YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
69206b70c0ff9
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 8 9 4 8
Bugün : 21686
Dün : 45549
Bu ay : 874410
Geçen ay : 1371576
Toplam : 45278231
IP'niz : 216.73.216.128

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

 

AYASOFYA İSTİSMARINDAN AMAÇ;

DİNDAR HALKIMIZI OYALAYIP OY AVCILIĞI YAPMAKTI!

        

“Çünkü bizim tanıdığımız Sn. Erdoğan, Ayasofya’yı amasız, fakatsız ve yan şartsız tam cami olarak ibadete açacak bir cesaret ve dirayetten uzaktı. Yoksa maalesef, bugünkü müze statüsünden çok daha tehlikeli formüllerle ve tavizlerle Ayasofya malûm odaklara rüşvet mi sunulacaktı!?”

Şeklindeki kuşkularımız ne yazık ki yine haklı çıkmıştı. Sn. Erdoğan Halka Sesleniş konuşmasında:

“Ayasofya kültür hazinesi sıfatına ve statüsüne zarar verilmeden açılacaktır!?. Ayasofya yeni yüzüyle müslim-gayrımüslim herkesi kucaklayacaktır!?. Ayasofya insanlığın ortak kültür vasfını koruyacaktır!?. Ayasofya üzerinde, onu 1500 sene önce kuranlar kadar, 500 sene koruyan milletimizin de hakkı vardır!?. cümlelerini kurarak Ayasofya’ya, toplumdan gizlenen yeni ve tehlikeli özel statüler vereceklerini açığa vurmuşlardır. Oysa Sn. Erdoğan hiç devreye girmeseydi, Danıştay’ın kararıyla zaten otomatikman doğal cami statüsüne kavuşmuş olacaktı. Ama Sn. Erdoğan uzun bir edebiyat nutku içerisine bu muammaları sokarak bizi kuşkularımızda haklı çıkarmışlardı. Bir sorumuz daha vardı: “Sn. Erdoğan tüm cami statülerine ve Sultan Fatih’in özel vakıf senedi içeriğine aykırı olarak “Ayasofya’nın insanlığın ortak kültür vasfını koruyacağı!?” gibi muğlak (anlamı ve amacı kapalı ve karanlık) şartlar koşması, acaba Ayasofya’yı kısmen de olsa cami amacı dışında kullanmaya ve cami vasfını ve maksadını yozlaştırmaya kalkışanlara yönelik ağır bedduaları” kapsamına girip girmediklerini hiç hesaba katmışlar mıydı?

Şimdilik şu kadarını hatırlatalım ki; Ayasofya’nın karmaşık statülerle yeniden açılmasını asıl dayatan; pek de bu konuyla ilgilenmiyormuş gibi davranan Rusya’ydı ve onları kışkırtan Ortodoks rahipleri kılıklı Siyonist Yahudi hahamlardı. Çünkü müze statüsüyle, Ayasofya’nın derinliklerinde ve dehlizlerinde rahat araştırma yapamayan özel casusların, yeni sunulan rüşvet ve hıyanet imkânlarıyla daha kolay fırsatlar yakalayacaklarına inanmaktalardı. Tam bu sırada Ermenistan’ı kışkırtıp Azerbaycan’a saldırtarak Türkiye’nin başına yeni bir cephe gailesi sarma şantajları da bu planın bir parçasıydı. Neyse, zaten yakında, inşallah bütün bu hesaplarını boşa çıkaracak kutlu değişimler yaşanacaktı!..

Konuların daha iyi anlaşılması için önce, Hz. Peygamber Efendimizin bazı hadislerini hatırlatarak başlayalım:

“Ümmetim için en çok korktuğum şey; dalâlete (fikri sapkınlığa ve ahlâki sapıklığa) sürükleyen (bid’atleri resmileştiren) liderlerdir.” (Ebu Davud. Fiten. C.1 – No: 4252 – Müslim. Fiten: 19)

Yine Hz. Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuşlardı:

“Ümmetim için en çok korktuğum şey; dili âlim ama kalbi cahil ve hain olan münafık takımıdır.” (Ahmed bin Hanbel Müsned. C.1 – Sh: 22)

Kenzül Ummal’da geçen bir Hadisinde ise Hz. Resulüllah bizleri şöyle uyarmaktadır:

“İnsanlardan iki sınıf vardır ki, eğer bunlar salaha ererse (yani doğru ve uygun hareket ederse) toplum da salaha (huzura ve refaha) erer. Eğer bunlar fesada gider de (fasıklık ve istismarcılığa yönelirse) toplum da fesada gidip (yozlaşıverir). Bu iki zümre: 1- Alimler (gerçekleri gizleyen veya eksik öğreten din bilginleri) ve 2- Amirler (hain ve işbirlikçi yöneticilerdir.)” (Kenzül Ummal. C.10 – Sh: 191)

Yine Efendimiz şöyle vurgulamışlardı:

