Öncelikle ve özellikle belirtelim ki; bizim hiç kimsenin kökeni ve kimliği ile bir sorunumuzun olması söz konusu değildir. İnsanların ırkını, inancını veya yaşam tarzını sorgulamak, çağdışı bir düşüncedir. Ülkemiz, Milletimiz ve devletimiz aleyhinde hıyanete yönelmeyen, dış güçlerle işbirliğine girişmeyen, farklı din ve kökenden bütün vatandaşlarımız bizim için saygıdeğerdir. Zaten gerçek Cumhuriyet değerlerinde ve Laiklik ilkesinde, farklı, hatta aykırı kültür ve kimliğe mensup insanların, birlikte ve barış içerisinde yaşayabilmeleri, ortak amaçlar ve ihtiyaçlar etrafında kaynaşabilmeleri ve birbirlerine temel insan hakları çerçevesinde yaklaşabilmeleri esas gayedir.
Ancak sinsi emelleri ve gizli gayeleri için, zahiren bizden görünüp, Milli birlik ve dirliğimizi bozmaya, asırlar boyu biriktirilmiş bir kinle, bizden intikam almaya yönelen hainlerin varlığı da bir gerçektir ve bunları tanımak ve tedbirli olmak ta mutlaka gereklidir. Matt Goldish’in yazdığı “Sabataist Ermişler” kitabında Sabataist dönmelerin ve Siyonist Yahudilerin Kapadokya ve Mezopotamya bölgelerinin Müslüman Türklerden geri alınmasına kutsal bir amaç olarak baktıklarını haber vermektedir.
Tarih, bir toplumun ortak bilincidir. Kendi tarihine yabancı olan, hatta utanıp ondan kurtulmaya çalışan bir toplum, millet olma özelliğini ve geleceğe yön verme ümit ve yeteneğini yitirmiş demektir. Siyonizm gerçeğini bilmeden yakın tarihimizi ve günümüzün problemlerini doğru değerlendirmek ve çözüm üretmek mümkün değildir. Bugün, Amerika Birleşik Devletleri tarihsizlikten kavruluyor. Bizim toplumumuzun kendi yakın tarihine takılmışlığı ise hala sürüyor. Ne yazık ki basın yayın ve bilim adamları üzerine düşeni yapmıyor. Ve yakın tarih üstümüze devriliyor.
Osmanlı döneminde ilk Celali İsyanları’nın temeli neydi? Şii inancını aşılama ve ona karşı çıkma gayretiyle halk yığınları birbirine girmedi mi?
Ona benzer hadiselerin hepsini tek tek incelesek, karşımıza çıkacak olanların birçoğu sinsi ve Siyonist Yahudi hareketiydi.
Günümüze de bakarsak öğrenci olaylarının, sağ sol çatışmalarının, Kürt-Türk ayrışmasının, Laik-dindar kamplaşmasının aynı dürtülerle olduğu bir gerçekti. 12 Eylül öncesi öz be öz gençlerimizi bize yani birbirlerimize düşman edenler, onlar değil miydi? Bunları bilmek için kâhin olmak ya da istihbarattan olmak gerekmez; açıktan oynanan oyunları sezmek için biraz feraset yeterliydi.
Yine Osmanlı tarihindeki dönme şeyh Bedreddin’in izini sürelim. Şeyh ve İslam âlimi geçinen ve günümüzde bazı solcularca örnek gösterilen bu kişi de yine Yahudi dönmesiydi ve Mısır’da ders görmüş bir kişiydi.[1] Evet, ama İslam adına İslam’ı yozlaştıran birisiydi. İslam’ı ve Müslüman Türkleri içten yıkmakla görevliydi. Bunların ve yobazların tahribatlarını Atatürk düzeltmeye ve İslam’ı aslına döndürmeye gayret etmişti. Osmanlı tarihinin hemen en önceki ayaklanması olan Simavnalı Şeyh Bedreddin’in İsyanı’ndan, başka cumhuriyetten sonraki din istismarcıları ve isyancıları da Şeyh Bedreddin’in izinde yürümüşlerdir. Yani dış ülkelerin aynı teşkilat çalışmalarının süre gelmesidir.
Sabatay Sevi Kimdir?
Dönmelik konusunda en çarpıcı örnek olan Sabatay Sevi’yi (Şaptay Tsvi) özellikle izlemek ve irdelemek gerekir. Aslında bir Yahudi hahamı olan bu kişi asırlar boyu sürecek bir sinsi hıyanete öncülük etmiştir. Kudüs’e gidip iki yıl hahamlık eğitimi görerek İzmir’e döndükten sonra Türkiye’deki İsraillileri Mesihlik iddiasıyla söz birliğine getirmiş, Müslüman Türkleri nasıl şaşırtacağı hakkında plânlar tertiplemiştir. “Esas adı “Veled Mordohay” olan bu meşhur dönmenin. Yeniçerilerden bile elde ettiği adamlar olduğu bilinmektedir.
