NAMAZ, ALLAH’IN HUZURUNA ÇIKMAKTIR!
Namaz; insanın Rabbiyle buluşmasıdır. Namaz, kulun Allah’a yaklaşmasıdır. (Bak: Alak: 19)
Namaz; Yüce Sahibini hatırlamak ve hesap (rapor) sunmak üzere, mü’minin Yüce Divan’a durması ve bizzat Allah’la konuşmasıdır. (Bak: En’am: 72)
Namaz; kişinin Cenab-ı Hakk’a yaranması, yalvarması, arzu ve ihtiyaçlarını O’na sunması, dua ve niyazda bulunmasıdır.
Namaz; mü’minin miracıdır, kulun Allah ile arasındaki en mübarek bir vuslat rabıtasıdır ve namaz en büyük zikrullahtır.
Temizlik, taharet, abdest ve niyet; bunların hepsi adım adım bu manevi buluşmaya ve Allah’la konuşmaya birer ön hazırlıktır.
Kıbleye ve Kâbe’ye yönelmek ise; namazın, sadece hayali ve sembolik bir ibadet değil, hakiki ve fiili bir münasebet ve ibadet olduğunu ve bizzat Rabbinin huzuruna durulduğunu hatırlatmaktadır.
Niyet ise; kimin huzuruna duracağını, kulluk ve ibadet şuuruyla hangi hareketlerde bulunacağını ve Rabbiyle neler konuşacağını… Namazdan sonra Allah’a verdiği sözleri nasıl tutacağını kafasında ve kalbinde tasarlamak ve programlamaktır.
Ve (iftitah) başlangıç tekbiriyle kulun Rabbiyle konuşması ve manevi buluşması başlamaktadır:
Allah-u Ekber: Allah’ım, Sen en büyüksün!.. Her hususta en güçlüsün!.. Karşısında el bağlayıp kıyama ve saygı duruşuna geçilmeye, her türlü sıkıntı ve sorunumuz Kendisine arz edilmeye ve mutlak yardım dilenmeye; kısaca ibadet, hürmet ve muhabbet edilmeye en layık ve müstahak olan Sensin!..
Euzu Besmele: Allah’ım, bu namazımı huzurla ve şuurla tamamlamam ve hayatımın her safhasında istikamet üzere bulunmam hususunda, kovulmuş şeytanın, şeytanlaşmış insanların ve tağuti nizamların şerrinden ve onların fitne ve vesvesesinden Sana sığınıyor, Rahman ve Rahim olan ismine güvenerek başlıyorum.
Sübhaneke: Allah’ım, Seni tesbih ve tenzih ederim. Ne Zatında, ne icraatında, ne de şeriatında asla eksiklik ve çirkinlik olmadığına inanır ve söylerim. Bize lütfettiğin her türlü nimet ve fazileti Senden bilir ve Sana can-u gönülden teşekkür ederim. Senin mukaddes ismin mübarek ve muhteremdir. Senin azamet ve celalin pek yüksektir. Ve Senden gayri ilah yoktur. Yaratanımız Sensin, yaşatanımız Sensin, hayatımızı huzur ve haysiyetimizle geçirmek için gerekli ve yeterli olan temel kanunlarımızı koyanımız Sensin… Rızasını amaçladığımız ve memnun etmeye çalıştığımız Sensin…
Fatiha: Benim ve bütün âlemlerin Rabbi olan Allah’ım… Her türlü hamd ve şükür, övgü ve zikir Senin içindir… Çünkü her şey Senindir, Senin eserindir ve Senin nimetindir!
Sen Rahman’sın. Herkese ve her şeye acıyan, ihtiyacımızı karşılayan ve bizi varlıkta tutansın.
Sen Rahim’sin… Sonsuz Rahmet sahibi olan, kusurlarımızı bağışlayan ve her halde esirgeyen ve koruyansın…
Hesap ve kıyamet gününün yegâne Mâliki ve Hâkimi makamında bulunan, önünde ve sonunda her şeyin gerçek sahibi olansın!..
Allah’ım, ben bütün Müslümanları ve inancını hâkim kılmaya çalışanları temsilen huzurundayım. Ben bu mübarek ve muhteşem İslam vücudunun ve manevi cihad ordusunun bir azasıyım. Bu nedenle benliğimi ve bencilliğimi atarak Sana söz veriyor ve yalvarıyorum:
Biz ancak Sana kulluk ediyoruz ve yalnız Senden yardım dileniyoruz. Kur’an’ın kurallarına ve temel insan haklarına aykırı olan bütün sistemlerin hayırsız ve yararsız olduğuna inanıyor, gerçek huzur ve hürriyeti ancak İslam’ın Adil Düzeni’nde bulacağımızı biliyoruz.
