YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
66066964d8be0
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 7 5 8 8
Bugün : 10503
Dün : 16551
Bu ay : 405711
Geçen ay : 338123
Toplam : 22731661
IP'niz : 3.239.52.235

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

 

Diyanet İşleri Başkanımıza Çağrı:

Manevi Karakol ve Kışlalar Hükmündeki TARİKAT ve CEMAAT’leri,

Disiplinize Edip Denetlemek Üzere Diyanet Bünyesinde

BİR TASAVVUF ÜST KURULU OLUŞTURULMALIDIR!

      

Çok Muhterem Diyanet İşleri Başkanımızın yüksek dikkatlerine…

Ülkemizdeki Tarikat ve Cemaatler, resmen ve hukuken yok sayılan, ama fikren ve fiilen oldukça yaygın ve saygın bulunan, sosyal ve doğal Dini oluşumlardır. Kontrol dışı olmaları nedeniyle her türlü istismar ve manipülasyona müsait bu yapılanmalara hem meşruluk hem de sorumluluk kazandıracak tarihi ve talihli bir adıma acilen ihtiyaç vardır ve bu görev ve şeref, Zatı Âlinize ve yüce mevkiinize layıktır.

Hayırlı hizmetleri ve yararlı hedefleri istismar ve suistimal ederek ve dış güçlerin güdümüne girerek DİN VE DEVLET tahribine yönelen FETÖ bahanesiyle, Türkiye’deki bütün Tarikat ve Cemaatlere yönelik topyekûn bir karalama ve hepsinin kökünü kurutma fikir ve faaliyetleri, en az FETÖ kadar tehlikeli bir hal almıştır. Ve hele bir takım Prof. Doç. etiketli ve dini konularda yetkili zannedilen bazı zevatın bu yöndeki talihsiz tavırları, büyük tahribatlara yol açmaktadır. Oysa tarikatlar ve cemaatler; İslam’ın ibadet ve ahlâk esaslarının titizlikle ve manevi otokontrol sistemi içinde yaşanmasını sağlayan ve Kur’an’da tanışma ve dayanışma vesilesi olsun diye “insanların şu’be ve kabilelere ayrıldığı” vurgulanan fıtri (doğal ve sosyal) oluşumlardır.

“Ey insanlar, gerçekten Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle (kolaylıkla) tanışmanız (ve farklı yetenek ve faziletlerinizden yararlanmanız) için sizi (değişik) kavimler ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah katında sizin en üstün (kerim ve değerli) sayılanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca (kötülükten sakınma, iyilikte yarışma konusunda) en ileride olan kimselerdir. Şüphesiz Allah (her şeyi hakkıyla) Bilendir, Habir’dir.” (Hucurat: 13)

Evet, Tarikat ve Cemaatler İslam ovalarına, bağçalarına hayat ve huzur suyu taşıyan kanallar konumundadır. Bu kanalların kurutulması, manevi ve ahlâki hayat damarlarının kansız bırakılmasıdır. Ancak bu kanallara zehirli kirlerin ve şeytani fikirlerin karışması da, mensuplarının zehirlenmesine ve FETÖ gibi çok tehlikeli bir tehdit haline gelmesine yol açacaktır. Bu nedenle çağımızın şartlarına ve ihtiyaçlarına uygun olarak Tarikat ve Cemaatlerin yeniden yapılandırılması, resmiyet ve mesuliyet kazandırılması, öğretilerinden sohbet derslerine, gelir giderlerinden sosyal hizmetlerine bütün faaliyetlerinin şeffaf olması ve devlet disiplini ve denetimi altına alınması artık bir zaruret halini almıştır.

Şeyhliğin ŞAH’lık gibi; babadan oğula kalan ve başka sahada başarılı olamayan ve işe yaramayan evlatların geçim vasıtası yapılan bir veraset ve vesayet kurumu olmaktan kurtarılıp, icazet ve liyakat esasına kavuşturulması… Böylece yetkinlik ve resmiyetle beraber, mesuliyet ve sorumlu mezuniyet imkânı da kazandırılması kaçınılmazdır. Aksi halde hem dış odakların hem de fırsatçı ve fesatçı sahtekârların istismar aracı, siyasi ve ticari kazanç kapısı olarak çeşitli tertip ve tahriklere müsait ocaklar konumunda kalacaklardır. Bunun yanında hepsini kapatmak ve yasaklamak sonucu Tarikat ve Cemaatlerin milyonlarca mensuplarını sudan çıkmış balık gibi ortada bırakmak ise, daha büyük tahribat ve travmalara neden olacaktır. Ve bu durum sadece din düşmanlarının işine yarayacak, toplumda derin yaralara ve yıkımlara yol açacak, din devlet barışını bozacak, ahlâki ve ailevi yozlaşmayı hızlandıracak ve toplumu çöküşe hazırlayacaktır. Artık ülkemizde bu denli fiilen ve alenen yürürlükte olan ve bu denli yaygınlık ve saygınlık kazanan bu oluşumların imhası değil ihyası lazımdır ve halâ bunlara resmiyet ve mesuliyet kazandırmamak akla ve vicdana aykırıdır, bu hukuki boşluk ve belirsizlik mutlaka doldurulmalıdır. Bu girişimlere öncülük yapmak, gerekli ve yeterli projeler ortaya koymak, hukuki zemin ve metinlerin hazırlanmasına katkı sunmak ve hükümetin bu yöndeki girişimlerine destek çıkmak ise, herhalde ve herkesten önce Diyanet İşleri Başkanlığı’mızın görevi ve tarihi şerefi olmalıdır. Bu konuda bilgi ve birikim sahibi ilgili zevatın, başta Tarikat ve Tasavvuf ehli ulemanın, İlahiyat Fakülteleri bütün ilgili kurumların ve Hukuk Hocalarının; Tarikat ve Cemaatlerin yeniden yapılandırılması, disiplin ve denetim altında çalıştırılması konularındaki plan ve programlarını Diyanet İşleri Başkanlığı’mıza sunmaları sağlanmalıdır. Biz de Milli Çözüm Ekibi olarak, 1996 yılında, İslam Tarihinde ilk defa Rahmetli Başbakanlarımızdan Prof. Dr. Necmettin Erbakan tarafından Libya Trablus’ta tertip olunan ve bütün İslam ülkelerinden ve cemaatlerden 500 kadar ilgili ve seçkin delegenin katılımıyla ve 4 gün boyunca yapılan Dünya Tasavvuf Kongresi’ne, Hocamız tarafından Türkiye temsilcisi olarak görevlendirilip tebliğ sunanlardan birisi sıfatıyla, yıllardır üzerinde çalıştığımız ve olgunlaştırdığımız; “Toplumda Ahlâki ve Manevi Düzenin Temel Kurum ve Kuralları: Siyasi, Hukuki, İlmi ve İktisadi Düzenle İrtibatları” başlıklı çalışmalarımızı paylaşmaya hazırız.

Osmanlı’da Meşîhat Dairesi ve görev sahası

Meşîhat, Osmanlılarda ilmiye sınıfının ve tarikat erbabının başı ve sadrazamdan sonra devletin ikinci büyük bürokratı olarak kabul edilen Şeyhülislâmların görev yaptığı makama verilen addır. Bu makam ayrıca “Bâb-ı Fetvâ”, “Bâb-ı Meşîhat”, “Şeyhülislâm Kapısı” olarak da anılmıştır. Özellikle Tanzimat Devrinde dinî temellere dayanan bütün müesseselerin idare ve kontrolü Meşîhat Dairesi tarafından yürütülmeye başlanmıştır. Böylece Şeyhülislâm, statü bakımından 19. yüzyılda nâzırlar (bakanlar) ile eşit konuma taşınmış ve hükûmet üyelerinden birisi sayılmıştır. Mithat Paşa’nın 1876’da ilân ettiği Kânun-i Esasî’nin 27. maddesine göre, diğer nâzırlardan üstün duruma taşınmıştır. 1920 yılına kadar çeşitli zamanlarda yapılan reformlarla bu makam olgunlaştırılmışsa da, Osmanlı Saltanatı 1922’de ortadan kaldırınca, Meşîhat Dairesi de kaldırılmıştı.

İstanbul tekkeleri, Meclis-i Meşâyih’in teşekkülü üzerine bulundukları bölgelere göre tarikat ayırımına gidilmeden önce otuz beş Merkez Tekkeye bağlanmış, 1918 yılından sonra bu sayı on beş merkezle sınırlandırılmıştır. İstanbul’daki on beş merkez tekkenin yanı sıra müstakil merkezler olarak beş mevlevîhâne ile sekiz Nakşibendî tekkesi bulunmaktaydı. Merkez tekke uygulamasının son şekliyle birlikte İstanbul içindeki tekkelerin Meclis-i Meşâyih ile irtibatının; merkez tekkeler aracılığıyla yapılması ve merkez tekkelerin diğer tekkeler üzerinde denetim haklarının bulunması hususları 1334 (1918) tarihli Meclis-i Meşâyih Nizamnâmesi’nin “Merkez Tekâyâ Tâlimatnâmesi” ile sağlanmıştır. Bu tâlimatnâmeye göre her bölgedeki meşâyih kendi merkezinde toplanarak gizli oyla aralarından seçeceği iki şeyhi tekkelerin denetimiyle görevli ve yetkili sayacaktı. Bir merkeze bağlı tekkeler yoklama ilmühaberleriyle sürekli kontrol altında tutulacak ve bu ilmühaberler merkez tekkede saklanacaktı. Yılda bir defa olmak üzere umumi ve tasdikli yoklama cetveli Merkez Şeyhleri tarafından Meclis-i Meşâyih’e sunulacaktı.

Taşra tekkeleriyle ilgili ilk düzenlemeler II. Mahmud devrinde başlamış ve tarikat pîrinin medfun bulunduğu dergâh merkez kabul edilerek, merkez şeyhi kendi tarikatına ait diğer tekkelerin idaresinden sorumlu tutulmuşlardı. 1334 (1918) tarihli Meclis-i Meşâyih Nizamnâmesi ile İstanbul’daki tekkeler merkezlere ayrılıp yeni bir idare kurulunca; taşrada da böyle bir teşkilâtlanma ihtiyacı duyulmuş, şeyhülislâmlığın tesbit ettiği vilâyet, livâ ve kazalarda Encümen-i Meşâyih adıyla müftü başkanlığında iki üyeden oluşan bir kurum oluşturmuşlardı. Ulemâ ve meşâyih arasından gizli oyla seçilen bu iki üye mahallî meşâyih ve iyi hal sahibi kişilerden meydana gelen bir komisyon tarafından seçimle tayin olunmaktaydı. İcazet, hilâfet ve ehliyet usulüyle tevcih edilmekte olan şeyhlik vazifesi, Meclis-i Meşâyih’in kurulmasından sonra doğrudan meclis tarafından kontrol edilmeye başlanmıştır. Bir dergâhın şeyhi vefat ettiği zaman şeyhlik görevinin tevcihi için Meclis-i Meşâyih’e müracaat edilir, müracaat eden kişi şeyhin neslinden ve talebelerinden, halifelerinden ise ve gerekli şartları taşıyorsa tayin yapılırdı. Tekke vakıflarına ait vakfiyelerin (gelir giderlerin) Meclis-i Meşâyih defterlerine kaydolunması, bunların korunması, kontrol ve denetimlerinin yapılması da meclisin görevleri arasındaydı.[1]

Türkiye’deki başlıca TARİKAT ve CEMAATLER ve bunlarla ilgili yaklaşım ve yorumlarımız!

KADİRİ-HAYDARİ tarikatı:

Çağımızın önemli maneviyat kutuplarından ve seçkin gönül erbabından Hacı Haydar Baba Hazretlerince bizzat yaşanıp yaygınlaştırılan, cehri (sesli) zikir yapılan, Kelime-i Tevhid (La ilahe illallah) ve Lafza-i Celal (Allah, Allah…) ismi şerifi huzurla, şuurla ve coşkuyla tekrarlanan bu tarikat Elazığ merkezli olup; Adana, İstanbul, Bursa, Malatya, Bingöl ve Diyarbakır gibi birçok ilimizde dergâhları ve müridanları bulunmaktadır. Haydar Baba Hazretleri döneminde hem itikat ve ibadet konusunda, hem beşeri münasebetler ve ticaret sahasında, hem de siyasi-içtimai tercih ve tarafgirlik hususunda, sadece Allah’ın rızası ve İslam’a bağlılık-yakınlık esas alınmıştır. Çünkü Tarikat ve irşat ehli kimselerce, münasip bir dille, idarecilerin doğru ve yararlı icraatlarını tebrik ve teşvik yanında, yanlış ve zararlı yanlarının da tenkidi yapılmalıdır.

