ABDÜLAZİZ BAYINDIR, TRUMP’LA AYNIDIR!..
İlahiyatçı Prof. Abdülaziz Bayındır, Gazze’deki Filistinli Müslümanlarla ilgili, akılları zorlayan ve vicdanları sızlatan açıklamalar yapmıştı. “Gazzeli Müslümanların artık hicret etmesi gerekmiyor mu?” konusunu yanıtlarken, sonuç olarak Donald Trump’la aynı çözümü sunan Abdülaziz Bayındır için “Acaba bu şahıs da mı, Siyonist merkezlerce kiralanmıştı… Veya aklını mı bunamış ve vicdanı mı kararmıştı?” soruları kafamıza takılmıştı!.. 30 adet ABD tanker uçağının İsrail’e destek için yola çıktığı bir ortamda, Abdülaziz Bayındır’ın; bu talihsiz tekliflerinin kimlerin işine yarayacağını bilmemesi imkânsızdı.
Bu Abdülaziz Bayındır: “Gazzeliler bir imkân oluşursa hicret etmeli ve oradan çıkmalıdır. Aksi takdirde Allah’a hesap veremezler.”[1] gibi iddialarda bulunmuşlardı. Güya Gazze’den kaçıp canlarını kurtarmalarını arzulamaktaydı ve İsrail’i kışkırtıp bölgesel ve küresel çatışmalara sebep olmamaları konusunda uyarmıştı.
Aynı şahıs daha önce de; “Mekke’nin ya da Mescid-i Aksa’nın kutsallığı diye bir şey yok.” diye zırvalamıştı.
“Gazzelilere kapı açılırsa, bir an önce oradan (Gazze’den) çıkmaları gerekiyor. Aksi takdirde, ahirette Allah’a hesap veremezler!”[2] diyen Abdülaziz Bayındır, maalesef Trump ile aynı görüşü paylaşmaktaydı.
5 Şubat 2025 tarihli Trump-Netanyahu ortak basın toplantısında Donald Trump; “ABD’nin Gazze Şeridi’ni devralacağını, buraları tatil cenneti ve kumar-eğlence merkezi yapacağını, bu nedenle Gazzelilerin buralardan çıkarılıp, başka ülkelere yollanacağını” açıklamıştı. (BBC News Türkiye)
ABD Başkanı Trump, 10 Şubat 2025’te Gazze’dekilerle ilgili yaptığı röportajda:
“Gazze Şeridi’ni kârlı bir gayrimenkul projesi olarak” ele aldığını vurgulamıştı… “Bu durumu, muhteşem tatil ve eğlence sitesi olarak düşünmemiz lazımdır. ABD buraya sahip çıkacak ve ağır ağır inşaatı tamamlayacaktır… Bunun sonucu artık orada HAMAS kalmayacak, Filistinlilerden hiç kimse olmayacaktır!.. Yani Gazze’yi satın almaya ve sahiplenip tatil sitesi kurmaya kararlıyım!..” (TRT Haber-Canlı yayınında aktarıldı.)
Şimdi buna benzer açıklamaları, hem de bilgiçlik havalarıyla yapan Abdülaziz Bayındır’ın aynen Trump gibi düşünmesi ve Siyonist gâvurların şeytani hedeflerine tercümanlık etmesi nasıl yorumlanmalıydı?
Kur’an-ı Kerim’de, ismi zikredilmeye değer görülmeden, A’raf Suresi 175-176 ayetlerinde anlatılan Mel’un kişinin Bel’am bin Baura olduğu aktarılmıştır. (Taberi Tefsiri 9. c. s. 82, Kurtubi Tefsiri 7. c. s. 319)
“(Ey Resulüm!) Onlara, kendisine ayetlerimizi (dini bilgi ve hikmetleri öğrettiğimiz şu) kişinin haberini anlat (ki, bugünkü bel’am benzeri bilgiçleri tanısınlar ve sakınsınlar). O (kişi) bundan (ilim ve ibadet huzurundan ve zulüm düzeniyle cihad şuurundan) sıyrılıp uzaklaşmış; derken şeytan (ve tağutlar da) onu kendi peşine takıp (sapkınlığa) sürüklemişti. O da sonunda “Ğaviy” (tuğyana kapılıp azgınlaşan ve tağuta tapanlardan) olup çıkıvermişti. [Not: Demek ki, ilim ve iman; insanın içine sinmez ve onun ahlâkı, amacı ve hayat tarzı haline gelmez de, sadece zahiri bilgi birikimi olarak kalırsa; sonunda nefsi çıkarlar, korkular ve şeytani dolduruşlar yüzünden dalâlete sapması ve bu bilgi kisvesini eğreti bir elbise gibi çıkarıp atması kaçınılmaz hale gelebilir.]