1670’lerden sonra yakalanmış, ama sarayda ifadesi alınırken, Sultanın hekim başı ve tercümanlığını yapan, saray adı Hayatizade Mustafa efendi (esas adı Levin Warner) olan ve Sabatay Sevinin akrabası bulunan kişi, İspanyolca kulağına fısıldayarak “Müslüman olursan kurtulursun” demiş ve Sevi zahiren Müslümanlığı seçmiştir. Üstelik 150 akçe aylık bağlanarak taltif edilmiştir.[2]
Ve sözde Müslüman olan Sevi Mehmed Aziz Efendi adını alıyor. Müslüman nasihatçisi olarak çıkıyor, yine eski hıyanetine devam ediyor. Sonra da Arnavutluk’a sürülüyor. Oradan Selanik’e gelip yerleşen Sevi, Selanik’te gizli teşkilât kuruyor. Onun şeytani adımlarını izleyen adamları Selanik’te dönme Cavit, Avukat Salem, Karasso gibi elebaşları yetiştiriyor. Bir yandan da Fransa’yla, İngiltere’yle, gizli misyon örgütleriyle el birliği yaparak sabataist ve Siyonist İttihat-Terakki kuruluyor.
Osmanlıya karşı ayaklanmalara destek olmaktan başka, I. Tanzimat’ı, II. Tanzimat’ı, Meşrutiyeti, II. Meşrutiyeti bunlar kışkırtıyor. Böylece. Mordahay’ın vasiyeti yerine getiriliyor.
Bunlardan başka Teodor Herzl’in ve haham Moşe Levi’nin 1893’lerde Sultan Hamid’e toprak, isteme müracaatını bunlar tertipliyor. Hatta Taşkışla oyunlarını, 31 Mart ayaklanmasını, Osmanlı imparatorluğunun parçalanmasını meydana getiren ittihat ve Terakki fırkasını kuranlar, işte bu çizgiden gelen yerli ve yabancı ajanlar ve misyonlar oluyor.
Sultan Hamid’i tahttan indiren, Osmanlı’yı hiçe doğru götüren ve nihayet Mondros ve Sevr’e kadar götüren aynı cins çalışmalar bizi uçurumdan yuvarlamayı hedefliyor.
Ve Atatürk’ün önderliğindeki İstiklal savaşı, bizim uçurumdan tırmanıp çıkmamızı sağlıyor.
İşte tarihi olayların içindeki talihsiz tuzakların hepsi bu yabancıların bizden görünmesiyle yürütülüyor. Bunlar Siyonist misyonlardan ve Masonik ajanlardan oluşuyor. Yurdumuzda dünlerimizde neler olmuşsa, bu günlerimizde de aynı şeyler yaşanıyor.
Atatürk’ü Ateist İdeolojilerine Alet Edenlerin Saptırmaları
Atatürk dönmelerce nasıl kuşatıldığını, O Siyonist kıskacına rağmen milli hedeflerini nasıl başardığını anlamak için; 01 / 08 Kanunisani 1924 tarihli Vakit Gazetesinde yer alan Karakaş Rüştü Bey’in, Ankara’ya gidip Meclise müracaatını konu alan yazı ve röportajlara bakmakta fayda vardır.
Rüştü Bey Selanik dönmesi olup, Karakaşilerdendir. İstanbul’da mağaza işletmektedir. Yahudi dönmelerinin, Türklere besledikleri husumetlere, ülke için giriştikleri hıyanetlere, Müslüman görünüp gizlice yaptıkları Yahudi ibadet ve adetlerine ve fırsat buldukça Müslümanlara reva gördükleri haksızlık ve hakaretlere dayanamayıp isyan ederek Ankara’ya gitmiş ve Türkiye Büyük Millet Meclisine “Bütün Dönmelerin tek tek tespit edilip, Anadolu’nun her tarafına dağıtılmasını ve böylece zamanla Müslüman Türklerle mecburen kaynaşıp kaybolmaları sonucu bu fitne odasının kurutulmasını “ teklif eden bir dilekçe vermiştir.
Ancak bu girişim mecliste büyük bir telaş ve tedirginlik meydana getirmiştir. Çünkü meclisteki mebusların önemli bir kısmı Selaniklidir !?
İşte o sırada ve daha sonra meclise giren dönmelerin bazıları:
- 1.Tahsin SAN (1865 – 1951 )
- 2.Hasan Tahsin BERK ( 1881 – … )
- 3.Tahsin UZER ( 1879 – … )
- 4.Salih BOZOK ( 1881 – 1941 )
- 5.Süleyman SIRRI ( 1874 – 1941 )
- 6.Şükrü GÖKBERK ( 1876 – 1936 )
- 7.Nuri COKER ( 1881 – 1937 )
- 8.Dr. Hilmi OYTAÇ ( 1881 – 1942 )
- 9.Mehmet Ali OKAR ( 1880 – 1935 )
- 10.Asaf İLBAY ( 1882 – … )
- 11.Nazım PORAY ( 1884 – … )
- 12.Aka GÜNDÜZ ( 1884 – 1958 )
- 13.Mehmet SOMER ( 1882 – … )
- 14.İbrahim Nemci DİLMEN ( 1887 – 1945 )
- 15.Mustafa ÖNSAY ( 1882 – 1938 )
- 16.Gen. Zeki SOYDEMİR ( 1883 – … )
- 17.Ali Şevket ÖNDERSEN ( 1884 – 1940 )
- 18.Ali Rıza TÜREL ( 1889 – 1960 )
- 19.Şükrü BLEDA ( 1874 – … )
- 20.Hatice ÖZGENER (1865 – … )
- 21.Mebrure AKSOLEY ( 1902 – …)
- 22.Ahmet GÜREL ( 1893 – …)
- 23.Cafer TÜZEL ( …. – 1961 )
- 24.Behçet GÖKÇEN ( 1900 – … )
- 25.A. Münip BERKAN ( 1884 – 1949 )
- 26.Dr. Mithat SAKAROĞLU ( 1912 – …)
- 27.Selahattin BAŞKAN ( 1895 – …)
- 28.Nihat İĞRİBOZ ( 1893 – … )
- 29.Emin KALAFAT (1902 – …)
- 30.Behzat BİLGİN ( ……….)