Ya Rab, bizi Sırat-ı Müstakime hidayet buyur. Kendilerine in’am ve ihsanda bulunduğun nebilerin, sıddıkların, şehitlerin ve salihlerin yoluna ilet. Onlar Senin nimet ve faziletine ulaşmak için nasıl ibadet, gayret ve cihad ettilerse, aynı hizmet ve ciddiyeti bize de lütfet… Tembellikten ve kuru temennicilikten bizi kurtar…
Gadabına uğrayanların, dalâlete sapanların, (Siyonist Yahudilerin ve emperyalist Hristiyanların, masonların ve münafıkların) yolundan ve halinden bizi uzaklaştır. Amerika’nın ve Avrupa’nın hem çirkin ahlâkından hem de zalim ahkâmından (hukukundan), hem Birleşmiş Milletler, NATO ve Ortak Pazar (AB) gibi şeytani teşkilatlarından medet ve inayet umacak kadar bizi cahil ve gafil bırakma! Amin…
Rükû: Allah’ım, benim acizliğimi ve asiliğimi, Senin de Azizliğini ve Azametini biliyor ve huzurunda saygıyla eğiliyorum. Senden gayrı hiç kimseye ve hiçbir şey karşılığında böylesine boyun bükmeyeceğime, her hususta kesinlikle Sana güveneceğime ve Senden ümit edeceğime söz veriyorum.
Sübhane Rabbiye’l-Azim: Ey Azamet ve İzzet sahibi Rabbim… Her türlü noksanlıktan, yanlışlıktan ve haksızlıktan beri ve ari olan Allah’ım; bizlerin ibadet ve hizmetine ihtiyaç duymaktan Seni tenzih ederim…
Semi Allah-u Limen Hamideh: Allah’ım Sen, benim hamdimi ve övgümü duyuyorsun. Huzurunda saygıyla eğildiğimi görüyor ve her halimi biliyorsun!.. Her an ve her durumda Senin gözetimin ve denetimin altında imtihan edilmenin şuuruyla davranıyorum.
Rabbena Leke’l-Hamd: Rabbimiz, hamdimiz de, hürmetimiz de ancak Senin içindir… Yalnız namazda değil, her yerde ve her türlü nimet ve fazilette Senin hükümlerine, helâl ve haram ölçülerine göre hareket etmekliğim, Sana tazim ve teşekkürün ifadesidir.
Secde: Mü’minin benliğinden geçip, kulluk nedeniyle Allah’ın huzurunda yerlere kapanması halidir. Nefsinden ve şeytanın esaretinden kurtulup Allah’a yaklaşmanın zirvesidir.
Sübhane Rabbiye’l-A’lâ: Ey Yüceler Yücesi Rabbim! Her takdirin güzeldir. Her taksimin yerindedir. Önünde secdeye kapanıyor, yüzümü gözümü yerlere sürüyorum. Her türlü kemâli Senin Zatında ve her çeşit kusuru ve zevali ise kendi şahsımda görüyorum. Vahdetin ve azametin karşısında hiçliğimi kabulleniyor, nefsimi tepeliyor ve Sana teslim oluyorum. Gerçek huzuru ve hürriyeti Sana secde etmekte buluyor, dünya bağlarından kurtuldukça Mevlâ’ma ve maksuduma yaklaştığımı hissediyorum.
Tehiyyat:
Allah’ım! Tehiyyat, salavât ve tayyibat Senin içindir. Her türlü kalbi, bedeni ve mali ibadetler, dua, sena ve övgüler; tayyib, temiz ve güzel haller Sana layıktır ve Sana aittir.
Sana da selam, Ey Nebi!.. Ki Allah’ın rahmet ve bereketi Senin üzerinedir. En mükemmel tezahür ve tecelli örneğimiz Sensin!..
Allah’ım, aynı zamanda selâmetini, her türlü nimet ve faziletini, rahmet ve mağfiretini bizlerin ve bütün salih kimselerin ve mü’minlerin üzerine indir. Sana iman ve itaat eden, haklı ve hayırlı bir istikamete giden, kendisine ve çevresine yararlı işler gören tüm kullarını sevindir ve şereflendir…
Dünyanın neresinde olursa olsun, zulüm ve zillet altında kıvranan, haksızlığa ve hakarete uğrayan, hastalık ve fakirlik içinde bulunan Müslümanları sükûnete ve selamete erdir.
Şehadet: Ben kesinlikle inanıyor ve ilan ediyorum ki; Allah’ım, Senden başka İlah yoktur. Kur’an’daki hüküm ve haberlerin Hak’tır ve mutlaka uygulanmalıdır.
Ve ben yine şahitlik ediyorum ki; Hz. Muhammed (SAV) kulun ve Resulündür. Onun sünneti ve hayat sistemi tek kurtuluş yoludur. Ve her halde Ona uyulmalıdır.