“İnsanlar Meliklerinin (yöneticilerinin) dini (yani onların düzeni ve düşüncesi) üzerindedirler.” (Acluni. C.2 – Sh: 311)

“Ey iman edenler! Kesinlikle şarap (her çeşit sarhoş edici içki ve uyuşturucu), kumar, dikili taşlar (putlar) ve fal-şans okları (çekiliş oyunları; bunların tamamı), ancak şeytanın işinden birer pisliktirler. Bunlardan (ve bu rezaletleri ülkenize bulaştıranlardan ve hâlâ uygulayanlardan) kaçınıp uzaklaşın, olur ki, (bu sayede) kurtuluşa erişirsiniz.” (Maide: 90)

“(Allah’ın lanetlediği eşcinselliği işleyenlerin ve serbestleştirenlerin) Üzerine (mermi misali sertleşmiş madenlerden) gazap sağanağı yağdırdık ve yağdıracağız.” (A’raf: 84)

“Ey iman edenler, eğer fasık (bir kişi, gazete, site, TV, kesim, parti) size, (düşmanlık körükleyici veya asılsız müjdeleyici) bir haber getirirse (hemen inanmayıp, onu iyice araştırın…” (Hucurat: 6)

Yani fasıkların, hilekârların ve istismarcıların sözlerine, vaatlerine, müjdelerine hemen kanmayın.

Şimdi, tarih boyunca hâlâ ülkemiz ve milletimiz aleyhine planlar kuran Haçlı AB kalkıp “Ayasofya’yı camiye çevirme kararı alsa, bunun altında elbette HİN’lik ve CİN’lik, yani iblislik aramamız lazımdır. Öyle ise, bu Haçlı ve ahlâksız AB’nin talimatıyla Zina’yı suç olmaktan çıkartan ve dolaylı kılıflar altında eşcinselliği serbest bırakıp koruma altına alan bu AKP iktidarının şimdi Ayasofya istismarını şüphe ile karşılamamız aklın ve vicdanın icabıydı…

Bu gerçekleri yazıp konuşan ve toplumu uyandıran Milli Çözüm yayınlarından rahatsız olan odaklar, aleyhimize çok sinsi ve edepsiz karalama kampanyaları başlatmışlardı.

• Doç. Prof. etiketli bazı kiralık ilahiyatçılara ve tarikat hocalarına kitaplarımız ve Meal-i Kerim yorumlarımız hakkında asılsız ithamlar yazdırmak…

• Milli Çözüm Dergisi hakkında sık sık mahkemeler açtırmak ve ağır tazminatlarla susturmaya çalışmak…

• En son sistem teknolojik hilekârlıklara başvurarak bilgisayarlarımıza, ancak şeytanın aklına gelecek, uygunsuz görüntüler ve haberler bulaştırmak gibi şarlatanlıklara başvurmaktalardı.

Oysa bizim arkamızda, yoluna baş koyduğumuz Mevlâ’mız vardır.

“Allah seni insanların (zararından) koruyacaktır.” (Maide: 67)

“(Sen) Rabbinin hükmüne (ve imtihan sürecine) sabret. Çünkü kesinlikle Sen gözlerimizin önünde (ve himayemizde)sin.” (Tur: 48) Ayetleri bizim kutlu sığınağımızdır.

“Türkiye Ermenileri Patriği Maşalyan’ın ‘Ayasofya’ önerisi” mide bulandırıcıydı!

Türkiye Ermenileri 85. Patriği Sahak Maşalyan, “Ayasofya’nın bir kısmı ibadete açılsın. Ayrıca Hristiyanlara da bir alan ayrılsın. Böylece dünya dinsel barışımızı, olgunluğumuzu alkışlasın. Ayasofya çağın ve insanlığın barış sembolüne dönüşsün” çağrısında bulunmuşlardı. Maşalyan’ın; “Yeni bir haç ve hilal ihtilafına-kavgasına lüksümüz yok. Dünyanın kurtuluşu haç ve hilal’in ittifakıdır. Böyle bir barışı dünyaya armağan etme onuru Türkiye Cumhuriyeti Devletine yaraşır” ifadeleri de sinsi amaçlarını açığa vurmaktaydı. Ve zaten Sn. Erdoğan da uzun konuşmasında Patrik’in bu taleplerini dikkate aldıklarını yansıtmışlardı.

Türkiye Ermenileri 85. Patriği Sahak Maşalyan, Ayasofya’nın cami olarak ibadete açılmasına yönelik tartışmalara katılmıştı ve şunları aktarmıştı:

“Ayasofya on bin işçinin emeğiyle, bir servet harcanarak kuruldu. 1500 yıllık sayısız onarım, Fatih Sultan Vakfının emekleri, hepsi bu Mabet ibadet yeri olarak korunsun diyeydi. Müze olsun diye değildi… Meraklı turistlerin fotoğraf çekmek için oraya buraya koşuşturması yerine, diz çökmüş imanlıların saygı ve huşuyla secde kılmasının, Mabedin fıtratına daha uygun olduğu kesindir. Evet, Ayasofya ibadete açılıvermelidir. Mabet yeterince büyük ve geniştir. Hristiyanlara da bir alan tahsis edilmelidir. Böylece dünya dinsel barışımızı, olgunluğumuzu alkışlayıp desteklesin… Ayasofya çağın ve insanlığın barış sembolüne dönüşsün” diyen Ermeni Patriği, Moon Tarikatı gibi dinleri karıştırma amacında mıydı?