- 31.Dr. Hüsnü TÜRKANT ( 1900 – .. )
- 32.Firuz KESKİN ( 1892 – … )
- 33.Sebati ATAMAN ( 1900 – … )
- 34.Nazım BEZMAN (1884 – …)
- 35.Nuri YAMAT ( 1890 – 1967 )
- 36.Arif GÜNGÖREN ( 1894 – … )
- 37.Ahmet KINIK ( 1905 – 1957 )
- 38.Recep DENGİN ( 1914 – …)
- 39.Sabih DURALI ( … – 1957 )
- 40.Recep DENGİN ( 1914 – …)
- 41.A. Nihat BEKDİK ( 1901 – … )
- 42.Ayşe GÜNEL ( 1903 – … )
- 43.Yusuf SALMAN ( 1888 – …)
- 44.E.Dündar BAŞAR ( ? )
- 45.Arif ERTUNGA ( ?)
- 46.Tümgen Sırrı ÖKTEM (?)
- 47.BinBaşı Rauf KIRAY ( ?)
- 48.Albay Osman KÖKSAL ( ?)
- 49.M.Orhan MERSİNLİ ( ?)
- 50.Prof. Ahmet Vahit TURHAN (?)
- 51.Cahit ORTAÇ ( … – 1961 )
- 52.Gen. Cahit TOKGÖZ ( ?)
- 53.Gen. Ali Fuat CEBESOY (?)
- 54.Naki Cevat AKELMAN (1892 – …)
- 55.Prof. Samuel MARMARALİ ( 1880 – )
- 56.Danyal AKBEL ( ? )
- 57.Prof. Avram GALENTE ( 1873 – 1961 )
- 58.Halide Edip ADIVAR ( 1882 – 1964 )
- 59.Henry SORIAND ( 1882 – … )
- 60.Necmi ARMAN ( ? )
- 61.Yarbay. Selim SOLEY ( ? )
- 62.İshak ALTABEV (1900 – …)
- 63.Tüm. Gen. Ö.Zekai DORMAN ( ?)
- 64.Salamon ADATO ( ? )
- 65.Prof. Münci KAPANİ (?)
- 66.Şahap KOCATOPÇU ( ?)
- 67.İzzet BRAND ( ?)
- 68.Turhan KAPANLI (?)
- 69.Dr. Adnan ADIVAR (1882 – 1955)[3]
Atatürk’ü İngiliz Masonlarının casusu Mustafa Sagir öldürmek istiyor
Afgan Emiri’nin de suikastla öldürülmesini tertipleyen İngiliz istihbaratı, aynı tertibi gittikçe güçlenen Kemal Paşa’ya karşı da devreye sokma kararı alıyor. Bu iş için de Afgan Emiri’nin öldürülmesine karışan Mustafa Sagir adında Hintli bir Müslüman ajan devreye sokuluyor.
Dönemin İngiliz sömürgesi Hindistan’da doğan Mustafa Sagir çocuk yaşta bu ülkeden alınarak İngiltere’de eğitime yollanıyor. Yüksek öğrenimini Cambridge’te yapan Sagir İngiliz Dışişleri Bakanlığı’nın emrine girmiş, İngiliz istihbaratının en güvendiği Müslüman bir ajan olarak biliniyor. Sagir, İngilizlerin sömürgesi durumunda olan Müslüman ülkelerde çalıştırılıyor.
Milli Mücadele’nin başarısının tüm Müslüman coğrafyada bağımsızlık ateşini yakacağını bilen İngilizler, Paşa’ya suikastın onayını Londra’daki Dışişleri’nden alır almaz bu iş için Mustafa Sagir’i İstanbul’a yolluyor. Milli Mücadeleye büyük destek sunan Hint Müslüman Komitesi’nin adamı rolünde 20 Mart 1920 tarihinde İstanbul’a gelen Sagir, kısa sürede İstanbul’daki İngiliz işbirlikçilerinin de yardımıyla millici çevrelerin içine sızarak güven duyulan bir temsilci konumuna ulaşıyor. Hindistanlı Müslümanların Anadolu’nun kurtuluşu için topladıkları üç milyon İngiliz lirasının Ankara’ya teslim edilmesiyle görevli olduğunu söyleyen Sagir, keskin bir İngiliz karşıtı görünüyor ve milli çevrelerde ilgi uyandırıyor.
