaktı.
Ayrıca yeni transit koridor, Azerbaycan’ın Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’ni ana kara topraklarına bağlayarak enerji, ticaret ve lojistik kanallarını sağlamlaştıracaktı. ABD, bu koridoru hedefleyen altyapı projeleri için 99 yıllığına özel geliştirme haklarını kontrolüne alarak, bir nevi Türkiye’yi fiilen devre dışı bırakmıştır. İran ise sınırlarına yakın bu transit koridora karşıydı. İranlı bir yetkili, koridoru “Trump’ın paralı askerleri için mezarlık” şeklinde tanımlamıştı. Şayet bizim kontrolümüzde olsaydı; Zengezur Koridoru, Türkiye, Azerbaycan, Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ve hatta Çin’e uzanan modern “İpek Yolu”nun önemli bir halkası olacaktı. Ayrıca bölge ülkeleri arasındaki ticaret hacmini milyarlarca dolar arttıracak ve yakınlaştıracaktı!
Kârlı İhanetler – Kârlı Kötülükler (ve Dindar Hükümetler Tuzağı)
“Toplumlarımız, maalesef yeni düşünceler, yeni fikirler, analizler, öneriler, eleştiriler üretebilecek kadrolara sahip olmadığı için, hâlâ eski düşüncelere ve eski isimlere mahkûmiyetimiz sürüyor. Bu nedenle de toplumlarımız için, hayati önem taşıyan ve günümüz için zorunlu olan bilgi-yorum-analiz-eleştiri üretilmiyor. İslam toplumlarında yüzyıllardır yaşanan ve bir türlü aşılamayan, hatta her dönemde yeniden “yerli-milli çıkarlar” edebiyatı doğrultusunda bağnazlaştırılan etnik rekabetler, mezhepçi rekabetler ve siyasi rekabetler-bencillikler sebebiyle, İslami ve insani bir gelecek vizyonu, bütünlük vizyonu üzerinde çalışılmıyor…..
….. Toplumlarımızda, kuşatıcı/kapsayıcı fikirlerin/bilgeliklerin yerini, hiçbir anlam ve ahlâk içermeyen propaganda klişeleri ve kavramları aldığı için, kültürel hayatımız, entelektüel hayatımız, estetik hayatımız can çekişiyor. İslami düşünce/kültür/ilahiyat istismarcıları; yüzyıllardır uygulanmayan, nasıl uygulanacağı belli olmayan, İslami değerlerden/kavram ve kurumlardan söz etmeye devam ediyor. Dünyayı esir alan bu inkâr ve istismar düzenini değiştirip, İslami ve insani bir sistem getirecek eleştirel bilinç; yeni sorgulamalar, yani yüzleşmeler, hesaplaşmalar yapmayı zorunlu kıldığı halde, bugün, içerisinde yaşadığımız toplumda, oportünist sağ muhafazakâr popülizmin, halk dalkavukluğunun toplumsallaştırılması ve kurumsallaştırılması adına, toplumun sahip olageldiği niteliksel bütün birikim sistematik bir şekilde yok edilirken, niteliklere saygı da bütünüyle ortadan kaldırılmış bulunuyor.
….. Eleştirel tarih bilincine sahip olmayan halklar, kültürler, statükocu tarih yaklaşımını büyük bir asabiyetle tekrar ederler, bu nedenle de ne yaparlarsa yapsınlar yeni bir tarih başlatamazlar. Din istismarcısı yetkililerin ve patolojik milliyetçiliklerin propaganda silahı olarak kullanageldikleri linç kültürü sebebiyle, bugün, Yunanistan halkının Filistin duyarlılığının, Türkiye’de yaşanan Filistin duyarlılığından daha etkili olduğunu ve daha etkili sonuçlar doğurduğunu konuşmaya bile cesaret edemiyoruz. Eleştirel tarih bilincine ihtiyaç duymayan toplumlar/kültürler, tarihi mitolojik-hamasi iddialarla sürdürürler. Hiçbir halk, hiçbir gerekçeyle bir başka halktan üstün olduğunu iddia edemez; ancak, halklar, sahip oldukları evrensel nitelikler, evrensel vizyon/misyon, bilgi ve bilinç seviyeleri itibarıyle üstün bir konum elde edebilirler.