“Ayasofya’yı dinleyin; ‘Kutsal Bilgelik’ mabedi seyrettiği yaklaşık 1500 yıllık insanlık tarihinde barıştan daha değerli bir şeyin olmadığı öğüdünü verecek size. Yeni bir haç ve hilal ihtilafı ve kavgası lüksümüz yoktur. Dünyanın kurtuluşu haç ve hilal ittifakıdır. Böyle bir barışı dünyaya armağan etme onuru Türkiye Cumhuriyeti Devletine yaraşır.” diyen Ermeni Patriğinin Türkçesi; “Ayasofya hem cami hem kilise olsun!” çağrılarını kendi başına yapamayacağı açıktı. Hangi dış odaklardan ve Erdoğan iktidarından hangi mesajları aldığını araştırmak lazımdı.

Zaten iktidar yanlısı Nagehan Alçı da buna benzer teklifler sunmuşlardı!

“Ben Atatürkçü bir aileden geliyorum. Dolayısıyla bizim ailede Ayasofya’nın ibadete açılması diye bir özel gündem hiç yoktu… Ayasofya Camii’nin ibadete kapatılmasının dindar Müslümanlara bu kadar tesir ettiğini algılayamadım… AKP’lisi, MHP’lisi, İyi Partilisi, Deva ve Gelecek Partilisi… Hepsi aynı hassasiyete sahiptir. Yani gerçekten bu Ayasofya meselesi dindar Müslümanlar için bir büyük özlem ve bir büyük tutku haline gelmiştir.

Öte yandan dindarların da ülkemizde yaşayan gayrimüslimlerin, Alevilerin ve seküler kesimin hakları ve özgürlükleri konusunda duyarlı olması gerekir. Aleviler zaten Cumhuriyet tarihi boyunca kendini ikinci sınıf hissetti… Alevilerin ve gayrimüslimlerin temel hakları konusunda da çok eksikler ve problemler var. Bu noktada da Sünni dindarların hassas olmaları gerekir. Gayrimüslim yurttaşlarımızın da önemli boyutta haklar ve özgürlükler sorunları var. Mevcut hükümet bunları da behemehal çözmelidir. Tüm bu gözlemlerim ve değerlendirmelerim çerçevesinde bana göre de Ayasofya ibadete açılıvermelidir… Öte yandan dindarlar da cemevlerine yönelik söylemlerine dikkat etmeliler. Keyif evidir gibi rencide edici ifadelerden vazgeçilmelidir.

Bu konuda da dindarlar duyarlı olmak zorunda diye düşünüyorum… Mütedeyyin kesim Alevi yurttaşların duygularını anlamalı ve artık cemevlerinin resmî statü kazanmasını desteklemelidir. Ayasofya yeniden ibadete açılmalı ama Madımak da kesinlikle bir insanlık müzesi haline getirilmelidir.” diyen Nagehan Alçı’nın, Ermeni Patriği ile aynı şeyleri gündeme taşımasının bir tesadüf olduğunu sanmak saflıktı. Ayasofya’nın bir kısmını cami, bir kısmını kilise yapmak için hukuki ve siyasi kılıflar arayan dış odakların ve Erdoğan iktidarının sözcülüğü yapılmakta, kısaca kamuoyu oluşturulmaktadır. Aslında bir kararname ile Ayasofya’yı ibadete açmak yetkisi bulunan Erdoğan’ın bu denli dolambaçlı yollara başvurmasının altında elbette bir hinlik ve cinlik aranmalıydı…

İYİ Parti’ye samimiyetini ispatlama fırsatı!

Bu arada, Ayasofya’nın ibadete açılmasıyla ilgili, Meclis’e görüşme önergesi veren, ama AKP tarafından reddedilen İYİ Parti’ye de bir teklif ve temennimiz vardı: Mademki Milli ve Manevi değerlerimize, ailevi ve ahlâki disiplinimize sahip çıkıyorlardı, öyle ise İYİ Parti’nin, şimdi de, İstanbul Sözleşmesi içerisine gizlenen “Eşcinselliğin devlet eliyle yasallaştırılıp yaygınlaştırılması, kadına şiddeti önleme gibi masum ve makul bir kılıf altında, evli kadınların bile aile mahremiyetine ve namus sadakatine aykırı davranışlarının özgürlük kapsamına alınması…” gibi dolaylı dayatma ve tahribatlarının ayıklanıp çıkarılması konusunda bir önerge hazırlayıp Meclis’e sunmalarını beklemek bir vatandaşlık hakkımızdı. İYİ Parti; İstanbul Sözleşmesi bir yarı gece baskınıyla, üstelik iktidar ve muhalefetin ittifakıyla Meclis’ten geçirilirken henüz kurulmamıştı. İşte Milletimize çok hayırlı bir hizmet için bu bir fırsattı ve samimiyetlerinin ispatı olacaktı. Bizler de kendilerini alkışlayacak ve duacı olacaktık.