Atatürk kuşkulanıyor!
Gelişinden on ay sonra Ankara’ya yola çıkan Sagir, konakladığı her yerde en üst düzeyde ağırlanıyor. Ankara’da Paşa’nın da çevresine gireceğini düşünen Sagir, işlerin beklendiği gibi gitmeyeceğini kısa sürede anlıyor. Ankara’da yaptığı görüşmede Sagir’den kuşkulanan ilk kişi de Paşa’nın kendisi oluyor. Paşa bu tespitini Sagir ile ilgili görüşünü soran ve kendisinin de bu Siyonist komplodan haberi olduğu anlaşılan Sabataist Yunus Nadi’ye “Casustur casus!” diyerek açıkça ifade ediyor. Çok az sayıda kişinin bilgisi dâhilinde dönemin İçişleri Bakanı olan, daha sonra karısı Halide Edip’le Atatürk’e yönelik İzmir suikastına karışıp yurtdışına kaçan Sabataist Adnan Adıvar Bey’e gereken talimatları vererek Sagir’in her faaliyetini kontrol, gözlem ve denetim altına aldırıyor.
Yapılan gizli izlemelerin sonunda, başta Ankara ve İstanbul olmak üzere yurdun her yanında her türlü yıkıcı çalışmaları örgütleyen İngiltere’nin, İstanbul’daki Damat Ferit hükümetinin ve Mustafa Kemal’in çevresini kuşatan Sabataist Çetenin casusluk şebekesi ve bu işte kullandığı yerli işbirlikçileri de deşifre ediliyor.
21 Mayıs 1921’de Ankara İstiklal Mahkemesi’nde başlayan Sagir ve işbirlikçilerinin davası 23 Mayıs’ta Sagir’in idam kararıyla sonuçlanıyor ve infaz üç gün içinde halka açık olarak gerçekleştiriliyor.
31 Mart vakası ve Hareket Ordusunun perde arkası aralanıyor!
- Alaylıların ordudan tasfiyesine
- Medreselilerin askere alınma teşebbüsüne
- İttihatçıların kendi taraflarını bürokrasiye getirmesine
- Saray bürokrasisinde, diplomaside ve iç-dış ticaret ilişkilerinde Osmanlıyı avucuna alan Ermeni-Yahudi rekabeti arasında mağdur edilenlerin
Kısaca, makam ve menfaatleri kesilen bütün kesimlerin, İttihat ve Terakkiye karşı bir isyan hareketiydi. Sabataist ve Mason İttihatçıların Hareket Ordusu isyanına gerekçe hazırlamak üzere 31 Mart’ı kışkırtıp kullandıkları sezilmekteydi.Abdülhamit dönemine dönüş arzusu ve sloganları, bazılarınca irtica diye nitelendirilmişti. Padişah Abdülhamit’in bunlara karşı Hareket Ordusunu bastıracak gücü olduğu söylenemezdi. Hareket Ordusu, Selanik’teki 3. Ordu ve Edirne’deki 2. Ordudan katılan 50 bini nizami, 20 bini çeteci, 70-80 bin kişilik bir kuvvetti. Abdülhamit 1. Ordu ile karşı çıkabilirdi, ama hem çok kan dökülecekti, hem de güçleri yetmeyecekti. Hareket Ordusu, Mahmut Şevket Paşa komutasında İstanbul’a girdi.
Mustafa Kemal 3. Ordunun, Kazım Karabekir 2. Ordunun Kurmay Subayları olarak görevliydi.
1909 23 Nisan gecesi hareket Ordusu Mahmut Şevket Paşa’nın fonografla kaydedilen tek yüzlü taş plaklardaki konuşması şöyleydi:
“Kardeşler!
Yüz binlerin kanı pahasına elde edilen meşrutiyetimizi mahvedip namusumuzu payimal edenlere karşı payitaht ve makarrı Hilafet bizden medet bekliyor!”
(Abdülhamit için baykuş diye hitap ediyor. Oysa yola çıkarken askerleri Padişahı kurtaracağız diye kandırıyor)
Nihayet çatışmalar başlıyor. 50-60 kişi hareket Ordusundan ve 400 kişi isyancılardan ölüyor ve yüzlercesi yaralanıyor. Yeşilköy’de toplanan heyete soruluyor: Abdülhamit’in hallini isteyenler kalksın.. Kalkmayanlara silahlı Talat paşa sert sert bakınca hepsi kalkıyor. Sait Paşa: Talat Bey oğlum, biraz da şu tarafa nazar buyurun!? şeklindeki uyarısı espri konusu oluyor.
Kısaca 31 Mart’ı İttihatçı Sabataistler tezgâhlıyor ve bir ihtilale bahane hazırlanıyor. Ermeni ve Rum azınlıkları, bazı medrese ve tekke mensuplarını da bunlar kullanıp kışkırtıyor. Osmanlı’nın azınlıkları sürekli hoş tutması ve geniş haklar tanıması başına bela oluyor ve merhametten maraz doğuyor.
