YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
6574eaa76cdd6
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 7 3 3 4
Bugün : 552
Dün : 11955
Bu ay : 111422
Geçen ay : 302569
Toplam : 21354404
IP'niz : 18.205.26.39

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

KUR’AN’DA İNSAN TİPLERİ

 

KUR’AN’DA İNSAN TİPLERİ

        

Hem kendi durumumuzu ve değerimizi ölçebilmek, hem de başkalarını kolay tanıyıp daha olumlu ve ılımlı ilişkiler geliştirebilmek için, Kur’an insanların ortak tabiat ve tavırlarını tanıtmak üzerinde önemle durmaktadır. Bu nedenle Kur’an’a göre insanlar:

A- İman bakımından:

1- Mü’min: Tam ve sağlam iman sahibi olan,

2- Münkir (Kâfir): Açıkça inkâr eden ve inanmayan,

3- Münafık: İnanmış görünüp itiraz ve ifsat eden ve ikiyüzlü davranan kimseler olabilir.

B- Amel Bakımından:

1- Muttaki: Farzları yapan, haram ve haksızlıktan sakınan,

2- Fasık: Günahlara dalan, kötü ve çirkin davranışları bulunan,

3- Facir: Hem itikadı hem de istikameti bozuk olan kimseler olabilir.

C- Niyet bakımından:

1- Salih: İbadet ve hizmet ehli olup kulluk düşüncesi üzerinde, emir ve yasaklar çerçevesinde hareket eden ve her halini düzelten.

2- Muhlis: Yaptıklarını gösterişten uzak, Allah rızası için iyi niyet ve samimiyetle yerine getiren.

3- Muhsin: Hayatının her anını Allah’ın murakabesi altında bulunuyor olmanın huzuru, özellikle İslam davasına hizmet ve teşkilatla ilgili kendi görevini en iyi şekilde başarmanın şuuru içinde davranabilen kimseler olabilir. Ayrıca:

4- Müfrit: İfrata (aşırılığa) yönelen, taşkınlığa ve azgınlığa düşen, ölçüsüz ve dengesiz hareket eden…

5- Müfsit: İfsat eden, fitne ve fesatlık yürütenler de sıkça rastlanan insan tipleridir. Kur’an-ı Kerim insanları böylece çeşitli özel sınıf ve seviyelere ayırması yanında, onların genelde ortak oldukları birtakım “zaafiyet”lerini ve temel psikolojik özelliklerini de haber verip açıklamaktadır.

“Çünkü zaten insan zayıf yaratılmış (birtakım zaafiyetlere müptela kılınmış)tır. Bu nedenle Allah (C.C) (ağır yükleri ve İlahi teklifleri) hafifletmeyi irade buyurmaktadır.”[1]

Öyle ise insanları ibadet ve hizmetlerde zora koşmak ve ağır yüklerin altına sokmak, talim ve terbiyede tahammülü aşmak yanlış ve yararsızdır. Bununla beraber “İnsanlar aşırı rahatlık ve bolluk ortamında şaşırıp şımarmaya, sıkıntı ve zorluk zamanında da Allah’ı hatırlamaya”[2] başlamaktadır. Bu nedenle insanların ve özellikle elimiz ve emrimiz altında olanların, daha rahat hareket etmelerini ve kendi kabiliyet ve karakterlerini geliştirmelerini sağlayabilmeleri için hatalarına göz yummak ve rahat bırakmak gerekli ve yararlı olsa da, onları tamamen başıboş bırakmak azıp sapmalarına yol açacaktır.

“İnsanoğlu kendisine verilen (sıhhat, servet, fazilet ve çeşitli nimetler gibi bir) rahmetin elinden alınması durumunda hemen umutsuzluğa düşer ve nankörlüğe başlar. Bu sıkıntı ve zararın arkasından tekrar sağlık ve selamete, nimet ve fazilete kavuşturulursa, yine sevinmeye ve öğünmeye başlar.”[3] Bu nedenle çevremizdeki ve cemaatimizdeki insanlar, bizim vesilemizle ulaştıkları birtakım nimet ve faziletlerin ellerinden alınacağı kanaatine kapılınca, bizden ümitlerini kesecek ve dağılacaklardır. O halde kimsenin ümidini kırmamak lazımdır.

“İnsanların (birçoğunun) çok zalim ve nankör olduğu”[4] asla unutulmamalıdır.

“İnsan kendisini (cemaat ve şöhret yönünden, servet ve etiket yüzünden) zengin ve müstağni görmeye başlarsa azgınlaşmaya ve baş kaldırmaya”[5] müsait bir yaratılıştadır.

“Kendisini bir damla meniden yaratmış olan Rabbine karşı bile hasım ve rakip olmaya kalkışmaktadır.”[6] Bu bakımdan talebelerimizden, teşkilat üyelerimizden biraz göz dolduran ve başarılı olan tiplerin, şeytanın gururlandırması ve şartların kışkırtması ile bize hasım olabileceği de hesaba katılmalıdır. Hayır ve hizmet yarışına rehber olmalı, ilim ve hikmet artışına zemin hazırlamalı, ama tefrika ve tecavüze karşı tedbir alınmalıdır.

“Zira insan pek acelecidir. Ve peşin olan dünya nimetlerini ahirete tercih etmekte ve her istediğine hemen kavuşmak istemektedir.”[7] Bu aceleci ve peşinci yapısı yüzünden haram ve hilelere bile düşebilmektedir.

Öyle ise insanların birtakım arzularını tatmin edecek ve ileriye doğru ümitlendirecek şekilde davranmak gerekmektedir. Bazı ham karakterli insanların, bizden ümidinin kesildiği ve menfaatinin bittiği anda, maalesef eski iyiliklerimizin unutulacağı ve hatta karşı tavır takınılacağı hesap edilmelidir. Çünkü “gerçekten insanoğlu nankörlüğe müsaittir.”[8]

Herkesi kendi karakter ve kabiliyetlerine uygun işlerde kullanmak da çok önemlidir. Zaten “herkes ancak kendi mizaç ve meşrebine göre hareket edecektir.”[9] Kimileri cömertlik gerektiren işlerde, kimileri cesaret isteyen yerlerde, kimileri sadakat isteyen hizmetlerde, kimileri de takva ve nefse muhalefet gerektiren faaliyetlerde ve hatta kimileri de safiyet ve teslimiyet gerektiren bazı işlerde tercih edilmelidir.

Bu arada facir ve fasık olduğu halde bazı yararlı marifet ve meziyet sahiplerini bile asla israf etmeyip, uygun yerlerde değerlendirmesini bilmeli, bazı yetenek ve yetkilerini toplumun hizmetine katabilmelidir.