Eğer dileseydik (bel’am gibileri, lütfettiğimiz nimet ve faziletlerin kıymetini bilselerdi) onu bununla (kendisine verilen ilim ve hikmetler dolayısıyla) yükseltir (ve şereflendirirdik). Fakat o (bunları dünya rahatı ve menfaati için kötüye kullandı.) Arz’a (aşağılığa ve bayağılığa) saplandı ve nefsi hevâsına kapıldı. İşte onun misali o (kuduz) köpeğin haline benzer ki; eğer üzerine varırsan dilini sarkıtıp (ürkekçe) soluyuverir, veya kendi haline bırakırsan yine dilini uzatıp (tedirgin ve bitkin şekilde) soluyuverir… (Bu tiplerin ne mü’minler yanında kıymeti bilinir, ne zalimler katında rağbet edilir…) İşte ayetlerimizi (Hakk Dinimizi ve Adil Düzenimizi) yalanlayan ve yanlış sayan toplulukların hali de böyledir. Sen bu kıssayı (örnek ve ibret alsınlar diye) onlara anlat. Olur ki gereği gibi düşünür (ve gerçeği görür)lerdi.” (A’raf Suresi: 175-176)
Tevrat’ta “Beor’un oğlu Belaam” olarak tanıtılan (sayılar 22. böl. 5. kısım) bu şahıs, Allah’a, Hz. Musa’ya ve kitabına inanmış bilgin bir adam iken, dünyalık makam ve çıkar karşılığı zalim ve kâfir odaklara kiralanmış, ilmini ve etkinliğini Hak Dini tahrip yolunda ve şeytani iktidarların devamı uğrunda kullanmıştır. (Bak: İbn-i Kesir Tefsiri 3. cilt s. 507)
Abdülaziz Bayındır gibi Siyonist Trump takipçileri, El-Aziz gazetesi gibi Milli Görüş tahripçileri, açıkça iz’an ve vicdan fukaralıklarını, iman ve Kur’an’a aykırılıklarını, hem de böylesine bir cahil cesaretiyle ortaya koymalarının altında neler yatmaktaydı?
El-Aziz’ci Sorumsuzların Şuursuz Yaklaşımları!
Sn. Erdoğan’ın İmralı pazarlığını ve Suriye politikasını haklı çıkarmak, şaibeli Ahmet Şara yönetimini aklamak ve perde arkasındaki Siyonist tezgâhı saklamak uğruna, Kuduz İsrail’in yeniden Gazze’ye saldırmasını bile “Suriye için hayırlı bir gelişme” olarak nitelemekten sakınmayan Zeki Geçkil gibi sapkınlar çıkmıştı!..
“Gazze’de savaşın yeniden başlaması yeni Suriye yönetiminin toparlanmasına fırsat oluşturacaktır.
15 ay boyunca yüz bin ton bomba yağdırıp Gazze’yi harabeye çevirerek 50 bin Filistinliyi katleden İsrail, kara savaşında rehineleri kurtarmak bir yana; Kassam Tugayları, esir aldıkları askerlerle rehinelerin sayısını arttırdılar. Kara harekâtında ağır kayıplar veren İsrail’in yeni bir kara harekâtı başlatıp yeni askeri kayıplar vermeyi göze alması mümkün görünmüyor. Hava bombardımanlarıyla HAMAS’ı yenemeyeceği, Gazze’yi ele geçiremeyeceği de 16 ay süren savaşta görüldü. Açıkçası HAMAS’ın direnebileceği süre kadar İsrail’in savaşı sürdürmesi mümkün değildir. Kaldı ki İsrail için asıl hayati tehlikenin Suriye’den kaynaklandığını medya ve akademiyası sürekli dillendirmektedir. Gazze’de savaşın yeniden başlaması yeni Suriye yönetiminin toparlanmasına fırsat oluşturacaktır.”[3] diyen El-Aziz rezilleri, kinlerini ve kirli tıynetlerini kusmuşlardı.
