Çocuklarımız, Allah’ın bize bir emaneti, evlerimizin şenliği, ailelerimizin nesil garantisi oldukları kadar, aynı zamanda millet olarak geleceğimizin de güvencesi konumundadır. Onları hangi heves ve hedeflerle doyurup olgunlaştıracak ve nasıl bir ahlak ve anlayış aşılayacak olursak, kendimize, ailemize ve milletimize öyle bir gelecek hazırlayacağımız da açıktır. Tamamen dünyevi hesaplar ve maddi kıstaslarla terbiye edilen, bu maksatla eğitilip öğretilen çocukların… Allah’tan, Kur’an’dan, kutsallarından ve yaratılış amaçlarından habersiz ve ilgisiz yetiştirilen çocukların, ileride inançlı, vicdanlı, duyarlı ve yararlı olmalarını beklemek boşunadır. Bugün en örtülü hırsızlıkları, en düşük ahlaksızlıkları, en büyük haksızlık ve katliamları, İslam’a ve insanlığa vatanımıza ve milli çıkarlarımıza aykırı en ürkütücü hıyanet ve kumpasları; en yüksekokullarda okumuş, en örnek dini cemaat ve tarikatlar içinde bulunmuş insanların yaptığını görmek, bazılarına şaşırtıcı gelse de, aslında bunlar doğal sonuçlardır, çünkü oldukça yaygın ama o kadar da yanlış bir “çocuğa bakış açısının ve yetiştirme tarzının” acı meyveleri toplanmaktadır.
Bebeklerimizin gençliğimizi, gençliğimizin ise geleceğimizi ve daha da ötesi ahiretimizi şekillendireceği gerçeği unutularak, hiçbir ideal ve iddia sahibi olmayan, kutsalları, hatta yakın akrabaları için bile “fedakârlıkta bulunmayı ahmaklık” sayan, kendisi ve ailesi dışında risk almaya ve tehlikeye atılmaya değer hiçbir şey bulunmadığı kanaatiyle büyütülüp beyni sulanan nesiller oluşturarak, dünyada huzur ve emniyete, ahirette ise cennete ulaşacağını sananlar elbette aldanmaktadır. Bir zamanlar; vatanına, milli namus ve onuruna, inancına ve İslam davasına, gerekirse seve seve “KURBAN OLMAK” şuuru ve sorumluluğu ile ruhu doyurulan ve kulağına ninniler okunan ve bunun için askere giderken kurbanlık koç gibi kınalar yakılan çocukların yerini: şimdi sözde en şuurlu ailelerde bile, “her okulda ve sınıfta ille de en seçkin talebeler arasında bulunması için sürekli ders ve test manyağına çevrilen, en prestijli üniversiteleri kazanmaları için teşvik edilen; ama bu arada dini bilgileri öğrenip ibadetlerini yerine getirmelerinin performansını düşüreceği ve zihnini güdükleştireceği düşünülen ve uzak durması öğütlenen ve hele insani ve İslami amaçlar taşıyan, milli ve manevi sorunlara çözüm arayan parti ve derneklerle uğraşmalarının, sorumluluk bilinciyle mitinglere ve gösterilere katılmalarının tehlikeli ve gereksiz bir girişim olduğu öğütlenen” böylece sadece konuşup dolaşan ROBOT’lar almıştır. İşte bu yüzdendir ki, Asrı Sadette Hz. Üsame’ler 19 yaşında ordu komutanı (Genelkurmay Başkanı) yapılırken, Sultan Mehmetler 21 yaşında Fatih olup yepyeni çağlar açarken, şimdi 20 yaşına girmeden askerlik bile yapamayacağı, 30 yaşından önce evlense hanımına ve yuvasına sahip çıkamayacağı düşünülen gençler çoğalmaktadır. Ama bunun yanında 17 yaşında Gemicilik Filosuna sahip olan şanslı yavrucuklar da vardır!..
Kırşehir Esnaf Odaları Emekli Başkanı muhterem büyüğümüz: “Üniversiteyi bitirip Ankara’da yüksek bir bürokratik makama gelen oğlunun, Devlet Malzeme Ofisi’ne ait sarı renkli resmi zarf içinde kendisine gönderdiği mektubu hiç açmadan ve üzerine “milyonların hakkı bulunan devlet zarfıyla bana gönderilen özel mektubu okumuyorum ve böyle bir evlat tanımıyorum!” yazarak geri yolladığını anlatmıştı.