Çünkü “Hayırda israf, israfta da hayır yoktur.” Ve ne yazık ki insanların çoğu cimri ve bencildir. “Allah’ın rahmet hazineleri elinde olsa, yine harcamaktan çekinecektir.”[10] Bu nedenle herkesten maddi yardım ve fedakârlık beklenmemeli, istense bile ısrar edilmemelidir. Bu cimrilikleri yüzünden kaçıp gitmeleri muhtemeldir.

İnsanlarla istişare edilmeli, fikir üretmelerine ve yeni teklif ve tasarılar getirmelerine fırsat verilmeli, onlar konuşurken hürmet ve dikkatle dinlenmeli, ama asla onlarla münakaşa ve mücadeleye girişilmemelidir. Edep ve hikmet ölçüleri içindeki ilmi ve seviyeli münazaralar faydalı olsa da, horoz dövüşüne dönüşen münakaşa ve tartışmalar, devamlı husumet ve hasaret getirmektedir. Ama buna rağmen “İnsanoğlunun mücadele ve münakaşaya her şeyden daha çok düşkün”[11] olduğu da bir gerçektir.

İnsanoğlunun sınırsız ve doyumsuz arzularına bu dünyada kavuşmayı umması boşunadır. Çünkü burası hizmet ve ibadet yeridir. Her türlü rahmet ve nimet evi ise cennettir. Bu gerçek bilindiği halde kanaat ve şükür ehli az görülmektedir. Ve “Doğrusu insanoğlu hırslı ve huysuz bir yaratılışa”[12] sahiptir.

Velhâsıl insanoğlunda haset (kıskançlık) vardır. Hatta bu haset damarı, Kabil’de ve Hz. Yusuf’un kardeşlerinde olduğu gibi, bazen hakaret ve hıyanete bile yol açmaktadır. İnsanoğlu sabırsız ve dayanıksızdır. Bu nedenle onların tahammül gücünü zorlamamalıdır. Kıskançlık damarlarını kabartacak davranışlardan sakınmalıdır.

Ve işte bütün bu gerçeklerden şu neticeler ortaya çıkmaktadır:

A- İnsanlar çoğunlukla:

1- Akıl ve mantıklarını kullanmazlar,

2- Vicdani kanaatlerine kulak asmazlar,

3- Sorumlu ve şuurlu davranmazlar.

B- Genellikle insanlar:

1- His ve heyecanlarının peşinde giderler,

2- Ümit ve arzularına göre hareket ederler,

3- Kolay kolay endişe ve korkularından vazgeçemezler,

4- Saplantılarının ve alışkanlıklarının esiridirler,

5- Nefsanî duygularının güdümündedirler,

6- Peşin lezzet ve menfaatlerinin hizmetindedirler.

C- Öyle ise:

1- Hem insanlara bazı gerçekleri tebliğ ederken olsun,

2- Hem onlara hizmet ve mesuliyetlerini teklif ederken olsun,

3- Hem de onları fedakârlık isteyen bazı hedeflere teşvik ederken olsun, sadece ve devamlı insanların akıl ve mantıklarına hitap etmek “aklına yatarsa peşimden gelir ve sözümü yerine getirir” zannetmek yanlıştır ve yanıltıcıdır.

Hâlbuki insanların akıllarına ve vicdanlarına seslenmek yanında, onların;

• His ve heyecanlarına,

• Ümit ve arzularına,

• Endişe ve korkularına ve meşru dairede birtakım zevk ve alışkanlıklarına da hitap etmek ve onları böylece harekete geçirmek lazımdır.

Tarih boyunca bütün peygamberlerin, başarılı olmuş siyasi ve askeri liderlerin, mürşidi kâmillerin ve ilim ve hikmet ehlinin hepsinin, insan psikolojisini bilerek ve bu prensiplere dikkat ederek çeşitli karakter ve kabiliyetteki insanları çok iyi tanıdıkları ve herkesi kendi ayarında idare edip kullandıkları ve özellikle münafıkların şerrinden sakındıkları anlaşılmaktadır.

Münafıklar ve Nifak Tohumları

Münafık: İçi dışına uymayan ve ikiyüzlü davranan kimse demektir. İslam’a bütünüyle inanmadıkları halde inanmış gibi görünenlerdir.[13] Genel vasıfları yalancılık, fesatçılık, hilekârlık ve riyakârlıktır.[14]

Münafıklığı:

1- Ameli münafıklık,

2- İtikadi münafıklık,

Olarak ikiye ayırmak daha münasiptir. Ameli münafıklık; sahih hadislerde haber verildiği gibi “Konuşunca yalan katmak, söz verip de durmamak, emanete hıyanette bulunmak ve husumet ettiği zaman hırçınlaşmak” gibi davranışlardır.

Asıl tehlikeli olan ise itikadi ve imanî münafıklıktır. Bunun da iki önemli alâmeti vardır:

1- İslam’ın iman ve ibadet kısmını kabul edip, muamelat (hayat ve hâkimiyet) kısmını inkâr veya itiraz ederler… Bâtıl sistemler içinde yaşamayı İslami düzenlere tercih ederler. İlmi ve insani temellere dayanan barış ve adalet projelerine karşı çıkıp, zalimlerin yönetimde kalmasına taraftarlık gösterirler.

“Sana indirilen (Kur’an’a) ve Senden önce indirilen (kitaplara) inandıklarını iddia edenleri görüyor musun? Onu terk ve inkâr etmeleri emrolundukları halde hâlâ Tağut’un önünde muhakeme olunmak (bâtıl ve barbar sistemlerin kurum ve kuralları içinde yaşamak) isterler… Şeytan da onları büsbütün saptırmak istiyor. Onlara Allah’ın indirdiğine (Kur’an hükümlerine) ve Resul’e (Hz. Peygamberin hakemliğine, Onun sünnetine ve sistemine) gelin, denildiği zaman münafıkların (buna karşı çıktıklarını ve) Senden uzaklaştıklarını görürsün”[15] ayetleri bunların durumunu haber vermektedir.

2- Bir kısım ibadet ve hizmetleri; özellikle zahmeti az, ganimeti çok, rizikosu küçük, reklâmı büyük işleri yapmak ve ucuz kahramanlığa soyunmakla beraber, zorlu ve rizikolu olan “dini gayret ve hizmet” görevinden kaçar ve devamlı kaytarırlar.

“Şayet yakın (kolay ve peşin) bir dünya malı (makam ve menfaati) ve orta yollu (zahmetsiz ve külfetsiz) bir sefer (hizmet yolculuğu) söz konusu olsaydı mutlaka Sana uyup peşinden gelirlerdi. Ama (uzun zaman ve zahmet gerektiren) meşakkatli yol, onlara uzak geldi. (Bu yüzden cihada gelmediler)”[16] ayeti de bu gerçeği bildirmektedir.

