YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
691d815e284ab
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 8 9 4 2
Bugün : 5930
Dün : 39415
Bu ay : 771369
Geçen ay : 1371576
Toplam : 45175190
IP'niz : 18.97.9.169

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

 

Çocuğa yöneltilen davranış ve ona karşı takınılan tavır, ilk yaşantıların örülmesinde büyük önem taşımaktadır. Okul öncesi dönemde çocuk, sosyal birey olmayı öğrenirken aynı zamanda benzeyeceği bir modele ihtiyaç duyar. Kişilik oluşumu için gerekli olan özdeşim, büyük olasılıkla aile içindeki yakın bir üye ile gerçekleşmektedir. Genellikle özdeşim nesnesi ebeveyn olmaktadır, fakat ağabey, teyze, hala, dayı ya da amca gibi aile içinden bir erişkin ile de özdeşim kurulabilir. Bu üyelerin bozuk bir kişilik yapısına sahip olması halinde, olumsuz davranış örneğinin çocuğa yansıma olasılığı artmaktadır.

 

Çocuk yetiştirmede ve ailenin çocuğa karşı tutumlarını belirlemede, ebeveyn tarafından çocuğun gelişim dönemlerinin özelliklerinin neler olduğunun bilinmesi çok önemlidir. Çocuk erişkinin küçük bir modeli değildir. Çocuğu erişkinden ayıran bir çok özellik vardır. Çocuğun kanıtlanabilir en güçlü tarafı ve üstünlüğü öğrenme güdüsüdür.

Ebeveynin çocuğa ilişkin tutumlarını değerlendirirken, aile içindeki ilişki dinamiğini gözden geçirmek gerekir.

Yetersiz veya aşırı sevgi

Ailenin çocuk yetiştirmedeki tutumunu ve çocuk yetiştirmeyle ilgili sorunlarını anlamak için aile tutum modeli yararlı bir yaklaşımdır.

Çocuğun ebeveynden aldığı iki şey vardır: Sevgi ve Eğitim. Sevgi kabullenme, koruma, kollama ve sevecenlik gibi bütün olumlu duyguları içerir. Eğitim ise öğretilen her şeyi, verilen bilgileri, becerileri, yasakları, kuralları, inançları, değer yargılarını, görgü kurallarını ve insanın sosyalleşmesi için gerekli olan tüm toplumsal değerleri kapsar.

Olumsuz aile tutumlarında ailenin verdiği sevgi ya yetersiz veya aşırı, eğitim ise gevşek ya da sıkı olmaktadır. Aşırı sevgi tutumunda, aile çocuğu sevgiye boğucu, onu çok koruyucu ve aşırı kollayıcıdır. Bunun sonucu olarak çocukta bağımlılık ve güvensizlik gelişir. Çocuk karşılaştığı her olayda ebeveynine yaslanır, onlara güvenir fakat kendisine güvensizdir. Sevgi yetersizliği veya yokluğu sonucu ise, çocukta kendine ve çevreye karşı güvensizlik ve olumsuz duygular gelişir. Doğal olarak aşırı sevginin veya yetersizliğinin de dereceleri vardır. Sevgi yetersizliğinin en aşırı ucu, çocuğu terk etmek veya kabullenmemektir. Yetersiz sevginin, aşırı sevgiye göre sonuçları daha ağır olmaktadır.