Bugün ise postal kutularında ve soğutucu raflarında saklanan milyonlarca haram ve haksız paranın nasıl aklanacağını gizli şifreli özel telefonlarla birbirine soran muhteşem Babaların ve mübarek oğulların nasıl “KUTSANDIĞINA” ibretle ve hayretle şahit olunmaktadır. Çünkü “Kurban evlat”tan “kutsal çocuk” mantığına kayılmıştır. 10 yaşında porno izlemeye, 11 yaşında bonzai çekmeye, 12 yaşında hırsızlık etmeye, 13 yaşında çete kurup yönetmeye ve annesini dövmeye, 14 yaşında kız ve erkek arkadaşlarıyla eve gelip aynı odalarda geceledikleri için kendileriyle gurur duyan anne-babalarınca övgüler dizilmeye, 15 yaşında gebe kalıp çocuk düşürmeye, 16 yaşında dağa çıkıp büyük Kürdistan için mücadele vermeye, 19 yaşında “gerilla reisi” olarak Türk ordusuna baskınlar düzenlemeye, 25’inde PKK partisinin eş başkanı seçilmeye, 30’unda meclise girip “TC”(!)ye rest çekmeye başlayan “kutsal çocuk”ların çoğaldığı bir ülkede, 17 yaşında Gemicilik Filosu kuran kahraman evlatlarımız elbette gurur kaynağımız ve yüz akımızdır(!)
Siyonist Yahudi kabalistler; Hıristiyanlığı, İslamlığı ve tüm insanlığı, bütün dini ve ahlaki değerlerden koparıp; “gelişmiş hayvan olduklarını, güçlülerin zayıfları yok etmesinin doğallığını ve tüm ahlaki ve ailevi kuralların çağdışılığını” aşılamak ve dünyayı “iki ayaklı hayvan köleler olarak” avuçlarına almak üzere Yahudi Hahamı Darwin’e “İnsan ve hayvanların aynı kökten türedikleri ve sonunda maymundan insana evrildikleri” safsatasını yazdırıp bilimsel gerçek diye dayatmışlardı. Hitler Faşizminin “Üstün (Ari) ırk” saplantısının ve diğer “ırkçı ve kafatasçı sapkınlıkların” da fikri temelini oluşturan bu asılsız ve kasıtlı yalanlar ne tesadüf ki, Darwin’in kuzeni Francis Galton ve yine Darwin’in oğlu Leonard Darwin gibi diğer Yahudi kökenli İngiliz vatandaşı sahte bilim adamlarınca yaygınlaştırılıp kurumsallaştırılmıştı. Leonard Darwin “Ojeni-Sağlıklı doğum” teorisiyle, “İngiliz ırkının ve Avrupa halklarının ıslahı için, tüm zayıf, sakat ve hastalıklı kimselerin imhasını ve sadece seçkin-asil kanı taşıyanların evlenmesi yasasını” hazırlatmış bu arada hem Darwin Yahudisi hem de takipçileri: “Türklerin, bazı Asyalı kavimleri ve Zencileri, henüz evrilmemiş maymun-insan arası (yarı hayvan) türleri” saymışlardı. Ülkemizde bile hala bu safsata ve sapkınlıkları bilim diye okutan ve savunan, Darwinist Ulusalcıların ve bazı kafatasçı ırkçıların hazırladığı gençlik, bugünkü sefalet ve rezaletlerin temelini oluşturmaktaydı.
Kalabalık Psikolojisi ve Basitlik Karakteri, Bir Ur Gibi Toplumu Kuşatmaktadır!
