YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
6634e5fbcd08b
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 7 6 6 3
Bugün : 10162
Dün : 20782
Bu ay : 55545
Geçen ay : 737322
Toplam : 23571831
IP'niz : 3.149.251.154

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

 

Olayları doğru okuyan ve akılları yatan yazarlar, aylar öncesinden uyarmıştı… Milli Çözüm Dergimizde defalarca yazılmıştı. Ayrıca: "AKP ve Akıbeti, AKP İntihara Gidiyor, AKP Ülkeyi Uçuruma Sürüklüyor" kitaplarımızla, başlarına gelecekler hatırlatılmıştı…       Ama kör, sağır ve duyarsız davrandılar… Çünkü hırs, akıllarını bağlamış, gözlerini kapatmıştı… Çünkü hidayetleri kararmıştı. Onun için uyarılar hesaba katılmamıştı.

 

  Ve son olarak 14 Nisan Tandoğan mitinginden de gerekli dersi çıkarmamışlardı. Bu Aziz Milletin ABD ve AB'ye eyalet, İsrail'e vilayet yapılamayacağını haykıranlara kulak tıkamışlardı.

  Rejimin dengeleri (Ve AKP'nin densizlikleri)

  "Bu, 2007'nin reform değil gerilim yılı olacağı anlamına geliyor. Özellikle ilk yarısının.

  Başbakan Erdoğan istediği kadar "Biz o işi Nisan'a bıraktık" desin, cumhurbaşkanlığı seçimi tartışmaları Türkiye'yi rehin aldı bile.

  Biliyoruz, bu tartışmalarda asla sağlıklı ve sağduyulu bir sonuca ulaşılmayacak ama yine de biz can alıcı soruları sıralayalım:

  1- Bu parlamentonun 11'inci cumhurbaşkanını seçmesi doğru mu? Hukuk ve Anayasa açısından evet. Ancak siyaseten hayır.

  Evet; çünkü Anayasa'nın 101'inci maddesi cumhurbaşkanı seçiminin tek adresi olarak, o tarihte yasama görevini yürütmekte olan parlamentoyu gösteriyor.

  Hayır; çünkü görev süresinin sonuna gelmiş ve seçmen iradesindeki değişikliğin yansımadığı mevcut parlamentonun seçeceği cumhurbaşkanı 7 yıl boyunca hem sorun yaratır, hem sorun yaşar.

  2- Bu iktidar uzlaşma arayışına girmeden, sadece kendi çoğunluğuyla yeni cumhurbaşkanını seçebilir mi? Hukuk ve Anayasa açısından evet. Ancak siyaseten ve kamu vicdanı açısından hayır.

  Evet; çünkü Anayasa'nın 102'nci maddesi cumhurbaşkanının 4 turluk seçimin üçüncü turundan itibaren salt çoğunlukla seçilebilmesine imkân veriyor.

Hayır; çünkü tek partinin oyuyla Çankaya'ya çıkan cumhurbaşkanı, Anayasa'nın 104'üncü maddesinde belirtilen "Türk milletinin birliğini temsil etme" niteliğini en azından tartışmalı duruma getirebilir.

Olayları doğru okuyan ve akılları yatan yazarlar, aylar öncesinden uyarmıştı… Milli Çözüm Dergimizde defalarca yazılmıştı. Ayrıca: "AKP ve Akıbeti, AKP İntihara Gidiyor, AKP Ülkeyi Uçuruma Sürüklüyor" kitaplarımızla, başlarına gelecekler hatırlatılmıştı…       Ama kör, sağır ve duyarsız davrandılar… Çünkü hırs, akıllarını bağlamış, gözlerini kapatmıştı… Çünkü hidayetleri kararmıştı. Onun için uyarılar hesaba katılmamıştı.

  Ve son olarak 14 Nisan Tandoğan mitinginden de gerekli dersi çıkarmamışlardı. Bu Aziz Milletin ABD ve AB'ye eyalet, İsrail'e vilayet yapılamayacağını haykıranlara kulak tıkamışlardı.