Sultan Fatih İstanbul’u aldığında Yahudi ve Rum azınlıklara her türlü imkân ve imtiyazı sağladığı biliniyor. Fatih’ten sonra İstanbul’a 25 bin kadar Müslüman Türk yerleştiriliyor. 1477 Osmanlı kayıtlarında İstanbul’da; 8500 hane Müslüman Türk, 3500 hane Rum-Ortodoks, 2000 hane Yahudi ve 1500 hane de diğer azınlıkların yaşadığı tespit ediliyor. Buna göre o tarihteki İstanbul’un nüfusu 60-70 bin civarında bulunuyor.
Siyonizmin güdümündeki ABD Türkiye’yi AB’ye niye sokmak istiyor
Türkiye’yi Avrupa’da eritmek ve onun ötesinde Türkiye ile de Avrupa’yı sulandırmak bir Amerikan projesidir. Politikanın ötesinde bu Siyonizmin bir hedefidir. Bunu ilk defa açıklıkla dile getirenlerden birisi eski Almanya başbakanlarından Helmut Schmidt’tir. Helmut Schmidt, Türkiye’nin Avrupa Birliği perspektifinin ve yöneliminin aslında bir Amerikan projesi olduğunu belirtmiştir. Bernard Kouchner de zannederim aynı şeyleri söylemişti. Gerçekten de Türkiye’nin Avrupa Birliği istikameti bir Amerikan projesi midir ve öyleyse bunun arkasından ne elde etmek istemektedir? Soğuk Savaşın sonlarına doğru Amerikalılar Avrupa Birliği’nin esnekliğini kaybederek ABD karşısına bağımsız bir güç olarak çıkmasından endişe ediyordu. Özellikle siyasi birliğini temin etmesinden endişe ediyorlardı. Zira de Gaulle’ün temsil ettiği Avrupacı yaklaşım ABD’den bağımsız yekpare bir Avrupa’yı düşlüyordu. İngiltere ise bu tasavvura ne coğrafi ne de siyasi olarak uyuyordu. Tarihi nedenlerden ötürü İngiltere ile ABD arasında kopmaz bir bağlantı bulunuyordu ve işte bu yüzden İngiltere’nin AB üyeliği çok sancılı bir süreçle gerçekleşebiliyordu. Zira, İngiltere üzerinden AB, bir şekilde ABD’ye bağımlı hale geliyordu. Kararlarında bağımsızlığını koruyamıyordu. Türkiye’nin üyeliği ise İngiltere’den sonra, AB’yi sulandırma işlevinin ikinci ayağını temsil ediyordu.
Amerikalılar AB’yi sulandırması ve Siyonizmin kontrolünde kalması için Türkiye’nin AB içinde yer almasını savunuyordu. Türkiye’nin bu hususta iki işlevi daha bulunuyordu. İkisinde de anahtar değil kilit rolü görüyor ve tıkayıcı bir görev yürütüyordu. Türkiye’nin AB eğilimi AB’nin gelişimini aksatıyor. Özellikle de siyasi birliğine zarar verecek boyutlar taşıyordu. Bu nedenle Türkiye’nin AB’ye katılımı AB projesi olmaktan ziyade bir Amerikan projesi olarak okunması gerekiyordu. Türkiye’nin Avrupa vadilerinde kaybolmasının ikinci nedeni de İslâm dünyasını başsız bırakma amacını taşıyordu. Tam da bu nedenden dolayı, bazıları Türkiye’nin AB istikametini aynı zamanda bir İran projesi olarak gösteriyordu. Hatemi’den bugünkü liderlere kadar hemen hemen bütün İranlı liderler Türkiye’nin AB üyelik perspektifini destekliyordu. Dolayısıyla Türkiye’nin ortada ve bağımsız durmasıyla birlikte hem AB hem de Ortadoğu kilitli kalıyordu.
Türkiye’ye dair ikinci Amerikan projesi de ideolojik olarak Türkiye’nin İslâm âlemine Batıcı bir model sunmasıdır. Obama’nın seçimi de en modern ve laik İslâm ülkesi olarak Türkiye’den taraftır. David Furum ve Richard Perle gibi Siyonist Yahudi teorisyenleri bazı ortak kitaplarında, “ABD’nin 50 yıllık politikasının İslâm dünyasında Türkiye modelini yaymak ve tamim etmek olduğunu” yazmışlardır. Hatta Nasır’dan Suharto ve Saddam’a kadar bütün denemelerin aslında bir Türkiye kopyalanmasından ibaret olduğunu itiraftan sakınmamışlardır.”[4]
Çünkü Türkiye’nin AB’nin bir vilayeti ve nihayet İsrail’in eyaleti olması, İran’ı rakipsiz bırakacağı ve İslam Dünyasının tabii liderliği konumuna taşıyacağı düşünülüyordu.
Sabataizm Ve Kültür İstilası
Ülkemizdeki kültür yozlaşmasının en önemli faktörlerinden olan “Dönmelik” bilinmeden, sorunlarımıza köklü çözümler üretmek mümkün değildir.
Öncelikle ve özellikle belirtelim ki iyi ahlak ve aklı selim sahibi olan, ülkemiz ve milletimiz aleyhinde bulunmayan Yahudilerle iyi geçinmek ve onların temel hak ve hürriyetlerine gözetmek, hem insani hem de İslâmi bir görevdir ve böylesi dürüst olan diğer azınlık vatandaşlarımıza karşı da aynı iyi niyet beslenmektedir.
