Bu tarihi uyarılar, acı bir gerçeğin özetidir. Milletimize ve tüm sorumluluk sahiplerine:
"Şimdi şahsi hevesler ve hesaplar için, ülkemiz ve geleceğimiz feda ediliyor" mesajı yerindedir.
AKP, sanki babalarının malıymış, kendilerine miras kalmış gibi, Kıbrıs'ı AB'ye hibe ve hediye etmektedir.
Hala "Asker siyasete karışmasın, Genel Kurmay konuşmasın" diyen çevrelerin bu tavrı, hıyanetleri gizlemeye yöneliktir ve kahpeliktir!
Cumhurbaşkanının, Genel Kurmayın, Ana Muhalefet Başkanının, hatta bakanların bile haberi ve bilgisi olmadan, AKP Kıbrıs'ı ve Türkiye'nin çıkarlarını rüşvet veriyor!
Başörtüsü ve İmam-Hatip zulmü konusunda muhalefetle ve marazlı sivil inisiyatifle mutabakat arayan AKP; şahsi hesapları için milli çıkarlarımızdan taviz vermeye gelince hiç kimseye sormayarak münafıklığını mühürlüyor.
Oysa Tayip ve şaşkın ekibi, bütün tavizleri verseler de AB'ye yaranamayacaklarını, "Türkiye'nin AB'ye girmesine asıl engel, halkının Müslüman olmasıdır." Diyen İtalyan Bakan Emma Bonino açıklıyor.
Kıbrıs'ı; Ecevit'in ve muhalefetin direnmesine rağmen 1974 çıkarmasına ön ayak olan Erbakan kurtarmıştı. Şimdi Tayip Erdoğan AB'ye ve İsrail'e rüşvet veriyor. Hala her ikisini aynı gösteren kasıtlı çevreler aslında AKP'nin hıyanetine dolaylı destek veriyor.
AKP'nin teslimiyetçi ve işbirlikçi tavrı Kıbrıs'ı Girit olmaya sürüklüyor ve Kıbrıs, Rum'lara teslim ediliyor! AB sevdası ile taviz üstüne taviz veren AKP iktidarı, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni ortadan kaldıracak bir girişim yaptı. 40 yıllık Kıbrıs davasını bir kalemde silen AKP, KKTC'deki Ercan Havaalanı'nın uluslar arası trafiğe ve Maraş limanının da doğrudan ticarete açılması karşılığında Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'ne Türkiye'den bir havaalanı ve birkaç limanı açmayı önerdi. Brüksel'de başlayan daimi temsilciler toplantısında ele alınan öneri, 2007 sonuna kadar sonuçlandırılmak üzere, Kıbrıs için Birleşmiş Milletler şemsiyesi altında bir çözüm girişimi başlatılmasını, bu bir yıllık süre için birkaç liman ve havaalanının Rumlara açılmasını, buna karşılık KKTC'deki Magosa Limanı ile Ercan Havaalanı'ndan doğrudan ticaret ve uçuşların yapılabilmesi teklifi hükümet üyelerinden bile gizlendi. AB daha fazlasını bekliyor! AB Dönem Başkanı Finlandiya, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül'ün, limanların açılması konusunda Türkiye'nin önerilerini içeren bir mektubunun ellerine ulaştığını bildirdi. Finlandiya'nın AB Daimi Temsilciliği Sözcüsü Mikko Norros, Dönem Başkanlığının, Gül'ün mektubunu incelemeyi sürdürdüğünü söyledi. Böylece Türkiye de aynen AB ülkeleri gibi Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'ni Kıbrıs Cumhuriyeti olarak kabul edilecek ve KKTC yok sayılmış olacak. Avrupa Birliği'nin (AB) dönem başkanı Finlandiya ise, Türkiye'nin, üyelik müzakerelerindeki tıkanıklığı aşmak için bir liman ve bir havaalanını Kıbrıslı Rumlara açma teklifinin çok olumlu bir adım olduğunu belirtti. Almanya da, Türkiye'nin bir liman ve bir havaalanını Kıbrıslı Rumlara açma teklifine oldukça sevindi. KKTC