Salavât: Allah’ım; Efendimiz, Ebedi Önderimiz ve her hususta örneğimiz olan Hz. Muhammed’e ve Onun mübarek ve muhterem âline ve ailesine, ashabına ve ümmetine salât ve selam olsun. Onların kadr-u kıymetini yücelt. Tıpkı Hz. İbrahim’e, âline ve tâbilerine selamet ve bereketler verdiğin gibi.
Allah’ım, bizi Efendimizin sünnetine ve hayat sistemine sahip çıkan, bu yolda cihad ve gayret içinde bulunan kullarına kat… Şüphesiz Sen dillerde övülen, gönüllerde sevilen ve huzurunda secde edilensin!..
Allahümme Ente’s-selamü ve minke’s-selam. Tebarekte Ya Zel Celali vel İkram: Allah’ım, Sen Selâm’sın ve kullarını selamette tutansın. Her türlü rezalet, sefalet ve felâketten koruyup kollayansın. Ey yücelik ve iyilik sahibi, bizi de sevindir ve bereketlendir. Cehaletten, gafletten, zahmet ve zilletten bizi kurtarıp izzetlendir, nefsimize ve şeytani kesimlere karşı zafere eriştir. Amin!
İşte bütün bunlar içindir ki Namaz; Allah’la yapılan bir mükâleme (konuşma) ve mukavele (antlaşma)dır.
Ne mutlu şuur ve huzurla namaz kılanlara! Ne mutlu günde en az beş sefer Rabbiyle konuşanlara!.. Ne mutlu Allah’a verdiği sözde duranlara. Ve ne mutlu namazı Miraç, Mevlâ’nın rızası ise amaç olanlara!..
Bütün bu gayretler, ibadet şuuru ve imtihan sorumluluğu kapsamında değerlendirilmelidir.
Bir hizmet ve gayretin ibadet sayılması için beş temel şart gereklidir:
1- O, âdet cinsinden ve dünyevi bir hedefle-hevesle değil, Allah emrettiği için yapılmalıdır.
2- Emredilen ve öğretilen şekilde yapılmalıdır.
3- Emredilen ölçüde ve miktarda yapılmalıdır.
4- Emredilen zaman ve mekânda yapılmalıdır.
5- Bu emirler önem ve öncelik sırasına göre yapılmalıdır. (Farz ve vacip hizmetler dururken, sünnet ve nafile gibi ibadetlerle uğraşanlar hüsrandadır!)
Örneğin: Niçin Namaz Kılıyoruz?
Bakınız, namazın “5 S” sevabı ve yararı sayılır:
a) Namazın sevap ve ahiret hazırlığı faydası vardır.
b) Sağlık ve temizlik faydası vardır. (Taharet, abdest gibi.)
c) Spor faydası vardır.
ç) Sosyal tanışma ve dayanışma faydası vardır.
d) Namazın sivil savunma ve cihada hazırlık faydası da vardır. Hatta Mihrab; (Harb) kökünden-Şeytanla ve nefs-ü hevâyla harb edilen yer demektir. Mihrab: Cihada (emredildiği an toplanmaya yarayan ve emir-komuta disiplini altında ibadet yaparak fiili cihada) hazırlık yapılan caminin en merkezi ve önemli mevkiidir. Bu halde şuurla ve huzurla namaz kıldıran ve kılanlar da “Muharib”dir.
İşte bunların hepsi namazın hikmetleridir, yararlı yönleridir. Ama bunların hiçbirisi NAMAZ’ın illeti-asıl sebebi değildir. Çünkü namaz sadece Allah emrettiği için eda edilir.
Şimdi bize bu hikmet ve hakikatleri öğreten ve nezih ömrüyle fiilen gösteren Erbakan gibi bir Zata, sebepsiz ve seviyesiz şekilde sataşan, aleyhinde yalanlar uyduran ve mevcut iktidara yaranmak için yalakalık yapan Cübbeli cerbezeciler, acaba; gerçekten namaz ve niyaz ehli midir, yoksa riyakâr ve hokkabaz tipler midir?