Allah’ın yüceliğini hakkıyla kavrayan bir insan yaptığı işlerin her aşamasında yüksek bir ahlak ortaya koyacaktır. Ancak “basitlik” insanı, Kur’an ahlakına uygun bir yaşam şeklinden tamamen uzaklaştırır. Peygamberimiz (sav) “Edepsizlik ve çirkin sözün girdiği yer çirkinleşir” (Tirmizi, Birr 47) buyurmaktadır. Bu hadiste bildirildiği gibi gafil bir ruh haliyle yaşayan insanın hayatına da günahlar ve karmaşa hâkim olacaktır. Bulunduğu yerler çözümsüzlüklerin yaşandığı, konuların bir türlü başarılamadığı, gerilime müsait ve huzursuz ortamlara dönüşüp kalacaktır. Ancak burada “batıl basitlik dininin” çok önemli bir özelliği daha ortaya çıkmaktadır: Basitlik tek başına yaşanamayacaktır, bu kişilerin bu kirli kültürlerini sergileyebildikleri arkadaşlarına, yani kendileri gibi aynı basit ve fasit kültürün içindeki gafil insan topluluklarına ihtiyaç vardır.
“Basit insan” denilince genel olarak görgü kurallarından habersiz, cahil, bilgisiz, nerede nasıl hareket edeceğini, neler söyleyeceğini bilmeyen, ölçüsüz ve törpüsüz bir insan modeli hatırlanır. Oysa bizim anlatacağımız konu halk arasında kullanılan anlamdaki “basitlik” değil, din ahlakına göre basitliğin nasıl bir ruh hali olduğunu vurgulamaktır. Burada ele alınacak olan basitlik, bilinen anlamından çok daha köklü ve derin bir hastalıktır. Ve insanı dünyada zillet ve cehalete, ahirette ise cehenneme sürükleyebilecek büyük bir ruh hamlığıdır.
Basitlik; insanın, ruhunu Kur’an ahlakına ve İslam ahkâmına uygun bir şekilde yoğurmaması, Allah’a yakın olma ve O’nun rızasını kazanma konusunda istekli olmaması sonucunda, davranış ve düşünce biçiminde meydana gelen yüzeysel ve sahte tavırlardır. Bu yüzeysellik, insanın, Allah’ın gücünün sınırsızlığını, kendi etrafında ve dünya çapında meydana gelen olaylardaki hikmetli mesajları ve yaşamın gerçek manasını anlamada zayıf bir kavrayışa sahip olması ve ilgisiz davranması şeklinde ortaya çıkmaktadır.
Basitlik, kimi insanlar tarafından hayat şekli olarak yaşanan ve temelde içteki basitlikten kaynaklanan tavır düşünce ve konuşma bozukluklarıdır. Ancak basitlikle yanlış bir takım algıları karıştırmamalıdır. İnsanların samimiyetlerinden kaynaklanan doğal tavırları basitlik sayılmaz, doğallığın kendine göre bir güzelliği, derinliği ve etkileyiciliği vardır. Dolayısıyla basitlikten sakınmak doğallığı kısıtlamak şeklinde anlaşılmamalıdır. Basitlik bunlardan farklıdır; doğallık gibi safiyet samimiyetten ziyade; şuur kapalılığından, din ahlakından uzaklaşmaktan, yüce değer ve hedefleri bırakıp yüzeysel ve magazinsel konulara kapılmaktan kaynaklanır. Cahiliye toplumlarında kimi insanlar basitlikten sakınmanın yolunun sahte bir asalet anlayışı olduğunu sanırlar. Bu suni ve sahte asaletin gereğinin de; soğuk ve resmi davranmak, yapmacık tavırlar takınmak, kibarlaşmak olduğunu zannedip gaflet ve gurura kapılmaktadır.
Basitliğe yol açan başlıca nedenler ise şunlardır:
Allah’ı unutarak insanları ve çıkarlarını ön planda tutmak
Basitlik denilince insanların büyük çoğunluğunun zihninde; konuşması bozuk, gülüşleri ve tavırları estetikten uzak, güçlü bir kişiliği olmayan insanlar canlanır. Oysa basitlik bunların yanı sıra çok daha geniş bir anlam taşır. Basitlik yalnızca görgüden ve nezaketten uzak tavırları kapsayan bir kavram değil, Allah’ın kadrini hakkıyla takdir edememekten kaynaklanan bir ahlak yozlaşmasıdır. Dolayısıyla böyle bir karaktere sahip insanın mutlaka abartılı tavırlar sergilemesini beklemek de yanlıştır. Bir kişinin insanlardan korkması, makam ve menfaat umması, onların rızalarını kaybetme endişesi taşıması, onların sevgisini ve hoşnutluğunu kazanmayı Allah’ın sevgisine ve hoşnutluğundan daha önemli sayması, bunların yanı sıra bir kişinin karşısına çıkan olumsuz olayların Allah’ın kontrolünde olduğunu unutarak paniğe kapılması, yakınması, öfkelenip telaşlanması da basitlik karakterinin yansımalarıdır.