Sonradan: haksızlıkları, yanlışlıkları ve Dinimize-değerlerimize aykırılıkları belli olan bir partinin yan kuruluşu gibi taraftarlığa ve reklamcılığa soyunmak şeklindeki vahim hataları dışında; her konuda İslami esaslara ve tasavvufi kurallara sahip ve saygılı, ibadet ve istikamete samimi bir gayretle bağlı, zikir ve fikir erbabı olan bu tarikatın çok daha yaygın ve yararlı hizmetler sunması sağlanmalıdır. Rahmetullah HAYDAR BABA döneminde, bölgedeki önemli medrese âlimlerinin bu irşat halkasına katılması da bu amaçlıdır.

Nakşibendî Yahyalı Cemaati (Kayseri)

Kayseri merkezli olup Nakşibendî tarikatının Anadolu’daki en önemli kolları arasındadır. İsmini Yahyalılı Hacı Hasan Efendi’den almaktadır. Şimdi şeyh postuna oturan Ramazan Dinç Hocaefendi, Hacı Hasan Efendi’nin evladıdır. Cemaat Kayseri’deki sanayi gelişimine paralel olarak hızla yaygınlaşmıştır. Müritleri arasında Kayseri’nin önde gelen işadamları da bulunmaktadır. Bu tarikat Rahmetullah Şeyh Esad Erbilli ve Şeyh Mahmut Sami Ramazanoğlu Hazretlerinin bir kolu ve devamıdır. Çıkış sebebi ve zihniyeti de, dini gayret ve hizmet ciddiyeti de Edille-i Şer’iyye’ye (Kitap, Sünnet, İcma ve Kıyas gibi İslami ölçülere) ve sağlam tasavvufi geleneğe bağlı olan bu tarikatın mensupları, genellikle ibadet ve istikamet ehli insanlardır.

Kamuoyunda Yahyalı Cemaati olarak tanınan ve kanaat önderliğini Ali Ramazan Dinç Hocaefendi’nin yaptığı Safa Vakfı Grubu’ndan 7 Haziran genel seçimleri için hükümete destek çağrısı çıkmıştı. Konuyla ilgili olarak aynen şu açıklama yayınlanmıştı:[2]

“RESMİ AÇIKLAMADIR…

Lazımdır yanlışı düzeltmek için beraberlik. Yanlışsak, yanlışımızı düzelttirmek için efdaldir beraberlik. Biz AK Parti’deyiz, AK Parti bizde. Ülkemizin ve bütün dünyanın sulhuna vesile olmak için AK Parti’de bütünleşmeye davet ediyorum ihvanı kiramımızı. Ulaşabildiğiniz her bir şahsa bu emri duyurunuz.

Hizmetkârınız Ali Ramazan Dinç Efendi”

Oysa, geçmişinde Kur’an ve Sünnet kaynaklı Adalet Nizamı şuuruna ve CİHAD (Hak Nizamı kurma) sorumluluğuna sahip bir cemaatin, en fazla; “Biz AKP iktidarının şu şu yararlı ve başarılı adımlarını destekleyip dua ediyor, ama İslam’a ve insafa aykırı şu şu icraatlarını da kınıyor ve düzeltilmesi için uyarıyoruz!” şeklinde bir mesaj yayınlaması beklenirken; AB yönlü, ABD güdümlü, faiz, fuhuş ve kumar yürütücüsü kadrolara kayıtsız şartsız destek açıklaması, hem şeriat esaslarına, hem tarikat misyonuna aykırıydı; ve İhlasla bağdaşmayan bir yaklaşımdı…

Zaten doğru ve olumlu temeller üzerine kurulan, kutlu ve nurlu hedefler ve hizmetler amaçlayan bu tarikatın, müttaki ve müstakim mensuplarıyla, çok daha hayırlı hizmetler için manevi bir merkez konumuna taşınması umulmaktadır.

İsmailağa Cemaati (İstanbul Merkezli)

Kurucusu sayılan Ebuishak İsmail Efendi, 1723’te Fatih’te kendi adını taşıyan camiyi yaptırdı. Ölümünden sonra cemaati tarikat yoluna bağlandı. Şeyh Batumlu Ali Haydar Efendi, 1960’ta ölene kadar lideri konumundaydı. Görevi İsmail Ağa Camii imamı Mahmut Ustaosmanoğlu devraldı. Cemaat İstanbul’un merkezi Fatih’te, Türkiye’nin en dikkat çeken İslami gettosunu oluşturmayı başardı. Sarık, şalvar ve cübbeli giyimleriyle diğer Nakşibendî gruplarından ayrılmaktadır. İsmailağa Cemaati, Ustaosmanoğlu’nun kökeni nedeniyle İslami gruplar içinde “Oflular” olarak da tanınmaktadır. İsmailağa cemaati özünde tasavvufi bir cemaat olup, tarikatı ilim kanadı ile takviye eden bir cemaattir. Cemaatin lideri muhterem Mahmud Ustaosmanoğlu Hocadır. Cemaat arasında “Efendi Hazretleri” veya “Mahmud Efendi” olarak anılır. Kendisi altın silsilenin 36. altın halkası sayılır. Osmanlı dersiamlarından Ahıskalı Ali Haydar Efendi’nin 1960 yılındaki vefatı ve vasiyeti üzerine Nakşibendî Tarikatı ve Halidiyye kolunun bu silsilesinin 36. altın halkası olmuşlardır. Mahmud Efendi Hazretleri şeriat kurallarına, ilme ait yapıya ve tasavvufa bağlılığı ve sünnet-i seniyye’nin ihyası hususunda gayretleri ile bütün İslam âleminin dikkatini çekmiş, takdir ve tebriklerini almıştır. En zor şartlarda bile İslam’ı tebliğ ve halkı irşada ve şer-i ilimleri ihyaya çalışması hayırlı sonuçlara yol açmıştır.

Yüce Dinimiz, altını gösterecek kadar şeffaf ve vücut kıvrımlarını belli edecek kadar dar olmamak şartıyla, özellikle kadınların örtünmesi öngörülen tesettür emrinde: kılık kıyafetin ve özellikle dış elbise’nin biçimini, rengini, desenini zaman ve ortamın ihtiyaçlarına, coğrafi ve ekonomik şartlara, sosyal ve kültürel standartlara bırakmış… İlle de siyah çarşaf, sarık, cübbe, şalvar gibi mecburiyetler koşmamıştır. Ancak belki bir fazilet makamında sayılabilecek çarşaf ve cübbe gibi giyim-kuşamları, sanki bir farziyet makamında tutarak; farklılık fantezisine ve takva gösterisine kapılmaları… Kendi mensuplarını bir üstünlük duygusuyla tatmin ederken büyük halk tabanlarının ürkütülmesi ve nefretlerin celbedilmesi şeklindeki aşırı taklitçilik ve şekilcilik takıntıları… Kendileri dışındaki Müslümanları horlamaları ve tepeden bakmaları… Tarikat mensubu bazı Hoca’ların şöhret ve servet sahibi olunca, şaşırmışlık, haddini aşmışlık ve şımarıklık tavırları… Hatta kıskançlık damarı ve rekabet hırsıyla birbirlerine sataşıp saldırmaları, öyle ki Beytullah çevresinde ve Umre ziyaretinde bile yumruklu sopalı kavgalara tutuşmaları… Birtakım istismarcı fırsatçıların tarikat bağlılarının sırtından bir rant ve sömürü saltanatı kurma çabaları… Ve maalesef vekil-yetkili sıfatıyla bazılarının, tarikat mensuplarının oylarını siyasi partilerle pazarlık konusu yapmaları… gibi çirkin ve tehlikeli davranışları önleyecek tedbirlerin alınması durumunda, İsmailağa Cemaati yüzbinlerce insana hidayet ve istikamet yolunu gösteren hayırlı bir yapılanmadır.

Menzil Tarikatı

Nakşibendî Tarikatı’nın Menzil Kolu adını Adıyaman’ın Menzil köyünden almıştır. Cemaatin en ünlü ismi, uğradığı zehirli iğne saldırısından bir süre sonra hayatını kaybeden Şeyh Raşit Erol olmaktadır. Şeyh postunda şimdi kardeşi Abdülbaki Erol oturmaktadır. Şeyh adaylarından Fevzettin Erol ise şimdilik cemaatin Ankara ve Afyon örgütlenmesinin başındadır. Menzilcilerin Ankara çevresi “Semerkant Grubu” olarak da adlandırılır. Fevzettin Erol, yılın bir bölümünde Afyon’daki merkezde yaşamaktadır. Cemaat ekonomik gücünü özellikle kendilerine derviş adını veren müritlerin kurduğu şirketlerin belediyelerden aldığı ihalelerle arttırmışlardır. Rahmetullah Raşit Erol Hazretlerinin “İmanı kurtarmanın ve pekiştirmenin kâfi olduğu bir devir yaşıyoruz” anlayışıyla hareket eden cemaatin Adıyaman Menzil ve Ankara merkezleri özellikle alkol bağımlılığından kurtulmak isteyen kişilerin ilgi odağıdır. Bakanların ve yüksek bürokratların bir kısmı bu tarikata bağlıdır, özellikle Adalet, İçişleri ve Sağlık Bakanlıklarında yoğunlaşmışlardır. Ordu içerisinde yine Menzilci askerlerin güçlü oldukları ve el altından kadrolaştıkları konuşulmaktadır.

Fetullahçılardan boşalan kadrolara Menzil’e mensup bürokratların sızmaya başladığı iddiaları yaygınlaşmıştır. Adıyaman’da bir köyden ismini alan Menzil Tarikatı, Nakşibendîliğin bir uzantısıdır. Radyo istasyonları, TV kanalları, dergileri bulunmaktadır. Menzil Tarikatı’nın sağlık alanında yoğunlaşmasında önde gelen birçok tarikat mensubunun, doktor kökenli olmasından kaynaklanmaktadır. Bunların başında, 2013 yılında hayatını kaybeden Menzil Tarikatı’nın önde gelen isimlerinden Dr. Ahmet Çağıl sayılmaktadır. Menzil Tarikatı’nın lideri Muhammed Raşit Erol ile yakın ilişkileri olan Ahmet Çağıl’ın 2013 yılındaki cenaze törenine Sağlık Bakanı Recep Akdağ da katılmışlardır. Recep Akdağ’ın tekrar Sağlık Bakanı olması sonrası yaşanan ‘müsteşar krizi’ninde Menzil Tarikatı çerçevesinde gündeme gelen bir konu olduğu iddiaları dolaşmaktadır. Menzil Tarikatı ile ilgisi bulunmadığı belirtilen Mehmet Müezzinoğlu’nun Sağlık Bakanlığından alınmasının ardından tekrar Sağlık Bakanı olan Recep Akdağ’ın, ilk iş olarak Müsteşar Eyüp Gümüş’ün istifasını istediği, bunun üzerine Eyüp Gümüş’ün konuyu Saray’a taşıdığı kulislere sızmıştır.

Şeyhlerine, Hazreti Resulullah’ın, Hatta Cenabı Hakkın sıfatlarının ve icraatlarının yakıştırılması… Bu tarikata mensup olanların kabir suali ve mahşer hesabı vermeden, Şeyhleri tarafından sırattan geçirilip cennete ulaştırılacağı iddiaları… Oldukça zararlı ve adaba aykırı olan sigaranın mübarek bir ikram gibi birbirlerine sunulması ve yaygın biçimde kullanılması… İlim ve irfana önem verilmeyip, keramet hikâyeleri ve kulaktan dolma rivayetlerle müritlerin oyalanması gibi yanlışlıklardan kurtarılması, mensuplarının doğru bilgiler ve olumlu öğretilerle donatılması durumunda; özellikle sade vatandaşların içki ve kumar kötü alışkanlıklardan uzaklaşıp hayra ve güzel ahlâka alıştırılması… Ve böylece toplumda genel huzur ortamının sağlanması konusunda önemli hizmetler sunacak hazır bir yapılanmadır.

Bakınız; Menzil Tarikatının Şeyhlerinin ve Gavslarının kitaplarında şunlar anlatılmaktadır:

Gavs-ı Bilvânisî Hazretleri bize öyle anlatmıştı:

“Bir kimse, günde en fazla yetmiş defa, en az yirmi beş defa Resûlullah Efendimiz’i (S.A.V) görüp de ondan aldığı emre göre hareket etmezse; o insan kimseyi irşad etmeye kalkışmasın ve mürşidlik yapmasın. Çıksın dağ başında eşkıyalık yapsın. O zaman Müslümanlara daha az zarar vermiş olacaktır!”