Namazın Önemini ve Hikmetini vurgulayan bir rüya:
Rüyamda; eşimle birlikte İsmail Fındık amcanın (Milli Görüş’ün değişik kademelerinde yıllarca görev yapmış, bir süredir evinde yaşam mücadelesi veren muhterem ve mücahit bir şahsiyetin) evine ziyarete gidiyoruz. Evi büyükçe bir binanın üst katlarından birindeymiş. Binanın zemin katı, cami olarak yapılmış. Eşim: “Ziyarete, namazı kılıp öyle çıkalım!” dedi. Onlarca basamak indik, oldukça güzel bir cami olan kata geldik. Cami, İsmail Fındık amca tarafından yaptırılmış. İkindi namazını kılıp yukarıya çıktık. İsmail amcanın iki oğlu da eşimin yanındalar fakat daha genç olan çocuklarının 80’li 90’lı yaşlarda olduğunu görüp şaşırıyorum ve: “Daha bu yaşta nasıl bu kadar ihtiyarlayabilirler?” diye soruyorum kendi kendime. Onlar önde ben arkada yürüyoruz. Kata varınca kapıyı amcamızın eşi açıyor. Selamlaştıktan sonra, bizi İsmail amca için yoğun bakım ünitesine çevirdikleri odanın kapısına götürüyor ve kendisi diğer misafirlerinin yanına dönüyor. Biz kapıyı açıp içeriye girince İsmail amcanın vücudunun her yerinde değişik kablolar bağlı olduğu halde kendinde olmadan yattığını, başucunda da Aziz Erbakan Hocamızın sandalyede oturduklarını görüyoruz. Sağ elleriyle amcamızın sol elini tutmuş, dua okuyorlar. Yavaşça selam verip giriyoruz. Erbakan Hocam boştaki ellerinin işaret parmaklarını dudaklarına götürüp sessiz olmamızı işaret buyurup, sonra da müsait yerleri gösterip oturmamızı emir buyuruyorlar. İşaret buyurdukları yerlere oturup duanın bitmesini bekliyoruz. Biz de içimizden şifa ayetleri okuyoruz. Dua bittikten sonra ellerini yüzlerine meshedip, amcamızın yüzüne ve başına sürüyorlar. Sonra bize: “Hoş geldiniz!” deyip şöyle devam ediyorlar: “İnsan; hayatını, namaza benzetmeli. Niyetini tam ve sağlam almalı, öyle ki dışarıdan hiçbir şey onu niyetinden, huzurundan ve kararından döndüremesin. Sonraa, ellerinin tersiyle kulaklarını dünyanın tüm yanlışına kapatmalı, en büyük yanlış olan bâtılın etkisine kapatmalıı, bir yandan da bu sağlam duruşuyla bâtılın karşısındaki Hakkın temsilcisi olduğunu herkes bilmeli, anlamalıı. Sonraa, ellerini kalbinin üzerine öyle bir kilitlemeli ki, haramı kapıdan sokmamalı. Zira insanın kapısı kalbidir. Haram; yanlışın adıdır. Yanlış, bâtıl olan veya ona yönelten her şeydir. Sonraa, tüm dış etkenlere ve saldırılara karşı, tüm caydırıcı politikalara karşı dimdik ayakta (kıyamda) durmalıdır. Ta ki biraz yorulup, biraz özleyip, Rahimü’r-Rahman’a buluşma talebi göndermek için, yorulan, belki de bağı çözülmek üzere olan dizlerini elleriyle kavrayıp Rabbiyle buluşma talebinde bulunmalıdır. (Rükûa varmalıdır.) Talep, namaza veya ömre başladığı anki samimiyetinden tutun da, o ana kadarki tüm hareketleri göz önünde bulundurularak, bu dilek beklemeye alınır. Sonraa, insan yarı ümit, yarı korku içinde ve inancının gereği olarak omuzuna yüklenen Hakk ve bâtıl mücadelesinin ağırlığı ile (‘Semiallahü Limen hamideh = Yüce Allah hamdimi ve huzuruna kavuşma talebimi işitti’ diyerek) hafif doğrulur, bekleme esnasında eğer kendisi elemeyi geçmiş ise, büyük buluşma için, özlem gidermek üzere geçit (izin) verilir, ve ruhsat tanınır. İnsan artık yaşanmışların yorgunluklarından, o ana kadarki dış etkenlere karşı dik ve sağlam durmanın ağırlığından, kendini buluşma alanına bırakır. İşte insanın Rabbiyle buluşma yeri, güç, enerji ve en önemlisi de iman depolama yeri secdedir. Orada, arada kimse olmaz, görüş açık görüştür, yazıcı çizici kimse yook. Kul, yalnızca O’nunladır. Ne isteyecekse sıralar. Bu buluşma insana ağır gelir, insan (celse için) doğrulup oturur ama tadını aldı ya bir kere, yeniden buluşma yerine bırakır kendini. Sonraa, insana ‘otur’ denir, insan (tehiyyata) oturur. İstekleri not edilir. Nerede, nasıl kabul olacağı, istekleriyle imtihanının nasıl