Kur’an’da bildirilen; “Ey Şuayb” dediler. “Senin söylediklerinin çoğunu biz ‘kavrayıp anlamıyoruz’. Doğrusu biz seni içimizde zayıf biri görüyoruz. Eğer yakın-çevren olmasaydı, gerçekten seni taşa tutar-öldürürdük. Sen bize karşı güçlü ve üstün değilsin” (Hud Suresi, 91) ayeti bu tiplerin karakterini anlatmaktadır.
Gafil ve maddi (hayvani) bir hayat yaşamak
Gaflet; insanların, Rabbimiz’in varlığını unutarak, ölümü ve ahiret gerçeğini hiçe sayarak, dünyevi istek ve tutkularına uyup bunlarla uğraşmaları sonucunda Allah’ın yüce emirlerini uygulamaktan uzaklaşmalarıdır. Allah’ın “Onlar, dünya hayatından (yalnızca) dışta olanı bilirler (maddi şeylerle avunup oyalanır). Ahiretten ise gafil olanlardır” (Rum Suresi, 7) ayetinde bildirdiği gibi olayları sadece dıştan görünen yönleriyle bakmakta olanlar, Allah’ın bu olaylar üzerindeki mutlak hâkimiyetini düşünmeden yüzeysel bir bakış açısıyla yaşamayı kendileri için bir kültür (hayat tarzı) haline sokanlar, basit ve bayağı insanlardır. Yaratıcımız olan Allah’ın büyüklüğünü, gücünün ve hâkimiyetinin sınırsızlığını gerektiği gibi kavrayamamış olmaları, onların, bu cahil ve basit kültürü yaşama konusunda çirkin bir cesaret kazanmalarına sebep olmaktadır.
Hayatlarında yüksek idealleri bulunmamak
Müslümanlar dünyada farklı kültür ve kökenden herkesin huzur içinde yaşayacağı bir Adil Düzen’i kurma gayretiyle birlikte ahirete yönelik de büyük idealleri olan insanlardır. Bu ideallerin başında ahirette Allah’ın iman edenler için hazırladığı cennete girme isteği yer alır. Ancak bunun üstündeki yegâne idealleri Allah’ın kendilerinden razı olmasıdır.
“Allah, mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara içinde ebedi kalmak üzere, altından ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde güzel meskenler vaat etmiş (bulunmaktadır). Allah’tan olan asıl hoşnutluk ise en büyük (karşılık ve mükâfattır).” (Tevbe Suresi, 72)
Cennet, nefsin arzu ettiği her türlü nimeti içinde barındıran kusursuz bir mekândır. İslam ahkâmını ve Kur’an ahlakını yaşayan bir insanın içinde yaşamayı tutkuyla arzuladığı, kavuşmak için çaba harcadığı sonsuz bir güzellikler vatanıdır. Ancak ayette de bildirildiği gibi bir mümin için sonsuz güç sahibi Rabbimiz’i razı etmek her şeyin üzerindeki bir mutluluk kaynağıdır. Bu amaç doğrultusunda bir Müslüman kendisini her an daha güzel ahlaklı ve ahirete hazırlıklı olacağı şekilde olgunlaştırır, insani özelliklerini ise daha güçlü ve kaliteli hale getirmek için hedefini her geçen gün biraz daha yükseğe çıkarır. Bu bağlamda Hakkın hâkim olması Adil Düzenin kurulması için çabalarını sürekli artırır. Bu nedenle samimi bir Müslüman kendini hiçbir konuda yeterli saymayacak, ilmü irfanını, ahlakını, alışkanlıklarını, davranış kurallarını ve hayat tarzını Kur’an’a ve Resulüllah’a göre değiştirmekten ya da geliştirmekten sakınmayacaktır.
