“KAN”IN YAPISI ve HARİKA FONKSİYONLARI!
İnsan vücudundaki işlemlerin çok büyük bir bölümü, dolaşım sistemindeki (kan hareketinin) birbiriyle bağlantılı ve son derece karmaşık yapısı sayesinde gerçekleşir. Dolaşım sistemi; insan vücudunda bulunan yaklaşık 100 trilyon hücreyi tek tek dolaşarak besleyen bir damarlar ağıdır. Bu bölümde; kalp, damarlar ve kan gibi daha birçok parçadan oluşan bu kompleks sistemle ilgili üzerinde düşünülmesi gereken konulara değineceğiz.
Vücudumuzun İçinde Akan Yaşam Nehri: Kan
Bütün canlılarda; hücrelere besin taşınması, atık maddelerin vücuttan uzaklaştırılması ve solunum gazlarının hücrelere ulaştırılması gibi ihtiyaçlar, dolaşım sistemiyle taşınan maddeler aracılığı ile karşılanır. İnsanlarda bu işlemlerin tümünü gerçekleştiren sıvı ise “kan”dır. Ayak parmağınızın ucundaki bir deri hücresinden, gözünüzde bulunan özel bir dokunun hücresine kadar vücudunuzda bulunan bütün hücreler kana muhtaçtırlar. Kan, vücudu bir ulaşım ağı gibi saran damarlar içinde akar ve insan vücudunun her noktasını ziyaret eden uçsuz bucaksız bir nehre benzer. Bu nehir, vücuttaki yolculuğu sırasında hücrelerin ihtiyacı olan maddeleri, paketler halinde taşır. Nehrin taşıdığı bu paketleri bir kargo paketi olarak nitelendirecek olursak, bu paketlerde yiyecek, su ve bazı kimyasal maddeler bulunur. Ulaştırılması gereken en acil paket ise oksijendir. Çünkü hücreler oksijensiz kalırlarsa kısa bir süre içinde ölürler. Ancak vücutta kurulmuş olan kusursuz sistem sayesinde, paketlerin tümü hücrelere tam zamanında taşınır ve hep doğru adreslere teslim edilir.
İnsan günlük hayatında vücudundaki bu nehrin akışını hiç hissetmez. Ancak insan vücudu o kadar mükemmel bir sanatla tasarlanmıştır ki, bedenin her noktası damarlarla kaplı olduğu halde, dışarıdan bakıldığında bu damarlar belli olmaz. Çünkü insan vücudunu kaplayan 2 mm kalınlığındaki deri tabakası, damarları ustalıkla gizler. Bu tabaka aslında o kadar incedir ki, deride meydana gelen en küçük bir çizik bile kanın dışarı sızmasına neden olur. Eğer damarlar, incecik ve estetik bir deri ile gizlenmeselerdi, kuşkusuz dünyanın en güzel insanı dahi yüzüne bakılamayacak kadar çirkin ve itici bir görüntüye sahip olurdu. Kanın vücut içinde çok fazla görevi vardır. Atıkların ve zehirlerin karaciğere taşınması, savunmaya destek olma, bir klima cihazı gibi vücut ısısının ayarlanması ve besinlerin ilgili yerlere ulaştırılması gibi pek çok hayati görev, kan vasıtasıyla yerine getirilir. Vücut içindeki haberleşmenin tamamına yakın bir bölümü de kan tarafından sağlanır.
Kanın Hayati Görevleri ve Taklit Edilemeyen Özellikleri
1- Ulaştırma Aracı
Vücudunuzun ihtiyacı olan her türlü madde kan vasıtasıyla ilgili organlara taşınır. Glikoz, aminoasit, vitamin, mineral gibi besinler ve en önemlisi oksijen bunlardan bazılarıdır. Ayrıca kan, hücrelerin atıklarını toplayan bir çöp ünitesi gibidir. Vücutta bulunan yaklaşık 100 trilyon hücrenin her birinin günlük olarak gerçekleştirdiği işlemler sonucunda bazı atıklar ortaya çıkar. Karbondioksit, üre gibi vücut için zararlı olan bu atık maddelerin hücrelerden uzaklaştırılarak vücuttan atılması da kan vasıtasıyla gerçekleşir. Kan, atık maddeleri böbreklere taşır ve bu maddeler böbreklerde temizlenir. Hücrelerde üretilen zehirli karbondioksit gazı ise yine kan tarafından akciğerlere taşınır ve burada vücuttan atılır.
Bu işlemleri gerçekleştiren ise, bilinçsiz kan hücreleridir. Ancak bu hücreler, son derece bilinçli bir şekilde, kanda taşınan atık maddeleri ve yararlı maddeleri birbirlerinden ayırt edebilmekte ve hangisinin nereye bırakılacağını çok iyi bilmektedirler. Örneğin, hiçbir zaman zehirli gazları böbreklere veya atık maddeleri akciğere taşımazlar. Ya da, besin ihtiyacı olan bir organa atık maddeleri götürmezler. Kuşkusuz, böyle bir şaşkınlık, o insanın ölümüne dahi sebep olabilecek kadar ciddi bir hata olurdu. Kan hücrelerinin, hiçbir şaşırma, karıştırma, aksatma ve hata olmadan, son derece bilinçli bir şekilde görevlerini yerine getirmeleri, onları kontrol eden, düzenleyen, organize eden bir akıl ve bilincin de varlığını göstermektedir. Bu, insanın kendisi değildir ve olamaz da. Çünkü insan, bu işlemlerin herhangi birinden haberdar olmadan bir ömür sürer. Ancak dolaşım sistemi yine de kusursuzca işlemeye devam eder.
Kan hücrelerinin, bu ayrıştırma, seçme ve karar verme yeteneklerini tesadüfen kazanmış olduklarını, bunları kendi iradeleriyle gerçekleştirdiklerini öne sürmek ise en mantıksız ve akıl dışı iddialardan biri olacaktır. Kana tüm bu özellikleri verenin ve kusursuz bir sistem yaratanın, üstün kudret sahibi olan Allah olduğu apaçık bir gerçektir.