Ayasofya hem Fethin sembolü ve kutlu mirası, hem de bağımsızlığımızın sigortasıdır!

1926’da Millî Eğitim Bakanlığı’nın topladığı bir komisyonda o devrin önde gelen iki ressamı, Namık İsmail ile Çallı İbrahim, Sultanahmet Camii’nin “resim galerisi” yapılmasını teklif etmiş; hatta sergilenecek tabloların daha iyi görülebilmesi için çatıda delikler açılması gündeme gelmiş ve bu cinayete millî mimarîmizin kurucularından olan Kemaleddin Bey’in “Siz kafayı mı yediniz?” diye ortalığı velveleye vermesi sayesinde mâni olunabilmişti… Bu hadiseyi komisyonun üyelerinden olan bestekâr Cemal Reşid Rey, 11 Kasım 1963’te Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınlanan “Atatürk ve Müzik” başlıklı yazısında nakletmişti.

Sultanahmet Camii resim galerisi yapılmaktan kurtulmuştu ama Sultan Abdülhamid devrinde otuz küsur sene boyunca devletin idare merkezi olan Yıldız Sarayı bu tartışmadan bir ay sonra, 1926 Eylül’ünde İstanbul Belediyesi’nin bünyesinde kumarhane haline getirilmişti! Aynı senenin aralık ayında da Amerikalılar o sırada henüz cami olarak kullanılan Ayasofya’yı “dünyanın en büyük caz kulübü” yapmayı teklif etmişlerdi. New York Times Gazetesi, 16 Aralık 1926 tarihli nüshasındaki haberde “Amerikan Caz Orkestraları Birliği”nin Amerikan Büyükelçiliği vasıtası ile hem İstanbul Belediyesi’ne, hem de hükümete başvurarak Ayasofya’nın kendilerine tahsisini istediklerini” yazıvermişti. “İstanbul’daki meşhur Ayasofya Camii’nin dans salonu haline getirilmesi için teklif yapıldı” diye başlayan haber “Bir grup işadamı, bu büyük yapının ibadete uygun olmadığını söyleyerek Ayasofya’nın dans salonuna çevrilmesi için İstanbul Valiliği’ne müracaatta bulundu” şeklinde devam etmekteydi! Ve bir ay kadar sonra, 1927’nin 11 Ocak’ında “Ayasofya’da caz olsa” başlığı ile çıkan bir diğer haberde de girişim hakkında daha ayrıntılı bilgiler verilmekteydi. Amerikan Büyükelçiliği, habere göre “Amerikan Caz Orkestraları Birliği”nin talebini Türk yetkililere iletmek üzere idi. Caz Birliği, büyükelçilikten Ayasofya’nın akustiği hakkında ayrıntı bilgi istemiş ve mekâna dünyanın en büyük caz orkestrası ile en güçlü saksafonlarını getirmeyi va’ad etmişti! New York Times’ın muhabiri bu ayrıntıları verdikten sonra haberin sonunda “Teklif pek destek görmüyor” demişti.

Ve, 1945’te bu defa Ayasofya için bir başka teklif yapılmıştı:

Abbe Giossue Carlo Prada adında İsviçreli sergi organizatörü, 1945’te Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye bir mektup gönderip, Ayasofya Camii’nin Katolik âyinlerine tahsisi için izin talebini iletmişti. Organizatör Prada, tahsisin karşılığında caminin bütün masrafı kendisine ait olmak üzere tamir edeceğini söylemişti…

Prada’nın mektubunun orijinali bugün elimizde değil, büyük ihtimalle arşivlerimizin henüz tasnif edilmemiş bölümlerinden birindeydi ama bu talebinden Cumhurbaşkanlığı Arşivi’nde muhafaza edilen bir yazı vasıtasıyla haberdar olabilmiştik. Ayasofya’da Katolik âyinleri yapılmasına izin isteyen mektup, 22 Aralık 1945’te Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Kemal Gedeleç tarafından bilgi için Başbakanlığa gönderilmişti.[1]

Ayasofya istismarıyla iktidarda kalmayı hesaplayanlar; bir camiden en az yüz (100) kere daha kutsal sayılan Mescid-i Aksa’yı yıkmaya çalışan Siyonist İsrail’in arkasındaki ABD ile Libya’nın talanını konuşmaktalardı!