Eğitim ve yetiştirilme tarzının kişiyi basitlik kültürüyle yoğurması
İnsanların kendi aile çevrelerinden, yakın ilişki içinde oldukları arkadaş ekiplerinden, ya da içinde yaşadıkları sosyal çevreden aldıkları telkinlerin de, basitliğin kültürünü yaşamalarında önemli bir etkisi vardır. Aile ortamından başlayarak okul ve arkadaş ortamı ile devam eden eğitim sırasında kişinin çevresindeki insanlardan öğrendiği düşünce ve davranış biçimleri tüm yaşamını etkisi altına almaktadır. Eğer bir insan cahiliye toplumu içinde yetişmişse ve kendisi de Kur’an ahlakını ve İslam ahkâmını öğrenip benimsememişse, o zaman çevresinden edindiği çirkin karakteri aynı şekilde yaşayacaktır. Özellikle çocukluk yıllarındaki gözlemlerin, bu karakterin yaşanmasındaki rolü çok fazladır. O çağda anne babasının, yakın akrabalarının ya da arkadaşlarının içinde yaşadığı kültür kişiyi derinden etkileyip belirli bir kalıba sokmaktadır. Henüz hiçbir şey bilmeyen bir çocuk çevresindeki insanlarda gördüğü iyi ve kötü her şeyi hafızasına almaktadır. Belli bir süre sonra da bunları taklit ederek benzer olaylar karşısında aynı tepkileri vermeye, aynı mimik ve konuşma tarzını kullanmaya başlamaktadır. Belli bir yaşa kadar arzuları, alışkanlıkları, davranışları hatta duyguları neredeyse bu kişilerin birer kopyası olmaktadır. Hatta kendisine yeni ve iyi bir şey öğretilmek istendiğinde hemen annesinden, babasından ya da yakın görüp kültürünü benimsediği başka bir kişiden böyle görmediğini öne sürerek haklı ve hayırlı bir davranışı uygulamaktan kaçınacaktır.
Allah Kur’an’da “(Onlar); hayır” dediler. “Biz atalarımızı böyle yaparlarken bulduk.” (Şuara Suresi, 74) ve “Ne zaman onlara: “Allah’ın indirdiklerine uyun” denilse, onlar: “Hayır, biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye (geleneğe) uyarız” derler. …” (Bakara Suresi, 170) ayetleriyle cahiliye insanlarının ve basitlik bağımlılarının körü körüne atalarının asılsız uygulamalarına uymakta ısrar ettiklerini açıklamaktadır.
Fasit tavırların ve basit davranışların bazıları:
Bakış açısındaki basitlik ve bayağılık
Bilindiği gibi insanların bakış açıları, sahip olduğu kişiliği ve yaşadığı kültürü yansıtır. Yüze gerçek anlamını veren bakışlar, kişinin içinde yaşadığı ruh halini, kültür düzeyini, kişiliğini, karakter yapısını teşhis etmede önemli bir etken sayılmaktadır. Allah’a imanı gerçek olan, içinde ahiret korkusu duyan, ihlâslı bir müminin bakışlarında derin bir tevazu, teslimiyet ve olgunluk göze çarpacaktır. Gözlerinde dünyevi tutkulardan uzak ve olgunluğa ulaşmış bir insanın mutmain olmuş bakışları okunacaktır. Allah’a iman ettiği, akıllı ve şuurlu bakışlarından açıkça anlaşılır. Peygamber Efendimiz (sav) bir hadisinde “Ölümü en çok hatırlayanı ve ölümden sonraki (hayatı) için en güzel şekilde hazırlananı (tanıyın ve örnek alın). İşte onlar en akıllı-şuurlu olanlardır” (İbni Mace, Cilt 10, Syf.540) şeklinde buyurmuştur.
Basitlik kültürüne ait sohbetlerin kısırlığı
Bakışlar gibi, bu kültürün içindeki kişiler arasında geçen konuşmalar da; gerek konusu, gerekse konuşma sırasında kullanılan ses tonu ve konuşma üslubu açısından içinde yaşadıkları ruh halini yansıtır. Örneğin basit insanlar basit konuları halletmek için gereğinden fazla zaman ayırmaktadır. Tek bir cümle ile çözülebilecek bir konuyu aralarında büyüterek saatlerce konuşup boşuna tartışmaktadır. Örneğin bu kültürü yaşayan bazı kadınlar çok iyi bildikleri halde yemeğin nasıl yapılacağı konusunda bitmek bilmeyen sohbetlere dalmaktadır. Aynı şekilde bu kültürü yaşayan erkekler arasında da bir araba markasının özellikleri, futbol sohbetleri gibi konular uzadıkça uzamaktadır.