Darwinizim’in Ne Büyük Bir Safsata Olduğunu Görmek İçin Şu Örnek Yeterli Sayılır:
Darwinizm, tesadüfen meydana gelen milyonlarca olayın, cansız maddeleri canlandırdığını, kusursuzca işleyen, eksiksiz tasarıma sahip yapıları oluşturduğunu öne süren, son derece mantıksız bir iddiadır. Darwinizm’in ne kadar büyük bir safsata olduğunu görmek için şu örneği okumanız dahi yeterlidir. Kandaki taşıyıcı proteinlerden biri olan albümin; kolesterol gibi yağları, hormonları, zehirli safra kesesi maddesini ve penisilin gibi ilaçları kendine bağlar. Daha sonra kanla birlikte vücutta gezerek, topladığı zehirleri karaciğerde zararsız hale getirilmek üzere bırakır, besin maddelerini ve hormonları ise gerekli oldukları yerlere götürür.
Şimdi lütfen bir düşünün ve kendinize şu soruları sorun:
– Albümin gibi atomlardan oluşmuş, hiçbir bilgisi, şuuru olmayan bir molekül nasıl olur da, yağları, zehirleri, ilaçları, besin maddelerini birbirinden ayırt edebilir?
– Dahası, nasıl olur da karaciğeri, safrayı, mideyi tanıyıp; taşıdığı maddeleri şaşırmadan, yanılmadan, hiç hata yapmadan her seferinde doğru yere ve ihtiyaç oranında bırakabilir?
Kanda taşınan zehirli maddeleri, ilaç ve besin maddelerini mikroskopta görseniz -tıp eğitimi almadıysanız- bunları birbirinden ayıramazsınız. Hangi organa hangisinin ne kadar miktarda bırakılması gerektiğini ise kesinlikle tespit edemezsiniz.
İnsanların büyük bir çoğunluğunun, özel bir eğitim almadıkça bilemeyecekleri bu bilgileri, şuursuz birkaç atomun birleşiminden oluşan albümin molekülü bilmekte ve milyonlarca yıldır bütün insanlarda görevini kusursuzca yerine getirmektedir. Kuşkusuz, bir “atom” topluluğunun böyle bir şuur gösterebilmesi, Allah’ın sonsuz kudreti ve ilmi ile gerçekleşmektedir.
2- Askerlerin Taşınması
Kanın bir diğer görevi de hastalıklarla mücadele eden savunma sistemi hücrelerini taşımaktır. Vücuda giren virüs, bakteri gibi yabancı maddeler kanda bulunan antikor ve lökosit adı verilen savaşçılarla zararsız hale getirilirler. Ayrıca savunma sistemi hücreleri kan nehri üzerinde devriye gezer ve bütün vücudu bu sayede denetlerler. Dolayısıyla, vücuda giren yabancı bir madde, devriye gezen bu savunma hücrelerinden biri tarafından derhal tespit edilebilmektedir.
3- Haberleşme Sıvısı
Kan aynı zamanda vücudun haberleşme yollarından birini de oluşturur. İnsan vücudundaki hücreler arasında çok üstün bir haberleşme sistemi vardır. Hücreler birbirleri ile -adeta her biri şuurlu birer insanmışçasına- bilgi alışverişinde bulunurlar. Hücrelerin birbirlerine gönderdikleri mesajlar (hormonlar) kan tarafından taşınır.
4- Yaraların Kapanması
Kan sıvısının en mucizevi özelliklerinden biri de ‘pıhtılaşma’ mekanizmasıdır. Pıhtılaşma sayesinde hasara uğrayan bir damarda meydana gelebilecek olan kan kaybı en aza indirilmiş olur. Pıhtılaşma mekanizmasında kanın içinde bulunan onlarca protein, enzim ve vitamin bir düzen içinde görev alır. Bu özelliği ile pıhtılaşma mekanizması bilim adamları tarafından kusursuz bir planlama ve tasarım örneği olarak gösterilmektedir.
5- Vücuttaki Dengelerin Ayarlanması
Kanın taşıdığı hayati kargo paketlerinden biri de “ısı”dır. Kanla dolu damarlar, tıpkı bir binanın sıcak su taşıyan kalorifer boruları gibi ısıyı bütün vücuda yayarlar. Ancak ısının kaynağı kalorifer örneğinde olduğu gibi tek bir kalorifer kazanı değil, vücuttaki bütün hücrelerdir. Kan sayesinde hücrelerin ürettikleri ısı bedene eşit olarak dağıtılır. Eğer vücudumuzun ısı dağıtım sistemi olmasaydı, oldukça büyük sıkıntılar yaşardık. Kas gücüyle yaptığımız bir iş sonucunda, örneğin koştuğumuzda bacaklarımız ya da bir yük kaldırdığımızda kollarımız aşırı derecede ısınır, diğer bölgelerimiz ise soğuk kalırdı. Bu dengesiz yapı, metabolizmamıza büyük zarar verirdi. İşte bu nedenle ısının bedene eşit olarak dağıtılması son derece önemlidir.
Aynı şekilde bedenimizde fazla yükselen ısının düşürülmesi için de terleme mekanizması ile birlikte kan devreye girer. Deri altındaki kan damarları genişler ve böylece kanın taşıdığı ısıyı havaya bırakması kolaylaştırılmış olur. Bu nedenle yüksek tempolu fiziksel işler yaptığımız zaman, damarların genişlemesi sonucunda yüzümüz kızarır. Kan, vücut ısımızın korunmasında da büyük rol oynar. Üşüdüğümüzde ten rengimiz beyazlaşır. Çünkü derimizin altındaki kan damarları havanın soğukluğuna göre daralır. Bedenimizde havaya yakın bölgelerdeki kan bu şekilde azaltılmış olur ve vücuttaki soğuma minimuma indirilir.