Münafıklar, kalplerindeki “nifakın oluşma süreci”ne göre de iki kısma ayrılırlar:

1- Ta başından beri Kur’ani haber ve hükümlere inanmadığı ve gönlü İslam’a ısınmadığı halde, sırf çoğunluktaki Müslümanlarca kınanmamak, dışlanmamak ve bazı makam ve menfaatlerden mahrum kalmamak için mü’min ve Müslüman görünen münafıklar vardır. Bunlar genellikle fasıktırlar. Farz ibadetleri terk eder, kebair günahları bile açıktan işlerler. İslam’ın ahlâk ve adaletle ilgili saadet nizamına şiddetle karşı çıkarlar. Bunlar kolay tanındığından fazla zararlı olmazlar.

2- Önceleri samimi Müslüman oldukları ve bir kısım hayırlı hizmetler yaptıkları halde;

Ya sonradan şöhret ve servet arzusuyla,

Yahut kibir ve enaniyet duygusuyla,

Veya haset ve hıyanet damarıyla, haktan ve hayırdan uzaklaşıp sapıtan, zalimlerin safına katılan, çeşitli bahanelerle İslami hareket ve hükümetlerin önünü tıkayan münafıklardır.

“Bu şundan dolayıdır. Bunlar (önce) iman etmişler (gerçeği görüp kabullenmişler) ama sonra (dünyalık heves ve hesaplar uğruna bile bile) küfre yönelmiş (ve nifaka girmişler)dir.[17] Ayeti bu gibileri beyan etmektedir.

Birinci sınıftaki münafıkların tersine bunlarda ibadet, dini hizmet, takva ve tarikat gibi zahiri İslamiyet mevcuttur ve hatta sadık ve sade Müslümanlardan daha ileridir. Asıl tehlikeli münafıklar ve tarih boyunca en korkunç tahribatı yapanlar, bu gibilerdir. Ve bunlar çevrelerinde genellikle din adamı ve ilim erbabı bilinmektedir.

Münafıklar kâfirlerden daha eşed ve tehlikelidir. Çünkü:

a) “Şüphesiz münafıklar cehennemin en derin (ve çetin) katındadırlar.”[18]

“Allah münafık erkek ve kadınlara ve müşrik erkek ve kadınlara azab edecek”[19] ayetlerden anlaşıldığı gibi cehennemde ve cezalandırmada münafıklar müşriklerden öncedir.

b) “Ey Nebi! Kâfirler ve münafıklarla cihad et”[20] ayetinde emrolunduğu gibi mücadele ve mücahedeye ise, önce açık kâfirlerden başlamak gerekir.

“MÜNAFİKUN” Suresi ve Mesajları:

Medine-i Münevvere’de inmiştir. Münafıkların düşünce ve davranışlarını anlattığı için bu isimle anılmaktadır. Toplam 11 ayetten ibarettir.

Bismillahirrahmanirrahim: Rahman (insan-hayvan, mü’min-münkir ayırmadan dünyada her şeye ve herkese acıyan, ihtiyaçlarını karşılayan, imdatlarına koşan, rızıklandırıp barındıran, mühlet verip hemen cezalandırmayan) ve Rahim (ahirette ise iman, ibadet, itaat ve cihat ehline özel ikram ve ihsanda bulunacak, suçlarını affedip bağışlayacak ve ebedi rahmet ve cennet evinde mükâfatlandıracak) olan yüce Allah’ın adıyla…

1’inci Ayet: “Münafıklar Sana geldikleri zaman “şahitlik ederiz ki sen gerçekten Allah’ın Resulüsün” derler. (Evet) Allah da bilir ki, Sen elbette O’nun Resulüsün. (Ama) Allah (C.C) hiç şüphesiz o münafıkların yalancı olduklarını da (biliyor ve) şahitlik ediyor.”

Buradaki “Şehadet”; mutlaka görüyor ve kesinlikle biliyormuş gibi sağlam bir inancı ifade etmek için kullanıldığı gibi, yemin manasına da kullanılmıştır. İki yüzlülük ve riyakârlık zaten münafıkların ortak vasfıdır. Her riyakâr münafık olmasa da her münafık mutlaka riyakârdır. Yalan yere yemin etmek, olduğundan başka türlü görünmek, devamlı yaptıkları bir davranıştır. Hz. Peygamber Aleyhisselam’ın risaletine, Onun şeriatına, sünnetine ve hayat sistemine aslında iman etmedikleri, itimat ve itibar göstermedikleri halde hem ganimet ve diğer menfaatlerden yararlanmak, hem de kınanmak ve dışlanmaktan kurtulmak amacıyla böyle yapılmakta ve kendilerini kanıtlamak için de yalan yere yemine başvurulmaktadır.

Zaten münafıklar her yerde ve her dönemde;

a) Mazlumdan ve haklıdan yana değil, zalim de olsa güçlüden yanadırlar.

b) Gerçeğin ve ahiretin değil, zararlı da olsa çoğunluktan taraftırlar.

c) Hakikatin değil, menfaatin peşinde koşmaktadırlar.

d) Haysiyet, hürriyet ve cesaretten uzak, köle ruhlu ve kolaycıdırlar.

Münafıkları tanımak çok büyük bir feraset ve keskin bir basiret gerektirmektedir. Bunlar net ve kesin olarak ancak vahiyle bilinmektedir. Hz. Peygamber Efendimiz (S.A.V) kendilerine Allah (C.C) tarafından haber verilen münafıkların listesini Sahabeden sadece bir iki kişiye söylemiştir.

Hz. Ömer (R.A) gibi bir zat dahi bunların çoğunu kestirememiş ve Hz. Huzeyfe’nin tavır ve davranışlarından, öylelerinin münafık olduğunu fark etmiştir ki, hatta hayret ve dehşetinden münafıklar listesinde kendisinin de bulunup bulunmadığını soracak kadar telaş göstermiştir.

2’nci Ayet: “(Münafıklar) Yeminlerini kalkan yapıp (yalan yeminlerinin ve sahte samimiyetlerinin arkasına sığınıp, insanları) Allah yolundan saptırdılar. (İslam’ın hükümran olmasına engel oldular.) Doğrusu bu yaptıkları ne kadar kötü bir davranıştır.”

3’üncü Ayet: “(Böyle davranmaları da) Şundandır: Onlar önce iman edip sonra (bile bile) inkâr ettiler. Bu yüzden (artık) kalpleri mühürlenmiştir. Artık onlar (nasihat ve tebligattan da) anlamaz (gerçeği bir türlü kavramaz) ve işledikleri melanetin farkına varamazlar.”