Sıkı veya gevşek eğitim

Sıkı eğitim, çocuğa olur olmaz yasaklar koyma ve yaşanmaz kurallar ile çocuğu yetiştirmedir. Sıkı eğitim ve disiplin uygulayan ebeveynler çocuğu kendi tasarladığı bir kalıba göre yetiştirmek amacını güderler. Çocuk sıkı bir denetim altında tutularak en küçük yanılgı ve hataları gözden kaçmamakta, bunların önemle durulmakta ve düzeltilmesi istenmektedir. Böyle aileler fiziksel cezayı ön planda kullanmakta ve çocuklara kendilerini yönetme fırsatı vermemektedir. Bireyin kendine güvenini ortadan kaldıran, onun kişiliğini hiçe sayan bir disiplin yöntemi olan sıkı eğitim ile büyüyen çocuklar kibar, sessiz, uslu ve dürüst olmalarına karşın küskün, çekingen, kolay etkilenebilen, huysuz ve aşırı hassas bir yapıya sahip olabilmektedir. Gevşek eğitimde ise "hoş gör, boş ver" anlayışı egemendir. Bu anlayışta "Her şeyi hoş gör çocuktur her şeyi yapar çocuk özgür olmalıdır onun her dediğini yapın ona sevgi verin yeterlidir" şeklinde yüzeysel ve asılsız öğretiler vardır. Bu tutumda çocuğun olumsuz davranışları aşırı hoşgörü ile karşılanır. Aşırı gevşek tutumla yetiştirilen çocukların bencil, sabırsız ve anlayışsız oldukları ileri sürülmektedir. Aşırı denetim çocuğu pasifleştirirken aşırı hoşgörü çocuğun şımarmasına neden olmakta ve olgunlaşmasını engellemektedir.

Tutarsız ve kararsız girişimler

Bazı ailelerde ise disiplin bulunmakta, ancak ne zaman ve nerede uygulanacağı belli olmamaktadır. Ebeveynlerin tutumu aşırı hoşgörü ile katı cezalandırmalar arasında gidip gelmektedir. Böyle bir ortamda büyüyen çocuk hangi davranışın ne zaman ve nerede yapılacağını ayırt edemez. Tutarsızlık, bir günün bir güne uymaması biçiminde olabileceği gibi ebeveynin birbirine çok aykırı ceza ve eğitim anlayışlarının olmasından da kaynaklanabilir. Bu tutum sonucunda çocuklarda iç çatışmalar ve huzursuzluklar gelişir, ardından dengesiz ve tutarsız bir yapının oluştuğu gözlenir.

Olumsuz tutum örnekleri:

1. Aşırı sevgi ve gevşek eğitim: Bu tutumu gösteren ailelerde sevgi, çocuğa şımartılacak derecede çok verilir ve disiplin yok denecek kadar azdır. Çocuktan çok az şey beklenir. Bu tarz yetiştirilen çocuklar genellikle erişkinlik yaşamlarında sorumluluk taşımayan, hep alıcı bireyler olarak karşımıza çıkar. Burada verilen sevgi, aşırı vericilik ve aşırı koruyuculuk biçimindedir. Disiplin tarzları ise yalancı bir hoşgörü biçiminde görünürse de aslında ailenin güçsüzlüğünün ve yetersizliğinin bir sonucudur. Çocuk ne kadar büyümüş olursa olsun, aile ona ilk yıllarda olduğu gibi daima vermeye ve korumaya eğilimlidir. Böyle çocukların ileride, doyumsuz ve bencil olma olasılığı fazladır. Eğer aile varlıklı ise çocuğu bir süre daha doyurulabilir çocuk dayanaksız ve doyumsuz kaldığında ise alkol, kumar ve madde kullanımına başlama olasılığı artar.

Bazı ebeveynler otorite olmayı öğrenememişlerdir bunlar çocuklarına gerekli sınırlamaları koyamazlar. Bir kısım ebeveyn ise katı baskı altında yetişmişlerdir. Kendi yaşamadıklarını çocuklarına yaşatmak isterler ve dolaylı olarak doyum sağlamaya çalışırlar. Ne var ki, sınırların katı ve dar olması kadar iyi çizilmemesi de çocuğun gerekli rehberlikten yoksun kalmasına neden olur. Bu gibi çocuklarda başkaldırıcı ve toplumdışı davranışlar daha sık gözlenir.

2. Aşırı sevgi ve sıkı eğitim: Burada sevgi, aynı birinci tutumda olduğu gibi aşırı verici ve koruyucu bir davranışla sunulmaktadır. Ancak çocuğa bir bebek gibi bakıldığı halde, kendisinden beklenenler çoktur. Hiçbir şey esirgenmez özel dersler aldırılır, çeşitli olanaklar sağlanır. Buna karşılık çocuktan ileri düzeyde başarı beklenir. Bu tutumla yetiştirilen çocukların nevrotik olma olasılıkları çok yüksektir. Bu beklenti, sevgi ile beraber sunulduğundan çoğunlukla çocuklar tarafından kolay benimsenir ve benliğe sindirilir. Bazen çocuk bu özellikleri çok sindirmiştir ve kendisini aşırı derecede kontrol eder böylece acımasız bir kişiliğe sahip erişkin olarak yetişir.

