YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
6901c875c1101
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 8 8 4 8
Bugün : 9521
Dün : 39802
Bu ay : 1269889
Geçen ay : 1355873
Toplam : 44302134
IP'niz : 216.73.216.49

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

 

İNSANIN YOZLAŞMA SÜRECİ VE NEDENLERİ

        

Dört kutsal kitabın ve yüzlerce sayfalık İlahi mesajların ortak paydası, iman ve ahlâk esaslarıdır. Bütün Hak dinlerin ortak adı ise, “İslam”dır. İmanın hakikatine ulaşamayan ve İslam ahlâkını yaşamayan insanlar, giderek yozlaşır ve özüne yabancılaşır. Böylece, görünüşte dinleri, kavimleri, ülkeleri, partileri, kültür ve gelenekleri farklı da olsa, gerçekte düşünce yapıları ve değer yargıları aynı olan “yozlaşmış insan tipi” ortaya çıkmaktadır. Kur’an’ın “cahili insan” diye tanımladığı bu tiplerin hayat felsefeleri ortaktır; Dünya merkezli, servet, şöhret ve şehvet eksenli bir yapıları vardır. Dünya’nın neresinde, hangi dönemde ve hangi seviyede ve statüde bulunursa bulunsunlar; bu tiplerin amaçları, arzuları ve ahlâkları aynıdır: Dünya nimetlerinden azami derecede yararlanmak… Hayatın tadını çıkarmak… Başkalarından farklı ve üstün olmaya çalışmak… Ve bütün bunlara kavuşmak için de kanunlardan ve insanların fark edip kınamasından emin olabildikleri sürece, her türlü hile ve haksızlığı mübah saymak!..

Bu tiplerin bir kısmının Vali, Genel Müdür, Profesör gibi etiketler taşımalarına… Çevrelerinde şeyh, alim, ağabey gibi hürmet ve rağbet sahibi olmalarına… Hatta birçok konuda uzmanlaşmış, kitap yazmış, buluş yapmış bir bilim adamı olarak tanınmasına veya sıradan ve sade bir esnaf, memur ve işçi vatandaş bulunmalarına… Bazılarının laik kimliğinin öne çıkmasına, bazılarının dindarlıklarının ve İslami hizmetlerinin şöhret bulmasına rağmen, maalesef hepsinde ortak olan bu “cahili anlayış ve amaç” asla değişmemektedir.

Evet, amaçladıkları ve arzuladıkları şöhret, şehvet ve servet gibi şeyler aynı olduktan sonra, bunu birilerinin tekkede, ötekilerin televolede aramaları ne fark edecektir? Bunları; bazılarının localarda, pavyonlarda, başkalarının da partilerde ve hocalarda araması, gerçekte aynı şey değil midir?

Allah’ı hakkıyla tanımayan… Yaratılış gayelerini anlamayan… İmtihan sırrını kavramayan… Ve bu yüzden Kur’an ahkâmına yanaşmayan ve İslam ahlâkını yaşamayan bu yobaz ve yabani insan karakteri, her türlü yolsuzluk ve yozlaşmanın da temel sebebidir.

“Dünya hayatını ahirete göre daha sevimli ve önemli gören”[1] ve “Dünya hayatını önceleyip ahirete tercih eden”[2] ve hatta, ibadetlerini ve dini hizmetlerini bile, dünyalık makam ve menfaat aracı haline getiren bu yozlaşmış tiplerin, yeri geldikçe Allah’tan, ahiretten, ahlâktan ve adaletten bahsetmeleri ise, sadece “gerçeği sezen vicdanlarını bastırmaya”[3] yöneliktir.

Bu yozlaşmış cahili anlayışa göre:

GENÇLİK; zenginlere, etiket ve şöhret sahiplerine özentiler ve ütopik beklentilerle geçen… Sorumsuz ve sınırsız bir eğlence hevesiyle tüketilen… Veya beş yaşından itibaren robot gibi, bir sürü kuru bilgi ve formül ezberletilen ve “sınav sersemi” haline getirilen bir dönemdir.

YETİŞKİNLİK; ev kirası, elektrik, telefon faturası, taksit parası, çoluk çocuk tasası… Şeflik, müdürlük hırsı, araba modeli ve markası, kooperatif arsası, iş ve trafik kazası gibi sorun ve sıkıntılarla geçirilen bir devredir.

YAŞLILIK ise; bu hayat mücadelesinde yorulmuş ve yenilmiş… Ümitlerinin ve sevdiklerinin çoğunu kaybetmiş… Kendini terk edilmiş ve kenara itilmiş gören… Yakın çevresinin ilgisini çekmeye ve kendini acındırmaya yönelen… Huysuz, huzursuz ve hayırsız bir süreçtir.

KADINLIK ise; ya dindarlık gerekçesi ve kıskançlık gösterisiyle evin içine hapsedilen… Ve böylece mutfak ve yatak hizmetçisine döndürülen… Veya sözde çağdaşlık ve özgürlük adına, tamamen sokağa salınan ve sosyete soytarısına çevrilen… Ama her iki halde de ezilen, üzülen ve zaafiyetleri istismar edilen zavallı bir varlık görünümündedir.