Bir Hadis-i Şerif’te Hz. Peygamberimizin: “Mescide gidip cemaatle namaz kılan bir mü’mine 27 derece fazla sevap verilir. Cuma namazı kılınan büyük camilerde kılınan namaza 500 derece fazla sevap verilir. Ama Kudüs’teki Mescid-i Aksa’da kılınan namaza elli bin derece, Mescid-i Haram’da kılınan namazda ise yüz bin derece fazla sevap bahşedilir.” (İbni Mace c:5 sh:198 – Ahmet bin Hanbel c:2 sh:16) Hadisiyle (50.000:500=100 kere) daha kutsal sayılan Mescid-i Aksa’nın altını oyan ve Filistinli Müslümanlara kan kusturan… Irak’ta ve Suriye’de PKK’yı destekleyip donatarak Türkiye’yi yıkmaya çalışan Amerika ve Trump’la şimdi Libya’da işbirliği için çırpınan Sn. Erdoğan’ın samimiyetine nasıl inanacaktık… Daha önce yine Haçlı Amerika ve Avrupa’nın şeytani çıkarları uğrunda Libya’nın tahribatına ortak olmamışlar mıydı?!

Netanyahu, Batı Şeria’daki ilhak planının birkaç hafta içinde uygulamaya geçeceğini açıklamıştı. “73 yıldır bu anı bekliyorduk” diyen Siyonist İsrail Başbakanı Netanyahu, kısa süre içinde Batı Şeria’daki ilhakın uygulamaya başlayacağını, hükümetin Filistin devleti kurulmasına “kesinlikle fırsat tanımayacağını” haykırıp “Trump’ın Beyaz Saray’da olmasını da fırsat bilerek 73 yıldır gelmeyen bu fırsatı değerlendirmek zorundayız” diye çıkışmıştı.

Netanyahu, Batı Şeria’daki 12 yasa dışı işgal biriminin çete başlarıyla düzenlenen panelde bir konuşma yapmıştı. Batı Şeria’daki ilhak planının birkaç hafta içinde uygulamaya geçeceğini belirten Netanyahu, “İlhak planı Filistin devleti kurulmasını içermeyecek ve hükümet buna kesinlikle onay vermeyecek” diyerek küstahlaşmıştı. Netanyahu, ilhakla ilgili haritalandırma işleminin henüz tamamlanmadığına dikkati çekerek, “Özellikle ABD Başkanı Donald Trump’ın Beyaz Saray’da olmasını ve 73 yıldır gelmeyen bu fırsatı değerlendirmek zorunludur. Trump’ın bizim planla (sözde barış planı) ilgilenmediğimizi düşünmemesi gerekir.” ifadesini kullanmıştı.

Bu arada Sisi’nin kuklası Mısır Fetva Kurumu, İstanbul’un Fethi’nin bir işgal olduğunu açıklayacak kadar alçalmıştı. Oysa İstanbul’un Fethi’ne “işgal” demek, bir utanç vesikasıydı. Dünya Müslüman Alimler Birliği Genel Sekreteri Ali Muhyiddin el-Karadaği, Mısır Fetva Kurumu’nun İstanbul’un Fethi’ni “Osmanlı işgali” olarak nitelendiren açıklamasının kurum için bir utanç lekesi olduğunu vurgulamıştı.

Aynı Sisi, İsrail’in imajını düzeltmeye çalışmaktaydı!

İsrail’in eski Kahire Büyükelçisi (2009-2011) Itzhak Levanon, Mısır’ın darbeci Generali Abdulfettah es-Sisi’nin Siyonist İsrail’in imajını düzeltmeye çalıştığını ve işgal altındaki Batı Şeria’daki Yahudi işgal birimlerinin İsrail’e ilhakının, Tel Aviv yönetimine karşı olan tutumunu etkilemesinin düşük bir ihtimal olduğunu açıklamıştı.

Hem Amerika’nın hem Rusya’nın Suriye ve Libya’da bir yandan yanımızdaymış görüntüsü verirlerken, aynı zamanda karşımızda tavır aldıklarını, bunun da ötesinde Türkiye’nin attığı adımları tökezletmek için hamleler yaptıklarını da unutmayalım. Özellikle ABD’nin Suriye’de bir Kürt devleti oluşturma planından vazgeçmemiş olduğunu vurgulayalım. Ve yine Rusya’nın da bir yandan Türkiye ile Suriye’de özellikle İdlib çevresinde devriyeye çıkarken havadan İdlib’i vurduğu, bu saldırıda sivillerin hayatını kaybettiğini hatırlayalım.