3. Yetersiz sevgi ve aşırı disiplin: Sıkı eğitim vardır ve disiplin genellikle aşırı cezalarla uygulanır en küçük şeyde cezalandırma (dayak, şiddet) yoluna gidilir. Çocuk çoğunlukla aşağılanır ve horlanır. Böyle yetiştirilen çocuklarda saldırgan ve antisosyal davranışlara eğilim artar. Bu tür ailelerde büyüyen çocuklar, karşı çıkma ve saldırganlık gibi yollarla kendilerini kabul ettirmek isterler ve kendi iç dünyalarını açıklamakta zorlanırlar.

4. Gevşek eğitim ve yetersiz sevgi: Bu durum yoksul ve kalabalık ailelerde gözlenir. Çocuğa düşen sevgi ve ilgi payı azdır. Çocuğun eğitimi de yetersizdir. Böyle çocuklar "saldım çayıra, Mevla'm kayıra" anlayışı ile yetişir. Çocuk, kendi yolunu bulmaya çalışır. Böyle çocuklar pasif ve donukturlar. Bu tutumda da disiplinsizlik söz konusudur, ancak disiplinsizliğin buradaki nedeni sorumsuzluk ve ilgisizliktir. Sevginin yetersiz oluşu aşırı iticiliğe neden olur. Çocuk yeterli sevgi ve bakım görmez. Hazır olmadığı çağlarda bağımsızlığa zorlanır bir an önce kendi kendisine yetmesi ve kendisine bakması beklenir.

Zararlı ve azdırıcı şekiller:

– Anne ve babanın tutumları arasında tutarsızlık: Bu tutumda, bir çocuğa annenin ayrı, babanın ayrı bir tutum izlemesi söz konusudur. Çocuğa konulan sınırların sürdürebilmesi için ebeveynnın davranışlarında tutarlı olması gerekir.

– Aile içindeki kardeşlere farklı tutumlar: Burada çocuklar arasında ayrımcılık vardır. Örneğin, kız çocukla erkek çocuk arasında veya yatağını ıslatan çocukla diğer çocuklar arasında ayırım yapılır.

– Aile içi kutuplaşmalar: Aile içinde bazen klikleşmeler, aile içindeki bir grubun başka gruba ya da kişiye karşı çıkması, gizli anlaşmalar oldukça sık görülür. Bazen ebeveyn çocuklara karşı, çocuklar ebeveyne karşı, bazen de bir çocukla baba, bir başka çocukla anneye karşı kutuplaşabilir. Çocuk aile içinde herkesin yüklendiği bir şamar oğlanı da olabilir.

Sağlıklı tutum: Ailenin çocuğa karşı tutumunun iki temel öğesi vardır 1. Sevgi, 2. Disiplin. Kuramsal olarak en olumlu tutum, temel gereksinimleri en uygun biçimde karşılayan, kişide kendi kendisini doyurabilme yetisi geliştiren, iki temel öğeyi en sağlıklı biçimde ve oranda içinde bulunduran tutumdur.

Cezalandırma ve ödüllendirme dengesi nasıl sağlanmalıdır?

Disiplin, aile içindeki denge ve düzenin oluşturulmasında büyük önem taşır. Ancak disiplin toplumumuzda çoğunlukla "cezalandırma" ile eşanlamlı olarak değerlendirilmektedir. Her ne kadar kelime anlamıyla "katılık" ve "kuralcılık" gibi kavramları çağrıştırıyorsa da gerçek anlamda disiplin, cezalandırma kadar ödüllendirmeyi de içerir ve çocuğun topluma uyumunu kolaylaştıran davranışın yönlendirilmesini amaçlar.