İncir çekirdeğini doldurmayan basit içerikli konuşmalar yapan kişiler samimiyet adı altında son derece avami ve argo kelimeler hatta küfürler kullanmaktan sakınmamaktadır. Konuşma sırasında hayretlerini veya kınamalarını belli eden ses çıkışları yapmak, bahsi geçen kişileri küçümsediklerini, onlarla alay ettiklerini ifade eden ses tonları ve vurgulamalar kullanmak, basitlik kültürü içinde yaşayan insanlar için doğal konuşma şekli halini almıştır. Oysa dünya hayatı boyunca Kur’an’a uygun olmayan her hareketinden sorumlu olacağının bilincinde olan kişi kendisini hesap gününde utandırmayacak tavır ve konuşmalara odaklanır. Onu küçük düşürecek, basit bir insan konumuna sokacak konuşmalardan şiddetle kaçınır. Ancak basitliği kendisi için bir kültür haline getiren insanların bu tür endişeleri bulunmamaktadır.
Fasit (ifsat edici) ahlaklı basit insanların düşünce ufukları, ancak kendi kültürlerine ait sıradan konuları anlatacakları kadardır
Bu nedenle aynı kültürü yaşadıkları insanlarla çok yakın diyalog kurabilirlerken, bu kültürden uzak ve olgun kişilerle konuşmaları son derece dar bir çerçeve içinde kalmaktadır. Kendi basit dünyalarında yaşayan insanların gün içinde açtıkları sohbet gündemleri ve bu sırada kullandıkları kelimeleri dahi hemen hemen hep aynıdır. Sınırlı düşünmelerine ve konuşabilmelerine, geniş görüş sahibi olmamalarına rağmen bu insanlar, kendilerini çok önemli, çok zeki ve akıllı sanmaktadır. Bu nedenle konuşmaları sırasında genelde kendilerini hep öne çıkaran bir üslup kullanıp, içinde bulundukları kirli kültürün kendilerini soktuğu alçaltıcı durumdan habersiz bir şekilde gizli ya da açık şekilde övünmeye kalkışırlar.
Bayağılık ve aşağılık kompleksini yansıtan BASİTLİK kültürü yaşayan insanların ortak özelliklerinden bir diğeri de; dünyada meydana gelen olaylardan, Müslümanlara yapılan zulüm ve zorbalıklardan, zayıf bırakılan ve çaresiz kalan insanların yaşadıkları acılardan habersiz ve ilgisiz konulara dalmalarıdır
Bu kişiler dünyada yaşanan bu gerçeklere hiçbir zaman ilgi duymamakta, sorumluluklarını hatırlamaktadır. Akılları her zaman kendileri için kurdukları küçük dünyalarındadır. Dünyada yaşanan olayların gidişatından, Kur’an ahkâmının ve İslam ahlakının yaşanmamasından dolayı insanların karşılaştıkları zorluklardan, yine zalim emperyalistlerin çıkardığı iç savaşlardan ve ülkelerarası çatışmalardan, açlık ve sefalet içinde yaşayan insanların maruz kaldıkları zorluklardan haberleri dahi olmamaktadır. Daha doğrusu bu olaylar kendilerinden uzakta olduğu için onları ırgalamamaktadır!
Aciz, beceriksiz ve basit insanlar fiziksel ihtiyaçlarını sık sık gündeme taşıyan ve kendilerini acındıran konuşmalar yapmaktadır
Böyle insanlardan sık sık “acıktım, susadım, usandım, başım ağrıdı, hiç uyuyamadım” gibi sözler duyulmaktadır. Elbette insanın bir ihtiyacını gerektiğinde dile getirmesi doğaldır. Ama şimdi sözü edilen basit karakterli insanların bu konuları gündeme getirmeleri ihtiyaçlarını karşılamak, çözüm bulmak amacı taşımamaktadır. Bu insanlar bazen “laf olsun” diye bazen de dikkat çekmek için böyle konuşmalar yapmaktadır.