tasfiye edilmek isteniyor Türkiye'nin kırk yıllık Kıbrıs politikası tezlerini yerle bir eden, 1974 Barış Harekatı'nı ‘işgal' harekatına düşüren Türkiye'nin bu teklifi KKTC'nin tamamen tasfiyesi anlamına geliyor. Avrupa Birliği üyesi Rumlar'ın çıkarlarına yönelik bu teklifin, Avrupa Birliği'nin iki güçlü üyesi Almanya ve Fransa'nın geçenlerde yaptığı müzakereleri askıya almanın yeterli olmayacağı bunun için süre verilmesi ve yeniden bir rapor hazırlanması önerisinin arkasında gelmesi dikkat çekti. |
Avrupa Birliği üyelik süreci ile Kıbrıs sorununun birbiriyle ilgisi olmadan yürütülmesi gerektiğini her fırsatta dile getiren AKP Hükümeti'nin bu girişimi sadece bununla sınırlı değil. Eylül ayı içerisinde Bakanlar Kurulu'nun Gümrük Birliği ile ilgili bir kararnamede Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nden Kıbrıs diye bahsetmesi ile devam eden süreç bugün KKTC'nin tamamen yok edilmesine yönelik adımlarla daha da ileri gitti. Öte yandan AB Dönem Başkanı Finlandiya ise Türkiye'nin bu önerisinin birliğin taleplerini tam olarak karşılamayabileceğini de açıkladı. Kaynaklar, bu meselenin AB içinde görüşülmeye devam edildiğini, taraflar arasında görüş alışverişinin sürdüğünü ve konunun AB Daimi Temsilciler Komitesi (COREPER) Toplantısı'nda ele alınacağını dile getirdi. Rumlar buna bile razı olmuyor! Türkiye'nin bu önerisine Rum yönetiminden ise olumsuz cevap geldi. Bu teklife Avrupa Birliği çevreleri olumlu bakarken Rumlar tepki vermede geç kalmadı. Rum Dışişleri yetkilileri KKTC'deki havalimanı ve limanların açılmasına kesinlikle karşı olduklarını ifade etti. Türkiye'nin bir liman ve havaalanını Rumlara açacak' duyurusu Borsa'yı da etkiledi. Endeks, 900 puan yükselerek 39 bin puanı aştı. Amatör yatırımcılara da borsa uyarısı geldi. |
Onur Öymen: "Ha bir liman, ha 10 liman" diye uyarıyor!
CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, Türkiye'nin Kıbrıs konusunda AB'ye yaptığı öneriyle ilgili olarak, "Bir limanı; bir havalimanını açmakla, 10 limanı açmak arasında hukuki ve siyasi açıdan hiçbir fark yok. Kimse kimseyi kandırmasın. Bu, adım adım Türkiye'nin bugüne kadar gayri meşru saydığı Kıbrıs Rum Yönetimini meşrulaştırma yönündeki gidişin işaretidir" dedi.
Öymen, TBMM Dışişleri Komisyonu toplantısı öncesi gazetecilere, Türkiye'nin AB'ye yaptığı, "Ercan Havaalanının uluslararası trafiğe, Mağusa limanının da doğrudan ticarete açılması karşılığında, Türkiye'den de bir havaalanı ve limanın Rumlara açılabileceği yönündeki" teklifi değerlendirdi.
Türkiye'nin, bir süreden beri kapalı kapılar ardında bu konuda müzakereler yaptığına ilişkin endişeleri bulunduğunu dile getiren Öymen, Hükümetin, Türkiye'nin çıkarlarını çok yakından ilgilendiren milli davaya, bu gibi gelişmeler hakkında Meclise ve muhalefete hiçbir bilgi vermediğini ifade etti.
Ercan Havaalanından, doğrudan uçuşlar konusu gündeme geldiğinde, Rum Yönetimi Lideri Papadapulos'un, "Bunu müzakere konusu bile yapmayız. Bu, bizim için bir egemenlik konusudur" dediğini hatırlatan Öymen, Rumların bu noktada geri adım atmayacağını düşündüklerini söyledi.