KAN: Yüzen Hücrelerden Oluşan Bir Doku Harikası
Kan, yapı olarak vücudun diğer sıvılarından farklıdır. Kan aslında bir anlamda dokudur; tıpkı kemik veya kas dokusu gibi. Ancak bir dokuyu oluşturan hücreler birbirlerine sıkı sıkıya tutunurken, kan dokusunu oluşturan hücreler birbirlerine yapışık olmayan hücrelerden oluşmaktadır. Alyuvar, akyuvar ve trombosit ismi verilen kan hücreleri, kan plazması içinde serbestçe dağılmış olarak dolaşırlar.
Kan; %55 plazmadan, %45 de kan hücrelerinden oluşmaktadır. Plazmanın %90-%92’si sudur, geri kalan bölümü ise; plazma proteinleri, aminoasitler, karbonhidratlar, yağlar, hormonlar, üre, ürik asit, laktik asit, enzimler, alkol, antikorlar, sodyum, potasyum, iyot, demir, bikarbonat gibi elementlerden oluşur. İşte kan hücreleri bu karmaşık sıvının içinde yüzüp vücudumuza hayat kazandırır.
Kanı Oluşturan Parçalar:
Küçük Kırmızı Hücreler: Alyuvarlar
İnsan bedeninde bulunan yaklaşık 25 trilyon küçük kırmızı hücre hiç durmadan yük taşır. Alyuvar isimli bu hücreler, kan sıvısı içinde bütün vücudu baştan aşağı dolaşır ve yerine göre oksijen ya da karbondioksit taşırlar. Ancak bu basit bir taşıma işlemi değildir. Öncelikle hücrenin bir madde taşıyabilmesi için özel bir yapısının olması gerekmektedir. Örneğin; oksijen taşıyacak hücre için en ideal şekil, hücrenin yassı olmasıdır. Çünkü bu yassı şekil, hücrenin yüzey alanını artıracak ve oksijenle temasını kolaylaştıracaktır. Nitekim alyuvar hücresinin biçimi yuvarlak yassı bir yastığı andırır. Bu sayede alyuvarlar mümkün olduğunca çok oksijen atomuyla temas edebilecek bir dizayna sahiptirler.
Olağan koşullarda vücutta saniyede yaklaşık 2,5 milyon alyuvar üretilir. Alyuvar sayısının dengede tutulması vücut için hayati önem taşımaktadır. Herhangi bir nedenle, örneğin, vücut ısısının azalmasıyla birlikte alyuvar sayısında artma görülmesi önemli rahatsızlıklara yol açar. Vücut ısısı aşırı düştüğünde kan sıvısının azalmasına karşılık, alyuvar sayısı aynı kalır. Birim hacme düşen alyuvar sayısının artması ile birlikte kanın akıcılığı azalır. Bu da damarlarda tıkanmaya neden olur ve kalbin çalışmasını zorlar. Bu nedenle alyuvar sayısının belirli bir dengede olması insan yaşamı için hayatidir.
Vücuttaki taşıma işlemi için hücrenin şeklinin yassı olması tek başına yeterli değildir. Oksijeni taşıyan, fakat hücreye kullanabileceği şekilde sunamayan alyuvarların hiçbir anlamı yoktur. Çünkü vücut hücrelerinin, oksijeni kendilerine bağlayacak özel moleküllere ihtiyacı vardır. Bu molekül oksijenle üç boyutlu bir yapıda en ideal şekilde birleşmeli ve oksijeni güvenle taşımalıdır. Ancak oksijene çok da sıkı bağlanmamalı, oksijen verilecek hücreye geldiğinde, oksijenden kolayca ayrılabilmelidir. Kısacası oksijenin taşınması ve gereken yerlerde kullanılabilmesi için kendine has bir tasarıma sahip çok özel bir moleküle ihtiyaç vardır. İşte bu molekül alyuvarlara -dolayısıyla kana- kırmızı rengini veren hemoglobin molekülüdür. Hemoglobin, birbirinden farklı iki işlev yapabilmesi nedeniyle bilim adamları tarafından “olağanüstü bir molekül” olarak nitelendirilmektedir.
Hemoglobin; akciğerdeki oksijeni alırken, karbondioksiti bırakır ve oradan kaslara geçer. Bu sırada kaslar da besinleri yakıp karbondioksit oluşturur. Hemoglobin molekülü kaslara ulaştığında öncekinin tam tersi bir işlev görerek oksijeni bırakıp karbondioksiti alır. Bu çok şuurlu ve disiplinli bir hareket şeklidir. Bilim adamları, 1996 yılında, alyuvarların yapısındaki hemoglobin moleküllerinin oksijeni taşımaktan başka, yaşamsal önem taşıyan bir diğer molekülü daha taşıdıklarını keşfettiler. Bu molekül, azotmonoksittir (NO). Hemoglobinin azotmonoksit gazını taşımasının çok önemli bir nedeni vardır. Hemoglobin, azotmonoksit gazının yardımıyla dokuya ne kadar oksijen verileceğini denetler. Dolayısıyla, bu gazın hemoglobin tarafından taşınması insan hayatı ve sağlığı açısından son derece önemlidir.
Bu molekülün sergilediği olağanüstü şuur sayesinde tüm insanlar yaşamlarını rahatlıkla sürdürebilmektedir. İnsan vücudunda saatte ortalama 9 milyar alyuvar üretilir. Sadece bir alyuvar hücresinde ise yaklaşık 300 milyon hemoglobin molekülü bulunur. Bu moleküllerin tümü bu işlemleri hiçbir karışıklık çıkmadan yapabilecek özelliklere sahiptir. İnsan vücudunda bulunan bütün hemoglobin moleküllerinin sayısı ve bu moleküllerin hepsinin istisnasız aynı yeteneklere sahip oldukları düşünüldüğünde konunun önemi daha net anlaşılmaktadır.
Böyle bir seçiciliğin tesadüfen ortaya çıkamayacağı, tesadüflerin insan vücudundaki milyarlarca hemoglobine bu özellikleri kazandıramayacağı akıl sahibi her insan için çok açık bir gerçektir. Hemoglobin molekülünü yaratan ve her insanın vücuduna tüm özellikleriyle birlikte yerleştiren Allah’tır.