..… Bugün, İslam toplumlarında yaşanagelen tarihsel-kültürel gecikmelerin nedenleri üzerinde eleştirel çalışmalar yapan entelektüel kadrolar bulunmuyor. Maalesef toplumlarımız tarihsel gecikmeleri, kültürel gecikmeleri bir sorun olarak görmüyor. Toplumlarımızda, politik çıkarların/ihtirasların lehinde olacak şekilde yapılandırılan politik popülist dil, gerçeğin aleyhinde olacak şekilde, tahkim edilmek suretiyle meşrulaştırılabiliyor. Politik dilin-söylemin yozlaşması-çarpıtılması, toplumsal-siyasal gerçekliğin de yozlaşmasına neden oluyor. İslam dünyası toplumları-ülkeleri ve iktidarları; modern/liberal/seküler dünyanın çok kârlı alçaklıkları, çok kârlı ahlâksızlıkları, çok kârlı ihanet ve ilhakları karşısında, alçaklık/ahlâksızlık/ihanet ve ilhak tsunamileri karşısında, irade ve dirayet fukaralığı ve bağımlılıktan kaynaklanan çok derin savrulmalar/sürüklenmeler yaşıyor. Bu savrulma ve sürüklenmeler utanç verici uzlaşmalarla, utanç verici tercihlere mecbur kalmalarla sonuçlanıyor. İslam dünyası ülkelerinde, Filistin duyarlılığına sahip oldukları iddia edilen politik liderlerin, aynı zamanda emperyalist iradeye dostluk ve müttefiklik konusunda da istisnai bir duyarlılık sergilediklerini tartışma konusu yapamayan toplumlarda yaşıyoruz. Kârlı ikiyüzlülükleri – kârlı ihanetleri sorgulamayan, sorgulayamayan dindarlıkların gönüllü körlükleri, Müslümanları hakikat ikliminden uzaklaştırıyor. Gönüllü körlükler, İslami-insani idrak sahiplerinin kanını donduracak gelişmeler/gerçekler karşısında, düşünülmesi, tasavvur edilmesi mümkün olmayan politik ilişkiler geliştirerek, Amerika’da yeni bir “apartheid” rejimi oluşturan, gestapo şefinden farksız uygulamalar sergileyen, Amerikan Başkanı’nı folklorik gösterilerle/tezahüratlarla karşılayabiliyor.
….. İslam’a yabancılaşan genç kuşaklar; dijital teknolojiler yoluyla yoğun bir biçimde hipnotize edildikleri için, tekno bilimsel derebeyliğin, haçlı emperyalizmin, Siyonist çeteciliğin evrensel sömürüsünün hangi boyutlara ulaştığını görmüyor, hissetmiyor, düşünmüyor. Bu toplumlarda, oportünist öncelikler, Siyonist Naziliğin ve Amerikan emperyalizminin Gazze’ye uyguladığı soykırım sırasında, somut bir ihanete dönüşmüş bulunuyor. Oportünist muhafazakârlıkların gönüllü körlükleri, hiçbir zaman ve hiçbir şekilde Türkiye-İsrail ilişkilerinin belirsiz çerçevesini-ikiyüzlülüğünü sorgulamayı düşünmedi, düşünmüyor.