Kendilerini haklı ve hayırlı göstermek ve devamlı ıslaha çalıştıklarını söylemek için[21] en kutsal şeyleri istismardan çekinmez ve yalan yere yemin etmekten sakınmazlar. Bunlar menfaatlerini ma’bud edinmiş, korkak ve karaktersiz kimseler olduklarından, çöplükte yaşamayı seven mikrop misali çevrelerindeki insanların da sapıtmasını ve yozlaşmasını arzularlar. Özellikle önceleri safiyet ve samimiyetle iman edip hayırlı hizmetler yapan, sonradan dünyalık heves ve hesaplar ve bulaştıkları günahlar yüzünden, adım adım nifak ve nankörlüğe sapan kimseler daha tehlikeli ve tahripkâr olurlar. Zira gerçek mü’min rolü oynayarak Müslümanlara yaklaşmaları ve avlamaları daha kolaydır. Ve herkesin kendisi gibi olmasını istemek fıtri bir olaydır ve insan psikolojisinden kaynaklanmaktadır. Bu gibiler “Hidayeti (rüşvet) verip dalaleti satın almışlardır. Bu alışverişleri de mutlaka ziyan olacak, artık hidayetten de mahrum kalacaklardır”.[22]   

Bunlar iman ve ihlâs edebiyatı yaparak, ibadet ve hizmet rolü oynayarak, takva ve tarikat tiyatrosu kurarak, keramet ve fazilet gösterileri sunarak, safdil ve gafil insanları peşlerine takar, sonra da bunları kendi şeytanları[23] ve üstadları olan münafıklara ve masonlara satarlar… Şeytanları (mason locaları) da bu münafıkları, avcıların yabani keklikleri tuzağa çekmek için özel olarak yetiştirip hazırladıkları evcil ve ehil kafes keklikleri gibi kullanırlar.

Önceleri; iman, ihlâs, zikir, fikir, hizmet ve gayret gösterileri yaparlar… Ve derken bir sürü cemaat ve menfaat devşirmelerine başlarlar… Arkasından seçimlerde oyların işbirlikçi partilere verilmesi için manevi işaret aldıkları yalanını yayarlar… Ve sonunda devamlı artan ve azgınlaşan faiz, fuhuş, işsizlik, fakirlik, zam ve zulümle devam eden sömürü sistemlerini ayakta tutarlar…

4’üncü Ayet: “Onları gördüğün zaman cisimleri (gösterişli gövdeleri ve zahiri görünüşleri) hayret ve hoşuna gider. (Kalıpları ve kıyafetleri ve zahiri hareketleri olgun ve dolgun bir insana benzer.) Eğer konuşurlarsa (laf ustası olduklarından) onları dinler (ve bir adam zanneder)sin. Onlar (çizgili yemen kumaşı) giydirilmiş kütükler gibidir. Her gürültüyü kendi aleyhlerine zannederler. (Asıl) Düşman onlardır. (Bu nedenle) Onlardan sakın!.. Allah kahretsin onları, nasıl da (Hak’tan) döndürülüp (Bâtıl hesabına kullanılıyorlar.)”

Evet münafıklar hem kılık kıyafetlerine hem söz ve hareketlerine çok önem verir ve dikkat ederler. Cerbezeli ve cezbedici konuşma kabiliyeti edinirler. Şekillerine ve sözlerine bakanlar, onları marifet ve meziyet sahibi zannederler. Bu gibileri hâl ehli ve hizmet erbabı geçinirler.

“Yemen kumaşı giydirilmiş kütükler” ifadesi, bunları ne kadar güzel ve mükemmel anlatıvermektedir.

Ayet-i Kerime’de geçen “Huşüb” kurumuş ve içi çürümüş odun ve kütük parçası anlamına[24] “Müsennede” ise hem duvar gibi bir yere dayandırılmak manasına, hem de çizgili ve kıymetli bir Yemen kumaşından yapılmış elbise manasına gelmektedir.[25] Yani münafıklar, filizlenme ve meyve verme kabiliyetini kaybetmiş bulunan kuru odunlardan yapılmış ve kıymetli elbiseler giydirilmiş gösterişli heykellere benzetilmektedir…

Bütün amaçları herkese hoş görünmek ve kendilerini beğendirmektir. Bunlar Hakka değil, halka kulluk etmektedir. Ruhları çürümüş, şuurları kirlenmiştir. “Müzebzebine beyne zalik” durumuna düşmüşlerdir. İmanla küfür arasında Hak ile Bâtıl ortasında şaşkın, kararsız ve çaresizdirler. Hain olduklarından, korkak ve ürkektirler. Devamlı fark edilmek ve bilinmek endişesindedirler. “Mü’minler ne olduğumuzu anlayacak, din istismarı yaptığımızın farkına varacak, masonlarla gizli görüşmelerimiz ortaya çıkacak ve yandaşlarımız bizi bırakıp ayrılacak, sahte saltanatımız yıkılacak” diye titrerler. Bu nedenle her gürültüyü kendi aleyhlerine sanarak şiddetle tepki gösterir ve “yarası olan gocunur” gerçeğince kendilerini ele verirler…

Asıl tehlikeli düşman bu dindar geçinen münafıklardır. Zira halkı aldatmaları ve peşlerine takmaları daha kolaydır. Özellikle bunlardan sakınmalı ve saf insanlara sahip çıkmalıdır. Bunlar Allah’ın bedduasına uğramıştır. Çünkü bile bile haktan uzaklaşmışlardır.

“Dünya hayatını ahirete tercih ettiklerinden, hem kendileri ihlâs ve istikametten ayrılmış hem de başkalarını Allah yolundan saptırmışlardır.”[26]

Din istismarları ve sahte saltanatları devam etsin diye kibir ve hilelerinden[27] adil ve insani bir düzenin kurulmasına direkt veya dolaylı karşı çıkmakta ve bâtıl ve zalim kesimlerle iş birliği yapmaktadırlar.

“İslam’ın yüzde doksan beşi ülkemizde zaten bulunuyor ve yaşanıyor!” gibi safsata ve iftiralarla halkın gayret ruhunu ve devlet şuurunu köreltmeye ve insanımızı Siyonistlere köle etmeye çalışırlar.

Bunların daha da tehlikelisi, Hak davasının ve has cemaatinin içine kadar sızabilirler. Hasbelkader en üst yerlere, etkili ve yetkili görevlere kadar yükselirler. Bunların bir kısmı Uhud’a giderken yolda ayrılanlar gibi, bazı vurgunlar yapınca veya umduğunu bulamayınca zamanla ayrılır giderler. Bir takımı ise, sonuna kadar kendilerini gizleyerek ve tabii dava adamı geçinerek nifaklarına devam ederler. Bu gibilerinin en bariz özelliği, sadık ve samimi cihad erlerinin ve çilekeşlerin sivrilmesine ve ileri geçmesine asla fırsat vermezler. “Gerçekleri ortaya çıkınca sahteleri fark edilir” düşüncesiyle yetkilerini de suistimal ederek gerçek ve yetenekli mü’minleri kötüler ve kösteklerler. Hz. Ömer’in (R.A) bile zor tanıyabildiği bu gibi marazlı mahlûkları seçmek çok yüksek bir feraset gerektirdiğinden, pek az insan bunları fark edebilmekte ve işte asıl bu yüzden onlar da hedef haline gelmektedirler. “Nasıl da (Hak’tan) döndürülüyorlar” ayeti bunların bazı güçler ve bâtıl merkezlerce yönlendirildiklerine işaret etmektedir. Zaten münafıklar genellikle mert ve müstakil hareket edemeyip, müşrik ve mason mahfillerin güdümündedirler.