Yani; geçici ve göstermelik ateşkesin ardından, Kuduz İsrail’in yeniden Gazze’ye saldırması… Bir buçuk yıldır yapılan ve 200 bin cana, 200 bin kayba mal olan bombardımanlardan hâlâ hayatta kalan çocuk, kadın, sakat, genç, ihtiyar, bütün masum insanlarımızı katledip soykırım uygulaması… Ve hâlâ ayakta kalabilmiş pek az binanın da yakılıp yıkılması… Erdoğan’ın desteklediği şaibeli Suriye yönetimine zaman kazanma ve toparlanma fırsatı sağlayacağından hayırlı ve yararlı bir gelişme olacakmış!?
Sırf Recep T. Erdoğan’ı haklı çıkarmak, kendi kurgu ve kuruntularına meşruiyet kazandırmak üzere: “Yeni Suriye yönetiminin toparlanması ve İsrail hücumlarından uzak tutulması için masum ve mağdur Gazze halkının kudurmuş Siyonistlerce bombalanıp parçalanmasına razı olanlar”, ancak insan kılığına girmiş şeytanlardır!
Bunlar ya zır cahildi veya gerçekleri gizleyen hainler takımıydı. Çünkü, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) fiilen özerk konumdaydı. Suriyeli Kürtler, 2012 yılında özerklik ilan edip 2018 yılında da Rojava olarak bilinen bölgede Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi kurmuşlardı. Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) omurgasını, Halk Savunma Birlikleri (YPG) ile Kadın Savunma Birlikleri (YPJ) ve Demokratik Birlik Partisi (PYD) oluşturmaktaydı.
Türkiye’de de 1. Çözüm Süreci’nin sona erdiği o günlerde Washington’un desteğiyle Kürtler; sınırlı sayıda Türkmen, Arap ve Süryani gruplarla birlikte ama nüvesini YPG’nin oluşturduğu SDG’yi kurmuşlardı. ABD Özel Kuvvetler Komutanı Orgeneral Raymond Thomas, 2017’de verdiği bir demeçte, “Türkiye’nin, YPG’yi PKK ile ilişkilendirmesi nedeniyle YPG’ye ‘isim değiştirmesi’ tavsiyesinde bulunduklarını ve bunun üzerine örgütün adının SDG olduğunu” anlatmıştı.
Sonunda Trump afişleri Şam’da billboardlarda yerini almıştı. CNN International muhabirinin, anonslarıyla hazırladığı ‘Suriye izlenimleri’, kanalın internet sitesinde yayınlanmıştı.
Afişte “Suriye YENİDEN umutlu” yazılmıştı. Trump’ın “ABD’yi YENİDEN büyük kılacağız” sloganına gönderme yapmıştı. Şam sokaklarından bir fotoğraf daha vardı. Bu kez afişte yalnız değil, Trump’la birlikte Suudi Amerika prensi Selman da yer almıştı. Afişin altında “Teşekkürler Suudi Arabistan ve Amerika Birleşik Devletleri” yazılmıştı. Yani, kahraman Erdoğan’ın güdümünde sanılan ve uğruna HAMAS ve Gazze feda kılınan Ahmet Şara yönetimi aslında Siyonizm’in kuklasıydı ve El-Aziz’ciler bir kez daha çuvallamıştı.