“İşte Rabbiniz olan Allah budur. O’ndan başka ilah yoktur. Her şeyin Yaratıcısıdır, öyleyse (yalnız) O’na kulluk edin. O, her şeyin (ve herkesin) üzerinde bir Vekîl’dir. (Her türlü ihtiyaçlarını gideren ve sahiplik edendir.)” (En’am Suresi: 102)
Oksijenin Hemoglobine Bağlı Dağılımı Evrimciler İçin Bir Çıkmazdır
Kanın, oksijen dağıtıp, karbondioksit alma işlevini hemoglobin olmadan yapamaması evrimciler için bir açmazdır. Çünkü evrimciler kanın da insan vücudundaki diğer sistemlerin de zaman içinde aşama aşama gelişmelerle meydana geldiğini iddia ederler. Yani bu iddiaya göre kanın var olduğu ama içinde hemoglobin molekülünün henüz bulunmadığı bir dönem vardır. Oysa bu evrim teorisi açısından büyük bir çelişkidir. Kan denen sıvı, hemoglobin molekülü olmadan işlevini yerine getiremez ve hücrelerine oksijen ulaşmayan canlı hemen ölür. Bu canlının hemoglobin molekülünün oluşumunu bekleyecek zamanı yoktur. Görüldüğü gibi kan oluştuğu anda hemoglobinin de oluşması gerekmektedir. Yani kanın, tüm özellikleri ve yapıları ile birlikte tek bir anda ortaya çıkması şarttır. Evrimcilerin aşamalı oluşum iddiaları bu noktada tamamen çökmekte ve kanın Allah tarafından tek bir anda yaratıldığını ortaya koymaktadır.
Benzeri Üretilemeyen Mucizevi Sıvı: Kan
Kanda gerçekleşen olayları inceleyen bilim adamları karşılaştıkları kusursuz düzeni taklit edebilmek için çalışmalarını sürdürmektedirler. Ancak bugüne kadar somut bir gelişme kaydedilememiştir. Hatta araştırmacılar bu olağanüstü sıvıyı taklit etmeye çalışmaktan vazgeçmişler, kan ile ilgili araştırmaların yönünü değiştirmişlerdir. Oksijen taşıyabilen yedek bir sıvıyı üretmek için çalışmalar yürütmektedirler.
Ancak bilim adamları kan ile ilgili çalışma yaparken çeşitli zorluklarla karşılaşmaktadırlar. Kanı damardan çektikleri anda kan pıhtılaşmaktadır. Kan hücrelerinin mikroskop altında ve bedende aynı şekilde hareket edip etmedikleri bilinmemektedir. Ayrıca kan ne plastik hortumda ne de cam şişede tam anlamıyla canlı kalmadığı için içindeki hücreler ayrı ayrı alınıp incelenmektedir. Bütün bunlar göz önünde bulundurulduğunda bilim, canlı ‘kan’ı değil laboratuvardaki kanı analiz ederek tanımaktadır.
Laboratuvarlarda benzeri üretilemeyen bu olağanüstü madde, insan ilk ortaya çıktığından beri vücutta üretilmektedir. Bugün sahip olduğumuz yüksek teknoloji ile taklidi dahi yapılamayan bir maddenin zaman içinde kendi kendine tesadüflerin etkisiyle oluştuğunu iddia etmek akılcılıktan tamamen uzaklaşmak demektir. Pek çok canlı türüne hayat veren bu madde, Allah’ın yaratışının açık delillerinden bir tanesidir.
Vücuttaki Geri Dönüşüm Sistemi ile Sağlanan Yararlar
İnsan vücudundaki geri dönüşüm sistemi de kusursuz bir yapıya sahiptir. Her an çok sayıda işlemin gerçekleştiği vücudumuzda sürekli zararlı atıklar, ölü hücreler, vücuda giren ve savunma sistemi tarafından parçalanan yabancı maddeler ve daha pek çok gereksiz madde dolaşır. Ancak bunların hiçbiri vücuda zarar vermez. Çünkü vücutta bu maddeleri dışarı atabilecek veya vücut içinde gereken işlemlerde değerlendirecek sistemler mevcuttur. Örnek olarak sürekli yenilenen alyuvar hücrelerini verebiliriz. Bu hücrelerin ömrü yaklaşık 120-130 gün kadardır. Yaşlı alyuvarlar karaciğerde, dalakta ve kemik iliğinde ölürler. Ölen alyuvarların yerine de sürekli yeni alyuvarlar üretilir. Her saniye 2,5 milyon alyuvar ölür ve yerine her gün 200 milyar yeni hücre oluşturulur ve bu şekilde vücudun tüm alyuvarları yaklaşık dört ayda bir tamamen yenilenmiş olur.
Ölen alyuvarların içinde bulunan demir molekülü de vücudumuzdaki ‘geri dönüşüm’ sistemiyle yeni alyuvarların üretiminde kullanılmak üzere depolanır. Bu mükemmel bir endüstriyel planlama örneğidir. Böyle bir planlamanın kendiliğinden ortaya çıkamayacağı açıktır. Alyuvarları bu özellikleriyle birlikte yaratan Allah’tır.
Mikro Askerler: Akyuvarlar
Bir damla kanın içinde akyuvar adı verilen yaklaşık 400 bin mikro asker bulunur. Hatta güçlü bir savunma yapılması gerekiyorsa normal şartlar altında kanın her milimetreküpünde akyuvar sayısı 7.000-10.000 arasındayken, birdenbire bu sayı 30.000’e kadar yükselebilir. Bu askerlerin görevi vücudu mikro düşmanlardan korumaktır. Akyuvarlar vücuda ait olmayan canlı cansız her şeyi yok etmek için programlanmışlardır. Bu nedenle vücuda giren bakterileri, virüsleri ve tehlike meydana getirebilecek her türlü maddeyi arar, bulur, izler ve en uygun anda yok ederler.