Öymen, arkasında AB'nin desteğini hissederken Kıbrıslı Rumların taviz vermesi için bir sebep bulunmadığını dile getirerek, şöyle devam etti:
"Belli ki bütün çabalar, Türkiye'yi adım adım tek taraflı tavizlere yönlendirmektir. Son haberler gerçeği yansıtıyorsa, Türkiye'nin, bir çözülme başlangıcının içinde olduğunu görüyoruz. Bu gidiş, sonunda Kıbrıs'ı Girit gibi elden çıkarmamıza yol açar. Hükümeti son kez uyarıyoruz; Bu vahim hatayı yapmayınız, direniniz, haksız baskılar karşısında direniniz Çünkü Türkiye'nin önüne Kıbrıs meselesini çıkarmak isteyenler, gerçek niyetlerini ortaya koymuyorlar."
Dışişleri Komisyonu Başkanı Mehmet Dülger de öneriyle ilgili olarak Dışişleri Bakanlığı ile konuşmadıklarını ifade ederek, "Böyle bir teklif gitmiş. Liman açıldığı zaman, fiili olarak o limana gelecek adam, kağıdını getirecek, kağıda itibar ederek damga atılacak. Onu fiili olarak tanıyor durumuna geçiyorsunuz. Buna dikkat etmek lazım Ercan açılıyorsa, o da oraya geldiği zaman KKTC'yi tanımış oluyor. Burada hukuki bir husus var. Yeni bir şey" diye konuştu. [1]
Tayip Erdoğan AB'ye gizli tavizler ve taahhütler veriyor!
"Ein mann ein wort"
BAŞLIKTAKİ iki kelime Almanca. Ein Mann, bir adam, ein Wort bir kelime demek. Arka arkaya kullanıldığında, bu bir deyim, "adam olan sözünde durur", anlamına geliyor.
Bu deyimi 8 Kasım 2006'da, yani bir ay önce Alman Başbakanı Merkel Berlin'de bir toplantıda kullanıyor.
Tayyip Erdoğan'ı kastederek, "ein Mann, ein Wort" diyor. Erdoğan'ın verdiği sözde durmadığını öne sürüyor. Sert bir üslup. Kızgınlık ve hayal kırıklığı ifade ediyor.
08 Kasım, Berlin. Alman Dış Politika Enstitüsü'nün toplantısı. Kürsüde Merkel:
"Türkiye sözünde durmadı, buna karşı bizim de bir tavrımız olacak. Biz, AB'de Türkiye için başından beri özel statü istedik, ama devlet politikası izlediğimiz için, bundan vazgeçtik. Ancak, şimdi Türkiye sözünde durmuyor. Bizim de, Türkiye'nin AB üyeliğine destek veren devlet politikasını rafa kaldırma hakkımız doğmuştur".
Çok kesin ifadeler. Son sekiz yılda Almanya'nın izlediği politikayı tam tersine çeviren sözler.
Merkel konuştukça, daha da sertleşiyor. Ve hatta:
"Bizim dönemimizde Türkiye ile görüşmeler sürmeyecek" Diyor.
Türkiye denilince, Merkel kendini kaybediyor.
Aynı toplantıda Türkiye Araştırmalar Merkezi Başkanı Prof. Faruk Şen de var.
Toplantı sonrasındaki yemekte Şen, Merkel'le konuşma fırsatı buluyor. Şen'in "Türkiye'ye neden bu kadar sert çıktınız" sorusuna, Merkel'ın yanıtı çok kısa:
"Ein Mann, ein Wort".
Erdoğan sözünde durmuyor, anlamında. Erdoğan'ın sözünde durmadığını öne sürdüğü konu, 29 Temmuz 2005 tarihli Ek Protokol. Merkel devam ediyor:
"Erdoğan o protokolde Güney Kıbrıs'ı tanıyacağına dair söz verdi. Hava alanları ve limanları açacağına söz verdi, birbuçuk yıl geçti, açmadı".
Şimdi soruyoruz:
Bu nezaket ölçülerini ve diplomasiyi aşan eleştiri karşısında, Erdoğan'ın Merkel'e yanıt hakkı doğuyor. Ortaya hayati bir soru çıkıyor.
Gerek ek protokol yoluyla, gerekse ikili görüşmelerinde, Erdoğan gerçekten "Güney Kıbrıs'ı tanıyacağız" diye bir söz verdi mi?[2]
Tayip Erdoğan AB'yi mi, Türkiye'yi mi, Yoksa şahsi emellerini mi kayırıyor?
Bırakın bir sefer de AB kaybetsin!..