Günümüz Ortadoğu’sunda, tarih ve siyaset, ABD-İsrail çıkarlarına göre yeniden şekillendirilirken; İslam’ın, İslami yorum/yaklaşım ve oluşumların, bu çıkarlarla uzlaşabilecek, bu çıkarları tehdit etmeyecek bir çerçeve içerisinde yapılandırılması üzerinde çok yoğun çalışmalar yapılıyor. ABD-İsrail çıkarlarını tehdit etmeyecek bir İslam algısı için, Suudi yönetimi ve Kâbe İmamları (ve nice Cumhur İttifakları) çok büyük çabalar harcıyor. Kâbe imamlarının bu doğrultudaki dualarına âmin diyen hac ve umre ziyaretçilerine “Va hayfa va esefa!” demekten başka bir söz bulmak mümkün olmuyor. Çok aziz ve çok mükerrem İslam’ı hedef alan, İslam’ı bütünüyle işlevsiz-mistik, kişisel bir folklora dönüştürmeye çalışan, tüm kültürel ve siyasal müdahaleler, İslam toplumlarında, bayağı-yozlaşmış/iğrenç popülizmlerle, kullanışlı aydınlar, kullanışlı “ulema” ve karanlık akıllar tarafından örtbas ediliyor.”[1] şeklindeki tarihi tespit ve tahliller; istismarcı iktidarları ve kolaycı şakşakçı yandaşları rahatsız ediyordu!..
Sahte Diplomalar ve Güvenlik açıklarımız!
“En baştakilerin hile ve huysuzluklarının giderek kıçtaki kesimlere yansıması doğaldı!” Son sahte diploma skandalına da böyle bakmak lazımdı. Ahmet Kurtuluş; Bilişim Uzmanı, üniversite idari çalışanı, Tapu ve Kadastro Teşkilatı eski elemanıydı. 2010 yılından bu yana bazı Milletvekillerine gönüllü danışmanlık yapmıştı. Bu zat, çok önemli iddiaları gündeme taşımıştı. Tapu ve Kadastro Bilgi Sistemi (TAKBİS), Merkezi Nüfus İdaresi Sistemi (MERNİS), Yükseköğretim Kurulu Bilgi Sistemi (YÖKSİS), e-Nabız, e-Devlet sistemlerinde güvenlik açıklarını belgelerle kanıtlamış, Milletvekilleri adına hem soru önerileri hem de araştırma önerileri hazırlamıştı.
Bunlar arasında şu noktaları öne çıkarmış ve ilgilileri uyarmıştı: Tapu Kadastro Bilgi Sisteminin yedeksiz çalıştırıldığı bölge mevcuttu. Merkezi Nüfus Sistemi verileri dış erişime açık sunucularda korunmaktaydı. E-Devlet’e ait kullanıcı şifrelerinde yıllardır güncelleme yapılmamıştı. Taşradaki kamu birimlerinde dijital okuryazarlık eksikliği, sistemleri daha da kırılgan hale sokmaktaydı. Tüm Türkiye Cumhuriyeti kimlik numaraları da artık tehlike altındaydı.
Artık; elektronik imzayla tapu devirleri yapılabilir, adınıza şirket kurulabilir, banka hesabı açılabilir, arazi kayıtları değiştirilebilir, bankadan kredi çekilebilir, e-Nabız üzerinden sağlık verileri manipüle edilebilir, sahte evlilikler, boşanmalar ve hatta kimlik değişimleri gerçekleştirilebilir durumdaydı! Kısacası e-imza sistemi zayıf güvenlikle, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tüm dijital varlıklarını tehdit eder noktaya dayanmıştı. Bu konuda neler yapılacağına ilişkin ayrıntıları sıralamıştı:
1- e-İmza sistemi sağlama alınmalıydı: e-İmza 6 haneli basit bir PIN ile kullanılır. Bunun yerine çift kimlik doğrulama işlemi ve SMS ile onay süreci zorunlu hale getirilmelidir.
2- YÖKSİS arşivi uyumu sağlanmalıydı: Yükseköğretim Kurulu Bilgi Sistemi’ndeki (YÖKSİS) her değişiklik, üniversitenin fiziki arşivinde saklanacak bir belgeyle desteklenmeli. Otomatik alarm sistemleri kurulmalı, bilgisayar kayıtları sürekli izlenmelidir.