Sn. Recep T. Erdoğan ve yandaş kadroları, her fırsatta: “PKK’ya destek çıktıkları ve APO’nun siyasi ayağı gibi davrandıkları” gerekçesiyle HDP’ye sataşıp ucuz kahramanlık taslamakta ve oy avcılığı yapmaktaydı. Evet, HDP’nin PKK’nın siyasi ayağı olduğu gayet açıktı ve bunun binlerce ispatı vardı. İyi de, Anayasaya ve kanunlara göre derhal mahkeme açılıp kapatılması gereken HDP’yi hâlâ Meclis’te tutup, onlara selam verenleri suçlayıp saldırmak nasıl bir münafıklık mantığıydı? Üstelik PKK’nın Suriye kanadı olan PYD-YPG’ye silah ve lojistik desteği sağladığını yine kendilerinin defalarca tekrarladığı şu Amerika ve Trump’la hâlâ Suriye ve Libya’da işbirliği çabaları, AKP iktidarını PKK yandaşı yapmaz mıydı? Üstelik ABD, Fransa ve Barzani PKK ile birlikte Suriye Kürdistanı’nı kurma toplantıları yapmışlardı.

Ardından Rusya darbeci Hafter’e destek amacıyla gönderdiği 14 savaş uçağı gibi şimdi de Suriye’deki terör gruplarını Libya’ya yollamaktaydı. Ve şimdi Sn. Erdoğan, Libya’da Rusya ve Amerika ile ortaklığı bir zafer olarak sunmaktaydı! Bu arada Kahraman Ordumuzun Suriye ve Irak’taki şanlı terör mücadelesinde başarılı olmaları, sürekli duamızdı. Ve yine Silahlı Kuvvetlerimizin Libya müdahalesi de haklıydı ve lazımdı. Bu arada sözde dost ve müttefik ama özde düşman ve hain ABD’nin yarı resmî bir kuruluşunun PKK operasyonlarımızı karalayan ve karşı çıkan açıklamalarını şiddetle ve nefretle kınıyor ve Erdoğan iktidarına “artık gözünüzü açın” uyarısında bulunuyoruz.

AKP’nin FETÖ İstismarı ve Samimiyetsiz Tavırları!

“FETÖ’yle AKP kol kola girdiyse bunu farklı darbecileri tasfiye etmek için yaptı” sözleri tartışma yaratan AKP Tanıtım ve Medya Başkan Yardımcısı Emre Cemil Ayvalı derhal istifa etmek zorunda bırakılmıştı!

AKP Tanıtım ve Medya Başkanlığı’nda sular durulmamaktaydı. Başkan yardımcılığı görevinden ayrılan eski AKP Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar’dan sonra bu kez tartışma yaratan açıklamalarının ardından Başkan Yardımcısı Emre Cemil Ayvalı da istifa ettiğini açıklamıştı.

“FETÖ’yle AKP kol kola girdiyse bunu farklı darbecileri tasfiye etmek için yaptı” açıklamasıyla gündeme oturan Ayvalı, “farklı noktalara çekildi” sözleriyle kendini savunsa da, aslında gerçekleri açığa vuran bu ifadeler bir kere ağzından çıkmıştı.

CNN Türk’te Ahmet Hakan’ın ‘Tarafsız Bölge’ programına konuk olan AKP Tanıtım ve Medya Başkan Yardımcısı Emre Cemil Ayvalı, FETÖ’nün siyasi ayağına yönelik tartışma sırasında, AKP’nin “farklı darbecileri tasfiye etmek için” FETÖ ile bürokrasi alanında birlikte çalıştığını vurgulamıştı. “2002’de ben iktidara gelmişim, sene 2007-2008. Benim bir müsteşar atamam için bu adamın genel müdür olarak 12 yılı doldurması lazım” diyen Ayvalı, “Bir tarafta darbeci Kemalist gelenek vardı, bir tarafta FETÖ vardı. Bunları birbirine kırdırmak suretiyle yol almak mecburiyetinde kaldım. Mesele budur.” ifadelerini kullanmıştı.

AKP Genel Merkezindeki yetkili bir kişinin bu itirafları; bunların olayları saptırmacılık ve fırsatları istismarcılık konusundaki ustalıklarını ortaya koymaktaydı.

Oysa bu AKP’li Emre Cemil Ayvalı daha önce bir kitap yazmıştı: “Yönünü Şaşıran Ok!”

Bu kitabın alt başlığında ise “FETÖ, Kılıçdaroğlu ve arkadaşları” yazılmıştı. Bu kitabın “Bir ihanetin anatomisi,” “FETÖ ve siyasi ayağının deşifresi” sloganlarıyla reklamları yapılmıştı. Yandaş medyada geniş geniş haberler yayınlanmıştı. Aynı kitapta Emre Cemil Ayvalı “CHP’nin tamamen FETÖ’ye çalıştığını, beraber planlar yaptıklarını” yazmış, AKP’nin FETÖ’yle hiçbir alâkası bulunmadığını ispatlamaya uğraşmıştı. Aynı şahıs şimdi “AKP’yle FETÖ’nün bilerek kol kola girdiğini” söyleyerek “Bir tarafta Kemalist gelenek vardı, bir tarafta FETÖ vardı, bunları birbirine kırdırmak suretiyle yol almak mecburiyetinde kaldık” itirafında bulunmaktaydı. Evet bu itirafları yapan AKP Tanıtım ve Medya Başkan Yardımcısı sıfatını taşıyan Emre Cemil Ayvalı’ydı.