Kimlik kartlarında “Müslüman veya Hristiyan” yazsa da… Çevrelerinde “Sağcı veya Solcu” tanınsalar da… “Alevi veya Sünni” olsalar da… “Tarikat ve cemaat erbabından veya Kalender takımından” sayılsalar da, bunların hepsi zahiri sıfat farklılıklarıdır. Çünkü CAHİLİYE İNSANLARININ kafa yapıları, dünyaya bakış açıları, yaşam amaçları ve vicdan ayarları kısaca mantık marazları aynıdır!..

Yozlaşmış cahili insan tiplerinin, “ileri gelenlerinin” ortak hedefi ve hevesi; kolay yoldan çok para kazanmak, seçkin semtlerde ve konforlu evlerde oturmak, son model ve markalı arabalara sahip olmak… Lüks, pahalı ve modaya uygun giysiler almak, turistik tatillere çıkmak… Ekonomik ve siyasi otorite kurmak… Halk kesiminin bütün derdi ve davası ise; iyi kötü bir meslek ve memuriyete kavuşmak, bir ev satın almak, düşük model ve markada bir araba ayarlamak, koltuk takımı, televizyon ve çamaşır makinesi almak ve emekliliği garantiye bağlamaktır.

Cahiliye toplumunda insanlar, mal varlığı ve meslek gruplarına göre kıymet ve ayrıcalık kazanır. Örneğin; fabrikatörler ve holding sahipleri tüccarlardan, tüccarlar esnaflardan, esnaf ise işçi ve memurlardan daha üstün bir tabaka sayılır… Meslek erbabı arasında Profesörler, Genel Müdürler, Doktorlar, Mühendisler derece derece hürmet ve rağbet kazanır… Üstelik yozlaşmış toplumun her ferdi, bu tür bir ayrıcalığı normal karşılamaktadır. Bu çarpık anlayışta; Kur’an’ın üstünlük sebebi saydığı “takva, güzel ahlâk, hayırda öne çıkma, ilim ve hizmet ehli olma” gibi değerler hesaba katılmamaktadır.

İşin en acı tarafı, zahirde ibadet ve iyilik sahibi görünen, İslami hizmet ve gayret erbabı bilinen, takva ve tarikat ehli geçinen kesimlerde bile, insanlara; zenginliğine, etiketine ve etkinliğine göre değer verilmekte ve bunlardan yoksun kimseler ise; ilim, ibadet ve istikamet ehli de olsalar, onlara soğuk ve sıradan bir muamele yapılmaktadır.

Yozlaşmış bir toplum yapısında, “iş adamı” olmak herkesin hayal ettiği ve imrendiği bir meslektir. Ama ne var ki, bu iş adamları asla mutlu değildir. Çünkü işleri ve iş ilişkileri bütün dünyalarını kuşatmış, ne kendilerine ne ailelerine ve ne de yakın çevrelerine vakit ayıramaz duruma gelmişlerdir. Bütün dostlukları çıkar beklentisine göredir. Para hırsı vicdanlarını karartmış ve maneviyatlarını köreltmiştir. Genellikle sıkıntılı ve stresli kimselerdir. Bunlar zenginliğin verdiği bir gururla, kendilerini çok beğenen ve her işlerini para ile halledeceklerini düşünen kimselerdir. Her kademede ve herkesi satın alabilecekleri görüşündedirler.

Bu gibilerin hileli ve kalitesiz mal üretip, sağlam ve kaliteli etiket takmaları ve pahalıya satmaları, devletten vergi kaçırmaları, işçi ve memurları düşük ücretle çalıştırmaları, maliye müfettişlerine ve siyasilere rüşvet dağıtmaları, mafya ile iş birliği yaparak, büyük ihaleler kapatmaları; “meslek sırları ve iş adamlığı kurallarıdır!?..”

Üstelik bütün bu haksızlıklar, halk arasında bile normal karşılanmaktadır. Cahiliye toplumunda sıradan vatandaş birkaç bin lira çalsa, bu “hırsızlık” ama kodamanlar trilyonları vursa bu “gözü açıklık” sayılır. Aşağı sınıf zina etse bu “fahişelik”, yukarı sınıf aynı işi yapsa bu “flört” olarak adlandırılır. Cahiliye insanları, ev ve araba sahibi olmak, konforlu eşyalar almak ve tatile çıkmak için, helal ve meşru kazançları yetmediğinden; FAİZ gibi haramları, LOTO, TOTO gibi kumarları mübah sayan fetvalara sarılmakta, ama o bâtıl sistemden asla rahatsızlık duyulmamakta ve kurtulma çabalarına rastlanmamaktadır.