5’inci Ayet: “O (münafıklara) gelin (bu nifak ve tefrikadan vazgeçip tövbe edin) Allah’ın Resulü de sizin için mağfiret dilesin. (Kendinize, çevrenize ve geleceğinize yazık etmeyin) Dendiği zaman başlarını dönerler ve görürsün ki kibirlenerek yüz çevirirler.”

6’ncı Ayet: “Mağfiret dilesen de dilemesen de onlar için birdir. (Çünkü vicdanları bozulduğundan ve boş bir gurura kapıldıklarından ve geri dönüşü giderek imkânsızlaşan bir karanlık yola daldıklarından[28] artık davet ve nasihat onlara fayda vermeyecek ve tövbeyi düşünmeyeceklerdir.) Bu nedenle Allah da (C.C) onlara asla mağfiret etmeyecektir. Doğrusu Allah (C.C) böylesine fasık ve münafık bir topluluğu hidayete erdirmeyecektir.”

Anlaşılıyor ki nifakları katmerleşmiş ve kalpleri katılaşmış insanlara artık nasihat da kâr etmemekte ve şeytani bir gururla kendilerini herkesten müstağni görmektedirler. Hatalarını ve nefse uyduklarını kabul ve itiraf etmeyi enaniyetlerine yedirememektedirler…

“Her kim (elindeki imkânları hayır ve hizmet yolunda) verir (ve cömertlik ederse) ve (her türlü küfür ve kötülükten) sakınıp çekinirse ve en güzel (davayı ve daveti) tasdik edip (teslimiyet gösterirse) ona (insan fıtratına uygun olan cennet ve İslam yolunu) kolaylaştırırız. Her kim de bencillik ve cimrilik eder, kendisini de herkesten üstün ve müstağni (her bakımdan yeterli) görürse ve en güzel (dava ve daveti) yalanlar da (bâtıla taraftarlık gösterirse) ona da zor (ve zilletli olan cehennem ve şeytan yolunu) kolaylaştırırız.”[29] Ayetlerinin bildirdiği gibi İslam davasına içeriden veya dışarıdan yaptıkları hıyanetleri ve insanlara hakaretleri yüzünden Allah, münafık ve münkirleri kendi şeytanları ve şarlatanlarıyla baş başa bırakmıştır.

“Kim Rahman’ın Zikri’nden (Kur’an’ın öğütlerinden) yüz çevirirse Biz ona bir şeytan bağlarız. Artık onun yakını (ve akıl hocası) şeytandır. O (şeytanlar) bunları Allah yolundan saptırdıkları halde, hâlâ kendilerinin haklı ve hayırlı bir çizgide olduklarını sanmaktadırlar.”[30] Ayeti bunların halini haber vermektedir.

Marazlı ve makyajlı münafıklar her tarafta yayılan yalancı şöhretleri, gurur ve gafletten ileri gelen enaniyetleri, çevrelerinde el bağlayıp dönen insan sürüleri sebebiyle, kendilerini tabulaştırmış ve tanrılaştırmış olmaları yüzünden, artık her haklı ve hayırlı davete burun büker ve yüz çevirirler. Hiçbir kimsenin ve hiçbir cemaatin hizmetine girmek istemezler. Her hususta sadece kendilerini “tek merkez ve merci” kabul ederler… Allah’ın dinine ve davasına zarar verseler de, kendilerine yarar sağlayanları makbul ve mübarek bilirler.

Böylece bile bile fasıklaşan, yozlaşan ve giderek ihlâs ve istikametten uzaklaşan kimselere artık Cenab-ı Hak hidayet etmeyecektir. Ancak bu tür facir ve fasık kimselerin aslında istismar ve suistimal için yaptıkları birtakım hizmet ve hareketlerin, neticede İslami hareketlere ve mü’min kesimlere bazı faydalar getirmesi de mümkündür. Efendimizin buyurdukları gibi bu tür din adamları “kendileri yanıp tükenirken çevresini aydınlatan muma benzemektedir.”

“Şüphesiz Allah (C.C) bu dini facir ve fasık kimselerle bile kuvvetlendirir.”[31]

“Allah-u Teala bu dini, İslam’dan nasibi olmayan birtakım kimseler eliyle teyid ve takviye eder”[32] gibi hadisler de bu gerçeği ifade etmektedir.

 

 

Bu makaleyi sesli olarak dinleyebilirsiniz:

{mp3}kuranda_insan_tipleri{/mp3}

 


[1] Nisa: 28

[2] Yunus: 12

[3] Hud: 9–10, Fecr: 15–16

[4] İbrahim: 34

[5] Alak: 6–7

[6] Nahl: 4

[7] İsra: 11–18

[8] İsra: 67

[9] İsra: 84

[10] İsra: 100

[11] Kehf: 54

[12] Necm: 24

[13] Bakara: 8

[14] Bakara: 9-11

[15] Nisa: 60–61

[16] Tevbe: 42

[17] Münafikun: 3

[18] Nisa: 145

[19] Ahzab: 73

[20] Tahrim: 9

[21] Bakara: 11

[22] Bakara: 16

[23] Bakara: 14

[24] Ahteri Kebir s. 269

[25] Okyanus fi Tercümetil Kamus C.1, s. 625

[26] İbrahim: 3

[27] Fatır: 43

[28] Bakara: 18

[29] Leyl: 5–10

[30] Zuhruf: 36–37

[31] Buhari – Müslim

[32] Nesai

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Abdullah AKGÜL

Abdullah AKGÜL

Yorumu Takip Et
Bildir
guest
13 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
Muhammed Sait

Allah ayağımızı kaydırmasın
Allah CC imanımızı ve inancımızı yolunda her daim sabit kılsın. Gerçekten bu makale ve içeriğinde ki ayet ve yorumlar anlatıyor ki: imtihan ölünceye kadar devam ediyor, şeytan ve nefis ölünceye kadar mücadele edecek saptırmak için. Bu mübarek dava hatır hürmetine Rabbim her daim acıyıp merhamet etsin bizlere inşaallah. En’am suresi 21. Ayette Cenabı hak şöyle buyurmuştur: Allah a karşı yalan uydurup iftira düzenden veya O’nun ayatlerini yalanlayıp ( yamuklaştırarak, haksızlık ve ahlaksızlık sistemlerine tamamaya çalışanlardan) daha zalim kim vardır? Hiç şüphesiz o zalimler kurtuluşa ulaşamayacak tır.