3- Siber Güvenlik Denetimleri yaygınlaştırılmalıydı: Tapu Kadastro Bilgi Sistemleri (TAKBİS), Merkezi Nüfus İdaresi Sistemi (MERNİS), e-Devlet, e-Nabız gibi hizmetler yıllık en az iki kez bağımsız yetkililerce denetlenmeli ve sonuçlar kamuoyuna şeffaf bir şekilde ilan edilmelidir.
4- Geriye dönük inceleme başlatılmalıydı: Son 10 yılda elektronik ortamda diploma alan, sınav sonucu değişen, sistemlerde oynama yapılan tüm kullanıcılar incelenmeli, bilgisayar log kayıtları ışığında cezai işlemler hemen gerekliydi.
Sahte diplomayla kamuya sızma, sadece bir etik problem değil; bileşenlerin fonksiyonlarını felce uğratacak bir sabotajdır. Siyasi irade, yargı organları ve kamu denetçileri bu politikayı yalnızca bir “kişisel sahtecilik olayı” gibi değil; kalıcı bir devlet yaşam sorunu olarak ele almak zorundaydı.[2]

ŞAŞIRDIK MI? HAYIR!!
AKP Döneminin ilk Maliye Bakanı Kemal Unakıtan “Satacağız satacağız. Her şeyi satacağız. Kâr edeni de satacağız, zarar edeni de satacağız. Devleti ekonomik faaliyetlerden kurtarıncaya kadar satacağız. Pamuk eller cebe. Yerli yabancı herkes gelsin” cümleleriyle daha en başından niyetlerini ve tiynetlerini ortaya koyarak bugün gelinen noktayı işaret etmekten sakınmamış, ve neticesinde başta bir çoğu Erbakan Hocamız tarafından temeli atılan ve kurulan onlarca fabrika ve işletmeler yabancı sermayeye peşkeş çekilmiş, halkın hizmetine sunulması gereken otoyol köprü hastane vb. yerler yine aynı sekilde yabancı yatırım ortaklarına ihale edilerek halkın sırtına bir yük haline getirilmiş ve en sonunda büyük kerametler sergilemişcesine bir kez daha ekonomi koltuğuna oturan Mehmet Şimşek önceki döneminde: “Satacak birşey kalmadı” itirafında bulunmuştu. Ezcümle kapıya alacaklı geldiğinde evdeki en kıymetli eşyayı yok pahasına satışa çıkaran saf misali yerli ve milli ne varsa satmaktan imtina etmeyen şu AKP’nin Zengezur koridorunun 99 yıllığına ABD ye verilmesine tepki göstermesini ve bizi şaşırtmasını mı bekliyorduk. Elbette hayır!
HADİ CUMHUR İTTİFAKI SES ÇIKARAMIYORDU , YA MUHALEFET NEDEN SESİNİ YÜKSELTEMİYORDU?!!!
Buradan anlıyoruz ki ; İktidarı da , muhalefeti de kullanan yönlendiren veya hepsinin iplerinin yuları Siyonistlerin elindeydi…
Neden mi derseniz Milli Çözüm defaatle yazdı. Örneğin :
… Maalesef, AKP ve MHP’nin oluşturduğu Cumhur İttifakı’nca tekrar devreye sokulan ve aslında Siyonist-emperyalist odaklarca hazırlanan ve başarıya ulaşırsa kesinlikle Türkiye’mizin parçalanmasına yol açacak olan Yeni Çözüm Süreci hıyaneti karşısında, başta CHP olmak üzere YRP-Gelecek-DEVA ve Saadet gibi bütün Muhalefet Partilerinin, DEM Parti İmralı heyetini muhatap alıp görüşmeleri ve olumlu mesajlar vermeleri de, artık hepsinin Siyonist baronlara piyonluk yapmaya hazır olduklarını açığa vurmaktaydı. Demişti Milli Çözüm …
Aynı bunun gibi, Zengezur Koridoru konusunda da : Cumhur İttifakından tıs çıkmazken, MUHALEFET KANADINDA DA NİYE SESSİZLİK HAKİMDİ ?!.. İşte Milli Çözüm muhalefet konusunda söylediklerinde de HAKLI ÇIKMIŞTI.