Cahiliye kültüründe; müdürler, patronlarına karşı gayet hürmetkâr ve riyakâr ama memur ve işçilerine karşı oldukça sert ve cüretkâr davranmaktadır. Aynı şekilde; memurlar müstahdemlere, müstahdemler ise işi düşen vatandaş kesimine karşı aynı tavrı takınmaktadır. Üsttekilere yağcılık yapmak ve yalvarmak, alttakilere amirlik ve üstünlük taslamak… Ve yine amirlerin ve patronların yüzüne karşı övmek ama arkadan çekiştirmek ve sövmek cahiliye toplumunun ortak karakteridir.

Bu çarpık mantık, bütün mesleklerde olduğu gibi örneğin doktorlar arasında da geçerlidir… Asistan Doktora, Doktor Doçente, Doçent Prof.a yaranmak peşindedir. Uzman Doktorlar hastaneye gelen hastalara başka, özel muayenehanesine gelenlere ise başka yaklaşım içindedir. Fakir ve sahipsiz hastalara haşin ve umursamaz ama paralı ve hatırlı kimselere saygılı muamele edilmektedir. Velhâsıl; İslam ahlâkından uzaklaşarak yozlaşmış bulunan cahiliye toplumunda, her seviyedeki insanların, bütün ilişkilerinde temel hedef, menfaat ve şehvet içeriklidir. Bu arzu ve amaçlarına ulaşmak için; yağcılık, yalancılık veya dayatmacılık ve zorbalık gibi her yol mübah görülmektedir. Herkes üstündekilere kulluk ve kölelik yapıp, bir nevi tapınmakta, alttakilere ise krallık, hatta tanrılık taslamaktadır.

“Allah’tan başka taptıklarınız, sizin gibi (aciz ve çaresiz) kullardır.”[4] gerçeğinden ve İslam düşüncesinden habersiz kimseler, böylece basit ve bayağı bir seviyeye düşmektedir. Toplumun bu cehaletten kurtarılması ve daha onurlu ve olumlu bir yapıya kavuşması için, Kur’an’ı çok iyi anlayan ve yaşayan ve de İslami karakteri asla aşınmayan gerçek ve örnek Müslümanlara şiddetle ihtiyaç vardır.

Bütün bu olumsuz ve uygunsuz sonuçlar, bencil ve beleşcil yaklaşımlar ise, hayata yönelik yanlış bakış açısından kaynaklıdır. Bunun da altında; yaşamın dünya ile sınırlı sanılması, ahiret ve hesap inancının zayıflaması, nefsi-şahsi ve geçici arzuların, kalıcı ve kucaklayıcı duyguları bastırması, vefa ve vicdani duyarlılıkların kaybolması yatmaktadır. Olgunların, hatta ana babaların çocukları ayak bağı, gençleri ise birer asalak sülük saydıkları… Gençlerin ise yaşlıları ve sürekli hastaları çekilmez birer yük sandıkları… Dijital dünyanın ve sosyal medyanın, insanlara “kalabalık içinde yalnızlık” yaşattığı ve aile fertleri dahil herkesin birbirinden uzaklaştığı bir dünya, şahsi arzular ve çıkarlar uğruna her türlü haksızlık ve ahlâksızlığın da yaygınlaşmasına yol açmaktadır.

Bu tehlikeli ve tahripçi gidişatı durdurmak, insanları yeniden yakınlaştırıp kaynaştırmak ve onlara tekrar sevgi-saygı ve sorumluluk duyguları aşılamak için geliştirilen psikolojik kuramların ve sosyolojik kurumların kısmi ve kısıtlı yararları olsa da; İslam inancı ve din ahlâkı bütün halinde ve devlet eliyle uygulanmadıkça bu yozlaşmanın ve kalbî uzaklaşmanın durdurulması imkânsızdır. Ve zaten bu hızlı bozulma ve dejenerasyon sürecinin, öyle kendiliğinden ve tesadüfen; sadece gelişen teknolojinin ve dijital materyallerin yüzünden olduğunu sanmak da saflıktır. Çünkü bütün bu olumsuzluklar, tüm insanlığı imani ve ahlâki bağlarından koparıp, kendi kontrollerinde uzaktan kumandalı güdümlü robotlara çevirme amacı taşıyan Siyonist ve emperyalist şeytani odakların bir planıdır. Son Peygamber Hz. Muhammed’in (SAV) öğüt ve öğretileriyle; çocuklarını ve gençlerini kutlu değişim ve dinamizmin öncüleri… Yaşlılarını deneyim ve bilgelik rehberleri… Ana babalarını cenneti kazanma vesileleri… Tüm hastaları ve yoksulları, Allah’ın Rahmet hazinesinin kilitleri… Bütün hayvanatı ve tabiatı ise; üstün sanat harikası ve yaratılış markası olarak Rabbimizin ayetleri = varlık delilleri ve gelecek nesillerin bizdeki emanetleri görme ve bu insani-İslami mes’uliyete erme bilincini oluşturmadan, gerçek huzur ve mutluluk kapıları bize açılmayacaktır.