  Rejimin dengeleri (Ve AKP'nin densizlikleri)

  "Bu, 2007'nin reform değil gerilim yılı olacağı anlamına geliyor. Özellikle ilk yarısının.

  Başbakan Erdoğan istediği kadar "Biz o işi Nisan'a bıraktık" desin, cumhurbaşkanlığı seçimi tartışmaları Türkiye'yi rehin aldı bile.

  Biliyoruz, bu tartışmalarda asla sağlıklı ve sağduyulu bir sonuca ulaşılmayacak ama yine de biz can alıcı soruları sıralayalım:

  1- Bu parlamentonun 11'inci cumhurbaşkanını seçmesi doğru mu? Hukuk ve Anayasa açısından evet. Ancak siyaseten hayır.

  Evet; çünkü Anayasa'nın 101'inci maddesi cumhurbaşkanı seçiminin tek adresi olarak, o tarihte yasama görevini yürütmekte olan parlamentoyu gösteriyor.

  Hayır; çünkü görev süresinin sonuna gelmiş ve seçmen iradesindeki değişikliğin yansımadığı mevcut parlamentonun seçeceği cumhurbaşkanı 7 yıl boyunca hem sorun yaratır, hem sorun yaşar.

  2- Bu iktidar uzlaşma arayışına girmeden, sadece kendi çoğunluğuyla yeni cumhurbaşkanını seçebilir mi? Hukuk ve Anayasa açısından evet. Ancak siyaseten ve kamu vicdanı açısından hayır.

  Evet; çünkü Anayasa'nın 102'nci maddesi cumhurbaşkanının 4 turluk seçimin üçüncü turundan itibaren salt çoğunlukla seçilebilmesine imkân veriyor.

Hayır; çünkü tek partinin oyuyla Çankaya'ya çıkan cumhurbaşkanı, Anayasa'nın 104'üncü maddesinde belirtilen "Türk milletinin birliğini temsil etme" niteliğini en azından tartışmalı duruma getirebilir.

Havlamasını bilmeyen köpek, sürüye kurt getirir!!! (Türk Atasözü)

  (Yönetmesini bilmeyen hükümet, ülkeyi kaosa sürükleyecektir!)

   "Ak Köpeğin Pamuk Pazarına Zararı Dokunur" (Türk Atasözü)

  (En tehlikeli yanlış, doğruya en yakın olan yanlıştır. Çünkü doğru diye yutturulma şansı çok yüksektir. Prof. Dr. Necmettin Erbakan)

  (Devlet adamı imiş gibi yapan ama devleti, milleti ve dünyayı algılayıp kendi yol haritalarını kendileri hazırlayamayan "yarım" yöneticiler hem kendilerinin, hem de ülkelerinin başına bela açar.)

  Sesar'ın parmak bastığı gibi:

  1. Türkiye'yi karıştırma makinesi çalıştırılırken,

  2. Mossad hükümetten sonra Ankara Büyükşehir belediyesi'ne çöreklendiği iddialarına sessiz kalınırken!

  3. İngiliz büyükelçisi Wesmacott birçok genel başkana periyodik ayar verirken,

  4. İngiliz laikçileri ve sahte Atatürkçüler halkı ve laik duyguları provoke ederken

  Dış güdümlü laikler tasfiye edilirken, dış güdümlü İslamcılar sisteme yerleştirilirken:

  Laik vatandaşları uyarmak gerekiyor. İngilizci, İsrailci, BOP'çu sahte laiklerin ve satılmış laikçilerin oyununa gelmeyin! Ama laikçilerin provokasyonlarına önce Atatürkçülerin "dur" demesi gerekmez mi?

  Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği'ne kimlerin dezenformasyon ve manüplasyonu ile oturtulduğu bilinen Kemal Nehrozoğlu'yu bu olayda merkeze alınız. Sezer'in ajite olmasını (kışkırtılmasını) sağlayan Nehrozoğlu, birçok gerilimin üreticisi ve faili gibidir.

  Birileri Başbakan'ı, Cumhurbaşkanlığı'nı, Danıştay 2. Daire'yi ve medyayı espiyonaj sarmalına alarak dezenforme, manüple ve provoke ederek milleti, devleti ile; ve milletin değerleri ile karşı karşıya getirmiştir.

  Maalesef herkesle oynanmış ve oyuna getirilmiştir.

  Bunun dışında olayın sonuçları birçok pisliği, ilişkiyi, yolsuzluğu hem örtecek hem de ifşa edecek niteliğe sahiptir.

  Türkiye'nin varlığının devamı ise: pislikleri, işbirlikçi ilişkileri ve diplomatik, siyasal, hukuki ve ekonomik şaibeleri ifşa etmek ve temizlemekle mümkün görülmektedir.

  AKP'nin marifetleri

   Ekonomideki alarm çanları,

   İran'a yönelik ABD ve Batı baskısı,

   Irak'ta giderek artan kaos ortamı,

   AB ile belirginsizleşen ilişkiler yumağı,

  İngiltere'nin Türkiye Genel Valisi (!!!) Wesmacott'un gizli başbakanlığı,

              İşgal altındaki Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği makamı,

   Dünya'daki enerji/petrol/doğalgaz panik atağı,

   Cumhurbaşkanlığı seçiminin yaklaşması,

   Erken seçim senaryoları,

   Laik-antilaik kutuplaşması,

  Sahte İslamcılar'ın iktidar hırsı ve provoke edilmeye çalışılan laiklerin saflığı,

  Sahte laikçilerin, İngiliz laikçilerin, sahte             Atatürkçülerin provoke etmeye çalıştığı, yine; mütedeyyin laik ve askeri kesimin kışkırtılması.

  Yabancı devletlerin Türkiye'deki amaçlarının truva atı haline gelmiş/getirilmiş ve öyle kurgulanmış siyasi anlayış mekanizması.

  AKP iktidarı döneminde Türk tarihindeki yolsuzlukları milyona katlayan vurgun ve soygun iddiaları,

  AKP'yi ilk karmaşada satacak olan AKP severlerin (Bunlar İstanbul'a yuvalanmış paragöz adamlarından oluşuyor) AKP'yi ceplerini doldurmak için kullanmaları,

  Parsel parsel satılan Türkiye ve özellikle İstanbul manzarası,

  Talan edilen Ankara fotoğrafı (MOSSAD'ın desteği ile birilerinin belediye başkanlığı koltuğuna oturtuluş manevrası): Bunların mahiyetini ve tiyniyetini ortaya koymaktadır.

  Ve yine:

 Sahte İslamcıların yerine stepne olarak tutulan masonik laikçi dikta (Sahte Atatürkçüler, sahte ulusalcılar)

  İngilizci, BOP'çu, BİP'çi laik dikta yerine stepne olarak uzun süre bekletildikten sonra iktidara getirilen BOP'çu, BİP'çi İngilizci sahte İslamcılar.

  İngilizci, BOP'çu, BİP'çi laikçilerin hoşgörüsüzlüğü ve patavatsızlığı (dış ve iç kaynaklı provokasyonları),

 Rakı kadehine ve başörtüsü karşıtlığına indirgemiş içi boşaltılmış katı laiklik kavramı,

  Başörtüsü taraftarlığına indirgenmiş içi boşatılmış İslamcılık anlayışı,

  Batılı devletlerin ekonomik ve siyasal paniği ve D-8 oluşumunun bu paniğe katkıları

  ABD, İngiltere, İsrail, Almanya, Fransa, Rusya ve Çin arasındaki enerji rekabeti ve strateji savaşları,

  Ankara Büyükşehir Belediye'sine yuvalanmış şer odakları, Melih Gökçek, Avi Alkaş, Bensiyon Pinto, MOSSAD ortakları ve (Melih Gökçek'in Başbakan olmak için ABD'de yürüttüğü faaliyetleri, mercek altına alınmalı.)