Ancak hem Osmanlı’nın yıkılışı ve özellikle İstanbul ve İzmir başta, bütün ülkemizin işgali sırasında, hem Kurtuluş Savaşı esnasında, hem de Cumhuriyet sonrasında bu azınlıkların bir kısmının önce açık hıyanetleri, sonra masonluk yoluyla siyasal, sosyal ve ekonomik hayatımızdaki gizli ve kirli etkinlikleri de inkar edilemez bir gerçektir. Ve bu durum hala milletimize duyurulması ve uyarılması gereken ciddi bir tehdit ve tehlikedir.
İşte “SABATAYİZM” de bu bağlamda ele alınması ve halkımıza anlatılması gereken çok sinsi bir harekettir. Sabatayizm’in özü Yahudi dönmeliğidir. “Dönme”lik, bizim milletimize karşı “Yahudiliği terk edip İslâm’a girmiş, adlarımızı ve adetlerimizi benimseyip Türkleşmiş, Yahudilikten dönme Müslümanlar” şeklinde görünür ve gösterilir. Ama kendi aralarında “Sakın ha! Yahudilikten dönme! Kişisel menfaatlerimiz ve kutsal hedeflerimiz için, zahirde Müslüman görün, ama aslını ve amacını terk etme!” felsefesi güdülmektedir. Yani bunlar İbni Sebe’nin çağdaş örnekleridir. “Sabbataizm-Dönmelik” ülkemizde şöyle gelişmiştir: Sabbatay Sevi, simsarlık, tefecilik, ve tacirlik yapan ve çevresinde kendisine Kara Menteş lakabı takılan Mordahay Sevi adlı bir Yahudinin çocuğu olarak, 1626 yılında İzmir’de doğdu. Dindar bir Yahudi olan annesinin isteği üzerine Sabbatay Sevi haham oldu ve İzmir Sinagok’unun meşhur hahamı İshak Dolba’dan Tevrat ve Telmut okudu ve Kabbalist sırlara vakıf oldu. 1648 yılında kendisini “Beklenen Mesih” ilan etti. İzmir haham başı Josef Eskopa buna karşı geldi ise de, söz dinlemedi. Yahudiler çoğunlukla onu “MESİH” – Yahudi ve Hıristiyanların beklediği kurtarıcı olarak kabullendiler. Ve böylece Sabbatay Sevi için artık maceralı bir hayat başlamıştı.
Sabbatay 1650’de İstanbul’a oradan Selanik’e gitti. Daha sonra Atina’ya geçti. 1659 yılında tekrar İstanbul’a ve İzmir’e döndü. Gittiği her yerde, “büyük kurtarıcı” olarak karşılanıyor, saygı görüyor ve destekleniyordu. 1662 yılında Mısır’a ve Kudüs’e gitti. İzmir’e dönüşünde Yahudi geleneğine göre törenle taç giydi ve kendisini “Büyük Kurtarıcı” ilan edip dünyayı 38 müridi arasında bölüştürdü ve bir bildiri yayınladı. Sabbatay Sevi’yi ziyaret için Poyonya’dan, Almanya’dan, Akdeniz Adalarından Yahudiler İzmir’e gelmeğe başladı.
Bu tehlikeli gelişmeler üzerine Osmanlı Devleti duruma el koydu ve Sadrazam Köprülü Fazıl Ahmet Paşa 1666 yılında, Sabbatay sevi’yi tutuklatıp İstanbul’a getirtti ve Zindan kapısında hapsetti. Sonra Aydos’a sürgün edildi. Sultan IV . Mehmet’in emriyle Edirne Sarayında yargılanıp idama mahkum edildi. Bunun üzerine “Şeytani vesvese ve heveslerden kurtulduğunu ve araştırmaları sonucu gerçeği bulup Müslüman olduğunu” açıkladı ve Mehmet Aziz adını alarak serbest bırakıldı. Böylece “Dönme”lik devri başladı. Müritleri de onun talimatıyla Müslüman olup Türk isimleri aldılar. Müslüman olduktan ve serbest bırakıldıktan sonra daha eski ve sinsi faaliyetlerini devam ettirdi. “Osmanlı-İslâm Devleti’ni yıkma, yerine Yahudi İmparatorluğunu kurma” hayal ve hevesinden vazgeçmedi. Üstelik kendisi ve avenesi artık Müslüman geçindiği için, daha tehlikeli bir hale geldi. Bunun üzerine, tekrar Arnavutluk’a sürgün edildi ve 1675 yılında İlgün şehrinde öldü.[5] İşte bu Sabatayizm/Dönmelik düşüncesini benimseyen Yahudiler 3 asırdır bu geleneği günümüze kadar sürdürdü. Görünüşte Müslüman ve Türk gibi davranmaya, ama gerçekte gizli ve tehlikeli Kabbalist ve Siyonist planlarını uygulamaya çalışan bu dönemler, ticaretten siyasete, sinema, tiyatro ve televizyondan ekonomiye, gazete ve dergicilikten devrimciliğe, yüksek bürokrasiden dış işlerine kadar, ülkemizdeki her sahada yetkili konuma geldi.