Gerçekte bu dünya hayatının, sonsuz ve kusursuz olan ahiret ve cennet hayatını kazanmak üzere geçici bir imtihan meydanı olarak yaratıldığını… Bu imtihanın asıl hedefinin ve hikmetinin ise: “Yüce Yaratıcıya iman ve hürmet, tüm mahlûkata ise şefkat ve merhamet” düşüncesine dayandığını… Ve işte bu amacı ve ihtiyacı karşılamak ve insanları hayra ve huzura kavuşturmak üzere, Kur’an’ın bir Adil Düzen esaslarını getirdiğini ve Hz. Peygamber Aleyhisselam’ın da toplum disiplini yasalarını gösterdiğini anlamaktayız.

Temel insan haklarının lafta kaldığı, hatta zulüm ve tecavüzleri saklama ve aklama kılıfı olarak kullanıldığı… Genel toplum ahlâkının laçkalaştırılıp insanların yoldan çıktığı ve laçkalaştığı… Dinin yozlaştırıldığı ve sadece istismar aracı olarak yararlanıldığı… Dini cemaat ve tarikatların çıkar ve makam karşılığı iktidarlara kiralandıkları ve onların mel’anetlerine mazeret fetvaları uydurdukları… Siyasetçilerin ve ideolojilerin, insanları “Bizimkiler ve ötekiler…” diye kamplaştırıp, nefretle kutuplaştırdıkları… En düşük memurundan en yüksek bürokratına, -en azından vakitlerini boşa harcamak suretiyle- hırsızlık yaptıkları… Açlıktan birkaç simit veya çaresizlikten çocuğuna bir ayakkabı aşıranın hırsız diye zindanlara atıldığı, ama devlet hazinesinden milyonları çalanlara ve mafya gaspçılarına saygı duyulup iktidara taşındığı… Zina ve Livata’nın her türlüsünün kanunlarla meşrulaştırıldığı ve çocuk tecavüzünün yaygınlaştığı… Kısaca, Dinî kuralların da, kanunların da sadece fakirlere ve kimsesizlere uygulandığı bir dünya düzeni ve düşünce sistemi bütün zulüm ve kötülüklerin kaynağıdır. Sürekli ve sinsice sivrisinek ve virüs üreten bataklık ortamını kurutmadan, bulaşıcı ve belalara yol açıcı hastalıklardan kurtulmak da imkânsızdır.

 


[1] Nahl: 107

[2] İbrahim: 3

[3] Neml: 14

[4] A’raf: 194

5 1 vote
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Picture of Abdullah AKGÜL

Abdullah AKGÜL

Abone ol
Bildir
16 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Özü Muhafaza İçin
Yozlaşmak sözlükte: “Özündeki iyi nitelikleri birtakım dış etkenlerle zamanla yitirmek, soysuzlaşmak, özünden uzaklaşmak, bozulmak, dejenere olmak, tereddi etmek..” olarak ifade edilmektedir. Eşrefi mahlukat olarak bizleri yaratan Rabbimizin, yaratılışta bizleri donattığı üstün hasletleri, dünya hastalıkları nedeniyle kaybedip, “sanki bir daha mı geleceğiz dünyaya..” lakırtısına takılan pek çoklarımız, maalesef sayın yazarımızın ifade ettiklleri üzere yozlaşıp çürüme hastalığına yakalanmaktadır. İçine düşülen bu buhrandan çıkış yolları yazarımızın istifademize sunduğu gerçeklerde net olarak ifade edilmektedir:
[u][i][b]”Çocuklarını ve gençlerini kutlu değişim ve dinamizmin öncüleri… Yaşlılarını deneyim ve bilgelik rehberleri… Ana babalarını cenneti kazanma vesileleri… Tüm hastaları ve yoksulları, Allah’ın Rahmet hazinesinin kilitleri… Bütün hayvanatı ve tabiatı ise; üstün sanat harikası ve yaratılış markası olarak Rabbimizin ayetleri = varlık delilleri ve gelecek nesillerin bizdeki emanetleri görme ve bu insani-İslami mes’uliyete erme bilincini oluşturmadan, gerçek huzur ve mutluluk kapıları bize açılmayacaktır.”[/b][/i][/u]
Cennetin kapısını açacak ve yaratılış gayemize uygun tavırla yaşayıp, onurla ve huzurla bu alemden göç edebilmek için; ifade edilen gerçeklerin peşinden ayrılmamamız gerektiğini daha iyi idrak etmiş olarak istifade ederiz inşallah…

YARATILIŞ GAYEMİZ
Gerçekte bu dünya hayatının, sonsuz ve kusursuz olan ahiret ve cennet hayatını kazanmak üzere geçici bir imtihan meydanı olarak yaratıldığını… Bu imtihanın asıl hedefinin ve hikmetinin ise: “Yüce Yaratıcıya iman ve hürmet, tüm mahlûkata ise şefkat ve merhamet” düşüncesine dayandığını… Ve işte bu amacı ve ihtiyacı karşılamak ve insanları hayra ve huzura kavuşturmak üzere, Kur’an’ın bir Adil Düzen esaslarını getirdiğini ve Hz. Peygamber Aleyhisselam’ın da toplum disiplini yasalarını gösterdiğini anlamaktayız.