Bazı AB ülkelerinin Yunanistan ve Kıbrıs Rumları ile kolkola girerek Türkiye'ye yeni şartlar dikte ettirmeye kalkışmaları, hatta müzakerelerin askıya alınması yönündeki çalışmaları Türkiye'deki AB yandaşlarını iyice köşeye sıkıştırdı. Türk halkına karşı söyleyecek söz bulamamanın sıkıntısını yaşıyorlar. Çünkü, adamlar hem Türk halkına hakaret anlamına gelen istekler sıralıyorlar hem de bunun Türk halkına hakaret olduğunu bağıra bağıra söylüyorlar. Sormazlar mı adama, "Madem ki yapılan iş Türk halkına hakaret anlamına geliyor niçin böyle bir gelişmeye meydan veriyor, engellemiyorsunuz?" diye.
Bu arada Başbakan Erdoğan da Merkel'i arayarak, "Türkiye'yi masadan uzaklaştırmak vahim bir hata. Türkiye değil AB kaybeder" demişmiş!..
Şimdi, birisi de çıkıp: "Sayın Başbakan madem Türkiye'nin AB masasından çekilmesi ile Türkiye değil de AB'nin kaybedeceğine inanıyorsunuz. Öyle ise masadan çekilin de hep kaybeden taraf biz olmayalım. Bir defa da AB kaybetsin" diyecek olursa acaba ne cevap verirmiş…
Kaldı ki, Başbakan Erdoğan'ın bu sözleri yıllardan beri Türkiye'deki AB yanlılarının ve başta da kendisi ve partisi yöneticilerinin söylemlerine ters bir çıkış değil mi? Yıllardan beri AB'ye girmenin meziyetlerini ve faydalarını anlatanlar kendileri değil miydi? AB Türkiye'yi yokuşa sürmeseydi kazanan Türkiye olmayacak mıydı? Bunun aksine inanılıyorduysa bu AB sevdasının tutarlı bir izahı olabilir mi? Varsa yapılsın da bizde bilelim.
Bu ülkeyi yönetenlerin asli görevi önce ülkemizin çıkarlarını korumak değil mi?[3]
Asıl İsrail rahatsız, Siyonistler Türkiye'nin AB'den kopup, yeni bir oluşuma kaymasından korkuyor! Avrupa Birliği ile Kıbrıs üzerinden başlatılan kriz giderek derinleşiyor… Avrupa Birliği kriziyle birlikte Amerika'dan yükselen darbe ihtimali seslerine de kulak vermek gerekir. Türkiye'nin Avrupa Birliği vizyonunu kaybetmesinden veya yönünü Doğu'ya çevirmesinden en büyük rahatsızlığı duyacak ülkelerin başında İsrail'in geleceğini düşünmek yanlış olmaz. 28 Şubat döneminde Erbakan iktidarının böyle bir his vermesi, post-modern darbe sürecini başlatan en önemli etken olmuştu. İsrail'in şu anda da kendisinin kötü ilişkiler içinde olduğu ülkelerle Türkiye'nin dostane ilişkiler geliştirmesinden memnun olduğunu söylemek çok gerçekçi olmaz. Türkiye eğer Kıbrıs sorunu nedeniyle Avrupa Birliği rayından çıkacak olursa, kim ne derse desin, bir yön arayışına girecektir. İsrail böyle bir gelişmeyi istemez ve bunun düşüncesinden bile rahatsız olur. Üst düzey komutanların Amerika ziyaretlerinde İsrail yanlısı düşünce kuruluşlarında konuşma yapmaları tesadüf değildir. Bu ziyaretlerin ardından önce Soner Çağaptay'ın Türkiye'nin istikameti hakkında olumsuz değerlendirmeler yapması, Zeyno Baran'ın da darbe ihtimalinden söz etmesi de tesadüf değildir. 