Evet “Sabbataycılık Yahudilik içinden çıkan dini ve siyasi amaçlı bir harekettir, temel esasları ve düşünce yapısı, Yahudi tarihi için vazgeçilmez bir kaynak olan “Zohar”a dayanmaktadır.” [6]
Zohar, Kabbala felsefesinin önemli bir kitabıdır. 13 y.y. İspanya’da yaşayan ve mutedil Musevi hahamları tarafından dışlanan Moiz de Leon adlı sapık Yahudi mistiği tarafından aramca hazırlanmıştır.[7]
Kabbala ise, bazı sapık Yahudi hahamlarının şeytanla ilişki kurması sonucu edindikleri gizli ve kirli sırlar öğretisidir.
Şeytanı ve insanı ilahlaştıran, sihir ve rumuzlu işaretlerle gelecekle ilgili haber verme safsatasına dayanan ve Yahudilerin başka insanlara hakimiyet kurmasını amaçlayan bozuk bir düşünce sistemidir.[8]
“Sabbatay Sevi, başlattığı hareketin ilk zamanlarında, Yahudilikteki, bazı inançları değiştirmiş olmakla beraber, günlük dualarda yine Yahudiliğe bağlı kalmıştı. Seferad ritüellerinin benimsediği bu dualara sadece bazı eklemeler yaptı. Ancak cemaat üyeleri her zaman bu duaları gizlice tatbik ettiler. Kendi camiaları dışında, daime Müslüman oldukları inancını insanlara benimsetmeğe çalıştılar, ki buda bizzat Sabbatay’ın emridir.”[9]
Osmanlı’da Tanzimat’la başlayan batılılaşma ve batma sürecini hızlandıran “İttihat ve Terakki”nin kurulmasıyla beraber Sabbataycıların özellikle siyasi rolleri belirginleşti. Genellikle, o dönemdeki diğer etnik unsurlara göre, ticari ilişkileri nedeni ile batı ülkelerine ve onların kültürlerine (daha fazla) ilgi gösteren Sabbataycı (Dönme) cemaatler, politik mücadelelerini, özellikle Fransa Devrimiyle özdeşleşen “Hürriyet, Kardeşlik ve Eşitlik” düşüncelerinde somutlaştırdılar. Sabbataycı topluluklarda dini yapının giderek etkisini yitirmesi, gurup üyelerini yeni arayışlara ittiğinden bunların MASON’luğa ve MELAMİLİK’e karşı gösterdikleri ilgi bizi şaşırtmamalıdır. Nitekim adı geçen organizasyonlarda üst kademelere kadar gelmeleri bunun örneğidir.”[10]
Özellikle, Osmanlı İmparatorluğunun yıkılış döneminde “Sabataycı aydınlar için Masonluk sosyalleştikleri bir örgüttü.”[11]
Yani artık Sabataist dönmelerin yeni dini Siyonizm, tarikatları ise Masonluk olmuştu.
Dönemin askeri ve sivil yüksekokullarına ve kolejler gibi özel eğitim kurumlarına sızan bu Sabataist dönmeler, genç beyinleri kirletmeye başladılar ve ülke yönetiminin kozmopolit bir zümrenin eline geçmesine zemin hazırladılar.
Sabataycı dönmeler, Müslüman görünmenin verdiği münafıklık ve kolaylıkla, zamanla Bektaşilik, Mevlevilik ve Melamilik gibi İslâmi tarikatlara da sızarak, hem bunların yozlaşmasına, hem de masonluğun bir yan kuruluşu gibi çalışmalarına sebep olmuşlardır.
Sabataycı dönmeler daha önce İttihat ve Terakki ve Jön Türk hareketlerine yön verdikleri gibi modern Türkiye’nin kuruluşu sırasında Kemalist ideolojiyi yozlaştıran ve Atatürkçülük kılıfına sığınan kişiler arasında “Sabataycı kökenli aydınların sayısı belirgin olarak dikkat çekmektedir. Zamanla bu cemaat üyeleri içinden gelen kişiler Türkiye’nin toplumsal yaşamında da etkili olmayı başarmışlardır.”[12]
1924 Mübadele anlaşması sonucu Selanik’ten İzmir ve İstanbul başta, Türkiye’nin illerine gelen Sabataycı dönmelerin özellikle, Yahudi mahallelerine yerleşmeleri dikkat çekicidir. Ayrıca 2. Dünya Savaşından sonra Sabataycıların bir kısmı İsrail’e göç etmiştir.
Siyonist düşünceyi hararetle savunan Cumhuriyet dönemi Sabataycı dönmelerinden Cavit Bey, Gazeteci Ahmet Emin Yalman gibilerin İsrail’in kurulmasını ve Türkiye’nin İsrail’i resmen tanıyan ilk Müslüman ülke olmasını ısrarla desteklemeleri boşuna değildir. Öyle ki, bizzat Yahudi olan kimseler bile Siyonist İsrail konusunda bu dönemler kadar istekli ve ateşli görünmemişlerdir.