Ya rabbi ülkeme ve tüm insanlığa nasip eyle..
“Allah’tan başka taptıklarınız, sizin gibi (aciz ve çaresiz) kullardır.”[4] gerçeğinden ve İslam düşüncesinden habersiz kimseler, böylece basit ve bayağı bir seviyeye düşmektedir. Toplumun bu cehaletten kurtarılması ve daha onurlu ve olumlu bir yapıya kavuşması için, Kur’an’ı çok iyi anlayan ve yaşayan ve de İslami karakteri asla aşınmayan gerçek ve örnek Müslümanlara şiddetle ihtiyaç vardır.

Kula Kulluk Neden ?
A’raf 186
Artık, (bile bile dalâlete kaydıkları için) Allah’ın (Hakk yoldan) saptırdığı kimseye hidayet verecek de yoktur (böylelerine kurtuluş yolunu gösterebilecek kimse bulunmayacaktır) ve onları tuğyanları (isyan ve azgınlıkları, tağutlara kullukları ve marazlı münafıklıkları) içinde şaşkınca dolaşır biçimde bırakır.

Bakara 83
Hani İsrailoğullarından, “Allah’tan başkasına kulluk yapmayın, anneye-babaya, yakınlara, yetimlere ve yoksullara (ihsanda bulunup) iyilikle davranın, (maddi ve manevi ihtiyaçlarını karşılayın;) insanlara güzel söz söyleyin, namazı dosdoğru kılın ve zekâtı verin” diye misak almıştık. Sonra siz, pek azınız hariç, (sözünüzden ve özünüzden) döndünüz ve (hâlâ) yüz çevirip duruyorsunuz… (Yani Hakk davanızdan ve sadakat iddianızdan dönüp hıyanet ettiniz. Siz zaten hâlâ yüzünüzü ve yönünüzü Hakk’tan çeviren dönek kimselersiniz!)

Merhamet ve yardımsever görünüpte bu zalim düzenin bir parçası ve destekçi olmak ne acıdır…Bereket ve huzur olması gerekirken ,olabilecekken sırf kendi çıkarları için tahuta hizmet etmek ne kadar da acizliktir…Biz acizken bize her türlü nimetleri ihsan eden Rabbimizin kurallarına uymak varken ,kula kulluk neden ?

Bir kez daha görüyoruz ki, Kur’an-ı Kerimi kendine yol seçen mümin insan sağa sola sapmadan dümdüz kafası rahat bir şekilde hayatına devam eder,yol birdir çünki, neyin doğru neyin yanlış olduğunu bildiği için , yapacakları gayesi nettir. Her adımında önce Allahın rızasını gözetir, mükafatın en güzeli ile zaten ödüllendirilecektir. Akıllı insan ahiretini önceleyendir. Akılsız başın ceremesi, nerde bir çıkar görse yaltaklık kapısında ordan oraya savrulan, ruhu asıl gıdasından mahrum ettiği için huzursuz, mutsuz, ruhsuz, sayısız yol ile kafası karışan serseme dönen zavallı bi çaredir. Halbuki tek bir yol varken ,bile bile ters yola sapmak tehlikenin en büyüğü değilmidir? Velhasıl, Hakk’dan uzaklaşan’ın akıbeti berbattır! Hakk’ dan yana olmak iki cihanda’ da saadetin en büyüğüdür. Bu güzel makale ile bir kez daha gönüllerimizi mest eden, yüreğimize dokunup dilimize Elhamdülillah lafzını düşüren Hocamıza teşekkür ederiz.. Allah c.c sizden Razı olsun.

Kanağı Hakk olan reçeteler
Galiba işin kayış noktası kuvvet ve kudret sahibi olarak Cenabı Hakk’tan gayrısını görmekte bulunuyor. Bu kapsamda insan kendine nasib olanı mutlaka alacağını, nasib olmayanın da dünya bir araya gelse alamayacağını kabullenmesi gerekiyor. Her şey Cenabı Hakk’ın elindedir. Bu inançta zayıflama olduğunda insan dünyalık makam ve menfaatler için herkese kulluk yapmaya başlıyor ve aslında özgürlüğünü de kaybediyor. Düşünce mekanizması bozuluyor, hatalar, günahlar ardı ardına gelmeye başlıyor. Kötü akıbetini kendi eliyle hazırlıyor. Yazıda da geçtiği gibi toplumumuzun yaşadığı yozlaşmayı sadece gelişen teknolojinin ve dijital materyallerin kullanımına bağlamak saflık olur. Devletimizin eliyle, inancımızın esaslarına dayalı yaygın ve örgün bir eğitim ile adalet mekanizması kurulmadığı müddetçe bu yozlaşmayı durdurmak mümkün gözükmemektedir. Burada şunu da belirtmeden geçmemek gerekir; toplumumuzun sorunlarını sosyolojik açıdan değerlendiren ve inancımızın kriterlerine göre çözümler üreten Milli Çözüm’ün öğretilerini dikkate almak, özellikle yaygın ve örgün eğitim alanında yaşanan sorunların çözümüne büyük katkı sağlayacaktır. Maalesef batı kaynaklı eğitimleri alarak bilimsel çalışma yapan ve batı düşünce mantalitesiyle düşünen insanlarımız iyi niyetli olsalar bile kalıcı ve adil çözümler üretememekte, hatta bu çözüm önerileri bir müddet sonra yeni problemler doğurmaktadır. Milli Çözüm ise ilmi ve bilimsel bakış açısının kaynağını değişmez doğrulardan, yani Hakk’tan almaktadır. Kuran ve Hadisi Şerifler kaynaklı çözüm önerileri, reçeteler üretmektedir. Toplumumuzun, süregelen şu yozlaşmayı durdurabilmesi, onurlu ve özgür bir yaşam tarzı sahibi olması için bu reçetelere ihtiyacı bulunmaktadır.