Bu tür asılsız iddialar, Şeyhlerin hâşâ Peygamber makamına taşınmasına, hatta tanrılaştırılmasına yol açacaktır. Hatırlayınız Fetullah Gülen de bu tür safsata ve sahtekârlıklarla bağlılarını saptırmıştı. Böylesine aldatılan ve körü körüne kendilerine bağlanılan kalabalıklar, uzaktan kumandalı robotlara çevrilip, kışkırtılıp kullanılmaya müsait hale sokulmaktadır.

“Kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırım” (Nahl: 98)

“De ki: “Göklerde ve yerde gaybı Allah’tan başka kimse bilemez! (Bazı nebilere ve seçkin kimselere gayp ilminden çok cüz’i şeylerin haber verilmesi de bu gerçeği değiştirmez.) Onlar ne zaman (ölüp) dirileceklerini de bilemezler.” (Neml: 65)

“De ki: “Size Allah’ın hazineleri benim yanımdadır demiyorum ve ben gaybı da bilmem! Ben size, bir meleğim de demiyorum. Ben ancak, bana vahyolunana uyuyorum.” De ki: “Kör ile gören bir olur mu? Hiç düşünmüyor musunuz?” (Enam: 50)

“Siz bir şeyi açığa vursanız da gizleseniz de, biliniz ki (sadece) Allah her şeyi bilir.” (Ahzab: 54)

“O, gözlerin hain bakışını ve göğüslerin (zihinlerin) gizlediğini (her şeyi ayrıntılarıyla) bilir.” (Mü’min: 19) ayetleri bu safsata ve sapkınlıklara karşı mü’minleri uyarmaktadır.

Reyhanîler (İzmir)

Nakşibendî Halidi Kolu Erzincan Şubesi’nin devamıdır. Önceki üstadları ve altın silsilenin 38. halkası sayılan Abdurrahim Reyhan Erzincan’i Hazretlerinin isminden dolayı Reyhaniler olarak da adlandırılır. Abdurrahim Reyhanî Hazretleri Atasay kuyumculuğun sahibi olan şahsın başarılarının manevi destekçisi olduğu bilinen zattır. Rahmetli Erbakan Hoca ile Alparslan Türkeş’in seçim ittifakı yapması için dua ve temennide bulunmuşlardır. Şu anki Şeyhi 1960 doğumlu olan Hüseyin Avni Reyhanî Efendi olmaktadır. Tarikatın mensubu sayısının çok fazla olduğu söylense de Türkiye’deki diğer tarikatlar kadar meşhur olmamıştır. Gösteriş ve reklamdan hoşlanmayan bir cemaattir. Mensuplarının birçoğu Ordu mensubu olduğu ve Bürokraside Etkin kademelerde bulunduğu iddiaları yaygındır. Eski Başbakan Davutoğlu ve mevcut Başbakan Binali Yıldırım Tekke’nin ziyaretine gelenler arasındadır. Binali Yıldırım’ın kardeşleri ve eşi de bu tarikatın bağlıları olduğu konuşulmaktadır. Şeyh Efendi’nin 15 Temmuz’da tüm mensuplarını meydanlara yönlendirdiği anlatılmaktadır. Geçici iktidar cazibesine kapılıp, şeriat ve tarikatın temel amaçlarından uzaklaşma tehlikesine dikkat edilirse, çok kalıcı ve kapsayıcı hizmetlere vesile olunacaktır.

Erenköy Cemaati (İstanbul-Konya-Ankara)

Kökleri Kelami Dergâhı’na ve şeyhi Erbilli Mehmet Esat’a dayanmaktadır. Rahmetullah Mehmet Esat Efendi, tekkeler kapatılınca Erbil’deki arazilerini satıp, İstanbul’a taşınmış, Erenköy’de bir köşk alıp, cemaatin temellerini atmıştır. Menemen Ayaklanması’na karıştığı ithamıyla, haksız ve dayanaksız iddialarla gözaltındayken rahatsızlanıp bu fani ve fena dünyadan ayrılmıştır. Erenköy Cemaati, Mehmet Esat’ın halifesi Mahmud Sami Ramazanoğlu’nca yapılandırılmıştır. Nakşibendî geleneği içinde, esnaf ve işadamlarının kolu olarak tanınır. Sami Ramazanoğlu Hocaefendinin ardından cemaatin dini sorumluluğunu Rahmetli Musa Topbaş almıştır. Onun ölümüyle yerine oğlu atanmıştır. Zaten Sami Efendiden sonra Konya’da yaşayan Tahir Büyükkörükçü de öne çıkmıştı. Şeyh postuna Tahir Büyükkörükçü Hocanın oturduğuna inananlar vardır. Erenköy Cemaati’nin Ankara örgütlenmesini ise Muradiye Vakfı yürütüyor durumdadır.

İskenderpaşa Cemaati (İstanbul-Ankara)

Geçmişi 1800’lü yıllara, Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevi’ne uzanmaktadır. Rahmetullah Mehmet Zahit Kotku Hz.leri şeyhlik postuna oturduktan sonra, görev yaptığı İskenderpaşa Camii tarikatı olarak anılmıştır. Bu zatın ölümünden sonra liderliğe geçen damadı Prof. Esad Coşan da 2001 Şubat’ında Avustralya’da trafik kazasında ölünce Post oğlu Nurettin Coşan’a kalmıştır. Esat Coşan, tarikatı kurduğu vakıflar sayesinde yaygınlaştırmıştır. Bunların en etkini Hakyol Vakfıdır. İlim Kültür ve Sanat Vakfı ile Sağlık Vakfı da bunlar arasındadır. “Hanım Dernekleri”yle kadın örgütlenmesine de el atılmıştır. Şu andaki lider Nurettin Coşan ise, New York’ta işletme öğrenimi almış, Babasının isteğiyle 1996’da aile şirketi Server Holding’in yöneticiliğine atanmıştır. Ticari faaliyetleri ve seyahatleri, hatta adaba ve ahlâka aykırı hareketleri nedeniyle liderlik görevini yerine getiremediğini söyleyen bir grubun muhalefet başlattığı ve tarikattan koptuğu anlaşılmıştır. Siyasetin birçok önemli isminin cemaatle gönül bağı vardır. Eski Cumhurbaşkanı Turgut Özal, E. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Korkut Özal, E. Maliye Bakanı Kemal Unakıtan bunlardandır. Esat Coşan’ın Erbakan Hoca’ya muhalefeti tamamen nefsi hesaplara dayanmaktadır. İskenderpaşa Tarikatı’nın bir de siyasi partisi vardır: “Sağduyu Partisi.” Recep Tayyip Erdoğan’ın, 3 Kasım 2002 Seçimleri sonrasındaki ilk Cuma namazını Ankara’nın Dikmen semtindeki Mehmet Zahid Kotku Camii’nde kılması bu gönül bağının sembolik işareti olarak algılanmıştır. Şeyhliğin babadan oğula geçen bir ŞAH’lık kurumuna dönüşmüş olması, icazet ve liyakat ölçüsüne uyulmaması; manevi tamirat ve tahkimat ocakları olan tarikatları, maalesef tahribat yuvalarına çevirmeye başlamıştır.

Galibiler (Ankara- Antalya)

Kadiri-Rufai tarikat geleneğinden gelen cemaatler arasında tarikatlığını ilan eden tek kol konumundadır. Şeyhleri Hacı Galip Hasan Kuşçuoğlu Efendi olup zikirde şiş çekmeleriyle tanınmıştır. Her perşembe akşamı Ankara’nın Hüseyingazi semtindeki Tevhid Camii’nde yaptıkları zikre yüzlerce kişi katılmaktadır. Müritlerin çoğu çevredeki sitelerin esnafıdır. Şeyh Kuşçuoğlu kendisini şöyle tanımlamaktadır: “Mezhep olarak Hanefi; meşrep olarak Alevi; yol olarak Kadiri-Rufai Galibiyiz.” Faaliyetleri, şeyhin adını taşıyan eğitim vakfı kanalıyla yürütülmekte olup Cemaatin Antalya’da da faaliyetleri vardır.

Halveti tarikatının Şabaniye Kolu (Kütahya)

Şu anda Şeyhlik postunda Mehmet Dumlu Efendi oturmaktadır. Türkiye’nin en aktif Halveti tarikatı olarak tanınır. Düzenli yaptıkları zikir törenlerine kadın ve erkeğin bir arada katılmasıyla gündeme taşınmıştır. Kütahya merkezli cemaatin zikir törenlerine İstanbul’un yanı sıra, Bursa, Uşak, Eskişehir, Ankara ve Afyon’dan da geniş katılımlar olmaktadır.

Uşşakiler (İstanbul-Ankara-Çorum-Bolu)

Halveti Tarikatı’nın bir kolu Uşşakiye bağlılarıdır. Merkezi İstanbul Kasımpaşa’dır. Kurucusu Pir Hüsameddin’in türbesi de bu semtteki aynı isimli camide bulunmaktadır. Tarikatı kamuoyuyla tanıştıran isim İbrahim İpek olmuşlardır. Uzun yıllar sessiz faaliyet gösteren tarikat onunla birlikte ün kazanmış İpek Yolu adlı yeni bir cemaat oluşturmuşlardır. İpek’in 2000 yılında ölümünün ardından posta 44 yaşındaki eski milli güreşçi Fatih Nurullah oturmuşlardır. Nurullah tarikatın etkinliğini artırmak için herkese açık kutlamalar, toplantılar düzenleyip zikirlerini tarikat üyesi olmayanlara da açmışlardır. Tarikatın Kasımpaşa’daki merkezi her sene Bolu’da ve Çorum’da düzenlediği “Devran” adlı zikir törenleriyle tanınmıştır. O sene Bolu’daki son devrana 2 bin kişi katılmıştı. (Bu tarikat ve uydurma şeyhi hakkında ilim ve hikmet çevrelerinde olumsuz yorumlar yapılmakta ve kötü kokular yayılmaktaydı!)

Kadiri Muhammediye (İstanbul-Kayseri-Düzce-Ankara)

Kadiri tarikatı kökenli Muhammediye kolu İstanbul, Ankara, Kayseri ve Düzce’de etkin bulunmaktadır. Lideri Şeyh Seyyid lakabını kullanan Muhammed Ustaoğlu Hocadır. 1987’de imamlıktan emekliye ayrılan Ustaoğlu, İstanbul’da yaşamaktadır. Kendisinden sonra yerine geçmesine kesin gözüyle bakılan oğlu Muhittin Ustaoğlu da Diyanet İşleri’nde görevli olup, Düzce’de imamlık yapmaktadır. Cemaatin Kayseri vekili Muammer E. Almanya vekili Şükrü Oral’dır. Muhammediye, tarikat şeceresini Kadiri tarikatının kurucusu Abdülkadir Geylani’ye dayandırmakla birlikte kendisini Nakşibendî ve Mevlevi geleneğinin de parçası saymaktadır. Zikir törenlerinde zaman zaman yaklaşık bin kişi buluşturmaktadır.

Melamiler (İzmir-Manisa-Aydın)

Melami Tarikatı’nın kamuoyu önüne çıkan en önemli ismi Ahmet Arslan’dır. Emekli astsubay olan Arslan, Şeyh Hasan Özlem’in 1996’da ölümünün ardından posta oturmuşlardır. Arslan halen, Manisa’nın Salihli ilçesinde yaşamaktadır. Cemaatin Aydın, Adana, Uşak ve İzmir’de ve Elazığ’da da mürit grupları bulunmaktadır. Tarikatın diğer önemli ismi Davud Yılmaz ise İzmir’de oturmakta ve küçük bir cemaati kontrolünde tutmaktadır. İstanbul’da da takipçileri vardır. “İbadet gizli, gösterişsiz olmalı” yaklaşımını savunan Melamiler genellikle ev toplantılarında bir araya toplanmaktadır.

Işıkçılar (İstanbul)

Seyyit Abdülhakim Arvasi Hazretlerine bağlı E. Albay Hüseyin Hilmi Işık’ın kurduğu bu cemaat günümüzde İhlâs Holding şemsiyesi altındadır. Cemaatin lideri Enver Ören’in bazı istismar ve suistimal olaylarına karışması ve İhlâs Finans’a el konulması cemaatin güç kaybetmesine yol açmıştır. Ve zaten denetim ve disiplin dışı her oluşumda böylesi eksen ve istikamet kaymaları kaçınılmazdır.