Süleyman

Rabbimiz sonsuz merhamet sahibi
Rabbimiz bizi yaratmış ve bize şah damarımızdan daha yakındır. Kullarını kendilerinden daha tanıdığı için mutlak doğruları ve yanlışlarıda kendi akılları ile bulamayacaklarını bildiği için Kur’an’ı göndermiştir. Kur’an’inda da tabii ki hiçbir şey eksik bırakmamış tastamam göndermiştir. Her şeyin anası olduğu için psikolojinin ve insan karakterlerini de temel analizi yapmış ve mümin kullarına kıyamete kadar olacak şekilde projektörlüğünü yapmıştır. Bizler aciz ve yardıma muhtaç olduğumuzdan insan tiplerinide bizlerin önüne açık ve net bir şekilde koymuştur. Bunlar içinden de en zor anlaşılacak karakter olan münafık karakterini ayetlerinde defalarca bu tip insanların hak davaya nasıl sızdıkklarını, hak davanın asıl düşmanları ile irtibatlarını psikojilerini yaşanmış ve yaşanacak olaylara nasıl tepki vereceklerini inanan insanlarında bunların fitne fesatlıklarından nasıl kurtulacagimizda anlatmıştır. Çünki Rabbimiz biz mümin kullarına karşı sonsuz merhamet sahibidir.

Fatih Türkyılmaz

ELİMİZİ BIRAKMA ALLAHIM
Cenabı Hak içimizi ve dışımızı bir ayna gibi tertemiz yapsın. İkiyüzlülük ve münafıklıktan uzak, bir tek kimlikle yaşamayı nasip etsin. Hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi kaydırmasın. İşlediğimiz günah ve hatalardan dolayı bizlere hidayet kapısını kapatmasın. Gerçek iman şuuru versin ve Hak Yolda son nefesimize kadar mücadele etmeyi bize nasip etsin. Hak çizgiden dışarı çıkmayan ve asla kötü ve çirkin işlere kaymamıza fırsat vermesin. Allaha kul, rehberine sadık bir mücahit eylesin. Ve Allahım… ne olur ELİMİZİ BIRAKMA. AMİN.

Veysel

Kuran okumak
Rabbimizin Efendimize ve bizlere hitapla gönderdiği ilk emri “(Her şeyi ve sürekli yoktan) Yaratan (ve her an varlıkta tutan) Rabbinin adıyla oku!” olmaktaydı. Evet bizleri yaratan, akıl-şuur-idrak gibi paha biçilmez melekeleri bizlere veren Rabbimiz; kendimiz ve çevremizdekileri tanımak için Kuranı Kerimi okumamızı emretmiştir. Bu okuma öyle olmalıdır ki, imtihan süreçlerini tanıtsın, kolaylıkları ve zorlukları ortaya koysun, dostu düşmanı belli etsin. İşte bu dediğimiz şekilde bir okuma yolunu bizlere açan bir eser istifademize sunulmuş. Öyle ki isim vermesine bile gerek olmadan tarif edilen tiplerin pek çoğunun özelliklerinin ve akıbetlerinin sıralandığı ve ilave olarak bizim de yüzümüze aynanın tutulduğu bir eser. Kendi kusurlarının üstünü örtmeyi değil de çaresini bulmayı amaçlayanlar için Kuran’ı Kerimi okumak büyük fırsattır. İstismar ve ihanet aracı yapmak isteyenlerin ise vay haline!

Yakup G.

Kuran’da insan tipleri ve çıkarılan dersler…
Yöneticilere altın nasihatler yerinde çok önemli bir başlık ve konu olduğu kadar yöneticileri değerlendirmede de bir o kadar değerli ve önemli bir makale Allah razı olsun.

Psikolojiyi Kur’an dan öğrenen kadar insan davranışlarına ve tiplerine hakim kimse olamaz. Çünkü Kur’an tüm ilimlerin merkezidir. Merkezine Kuranı almayan en mahir psikolog bile insan tiplerini bu denli elbette yorumlayamaz. Yazılmadık konu bırakmayan Milli Çözüm Dergisi, merkezine Kur’an, Sünnet ve Aziz Erbakan Hocamızı almış olduğundan, şimdiye kadar söylediği her sözde yazdığı her makalede doğruluğunu, haklılığını ve istikametini ispatlamış bir ekoldür.

Doğru teşhis etmeden doğru tedavi edilemez düsturu tüm ilimlerin temel kaidesidir. Bu minvalde Kur’an’ın psikoloji ilmine bu denli vakıf olmadan; ahlakın, idarenin, ilimlerin, ekonominin ve adaletin çağdaş hastalıklarına doğru teşhis ve doğru tedavi üretecek çözümler ve sistem geliştirilemez. Makro planda bu böyledir.

Mikro planda ise, dostluk, aile, cemaat ve cemiyet ilişkileri ve tebliğ, yetkilendirme, kontrolde tutma ve hayra hizmet ettirme gibi idare sanatı için Kur’an’ın bu insan tiplerini çok iyi tanımak gerekmektedir.

Makaleden de anlaşıldığı üzere tehlikeli olan münafık tipi en net muamelat hususundaki yaklaşımlardan anlaşılmaktadır. Bugün insanlığı hak davaya mesafeli ve batıla meyilli yönlendiren sözde cemaat, ilim adamı, hoca, şeyh, mürşid ve idareciler, münafığın ameli tanımını yaparak peşlerinden gelen sürüleri davalarında haklı olduklarına inandırmaktadır. Aslında böylelerinin peşinden de fıtratı bozulmuş, vicdanı çürümüş, karakteri ayarsız tipler gitmektedir. Zira vicdanı diri, karakteri sağlam, fıtratına uygun davrananlar bu çelişkiyi görüp batıldan uzaklaşıp hakka yaklaşabilmektedir.

Öyleyse mesele akide meselesidir, hizmet ve gayret meselesidir, sabır ve cihad meselesidir. Hak hakim olsun, adil bir düzen kurulsun, insanlık refah bulsun şuur ve sorumluluğunu üslenme niyeti ve gayreti olanlar bu zilletten uzak olacaktır. Bu durumda ise asıl mesele bu zilletten uzak hakiki mümin ve mücahidlerin bu tipleri iyi tanıması ve mücadelesini ona göre yürütmesidir. Tebliğ ve idaresini bu idrakle ifa ederek zararlarından emin olması ve böylece davaya, devlete ve millete gelebicek zaiyatlardan ümmeti koruma gayreti göstermesidir.