“Dünyanın şerifi” rolünü oynayan Kovboy Trump ve Suriye’ye vasi tayin ettiği S. Arabistan, Suriye’nin kimlerin güdümünde olduğunu ortaya koymaktaydı. Aynı zamanda Şara’nın, Türkiye’nin de desteğiyle elini kolunu sallayarak Suriye’yi ele geçirmesinin ardındaki hikâyenin de aslı ortaya çıkmıştı. Milli Çözüm Dergisi tıpkı Irak’ın işgalinde olduğu gibi, Suriye’nin de neredeyse saatler içinde düşmesinin nedenlerini defalarca yazmıştı. Özetle, Şara çoktan teslim alınmıştı. Türkiye, yani AKP iktidarı çoktan bunu onaylamıştı. ABD’nin bölge dizaynı da bir “romantik trajedinin daha sonuna” dayanmıştı.
Haçlı Avrupa’nın her köşesinde bile Gazze’de yaşananlar “soykırım” diye tanıtılmaktaydı. Protestolar bu şekilde yapılmaktaydı. Ama hâlâ; “kendisini Gazze’nin tek savunucusu” diye reklâm etmeye doyamayan iktidar, Dışişleri’ne bıraktığı tepkiyle İsrail’i yine kınamıştı!..
“Bildiğimiz kadarıyla Anadolu Ajansı ve TRT, Suriye’de akredite medya arasındaydı. Yani rahat rahat dolaşıp haber yapabiliyorlardı. Merak ettik, Şam sokaklarında bu billboardlarla hiç mi karşılaşmamışlardı? Haberi yine çook uzaklardan mı almalıydık?!” diye soranlar haksız mıydı?
Sn. Erdoğan’ın kapılandığı Avrupa Birliği’nden şok karar: Türkiye-Yunanistan sınırı boyunca asker yığılacaktı!
Avrupa Birliği’nin dış sınırlarında sürekli bir Sınır Muhafızları Birliği’nin kurulması için çalışmaların başladığı resmen açıklanmıştı. Bununla birlikte Yunanistan; Antalya’nın Kaş ilçesi karşısındaki Kızılhisarlı (Meis) Adası’ndan tüm Ege ve Batı Trakya’daki Edirne’ye kadar olan tüm sınır bölgesine Avrupa Birliği Sınır Muhafızları Birliği konuçlandırılacaktı! Avrupa Birliği Bütçe Komiseri Piotr Serafin, “Avrupa Birliği’nin dış sınırlarında, Yunanistan sınırlarını da kapsayan, daimî bir Sınır Muhafız Birlikleri kurulacağını” aktarmıştı.
Artık Türkiye-Yunanistan sınırında AB sınır muhafızları görev yapacaklardı!
Batı Trakya’daki Meriç (Evros) ilinde yayın yapan www.evros-news.gr Haber sitesinin okuyucularına duyurduğu haberde, Avrupa Birliği Bütçe Komiseri Piotr Serafin Avrupa Parlamentosu Ekonomi İşleri Komisyonu’nda yaptığı konuşmada, “Yunanistan’ın Meriç ilinde (Evros) ve Türkiye ile olan tüm sınırlarında, karada ve denizde yoğun yasa dışı göç baskıları ve akımları yaşadığının bilinmesi nedeniyle kararın alındığını” açıklamıştı.
Üstelik Yunanistan AB’den ek fon alacaktı!
Ayrıca, Yunanistan’ın Meis’ten (Kızılhisarlı) Evros’a (Meriç) kadar olan sınırları ve kuzey sınırlarımızın tamamı boyunca Haçlı AB askeri yığılacaktı. Böylece, Frontex’in Ege Adaları ve Meriç’teki varlığı güçlendirilmiş olacaktı. Ayrıca, Yunanistan sınırlarını korumak için AB bütçesinden ek fon alacaktı!
Şimdi sormayalım mı, bu resmen ve fiilen Türkiye’mizi kuşatma hazırlığı karşısında sessiz ve tepkisiz kalanlara “Vatan haini” demek, hâlâ suç mu sayılacaktı? Ve yine Abdülaziz Bayındır gibilere hatırlatalım; Haçlı Batı, tam bin yıldır, bizleri Anadolu’dan çıkarıp Orta Asya’ya hicret etmeye (!) zorluyorlardı… Gerçekten Bay Bayındır, şu İran halkı nereye hicret edip sığınsınlardı?
Daha önce; Yunanistan’ın Bartholomeos’la görüşme sonrasındaki resmi açıklamada ‘ekümenik’ vurgusu yapılmıştı.