İşte Mustafa Kemal’in Gençliğe Hitabesi’ni dikkatle okumanın ve gereğini yapmanın tam zamanıydı!
Ey Türk gençliği!
İstiklal (her bakımdan tam bağımsızlık) ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin (sermaye ve silah yönünden çok üstün bir kuvvetin) temsilcisi olabilirler. Cebren ve hile ile, (saldırı veya zorla veya hain iktidarların yaptığı ve milletten sakladığı hileli kanun ve anlaşmalar yoluyla) aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş (ekonomik ve stratejik kurumları ele geçirilmiş), bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış, (etkisiz, yetkisiz ve çaresiz konuma getirilmiş) ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.
Bütün bu ortam ve durumdan daha elim (üzücü) ve daha vahim (ürkütücü) olmak üzere, memleketin içerisinde iktidar sahibi olanlar (hükümet ve muhalefet partileri, sivil ve asker yüksek bürokrasi, yargı ve diğer yönetim yetkilileri) gaflet (vurdumduymazlık) ve dalalet (azgınlık ve dış güçlere yaslanmak) ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Daha da beteri, bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini; müstevlilerin (işgalci güçlerin, küresel sömürü çevrelerinin ve Siyonist emperyalist merkezlerin) siyasi emelleriyle (sinsi ve şeytani hakimiyet projeleriyle) tevhit edebilir (düşmanlarla iş birliğine girişebilir)ler.
Millet, fakr-u zaruret (işsizlik, fakirlik ve çaresizlik) içinde harap ve bitap düşmüş (yıkılmış ve yılgınlaşmış) olabilir.
Ey Türk istikbalinin (geleceğinin) evladı! İşte, bu ahval ve şerait (en kötü şartlar ve durumlar) içinde bile vazifen; Türk istiklal ve Cumhuriyetini kurtarmak (milli bağımsızlık ve bekamızı ve halkımızın ülke yönetimine hâkim olmasını sağlamak)tır.
Muhtaç olduğun kudret (sana gerekli ve yeterli olacak kuvvet ve cesaret, dış güçlerin himayesinde değil) damarlarındaki asil kanda mevcuttur. (Bizi asil ve şerefli kılan milli ve manevi değerlerimize; tarihi ve talihli dinamiklerimize, yani öz benliğimize ve bağımsızlık bilincimize sahip çıkmak suretiyle bütün bu tehdit ve tehlikeler aşılacaktır).
Evet Atatürk’ün, tam doksan sene önce, hem çöküş nedenlerini, hem de çıkış çarelerini gösterdiği meşhur Gençliğe Hitabesi’ni okuyup, anlayıp gereğini yapmazsak, Allah korusun çözülüş ve çöküş kaçınılmazdır!
https://www.millicozum.com/mc/ozel-yazilar/akp-turkiyesi-gercekten-bagimsiz-miydi-yoksa-hacli-ve-siyonist-abnin-tutsagi-miydi/
Akp iktidarı ve devamında Cumhur ittifakı’nın 23 yıllık karnesi ortadaydı. Eski Başbakan Merhum Prf. Dr. Necmettin Erbakan’nın yıllar öncesinde belirttiği gibi Ekonomik yıkım, Dış Politika Faciası ve Ahlak Tahribatıydı. Bunları fazlasıyla gerçekleştirmiş insanlar barınma ve temel beslenmeden mahrum bırakılmış, tarım ve hayvancılık bitirilerek bir nevi Anadolu’nun rahmi sökülmüş durumdaydı. Bu icraatlar yapılırken ise güzel jelatinlere sarılarak halkımıza yutturulmuştu. Dış politika da ise tıpkı Suriye, ırak; Libya ve yeni çözüm sürecinde olduğu gibi Zengezur koridoru konusunda da facia yaşatmışlardı.