4 Helal Kazanç 5 Haram Kazançtan Büyüktür.
Artık bozulan toplum örneklerinden haberler Tv’lerin ana haberi gazetelerin ilk sayfa haberleri İnternet sitelerinden flash haberi olarak istemesekte görmek duymak veya okumak durumunda kalmaktayız.İş çevremizde ise çoğunluk ayak oyunları ve yalakalıkla terfi almak aynı şekilde devlet kademelerinde görev yapacak kişilerde liyakat ve yeterlilik aranmamaktadır.Millet kendisine oynanan büyük oyunu görmeden senin partin benim partim kavgası yaparak asıl amaçları hizmet etme konusundaki tartışmalar ise hiç yapılmamaktadır. Faizli sistemin getirdiği Ekonomik sıkıntılardan insanlar fabrikalarda farklı işyerlerinde köle gibi çalışmakta ev için çektiği krediyi ödeyebilmek için eş çoluk çocuk nerden nasıl kazandığı sorgulanmadığından helal haram hiç konuşulmamaktadır. Namus cinayetleri bu iş süreçlerinde yaşanan çarpık ilişkilerden kaynaklanmaktadır. Aziz Erbakan Hocamızın yıllar önce düzenlenmiş olan bir ‘kutlu doğum’ programında çok önemli bir konuşmada orda bulunan devlet yetkililerine yaptığı o muhteşem konuşmada şunları söylemisti:” İlim bir şeyin doğrusunu gösterir beş dörtten büyüktür bunu gösterir ama bu yetmez eğer o 5 kazanç haramsa 4 kazanç helalse işte dinde ahlakta gelir o 4 kazancın 5 kazançtan üstün olduğunu insana öğretir. 5’in 4’ten büyük olduğunu bilmek yetmez” diyerek Kuranın ve dinin bir pusula gibi insanları yanlışdan kurtardığını aktarmıştı. Günümüzde yaşanan sıkıntılar geçmişde olduğu gibi maddi eğitimin yanında manevi eğitimi verecek adeleti sağlayacak Adil bir düzenin olmaması, siyonist planların sonucu insanların her alanda yozlaştırılması şeklinde tezahür etmektedir.Ancak Aziz Erbakan Hocamızın tabiri ile Narkozlanmış topluma bu gerçekleri açıklayan ve inşaAllah uyanmasına vesile olacak sadece Milli Çözüm yazmakta ve tarihi görevini ifa etmektedir. Milli Çözüm şahsi manevisi Ahmet Akgül Hocamızdan ve emeği geçenlerdenden Allah razı olsun. Hazırladıkları Kur’an-i mealini hergün ailece enaz 3 sayfa okumamız Kurana sarılmamızın vaktidir. Yoksa bu gibi sıkıntılardan kurtulmamız mümkün değildir.

Milli Çözüm
İşte bütün mesele bu müjdeyi kazanmak.

Zümer suresi 17. Ayeti kerime

وَالَّذ۪ينَ اجْتَنَبُوا الطَّاغُوتَ اَنْ يَعْبُدُوهَا وَاَنَابُٓوا اِلَى اللّٰهِ لَهُمُ الْبُشْرٰىۚ فَبَشِّرْ عِبَادِۙ
Tağut’a (zalim yönetimlere ve şeytani düzenlere) ibadet ve hizmet etmekten kaçınan ve içtenlikle Allah’a yönelip bağlananlara gelince, onlar için (kutlu ve mutlu bir) müjde vardır; bu nedenle (tağuti otoritelere tâbi olanlara değil) Benim (sadık ve samimi) kullarıma müjde ver (ki onlar nasipli ve şerefli kimselerdir).