olacağı aslında ona söylenir. Baştan itibaren yaptıklarındaki samimiyete göre içine ilham edilir ve bir rahatlama, bir huzur verilir. Aksi halde ise bir uyku hali, bıkkınlık, hafif zorlanma ile ayağa yeniden kalkar. Bu hal sadece yaptıklarına değil niyetine de şahit olan kameraman meleklerine selam vererek son bulur. (Daha bazı bölümlerini miraca, bazı bölümlerini sırat köprüsüne benzetiyorlar. Hatta namazın başlamasını ve bitmesini insanın doğumuna ve ölümüne benzetiyordu ama hatırlamıyorum.) Sonra devam ediyorlar: “Sen konuyu ne zaman anlatacaktın?” diye soruyorlar bana. “İlk toplantıda Aziz Hocam!” diyorum. “Bizim Süleyman Arif’in bir kitabı var ya konuyla ilgili, ona bir göz at. Ahmet’e de rüyanı anlat. Namaza sıkı bir şekilde hazırlansın da, kalbinden vursun dinleyenleri. Öyle ki kalkıp tam olarak namaz kılabilsin dinleyen, o ayarlar notayı!” deyip gülümsediler. “Sonra sen de ekibine anlat. Hatta öğrencilerine de anlat!” buyurdular. (Anadolu Gençlik Derneği’nde bir ara ilgilenmem için verilen iki öğrenci evi vardı, Allah-u âlem onları kastederek.) Bu şekilde uyandım. (Konya – 27.12.2015)
Te’vili:
1- Bu rüya, muhterem İsmail Fındık amcamızın sadakatine, hizmet ve gayretlerinin makbuliyetine ve Aziz Erbakan Hocamızın özel himmetine mazhariyetine…
2- Başta namaz, bütün ibadet ve hizmetlerin Allah’a kurbiyet ve rızasına-huzuruna nailiyet niyeti ve ciddiyeti ile yapılması gerektiğine…
3- Çocuklarının çok yaşlanmış görünmeleri, hem imani kemâle erişeceklerine hem de inşaallah uzun ömür süreceklerine…
4- Özellikle mü’minin miracı olan namazın; huşûyla, şuurla, erkânıyla ve zamanında, mümkünse camiye koşarak veya mevcut arkadaşlarla cemaat yaparak kılınması ve özellikle Aziz Hocamızın öğrettiği huzurla eda olunması icap ettiğine…
5- Üstadımızın yorumlarının ve Milli Çözüm yazılarının Hocamız yanında ve inşaallah Rabbim katında makbuliyetine ve bu nedenle dikkatle takip edilmesine işarettir.
En doğrusunu Allah bilir.

Ey Rabbimiz,
Bizleri, şuur ve huzurla namaz kılanlardan eyle!
Bizleri, günde en az beş sefer Rabbiyle konuşanlardan eyle!
Bizleri, Sana verdiği sözde duranlardan eyle.
Bizleri, namazı Miraç, Mevlâ’nın rızası ise amaç olanlardan eyle!..
Amin.
“İslam, şekil değil, şuur dinidir” gerçeğini çok güzel anlatan bir yazı olmuş.
Huzurun kaynağı olan namazın önemi ve hakikati, ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi.
Rabbimize sığınma, O’nunla ahitleşme, nefsimizi terbiye etme ve büyük cihada, Hakkın hakimiyeti yolunda gayret etme niyetini ve amacını ortaya koymaya hazırlık olan namaz, mümini olgunlaştıran temel bir ibadettir.
Rabbimiz, bütün ibadetlerimizi şuurla yerine getirebilmemizi nasip eylesin.
Namaz, insanı Allah’a yakınlaştıran en güzel ibadettir. Ruhun dinginliği ve kalbin huzuru namazda bulunur. Her rekât, insanı günahlarından arındırır ve Allah’ın rahmetine götüren bir kapıdır. Namaz, insanın hem içsel disiplinini hem de sabrını güçlendirir; hayatın karmaşasında bir sığınak, gönül dünyasında bir ışık olur. Her vakitte kılınan namaz, insanı hem dünyada hem ahirette yücelten eşsiz bir ibadettir.
Bu makaleyi okuyana kadar şimdiye kadar kıldığımız namaz, namaz değilmiş hissi uyandırmıştır..! içeriğini bilerek düşünerek Alllahın huzuruna durmak namazın gerçek manasının Rabbimize yaklaşmaya bir vesile kılmak ne kadar güzelmiş . Teslimiyetteki şuurun essiz huzuru ile kılıcağımız namaz hem dünyada hem Ukbada kazancın garantisi olacaktır. Rabbimiz bizleri bu şuurla namaz kılanlardan eylesin.Amin
Onların (sadık Müslümanların) yanları (gece namazına kalkmak için) yataklarından uzaklaşır. Rablerine korku ve umutla dua edip (yaklaşırlar) ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak edip (ahirete hazırlanırlar).Secde 16
https://www.mealikerim.com/32/secde/16
Herşeyin başı şuur ve niyettir.