  İstanbul Büyükşehir Belediyesinin Bizanslaştırılması,

   Özelleştirme İdaresi Başkanlığının gizli dolapları,

  Etnik karmaşa yaratmak için yürütülen                Balkanizasyonlaştırma süreci ve sonuçları,

   İşadamlarının özelleştirme yağmaları,

   Medya patronlarının AKP İktidarı ile ilişkiler ağı,

  Kapkaçlar, intiharlar, iflaslar ve sosyal patlama hazırlıkları bir müdahaleye davetiye çıkaran, hatta kaçınılmaz kılan yanlışlıklardır.

Türkiye'nin hemen hemen kaba hatları çiziliveren bu tablosuna;

  Yargı, Yürütme ve Yasama rekabeti ve uyumsuzlukları

   AKP'nin yetersizliği, projesizliği, teslimiyetçiliği ve sadece günü kurtarma politikaları,

    Ekonomideki kırılganlık ve kriz çanları,

   Ve Türkiye'ye aktif dış müdahale sıkıntıları üst üste eklenince, hem Danıştay ve Hrant Dink cinayetinin arka planı, hem de AKP'nin sistemde nasıl bir kangrenleşmeye yol açtığı gün yüzüne çıkacaktır.

Cinayetler basit; ama oturduğu zemin oldukça karmaşık ve de kafa karıştırıcıdır.

  Cinayetleri işletenlerin ya da cinayetlerin sonuçlarının; dikkatleri bu karmaşık  tablodan uzaklaştırmak olduğu açıktır.

  Cumhurbaşkanı, "Laik Cumhuriyet'e karşı bir saldırı" nitelemesi yapıştırmıştı.

  Oysa Sezer, eğer Türkiye'yi rahatlamak istiyorsa önce Genel Sekreteri Kemal Nehrozoğlu'nu görevinden almalıydı..

  Yine Sezer, başta Özelleştirme İdaresi, TOKİ Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı, İstanbul Büyükşehir Başkanlığı'ndaki yolsuzluklar için gereğini yapmalıydı..Ve hele, Emniyet, Yargı ve Ordu gibi stratejik kurumlarda kadrolaşan Fetullahçı şebekeye, özellikle AKP döneminde göz yumulması ve bu ekibin Hrant Dink cinayetine bulaşması, başlı başına bir skandaldı!

  Türkiye'deki son dönem yağma ve talanın idare edildiği merkezlerden biri haline gelen Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı, MOSSAD'ın Türkiye birimine dönüşmüş durumda. Türkiye'deki yolsuzluk sarmalının "imamesi" durumunda bulunan İ. Melih Gökçek'in Danıştay cinayeti ile ilişkisi ya da cinayetin sonuçlarından elde edeceği yargısal, siyasal ve bürokratik çıkarlar mutlaka mercek altına alınmalıydı..

"Melih Gökçek, belediyeden uzaklaştırılmadan bu türden cinayetler için yabancı servislere bazı kurumların yataklık yapmasının önü alınamaz." İddiaları üzerinde durulmalıydı…

  İngiliz Büyükelçisi Wesmacott: Türkiye'deki en önemli sorunlardan birisi de Wesmacott'ur. Büyükelçi'nin tezgahından gelen siyasi parti genel başkanlarını hatırlarsak, ne demek istediğimiz daha iyi sezilecektir.

  İngilizler, sahte İslamcı hareketlerin hamisi oldukları gibi, AKP İktidarı'nın da hamisidir.

  Finansbank'ı satın alan National Bank of Greece'den başlamak üzere Türkiye'nin varlığını hedef alan birçok operasyonun arkasında diğer Batılı ülkelerle birlikte, hep İngilizleri görmek bir tesadüf değildir.