Yunan Genelkurmayı, resmi internet sitesinden görüşmeyi “Genelkurmay Başkanı, Ekümenik Patrikhane’ye giderek burada Ekümenik Patrik Hazretleri tarafından kabul buyrulmuşlardır. Karşılıklı ilgi alanlarına ilişkin konular hakkında görüş alışverişinde bulunmuşlardır.” şeklinde paylaşmıştı.
Oysa, 1923’te Yunanistan’ın da imzaladığı Lozan Barış Anlaşması’yla Fener’in ekümenikliğinin ortadan kaldırılmasına rağmen Yunan Genelkurmay Başkanlığı, Lozan’ı yok sayan yeni bir hamle daha başlatmışlardı.
Vatan Partili avukatlar, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na dilekçe vererek Fener Rum Patriği Bartholomeos hakkında suç duyurusunda bulunmuşlardı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na verilen dilekçede “Bartholomeos’un kamu görevini usulsüz olarak kullanma, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, devletin kurum ve organlarını aşağılama, devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma ve Anayasayı ihlale kalkışma niteliğinde faaliyetlerde bulunma suçlarını işlediği” vurgulanmıştı.
Bu başvurunun ardından Çağlayan Adliyesi önünde basın açıklaması yapan Ozan Bayrak, “Bartholomeos, ulusal ve uluslararası platformlarda ‘Ekümenik Patrik’ unvanını kullanarak Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenlik haklarını ihlal ediyor, anayasal düzene aykırı beyan ve faaliyetlerde bulunuyor.” diye uyarmıştı.
Ekümeniklik iddialarını tanımadıklarını vurgulayan Bayrak, şunları aktarmıştı:
“Fener Rum Patrikhanesi Lozan Antlaşması’nda da sınırları çizildiği üzere İstanbul, Bozcaada ve Gökçeada’daki Rum Ortodoks cemaatine hizmet veren bir dini kurum konumundadır. Patriğin bu kapsam dışındaki hareket ve söylemleri, kendisini ekümenik olarak tanımlamasının tarihsel ya da hukuki bir dayanağı bulunmamaktadır. Patrik, adeta Lozan’ı tanımayarak açıkça suç işlemekten sakınmamaktadır.”
Şimdi sormak lazımdı; her konuda Sn. Erdoğan’ı ve Cumhur İttifakı’nı destekleyip sahip çıkan bu Vatan Partisi, neden hâlâ hıyanet girişimlerine karşı hiçbir tedbir almayan bu iktidarı suçlamazlardı?
- x.com/dailyislamist
- x.com/mahfildijital
- https://el-aziz.com/manset-haberleri – Netanyahu’ya da O.Ç. Diye Hakaret

Sokak röportajlarında geçinemediğini söyleyenlere, yada iktidarın yanlışlarını eleştiren vatandaşlara ve you tuber’lara derhal soruşturma açanlar nasıl olurda Son Kale Cennet Vatanımızın bir nevi tapusu sayılan Lozan Antlaşmasını delen Fener Rum Patrikhanesine ses çıkarmazlardı?
İktidarın Ülkemiz ve Milletimiz lehine neden bir tane icraatı yoktu? Irak’ta, Libya’da, Suriye’de ve Filistin’de son 23 yılda hem Ülkemiz hem de Müslüman Coğrafyasının menfaatine bir tane icraatları yoktu? Kaldı ki pili bitmiş saat bile günde iki kez doğru vakti gösterirken sözde dünya lideri dindar kahramanımız neden hiç bir şey yapamamıştı? Bu iktidar Milletimizin mi yoksa başkalarının mı iktidarıydı? Sorusunu soranlar haklı mıydı?
Yoksa yıllar öncesinden Erbakan Hocamızın birçok tv programı konferans ve mitinglerde ifade buyurduğu gibi bu iktidarı Türkiye’yi İsrail’e vilayet yapmak için siyonizm mi kurdurmuştu?
Tabi böylesi bir iş için halkı oyalayıp avutmak için Abdulaziz Bayındır gibi Bel’am tiplere ihtiyaç vardı.