Disiplin, çocuğa istenilen davranış ve alışkanlıkları öğretir, kendi kendini denetleme ya da iç denetim demek olan ahlak gelişimini sağlar. Disiplin, tutarlılık ve esneklik gibi temel ilkeleri içermelidir. Katı ve baskıcı disiplinle davranışı yönlendirmeyi amaçlayan ebeveyn çocuğun kendilerine karşı korku, öfke ve kızgınlık içinde olmasına neden olur, çocuğa saldırgan olmayı ve sorunlarını şiddet yoluyla çözmeyi öğretir ve zayıf vicdan ve ahlak gelişimine yol açar.

Pasif veya girişken çocuklar vardır

Ebeveyn-çocuk ilişkilerini içinde yaşanan toplumun etkileri belirler. Türk aile ve eğitim sistemine bakıldığında, genelde otoriter, kısıtlayıcı, aşırı koruyucu ve kontrol edici bir yapının ortaya çıktığı, çocukların saygılı, baş eğici, pasif ve uysal kişilik yapısıyla biçimlendiği, kurallara uygun davranışlar ödüllendirilirken aktif, sorgulayıcı, atılgan davranışların cezalandırıldığı görülmektedir. Başka bir deyişle, toplumumuzda çoğunlukla pasif ve söz dinleyen çocuklar ebeveyn ile olumlu ilişkilere girmekte, kendi görüşlerini ifade edebilen aktif ve girişken çocuklar ise çatışma kaynağı olmaktadır. Hoşgörülü ve demokratik ailelerde büyüyen çocuklar, arkadaşları ile ilişkilerinde daha etkin, daha girişken, üretken fikirler ileri sürebilen ve fikirlerini söyleme eğiliminde görülen çocuklar olmaktadır.

Sevgi ve şefkat, manevi ilaçtır!

Sevgi ve şefkat insan ruhunun üretebildiği en gönül okşayıcı duygulardır. Sevgi, övgü ve takdir insana değerli olduğu duygusunu verir değerli olduğunu hisseden insan da çevresine değer verir. Hepimizin ortak amacı çocuklarımızın fiziksel ve ruhsal olarak sağlıklı yetişmesidir. Bunda ebeveynlerin tutumlarının etkisinin büyük olduğu gerçeği yadsınamaz. Ebeveynlerin çocuklarına yönelik tutumlarının sağlıklı olması, büyük ölçüde onların kendi içlerinde barışık, dengeli, huzurlu ve birbirlerine karşı sevgi ve saygılı olmalarına bağlıdır.

"Çocuktur yapar, boş ver" tavrı yanlıştır!

Çocukların gösterdiği uyum ve davranış sorunlarının nedenlerinden birisi de ebeveynlerinin onlara uygun sınırlar koymamalarıdır. Bazı ailelerde disiplin yok gibidir. Çocuğun tüm davranışları hoşgörüyle karşılanır. "Çocuktur yapar", "O daha çok küçük yüklenmeyelim" düşünceleriyle çocuğa sınırsız haklar tanınır. Çocuk istenmeyen bir şey yaptığında ebeveyn yumuşak bir şekilde "Yapma" mesajı verir, defalarca aynı mesajı tekrarladıktan sonra ikna edici nedenler ve açıklamalarda bulunulur. Bu arada çocuk istediği şeyi yapmaya devam etmektedir.

Tutarsızlık isyana ve itimatsızlığa yaklaştırır

Bazı evlerde ise disiplin vardır ancak ne zaman, nerede uygulanacağı belirsizdir. Ebeveynin tutumu aşırı hoşgörü ile sert cezalandırmalar arasında gidip gelmektedir. Normalde izin verilmeyen bir davranış, anne babanın uğraşacak zamanı olmadığında ya da keyifleri yerinde olduğunda görmezlikten gelinir. Çocuk nerede durması gerektiğini bilemez. Davranışlarını "Ne zaman yaparsam cezadan kurtulurum" sorusuna göre ayarlar.