Sağlam bir şuur ve sağlam bir niyetinin peşinden gelen gayret berekettir.
Bu yazıyı okuduktan sonra ibadetlerimi daha da şuurlu yerine getirmeye başladım. Hergün okunup şuur tazelemesi yapılması gereken bir makale. Kaleminize sağlık. Allah razı olsun.
Alimlerin ittifakla ifade ettikleri bir husus vardır: Taklit değil tahkik efdaldir. Yani yapılan bir işte amacın ne olduğunu bilerek yola çıkmak, doğacak neticelerden faydalanma imkanı verecektir. Bilakis bilmeden, sırf birileri yapıyor diye, birilerinden görüldü diye bir işi yapmak; Üstadımızın deyimiyle ilacı içmek yerine reçeteyi yüzüne gözüne sürmeye benzer. Çok şükür hayatımızda önemli bir yer tutan namazın aslında ne olduğunu ve hangi mana ile hayatımızda olduğunu hatırlamış olduk. En önemlisi ise çoğu zaman unuttuğumuz üzere; namazı Allah (cc) emrettiği için kıldığımızı yeniden hatırlamış olduk. Ve yine tüm ibadetler gibi namazın da cihat için hazırlık olduğunu hatırlamış olduk. Aziz Erbakan Hocamızın rüya aleminde buyurdukları gibi “tam olarak namaz kılabilme” gayretimizde bize namazın ne olduğunu hatırlatan Milli Çözüm’den ve Üstad Ahmet Akgül hocamızdan Mevla razı olsun. Kabul olmuş namazlar kılabilmemiz duasıyla… Amin.
Namaz Dinin Direği Cihad İse Zirvesidir!
Ne mutlu şuur ve huzurla namaz kılanlara! Ne mutlu günde en az beş sefer Rabbiyle konuşanlara!.. Ne mutlu Allah’a verdiği sözde duranlara. Ve ne mutlu namazı Miraç, Mevlâ’nın rızası ise amaç olanlara
Rabbimiz hakkıyla ibadet eden ve namaza durduğunda dünyayı unutan kullarından eylesin… Ne kadar şükretsrk azdır bunları okuyup duyduğumuz için…
Erbakan Hocamız Namaz dinin direği Cihad ise zirvesidir ”bıyurmuşlardı… Ne kadar güzel bir söz… İnşaAllah hakkıyla anlar ve gereklerini yapabiliriz… Amiin
İşte bütün bunlar içindir ki Namaz; Allah’la yapılan bir mükâleme (konuşma) ve mukavele (antlaşma)dır.
Ne mutlu şuur ve huzurla namaz kılanlara! Ne mutlu günde en az beş sefer Rabbiyle konuşanlara!.. Ne mutlu Allah’a verdiği sözde duranlara. Ve ne mutlu namazı Miraç, Mevlâ’nın rızası ise amaç olanlara!..
Bu (Kur’an), kendisinde asla şüphe (çarpıklık, karışıklık ve yanlışlık) bulunmayan, (ahirete inanan, ona hazırlık yapan, her türlü küfür ve kötülükten sakınıp Allah’ın rızasını arayan) müttakiler için yol gösterici olan bir Kitaptır (ki, mü’minlere hayat ve huzur rehberidir ve Allah’la kulları arasında bir sözleşmedir).
Onlar; (o müttakiler ki kesinlikle ve içtenlikle) gaybe (yani görmedikleri, ama varlıklarından asla şüphe de etmedikleri gerçeklere) iman edenlerdir, namazı dosdoğru (şuurlu ve huzurlu şekilde kılıp) ikame edenlerdir, ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak edenlerdir. (Helâl ve meşru kazançlarından, Allah rızası için, gerekli yerlere ve ihtiyaç giderici ölçüde verenlerdir. Farklı Din ve kavimden herkesin insanca yaşayacağı Adil bir Düzeni ve devlet disiplinli infak sistemini kurma gayreti güdenlerdir.) [Not: Ğayb; olmayan ve aslı bulunmayan şey değildir, çünkü olmayana iman, akla muhaliftir. Oysa Ğayb; zahiren görünmeyen, ama mevcudiyeti ve etkileri; eserleriyle, tecelli ve tezahürleriyle kesin bilinen ve inkârı akla ve vicdana ters düşen hakikatlerdir.]
YA RABBİ, BENİ TÜM KARDEŞLERİMİ, NAMAZI DOSDOĞRU(ŞUURLU VE HUZURLU ŞEKİLDE İKAME EDENLERDEN EYLE, NAMAZI MİRAÇ OLANLARDAN, RABBİYLE KONUŞANLARDAN, VERDİĞİ SÖZDE DURANLARDAN SADECE RABBİMİZİN RIZASINI GÖZETENLERDEN, MÜCAHİT MUTTAKİ KULLARDAN EYLE AMİN.