Hazneviler (Hatay-Gaziantep-Şanlıurfa-Kilis-Mardin-Batman)

Türkiye Kürtleri arasında en güçlü Nakşibendî cemaatlerinden biri sayılır. Merkezi Suriye’de bulunmaktadır. Hatay, Gaziantep, Şanlıurfa, Mardin ve Batman’da örgütlü konumundadır. Cemaatin şeyhi Muhammed Haznevi Hazretleri yılda en az bir kez Türkiye’ye gelip, zikir ve sohbet törenlerine katılmışlardır. Öldüğünde, binlerce Türk müridinin cenaze töreni için Suriye’ye geçmek istemesi haber bültenlerine taşınmıştı. Şu anda Şeyhliği Muhammed Haznevi’nin oğlu Muhammed Muta Haznevi üstlenmiş durumdadır.

Tillocular (Siirt-Ankara-İstanbul-Elazığ)

Kurucuları Sultan Memduh Hazretleri’nin türbesinin bulunduğu Siirt’in Tillo beldesi bunların manevi merkezleri konumundadır. Süryanice “Yüksek Ruh” anlamına gelen Tillo geleneği Kadiri Tarikatı’nın en güçlü kollarındandır. Siyasete mesafeli durmaları, şeriat esaslarına bağlı kalmaları ve her türlü reklam ve riyakârlığa karşı olmaları saygı duyulacak tavırlardır.

Cerrahiler (İstanbul-Bursa)

Halveti tarikatına dayanmakta olup dergâhları, İstanbul’da Fatih-Karagümrük’teki Kethüda Canfeda Hatun Camii bitişiğinde bulunmaktadır. Tarikatın toplantılarında, “tasavvuf kültürü” soslu, müzik ve magazin sohbetleri dışında hiçbir şey konuşulmamaktadır. Müritleri arasında çok sayıda tanınmış ses sanatçısı vardır. Tarikatın Tophane’deki Kadiriler yokuşundaki Tekke’sinde düzenlenen zikir törenleri neredeyse turistikleşmiş durumdadır. Kadirhane’nin şeyhi Ahmet Misbah Erkmenkul 2014 yılında ölünce yerine Ahmet Tuğrul İnançer’in geçtiği konuşulmaktadır. Ses ve sinema sanatçılarından Ahmet Özhan, meşhur Sabateist Cem Yılmaz, Mazhar Alanson, Ali Taran (Özbekler tekkesi şeyhlerinden. Aytunç Altındal’ın ‘Gül-Haç Kardeşliği’ isimli İllumunati Tarikatı mensubu olduğunu söylediği Ata Efendi’nin torunu) Cerrahi tekkesinin meşhur mensuplarından bazılarıdır. Ayrıca Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın eşi Reyhan Hanımın dayısı Fatih Çıtlak da bu tarikatın önde gelen isimleri arasındadır. Celvetiye tarikatına bağlı İsmail Hakkı Bursevi tarafından kurulan Hakkıye kolunun müritleri ise en çok Bursa’da yaşamaktadır ve kurucularının adını taşıyan bir vakıfları vardır.

Ülkemizdeki Başlıca Cemaatler ve hizmet sahaları

Nurcular

Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, 1876’da Bitlis vilayetine bağlı Hizan ilçesi Nurs köyünde doğmuşlardı. Çocukluğunda çevresindeki medreselerde çok kısa aralıklarla eğitim aldı. Kendisinde görülen harikulade zekâ ve hafıza sebebiyle, önceleri Molla Said-i Meşhur diye tanındı. Daha sonra “zamanın harikası” anlamında “Bediüzzaman” unvanıyla anılmaya başladı. Talebelik yıllarında temel İslamî ilimlerle ilgili pek çok kitabı ezberine aldı. Her gece bunlardan birini tekrarlardı. Bu tekrarlar O’nu, Kur’an âyetlerini derinlemesine anlamasına birer basamak oldu ve her bir Kur’an âyetinin bütün kâinatı ihata ettiğini kavradı. I. Dünya Savaşı yıllarında Doğu Cephesi’nde gönüllü alay komutanı olarak Ruslara karşı savaşa katıldı. Bu esnada yaralanıp iki buçuk yıl Rusya’da esir kaldı. 1917’deki Bolşevik İhtilali esnasındaki kargaşadan yararlanıp Almanya üzerinden kaçtı. Dönüşte, Genelkurmay’ın kontenjanından Osmanlı’nın en üst düzey dinî danışma merkezi olan Dârü’l-Hikmeti’l-İslamiyye’de görev yaptı. İngilizlerin İstanbul’u işgali yıllarında onların aleyhinde Hutuvat-ı Sitte adıyla bir risale yayınladı. Anadolu’da başlatılan İstiklal Mücadelesi’ne destek çıktı ve CİHAT hareketi saydı.

1925 yılında Van’da eğitim faaliyetlerinde bulunurken, o sırada meydana gelen Şeyh Said hareketi sebebiyle, kendisi katılmamakla birlikte önce Burdur’a, ardından Isparta ve Barla’ya sürgüne yollandı. Burada sekiz yıl kaldı. Risale-i Nur isimli eserlerin çoğu bölümlerini burada yazdı. Eserleri ve fikirleri sebebiyle Eskişehir Mahkemesinde yargılandı. Sürgüne gönderildiği Kastamonu’da eserleri üzerinde yoğunlaştı. 1943’te Denizli Mahkemesi’ne, 1948’de Afyon Mahkemesi’ne çağrıldı, ama mahkemeler beraatla sonuçlandı. 1950’de çok partili hayata geçildiğinde dini hak ve hürriyetler biraz rahatlayınca Bediüzzaman, bu dönemde bulunduğu Emirdağ, Isparta ve civar yerlerde Nur Medreseleri açtırdı ve eserlerini matbaalarda bastırdı. Bediüzzaman Said Nursi, 23 Mart 1960’ta Urfa’da Hakk’ın rahmetine ulaştı. 1960 ihtilalinde naşı oradan çıkarılıp bilinmeyen bir yere taşındı.

Nurculuk, önemli bir İslam âlimi olan Bediüzzaman Üstadın yazdığı Risale-i Nur etrafında oluşmuş İslami hareket ve Cemaatin adıdır. Nur risalelerini benimseyerek okuyanlara “Nurcu” denilmiş, bu tabir az da olsa Nurların Müellifi’nce de kullanılmıştır. Risale-i Nur, Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin yazdığı bazı Kur’an ayetlerinin orijinal izahlarıdır. Müellif, Kur’an-ı Kerim’i baştan sona tefsir etmek niyetiyle önce İşaratu’l-İ’caz isimli eseri yazmıştır. Bu eserde, Fatiha suresini ve Bakara suresinin ilk otuz üç ayetinin sırayla tefsiri yapılmıştır. Arapça olarak telif olunan bu eser, Kur’an’ın nazmındaki mucizeliği göstermede şaheser bir kitaptır. Müellif, Kur’an’ın tamamını bu minval üzere altmış-yetmiş cilt olarak tefsir etmeyi düşünürken, gelişen olaylar zinciri onu Türkçe Nur Risalelerini yazmaya mecbur bırakmıştır. Risale-i Nur, Kur’an’ın baştan sona ve sırayla tüm ayetlerini değil, özellikle imani konulara ve ahlâki -içtimai sorumluluklara ait 700 kadar ayetin açıklamasıdır. Risale-i Nur’da, örneğin “Namaz nasıl kılınır? Hac nasıl yapılır? Orucun farzları ve sünnetleri neleri kapsamaktadır?” gibi ilmihal konularına girilmez. Ama “Namaz niçin kılınır? Niçin belli vakitlerde eda edilir?” türünden soruların cevabı, gayet delilli bir şekilde ele alınır. Onu okuyan biri, namaz kılma konusunda ikna olunca, nasıl kılınacağını fıkıh kitaplarından öğrenmeye çalışır. Yani “Risale-i Nur, tek başına yeterli sayılır, başka dini eserlere ihtiyaç bırakmamıştır” kanaati temelinden yanlıştır ve sakattır. Oysa Kur’an 6666 ayettir, ama Risale-i Nur’da sadece 700 kadar ayetin izahı yapılmıştır. O halde geri kalan yaklaşık 6000 ayet, hâşâ gereksiz ve artık geçersiz mi sayılacaktır? Bu vartaya düşülmesi nedeniyle, özellikle Ehli Kitap olan Yahudi ve Hristiyanlarla münasebet hususunda, Kur’an’ın, Resulullah’ın ve icmanın değil, Bediüzzaman’ın şahsi kanaatlerinin ölçü alınması, sonunda “İslam’ın adalet nizamının Hristiyan Avrupa ve Amerika’nın himmet ve himayesiyle sağlanacağı..” safsata ve sapkınlığına yol açmış, Siyonist ve emperyalist odaklar, bazı Nurcuları (Fetullah Gülen gibi) ve Risale-i Nur Külliyatı’nı kendi sinsi amaçları doğrultusunda yozlaştırıp kullanmaya başlamıştır.

Süleymancılar

Cemaatin kurucusu Süleyman Hilmi Tunahan Hazretlerinin soyu Nakşibendî Şeyhi Selahaddin İbni Seracettin’e dayanmaktadır. Zamanın şartlarına ve ihtiyaçlarına göre, kendisi bağımsız bir yol açmıştır. Kurduğu Kur’an kurslarından yetişen öğrenciler, Hocalarının manevi görevli olduğuna inanmaktadır. Ege ve Akdeniz bölgelerinde kök salan Süleymancılar zamanla tüm yurda yayılmış ve pek çok hayırlı hizmetler yapmışlardır. Faaliyetleri “kurs ve okul talebelerine yardım dernekleri” adı altında yoğunlaşmıştır. Hakikatçi geçinen Ömer Öngüt gibi bazı sapkınların Süleymancıları “Dinleri Süleymancılık, imanları para, huyları gasp, meslekleri de dilencilik olan bir cemaat” olarak adlandırması bir iftiradır. Türkiye’nin her ilinde en az bir Kur’an kursuna sahip cemaatin, kurs ve öğrenci yurtlarının toplam sayısı 1500’ü aşmıştır. Süleyman Hilmi Tunahan Hazretleri’nin ölümünün ardından cemaat liderliğini damadı Kemal Kaçar ele almış, Onun vefatı sonrasında ise, cemaat iki kardeş Ahmet Denizolgun ile Beyazıt Denizolgun’nun arasında paylaşılmıştır. Süleyman Hilmi Tunahan Hazretlerinin bağlıları Türkiye dışında Almanya, Amerika, Belçika, Hollanda’da faaliyet yapmaktadır. Süleymancıların başına Ahmet Denizolgun’un vefat etmesinden sonra yerine ablasının oğlu 1979 doğumlu Alihan Kuriş geçmiş bulunmaktadır. Bu tarikata gönül vermiş yüz binlerce insan vardır.

Osmanlı Devleti’nin himayesi altında olan Bulgaristan’ın Silistre şehrinde doğan Süleyman Hilmi Tunahan Hazretleri ilkokul ve orta öğretimini Silistre’de tamamladıktan sonra, 1907 yılında medrese eğitimi için İstanbul’a taşınmıştır. Birçok camide görev almıştır ve Nakşibendîye tarikatına bağlıdır. Son görev yeri Sultanahmet Camisi olup 16 Eylül 1959, İstanbul’da Rahmeti Rahmana kavuşmuşlardır. Karacaahmet mezarlığında Türbesi bulunmaktadır. Süleymancı yerine “Süleymanlı” denilmesini isteseler de cemaat böyle tanınmaktadır. Genellikle sessiz ve sakin kişilikleri vardır. Samimi bir şekilde, hatta aşırı derecede Osmanlı sevgileri bulunmaktadır. Tahripçi ve tahrikçi müzik dinlemek yasaktır. Saç sakal uzatmazlar. Genelde koyu mavi takke takmaları ile tanınırlar. Asla sigara içmemeleri duyarlı bir tavırdır. Türkiye’de hemen her ilde yurtları vardır. Bu yurtlar Ege ve Trakya bölgesinde çok daha yaygındır. Türkiye’de 900 civarında dernek ve bu derneklerce işletilen 1300 civarında yurt ve pansiyon, 20 civarında vakıf ve 30’un üzerinde şirketleri bulunmaktadır. Yıl içinde ortalama 100.000 öğrenciye eğitim hizmeti sağlamaktadır. Yazılı basın tarafında Genç Akademi Dergisi, Tepe Edebiyat Dergisi, Genç Atılım Dergisi, Gökkuşağı Dergisi, Milli Kültür Dergisi, Ufuk Dergisi isimli dergileri bulunmaktadır.

Çok yaygın bir cemaat olduklarından ve otokontrol sistemi pek sağlanamadığından, Süleymanlı yapılanması arasında, itikadi ve ahlâki konularda aşırılığa ve ayrımcılığa kayan, din istismarıyla makam ve menfaat sağlayan insanlara rastlansa ve bu yüzden bir takım isnat ve ithamlara maruz kalınsa da, genelde Kur’an-ı Kerim’i, Arapça temel dersleri ve ilmihal bilgileri öğreterek çok gerekli ve önemli hizmetler yürüten bir yapılanmadır.