Hikmet ve hakikat penceresinden bakıp ilham aktaranlara sonsuz selam olsun…

Necmettin

NEFSİNİ BİLEN RABBİNİ BİLİR!
“Nefsini bilen ,Rabbini bilir”hükmünden hareketle ,hem iç dünyamızı tanımaya…Nefsin ve şeytanın kışkırtmalarını,vicdanın ilhamlarını kavramaya!..Bu mücadelede nasıl galip gelineceğine dair, bilgi-şuur sahibi olmaya…

Hem,dış dünyayı,insan tiplerini,ayar ve ahlak özelliklerini,psikolojik yönlerini…doğru anlayıp gereken sorumlulukları yerine getirmeye…vb..yönelik çok önemli ve esaslı hikmetler dolu bilgiler içeren MANİFESTO DEĞERİNDE olan bu makale;klasik bilgi ve algıların ötesinde,çok önemli bakış açıları geliştirmektedir!..Özellikle MÜNAFIK kavramıyla ilgili tespitler oldukça orjinal ,derinlikli ve isabetli olmuştur.Münafikun Suresi meali de yine hem nefsimize,hemde çevremize ışık tutan ; bambaşka, tam hedefini bulan sarsıcı izahlarla dopdolu…Küfür ve nifak odaklarının korunaklı kalelerini parçalayacak elmas kılıç hükmünde, hikmetli bir meal olmuştur!..

Rabbimiz bizleri,böyle elmas hükmünde baki hakikatleri duyup anladığı halde kıymetini bilmeyip nankörlük ederek;cam-boncuk mahiyetinde bulunan fasit ve fani işlerin zebunu etmesin!..Amin…

Kemal Serkan

Milli Çözüm Makale ve Şiirleri Kişisel Gelişim hususunda On Numara Kaynak!…
Hem Kişisel Gelişim, Hem İnsan Sarraflığı, konularında devlet yönetiminde hizmete göre insan -insana göre hizmette görevlendirmede , işi ehline vermede ve hepsinden de önemlisi KENDİ AYARIMIZI GÖRMEDE ve AYARSIZLIKLARIMIZI tedavi etmede büyük bir bilgi kaynağı olan bu makaleden istifade etmeyi ve gereğini yerine getirmeyi cümlemize lütfeylesin rabbimiz..

Saygılarımla

Orhan

Doğru insanı ,sahte insandan ayıran özellikler
A- İman bakımından:
1- Mü’min: Tam ve sağlam iman sahibi olan,
2- Münkir (Kâfir): Açıkça inkâr eden ve inanmayan,
3- Münafık: İnanmış görünüp itiraz ve ifsat eden ve ikiyüzlü davranan kimseler olabilir.

B- Amel Bakımından:
1- Muttaki: Farzları yapan, haram ve haksızlıktan sakınan,
2- Fasık: Günahlara dalan, kötü ve çirkin davranışları bulunan,
3- Facir: Hem itikadı hem de istikameti bozuk olan kimseler olabilir.

C- Niyet bakımından:
1- Salih: İbadet ve hizmet ehli olup kulluk düşüncesi üzerinde, emir ve yasaklar çerçevesinde hareket eden ve her halini düzelten.
2- Muhlis: Yaptıklarını gösterişten uzak, Allah rızası için iyi niyet ve samimiyetle yerine getiren.
3- Muhsin: Hayatının her anını Allah’ın murakabesi altında bulunuyor olmanın huzuru, özellikle İslam davasına hizmet ve teşkilatla ilgili kendi görevini en iyi şekilde başarmanın şuuru içinde davranabilen kimseler olabilir. Ayrıca:

4- Müfrit: İfrata (aşırılığa) yönelen, taşkınlığa ve azgınlığa düşen, ölçüsüz ve dengesiz hareket eden…

5- Müfsit: İfsat eden, fitne ve fesatlık yürütenler de sıkça rastlanan insan tipleridir. Kur’an-ı Kerim insanları böylece çeşitli özel sınıf ve seviyelere ayırması yanında, onların genelde ortak oldukları birtakım “zaafiyet”lerini ve temel psikolojik özelliklerini de haber verip açıklamaktadır.

1. İnsanlar doğruyla yanlışı ayırabilir. Hayvanlar bunu yapamaz.
· 2. İnsanlar iyi ile kötüyü, güzel ile çirkini ayırabilir. Hayvanlarda böyle bir özellik de yoktur.
· 3. İnsanlar faydalı ile zararlıyı ayırabilir birbirinden. Hayvanlarda böyle bir meziyet de yoktur.
· 4. Ve yine İnsanlar zulüm ile adaleti birbirinden ayırabilecek yetenektedir. Böyle yaratılmıştır.

Necmiye

Hak davasında sadık ve saglam duranlardan olmak duamızdır
Hazreti peygamber efendimiz sallallahu aleyhi vesellem bile ben kendi kendime, ne bir zararı nedir fayda vermeye malik değilim .meğer ki Allah dilemiş ola””
Allah’ın seçkin ve sevgili kavmi ve kulları olduklarını ,bu yüzden kendilerine azap olunmayacağını savunmak:
biz seçilmiş ve sevgili kullarız )bu yüzden pek az sayılı gün dışında bize cehennem ateşi dokunmaz”
kitaba varis ve (alim oldukları) halde dünyalık mal ve makam hırsıyla rüşvet alarak( İslami gerçekleri gizleyen ve zulme fetva veren )kimseler :bize mağfiret olunacak bu yaptıklarımız( günahlarımız )bağışlanacak “derler… gibi ayetler, ilmine, ibadetine veya sülalesine güvenerek zalim düzenlere destek verip ,kendilerinin başlanacağının söyleyenlerin hidayetten ayrılacaklarını haber vermektedir .
Evet hidayet en büyük Nimettir ve ona sahip olabilmek için mutlaka bedeli ödenmelidir!
Firavunun sihirbazları gibi “ellerinin ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi ve idam edilmeleri “”tehdidi karşısında bile” biz imanımızda sebat edeceğiz, çünkü nasıl olsa mutlaka Rabbimize döneceğiz .””.”diyebilmelidir aksi halde, çeşitli baskılar ve dünyalık arzular yüzünden “hidayeti verip dalaleti satın alanların bu ticaretleri asla kar etmeyecektir

R YÜCEL

KUR’AN’SIZ OLMAZ!
Ya’hu, can nedir ki; Canana karşı
Vuslat; ki bayramdır, Kurbansız olmaz!
Kâinat dünyayı, Semavat Arşı
Sırlarını çözmek, Kur’an’sız olmaz!

Kur’an’ın mesajı, kalbe siraçtır
Ayet hablüllahtır, Rabbe mi’raçtır
Ben şair değilim, sözler araçtır
Amaç hakkı tebliğ, Ezansız olmaz!

Madem imtihandır, musibet vardır
Sabredene mutlu, akıbet vardır
Kesin hesap günü, ahiret vardır
Dünya ekim yeri, harmansız olmaz!

Bu yola sahipsiz, çıkma şaşarsın
Kâmilse rehberin, dağlar aşarsın
Zikirsiz fikirsiz, boşa yaşarsın
Destursuz dermansız, fermansız olmaz!