  Danıştay ve Hrant Dink cinayetleri, laik ve antilaik kutuplaşmasını artırarak Türkiye'de bir iç savaş provokasının öncüllerindendir. Bu öncülü izleyecek diğer suikastlar önemli ölçüde önceden kullandıkları kişilere yönelik olacaktır. İngilizci laikçiler ve sahte Atatürkçüler, halkı, laikleri ve alevi vatandaşlarımızı tahrik ederek Türkiye'yi kontrol altına almayı, olmaz ise tasfiye etmeyi düşünmektedir. Yabancılar tarafından kullanılan sahte laikçilerin ve sahte Atatürkçülerin kendi hayatları da tehlikededir. Çünkü onların işi bitmiştir çöpe atılma zamanı gelmiştir.31 Ve maalesef AKP ve Recep Bey, bunları görememiştir.

"KAOS" Ayarlı Sosyo-Politik Bomba; AKP'nin Elinde Patladı Patlayacak..! Uyarılarına kulak verilmemiştir.

  Ve söylenenlerin aksini iddia eden "AKP Severler" için  kısa bir ufuk turu niteliğinde  bazı önemli hatırlatma sorularını sıralayalım…

  1) Demogojik bir "Demokrasi Tellallığı" üzerinden rant sağlamaya dönük siyasi söylemlerle öne çıkan AKP Eş Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan; dönemin ABD Büyükelçisi Siyonist Eric Edelman gibi bir "küresel aktör"ün Yüksek Seçim Kurulu gibi müstesna bir makamı ziyareti ve akabindeki "9 Mart Siirt Seçimleri gibi gayr-i meşru bir siyasi formül" ile "vekillik" ve "başbakanlık" statüsüne eriştirilmiş bir siyasi değil midir?

  2) 58. Hükümet Dönemi'nde hiçbir resmi statüsü olmadığı halde Beyaz Saray'da "başbakan" edasıyla boy gösteren aynı RTE; acaba bu uluslararası ve özgüven sınırlarını aşan kişisel profilini sadece ve sadece Kasımpaşalılığı'yla mı hak etmiştir?

  3) "Siirt'te okunan şiire açılan soruşturma üzerinden yürütülen siyasi mağdurizasyon çalışması" ve "9 Mart İllüzyonu" sayesinde tüm engelleri aşan RTE ve hükümetinin, "Üç yıl bizden bir şey beklemeyin!" söylemine paralel derhal uygulamaya koydukları "acil eylem paketi"nden "Türkiye adına somut bir netice" elde edilmiş midir; yoksa bu "jet eylemler dizisi", "AB-IMF" kıskacına katık mı edilmiştir?   

  4) "Küresel protein zehirlenmesi"ne uğradıkça "Milli Güvenlik Sorunu"na dönüşen; "küresel protein kaybına uğradıkça" da "millet iradesine sığınan hamaset nutukları"na güvenen AKP Hükümeti; bu "kısır döngü" açısından iktidara geldiği günden bu yana her hangi bir değişiklik sergilemiş midir, yoksa "diplomatik virajlar"a göre "aynı küresel ve popülist gelgitler" yaşanmaya devam mı etmiştir?

  5) 2002 Genel Seçimleri öncesi nasırına basan vekilleri en geri sıralara ötelemeyi adet edinen ve geçen sene tam da bu zamanlar yaptığı "kabine revizyonu" ile Abdullah Gül'e göz kırpan küresel üstlerine "Başbakan benim!" mesajı veren (Gül'e yakın Sami Güçlü'yü bakan koltuğundan indirerek) RTE ile düşman kardeşi Abdullah Gül arasındaki "gizli ve gergin rekabet"te herhangi bir iyileşme olmuş mudur; yoksa birilerinin yarış atı olmaya son derece müsait olan bu meşhur ikili arasındaki çekişme her geçen gün daha da vahim bir noktaya ulaşarak, "eş genel başkanlar arasındaki gizil çekişme" Arınç ve Şener senaryoları ile daha da genişleyen bir çember haline mi gelmiştir?