Ebeveynler kendi ruh durumları, çocuğun yapısı ve çevre koşulları nedeniyle çocuklarına karşı tutarsız davranabilirler. Hiçbir evde her zaman tutarlı olmak mümkün değildir. Burada sözü edilen tutarsızlık sürekli devam eden tutarsızlıktır. Bir gün görmezlikten gelinen davranış, ertesi gün ağır ceza görüyorsa, annenin yaptığını baba bozuyor ya da babanın verdiği cezaya anne karşı çıkıyorsa, tutarsızlık gerçekten vardır. Tutarlı olmayan yaklaşım gevşek ve katı tutumların tüm sakıncalarını taşır. Çocukların sorumluluk almalarını engeller hem de onları aşırı deneme ve isyana teşvik eder.

Acındırmadan uzaklaşın!

Tutarsız yaklaşım içinde annelerin sık başvurduğu yollardan birisi de acındırma yoludur. "Beni çok üzüyorsun", "Sizin yüzünüzden hasta oldum", "Beni birazcık seviyorsan yapma" diyerek çocuğun söz dinlemesini sağlamaya çalışan anneler vardır. Bu yolla çocuk endişelenir ama yine söz dinlemez hatta daha hırçın davranır.

Bütün gün bağıran, azarlayan, söylenen anneler vardır. Çocuk davranışını annenin ses tonuna göre ayarlamayı öğrenmiştir. Anne en yüksek ses tonuyla bağırmadan söz dinlemez.

Şikayet etmeği bırakın!

Babaya şikayet etmek, babanın öfkesiyle korkutmak da diğer bir tutarsız yaklaşım örneğidir. Akşam baba eve gelince önce çocukların bütün gün yaptıkları anlatılır daha sonra "Bu seferlik affet babası bir daha yapmayacağına söz versin" denilerek babayla çocukların arasına girilir. Çocuk uyarıların uygulanmayacağını öğrenir, ertesi gün aynı senaryo tekrar yaşanır.

Hele küsmeye sığınmayın!

Uygulanması sakıncalı olan ama ebeveynlerin sık başvurduğu yöntemlerden birisi de çocuğa küsmektir. Konuşma benimle, ben senin annen değilim", "Git başka anne bul" cümleleriyle çocuğu yola getirmeye çalışmak ve bunu uzun süre sürdürmek çocuğa küsmeyi öğretir. Çocuk tedirgin olur ve annenin kendisiyle barışması için elinden geleni yapar. Sonunda zaten vicdanı rahat olmayan anne hiçbir şey olmamış gibi barışır. Bazen anne çocuk arasındaki ilişki küslük öncesinden daha yakın olur.

Çocukluk dönemi depresyonu nasıl aşılır?

Depresyon, kişinin en az iki hafta süre ile kendini mutsuz, değersiz, çökkün hissetmesi, hoşlandığı etkinliklere ilgisinin azalması veya etkinliklerden zevk alamaması halidir. Ancak insanın her kendini mutsuz hissettiği süreç depresyon olarak tanımlanamaz. Bir ev hanımı ev işlerini, öğrenci derslerini, memur iş yerinde görevlerini aksatacak veya aksatmamak için kendini aşırı derecede zorlayacak kadar çökkün bir ruh halinde ise depresyon belirtilerinden söz edilir.

Kişinin dış görünümüne verdiği önemde, kendine bakımında azalma, etkinliklere ilgisinin azalması, depresyonun önemli belirtilerindendir. Bazı kişilerde fiziksel nedeni bulunamayan çeşitli vücut ve baş ağrıları da depresyon belirtilerindendir. Gelip geçici mutsuzluk durumları depresyon olarak değerlendirilmemelidir. Hepimizin kendini iyi ve kötü hissettiği günler olabilir.

Coşkulu varlıklar

Çocuk deyince aklımıza umut, cıvıl cıvıl, enerjik, anlık sevinçler ve üzüntüler yaşayan coşkulu bir varlık gelir. Çocuk ve depresyon kelimeleri birbirine hiç yakışmasa da erişkinlerde olduğu gibi çocuklarda da depresyon belirtileri görülebilmektedir.