İslam’ın kutsal topraklar davasından, Siyonizmden bihaber bir “İslam Profesörü”.
Evet karakter bu.
Yazık.. Bu kadar mı dünyacı olunur?
Milli Çözüme teşekkür ediyoruz. Bütün hadiselerde olduğu gibi, Gazze ve Suriye olaylarının ilk başladığı süreçte de, milli ve vicdani yaklaşımlarını ortaya koyarak, ferasetini ispat etmiştir. Bizlere sarsılmaz imani ve insani bir bakış açısı kazandırmıştır.
Oysa Abdülaziz Bayındır gibi Siyonist Trump takipçileri ve El-Aziz gazetesi gibi Milli Görüş tahripçileri ise, açıkça iz’an ve vicdan fukaralıklarını, iman ve Kur’an’a aykırılıklarını, hem de böylesine bir cahil cesaretiyle ortaya koymaları, onların maskelerini düşürmekte ve siyonist işbirlikçiliği yaptıklarını açığa çıkarmaktadır.
Eh’li Kitap Örnekleri
Ülkemizde ve dünyada; tarikat, cemaat ve kanaat önderleri tabîlerinin düşünce ve davranışlarına yön vermektedirler. Dolayısıyla, olayları ve durumları Kur’an ve sünnet ölçülerine göre irdelemek yerine şeyhlerini ve önderlerini rehber addeden tıpkı Ehli Kitap konumunda olan bu halk kitlelerinin kontrol altında tutulması kolaylaşmış olmaktadır. Abdülaziz Bayındır lar ve El-aziz ciler de bunun güncel bir örneğini teşkil etmektedirler…
ÜSTADIMIZ BİR MAKALESİNDE KUR’AN’A GÖRE ZALİMLERİ ŞÖYLE İZAH ETMİŞTİ. (ÖZET OLARAK ALDIM)
KUR’AN’A GÖRE ZALİM KİMDİR?
En büyük zulüm Allah’a şirk koşmaktır. Şirk koşan zalimler, her türlü hıyanet ve rezalete müsait insanlardır. Ve maalesef şirksiz iman eden kişi pek azdır.
Zalimlere ve süper güçlere, doğrudan veya dolaylı destek sağlayan ve melanetlerine meşruiyet kazandıranlar ZALİMDİR.
Dini bilgileri ve İlahi belgeleri dünyalık çıkarları için değiştirip dejenere edenler, bazı ayet ve hadisleri gizleyip görmezlikten gelenler, kâfir ve hâkim güçlerin keyfine göre yorum getirenler ZALİMDİR.
“Bunlar süper güçlerdir, bunların tehdit ve musibetlerinden sakınmak ve himayelerine sığınmak gerekir” bahanesiyle, Yahudi ve Hristiyanları veliler (emir vericiler, gizli yöneticiler) edinenler ve onların güdümüne girenler, KORKAK, ALÇAK ve ZALİMDİR.
Hangi din ve kavimden olursa olsun, mağdur ve mazlum insanların kurtuluşu için gayret etmeyenler ve “neme lâzım” diyenler de ZALİMDİR.
Allah’ın sınırlarını, İslam’ın (barış ve bereket nizamının) genel esaslarını ve temel insan haklarını korumayan ve saygı duymayanlar ve İslam davasını saptırmaya çalışanlar ZALİMDİR.
Hak hâkim olsun ve halk huzur bulsun diye cehdü gayret etmeyen, bu amaçla oluşturulan hareket ve hizmetlerdeki görev ve sorumluluklarını yerine getirmeyenler ZALİMDİR.
Farz olan cihadı bırakıp; reklâmı bol, yapılması kolay ibadet ve hizmetlerle oyalanıp kendilerini öne çıkaranlar ZALİMDİR.
Camilerde bile, barbar Batı’nın talimatıyla bazı Kur’an ayetlerinin okunmasını yasaklayanlar, ama her türlü cinsi sapıklığı kanunla kolaylaştıran İstanbul Sözleşmesi’ni imzalayanlar ZALİMDİR.
Kur’an’ı ve manasını okumayanlar da ZALİMDİR.