Milli Çözüm, kahraman görünümlü işbirlikçilerin ve yandaşlarının gaflet ve hıyanetlerini ortaya çıkarmaktaydı!
Türkiye’nin kontrolünde olması gereken Zengezur Koridoru’nun işletmesinin 99 yıllığına ABD’ye bırakılması gafletten öte bir hıyanetti!
Zengezur Koridoru’nun; Türkiye’yi yok sayarak, Zengezur üzerinden dünyayla bütünleşme projesi olarak, şu işbirlikçi Cumhur İttifakı da kullanılarak sanki Türkiye’nin Milli hedeflerine uygunmuş gibi 99 yıllığına ABD’li şirketlere bırakılması gafletten çok öte bir hıyaneti yansıtmaktaydı.
Türkiye’nin uzun süredir talep ettiği Zengezur Koridoru’nun hayata geçirilmesi projesinin şimdi ABD’ye kaptırılması, Arz-ı Mevud’un yani BOP’un şeytani hedefleri doğrultusunda Siyonizm’e ve ABD Emperyalizmine peşkeş çekilmesiydi.
Doğal kaynak açısından zengin ve stratejik bir bölgedeki bu koridorun geliştirilmesine ilişkin bütün haklar artık ABD’ye ait olacaktı.
Sadece ekonomik amaçları olan bir koridor olarak sunmaya çalışılan Zengezur Koridoru’nun ABD’ye bırakılması başta Türkiye’nin ve İran İslam Cumhuriyeti’nin güvenliğini ve toprak bütünlüğünü hedef almaktaydı.
Zengezur Koridoru’nun ABD’ye bırakılması, hatta ABD’nin o bölgeye asker yığma hazırlığı… Dahası Azerbaycan’da gizli İsrail Üssü yanında yeni bir NATO Üssü kurulması… Sadece Azerbaycan’la değil, Rusya’nın Türkiye ile de bozuşması anlamını taşımaktaydı.
Azerbaycan, Ermenistan ve Türkiye’nin sınır komşusu İran ise ABD’nin rolüne karşı çıkmaktaydı.
“İstiklal ve istikrar istismarcısı” işbirlikçiler ve yandaşlarıyla birlikte “Yaycı”lıktan yancılığa terfi eden aydınlarımız bile tam bir müstemleke mantığıyla ABD’nin temsilcisi gibi konuşmakta; Zengezur Koridoru’nun Amerika’ya bağışlanması ve bağımsızlığımıza bir kelepçe daha vurulması gaflet ve hıyanetine nice hikmet ve kerametler uydurmaktaydı.
Maalesef Aliyev diktası ve Cumhur İttifakı, Atatürk’ün umutlarını ve Türkiye’nin çıkarlarını ABD ve İsrail’e bağışlamışlardı!
Zengezur Koridoru’nun ABD’ye bırakılması sayesinde;
Türkiye, Uzak Doğu ülkeleriyle olan ekonomik ve stratejik çıkarlarından mahrum bırakılacaktı.
Türkiye hem kullanılmakta, hem de etkisiz kılınarak BİP (Büyük İsrail Projesi) ekonomik ve jeopolitik hedefine ulaşacaktı. Yani Büyük İsrail, Ermenistan’ı ve Azerbaycan’ı da kapsayarak merkez devlet sınırları olarak kurulacaktı.
Zengezur Koridoru projesinde; Amerika patron, Ermenistan ve Azerbaycan taşeron, Türkiye ise garson olacaktı!
“VATANA İHANET”in yeniden tanımlanması; şahsi iktidarları için ülkenin çıkarlarını ve umutlu çağlarını satanlara daha etkin ve keskin cezaların hazırlanması lazımdı.
“Maalesef Aliyev diktası ve Cumhur İttifakı, Atatürk’ün umutlarını ve Türkiye’nin çıkarlarını Zenzegur ile ABD ve İsrail’e bağışlamışlardır!”