Çocuklar duygusal durumlarını erişkinler kadar iyi anlatamazlar, depresyonlarını genellikle davranışlarıyla gösterirler. Depresyon belirtileri gösteren çocukta, eskisine oranla huzursuzluk, daha sinirli ve gergin olma, söz dinleme davranışında değişiklik gözlenir. Ayrıca her çocuğun depresyon hali birbirinden farklıdır. Kimi çocuk aşırı durgun ve halsiz olurken kimi çocukta bunun tam tersi bir yerde duramama ve huzursuzluk durumu görülür.

Çocuklarda depresyon belirtileri

– Kendini mutsuz veya boşlukta hissetme

– Depresyonun en temel belirtisi olan mutsuzluktur. Küçük çocuklarda ve bebeklerde depresyonda olduklarında mutsuzluk duygusu yaşarlar, ancak bunu anlatmazlar. Aile ve yakın çevre dikkat ederlerse mutsuzluk durumunu anlayabilirler.

– Bebeklerde çevreye olan ilginin yitirilmesi, canlılık ve sevinç duygularının gösterilmemesi, ağladığında ise uzun süre yatıştırılamaması mutsuzluk belirtisidir.

– Çocuklarda mutsuzluğun ifadesi, davranışlarladır. Hiç bir şeyden mutlu olmama, sürekli yakınma, az gülüp sebepsiz ağlama, oyunları sürdürememe ve arkadaşlarıyla geçinememe çocukların mutsuzluklarını gösterme davranışlarıdır.

-İlköğretim çağındaki çocuklar ise hem davranışları hem de sözel olarak mutsuzluk ifade edebilirler.

– Eskiden zevk aldığı şeylerden zevk alamama ya da eskisi kadar hoşlanmama.

– Erişkinler kadar olmasa da depresyondaki çocukta eskiden hoşlandığı etkinliklerden zevk almamaya başlayabilir. Depresyondaki çocukların küçük bir kısmında ilgi ve istekte azalma, bunun yanında huzursuzluk ve gerginlikte artma gözlenebilir. Çocukluk çağına özgü canlılık ve kıpır kıpırlık kaybolur, doğal davranış yitimi görülür.

– Gergin, sıkıntılı, huzursuz olma

– Çocukları depresyonda olan aileler "of sıkıldım"    sözlerini çok işitirler. "Of sıkıldım" deme, iç çekme, üzgün ve gergin görünüm çocuklarda depresyonun en önemli belirtisidir.

– Anne -Babayı sinirlendirene kadar uğraşma, en yakınlarıyla ilişkisinde bozulma, sık tartışma ve küsme

– Depresyondaki çocuk kurallara daha az uyar ve anne babayı daha sık sinirlendirir. Bu huy değişimine başta anlam vermeyen ebeveynler çocuklarının kendilerini sürekli olarak sinirlendirecek hareket yapmalarının normal bir davranış olamadığının farkına varırlar. Depresyondaki bir çocuk çok sudan bir bahane ile sorun çıkarabilir. İstediği bir şey için tutturması, normal bir çocuğun tutturmasından çok farklıdır. Normal bir çocuk, istediği bir şeyin olması için bir süre ısrar eder, yapılamadığında kabul edebilir. Depresyondaki çocuk ise amaçsız, herhangi bir şey için tutturabilir. Tek bir amacı vardır aslında içindeki mutsuzluk ve huzursuzluğu çevresine yansıtmak. İstediğinin yapılamasından çok ebeveyni sinirlendirmek amaç olmuştur.

Önemli uyarı!!!

Bilinmesi gereken nokta depresyondaki çocuğun, olumsuz davranışlarıyla ebeveyni tükenme noktasına getirmesi, isteyerek yaptığı bir şey değildir. İçindeki huzursuzluk, mutsuzluk ve gerginliğin bir ifadesidir.

Sinirlilik ve öfke patlamaları

Genellikle anne-babaların çocuklarında farkına vardıkları belirti sinirlilik halidir. Sinirlilik hali çocuklarda o kadar fazladır ki aile tarafından sinir krizi olarak nitelendirilir. Çocuk ve aile arasındaki bir inatlaşma, çocuğun kendine ve eşyalara zarar vermesine kadar gidebilir.