Kur’an’ın günümüze bakan ve bize ışık tutan ayetlerini yorumlayıp halkı münafıklara ve din istismarcılarına karşı uyaranlara saldıranlar ZALİMDİR.
Zalimlerin dünya ve ahiret pişmanlığı ve perişanlığı kaçınılmazdır.
“Zalim (ve kâfir) olan kimse(ler) o gün; ellerini (hınçla) ısırarak: ‘Ah keşke, (ne olaydı, dünyada Hakk) elçiyle beraber bir yol edinmiş olsaydım (da bugün cehenneme atılmasaydım)’ diyeceklerdir.”
“Eyvah bana! Ne olurdu, keşke ben filan (fasık ve facir kişileri) dost edinmeyeydim (hainlerin ve zalimlerin peşlerine gitmeyeydim).”
“Çünkü o, gerçekten bana (Rabbimden) gelen Zikir’den (Kur’an-ı Kerim’den) sonra, (dünyalık hırsı ve Din istismarıyla) beni (aldatıp) saptırmış oldu. (Ve zaten) Şeytan da insanı ‘yapayalnız ve yardımsız’ bırakandır’ (diye pişmanlık göstereceklerdir).” (Furkan: 27-28-29)
https://www.millicozum.com/mc/ozel-yazilar/zalim-ve-zulum-kavramlari/
VE DİYORUZ Kİ KAHROLSUN ZALİMLER …
BUNLAR SABUN KÖPÜĞÜ, PIT DİYE SÖNERLER, SÖNDÜRÜLÜYORLAR MİLLİ ÇÖZÜM İLE ZATEN!..
Abdülaziz Bayındır gibi vicdanı kararmışlar, aklı bunamışlar hala ve başından beri tv ekranlarında olsun sosyal medya ekranlarında olsun hala sabun köpüğü gibi niye şişirtiliyorlar medya ile… Bu gibilerin hepsi hatta insanlığın ekonomik sosyal ahlaki ilmi adalet konularındaki tahribatları oluşturan siyasi iktidar ve onları destekleyen sivil toplum kuruluşları olsun gazetecilik adı altında doğruları yanlış, yanlışları doğru gösterenler olsun neden bu sabun köpüklerini şişirmek için canhıraşane çaba sarfediyorlar ve gece gündüz niye tir tir titriyorlar… Çünkü Milli Çözüm’e inanan bir Cumhurbaşkanı’nın ve Milli Çözüm’e inanan bir hükümetin bu ülkede iktidar olmasına engel olmak istedikleri için Siyonizm’in ordusunda askerlik gayreti güttürülmektedir.. Ancak, ey siyonistler ; böylesi (Bayındırlar vb.leri) sabun köpüklerini şişirmek için boşa üflüyorsun, onlar PIT DİYE söner ve söndürülüyor bir bir, Asrın ve Kur’an’ın Tercümanı Milli Çözüm sayesinde…Çünkü; Kur’an’a Tercüman olan Milli Çözüm yazıyor konuşuyor haykırıyor son çırpınışlarınız… !
“Düşman gibi dine sataşanlar, şeytan gibi din istismarı yapanlar ve dünyalık hesapları için kutsalını ve davalarını satanlar; hepsi aynı ayardadır.”
(Üstad Ahmet AKGÜL)
Hani bazen denir ya “hiç mi vicdan kalmadı”…. Bu soru insan olmasından dolayı bir kırıntı da olsa bir beklentiyi ifade eder. Ama bu belam ruhlu olanların her türlü insani vasıflarını Rabbim ellerinden alıyor demek ki. Bugüne kadar sömürü ile zenginleşmiş, pozitivizme tamamen bağlı batı toplumunda bile insanlık vicdanı dile gelip bu kadar zulmü lanetlemekle kalmayıp hükümetlerini siyonizme karşı duruşa zorlarken bu belamlarda nasıl bir ruh var acaba diye sormak lazım. Öğrendiği ilmini, itibarını, toplum kendisine güvenini metaa edinip bu birikimi firavunların, deccallerin hizmetinde kullanmak aşağıların da aşağısına inmek demek. İktidarlardan, güç sahiplerinden nasıl bir menfaat elde ediyorlarsa artık…. Bunun karşılığı dinlerini çok rahat bir şekilde satabiliyorlar.