https://www.mealikerim.com/39/zumer/17

Yozlaşmamak ve Hidayetten Mahrum Kalmamak İçin
Bu nedenle Sen yüzünü (ve yönünü) tam bir teslimiyetle Hakk Din’e çevir; Allah’ın (beşer tabiatına uygun olarak gönderdiği) Fıtrat Dinine (ve İslam düzenine) dön ki, (Cenab-ı Hakk) insanları ona göre (fıtrat dinine, doğal ve sosyal dengelere uygun şekilde) yaratmıştır. Allah’ın yaratması (ve kanun koyması) değiştirilemez. (Çünkü fıtrat esaslarına aykırılık felaketlere yol açacaktır.) İşte dimdik ayakta duran Hakk Din budur. Fakat insanların çoğu (gerçeği) bilmezler (ve öğrenmek istemezler, bu yüzden hidayetten mahrum kalmışlardır). (Rum suresi 30)

Dünya geçici bağlanma
Şu dünyaya gönderiliş gayemiz olan kulluk imtihanını başarabilmek için, üç tane temel ve birbirini tamamlayan esas vardır: 1-) Her şeyden önce İslâmı öğrenmek, İslâmın her konudaki emrini bilmek, 2-) Öğrendiğimiz İslâmi esaslara göre yaşamak, Kur-an’ın hükmünü hayatımıza tatbik etmek, 3-) Her yerde, her halde ve her meselede, mutlaka İslâm’a göre, yani İslâmca düşünmek.
-Yani, itikat ve ilmihal konularını öğrendiği ve bildiği bir kısım ibadetleri yerine getirdiği halde, ticaret, siyaset ve devlet hayatında müşrikler gibi düşünen, olayları batılı ve cahili ölçülerle değerlendiren bir kimse, hakikat nazarında Mümin sayılamaz.

Müslümanca Düşünmek
Beş vakit namazı imamın arkasında ve tadili erkanıyla kılan bir insan, içinden “Camiden çıktıktan sonra, sattığım tarlanın parasını acaba hangi bankaya yatırsam?” diye geçiriyor ve rahatlıkla faiz yiyorsa, bu kişi islamca düşünmüyor demektir.

-Müslümanca düşünmenin üç temel esası vardır:

1-) Dünya hayatı, çok önemli bir imtihandır. Ahiret ise, dünya hayatının hesabı ve imtihandaki artı ve eksi puanların karşılığıdır. Nefeslerimiz sayılıdır, bunlar Allah yolunda harcanmalıdır. Çünkü ölüm bize, çok yakındır.

2-) İslâm Dini, Allah yapısıdır. Bunun için mükemmeldir ve tastamamdır. Haşa, zerre kadar noksanı, fazlası ve hatası bulunmamaktadır.

3-) İslâm Dini, bir bütündür. Ona bir şey katılamaz ve ondan bir şey çıkarılamaz. Baştan sona Hak’tır, hayırdır ve hepsi, herkes için ve her yerde lazımdır. Çünkü İslâm, dünya ve ahiret saadetinin tek ilacıdır.

Dünyalık bir makam ve menfaat karşılığı, Hak davadan yüz çevirenler, insanlığın baş belası ve Müslümanların yüz karasıdır
Demir rengine boyandığından, çelik zannedilen düzgün sırıklar… Sarı suya batırıldığından, kıymetli altın zannedilen bayağı bakırlar… Mü’min ve muttaki rolü oynadıklarından, muhterem zannedilen münafıklar… Karşılaştığı ciddi bir zorlukta ve uğradığı önemli bir zararda veya umduğunu bulamadığında, güzel ahlâktan yan çizen… Dünyalık bir makam ve menfaat karşılığı, Hak davadan yüz çeviren sahte kahramanlar, insanlığın baş belası ve Müslümanların yüz karasıdır.

Oysa bize; İslam davası ve insanlık sevdasıyla yola çıkanlar ve asla hedefinden şaşmayanlar lazım… Bize; nefsi arzularını yaşamak için değil, kutsi değerleri ve duyguları yaşatmak için, yanıp tutuşanlar lazım… Bize; resmiyet ve mecburiyetle değil, samimiyet ve teslimiyetle çalışanlar lazım… Bize; sürekli itekleyerek ve sürükleyerek, emirle ve talimatla değil, öğütle ve işaretle koşuşanlar lazım… Ücretle iş yapan kiralıklar değil, özveriyle çırpınan sadıklar lazım… Görünürde halk ile hayrın hizmetinde ama gerçekte ise Hak ile huzur zevkine ulaşanlar lazım… Bize; ele geçirdiklerine sevinip şımarmayan, yitirdiklerine ise dövünüp darılmayan… Yani kader sırrına kavuşanlar lazımdır…

MİLLİ DEVLETİN ELİ
Toplumun bu cehaletten kurtarılması ve daha onurlu ve olumlu bir yapıya kavuşması için, Kur’an’ı çok iyi anlayan ve yaşayan ve de İslami karakteri asla aşınmayan gerçek ve örnek Müslümanlara şiddetle ihtiyaç vardır.
sorunları en güzel şekilde izah etmek,bu sorunlarden kurtulmanın tek yolu milli çözüm sistemine geçmekle mümkün olacaktır .