Evet, CHP imani gerçekleri ve İslami gerekleri inkârcıydı; AKP ise bu değerlerin istismarcısıydı, yani münafıklık yapmaktaydı. Oysa Kur’an’a göre münafıklar inkârcılardan daha tehlikeli ve tahripçi sayılmaktaydı. Şu AKP’nin bize en büyük iyiliği ise, istismarcılığın, riyakârlığın ve çifte standartçılığın, yani münafıklığın ne olduğunu açıkça göstermiş olmalarıydı.

Sonuç olarak; Yıllardır mahzun ve mahpus olan Ayasofya’mızın yeniden -ve şeklen de olsa- ibadete açılmasına gönülden sevinen mü’minler elbette haklıdır, bu tabii tavır inancın ve hasretle beklenen bir ihtiyacın heyecanı ve hazzıdır. Onları candan kutlarız ve huzurlu coşkularını paylaşırız… Ancak, bu işi sinsi tavizler ve nefsi-siyasi niyetlerle istismar ve suiistimal edenlerin karanlık hesapları ve kiralık kurguları ise onların başına dolanacaktır!?

Bu makaleyi sesli olarak dinleyebilirsiniz:

{mp3}ayasofyaistismarindeamac{/mp3}


[1] Bak: (https://www.haberturk.com/yazarlar/murat-bardakci/2711085-ayasofya-ile-sultanahmetin)

 

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Subscribe
Bildir
1 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

MİLLİ ÇÖZÜM YİNE HAKLI ÇIKMIŞTI…
Ama maalesef haklı çıkmak, insanı mutlu etmiyor, bilakis daha da üzüyor.

Bizim sinirlendiğimiz konu; bunlar matah bir iş yapmadıkları gibi, mel’anetlerine kılıf geçirirken, ya kutsallarımızı istismar ediyorlar, ya da değerlerimize hakaret ediyorlar…

Kuralı kutsalı dini imanı olan böyle mi yapar?!…

İsrail ve Siyonizm bugün dünyanın başına bela olmuş, tüm İslam coğrafyasına kan ağlatırken…

Yoksa siz o savaşlarda, Irak’ta, Suriye’de, Libya’da AKP eliyle, yerinden yurdundan edilen, insanların yavrularının, Avrupa’da, ABD’de, ya organ mafyasına veya fuhuş sektörüne köle edildiğini bilmiyor muydunuz ey sakallı Hüsnüler?!

İnternete pedofili pazarı açmışlar. Çoğu çocuğun adı Müslüman adı… Bu pedofili pazarında satılan 5-6 yaşında bir erkek çocuğunun bir resmini gördüm geçenlerde… İki gün kendime gelemedim.

Yatacak yerimiz YOKKEN EEEEY MÜSLÜMAN!…

Bir insan gönlü ALLAH’IN Tecelli Kâbesi’dir… O bebelerin vebalini, fuhuştan parçalanan organlarını, parça parça edilen ruhlarını, bu vebali kaç bin Kâbe tavafı kaç bin Mescidi Aksa ziyareti, kaç milyon Ayasofya açışı temizler EEEY MÜSLÜMAN?!

Ben bu ahir zamanın, her şeyinden tiksindim AMA
en çok da, namazlı abdestli alnı secdeli, şeytanlarından tiksindim…

Picture of Ahmet AKGÜL

Ahmet AKGÜL

AHMET AKGÜL KİMDİR?