Bu arada Ege’de bir çok irili ufaklı adalarımız işgal edilirken ses çıkartmayanlardan AB’nin sınır güvenliği adı altında sınırlarımıza asker dizmesine, Fener Rum Patriğinin resmen vatana ihanet davranışlarına ses çıkartmasını bekleyemiyoruz maalesef. Adamlar belki şimdiden ileride olabilecek bir savaşa şimdiden hazırlanıyor ve bizi kuşatıyor. Milli Çözümün bu tarihi uyarılarını dikkate almayanlar; en tepedeki sorumlusundan en uçtakine kadar hepsi vebalde kalıp mutlaka hesaplarını vereceklerdir.
Abdülaziz Bayındır, Hicret etmeyi, düşman korkusuyla vatan savunmasını bırakarak yurdunu terk edip kaçmak zannediyor!
“Gazzelilere kapı açılırsa, bir an önce oradan (Gazze’den) çıkmaları gerekiyor. Aksi takdirde, ahirette Allah’a hesap veremezler!” diyerek Trump ile aynı görüşü paylaşan ve Siyonist gâvurların şeytani hedeflerine tercümanlık eden Abdülaziz Bayındır, hicret etmeyi, düşman korkusuyla vatan savunmasını bırakarak yurdunu terk edip kaçmak zannediyor!
“Şu binlerce kişi (oldukları halde cihaddan kaytarmak ve güya hayatlarını garantiye almak için), ölüm korkusuyla (vatan savunmasını bırakarak) yurtlarından çıkıp kaçanların durumunu görmedin mi? (Ne garipti!) Oysa Allah ‘ölün’ derse ölecekler, ‘yaşayın’ derse yaşayacaklar(dı ve her şey Allah’ın takdirindeydi). Allah insanoğluna fazıl (ihsan ve ikram) sahibiydi. Fakat insanların çoğu şükretmeyip nankörlük etmektedirler.” (Bakara Suresi 243. Ayet)
Zeki Geçkil gibi sapkınlar ve El-Aziz rezilleri, Sn. Erdoğan’ın İmralı pazarlığını ve Suriye politikasını haklı çıkarmak, şaibeli Ahmet Şara yönetimini aklamak ve perde arkasındaki Siyonist tezgâhı saklamak uğruna; kuduz İsrail’in yeniden Gazze’ye saldırmasını bile “Suriye için hayırlı bir gelişme” olarak nitelendirip sevinmiş, kinlerini ve kirli tıynetlerini kusmuşlardır.
“(Ey sadık mü’minler!) Size bir iyilik dokununca (kâfirler ve münafıklar) kıskanıp tasalanırlar, size bir kötülük isabet ettiğindeyse buna sevinip ferahlanırlar. Eğer siz sabreder ve sakınırsanız, onların ‘hileli düzenleri’ (ve hıyanet girişimleri) size hiçbir zarar veremez. Şüphesiz Allah, onların amellerini (ve kötü niyetlerini) kuşatıvermiştir.” (Âl-i İmran Suresi 120. Ayet)
Abdülaziz Bayındır gibi Sözde ilahiyat profesörlerinin gazzeliler hakkındaki İpe sapa gelmez önerileri kendisini Bağlar ve tinetini gösterir Şanlı Gazze direnişi Allah’ın izniyle yeni bir dünyanın kuruluşuna Belki de Medar olacak İşte o zaman böyle boyundan büyük laflar edenler zillete düçar olacaklar boyunları bükülecek rezil rüsvay olacaklar ve işledikleri cürümlerin cezasını çekecekler inşallah
Neyi nasıl ifade edeceğimizi şaşırır olduk! Gerçek ayarlarını Milli Çözüm’den defalarca öğrendiğimiz bu adamlar, her şeye rağmen bizi yine şaşırtıyorlar. Yazıklar olsun demekten başka bir şey diyemiyorum. Evet kafir Trump’ın kafirliğini biliyoruz ancak içimizdekilerin ondan daha düşük seviyede olmalarına çare olacak günleri heyecanla bekliyoruz.