Yürüyen canlı cenaze diye ifade edilen Ölü toprağı serilen gönülleri canlandıran, şeytanı ve nefs düşmanını etkisiz ve çaresiz kılmaya yönelik bir Milli Çözüm Makalesiyle yine başbaşayız!.. İstifade edebilen olmak duasıyla.
Şeytanın ve nefsin eline düşmüş ve düşme gibi ihtimallerin yüksek olduğu gönüllerin elinden tutan, ayakta tutan, canlı tutulmasını sağlayan, tefekküre sevkederek hakikate yapışılmasını sağlayan, sorumluluk ve çözüm yolları aşılayan bir Milli Çözüm Makalesiyle yine başbaşayız.

Böylesine net, özün özü diyebileceğimiz kısacası ölü toprağı serilmiş yüreklere yani yürüyen canlı cenaze diye ifade edilen kişi ve kişilere ve elbette vicdan ehli iyi -doğru – güzel – faydalı -adil bir dünya hakim olsun diye çalışanlara bir anlık yakalandıkları boşlukları bile tedavi edebilen , kan olacak , can verecek , şeytanı ve nefs belasını uzaklaştıracak ve bununla beraber gayret azim ve çaba sarfettirecek , insanlığa ışık tutabilecek muhteşem bir makale.
Rabbim istifade etmeyi ve gereğini yerine getirme yolunda gayret ve çaba sarfedenlerden olabilmek duasıyla.

DİNİMİZ YOZLAŞMAYA KARŞI UYARIR!.
Günde namazda 40 sefer;

“…Gazaba uğrayanların ve sapıkların (yoluna) değil.” (el-Fâtiha, 7)

deyip sonra faizci, ahlak maneviyat tahripçisi AB’ci partilerin peşinden koşmak tarihi bir yozlaşmanın göstergesidir.

Düşünsenize aile ile ilgili yönetim ile ilgili ekonomi ile ilgili en güzel en doğru prensipleri dinimizin belirlediğini kabul edeceksiniz daha sonra kalkıp

“Allah ve Resulü ile harp etmek” olan faiz uygulayıcılarının peşinden gideceksiniz!..

Dinimizin kültürümüzün hayat veren prensiplerini bırakıp biz Ab’nin prensiplerini istiyoruz diyeceksiniz!..

Veya ülkemizi ve İslam alemini yok etmek için herşeyi yapanları stratejik müttefik edineceksiniz!…

Her tarafta oluşan haksız kazançları tüyü bitmemiş yetimin milletin imkanlarının yandaşlara dış sermayeye faize yedirilmesine hırsızlıklara “çalıyorsa bizimkiler çalıyor en azından” diyeceksin!.. Lider kabul ettiğin kişilerin kusurlarına binbir hikmet uyduracaksın sonra nafile ibadetlerin hikmetinden bahsedeceksin!.. Adil bir düzen istemeyeceksin!..

İslam asla bütün bunlara izin veren bir din değildir!.. İslam kendi aleyhine de olsa sevdiklerinin aleyhine de olsa her zaman hakkı adaleti üstün tutmamızı emreden bir dindir. İslam tüm haksızlıkların hesabını dünyada ve ahirette soran bir dini inançtır. Samimi müminler de bu dinin prensiplerinden taviz vermeyen, herkese insanca mutlu ve huzurlu yaşayacağı Adil bir düzen ortamı sağlamaya çalışan erdemli insanlardır… Özellikle Akp dönemi yozlaşmaları bahane edenler hem dine saldırarak Akp’nin ekmeğine yağ sürmektedirler hem de inatla dinimizin akla vicdana hitap eden bilimsel prensiplerine karşı durarak yozlaşmanın bir diğer fraksiyonunu temsil ederler.

Tüm insanlar olarak iyinin güzelin doğrunun faydalının ve adil olanın peşinden gitmeliyiz. Bireysel ya da topluluklar şeklindeki yozlaşmışlıklardan kurtulmalıyız.

Doğruları Bilmek Yetmez!..

(Artık,) “İman edenlerin Allah’ın (hüküm ve haberlerini, nimet ve hikmetlerini düşünmek) ve Hakk olarak indirilen Zikri (Kur’an’ı dikkatle okuyup anlamaya ve gereğini uygulamaya gayret etmek) için, kalplerinin saygı ve kaygı ile yumuşayacağı zaman hâlâ gelmedi mi? (Sakın Müslümanlar,) Bundan önce kendilerine kitap verilip de, sonra üzerlerinden uzun bir süre geçtiğinden bu nedenle kalpleri katılaşmış (böylece kitaplarını bozmuş, dinlerini yozlaştırmış ve Hakk Dinden uzaklaşmış) bulunanlar gibi olmasınlar! Ki onların çoğu da fasık (günah ve kötülüğe dalmış) olan kimselerdi.

Hadid Suresi- 16

ÖZEL YAZILAR

YORUMLAR

Son Yorumlar
16
0
Düşünceleriniz değerlidir, lütfen yorum yapın.x
Paylaş...