Akyuvarlar kandaki diğer hücrelerden yapısal olarak farklılıklar gösterirler. Örneğin; alyuvarlarda çekirdek bulunmaz. Ancak akyuvarlar çekirdeklidir ve içlerinde bütün organeller bulunur. Bundan başka akyuvarlar birkaç gün hatta bir enfeksiyon sırasında birkaç saat yaşarlar. Bu kadar kısa bir yaşam, zannedildiğinin aksine vücudun savunması açısından oldukça önemlidir. Çünkü savunma yapan yani yıpranmış olan akyuvar ölür ve daha o ölürken yerine hemen sağlıklı ve savunma kabiliyeti çok daha yüksek olan bir yenisi üretilir. Akyuvarlar aslında tek tip hücrelerden oluşmaz. Akyuvar, farklı askerlerden oluşmuş ve insan bedeni için çarpışan savaşçı hücrelere verilen genel bir isimdir. Bu askerler iki ana gruba ayrılır. Birinci grup, düşmanla ilk karşılaşan ve göğüs göğüse savaşan granülositlerdir. İkinci grup ise düşmana karşı özel silahlar (antikor) üreten lenfositlerdir.
Lenfositlerin kandaki diğer hücrelerden farklı bir özellikleri vardır. Kanın dışında, dokularda yaşayan lenfosit sayısı, kanda yaşayan lenfosit sayısına oranla çok fazladır. Bu hücreler dokularda -vücudun derinliklerinde- adeta üs kurar ve dokuları mikroplara karşı korurlar. Öyleyse kanın içinde lenfosit bulunmasının nedeni nedir? Aslında akyuvarlar kanı bir taşıma aracı olarak kullanırlar. Akyuvarlar adeta devriye görevi yapan bir jandarma birliği gibi vücudun her yerini kanla birlikte gezerler, yaşlı ve güçsüz akyuvarların bulunduğu dokuları büyük bir hızla takviye ederler. Böyle akılcı ve hızlandırıcı bir sistemin, evrimcilerin iddia ettiği gibi tesadüfen gelişmiş olması imkânsızdır.
Şuursuz atomlardan oluşan bir hücrenin tercih yeteneğine, akla ve bilince sahip olamayacağı, vücut savunması yapmasını sağlayacak özellikleri kendi kendine edinemeyeceği açıkça ortadadır. Kaldı ki bu küçük canlının diğer hücreleri korumak için savaşması oldukça önemli bir ayrıntıdır. Gözle görülemeyen bir hücrenin kendisini sizin için feda etmesi ve vücudunuzda aynı fedakârlığa sahip milyonlarca hücrenin bulunması gözlerinizin önünde bulunan milyonlarca mucizeden biridir. Akyuvarların yapısındaki mükemmellik, sahip oldukları fedakârlık, savaşma bilgisi ve yeteneği kendi tercihlerinin değil Allah’ın onları bu özelliklerde yaratmasının bir sonucudur. Bunun aksini kanıtlamaya çalışanlar bugüne kadar hiçbir sonuca ulaşamamışlardır, bundan sonra ulaşmaları da mümkün değildir. Allah, Kendisini inkâr etmeye çalışanların çabalarını Nur Suresi’nde seraba benzeterek şöyle buyurmuştur:
“Kâfirlere (ve gafillere) gelince; onların amelleri (ve dünyalık beklentileri çöl gibi) dümdüz bir arazideki seraba benzer ki; susayan onu bir su (kaynağı) sanıvermektedir. Nihayet ona ulaştığında ise (orada) hiçbir şey bulamaz ve (aslında) onun yanında (ve her tarafta) sadece Allah’ı bulur. (Allah da ahirette) Onun hesabını tam olarak verir. Allah, hesabı çok seri görendir.” (Nur Suresi: 39)
Evrimcilerin Bu Konudaki Mantık Bozuklukları
İnsan vücuduna her gün çok sayıda mikrop girer. Bu mikroplar savunma sisteminin ilk aşamasında etkisiz hale getirilmeye çalışılır. Ancak bazı mikroplar ve yabancı maddeler dolaşım sistemine girerek yaşamsal tehlike oluşturabilir. Bu tür mikroplara “antijen” adı verilir. Vücut antijenlere karşı “antikor” adı verilen maddeler üreterek onları yok etmeye ya da çoğalmalarını önlemeye çalışır. Antikor, antijene tıpkı anahtarın kilide oturması gibi üç boyutlu yapıda kenetlenerek antijeni etkisiz hale getirir. Antikor ile antijen arasındaki anahtar-kilit benzerliği bu sistemin anlaşılması açısından üzerinde dikkatle düşünülmesi gereken bir örnektir. Doğada ortaya çıkan yüz binlerce farklı antijene karşılık savunma hücreleri ayrı ayrı antikor üretebilir. Bu, yüz binlerce kilide uygun anahtarı vücut hücrelerinin anında üretebilmesi demektir. Bu elbette ki mucizevi bir harekettir.
Fakat asıl ilginç olan, laboratuvarda oluşturularak insan vücuduna yerleştirilen yapay antijenlere karşı bile savunma hücrelerinin antikor üretebilmesidir. Vücut hücreleri; doğada bulunan kilitlere uygun anahtar üretebildikleri gibi, doğada hiç bulunmayan ve laboratuvarda üretilen kilitlere göre de anahtar üretebilmektedirler.
Vücudun içindeki bir mekanizmanın dış dünya hakkında bu denli şaşırtıcı bir bilgiye sahip olması elbette ki tesadüflerle izah edilemeyecektir. Bir hücre nasıl olur da yüz binlerce yabancı maddenin bilgisine sahip olmanın yanı sıra, laboratuvarda yapay olarak üretilen çok farklı bir maddenin (antijenin) de bilgisine sahip olabilir? Savunma hücrelerinin, vücuttaki antijenleri bir şekilde tanıdığını kabul etsek dahi, daha önce hiçbir şekilde karşılaşmadığı bir antijeni de tanıyabilmeleri asla mümkün değildir. Dahası, savunma hücreleri vücuda yeni giren bu yabancıyı hemen teşhis ettikleri gibi, yabancıya karşı kullanılacak etkili silahları da -uygun antikoru- anında tespit edip üretmek için gerekli olan yetenek ve akla da sahiptirler. Teşhis etme, tedbir alma gibi akıl, bilgi ve şuur gerektiren özelliklerle donatılmış olan savunma hücrelerinin tesadüfen oluştuğunu söylemek, önemli bir mantık hezimetidir. Evrimciler; savunma hücrelerinin, her türlü yabancı maddeyi teşhis edebilme özelliğini kendi teorilerine göre açıklayamadıkları için, son derece mantık ve bilim dışı izahlarla, konuyu geçiştirmektedirler.