28 Şubat'ın yeniden tartışmaya açıldığı ve göklere çıkarıldığı bugünlerde her satırı dikkatli okumakta, atılacak adımlara dikkatli karar vermekte yarar var. Doğrudur, Avrupa Birliği, Türkiye'ye karşı sözlerini yerine getirmemiş ve Kıbrıs'ta verdiği sözleri tutmamıştır. Doğrudur, Türkiye'nin Avrupa Birliği yolunda attığı adımlar kimi ülkeleri rahatsız etmektedir. Ama Türkiye'nin mükemmel, her türlü dış müdahaleden uzak bir demokratik sisteme henüz kavuşmadığı da doğrudur. Bu ülkede yeni müdahalelere zemin sağlayacak dış dinamikler hâlâ mevcuttur ve oyun planlarını uygulamaya koyma zemini aramaktadır. (06 12 2006 / Sabah / E. Babahan) AB'den AKP'ye seçim kurtarma mühleti mi veriliyor? AB ve AKP arasındaki ‘danışıklı dövüş' mü yapılıyor? Ankara Protokolü'nün uygulanmasında geri adım atmadığını halklarına göstermek isteyen AB ülkeleri ile yaklaşan genel seçimler öncesinde Kıbrıs konusunda bir taviz vermek istemeyen AKP hükümetinin bu görüşleri birlikte değerlendirildiğinde başka bir tablo ortaya çıkıyor. Şuan ki AB dönem başkanı olan Finlandiya'nın müzakereler konusunda Türkiye'ye ek süre verilmesine karşı çıkmasına rağmen Almanya ve Fransa'nın böyle bir çıkış yapması farklı yorumlara sebep oluyor. Müzakereleri uzun bir dönem içinde ve seçimlerden sonra değerlendirme önerisi, Almanya ve Fransa'nın bir bakıma AKP hükümeti ile bir dönem daha çalışmak istemesinin bir belirtisi olarak nitelendiriliyor. AKP yönetimindeki Ankara Hükümeti'nden istediği tavizleri alacağına inanmış olan AB ile vereceği tavizleri seçim sonrasına öteleyeceğini işaret eden AKP hükümetinin bu danışıklı dövüşü hem AB hem de Türkiye halkı tarafından merak ve endişe ile takip edilmeye devam ediyor. |
Eyvah, kaybedecek bir şeyimiz kalmamış!
AKP Genel Başkanı Erdoğan'ın Türkiye-AB ilişkileri ile ilgili olarak yaptığı "Türkiye'nin kaybedecek bir şeyi yok, kaybederse AB kaybeder" değerlendirmesini nasıl yorumlamalıyız?
Türkiye'nin elinin çok güçlü(!) olduğu şeklinde mi yoksa her şeyini kaybetmiş bir ülke olarak mı?
Türkiye'nin elinin çok güçlü olmadığı ortada!
Böyle bir şeye inanmayı bırakın düşünmeyi bile yersiz buluruz.
O zaman her şeyini kaybetmiş bir ülke ile karşı karşıya olduğumuzu düşünmek durumundayız demektir.
AKP Genel Başkanı Erdoğan'ın bu sözlerini ilk duyduğumuzda tüylerimizin diken diken olduğunu ve "Eyvah, kaybedecek hiç bir şeyimiz kalmamış" diye hayıflandığımızı söylemeliyiz!
Bu sözler bir bakıma Türkiye'nin içine sokulduğu çıkmaz sokağı da bize tarif etmiyor mu?
Türkiye-AB ilişkilerini ele aldığımız zaman bugüne kadar verdiğimiz tavizlerin hep maldan olduğunu ama karşı tarafın bitip tükenmek bilmeyen istekleri yüzünden artık bıçağın kemiğe dayandığını görüyoruz.
Özelleştirme dediler özelleştirdik.
Kıbrıs dediler verilebilecek her şeyi verdik.
Ama karşımızda adeta ne versek doyuramayacağımız aç bir ejderha vardı ve hep daha çoğunu istiyordu!
Böyle bir ortamda AKP Genel Başkanı Erdoğan'ın sözlerini "Neyimiz var neyimiz yoksa hepsini kaybettik, artık kaybedilecek bir şeyimiz kalmadı" şeklinde anlamak en doğrusu galiba!
Bu duruma düşmenin tek avantajı var, o da bizim için artık hiçbir tehdidin para etmemesidir!
İnsan kaybedecek bir şeyi olduğu zaman onu kaybetmemek için taviz verebilir!
Ama kaybedecek bir şey kalmamışsa yani sıfırı tüketmişse korkması için bir neden kalmamış demektir.
Dileriz, kendi değerlerimize sımsıkı sarılarak yeniden ayağa kalkmaktan başka çaremiz olmadığının farkına erilir.