Bedensel yakınmalar: Sık sık baş, karın ağrısı

Depresyondaki çocuk çevresinin, ilgisini üzerine çekecek bu bedensel belirtileri bilinç dışı yada bilinçli olarak sergiler. Bedensel yakınmalar, çocuğun, içindeki sıkıntıdan kurtulmak için bir çeşit yardım isteme yöntemidir. Özellikle baskıcı veya aşırı kuralcı anne – babaların çocuklarında bu tür yakınmalar daha fazla görünür. Baş ağrısı, mide bulantısı gibi yakınmaların psikolojik olduğunun anlaşılmasındaki en önemli nokta, bu belirtilerin çocuğun sıkıntısını ortaya çıkaracak ortamlarda görülmesidir. Okula giderken veya sınav öncesi gibi.

Soru-cevap psikolojik terimler

Soru: Uyku esnasında diş gıcırdatmanın anlamı nedir?

Cevap: Uyku esnasında ortaya çıkan, istemsiz, amaçsız, ritmik veya ritmik olmayan diş gıcırdatma durumu. Her yaşta görülebilen bir tablo olup, ortaya çıkışında psikojenik faktörler sorumlu tutulmaktadır.

Soru: Neden tırnaklarımızı yeme alışkanlığımız vardır?

Cevap: Tırnak yemenin çocuklukta yaşanmış sorunlardan olduğu düşünülüyor. Ergenlik döneminde bu alışkanlık hat safhada olduğu için iyi bir gözlem ve uzman dahilinde bu durumu ciddiye alıp tedavi için gerekli ortamı oluşturmak gereklidir.

Soru: Mani nedir ?

Cevap: İçgüdülerinizin duygusal dürtülerin, denetimden çıkmış biçimde yükselerek düşünce ve davranışlara egemen olmasıdır.

Soru: Davranış bozukluğu nedir?

Cevap: Davranışlarda ortaya çıkan sapma. Örneğin bir kişinin elinin kirli olduğu saplantısıyla elini yıkamaktan bir türlü kendini alamaması.

Soru: Deja-vu nedir ?

Cevap: Bilinçlilik durumunun ve gerçeği algılamanın bozulduğu, ilk kez görülen bir yerin sanki daha önce yaşanmış gibi algılandığı patolojik durumdur. Böyle durumlarda dinlenmeye ya da biraz uyumaya ihtiyacınız vardır

Soru: Hastalık hastası nedir?

Cevap: Tıp'da Hipokondri olarak bilinen, kendi sağlığıyla ilgili olarak aşırı endişelenme durumudur. Kaygılı, saplantılı, nevrastenik (sinirlerin zayıflaması durumunda görülen) ve hezeyanlı (gerçekçi olmayan düşünce) hipokondri türleri vardır. Hastalık hastası kişi bütün etkinliklerden kendini soyutlayarak dikkatini yalnızca kendi sağlığına çevirir.

Soru: Nevroz (psikonevroz) nedir ?

Cevap: Duygusal alanda ve kişilik yapısında ruhsal bozuklukların ortaya çıktığı, çeşitli bedensel tepkilerin görülebildiği bir hastalık durumudur. Kişi güvensizlik, hastalık duygusu ve kaygı içindedir, acı çeker ve toplumsal yaşama katılmakta zorlanır.

Soru: Masal uydurma (Konfabulasyon) Nedir?

Cevap: Bellek kaybının görüldüğü bazı psikiyatrik sendromlara eşlik eden ruhsal bozukluktur. Dünyada en fazla görülen psikiyatrik sorunlardan biri olan bu durumda kişi belleğinde oluşan boşlukları bilinçsizce oluşturduğu uydurma anılarla doldurur.

Soru: Panik nedir?

Cevap: Kollektik korkular bütünüdür. Bireysel ilişkilerin kaybolması karşılıklı ilişkide kontrol edilemeyen davranış biçimine yol açar. Panik konusunda özellikle dikkatli olunmalı. İkili ilişkilerde sorun yaşıyorsanız hayatınızı kökten etkileyecek psikolojik sorunların başında gelen panik ataklar yaşamanız kaçınılmazlaşır.

Soru: Motivasyon (güdülenme) nedir ?