Kokuşmamak için
Makaleyi okurken en çok dikkatimi çeken olay kanın içindeki alyuvar ve akyuvarların çok kısa ömürlerinin olması yorulan ve yıpranan hücreler hemen yenileniyor. Bu biraz daha idare etsin denmiyor. O yüzden bizlerinde heran kendimizi yenilememiz gerektiğini düşünüyorum. Efendimizin buyurduğu gibi “Bir günü bir öncekine eşit olan ziyandadır.”buyuruyorlar her gün ve heran kendimizi tevbe istiğfar ederek ve davamız adına hayatımıza yeni bir şeyler katamaz isek durgun bir su gibi kokuşup çürümekten kurtulamayacağız.
Hayatımıza ve her türlü olaya bakışımızı değiştiren Milli Çözüm ile bizleri tanıştırdığı için Rabbimize nankör olmaktan yine Rabbimize sığınırız.
Milli Çözüm kan görevinde!.
KAN”IN YAPISI ve HARİKA FONKSİYONLARI konusunda ki mükemmel makaleyi okuduktan sonra aklıma gelen tek şey diğer tüm yaratılmışlardaki mucizeler gibi “KAN” mucizesine fakat daha çok Yaradan’ın kudretine duyduğum hayranlıktı!..Sadece bu makaleye konu olan “kan” olayında ki kudret ve büyüklük bile,bu kudretin sahibini ve davasını yer yüzüne hakim kılmak için gece gündüz canla başla çalışıp şükrünü eda etmeye değer!….
Sonra şunu düşündüm;”Milli Çözüm,tüm insanlığın kurtuluşu,Yeni ve Yaşanabilir bir Dünyanın kurulması,Yer yüzüne Hakkın hakim olması için;neyi,nasıl,nerede,ne için ve ne kadar yapması gerektiğini bilen,sürekli kendini besleyen en insanlık için en faydalı hale getiren ve tüm fonksiyonları en güzel şekilde çalışan “KAN” gibi!…
Tıpkı bir insanın damarlarında;canlı,sağlıklı diri,bazan sakin bazan heyecanlı bazan hüzünlü ama hep doğru düzgün temiz ahlaklı hareket etmek için dolaşan kan gibi,,
Milli Çözümde;tüm insanlığı canlı,sağlıklı,diri bazan sakin bazan hüzünlü bazan coşkun ama hep doğru düzgün temiz ahlaklı hareket edeceği ortamı oluşturmaya çalışıp çabalaması için damarlarında dolaşan kan görevinde!..
Yine şükür binler şükür damarlarımızda dolaşan ve içimize nüfuz etmiş olan can ve kan damarımızı besleyen Rabbimize!..
Adil Düzen kurulduğu vakit…
Adil Düzen öyle bir gelecek ki; Allah gücünü ve kudretini öyle ihtişamlı gösterecek ki…
Değil evrimciler, Hristiyan ve Yahudiler bile akıl ile alakası olmayan inançlarından dolayı utanacaklar İnşallah.
Bir insan profesör olabilecek kadar zeki ancak evrimci olacak kadar akılsız olabiliyor.
Allah akıl ve vicdanımızı korusun…
İnsanın temel taşı hücreyi diri tutan kan, devletin temeli milli şuuru canlı tutan ise Milli Çözüm
Milli Çözüm aynı zamanda kan’ın yapısında olduğu gibi; tüm gerekli yerlere (vicdanlara) ihtiyaç olan bilgiyi sunmakla vicdanları/milli şuuru diri tutmakta!
Oksijensiz yaşayamayan hücreler kan sayesinde ihtiyacına kavuştuğu gibi, insanca yaşmak isteyenler de, Milli Çözümle kırk tılsımlı hainlikleri çözebilmekte ve milli/insani duruşu ancak bu sayede sergileye bilmekte.
Milli Görüş=Milli Çözüm olmadan:
* Terörün kaynağını bilmeyi değil, sorunlara çözüm olacak dil bile bulamak mümkün değil. (Mevcut fikir akımlarına baktığımızda bu gerçek ayan beyan ortada.)
* Aziz Erbakan Hocamız gerçeğini (siyaset ve sıtratejini) anlamayı değil, O’na atılan tek bir iftiranın bile altından kalkılamazdı. (Çünkü iftiranın menşei şeytanın şaheseri Siyonizm’di ve sayısız iftirası var ve bir tanesi, tüm imkanlarını, tam manasıyla kullanıp iftiralara cevap verme derdini çekmedi)
* Fetö, müslim, kalkancı, şevko, durduyan, Arınç gibilerle mücadeleyi boş verin, bir tanesini tanıyıncaya kadar bir milletin ömrü yetmezdi.
* Her asırda İslam’ın hakikatini anlatanlar çarmıha gerilmiş, ateşe atılmış, yurdundan çıkarılmış, susuz bırakılmış. Bugün, Milli Çözüm olmasaydı “Yüce Kur’an’ın mana ve mesajı” meali kerimiyle, kor ateşi eline alırcasına İslam’ı kim anlata bilir ve (her iki kişiden birinin, Müslümanlanların neredeyse tamamının oyunu alan) Akp’ nin dindar değil dini istismar ettiğini izah edebilirdi!