Unutulmaması gereken çok önemli bir husus ise Türkiye'nin AKP iktidarı döneminde kaybedecek hiç biri şeyi kalmamış ülke durumuna geldiğidir.
Yani sıfır tükettiğidir.[4]
AKP'nin güvendiği ABD sarılacak yılan arıyor
ABD, Irak Çalışma Grubu'nun (IÇG) raporuna epey bel bağlamıştı. Ama hayaller suya düştü. Raporu şöyle özetleyebiliriz: ABD boğulmak üzere, kendinden başkasını düşündüğü yok, sarılabileceği yılan arıyor.
Raporun işlevi sınırlı olabilir ama sembolik anlamı çok büyük. Çünkü bu rapor ABD'nin Irak'taki savaşı kazanamadığının, kazanmasının da mümkün olmadığının açık bir itirafı olarak tarihe geçti. Peki ABD yenildiyse kim kazandı? Tabii ki Irak değil. Her ne kadar raporda Irak'ın bölünmesi fikrine kesinlikle karşı çıkılsa da bir süre sonra ortada böyle bir ülke kalmayacağını öngörebiliriz. Şii Araplar ile Kürtler mi? ABD'nin çekilmesi halinde Irak'ta ve Ortadoğu'da neler yaşanacağını, Irak Şiileri ve Kürtlerinin akıbetinin ne olacağını kestirmek zor.
İran ve Suriye mi? Kesinlikle evet. İran Şiileri, Suriye de Sünnileri arkalayarak Irak'ın kontrolünü büyük ölçüde ele geçirdiler. Irak bölünse de parçalansa da ipleri ellerinde tutacağa benziyorlar. En azından nükleer silah konusunda açık bir garanti almadan İran'ın elini güçlendirmek istemeyecektir. Bu öneriye en sert itirazsa kuşkusuz İsrail'den ve onun ABD'deki güçlü destekçilerinden gelecektir. Bu arada IÇG'nin, Filistin sorununun çözümüne yoğunlaşılması önerisi İsrail'i rahatsız ediyor. Aslında IÇG, sadece İran ve Suriye'yi değil Irak'a tüm komşu ülkeleri sürece dahil etmeyi öneriyor. Bu noktada Türkiye'ye Kürtler, Suudi Arabistan, Mısır gibi Sünni Arap devletlerine Şii Araplar ve bir ölçüde de Kürtler karşı çıkacaklardır. [5]
Türkiye ve İran, Irak'a müdahaleye mi hazırlanıyor?
Şu ana kadar İran, nüfuz alanını alabildiğine güçlendirdi. Bunu, büyük oranda ABD/ İsrail cephesiyle yürüttüğü çatışma eksenli stratejiye borçlu. Irak içinde neredeyse ABD'den daha etkin hale gelirken, Lübnan'da Suriye ile birlikte, ABD/İsrail cephesiyle kıyasıya bir güç mücadelesine girişti. Küresel göstergelerin aksine, Tahran iki cephede de tahminlerin ötesinde bir başarı sağladı. Bunun dışında, Hem Irak'ta hem de Lübnan'da Suudi Arabistan'la kıyasıya bir mücadele yürütüyor. ABD ve işgalci güçleri bir tarafa bırakırsak, iki ülkede de aslında İran-Suudi Arabistan çatışmasından söz edebiliriz. Aslında bu çatışmanın İran-Irak savaşından beri devam ettiğini, Birinci Körfez Savaşı'nın bu çerçevede şekillendiğini, şimdi Irak'taki iç çatışma ile kendini gösterdiğini, giderek yayılma işaretleri gösterdiğini söylemeliyiz. Irak'ta izlediğimiz mezhep üzerinden iktidar savaşının önlenmesi, Lübnan'a ve Körfez bölgesine sıçramaması için bu iki ülkenin ikna edilmesinin tek yol olduğunu da…
ABD'nin yeni Savunma Bakanı Robert Gates, Irak'taki savaşı kazanamayacaklarını açıkladı. Aynı zamanda da komşuların Irak'a müdahale edebileceğini söyledi. Irak Gözlem Grubu ABD askerlerinin Irak'taki varlığının 2008'den itibaren çekilmesine ilişkin bir yaklaşım sunarken askeri kaynaklar ABD askerlerinin 2007'nin ortalarında görevi Irak birliklerine devretmeye başlayacağını söylüyor. Gözlem Grubu ayrıca İsrail-Filistin krizine müdahale konusunda da ABD'nin rolünü artırıcı öneriler getiriyor. [6]
Mandacı ruh yeniden hortluyor!