Şahsi iktidarları için ülkeyi, coğrafyayı, insanı Siyonizme peşkeş çekenler insanlığa karşı suç işlemekteydi. Hukuk karşısında ve mahkeme-i kübrada mutlaka hesap verecekti.
Dijital bilgi güvenliğimize dahi sahip çıkmayanlar ülkenin etrafının İsrail’le çevrilmesine hiç ses çıkarır mıydı?
Atatürk’ün ülkeden kovduğu Helen pisliklerinin kemiklerini ülkeye getirilip gömülmesi için izin verenlerden vatana sahip çıkmaları beklenemezdi. (Haberler: Atatürk “Fesat ve ihanet yuvası” nitelendirdiği Fener Kilisesi’nin Papazı 6. Konstantin’i, 1925’de Türkiye’den sınırdışı etmişti. O papazın kemikleri AKP’nin izniyle 86 yıl sonra İstanbul’a getirilip gömülmüştü.)
Türkiye’nin bir an evvel şerefli at gibi bu işbirlikçi iktidar ve ortağını sırtından atması milli güvenlik meselesidir. Çünkü hırsız içerde olunca kapı kilit tutmuyordu.
Bir an evvel Milli Çözüm öncülüğünde Milli mutabakat hükümetinin kurulması ve milli politikalara geri dönülmesi zaruriydi.
ASIL SORUMUZ, HATTA SORUNUMUZ ŞUYDU:
İktidar mensuplarından niye hala bu konuda hiçbir tepki çıkmamıştı çıkmamaktaydı?!!!
Milli Çözüm’ün ısrarla vurguladığı: ” VATANA İHANET’ İN yeniden tanımlanması; şahsi iktidarları için ülkenin çıkarlarını ve umutlu çağlarını satanlara daha etkin ve keskin cezaların hazırlanması lazımdı.” ifadeleri üzerinde MİLLİ DEVLET AKLI’nın duracağı kesindi.. Siyonizmin onca plan ve projelerine onay vermek imza atmak veya sessiz kalarak onaylamak ya da medyadan uzak tutarak desteklemek, artık dur demenin vaktidir. Yeter artık…
Buradan tüm Siyonizm’ in İşbirlikçilerine ve Hainlere Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözüyle sesleniyoruz:
” Türk Milleti, şimdiye kadar olduğu gibi; fıtratındaki asalet ve maneviyatındaki ferasetle doğru ve haklı yolu mutlaka görecektir. Onu yolundan saptırmak isteyenler; er veya geç, kahru perişan edilecektir. ”
İfadelerinden yola çıkarak inşaallah bu ve benzeri tüm ihanet projelerinin ve gayretlerinin uygulayıcısı işbirlikçi iktidarın ve arkasındaki Siyonizm’in etkisiz çaresiz bırakılarak son bulması için Milli Çözümlü Milli Mutabakat İktidarının bir an evvel kurulması en öncelikli meselemizdir. Ve inşaallah bunun müjdesini her söyledikleri bir bir çıkan gerçekleşen Aziz Erbakan Hocamız taaa 45 sene önce vermiş :
“Bakın size kesinlikle ifade ediyorum ki:
TÜRKİYE’NİN KURTULUŞU;
Milli Çözüm’e inanan bir Cumhurbaşkanı’nın o makama oturması,
Milli Çözüm’e inanan bir Hükümet’in kurulması
ve yeni bir devrin başlamasıyla mümkündür!”
Prof. Dr. Necmettin Erbakan
(TRT Basın Toplantısı, Yazarlar soruyor – Nisan 1980)
Ne yazıkki, makaleyi özetleyen cümle bu olsa gerek:
“Bu tarihi projede; Amerika patron, Ermenistan ve Azerbaycan taşeron, Türkiye ise garson olacaktı!”