Görüldüğü üzre hücreler kan ile oksijene kavuşup canlandığı gibi, vicdan/vatan ehli de, Milli Çözüm/Üstad Ahmet Akgül Hocamız ile Siyonizm’e ve işbirlikçilerine karşı şanlı diriliş canlanmakta.
ÜRETİLEMİYOR ! ÜRETİLEMEYECEKTE!
Mü’minûn 17
Andolsun, Biz sizin üstünüzde yedi yol (gök tabakalarını veya duyu organlarınızı) yarattık; Biz (her türlü) yaratmadan (asla ve hiçbir zaman) gafiller olmadık. (Asıl siz gafletten uyanınız!)
Rabbimiz tüm kainatı en mükemmel şekilde yaratmıştır…Evet hâlâ ünite ünite kan grubuna göre kan toplanır…Üretemiyorsunuz değil mi!?Gafiller !nasıl da haddinizi aşıyorsunuz hadsizler!
Rabbimiz yolunda bizleri sabit eyle…Amin
Kana tüm bu özellikleri verenin ve kusursuz bir sistem yaratanın, üstün kudret sahibi olan Allah olduğu apaçık bir gerçektir.
“Kan hücrelerinin, bu ayrıştırma, seçme ve karar verme yeteneklerini tesadüfen kazanmış olduklarını, bunları kendi iradeleriyle gerçekleştirdiklerini öne sürmek ise en mantıksız ve akıl dışı iddialardan biri olacaktır. Kana tüm bu özellikleri verenin ve kusursuz bir sistem yaratanın, üstün kudret sahibi olan Allah olduğu apaçık bir gerçektir.”
Vücutta kurulmuş olan bu kusursuz sistem ve bunların her birinde hayranlık uyandırıcı detaylar var eden Rabbim, bizim görüp göremediğimiz verdiğin tüm nimetlere sonsuz şükürler olsun. İnsan sürekli şükretmesi gerektiğini ve verilen nimetlere layık olması gerektiğini unutmamalı ve sık sık şükrünü eda etmeli ve layığını yerine getirmeli ki verilen nimetlerin nankörü olmasın. Bilgilendirici makale için teşekkürler Milli Çözüm.
İnsanı bir kan pıhtısından yaradattı
Her şeyi ve sürekli yoktan) Yaratan (ve her an varlıkta tutan) Rabbinin adıyla oku! (Tüm helâl ve hayırlı işlere besmele ile başlanmalıdır ki, tüm kâinat harikaları ve Kur’an hakikatleri anlaşılıp anlatılsın.)
96:2
(Ki) O (Rabbin), insanı (ana rahmine yapışıp asılı duran bir hücre topluluğu olan embriyodan) alak’tan yaratandır.
Şükretmek için bir sebep daha
Rabbimizin biz insanları en mükemmel bir şekilde yarattığını bir damla kandan görüyoruz. (Onlar, Hakk uğrunda ve cihad yolunda) Sabredenler, (sözlerinde ve işlerinde) dosdoğru hareket edenler, (Allah’a, Kur’an’a ve Resulüllah’a) gönülden boyun eğenler, (helal kazançlarından) infak edenler ve ‘seher vakitlerinde’ bağışlanma dileyenlerdir. Ali İmran suresi 17. Ayet
Darwinist kafaların kendi teorilerini savunamaz hale getiren ve rabbimize olan gafletimizi hatırlatarak tefekküre boğan mükemmel bir makale.
Darwinci kafaları çaresiz bırakan , etkisiz kılan, sesini kısan, savunan olursa geri zekalı olarak görülmesini sağlayan ve Allah c.c. nün kuvvet ve kudretini ihtişamını gözler önüne seren , tüm hayranlığımızla rabbimize koşmamıza ( ibadet taat kullukta) katkı sunan muhteşem bir makale… Kıymetli yazarımıza teşekkür ediyorum.
Damarları Bir An Yol ve Yaşam Alanlarına Çevirirsek
Kan hücrelerini bir an büyütüp dünyadaki yaşam alanlarına benzetirsek, günlük her türlü ihtiyacımızın sebepler dairesinde fakat çok karmaşık yapılar içerisinde bizlere ulaşması olarak düşünebiliriz. Yetmez çok darlandığımız ancak olağanüstü oluşum, yada yaratılış olmadan çözümlenemeyecek olaylara şahit olmuşuzdur. Bu durumlar karşısında bir an ihtiyacımızın karşımızda hazır bulunması, hatta bazı olaylarda HIZIR’ın bulunması ve yardımıyla ihtiyacımızın ve tehlikenin atlatılması tamamen KÜN emriyle yaratan ALLAH cc varlığının, sonsuz-sınırsız kudret ilminin delili olarak bozulmamış vicdanlarda kabule ulaşacaktır. Subhanallah- Elhamdülillah-Allahuekber.
Subhanallah
Dolaşım sistemi; insan vücudunda bulunan yaklaşık 100 trilyon hücreyi tek tek dolaşarak besleyen bir damarlar ağıdır.