Cevap: Kişinin davranışının yönlendiren etkinlik. Dışarıdan gelen uyarılara dürtü adı verilir. İçsel denetim süreleri kişinin gereksinimlerini, eğilimlerini ve arzularını kapsar. Tüm kişilik dinamiğinin, incelenmesine temel oluşturması nedeniyle motivasyon, klinik psikolojide temel önem taşır.

Soru: Monomani nedir?

Cevap: Tek bir düşüncenin, tüm zihinsel yetenekleri etkiliyor gibi gözüktüğü akıl hastalığı. Ülkemizde bu tür akıl hastalığı özellikle gençlerde çoğalmaya başlamıştır. Zihnin tek bir konuya bağlantılı olarak zafiyet göstermesi. Diğer bir deyişle; akli zafiyet gösterir şekilde belirli bir konuya ya da düşünceler silsilesine ilgi odaklanması. Kısaca: Saplantı

Soru: Psikopataloji nedir?

Cevap: Ruhsal hastalıkları inceleyen, bunların nedenlerini ve sonuçlarını araştırarak farklı kategorideki hastalıklar için geçerli genel yasalar ortaya koymaya yönelen psikoloji dalıdır.

Ayrıca el titremesinin sebepleri, nörolojik (parkinson ve benzeri sendromlar ) dahili (anemi, hipertroidi, karaciğer yetmezliği vs), psikiatrik ( nevroz ve nevrotik sendromlar, panik atak) ve aşırı çay sigara içimi olabilir.

Soru: Hipnoz nedir?

Cevap: Hipnoz, çevrenin bilincinde olmanın ve kritik kontekstüel değerlendirmenin nispi olarak askıya alınmasıyla birlikte ortaya çıkan, uyarılmış bir fokal konsantrasyonun söz konusu olduğu, kontrollü ve belirli bir yapıya sahip bir disosiasyon olarak kabul edilebilir. Hipnotik trans, ne uyku ne de uyanıklıktır. Bu durumdaki kişi bilinç kaybı olmadan farklı bir bilinçlilik boyutuna geçmiştir.

Soru: Hipnoz yardımı ile hangi hastalıklar tedavi edilebiliyor?

Cevap: Hipnozun tedavi alanında kullanımına "hipnoterapi" denmektedir. Belli bir eğitim sonunda hemen herkes hipnoz yapabilir. Hipnoterapi ise özellikle ruhsal bozukluklarda modern psikiyatrik tedavi yöntemleri (dinamik yönelimli psikoterapiler, davranış terapileri, bilişsel terapiler ve supportif terapiler, v.b.nin) hipnoz altında yapıldığı karmaşık bir yöntem olup, bu yönde eğitim görmemiş bir kişinin bunu yapması, hatta yapmaya yeltenmesi bir inşaat isçisinin uzay mekiğindeki bir arızayı gidermeye çalışması kadar yersizdir.

Hipnoz uygulandığında, inanılmayacak kadar kısa zamanda ve inanılmayacak kadar etkin olabilmektedir. Üstelik, örneğin uçaktan korkan birisinin bu korkusunu yenmek için tedricen, alıştıra alıştıra duyarsızlaştırma (sistemik desensitizasyon) veya korktuğu şeyle karşı karşıya getirme (exposure) gibi davranış terapilerinden birini yapacağımızı düşünürsek, uçaktan korkan hastanın bizzat havaalanına götürülerek, günlerce alıştıra alıştıra uçakla karşı karşıya getirmemiz gerekmektedir. Bu kadar masraflı ve uygulanması güç bir terapi, hipnotize olmuş kişinin iyice gevşetildikten sonra, hiçbir sıkıntı duymadan havaalanına gitmesi, uçağa binmesi ve uçması ile korktuğu şeylerin olmadığını da görerek çoğunlukla birkaç seansta bu korkusunu yenmesi, ancak hipnoterapiye çok küçük bir örnek olabilir.

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Subscribe
Bildir
0 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
Picture of Sadık YAMANOĞLU

Sadık YAMANOĞLU

YORUMLAR

Son Yorumlar
0
Düşünceleriniz değerlidir, lütfen yorum yapın.x
Paylaş...