  6) BOP'a giden yolda Türkiye'den "gevşetilmiş bir konfederalizm" yaratabilmek ve "AB üyeliği"nin "BOP Tezgahı"na yem edildiği bir düzlemde "etnik kaos"u tırmandırabilmek adına çalışanların ekmeğine yağ sürecek söylemlerle gündeme gelen RTE; acaba "Bu başbakan hangi ülkenin başbakanı?" dedirten bu ilginç tavırları bilerek ve isteyerek mi, yoksa nereye varacağından son derece habersiz, masumane (!) bir anlayışla mı gerçekleştirmiştir?

  7) "Türk Kimliği"ni önce alt kimliğe indirgeyip sonrasında da Tunceli Mitingi ile "Çevir kazı yanmasın!" yapan Sayın Başbakan; Roj TV'ye tepki verirken aslında kanalın müteşekkir kalacağı bir reklam çalışmasına da imza atmış olabileceğini acaba hiç aklına getirmemiş midir?

  Ayrıca "Terörle Mücadele Yasa Tasarısı'nın olay yaratan 6. Maddesi'nin kimin önerisi ile hazırlandığı" sorusuna "Kimse bizden ispiyonculuk beklemesin!" diyerek yanıt veren Başbakan Erdoğan; bu ifadesi ile "ortada suç teşkil eden bir durumun olduğunu" mu doğrulamıştır, yoksa bu durum rutin bir koruma girişimi, masum bir ifade olarak mı kabul edilmelidir?

8)  "AB'ye Uyum Süreci" adı altında yürütülen "sözde reform çalışmaları" ile Türk Ceza Kanunu ve Terörle Mücadele Yasası üzerinde yapılan oynamalarla abartısız bir "suç ülkesi"ne dönüştürülen Türkiye'de, "ekonomik kıskaç"a paralel izlenen tüm bu çarpık politikalarla tetiklenen "sosyal patlama"; acaba hangi "ekonomik büyüme"nin neticesidir? "Türkiye Ekonomisi'ndeki büyüme"nin mi, yoksa "Türkiye Ekonomisi üzerinden büyüme gayreti içinde olanlar"ın mı marifetidir?   

  9) İngiltere gibi AB içindeki bir "Küresel Truva Atı"nın yardımlarıyla AB Süreci'ni ite kaka ve taviz vere vere bir noktaya getiren RTE ve kurmayları; acaba bol keseden dağıtıp illegal yollardan "küresel tefeciler"e peşkeş çekecek kadar ayağa düşürdükleri özelleştirmeleri "AB ile müzakerelerin başlatılabilmesi" adına "rüşvet" olarak mı kullanmışlardır; yoksa hız verilen özelleştirme süreci gerçekten de "atıl durumda olan ve devlete yük olan işletmeleri değerlendirerek ekonomiyi canlandırmak" adına mı yapılmıştır?

  Eğer öyle ise dört tane canavar gibi rafinerisiyle hizmet veren toplam 27.6 milyon ton kapasiteli TÜPRAŞ'ın "Kar edeni de satarız, zarar edeni de!" diyerek elden çıkarılışını anlamlandırabilmek nasıl mümkün olabilecektir?

  10) "24 Ocak Kararları" ile vizyona sokulan "statükocular-reformistler" masalının, 28 Şubat sürecindeki tekrarlaması olan "Gelenekçiler-Yenilikçiler" senaryosunda Siyonist sermayenin sahte kahramanı RTE ve hükümetinin bir "kapkaç cenneti"ne çevirdiği İstanbul, "küresel tefeciler" tarafından "finansal işgal yöntemleri ile yağmalanıp talan edilirken bu "küresel sızma faaliyeti"ni meşru gösterme gayreti içinde olanlar; tarih, devlet ve millet nezdinde nasıl hoşgörülebilecektir?