Gerçek tarikatların saptırılması ve istismarı

Aşağıdaki tespitler oldukça yararlı ve uyarıcıdır:

Tarikatlar Kur’an ve Sünnet temelli, ama özel-kişisel ahlâki eğitim ve manevi terbiye akımlarıdır. Tarikatlar yüzyıllar içerisinde çok geniş bir coğrafyaya yayıldığından Nakşibendîliğin Halidiye kolunun Selçukiye şubesi gibi tanımlar yapılagelmiştir. İlk kurulan tarikat Kadirilik, Anadolu’da kurulan ilk tarikat Babailik, en yaygın olanı ise Nakşibendilik’tir. Kelime kökü Arapça “yol” anlamındaki tarik kelimesi olan Tarikat; farklı düşüncelere imkân verilmesiyle de mükemmel olan İslam’ın, verdiği bu özgürlük vesilesiyle şekillenmiş ve sistemleşmiştir. Tarikat temeli İslami değerlere bağlı kişisel düşünüşlerden oluştuğu için nesnel olmayan bir yöntemler pratiği ve ibadet-zikir disiplinidir. Somutlaştıracak olursak bir babanın çocuğuna dinini kendi yöntemleriyle anlatmasıyla aynı şeydir. Öznel olan tarikatta bağlayıcılık (zorunluluk) da özneldir, ahlâk öğretmeni olan şeyhe duyulan kişisel yakınlık ve vefadan ibarettir. Nesnel bağlamda, yani İslam hükümlerine göre ise tarikatın bağlayıcılığı manevi ve vicdani bir tercihtir. Ki İslam’a göre biat: Hak ve adaleti yürüten Emir’e/Halifeye (yani devlete); bu yoksa Hak ve adaleti hâkim kılma mücadelesindeki Hak dava emirine kesin farz olan bağlılıktır. Oysa intisap: Ahlâk öğretmeni olan şeyhe-tarikata bağlılıktır ve Sünnet sevabı vardır. İttiba ise: herhangi bir dini hizmet akımına bağlılıktır. Dinimizde esas olan; yöntemlere saplanıp kalmak yani tarikatı tağutlaştırmak veya horlayıp lüzumsuz saymak değil; bu yöntemlerin asıl hedefi olan Kur’an ahkâmına – İslam ahlâkına; yani genelde adalet nizamına, özelde karakter ve amel olgunluğuna odaklanmaktır.

Günümüzde maalesef; Siyonistlerin ürettiği pek çok hurefeyi; Sabataist kökenli olmamasına rağmen ağzından düşürmeyen bir sürü hacı-hoca tayfası bulunmaktadır. Bu da Yüceler Yücesi Allah’ımızın haber verdiği bir gerçeği hatırlatmaktadır. Kur’an-ı Kerim’de (Siyonist) Yahudi kelimesi yalnızca İsrailoğullarına değil; onlar gibi düşünen ve yaşayanlara; yani onlarla aynı karaktere sahip olanlara dikkat buyurmaktadır. Yani kişinin organik olarak Sabataist (Kripto Siyonist Yahudi) olup-olmaması bir anlam taşımamaktadır. İnsanın bu dünyadaki onurunu ve ahiretteki durumunu onun kökeni değil karakteri (düşünce ve eylemleri) belirlemiş olmaktadır. Yani İsrailiyat saçanlar ile bu saçakları yayanlar; aynı kafa ve aynı karaktere sahip bulunmaktadır ve herhalde ahirette de aynı yerde olacaklardır. Yani Yüce Allah’ın Kur’an’da lanetlediği İsrail Oğullarının ve Yahudi ırkının tamamı değil; insanlığı sömürüp horlayan, ırkçılığı ve sapkınlığı kutsayan Siyonist kafa ve kültür yapısıdır.

Dönmelerin ve hainlerin tarikatlara sızması

Dönmeler; (Kripto Siyonist Yahudiler) istihbarat, ekonomi, politika, sanat, spor gibi alanlara sızma siyasetlerini; öncelikle dini gruplara uygulamışlardır. Tarikatlara sızma sebepleri şunlardır:

İslam’ı yozlaştırmaya çalışmaları,

Müslümanları kontrol altına alma/tutma hesapları,

Etki alanı oluşturma (Müslümanları kendi istedikleri hareketlere ve işbirlikçi hükümetlere toplu kanalize etme çabaları),

Kendilerine potansiyel bir tehlike arz eden İslami oluşumları hedefinden saptırma amaçları,

Gizli ve özel bilgiler edinme ihtiyaçları,

Diğer maddelere ek olarak, sızılan makbul tarikatı kirleterek gözden düşürme arzuları,

Genellemeci tenkitler adaletsiz yaklaşımlardır!

Dönmeler ve münafıklar eliyle tarikat-tasavvufa sokulan hurafe ve şirklerin eleştirisi arttıkça; tarikat-tasavvuf kavramlarını yok sayan fikirler de artış göstermektedir. Lakin tarikat-tasavvufa muhalif şahısların tepkisel düşünceleri hurafecilere nispeten daha tutarlı görünse de sağduyudan yoksun oldukları kesindir. Hurafelere karşı insani tepkilerden doğsa da bu genellemeci görüş de en az hurafeler kadar Müslüman topluma zarar vermektedir. İçine hurafe sokuldu diyerek pek çok yararlı olguyu barındıran bu kurumları, kavramları reddetmek de elbette adaletsizdir. Kaldı ki en koyu tarikat-tasavvuf karşıtları bile Geylani, Yunus Emre gibi bilgelerin hakkını vermeden geçememektedirler.

Tarikat ve tasavvuf kavramlarını ve bu manevi hizmet kurumlarını yok saymak;

Eski veya mevcut gerçek tarikatların hakkını yemek ve hayırlı hizmetlerini yok saymaktır.

Gerçek tasavvufun kazandırdığı pozitif unsurları ve olumlu sonuçları ortadan kaldırmaktır.

Hurafecilerin daha da güçlenmesine sebep olmaktır.

Gelecekteki tahribat ve istismarlara kapı açmaktır.

Ve ana hurafeciler olan Siyonist merkezlere dolaylı yardımda bulunmak ve katkı sağlamaktır.

Kaldı ki karaktersizliklerinden ötürü Kur’an’da münafık olarak nitelendirilip lanetlenen; rezillikleri ile insanları dinden soğutan istismarcı dincilere en büyük tokat da bu kavramları düzeltmekle olacaktır. Bu kavramlara körü körüne düşmanlık etmek söz konusu kesimlerin eline koz vermekten başka işe yaramayacaktır.

      

Gerçek Tarikat ve Bâtıl Tarikat farkları

Hak Tarikatlar

Bâtıl Tarikatlar

(İslam’a zarar veren alternatif din oluşumları)

Tevhid ve ibadet amaçlıdır. Bir olan İlah’ı hatırlatmaya ve O’nun rızasına ulaştırmaya yönelik vesile ve himmet anlayışı esastır.Vesile ve himmet kılıflı Allah’ın sıfatlarını şeyhlere aktaran gizli bir şirk anlayışı yaygındır.
Tövbe Yüce Allah’a yapılır ve affetmek O’nun elinde bulunmaktadır. Şeyh öğretici, örnek teşkil edici ve yol gösterici makamındadır.Tıpkı kilisedeki gibi şeyhten tövbe alınır. Ayetlerle zıt ve dayanaksızca rahmetin ve hidayetin şeyh kanalıyla geleceği sanılır.
Gerçek zikir; her yerde ve her halde Allah’ı hatırlayıp O’na sığınmak ve sadece O’nun rızasını aramak, O’nu O’na yaraşır biçimde anmaktır.Saygısız, hissiyatsız ve şuursuzca yapılan zikir tekrarlarına, Yüce Allah’ı bırakıp şeyhi tanrılaştırma sapkınlıklarına rastlanır.
Başta Cihat; yani Hakkı ve hayrı hâkim kılma, tüm ibadetlere teşvik yapılır. Hak dava hareketinin emirine ve adil devlet düzenine biat ve itaat aşılanır. Hem bâtılla hem de nefisle cihad birlikte uygulanır.Zulme ve bâtıl sistemlere teslimiyete “tevekkül” kılıfı sarılır. Sadece “nefisle cihat” avunması ve Namazı yeterli görme kolaycılığı vardır.
Hak ve adalet görevli ümmet anlayışı temel alınır.Mezhepçilik ve bizdencilik yaklaşımı Kur’ani uhuvvete aykırıdır.
Allah’ın rızası aranır ve karakter olgunlaşması sağlanır.Şekilcilik saplantısı yaygındır. Allah’ın bazı emirlerini hafife alma, kendini ve hâşâ Rabbini kandırma sapkınlığına kayılmaktadır.
Ayetleri anlamaya çalışarak, Kur’an’ı okuma ve uygulama; Hadislerin gerçeğini arama ve gereğini yapma duyarlılığı esastır.Kur’an’ı anlamadan Arap aksanıyla seslendirme çabasından ve uydurma hadisleri yaşama alışkanlığından kurtarılması lazımdır.
Akıl ve vicdanla anlaşılan Allah buyruğunu otorite sayma, “açıkça kötü olan”dan ve zulümden uzak durma duyarlılığı.Kur’an’la çatışsa bile şeyhin sözlerini ve uyduruk menkıbeleri baz alma; kötülüğü şeyh savunursa savunma, uzak durursa uzaklaşma yanlışlığı.
Yüce Allah’ı tanıma, tanıtma ve Allah sevgisini artırma.Mürşidleri veya şeyhleri ilahlaştırma (Allah’ın sıfatlarını bunlara yakıştırma)
İnsanda, bilhassa Şeyhte ve müritlerde karakter ve istikamet arama.Şöhret, etiket ve keramete yoğunlaşma.
Ülkemizde ve yeryüzünde İslam merkezli ve insan endeksli barış ve bereket nizamını kurma.Mevcut zulüm ve zillet düzeninde İslamcılık oynama.
İnsana Allah rızasını aşılama ve karşıdakinde erdem oluşturma amacı.İnsanları kendi tarikatına sokma ve sömürü çarkını yaygınlaştırma çabası.
Müjdeleyici ve umutlandırıcı tebliğ yapma.Zalim dünya düzenine ve işbirlikçi yönetimlere razı olma, günahlara mazeret ve mübah kılıfı sarma.
Bilim ve sanata teşvik, yeni ve adil bir medeniyet inşası.Müslümanı uyutma, cahil ve fakir bırakma ve küresel sisteme köle yapma aşısı.
Tevazu sahibi olma olgun ve onurlu yaşama, cennete layık karakter kazandırma.Kendi grubunu cennetlik sayan kibirli seçkinler locası. İmanı ve cenneti kendi şeyhine ve cemaatine bağlılıktan ibaret sanma.
Evrensel insan haklarına, ortak akıl ve vicdana hitap eden yüksek öğreti ve ahlâk anlayışı.Ayet ve hadisleri kendilerine uydurma ve alternatif bir din oluşturma safsatası
Dünyaya açık ve örnek bir sivil toplum yapılanması.Kapalı, özel kişilerin menfaatine çalışan bir istismar teşkilatlanması.

Bozuk tarikat ve cemaatlerin tehlike boyutları

Sosyologlar, grup halini almış ve beyinleri kiralanmış bir topluluğun ortak zekâsının 5 yaşında bir çocuğun zekâsı düzeyinde olduğunu belirtmektedir. Bâtıl ve bozuk bir grubun tehlikelerini özetleyecek olursak;

a) Kötülüğün kutsal öğretiye dönüşmüş olması, en kötüsü bu yanlış öğretinin en doğru sanılması,

b) Bu kötü öğretiyi savunurken şekillenen te’vil kafası; haksızlık ve ahlâksızlığı ayet ve hadis te’villeriyle meşrulaştırması,

c) Bu öğretinin güdümündeki organizeli bir kitle oluşturulması ve bu kitlenin kestirilemez eylemlere hazırlanması,

d) Kitlenin bu öğretiyi, İslami tebliğ diye yayması,

e) Bu kötü öğretinin sonraki nesillere taşınması ve öğretinin dinin aslı ile yer değiştirmiş olması: Ve işte böylece dindeki bozulmanın çoğunlukla, sonraki nesillerde ortaya çıkmasının sağlanmasıdır. Unutmayalım, dini bir grubun tehlikesi sıradan bir gruba göre ezici oranda daha tahripkâr olmaktadır.