Atatürk ölünce ipleri ele geçiren İnönü, Sevr kabusu yaşanırken İstanbul'da geliştirdiği mandacı kişiliğine döner ve devleti dönüştürür. Malum, Paşa, Amerikan veya İngiliz mandası altında bir Türkiye hesabı yaparak hayatını 'Çiftçi İsmet Ağa' olarak geçirmek istiyordu…
Dilimde tüy bitse de bu gerçeği sıkça vurgulayarak bağlantılı konularda meram anlatmayı sürdüreceğim. Zira 1938'de olan biteni anlamazsak, Atatürk'ün de bir değeri kalmaz, Cumhuriyet'in de… İnönü'nün Atatürk Ankarası'na çökerttiği mandacı ruh yüzünden gelen gideni aratır. Cumhuriyet'in püf noktası budur…
İlginçtir; Atatürkçülük ve laiklik konusunda aslan geçinen Demirel AB meselesine dair son beyanıyla çok daha aşırı bir mandacı ruh yansıtır:
-Ne olursa olsun Avrupa hedefinden cayamayız…
Türkiye-AB şamatasında gaflet, dalalet ve ihanet ehli olmayan her Türk, bizi tutan İngiltere'ye karşı Fransa ve Almanya'nın ikiyüzlü muhalefetindeki basit hakikati görür. Bu demektir ki, Ankara ile oynanan oyun, İngiltere ile Almanya-Fransa ittifakı arasındaki çekişmenin yan ürünüdür. Ankara, kendisi için AB üyesi olmayı hedeflediğini sanırken işin aslı İngiltere'nin Brüksel'deki Alman-Fransız ağırlığını dengeleme manevrasıdır.[7]
ABD ve yandaşları Irak'ta kaostan kurtulamıyor! Raporda Irak'ta "kaosa doğru gidişat olduğunun" belirtilmesi, Avrupa basınının tepkisini çekti. Raporun gerçekleri gizleme amacı güttüğünü belirten gazeteler, Irak'taki vahşetin çok daha büyük insani bir felaketi tetikleyeceğini yazdı. İngiliz basını, Irak Çalışma Grubu'nun Raporunu eleştirirken, The Independent "Kıyamet" manşeti ile çıktı. Irak'ta durumun felaket olduğunu yazan gazete, raporun Irak'taki gerçek vahşeti gizlediğini, buradaki kaosa doğru gidişatın insani bir felaketi tetikleyebileceğini kaydetti. Financial Tımes ise, Irak'taki çöküşe, Bush'un politikalarının neden olduğunu belirterek, işgal güçlerinin derhal Irak'tan çekilmesini istedi. Öte yandan her gün Irak'taki direnişçi saldırılarında onlarca Amerikan askeri öldürülüyor. Bunun üzerine ABD, hava saldırılarıyla masum sivil halkı katletmeye devam diyor. Bu arada Irak ve İran'dan hem de Amerika'nın bilgisi dahilinde ülkeye sokulan kaçak mallardan bölücü örgütün yüzde 20 pay aldığı resmen açıklandı. Kaçakçılık geliri PKK'ya gidiyor! Van Emniyet Müdürlüğü ekiplerince, 2006 yılında düzenlenen 111 operasyonda 2 milyon 580 bin 947 paket kaçak sigaranın ele geçirildiği bildirildi. Van Emniyet Müdürlüğü yetkililerinden alınan bilgiye göre, Van'da kaçakçılıkla uğraşan kişilerin, geçmiş dönemlerde İran'daki baskılar nedeniyle Van'a gelerek sınır bölgelere Azeri kimliğiyle yerleştikleri, daha sonra da geçim kaynağı olarak İran'daki yakınlarıyla işbirliği yaparak kaçakçılık yapmaya başladıkları öğrenildi. Bölge arazisinin engebeli olması ve İran ile 352 kilometrelik uzun sınıra sahip olması nedeniyle kaçakçılığa yönelik denetimlerin zorlaştığını belirten yetkililer, katır ve at sırtında yapılan kaçakçılığın bölgede yaşanan işsizlik ve geçim sıkıntıları nedeniyle geçim kaynağı haline geldiğini ve kaçakçılığın bölgede normal bir iş kolu olarak görüldüğünü belirttiler. |
Yüzde 20'si Amerika kontrolünde PKK'ya gidiyor!