Çok etkileyici ve mükemmel bir makale gerçekten. Namazın özü muhteşem bir şekilde anlatılmış.Makaleyi okuduktan sonra daha şuurlu ve huzurlu bir şekilde Rabbimizin huzuruna çıkmamıza vesile oldunuz Allah razı olsun.
“Ne mutlu şuur ve huzurla namaz kılanlara! Ne mutlu günde en az beş sefer Rabbiyle konuşanlara!.. Ne mutlu Allah’a verdiği sözde duranlara. Ve ne mutlu namazı Miraç, Mevlâ’nın rızası ise amaç olanlara!..”
Lise yıllarımda hocamız aşağıdaki olayı anlatmıştı,makaleyi okuyunca daha iyi anlamış oldum.
Hz Ali (a.s) bir savaşta bir ok isabet etmiş ve ok kemiğe saplanmıştır. Çok çabalamalarına rağmen oku çıkaramazlar. Et ve deriyi yarmayana ve kemiği kırmayana dek bu ok çıkmaz derler. Büyükler ve onun evlatları eğer durum buysa onun namaza durmasını beklemek gerektiğini; zira namaz zikrinde onun sanki bu dünyadan hiçbir haberi yokmuş gibi göründüğünü belirtirler. Farzları ve sünnetleri bitirmesine kadar beklerler ve sonra o nafilelere ve namaz faziletlerine başlar. Tedavi eden şahıs gelir ve deriyi yarar, kemiği kırar ve oku çıkarır. Ali henüz namazda kendi halindedir. Namaz selamını verince sanki benim acım azaldı diye söyler. Ona sana böyle yapıldı ve senin haberin yoktu derler. O da ben Allah ile münacat ettiğim zaman eğer dünya alt üst olsa veya bana kılıç ve kalkanla vursalar, Allah ile münacattan aldığım lezzetten dolayı benim acıdan bir haberim olmaz, der.”
“Kulluk görevlerimizi hakkıyla yerine getirebilmeyi, namazlarımızı huşû ve idrak içinde kılabilmeyi bizlere öğreten ve en halis niyetleri taşımayı öğütleyen bir makale. Böyle bir makaleyi okuduğuma şükrediyorum. Gereğini yapabilmeyi de Cenab-ı Hak’tan niyaz ediyorum.”
Namazı alışkanlık haline getirmeden, her anında Yaradanla birlikte olup Miraç’ı yaşamak nasıl olmalı ve oluyormuş onu öğreniyoruz makalemizden.
Kabul olunmuş iki rekat namaz ile insanın dünya ve ahireti nasıl kurtulurmuş onu anlıyoruz.
Gerçek manasını ve şuurunu kavrayarak iki rekat namaz kılan birisinin tek başına bütün dünya’ya nasıl meydan okuyabileceğini ve bütün tağutlara karşı hiç sarsılmadan nasıl dimdik kıyamda durulabileceğini görüyor ve öğreniyoruz. Kıldığımız namazların gerçekten namaz olup olmadığını sorgulamamıza vesile olan mükemmel bir yazı…
Muhteşem bir makale, namaz ilmihali ancak bu kadar güzel ifade edilerek kaleme alınabilirdi…. Bu makaleyi durumumuza göre haftada – 2 haftada – 3 haftada bir hiç olmadı ayda bir tekrar okuyarak pekiştirmeli ve ifade edilen o şuuru yakalayarak ibadetimizi yerine getirmenin gerekliliği ve SALAVAT tarif edilmiş denmiş ki (Milli Çözüm Farkı diyebileceğimiz şekilde) : “… Allah’ım, bizi Efendimizin sünnetine ve hayat sistemine sahip çıkan, bu yolda cihad ve gayret içinde bulunan kullarına kat… Şüphesiz Sen dillerde övülen, gönüllerde sevilen ve huzurunda secde edilensin!..
Ve Fatiha’nın açıklamasında geçen : “Gadabına uğrayanların, dalâlete sapanların, (Siyonist Yahudilerin ve emperyalist Hristiyanların, masonların ve münafıkların) yolundan ve halinden bizi uzaklaştır. Amerika’nın ve Avrupa’nın hem çirkin ahlâkından hem de zalim ahkâmından (hukukundan), hem Birleşmiş Milletler, NATO ve Ortak Pazar (AB) gibi şeytani teşkilatlarından medet ve inayet umacak kadar bizi cahil ve gafil bırakma! Amin…
İfadelerinden bir anıyı hatırlatmada yarar görüyorum.