[1] Bak: TDV İslam Ansiklopedisi, cilt: 28; sayfa: 248

[2] Bak: 05.06.2015, bütün gazeteler

 

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Ahmet AKGÜL

Ahmet AKGÜL

AHMET AKGÜL KİMDİR?

 

Araştırmacı-Yazar, Düşünür ve Siyaset Bilimci olarak tanınan Ahmet Akgül, Milli Görüş çizgisinde önemli bir fikir adamıdır. Olaylara insan eksenli ve İslam endeksli yaklaşmaktadır.

2004 Ocak ayında, arkadaşlarıyla birlikte İstanbul’da aylık olarak yayınlanan “Milli Çözüm” Dergisini çıkarmaya başlamıştır.

Uzun süreli, ciddi ve çileli bir mücadele dönemi yaşamış ve bu duyarlı, tutarlı ve kararlı tavrını hiç bırakmamıştır. Bu yüzden pek çok sıkıntı ve saldırılara uğramış, defalarca mahkeme açılıp tutuklanmış ve hapis yatmıştır.

İnancımız ve ihtiyacımız olan evrensel hukuk kurallarının; bütün insanlığın ortak değeri ve hayat düzeni haline getirilmesi, “Demokrasi, Laiklik ve özgürlükler” gibi çağdaş kurum ve kavramların; ilmi ve insani temellere göre yeniden şekillenmesi… Ve Türkiye’nin yeni bir barış ve bereket medeniyetine öncülük etmesi konularında yoğunlaşmıştır.

Üstadımızın, başta “İnsanın Yozlaşması”, ardından “Adil Düzen ve Yeni Bir Dünya” ve yine “Barış ve Bereket Nizamı “İslam Davası” ve YozlaştırılanCihad Kavramı” gibi birçok kitapları İngilizceye çevrilip merkezi Londra’daki Cagaloglu Yayıncılık organizesiyle; Amazon ve Bornes&Noble (bn.com) gibi dünya genelinde dağıtım yapan yüzlerce online sitesinde ve dijital (e-kitap) sayesinde 120 kadar ülkede yayınlanıp okunmaktadır. Ayrıca Üstadımızın “Yüce Kur’an’ın Manası ve Mesajı” başlıklı Meal-i Kerim yorumları İngilizce ve Rusça tercümeleri ile “Adil Düzen ve Yeni Bir Dünya” kitaplarının Rusça, Arapça, Çince, Japonca ve İspanyolca tercümeleri tamamlanıp basılmış olup; Almanca, Fransızca, Kırgızca ve Farsça tercümelerinde de sona yaklaşılmıştır.

Milli siyaset ve sorumluluk düşüncesini farklı bir boyutta ele alan ve yorumlayan Hocamız; yaklaşık 40 yıldır Türkiye’mizin her yerinde, Avrupa’da ve İslam ülkelerinde, önemli seminer ve konferanslara katılmaktadır.

Mili Görüş’e çöreklenmiş bazı şaibeli kişilerin gizli niyet ve tertiplerini haber vermesi, uzun vadeli hedefler ve stratejik tavizler sonucu Parti’ye girdiklerini sezmesi ve söylemesi nedeniyle, Ahmet Akgül’ün teşkilatlarda ve Milli Görüşçü kuruluşlarda hizmet vermesi engellenmeye çalışılmış; Erbakan Hoca ise, kendisinin daha bağımsız davranabilmesi ve nifak çarkı içinde körletilip kirletilmemesi için bu girişimlere karşı çıkmamış, ama kendisini uzaktan destekleyip yönlendirmekten de geri durmamıştır. Erbakan’ın “Adil Düzen” projeleri, AKP’nin siyasi hileleri ve karanlık ilişkileri, Fetullahçı Cemaatin gizli mahiyeti konularında sayılı uzmanlardandır.

1949 Elazığ doğumlu olan, çeşitli konularda yayınlanmış ve hazırlanmış 105 (yüz beş) eseri bulunan yazarımız, evli ve beş çocuk babasıdır.

 

Hocamız’ın Başlıca Kitapları:

● Yüce Kur’an’ın Manası ve Mesajı (Türkçe Meal-i Kerim. Abdullah Akgül Yayına Hazırladı.) (İngilizce ve Rusçaya çevrildi.)

Milli Sorunlarımız ve Sorumluluklarımız (2 Cilt)

Dünyanın Değişimi ve Erbakan Devrimi

Refah-Yol’la Rantiyenin Savaşı

Cemaatin Cılkı, Erdoğan’ın Çarkı, Erbakan’ın Farkı

Türkiye Kuşatılırken, Kuklaların Kapışması

Adil Düzen ve Yeni Bir Dünya (İngilizce, Rusça, Çince, Japonca, Arapça ve İspanyolcaya çevrildi.)

Bizim Atatürk

Küresel Fesatçılık ve Fetullahçılık

Dış Politika Yazıları (I) BOP’un Temel Taşları (1988-1998)

Dış Politika Yazıları (II) Tarihin En Talihsiz Yılları (2002-2015) 

Siyaset ve Strateji Bilgeliği

Osmanlı Sistemi ve Abdülhamit Siyaseti

İslam Davası ve Cihad Kavramı (İngilizceye çevrildi.)

● “İnsan”ın Yozlaşması (İngilizce ve Rusçaya çevrildi.)

Ah-u Figan’ım (Şiir)

Başörtüsü İnkârı ve İstismarı

İslamcı Münafıklar

Milli Şuur ve Ordu

20 Yıl Öncesinden; AKP Gerçeği ve Akıbeti

Bilge(!) Erdoğan’dan, İlkeli(!) Numan’a AKP Tezgâhı

Cezaevinde Yazdıklarım

Siyonizm-Deccalizm Ortaklığı

Devrim Simsarları ve Din İstismarcıları

Dilin Düğümü Çözüldü (Şiir)

Din Dengedir İslam İlericiliktir

Din – Devlet ve Demokrasi

Ergenekon Senaryosu “At Değiştirme” Operasyonu muydu?

(Kadiri - Haydari Tarikatı) Gönül Seması ve Tasavvuf Kapısı

Medeniyet Mücadelesi ve Mehdiyet Müjdesi

● Teşkilatçılık (İletişim ve İşbirliği Sanatı) Mesaj ve Metod

Milli Görüş’ün Marazlıları

● Hak Davanın Hokkabazları

ABD’li Siyonistlerin, AKP’li Piyonistleri

İsrail’in Şımarması ve Armageddon Savaşı

BDP’nin Özerklik Kalkışması

Bir Devrim Yaşanıyordu!

Dünya Dönüşüme Hazırlanıyordu

Hidayet Kıvılcımı ve Hikmet Kılıcı (Şiir)

Katı Ulusalcıların ve Ilımlı İslamcıların Din ve Devlet Tahribatı

Osmanlı’dan Cumhuriyete Kripto Yahudiler ve Pakraduniler

Yüz Kur'ani Kavram ve Yorumları

Konularına Göre: Kur’an-ı Kerim Fihristi

Siyaset Şehveti ve AKP’nin Şerbeti (Yayına Hazırlayan: Ufuk Efe)

AKP’nin Akreplikleri (Yayına Hazırlayan: Ufuk Efe)

Terör-Masonluk ve Mafia Medeniyeti

Cumhuriyet Türkiye’sinde Nifak Hareketleri

Ruhlar-Sırlar ve Uzaydaki Yaratıklar

Sabah Yakın Değil miydi?

Tarikatların Hizmet Sahası ve Islahı

Tuz Kokarsa…

Gaflet miydi, Hıyanet miydi?

Tahribat Ortakları: AKP’nin Arkası, MHP’nin Markası

Türkiye Tarihi Dönemeçteydi!

Yakın Tarihimizde Yüceler ve Cüceler (2 Cilt)

Zafer Muştuları ve Fetih Hazırlıkları

Erbakan’dan İntikam Alanlar

Suriye’de Yaklaşan Hilal-Haç Kapışması

Başkanlık Diktatoryası

15 Temmuz Hıyanetinin Gizemi: Bir Darbe Analizi ve Sistem Krizi

Pazarlık Partisi ve Palavra İktidarı

Kemalizm-Tayyibizm Uyarlaması

Başka Çare Kalmamıştı

İslam’dan Uzaklaştıkça, İnsanlıktan Çıkılması

Dert Söyletir Aşk İnletir (Şiir)

● Hainleri Haşlama, Zalimleri Taşlama (Şiir)

● İstanbul Sözleşmesi ve Ailenin Çözülmesi

Türkiye'nin Erdoğan'la Sınavı ve Ukrayna Savaşı

● Hamas, Şeytanı Şaşırtmış ve Dünyayı Uyandırmıştı

 

Üstadımızın hazırladığı; İlköğretimden, Üniversiteye kadar öğrencilerimize inanç ve ahlâk esaslarını ve Milli-İnsani sorumluluklarını öğretecek Ders Kitapları:

● İlkokul 4-5: Çocuklar Sizin İçin Yaratılış Harikaları ve Din Ahlâkı

● Ortaokul-1: İslam; Doğal Hayat ve Güzel Ahlâktır

● Ortaokul-2: Allah'a İman ve Ahlâk Kuralları

● Ortaokul-3: Bilimin Işığında Allah’ın Varlık Kanıtları ve İslam Ahlâkı

● Lise-1: Yaratılışın Bilimsel Kanıtları

● Lise-2: İslam'ın Aydınlığı ve İmtihanın Şartları

● Lise-3: Müslüman; Güzel Ahlâk ve Sorumluluk Taşıyandır

● Lise-4: "Gençliğin Ahlâki Sorunlarına Milli Çözüm Programı"

● Üniversite-1: Yaratılış Sırları ve İslam’ın Esasları

● Üniversite-2: Allah'ın Varlığı ve İmtihanın Sırrı

● Üniversite-3: Olgun Müslümanın Hayatı ve İslam’ın Amacı

 

Üstadımızın Kitaplarından Derlenen Yeni Kitaplar:

Ahmet Akgül’e Göre; Laiklik, Demokrasi ve Cumhuriyet Kavramları

(Hazırlayan: Nevzat Gündüz)

Üstat Ahmet Akgül’ün; Milliyetçilik Anlayışı

(Hazırlayan: Orhan Atay)

Ahmet Akgül’ün; Alevilik, Bektaşilik ve Şiilik Yaklaşımı

(Hazırlayan: Veysel Uzun)

Üstat Ahmet Akgül’e Göre; Kemalizm’le Atatürkçülük Farkı

(Hazırlayan: Ufuk Efe)

Ahmet Akgül’e Göre; Ülke Sorunları ve Çözüm Yolları

(Hazırlayan: Okan Ekinci)

Ahmet Akgül’e Göre; Genel Ahlâk Esasları ve Temel İnsan Haklarına Saygı

(Hazırlayan: Fatma Betül Erişkin)

Üstat Ahmet Akgül’ün; Siyonizm Saptamaları

(Hazırlayan: Ali Çağıl)

Ahmet Akgül’e Göre; Yaratılış Sırları ve İman Unsurları

(Hazırlayan: Halil Yaman)

Ahmet Akgül’e Göre; Din İstismarcıları ve Devrim Simsarları

(Hazırlayan: Akın Cengiz)

Üstat Ahmet Akgül’e Göre; Tarikat Yozlaşması ve Tasavvuf İhtiyacı

(Hazırlayan: Abdussamet Çağıl)

Üstat Ahmet Akgül’ün; Adil Medeniyet Programları

(Hazırlayan: Osman Nuri Çelik)

Ahmet Akgül’ün; Tarih Yorumları – 2 Cilt

(Hazırlayan: Kâzım Gülfidan-Halil Altuntaş)

Üstat Ahmet Akgül’ün; İlginç Anıları ve Rüyaları

(Hazırlayan: Ramazan Yücel)

Ahmet Akgül’ün; İçtihad Perspektifi ve Orijinal Projeleri

(Hazırlayan: Abdullah Akgül)

Ahmet Akgül’ün; Hikmet Uyarıları ve Veciz Uyarlamaları

(Hazırlayan: Neslihan Bayraktar)

Üstat Ahmet Akgül Hocamızın; Tenkit (ve Tebrik) Yazıları – 2 Cilt

(Hazırlayan: Mus’ab Eryıldız-İsmail Erkut)

Ahmet Akgül’den; Siyaset ve Strateji Kuralları

(Hazırlayan: Necati Akgül-Ali Mert)

Ahmet Akgül’e Göre; Yönetme ve Liderlik Sanatı

(Hazırlayan: Yakup Gözübüyük)

Ahmet Akgül’ün Saptamalarıyla; Erbakan ve İnsanlık Davası

(Hazırlayan: Ahmet Cömert)