Bölgedeki kaçakçılıktan elde edilen gelirin yüzde 20'sinin yıllardır terör örgütü PKK'ya finans olarak aktarıldığını tespit ettiklerini belirten emniyet yetkilileri, dağ yoluyla hayvan sırtında getirilen kaçak malzemeleri İran'dan Türkiye'ye PKK'nın kontrolü altında olan bölgelerden getirildiğini, bu nedenle kaçakçılıktan kazanılan paranın yüzde 20'sinin pay olarak örgüte aktarıldığını vurguladılar. Yetkililer, bu nedenle bölgede kaçakçılıkla mücadelenin daha önem kazandığını söylediler.[8]
[1] (a.a)
[2] Hürriyet / 07.12.2006 / Y. doğan
[3] 07.12.2006 / Abdülkadir Özkan / Milli Gazete
[4] 08.12.2006 / Zeki Ceyhan / Milli Gazete
[5] 07.12.2006 / Ruşen Çakır / Vatan
[6] 07.12.2006 / İbrahim Karagül / Yeni Şafak
[7] 07.12.2006 / Ömer Lütfi Mete / Tercüman
[8] (aa)

CÜBBELİ AHMET “BEL’AM”CIK’I VE MAHMUT EFENDİ YAKINLARINA UYARI!
FETULLAH GÜLEN DOSYASI
FİLİSTİN’DE; BÜYÜK BAYRAMIN BÜYÜLÜ BAŞLANGICI VE ZEKİ GEÇKİL’İN ŞARLATANLIĞI
Dünyanın Fikri Değişimi Türkiye’den, FİİLİ DEĞİŞİMİ İSE FİLİSTİN’DEN BAŞLAMIŞTIR!
FİLİSTİN’DE; BÜYÜK BAYRAMIN BÜYÜLÜ BAŞLANGICI VE ZEKİ GEÇKİL’İN ŞARLATANLIĞI
OĞUZHAN ASİLTÜRK’ÜN ERBAKAN’A İFTİRALARI
DİKKAT!? Soysuzların Soytarılığı!
DİKKAT!? Soysuzların Soytarılığı!
KUR’AN’A TERCÜMAN, OLDUM KOVULDUM! (ŞİİR)
KUR’AN’A TERCÜMAN, OLDUM KOVULDUM! (ŞİİR)
Yahudi kucağında keramet satan O ırzı kırık, sahte; ermişe lanet! Hem parsel parsel elden; giderken…
Ve bekleyin göreceksiniz, Kur’an’ın İsrâ Suresi 4-7 ayetlerinde haber verildiği gibi, İslam coğrafyasının çıbanbaşı ve…
BUGÜN "HAMAS"SIZ KURULMAK İSTENEN BİR GAZZE VAR. O HAMAS VAR YA O HAMAS AZİZ ERBAKAN…
Atatürkçülük adına uydurulan Kemalizm sizi kurtarmaya yetecek mi? “Bugünün Türkiyesi’nde, AKP hükümeti ve yandaşlarının hemen…
Siyonist Merkezler, Türkiye için yeni bir izm arayışlarına başlamışlardı 40 sene önce diyebiliriz... Hatırlayınız Üstad…
A'raf 2 (Bu Kur’an öyle) Bir Kitap'tır ki Onunla (insanları) uyarman için ve mü'minlere bir…
Bil ilimsiz, irfansız; yol yok ümrana Ya Kur’an’a uyarız, ya da buhrana İslamsız bütün yollar,…
"...Kula kulluğu bozan, cumhuriyettir İslam’a uygun nizam, çün hürriyettir..." Ne güzel mısralar! İşte aydın olmak…
AHZAP SURESİ 67. AYETİ KERİME TAM DA BU KİMSELERDEN BAHSETMEKTE. LANET OLSUN KAFİR VE ZALİM…
İmam Gazali'nin Nasihatül Mülük (Hükümdarlık Ahlakı) adlı eserinde Yöneticilere yaptığı uyarılardan birisi de şöyledir: "Kalbinde…