Hiçbir dinde ve düzende asla izin verilmeyen, “birbirlerine nikâhı düşmeyen aile fertleri ve yakın akrabaları da dâhil, her türlü serbest seksin kendi aralarında yaygın olduğu söylenen[13] ve şeytanın müritlerinden başkasının asla tevessül edemeyeceği bu çirkin ilişkileri bazı nüshaları hala İsrail’de bulunan uydurma Tanah kitabındaki ayetlere dayandırdıkları bilinen Sabataycı dönmeler, önce Selanik’te sonra İstanbul, İzmir ve diğer şehirlerde ilk genel evlerini açan ve kendi kadınlarını ve kızlarını buralara sermaye yapan kimselerdir. Bununla para kazanmaktan da öte Müslüman Türkün ahlak ve aile yapısını tahribe yönelmişlerdir.
“Evet, Ben Selanikliyim” kitabının yazarı olan Ilgaz Zorlu ise halen İstanbul da yaşayan bir Sabataist’tir. Ve kendi okuluna yazılan Atatürk’ün de ilk öğretmenliğini yapan Şemsi Efendinin torunlarından birisidir.
[1] Dönmeler (Sabataistler) Tarihi. Prof. Abdurrahman Küçük. Berikan yy. Ankara 2010. sh: 54-64
[2] Sabataist Ermişler. Matt Goldish. Çevri: Levent Göktem. Kırmızıkedi yy. Eylül 2011 sh: 192-203
[3] Bak: Tarihin Esrarengiz Sayfası–Dönmeler, Ahmet ALMAZ–Kültür yayıncılık–Eylül 2002, Syf.139-141
[4] Bak: Mustafa Özcan / Milli Gazete / 11 04 2009
[5] Meydan Larousse Sabah Yayını C.17, Sh.162
[6] Ilgaz Zorlu, evet Ben Selanikliyim. Sh.8
[7] Meydan Larousse C.20, Sh.501
[8] Bilgi İçin: Prof. Abdurrahman Küçük. Dönmeler Tarihi. Sh: 113-117
[9] Ilgaz Zorlu, Sh.14
[10] A.G.E. Sh.45
[11] A.G.E. Sh.59
[12] Ilgaz Zorlu, Evet Ben Selanikliyim, Sh.8
[13] Ilgaz Zorlu, A.G.E., Sh.51
CÜBBELİ AHMET “BEL’AM”CIK’I VE MAHMUT EFENDİ YAKINLARINA UYARI!
FETULLAH GÜLEN DOSYASI
FİLİSTİN’DE; BÜYÜK BAYRAMIN BÜYÜLÜ BAŞLANGICI VE ZEKİ GEÇKİL’İN ŞARLATANLIĞI
FİLİSTİN’DE; BÜYÜK BAYRAMIN BÜYÜLÜ BAŞLANGICI VE ZEKİ GEÇKİL’İN ŞARLATANLIĞI
Dünyanın Fikri Değişimi Türkiye’den, FİİLİ DEĞİŞİMİ İSE FİLİSTİN’DEN BAŞLAMIŞTIR!
OĞUZHAN ASİLTÜRK’ÜN ERBAKAN’A İFTİRALARI
KUR’AN’A TERCÜMAN, OLDUM KOVULDUM! (ŞİİR)
KUR’AN’A TERCÜMAN, OLDUM KOVULDUM! (ŞİİR)
AKGÜLÜMÜZ!.. (ŞİİR)
DEVLET VE HÜKÜMET YETKİLİLERİNİN VE DİĞER İLGİLİLERİN DİKKATİNE!..
Ya Rabbi içimde, aşkın söndürme Gönlümü Zatından, gayrı döndürme Eli boş iflasla, kabre gömdürme Herkes…
Kur’an’ın va’dini, tamamla Ya Rabb Haşreyle en büyük, İmam’la Ya Rabb Zulm kiri yıkanmaz, hamamla Ya…
Çok sarsıcı ve ibret verici bir makale olmuş. Allah razı olsun. Cenab-ı Hak, her türlü…
İnsanların hayırlısı insanlara faydası dokunandır” hadisine muhatap ve muvaffak eyle Allah’ım. Ya Rabbi sürekli…
Yetişsin nusretin ne olur Ya Rab Hainler kan döker, gözleri doymaz Kahreyle bekletme, zalimi Ya…
Oysa, düşmanın stratejisini, Siyonizm’in hilesini ve hedefini savaştan önce öğrenen bilge ve cesur bir Lider…
Riyakâr kınadı, boş laf sıkıldı Bu münafıklıktan, artık bıkıldı Gör; sahtekârlıkta, hazık1 değil mi Gazze…
Böylece) Münafıklık yapanların da (açığa çıkarılıp) bilinmesi ve belirlenmesi içindir ki, onlara: "Gelin, Allah'ın yolunda…
"(Ey Resulüm!) Eğer Sen onlara emrettiğin takdirde, (cihad için hemen sefere) çıkacaklarına dair (münafıklar) yeminlerinin olanca gücüyle Allah'a and içmektedirler.…
ABD, TERBİYE EDİLMEMİŞ BİR AYGIRDIR. ABD, KAĞIT GİBİ PARÇALANACAKTIR! Prof.Dr. NECMETTİN ERBAKAN ABD, Büyük İsrail'in…