Ahmet Akgül’e Göre; Erdoğan ve Takımının Ayarı ve Tahribatları – 3 Cilt

(Hazırlayan: Nail Kızılkan-Sezai Kurt-Mehmet Sıtmapınar)

Ahmet Akgül’e Göre; Fetullah Gülen’in Perde Arkası

(Hazırlayan: Mehmet Akif Avcı)

Ahmet Akgül’ün Gözüyle; Farklı Kesimlerden İnsan Manzaraları – 2 Cilt

(Hazırlayan: Osman Eraydın)

Ahmet Akgül Üstadımızdan; Erbakan Hoca’ya Yönelik İthamlara Yanıtlar

(Hazırlayan: Necmettin Musa Bişkin)

Ahmet Akgül'den Kahramanlık Şiirleri (Hazırlayan: İsmet Sezgin)

Ahmet Akgül’den; Seçme Şiirler (Hazırlayan: Ömer Çağıl)

Ahmet Akgül'den Şiirler Harmanı (Hazırlayan: Orhan Yılan)

Ahmet Akgül'den Edep-İstikamet-Hikmet ve Hakikati Öğreten Şiirler

(Hazırlayan: Yalçın Gözübüyük-Erdem Kaya)

 

Hocamızın Önsözünü Yazdığı Milli Çözüm Yayınları:

Üstad Ahmet Akgül’ün Özgeçmişi ve Öğretileri

(Yakup Gözübüyük)

● Haykırış (Şiir - Ali Çağıl)

AKP Yönetimi ve Tahribat Yöntemi Sistem Tahlili ve Siyaset Tenkidi

(Nevzat Gündüz)

● Sözün Çözüme Dönüşmesi (Siyasi Fıkralar - Osman Eraydın)

● Ayar Aynası ve Nokta Atışı (Sosyal ve Siyasi Fıkralar - Erdoğan Bişkin)

Milli Çözüm Ekibinden: İlginç Rüyalar ve Manevi Uyarılar – 2 Cilt

(Hazırlayanlar: Fatma Betül Erişkin – Nail Kızılkan – Neslihan Bayraktar)

 

 

INTRODUCTION OF USTADH AHMET AKGÜL

 

Before the ADİL DÜZEN (JUST ORDER) conference at the Kyrgyzstan Arabayev University, which we were attended, an academician had introduced Ustadh Ahmet Akgül in the following way:

Ahmet Akgül is an outstanding scholar and thinker in Türkiye who amalgamate ideas of; Islamic principles and human needs, Atatürk's thoughts on change, Positive Nationalism, and social balance. He has written around 100 books, some in three volumes, all original and unique works. Ten of these books have been translated into English, Russian, Japanese, Persian, French and Arabic. He is considered the most distinguished disciple and follower of Türkiye's legendary Prime Minister Prof. Dr. Necmettin Erbakan. For about 40 years, he has participated in scientific conferences throughout Türkiye, Europe, and the Islamic world. He is a man of wisdom and a visionary who has sensed and explained significant developments in Türkiye, the region, and the world decades in advance, facing many difficulties and attacks, yet always proving to be right in the end. He is the editor in chief of the MİLLİ ÇÖZÜM MAGAZINE (A strategic magazine published in Türkiye) which closely followed by Türkiye's military and civilian senior bureaucrats, university professors, prominent writers and commentators, and state officials. Our Ustadh advocates for original ADİL DÜZEN (Just Order) programs based on reason, science, history, conscience, and the Quran, incorporating the beneficial aspects of capitalist, socialist, and liberalist systems while discarding their harmful elements. He is 74 years old and has five children. He leads a modest life, far from luxury and comfort, never accepting royalties for any of his books, magazines, articles or conferences with all expenses covered by about 40 voluntary and dedicated friends of the cause and for the sake of Allah. He maintains that it is forbidden to preach religion and knowledge for money, position, and personal gain, thus owing no favors to any group or power. Besides his nearly 105 books, our Ustadh has also prepared RELIGION and ETHICS textbooks suitable for scientific truths and the essence of Islam without adhering to any sects, for Primary School (grades 4-5), Secondary School (grades 1-2-3), High School (grades 1-2-3-4), and University (grades 1-2-3), topics often overlooked even by political parties and governments.

During our so special conversations, as his sincere students and followers, we asked him: 'How did you prepare these (over 100) books? How did you manage your time?' Our Ustadh Ahmet Akgül answered us in a way that would be an example and encouragement for us:

"1- Except for serious illness and major difficulties, for almost 60 years, I have never put off today's work until tomorrow, and even beyond that, I never attempted to delay the morning's work to the afternoon or the afternoon's to the evening. Because it was necessary not to waste my limited lifetime capital on idle pursuits, which the Quran warns against as 'LAĞVİYAT' (futile activities).

2- I never hesitated to listen to and learn from anyone who had knowledge and experience in a subject, even if they were much younger than me... or just an ordinary and simple person, because the biggest obstacle to learning and acquiring knowledge is pride and arrogance.

3- I have tried to read and understand every piece of writing and book by people, whether local or foreign, left-wing or right-wing, known or unknown to me, loved or disliked by me.

4- From these or from what I heard on TV programs and in conferences, I took notes of the information that I learned and found important, and never hesitated to write and convey them, mentioning their sources.

5- Without getting stuck on the whimsical desires and objections of my closest ones, my fellow companions, my Political Party members, those in active and competent positions... Or considering the account and favor of my personal comfort and interests, I never hid the TRUTHS that my mind and conscience found beneficial and right, nor did I wrap them in various covers to make them difficult to understand.

6- I strived to help all people whom I met on any occasion, whom I had enough closeness to drink a tea or share a traveling on a plane for an hour, to gain and enhance their moral and conscientious awareness and honor, and especially their eternal and spiritual peace. In other words, my aim was not to benefit from their position, resources and compliments, but to be beneficial to them.

7- Perhaps as a fruit and grace of these sincere goals and effortsAnd certainly, as a grace and blessing of Almighty God (Allah), thankfully, it became easy for us to read an average 700-page book in an hour or two, to read quickly, and to produce intended 10-page notes of congratulations and criticism about that book."

 

 

رسالة تعريفية لمعلمنا أحمد أكجول

قبل مؤتمر النظام العادل في جامعة قيرغيزستان أراباييف، والذي حضرناه، قدم أحد المحاضرين أستاذنا أحمد أكجول على النحو التالي: أحمد أكجول موجود في تركيا؛ إنه عالم ومثقف نادر جدًا يجمع بين المبادئ الإسلامية والمتطلبات الإنسانية، وفكر أتاتورك في التغيير والقومية الإيجابية والتوازن الاجتماعي. ألف حوالي 100 كتاب، بعضها في 3 مجلدات، وجميعها أعمال فريدة وأصيلة. 10 من الكتب؛ تمت ترجمته إلى الإنجليزية والروسية واليابانية والفارسية والفرنسية والعربية. البروفيسور الراحل، أحد رؤساء وزراء تركيا الأسطوريين. دكتور. ويعتبر من أكثر الطلاب المميزين وأتباع نجم الدين أربكان.
لقد حضر المؤتمرات العلمية في جميع أنحاء تركيا وأوروبا والجغرافيا الإسلامية منذ ما يقرب من 40 عامًا. إنه رجل حكيم تنبأ وشرح التطورات المهمة في تركيا ومنطقته والعالم قبل عقود، وتعرض للعديد من المشاكل والهجمات لهذا السبب، لكنه كان دائما على حق في النهاية. وهو رئيس تحرير مجلة الحل الوطني، التي يتابعها عن كثب كبار البيروقراطيين العسكريين والمدنيين، وأساتذة الجامعات، والكتاب والمعلقين المهمين، ومسؤولي الدولة في تركيا. ضد الأنظمة الرأسمالية والاشتراكية والليبرالية في العالم؛ فهو يحتوي على الجوانب الجيدة والمفيدة لجميعها، لكنه يترك الجوانب السيئة والضارة؛ سيدنا، الذي أعد ودافع عن برامج النظام العادل الأصلية القائمة على العقل والعلم والتاريخ والضمير والقرآن، يبلغ من العمر 74 عامًا وأب لخمسة أطفال. لا يتقاضى إتاوات أبدًا عن أي من كتبه أو مجلاته أو مقالاته أو مؤتمراته، ويعيش حياة متواضعة بعيدًا عن الترف والراحة، ويغطي نفقات كل ذلك بحوالي 40 من الرفاق المتطوعين والمخلصين في سبيل الله. المعلم الذي يدافع عن "حرمة التبشير بالعلم" وبالتالي لا يدين بالشكر لأي مركز أو حكومة. باستثناء ما يقرب من 105 من أعمال أستاذنا، حتى الأحزاب والحكومات تظل غير مبالية؛ الدين والأخلاق في المرحلة الابتدائية: 4-5، المرحلة المتوسطة: 1-2-3، المرحلة الثانوية: 1-2-3-4 والجامعة: 1-2-3، وفقاً للحقائق العلمية وجوهر الإسلام. ولكن بغض النظر عن أي طائفة، فقد أعد كتب العلم. خلال أحاديثهم المميزة جداً، كتلاميذه ومتابعيه المخلصين: "كيف أعددتم هذه (100) كتاباً يزيد عن مائة، كيف رتبتم وقتكم؟" أجاب أستاذنا أحمد أكجول على أسئلتنا كالتالي، ليكون قدوة وتشجيعًا لنا:



1- منذ ما يقرب من 60 عامًا، باستثناء الأمراض الخطيرة والصعوبات الكبيرة؛ ولم أؤجل عمل اليوم إلى الغد، كما أنني لم أحاول تأجيل عمل الصباح إلى الظهر أو عمل الظهر إلى المساء. لأنه لا ينبغي لي أن أضيع رأس مال حياتي المحدود في مساعي فارغة ومجانية يسميها القرآن الإلغاء ويحرمها

 

2- حتى لو كان شخصًا لديه معرفة وخبرة في موضوع ما، حتى لو كان أصغر منا كثيرًا... حتى لو كان شخصًا عاديًا وبسيطًا، فأنا لا أشعر بالإهانة أبدًا عند الاستماع إليه أو تعلم شيء ما، لأن أكبر عائق أمام التعلم والحصول على العلم هو الكبرياء والكبر

-3ما حصلنا عليه؛ حاولت أن أقرأ وأفهم كتابات وكتب الجميع، محليًا أو أجنبيًا، يساريًا أو يمينيًا، أعرفه أو لا أعرفه، أحبه أو أكرهه.
4- كنت أسجل المعلومات التي تعلمتها وأجد أهميتها منها أو مما سمعته في البرامج والمؤتمرات التليفزيونية، ولم أتردد قط في كتابتها ونقلها بذكر أصحابها
5- من خلال الوقوع في الرغبات والاعتراضات التعسفية من أقرب أقاربي ورفاقي وأعضاء الحزب وذوي المناصب ذات النفوذ والكفاءة... أو من منطلق حرصي على راحتي ومصالحي الشخصية، لم أخفي أبدًا الحقيقة التي قالها لي يجدها العقل والضمير نافعة ومفيدة، ولم أصعب فهمها بتغليفها بأغلفة مختلفة
6- كل الأشخاص الذين التقينا بهم في أي مناسبة وأصبحنا قريبين بما يكفي لتناول كوب من الشاي أو السفر لمدة ساعة على متن الطائرة؛ حاولت مساعدتهم على اكتساب وزيادة وعيهم الأخلاقي والضميري وكرامتهم، وخاصة سلامهم الروحي والعالمي. بمعنى آخر، كنت أهدف إلى أن أكون مفيداً له، وليس أن أستفيد من منصبه وفرصه ومجاملاته.
7- ولعل ذلك يعتبر ثمرة ومعجزة للأهداف والجهود المخلصة... وطبعا بفضل الله تعالى وفضله لا بد من قراءة كتاب ما يقارب 700 صفحة بسرعة في ساعة أو ساعتين. وتهنئة هذا الكتاب وانتقاده عمدا، والحمد لله أن إنتاج ملاحظات من 10 صفحات أصبح أسهل بالنسبة لنا.
أطيب التحيات…
Yorumu Takip Et
Bildir
guest
8 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
Necati

Cemaat ve Tarikatlarda “Toplumsal Kontrol Mekanizması” yoksa “Sosyal Düzensizlik” meydana gelir!
Ülkemizde düzenin bozulmaması, toplumsal birlik ve beraberliğin sağlanması için, tarikat ve cemaatler üzerinde etkili denetim görevi yapan “Toplumsal Kontrol Mekanizması” oluşturulmalıdır. Tarikat ve cemaatlerdeki bireylerin birbirleriyle ve devletle olan ilişkisini, haklarını ve yükümlülüklerini düzenleyen ve devlet gücüyle desteklenen, gerek insanlar gerekse kurumlar arası denetimi düzenleyen sosyal kurallar olmalıdır.
Cemaat ve tarikatlarda “Toplumsal Kontrol Mekanizması” ile toplumsal kontrolü sağlamazsanız, bu sefer dış mihraklara (yabancı istihbarat örgütlerine) cemaat ve tarikatları kontrol edecek mekanizmalar oluşturup ülkemiz aleyhinde kullanma fırsatı vermiş olursunuz. FETÖ bunun en açık örneğidir!
Cemaat ve tarikatlerle ilgili bu kuralların yazılı ve devletin güvencesi altında “Toplumsal Kontrol Mekanizması” yoksa “Sosyal Düzensizlik” meydana gelir!