INTRODUCTION OF USTADH AHMET AKGÜL

رسالة تعريفية لمعلمنا أحمد أكجول

قبل مؤتمر النظام العادل في جامعة قيرغيزستان أراباييف، والذي حضرناه، قدم أحد المحاضرين أستاذنا أحمد أكجول على النحو التالي: أحمد أكجول موجود في تركيا؛ إنه عالم ومثقف نادر جدًا يجمع بين المبادئ الإسلامية والمتطلبات الإنسانية، وفكر أتاتورك في التغيير والقومية الإيجابية والتوازن الاجتماعي. ألف حوالي 100 كتاب، بعضها في 3 مجلدات، وجميعها أعمال فريدة وأصيلة. 10 من الكتب؛ تمت ترجمته إلى الإنجليزية والروسية واليابانية والفارسية والفرنسية والعربية. البروفيسور الراحل، أحد رؤساء وزراء تركيا الأسطوريين. دكتور. ويعتبر من أكثر الطلاب المميزين وأتباع نجم الدين أربكان.
لقد حضر المؤتمرات العلمية في جميع أنحاء تركيا وأوروبا والجغرافيا الإسلامية منذ ما يقرب من 40 عامًا. إنه رجل حكيم تنبأ وشرح التطورات المهمة في تركيا ومنطقته والعالم قبل عقود، وتعرض للعديد من المشاكل والهجمات لهذا السبب، لكنه كان دائما على حق في النهاية. وهو رئيس تحرير مجلة الحل الوطني، التي يتابعها عن كثب كبار البيروقراطيين العسكريين والمدنيين، وأساتذة الجامعات، والكتاب والمعلقين المهمين، ومسؤولي الدولة في تركيا. ضد الأنظمة الرأسمالية والاشتراكية والليبرالية في العالم؛ فهو يحتوي على الجوانب الجيدة والمفيدة لجميعها، لكنه يترك الجوانب السيئة والضارة؛ سيدنا، الذي أعد ودافع عن برامج النظام العادل الأصلية القائمة على العقل والعلم والتاريخ والضمير والقرآن، يبلغ من العمر 74 عامًا وأب لخمسة أطفال. لا يتقاضى إتاوات أبدًا عن أي من كتبه أو مجلاته أو مقالاته أو مؤتمراته، ويعيش حياة متواضعة بعيدًا عن الترف والراحة، ويغطي نفقات كل ذلك بحوالي 40 من الرفاق المتطوعين والمخلصين في سبيل الله. المعلم الذي يدافع عن "حرمة التبشير بالعلم" وبالتالي لا يدين بالشكر لأي مركز أو حكومة. باستثناء ما يقرب من 105 من أعمال أستاذنا، حتى الأحزاب والحكومات تظل غير مبالية؛ الدين والأخلاق في المرحلة الابتدائية: 4-5، المرحلة المتوسطة: 1-2-3، المرحلة الثانوية: 1-2-3-4 والجامعة: 1-2-3، وفقاً للحقائق العلمية وجوهر الإسلام. ولكن بغض النظر عن أي طائفة، فقد أعد كتب العلم. خلال أحاديثهم المميزة جداً، كتلاميذه ومتابعيه المخلصين: "كيف أعددتم هذه (100) كتاباً يزيد عن مائة، كيف رتبتم وقتكم؟" أجاب أستاذنا أحمد أكجول على أسئلتنا كالتالي، ليكون قدوة وتشجيعًا لنا:



1- منذ ما يقرب من 60 عامًا، باستثناء الأمراض الخطيرة والصعوبات الكبيرة؛ ولم أؤجل عمل اليوم إلى الغد، كما أنني لم أحاول تأجيل عمل الصباح إلى الظهر أو عمل الظهر إلى المساء. لأنه لا ينبغي لي أن أضيع رأس مال حياتي المحدود في مساعي فارغة ومجانية يسميها القرآن الإلغاء ويحرمها

 

2- حتى لو كان شخصًا لديه معرفة وخبرة في موضوع ما، حتى لو كان أصغر منا كثيرًا... حتى لو كان شخصًا عاديًا وبسيطًا، فأنا لا أشعر بالإهانة أبدًا عند الاستماع إليه أو تعلم شيء ما، لأن أكبر عائق أمام التعلم والحصول على العلم هو الكبرياء والكبر

-3ما حصلنا عليه؛ حاولت أن أقرأ وأفهم كتابات وكتب الجميع، محليًا أو أجنبيًا، يساريًا أو يمينيًا، أعرفه أو لا أعرفه، أحبه أو أكرهه.
4- كنت أسجل المعلومات التي تعلمتها وأجد أهميتها منها أو مما سمعته في البرامج والمؤتمرات التليفزيونية، ولم أتردد قط في كتابتها ونقلها بذكر أصحابها
5- من خلال الوقوع في الرغبات والاعتراضات التعسفية من أقرب أقاربي ورفاقي وأعضاء الحزب وذوي المناصب ذات النفوذ والكفاءة... أو من منطلق حرصي على راحتي ومصالحي الشخصية، لم أخفي أبدًا الحقيقة التي قالها لي يجدها العقل والضمير نافعة ومفيدة، ولم أصعب فهمها بتغليفها بأغلفة مختلفة
6- كل الأشخاص الذين التقينا بهم في أي مناسبة وأصبحنا قريبين بما يكفي لتناول كوب من الشاي أو السفر لمدة ساعة على متن الطائرة؛ حاولت مساعدتهم على اكتساب وزيادة وعيهم الأخلاقي والضميري وكرامتهم، وخاصة سلامهم الروحي والعالمي. بمعنى آخر، كنت أهدف إلى أن أكون مفيداً له، وليس أن أستفيد من منصبه وفرصه ومجاملاته.
7- ولعل ذلك يعتبر ثمرة ومعجزة للأهداف والجهود المخلصة... وطبعا بفضل الله تعالى وفضله لا بد من قراءة كتاب ما يقارب 700 صفحة بسرعة في ساعة أو ساعتين. وتهنئة هذا الكتاب وانتقاده عمدا، والحمد لله أن إنتاج ملاحظات من 10 صفحات أصبح أسهل بالنسبة لنا.
أطيب التحيات…

YORUMLAR

Son Yorumlar
1
0
Düşünceleriniz değerlidir, lütfen yorum yapın.x
Paylaş...