5 Aralık 2009 yılında Milli Çözüm Ekibini huzurlarına kabul eden Aziz Erbakan Hocamızın şu anlatımlarını hatırlatmak istiyorum:
…
“Şimdi diyelim ki; yıldızlardan ve gezegenlerden insanlar inip gelip bu masanın etrafına toplansalar, hepsi de Müslüman olsalar, peki önce ne yapmaları lazım? Efendim gelin namaz kılıp tesbih çekelim mi demeleri lazım? Hayır! Önce aralarında bir imam seçip tâbi olmaları ve Emr-i bi’l Ma’ruf Nehy-i Ani’l Münkeri yerine getirmek için Adil Bir Düzeni kurmak üzere çalışmaları, yani cihat yapmaları lazım. İmametle ümmet, aynı harflerle yazılır ve aynı kökten kaynaklanır. İmam=Önder olan kişiye, Allah rızasına ve insanlığın huzuru hatırına itaat edilmesi gerekli kılınmıştır. Niye imama itaat edilecek, çünkü birlik ve dirliğin sağlanması için böyle emir buyrulmaktadır, hayır ve şer Allah’tandır. İmama itaatte bereket vardır.
Evet, namaz dinin direği, cihat ise zirvesidir. Cihat eden bir insan gece gündüz ibadet ediyor gibidir. Bakınız; Sahabe-i Kiram bir seferinde Efendimizin huzuruna çıkmadan önce; “Biz ne yapalım ki imtihanı kazanalım ve en büyük ecri-sevabı alalım? Cihat dışında böyle bir ibadet var mıdır? diye tek bir soru soralım, fazla zamanını alıp günaha batmayalım” diye konuştuktan sonra, Efendimizin huzuruna çıkıp sordular. Efendimiz sahabeye: “Siz ömrünüz boyunca gündüzleri hiç durmadan ibadet yapsanız ve oruç tutsanız, geceleri de hep teheccüt kılsanız cihadın ecrine ancak ulaşırsınız ki, buna da dayanamazsınız!” buyurdular.
“Şimdi Gebze sizden sorulacaktır, her hafta (bir) sandık bölgesine gidip onlara Hak-Bâtılı anlatacaksınız. AKP ve CHP’nin aynı olduğunu, temelde hiçbir farklarının bulunmadığını, ABD-AB’nin geçmişinin Firavunlara dayandığını anlatacaksınız. Bizim tarihimize baktığımızda hep adalet vardır. Haftada bir gün tebliğ yapacaksınız. Cuma namazını kılıyoruz, ama hutbe cumanın farzıdır ve hutbede Hakkı anlatmamız lazımdır. Bu yapılmıyor. İşte bu haftalık tebliğ toplantıları cuma hutbesinin yerine geçecek ki cumamızın eksiği tamamlansın. Maalesef bazı şeyhler ve hoca efendiler iki torba kömür almak ve çocuğuna iş bulmak, ihale kapmak ve iktidara yaranmak için AKP’li olmuşlar, yanlarına üç beş tane derviş bulmuşlar, “biz ibadetle meşgul olacağız, siyasetle uğraşmayacağız” diyorlar, ama AKP’ye çalışıyorlar…”
(BAK:https://www.millicozum.com/mc/2021/mart-2021/erbakan-hocamizin-milli-cozume-tavirlari-ve-iltifatlari/ )
Bütün hocalardan ve namazla ilgili anlatımlarda hep : ” NAMAZ DİNİN DİREĞİDİR ” diye hadisi şerif eksik anlatılmıştır. Ama bu Milli Görüş – Milli Çözüm ile bu eksiklik giderilmiş ve doğrusu olan : ” NAMAZ DİNİN DİREĞİDİR, CİHAD İSE ZİRVESİDİR ” diye düzeltilmesi yapılmıştır. Milli Çözüm’ün SALAVAT açıklaması teyit ve tescil edilmiştir bu vesileyle…!
İyi ki varsın Milli Çözüm.
NOT: Şu makaleyi de okunmasını şiddetle tavsiye ediyorum:
Kur’an’a Göre PATATES DİNİ VE TECELLİ MESELESİ
https://www.millicozum.com/mc/2011/kasim-2011/kurana-gore-patates-dini-ve-tecelli-meselesi/
Makalelerin, şiirlerin ve videoların şu yönü insana hayranlık uyandırıyor:
Aziz Erbakan Hocamızın Kur’an’a tercüman olarak ortaya koyduğu hakikatler ve hedeflerden milim sapmadan, bugüne dek bu gerçeklere tercüman olunmuş, hak davanın anlatılması ve yayılması gayretle sürdürülmüş ve bu süreçte Siyonist merkezler topluma tanıtılmıştır.
Bu görevin yerine getirilmesi, şüphesiz en büyük şereftir.