  Filistin'deki "küresel istimlak hareketi"nin izleri dünya sahnesinden henüz silinmemişken, "finansal çıkartmalar"la Türkiye'nin batısını, "sürekli tırmandırılan etnik kaos" ile de doğusunu ele geçirme gayreti içinde olanlara kapı aralayıp yardımcı olan bir siyasi erk; bu millet tarafından nasıl hazmedilebilecektir?

  11) Cari açık, büyüme, işsizlik, iç ve dış borç sarmalı, ihracattaki tıkanma ve sürekli pompalanan ithalat çılgınlığı gibi makro sorunlar almış başını giderken "birileri bir cari açık türküsü tutturmuş gidiyor! Dalgalı kurda devalüasyondan söz edenler ise en hafif tabirle            büyük bir cehalet örneği sergiliyorlar!" türünden zırcahil kelamlar ederek günü kurtarmaya çalışan bir başbakan profili; bankacılık ve medya sektörlerinin de dış güçlerce parsellenmeye çalışıldığı, yerli üretimin durdurularak "sosyal patlama"nın tetiklendiği bir dönemde nasıl bir işlev görebilecektir?

  12) "Enflasyonu tek haneli rakamlara indirdik!" söylemine asılabilmek için "kur"u IMF'in avuçlarına teslim eden AKP Hükümeti, acaba Arjantin Krizi patladığında enflasyonun % – 2, reel faizlerin ise % 8-9 düzeyinde olduğunu bilmemekte midir; yoksa yıllarca "enflasyon canavarı" ile boğuşan halkın gözünü boyayarak "sanal bir kahraman"a dönüşüp kamufle olabileceğini mi düşünmektedir?

  13) Arjantin Krizi öncesi ülkeye servis edilen "neo-liberal politikalar"ın en önemli araçlarından birinin "özelleştirme furyası" olduğu ve uygulanan politikaların Arjantin'i önce % 7.7'lik bir büyümeye taşıdığı ve akabinde de ülke ekonomisinin yerle yeksan edildiği de yine Sayın Başbakan tarafından bilinmemekte midir; yoksa bu gerçekler bilindiği halde "Dış destek-popülizm dengesi ile gittiği yere kadar götürürüz!" anlayışıyla mı hareket edilmektedir?

14) 2005 Yılı Mart Ayı'nda 2.8 Milyar Dolar'a çıkan ve ondan sonra ise katlanarak çığ gibi büyüyen cari açık bugün 2006'nın ilk üç ayı itibarıyla 8.6 Milyar Dolar'a gelip dayanmışsa ve toplamda 20 Milyar Dolar'ı aşan cari açığın 2006 Yılı sonunda 30 Milyar Dolar'ı geçmesi bekleniyorsa; geminin kaptanı olduğunu iddia eden başbakanın çıkıp da, bu tehlikeye işaret ederek endişe duyanları "cari açık türküsü tutturarak hükümeti zafiyete uğratmak"la suçlaması ne şekilde algılanabilecektir?

  15) "AKP Hükümeti'ni zayıf göstermek adına rakamlardan hiç söz etmiyorlar!" diyen başbakanın, 1999-2002 yılları arasında % 6 civarında seyreden işsizliğin 2002 sonrası ilk etapta % 10, daha sonra da % 11.2 düzeyine (resmi, yani minimal rakamlar) yükselmiş olmasından haberi olmaması düşünülebilir mi; yoksa asıl amaçlanan: dikkatleri "duran üretim" ve "önlenemez bir tehdide dönüşen işsizlik olgusu"ndan, "uygulanan IMF güdümlü kur politikasına paralel bilinçli olarak düşürülen enflasyon oranları"na çekerek "siyasi pirim" yapmak niyeti midir?