A.Akgül

Toplumun Islahına Tarikat ve Cemaatlerin Islahıyla Başlamak
İslam toplumunun hayat damarlarından biri de Kuran ve sünnet çizgisinde hizmet veren Tarikat ve Cemaatlerdir…
Tarihi tecrübelerimiz göstermiştir ki bu ilim -irfan Ocakları hem ahlaki hayatımızın takabülünde hem ahilik gibi ticaret hayatının gelişiminde hem de Cihat müessesine inançlı asker yetiştirilmesinde başrol oynamaktaydı …
İşte böyle önemli vazifeleri olan kurumların yozlaştırilması hem toplum hem devlet nezdinde de dün Osmanlı’nın son dönemlerinde olduğu gibi nedenli büyük tahribatlara yol açtıysa bugünde Fetö olayında olduğu gibi Ülkemizi nerdeyse parçalayıp bölmenin eşiğine getirecekti…
Evet bu kurumların ilgasından ziyade tekrar hayati önem taşıyan rollerine uygun hale getirmek için bir denetim mekanizması kurmak ve bunu Diyanet eliyle yönetmek gerçekten büyük önem arzetmektedir…
Yoksa dün Feto yapılanması vardı bugün başka bir bozuk cemaatinin yapılanmasının olmayacağına kim garanti verebilir…
Bunu yaparken de şu denilebilir doğru sana bana göre değişebilir nereden nasıl doğruya ulaşabileceğiz…İşte herkesin ve her kesimin ortaklaşa itirazsız onay vereceği aşağıdaki kriterlerin ;

– Aklı Selimin
-Müsbet ilimin
-Tarihi Birikim ve deneyimin
-Vicdani tatminin
-Kuranı Kerim ve İlahi Din’in bir konu hakkında yararlıdır faydalıdır dediği doğru kabul edilecek ; zararlıdır yararsizdir dediği de şer görülecektir…
En azından Diyanetimiz toplumu ilgilendiren eğitim ve ahlaki kanunlar çıkarılırken bu kriterlere uygun olup olmadığını denetlemeli ve hükümete tavsiye kararlar vermelidir…

a.hakan

Hayra Öncülük Şerefi
Bazı cemaat ve tarikatlerin istismarcılık yanları bizleride bazan ifrad noktasında olumsuz genellemelere sürüklemektedir.
Halbuki Kur ana, Tarihi birikime, vurduğumuzda hatamızı görüyoruz.
Eleştirirken sadece olumsuzlukları sunmak problemin çözüm yolu olmuyor. Eleştirirken alternatif çözümleri Kuran Vicdan Tarihi Birikim ve ilmi esaslala tartarak sunmak daha adil ve çözüm odaklı bir yaklaşımdir.
Tarikatleri yok sayarak ferde ve ruha
Cemaatleri yok sayarak topluma ulaşmak ya da irtibat kurmak bu hakikatlere ters düşmektedir.
Sonuç devlet eliyle yetki, mes’uliyet (denetim) toplumsal ıslahı en kısa yoldan başarıya taşıyacak ve istismarı en aza indirecektir.
Bu çaba;cesur, bilge, öncü yetkililerin dünya ve ahiret şeref kapısı olacaktır.

N.Gündüz

Öze dönüş
Cemaat ve tarikatların ıslahı ve otokontrol altına alınması ,çalışmaları ise Diyanet İşleri Başkanlığımızca ve onun bünyesinde kurulacak emin ve ehil uzmanlarca yapılmalıdır .Cemaatlerin ve tarikatların faliyetlerinin ve programlarının denetlendiği bir sistem mutlaka kurulmalı .Çünkü başka türlü bu yapıların yozlaşmasına ,hatta dış güçlerce kullanılmasına engel olunamaz .Bugün mevcut tarikat ve cemaatler bünyesinde toplanan zekat ,kurban ve bağış paralarının ne kadar olduğu ve kimlere aktarıldığı bilinmemekte .Bunların hiç birinin kaydı ve hesabı tutulmamakta .Dini sömürü haline dönüştüren tarikat ve cemaatların mutlaka disiplin altına alınması ve resmiyet kazandırılıp sistemli bir kontrole tabi tutulmaları kaçınılmazdır .Yıllardır ülkemizdeki tarikat ve cemaatlar kimler tarafından kontrol edildiği ,hangi siyasilere pazarlandığını yakınen bilmekteyiz .Çoğunluğu bilerek veya bilmeyerek Dış güçlerin kontrolüne girmiş oldukları açıktır . Bu güzelim ahlak ve maneviyat yapılanmalarının istimarını önleyerek asli görevlerine döndürülmelerini bir an önce müdahale edilip ,daha tehlikeli boyutlara varmadan yetkililerin bu uyarıları dikkate alması dileğiyle .

Yakup G.

Adil Ahlaki Düzen
Ahlaki yapılanmaları ve tarikatleri doğru değerlendirebilme adına objektif ve çok net kriterlerin belirlendiği bu makale vicdanı bozulmamış her insana rehber niteliğindedir.

Diğer taraftan mevcut tarikatleri eleştirmek yerine işlevsizliğine çözüm yollarını sunması adına ülkemiz ve milletimiz için yapılan en büyük hizmetlerden biri yapılmıştır. Zira sadece eleştirmek ama çözüm yolu göstermemek ya da aksiyon alınmasını istemek ama yol göstermemek bir sonuç getirmeyecektir.

Bugün ülkemizdeki cemaatlerin bırakın siyasi, ekonomik ve hukuki problemlere çözüm sunmasını veya bir anayasa taslağı hazırlamasını bir araya gelip ya da münferit olarak kendi alanları olan ahlaki dejenerasyon ve eğitim çarpıklığına bir çözüm taslağı sunmaktan aciz bulunmaktadırlar.

Tarikat ve cemaatlerin bu hususlarda ülke idarecilerine bir görüş sunamaması dahi bu yapılara müdahale edilmesi için yeterli bir sebeptir. Makalede belirtildiği üzere Diyanet İşleri Başkanlığı uhdesinde bir Tasavvuf Yüksek Kurulu kurularak tarikat ve cemaatlerin gerçek fonksiyonlarının icra edilmesi sağlanmalı ve yetkililerin geç olmadan ve konjonktür buna müsaitken bu teklifleri değerlendirmesi ve projelerden istifade etmesi gerekmektedir

Necmettin

Gerçek İlim Adamının Sorumlu Tavrı
İlim,kuru bilgiçlik taslayarak cakas atmak;insanlara üst perdeden bakarak nefsi gurura kapılmak;faydasız yaklaşım yada boş malumatlarla insanlığı meşgul etmek;yada saptırıcı fikir ve azdırıcı malumatlarla insanlığı zehirlemek değil,indanlığın hayrına,faydasına katkı sunmaktır.İslam “İlim fayda içindir”prensibini insanlığa öğretmiştir.İslamın mutlak doğrularından yola çıkarak tüm insanlığın saadeti için en şuurlu çalışmaları yürüten Milli Çözüm-Üstad Ahmet AKGÜL;makalede esası irdelenen konuyla da,çok önemli,gerekli ve faydalı tespit ve tekliflerle,dert ve dava sahibi gerçek bir ilim adamı ve duyarlı bir vatansever olduklarını bir kez daha tescillemişlerdir…

Öncelikle yadsınamaz bir toplumsal gerçeklik olan, cemeat ve tarikatlarının varlığı ve luzumuna şuurlu ölçülerle dikkat çekilmiş,mevcut yapılar tahlil edilmiş ve bu kurumların manipülasyonlardan kurtarılarak ;nasıl daha faydalı ve işlevsel hale getirilebileceklerine yönelik tespit ve sadra şifa teklifler üretimiştir.

1000 yıl İslamın yayılıp yaşanmasında çok büyük işler görmüş bu tarz kurumların, özellikle de siyonizmin etkisiyle meydana gelen itikadi,ameli,ahlaki sapma ve yozlaşmalar nedeniyle yok sayılması;yokedilmesi gereken fesat yuvaları gibi görülmesi,şeytani güçlerin ekmeğine yağ sürmektir.Asıl yapılması gereken örnek davranış ise bugün Üstad Ahmet AKGüL’ün yaptığını yapmaktır.Her türlü düşmanlık,hakaret ve saldırıları göze alarak,esas ve uygulamalarda yapılan yanlışları ve yapılması gerekli doğruları,ilmi bir şekilde ortaya koyarak yol göstermek;hak ve batıl anlayışları herkesin anlayacağı şekil ve netlikte açıklamaktır.

Yalçın G.

Kiralık beyinler sermayesi
Devletimizin ilgili ve yetkili birimlerine;
A- Sorumluluklarını
B- Başıboş Cemaat ve Tarikatların sıkıntılarını,
C-Ülkemize ve insanlarımıza verdiği ve vereceği siyasi, dini ve ekonomik tehlike boyutlarını
D- Bu yapıların haksız hayırsız ve Bâtıl yanlarını; haklı, hayırlı, ülkemiz ve halkımızın faydası için yapılması gereken çözüm yollarının,

tarafınızdan araştırılıp, gündem yapılmasını ve yetkili birimlere çağrıda bulunmanızı takdire şayan buluyor ve konunun aciliyet ile zaruriyeti tekrar hatırlatmak istiyorum.

Ancak şunuda belirtmek isterim ki;

Tabiri caiz ise İran’da bir fuar esnasında yaptığımız dost sohbetinde İranda fabrikaya Kârhane (kâr eden işletme) dendiğini duymuştum.

Türkiye’de istisnalar kaideyi bozmaz ama tarikatlar ve cemaatlar tam bir kârhane olmuş ve maalesef insanlarımız tembellik, menfaat veya nemelazımcılık ile bu kârhanelerin kiralık beyinleri ile sermayesi olmuştur.

Mehmet Sıtmapınar

Hayat iman ve cihattir
En başta mümin bir insanı ve tarikat ehli tüm yapılanmaları zinde tutacak , sağlam ve şuurlu kılacak en önemli unsur İslam’ın en önemli, hayati şartlarından olan Cihat ve adalet itikadının, her daim gundemlerinde olması ve İmanlarinin kaçınılmaz birer umdesi saymalarindan geçer….
Aziz Erbakan hocamızin her şart altında tam bir ömür kavlinden,kalbinden düşürmediği o meşhur cümle”Hayat iman ve cihattir..”sözüdür…
Zalime,zulme, haksızlığa ve ahlaksızliga karşı mücadelesi verilmeyen bir ibadet tarzının dünya ve ahirette hiç bir karşılığı maalesef görülmemistir….
Allahin gönderilen ve görevlendirilen tüm resullerinin en önemli vazifeleri ,Hak ve adaletin hakim kılınması…Bu vazifeyi yapmak için cihad ibadetinin mutlaka yapılması şartlaridir….
Allah’ın hak peygamberlerinin inananları sevenleri olduğu gibi sevmeyenleri ve düşmanlari da olagelmiştir…
Ve hiç bir Peygamber e ve elçiye yapılan düşmanlık, kılınan namazdan,tutulan oruçdan ,çekilen zikirden dolayı değil,buna mukabil bizzat yerleşik müesses nizamın uygulamadaki , haksızlık ve ahlaksızlıga dayalı Faiz ve fuhuş düzenine karşı yaptıkları çetin mücadeleden ötürüdür….
İşte bu Adalet ,hak ve cihad ilmihalini okutup uygulatacak bir sistemi inşaa etmek, şuurlu tarikat ve medreselerin yapacağı çalışmalarinda katkısı ile olacaktır….
Millî görüş ve milli çözüm nuru ile meseleye bakılınca böyle bereketli ve hakikatli gercekler ortaya çıkıyor Elhamdülillah…..

ÖZEL YAZILAR

YORUMLAR

Son Yorumlar
8
0
Yorumunuzu okumaktan memnuniyet duyarızx