Ben gizli bir hazine idim, bilinmeyi arzuladım, bunun için de mahlûkatı yarattım.Bismillahirrahmanirrahim Her türlü hamd, şükür ve övgü, (canlı ve cansız bütün varlıkları ve özellikle insanı; atom altı enerji zerreciklerinden moleküllere, protein hücrelerinden, sinir, sindirim, dolaşım ve boşaltım gibi yüzlerce sistemlere kadar: Her saniye milyarlarca harika bileşim ve iletişim halinde yaratan… Şehirler büyüklüğündeki en gelişmiş bilgisayarların bile bunların milyonda birini başaramayacağı şartları oluşturup, her şeyin ve herkesin bütün ihtiyaçlarını karşılayan, bizim ve) âlemlerin Rabbi olan Allah’adır (minnet ve hizmet O’na yakışır ve O’na layıktır). Fatiha suresi 1-2 (Hz. Meryem şaşkınlıkla:) “Rabbim, bana bir beşer dokunmamışken, nasıl bir çocuğum olabilir?” dedi. (Cenab-ı Hakk ise:) “İşte böyle!..” dedi. Allah neyi dilerse yaratır. Bir işin olmasına karar verirse, yalnızca ona “OL!” der, o da hemen oluverir. Âl-i İmran suresi 47 (Ey insanlar, düşünün!) Sizin için yerde olanların (ihtiyaçlarınızı karşılamak üzere, canlı ve cansız varlıkların) tümünü yaratan O’dur. Sonra (üstün sanat ve hikmetiyle) göğe istiva edip (kudretiyle kuşatıverip) de onları yedi (tabaka) gök olarak düzenleyen de O’dur. Ve O, her şeyi (bütün detayları ve donanımıyla) Bilendir. Bakara suresi 29Ki O (Rabbin) seni (hiç yoktan) yarattı, ‘sana bir düzen içinde biçim verdi’ (ve donattı) ve seni bir itidal üzere kıldı (dengeni koruyacak şekilde ayarladı). Dilediği bir surette (ve en güzel şekilde) seni tertib etti (organlarını uyarladı). İnfitâr Suresi 7-8 (Oysa) Sizleri Biz (hiç yoktan) yarattık, yine de (Allah’ı ve Kur’an’ı) tasdik etmeyecek (aklınızı ve vicdanınızı kullanmayacak) mısınız? Şimdi (rahimlere) dökmekte olduğunuz meniyi gördünüz mü? (İçeriğinden haberiniz var mı?) Onu sizler mi yaratıyorsunuz, yoksa yaratıcı Biz miyiz? (Hâlâ anlamayacak mısınız?) Sizin aranızda ölümü takdir eden Biziz ve Bizim önümüze geçilecek (ve hiçbir güç takdirimizi değiştirecek) değildir; (İnkâr ve isyana devam ederseniz, hepinizi helak edip yerinize) Benzerlerinizi (başka insan nesillerini) getirip değiştirme(miz) ve sizi, şimdi bilemeyeceğiniz bir şekilde (ahirette yeniden) inşa etme(miz) konusunda da (böyledir). Andolsun, ilk inşanızı (yaratılışınızı ve ana rahminden dünyaya doğmanızı görüp) bildiniz; o halde (bundan) öğüt alıp-düşünmeniz gerekmez mi? (Ki aynen ve yeniden diriltilip hesaba çekileceksiniz.) Vâkı’a Suresi 57-62 Ben, cinnleri ve insanları ancak ve yalnız Bana ibadet etsinler (her şeyi Benden bilip, Benden isteyip, Benden beklesinler ve her konuda hükümlerimi yerine getirsinler) diye yarattım. (Evet; insanın sahip kılındığı nimet ve meziyetlerin büyüklüğü oranında da; sorumluluğu ve yükümlülükleri vardır. Çünkü insan Rabbini tanıyıp O’na ibadet, hizmet ve hilafet için yaratılmıştır.) Zâriyât Suresi 56 Andolsun, Biz insanı, süzme bir çamurdan yarattık. Sonra onu bir su damlası olarak, savunması sağlam bir karar yerine (ana rahmine) yerleştirip (bıraktık). Sonra o su damlasını bir alak (embriyo) olarak yarattık; ardından o alak’ı (hücre topluluğunu) bir çiğnem et parçası olarak yarattık; daha sonra o çiğnem et parçasını kemik olarak yarattık; böylece kemiklere de et giydirip (donattık); sonra bir başka yaratışla onu (tastamam) inşa edip (hayata çıkardık). Yaratıcıların en güzeli olan Allah ne Yücedir (anlamaya çalışınız). Mü’minûn Suresi 12-14 “Ben, onun yaratılışını tamamladığım ve ona Ruhumdan üflediğim zaman, siz hemen onun (halifelik makamına hürmet) için secdeye varın!” Hicr suresi 29 Ey insanlar, eğer tekrar diriltileceğinizden bir şüpheniz varsa; (şunları tefekkür edin:) muhakkak Biz sizi topraktan yarattık, sonra spermden, sonra embriyodan,… Devamını oku
Ayetel Kürsi
Bakara Suresi
255. Ayet”
Allah (O’dur ki), Kendisinden başka hiçbir ilah yoktur. (Ve bu asla mümkün değildir.) O sürekli diridir ve yarattıklarını koruyup yönetendir. O’nun bir (an bile) uyuklaması (gaflet basması) ve uykuya dalması yoktur. (Allah bu kusurlardan münezzehtir.) Göklerde ve yerde olanların hepsi O’nundur. (Her şey O’nun elinde ve emrindedir.) O’nun izni olmadan, (Allah’ın) katında kim (başkalarına aracılık için) şefaat edebilir? O, onların geçmişlerini ve geleceklerini (bütün mahlûkatın önceden ettiklerini ve sonradan işleyeceklerini) bilir. Onlar (kulları) ise, O’nun ilminden, O’nun dilediğinin dışında hiçbir şeyi kavrayamazlar. (Bildiklerini de Allah öğretir.) O’nun Kürsüsü (hükümranlığı), gökleri ve yeri (tamamen) kaplamış ve kuşatmış vaziyettedir. Onları (gökleri ve yeri) koruyup gözetmek (asla) O’na ağır da gelmemektedir. O, çok Yücedir, çok büyük Azamet sahibidir.
Sonsuz Şükür ve Teşekkür
Bu makaleyi bir önceki makaleyi ve Milli Çözüm’ün tüm makalelerini okuduğumuz zaman ayrı bir bilgi ve donanıma sahip oluyoruz. Belki bu makalelerin altına satır satır yorumlar yapılabilir, hatta az bile… Ama bu makaleye kısa ve öz şu satırları yazmayı hissettim; Tüm bu bilgi ve birikimleri bize sunan, Davamızı ve Muhterem Erbakan Hocamızı bize en iyi şekilde tanıtan, sevdiren ve bizi bilgi ve donanımlı bir Milli Görüşcü yapmaya çalışan, Muhterem Ahmet hocamızdan Allah Razı Olsun!
“Dünya var oldukça siz de var olun Hocam, Rabbim Ömrünüze bereket bizlere de dirayet versin İnşallah”