Ancak bütün bu ihanetlerin hesabının sorulmayacağı sanılmasın. Milli Devlet aklı, belirli aşamalara kadar istismar ve ihanetlere müsade edebilir. Ama gün gelir, tereyağından kıl çeker gibi, hem aleyhte olan durumu kazançlı hale çevirir, hem de ilgililerden en etkin şekilde hesap sorup, cezasını keser.
Tarih bunlar hiç unutmayacak..!?
AKP hükümeti yine kendisinden beklenen;
Filistin karşıtı ,İsrail’in dostu Aliyev Hükümeti ile, “dostum” Dediği tramp’ın öncülüğünde yine bir anşlaşmaya imza attı…
Akp, orta asyada Rusya’ ile, DoğuTürkistan da, çinin yanında.!?
Avrupa’da, Ukrayna, İtalya, Fransa ile,…
Türkiye’de Mhp – Akp; Dem, Öcalan, pkk (Amerika) “Terörüz Türkiye'” Sloganı ile gündem..!?
Ama yanı başında ne Ortadoğu’da Yemen Le, ne İran ile hiç kayda değer bir askeri ve siyasi bir anlaşma yok.!? Çünkü Amerika’ lı Tramp ı yok..!?
İsrail 2 yıldır , Filistin de katliam yapıyor, ama Akp burdaki katliamın durdurulması için koridor bırakalım, bir adım bile atmıyor,.?! Akp Sadece lafla tabanın gazını almak için İsrail e, arada bir çıkış yapıyor…
Avrupa’da İtalyan şirketi olan İsrail’e silah sağlayan firma ile selçuk bayraktar in silah anlaşma imzalaması, unutmayacak tarih sizleri…
Ukrayna’ya Azerbaycan siha iha,
Filistin e, Yemen’e, İran a, hiçbir şey yok.!?
Tarih bunlar hiç unutmayacak..!?
Yandaş medyanın bize haber vermediği bu önemli noktaları bize ileten ve bizi uyandıran bilgilendiren çok değerli yazarımız Ahmet Akgül beyefendiye teşekkürlerimizi arz ediyoruz Cenabı Allah kendisinden ebediyen razı olsun
“İstiklal mücadelesinde Anadolu topraklarını işgal eden emperyalist ülkelerin bugün aynı planlarını çok daha tehlikeli ve sinsi oyunlarla gerçekleştirmeye çalıştığını” belirten Erbakan Hoca’nın:
“Milletimiz tıpkı Milli Mücadele günlerinde olduğu gibi, bu sinsi planları boşa çıkaracak inanç, azim ve kararlılığa sahip bulunmaktadır.
Sahip olduğu tarihi tecrübe ile bu oyunları tekrar boşa çıkaracaktır. Bizler tarih boyunca, dünyaya huzur ve saadet getirmiş bir ecdadın varisleri olmanın onurunu ve sorumluluğunu taşımaktayız. “Yiğit düştüğü yerden kalkacak”, Türkiye yeni ve adil bir Medeniyet değişimine öncülük yapacaktır. Bugün dünyaya hakim olan açlık, sefalet, kan ve gözyaşına son verecek iradeyi, yine milletimiz ortaya koyacaktır. “Uydu değil, lider ülke’ vizyonu doğrultusunda; önce Yeniden Büyük Türkiye, ardından Yeni Bir Dünya mutlaka kurulacaktır.
Bizim Atatürk AHMET AKGÜL
Büyük Devlet Adamı Atatürk ün siyasi dehasıyla İran ile karşılıklı anlaşarak Türkiye ye kazandırdığı , Türkiye nin Uzak Doğu ve Orta Asya Türkî Cumhuriyetlere açılan kapısı olan zengezur koridorunun kontroü ; İsrail işbirlikçisi Akp yönetimi ve Azerbaycan yönetimi eliyle 99 yıllığına Abd ye dolayısıyla İsrail’e devredilmiş durumdadır maalesef.
Bu koridorun önemini yıllar öncesinden dile getirip yöneticileri uyaran Millî Çözüm ün haklılığına bir kez daha şahit olmaktayız…