Mevla yar yardımcın, davan Hak ise
Hiç mahcup olmazsın, yüzün ak ise
Dost nuruyla dolar, kalbin pâk ise
Amaçsız çabasız, vicdansız olmaz!

Alimken ilmiyle, amil değilsen
Cihat gayretiyle, kâmil değilsen
Hakikat davasın, hamil değilsen
“Küllü-Küm rain” duy, çobansız olmaz!

Hasetle kibirle, ihlas yitirdin
İbadet servetin, yaktın bitirdin
“Ve-nestağfiruhu, Malik yevmid-din”
Tevbesiz gözyaşsız, pişmansız olmaz!

Hadîs-i Şerîf
“Küllüküm râ’in ve küllüküm mes’ûlün ‘an ra’iyyetihi”

“Hepiniz çobansınız ve hepiniz sürünüzden mesulsünüz”

“Ve-nestağfiruhu, Malik yevmid-din”

senden mağfiret senden hidayet dileriz sana iman ederiz

(O) Din gününün (ahirette kesin hesap, ceza ve ödülün karara bağlanacağı büyük mahkemenin) tek ve gerçek Maliki (Hâkimi ve Sahib-i mutlakıdır).

Fatiha suresi Ayet 4

A.Hakan

Turnusol Kağıdı
“Kur anı Azimüşşan Allah CC garantisi altındadır, kıyamete kadar baki kalacaktır. Fakat İslam’ın yozlaştırılmasına garanti verilmemiş’ imtihan gereği, kâfire, münafığa ve mü’mine kendi ayar ve niyeti doğrultusunda yürüme ve yaşama fırsatı verilmiştir. Makale turnusol kağıdı gibi ayna olmuş, günümüzü ve halmizi görme ve eksikleri giderme konusunda ışık tutmaktadır.
Malesef şartlar geçmiş peygamberlerin imtihanlarının tamamını fazlasıyla üzerinde barındırdığı, olumsuzluklarla devam etmekte, yine malesef Ku’an elimizde, Sünnet önümüzde, ve malesef gerekli teşhisler konulduğu halde bi türlü hastalığın tedavisine yönelik her türlü gayret az gözükmekte ve de tehlikelerin gelişi ayan beyan ortadayken vurdumduymazlık ve haksızlıklar devam etmektedir. Arttık Hz Nuh AS’ın duası akla gelmekte ve peygamberlerin İsmet sıfatları gereği duanın haklılığına amin deme gerekliliği fazlasıyla gelmiştir. Zalimler ve işbirlikçiler hezimete uğramazsa gelen mazlumların kurulan bu Siyonist zulümden kurtulmaları mümkün değildir.
Ya biraz sert değil mi diyenlere; Suriye’de, Yemen’de Doğu Türkistan’da, Libya’da, Afrika’da yaşayan bir ailenin, yerine kendinizi koyarak 10 dk.tefekkür edin.Hadi hayal edin; gavurun evinizin yatak odasında helalinizle yattığını, hadi hayal edin 10 yaşındaki kızınıza ve eşlerimizin yanında sizlere tecavüz edildiğini, durmayın bunca zenginliğe rağmen sömürülen topraklarda ailenizin yok oluşunu düşünmeye devam edin. Ne oldu..?! Onlar hak ettiler diyecek kadar hala eblehliğiniz devam mı etmekte.. Tarihi miras ve sorumluluklarımızı düşündüğümüzde acaba bizleri neler beklemekte.. Belk de bizi daha da kötü akıbetin yani imansızlığımızın kuşattığı felaket daha dünyada bizleri kuşattığı “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” düşüncesi bizi helakete götürdüğünü hiç mi görmemekteyiz.
Yarınlar Adil Düzen heyecanıyla sorumluluğunu kuşananların olacak inşaallah.

Mus ab

Yazarımızın Makalesi Ülke Gündemini Doğru Değerlendirmemizede Yardımcı Oldu
Çok kıymetli yazarımızın makalesi okuyunca, ülkemizin gündemini değerlendirmekte kolay oldu.
Dilipak’ında itirafıyla “Abd’nin planıyla iş başına gelen Akp’nin” tahribatlarını ve Siyonizm planlarına daha uyumlu yeni oluşumların, Akp’nin; yolsuzluklarından, işçilerin hakkını gaspından, kadınlara yönelik haksızlıklar karşısındaki çözümsüzlüğünden, çocuk istismarına fırsat veren ve laiklikliğin yanlış uygulamarı gibi yanlışlarından yola çıkarak zemin bulmaya çalışmaların gerçekte hangi niyetti taşıdığını da anlıyoruz.
Akp ve karşısında oluşan cenahların; mümin, muttaki, salih, muhlis, muhsin niyet ve tavır içeresinde olmadıklarını, sonuçta her iki kesiminde kötülüğü örgütleyen odaklara daha iyi hizmet sunacaklarını “KUR’AN’DA İNSAN TİPLERİ” makalesini okuyunca bariz bir şekilde görülür oluyoruz.

Milli Görüşçü

Hadis-i Şerif
[b]Hz. Peygamber’imize (S.A.V.): “Mü’min ve münafık kimdir?” diye sormuşlar, Hz. Peygamberimiz şu cevabı vermiştir: 

“Mü’minin gözü namazda, oruçta olur, münafığın gözü ise hayvanlarda olduğu gibi yemekte, içmekte, ibadet ve namazdan uzak durmakta olur.
Mü’min, eli vardıkça sadaka verir, Allah’tan günahlarının affedilmesini diler. Münafık ise ihtiras ve boş kuruntular peşindedir.
Mü’minin Allah’tan başka hiçbir kimsede umudu olmaz, münafık ise AIlah’tan başka herkese umut bağlar.
Mü’min, dini yerine malını feda eder, münafık ise malı uğruna dinini satar.
Mü’min Allah’tan başka hiç kimseden korkmaz. Münafık ise Allah’tan başka herkesten çekinir.
Mü’min iyilik işlemekle birlikte ağlar, münafık ise kötülük işlediği halde güler.
Mü’min yalnızlıktan ve kendi başına kalmaktan hoşlanır. Münafık ise girişkenlikten ve kalabalıktan hoşlanır.
Mü’min tohum eker, (yapıcı ve üreticidir) kargaşalıktan hoşlanmaz, münafık ise yıkıcıdır, bununla birlikte emeksiz ürün peşindedir.
Mü’min dininin prensiplerine uygun bir idare uğruna emir verir ve yasaklar koyar, düzelticidir. Münafık ise baş olma ihtirası uğruna emirler verir ve yasaklar koyar, yıkıcıdır. Daha doğrusu kötülüğü emrederken iyiliği ve doğruyu yasaklar.”[/b]

YORUMLAR

Son Yorumlar
13
0
Yorumunuzu okumaktan memnuniyet duyarızx