  16) "ENOSİS"in, "EOKA"nın, "Megola İdea"nın, "Akritas Planı"nın ve "Dört T" gibi tarihi planların "diplomatik dayatmalar" ve "finansal sızmalar"la Türkiye'nin üstüne üstüne geldiği günümüzde ekonomiyi "IMF" ve "tarihi İngiliz oyunları" arasında sürekli dalgalandırarak oyuncak etmeye kalkan ve sürekli "siyasi alternatifsizlik" perdesinin arkasına saklanarak kurtulabileceğini sanan bir iktidar; acaba önümüzdeki seçimlerde bu halkın karşısına nasıl çıkabilecek, hangi yüzle oy isteyebilecektir?

  Zekice olduğu sanılan kamuflaj hamleleri ile "başarılı bir profil" çizdiğini vurgulamaya gayret eden AKP İktidarı'nın gerçek arka planı işte bu temel sorularda gizlidir!

  Selanik'teki Güneydoğu Avrupa Ülkeleri İşbirliği Süreci (SEECP) Devlet ve Hükümet Bakanları Zirvesi'nde resim çektirmek için platforma koyulan Türk Bayrağı'nı yerden alarak manşetlere taşınan ya da köşeye sıkıştıkça İstiklal Marşı'na sarılarak "milli irade nutukları" atmaya başlayan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın gerçek vatan sevgisi işte böyledir!

   "Yabancı istihbarat servisleri" ve "küresel lobiler"ce Türkiye'ye doz doz enjekte edilen "kaos yaratma stratejisi"nin manivelası olmak,

  Türkiye'yi istikrarlı bir şekilde istikrarsızlaştırarak "kişisel rant" peşinde koşmak,

   "Bizim lügatimizde popülizm yoktur!" diye diye "halk düşmanlığı", "sermaye uşaklığı" ve "Siyonizm hizmetkarlığı" yapmak,

   Kendi siyasal rezaletlerini örtmek adına devletin en seçkin kurumlarını kışkırtmaya çalışarak yakayı kurtarmaya uğraşmak,

   Parti 3 K'lardan (AKP içindeki Kürtler, Karadenizliler, Kayserililer örgütlenmesi), türlü yolsuzluk ve arsızlıklardan çatlamaya başladıkça açık kapatacak bin bir çeşit yama icat ederek gündem değiştirmeye çalışmak,

   Her gittiği yerde ülkesini şikayet eden ve seçim öncesi de köşeye sıkışınca da Karamanlis gibi kadim bir dostundan "Ek Protokol" için süre isteyecek kadar küçülen bir başbakan profili ortaya koymak!

  (Türkçesi, "İstediniz, Gümrük Birliği gibi bir yükü genişlettik. Zamanı gelince istediğiniz üzere Rumlar'a limanları da açarız! Ama bu Ek Protokol seçim öncesi başımıza iş çıkarır, ayağımız kayabilir! Siz de bizi az idare ediverin! Sözümüz söz, sonuçta açacağız!) … Vs. vs. …

  Sonuç:

   "KAOS Ayarlı Sosyo-Politik Bomba AKP'nin Elinde Patladı Patlayacak!" gibidir.

  Ve ne "devalüasyon savuşturma teknikleri", ne de "Valla biz rejimin üstüne basmadık!" ifadeleri AKP'nin gidiş sürecini durduramayacak..! (görünmektedir.)

  "Türkiye'nin gireceği yeni siyasi peron" tüm halkımıza hayırlı uğurlu olsun!32 diye dua etmekten başka seçenek bırakmayan AKP'lilerin, Milli Görüş'e, Millete ve memlekete yaptıkları kötülüklerin kefareti, herhalde ödenecektir!.

[1] 17.12.2006 / Erdal Şafak / Sabah

[1] sesar / 19.05.2006

[1] Sesar / 22.05.2006

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Yorumu Takip Et
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
Ufuk EFE

Ufuk EFE

YORUMLAR

Son Yorumlar
0
Yorumunuzu okumaktan memnuniyet duyarızx