Bilgiç geçinen aslında cahil ve gafil kesimlerin ve basit kişilerin yaptıkları şakalar genelde karşı tarafı kırma ve kendisini üste çıkarma amaçlıdır
Bu tipler kendilerini yüceltmeye, karşı tarafı ise yermeye, eleştirmeye hatta küçük düşürmeye çalışmaktadır. Olgun ve onurlu Müslümanlar ise yaptıkları esprilerde mutlaka karşı tarafın da hoşnutluğunu ve ortamın huzurunu ön planda tutacaktır. Eğer yerici bir şaka yapacaklarsa ancak kendi nefislerini eleştirerek bunu yapacaklardır. Müslümanlar gelişmiş bir insaniyet duygusuna sahip oldukları için karşı tarafın izzeti nefsine ve memnuniyetine uygun davranmayı amaçlayacaktır. Ve hele basitlik kültürünü yaşayan insanların esprilerinde, müminlerin asla başvurmayacağı bir yöntem olan alaycılık da sıkça rastlanmaktadır. Alaycı espriler bu insanların sözde karşı tarafı ezmek ve kendilerini yüceltmek için sık sık başvurdukları yöntemler olmaktadır.
Basit insanların en belirgin özelliklerinden biri de sürekli olarak olumsuz yorumlar yapmalarıdır.
Çoğu zaman olayların hayırlı yönlerini göremediklerinden, sürekli mağdur edilecekleri, üzülecekleri, sıkıntıya düşecekleri yorumları yapılır ve haksızlığa uğradıklarına yönelik kuşkulara kapılır. Bu insanların bir başka basitlik yönü de insanların dikkatlerini üzerlerine çekmek için olayları abartarak anlatmasıdır. İnsanların, söylediklerini dinlemelerini sağlamak, onları güldürmek, kendisini sempatik bulmalarını sağlayarak dikkat çekmek gibi basit amaçları için çok rahatlıkla abartılı anlatımlar yapmaktan, karşı tarafa doğruluğu şüpheli olan ilginç bilgiler aktarmaktan şeytani bir zevk alınmaktadır.
Farklı ortamlarda farklı karakter sergilemek bir basitlik hastalığıdır
Basit karakterli insanların yaşamlarına ve dine yaklaşımlarına bakıldığında pek çok noktada samimi olmadıkları anlaşılacaktır. Bu kişilerin söyledikleri ile yaptıkları çoğu zaman farklıdır. Dine bağlı olduklarını söylerler ama bir zorlukla karşılaşınca imanlarındaki zayıflık hemen sırıtır. Örneğin sağlıklı olduğu zamanlarda son derece şevkli ve neşeli olan bir insanın, biraz sağlığı bozulduğunda birdenbire neşesi kaçmakta, Allah’a ettiği duaları unutmakta, hatta Allah’ın kendisine bu hastalığı neden verdiğini kendi kendine sormakta, daha da ileri giderek böyle bir şeyi hak etmediğini sanmaktadır.
Bir diğer basitlik örneği de, her fırsatta yaptığı iyi ve olumlu şeyleri hatırlatmaktır!
Basit karaktere sahip insanlar yaptıkları iyilik ve hayırları, gösterdikleri olumlu tavırları herkesin bilmesi için çırpınır. Bu yüzden de bunları olabildiğince insanların görebilecekleri şekilde ortada yapmaya çalışılır. Örneğin bir yoksula para yardımında bulunurken bunu açıktan açığa etraftakilerin görebilecekleri şekilde ulaştırır. Sonrasında da yine yaptıkları bu yardımın, ya üstü kapalı şekilde vurgulayarak anlaşılmasını sağlar, ya da bunu açık bir dille anlatırlar. Veya bu tarz insanlardan sık sık “O hediyeyi ben yolladım, üzerindekini ben aldım, o eksiği ben tamamladım, o dosyayı ben hazırladım, fikri ona ben hatırlattım, arabamla evine bıraktım, hastayken ona ben baktım…” şeklinde cümlelerle kendilerini öne çıkarmaktadır. İşte bir insanı bunları yapmaya iten sebep basitlik ahlakıdır. Çünkü basit karakterdeki insanlar bu tip şeylerle kendilerini sözde yüceltmeye, övmeye ve böylece insanların yanında bir değer kazanmaya çalışılır. Şayet kalplerinde ve düşüncelerinde Allah’ın rızası yerleşmiş olsaydı kuşkusuz insanların takdirine ve övgüsüne tenezzül edip durmayacaklardı.
Basit insanlar kolay kızıp hırçınlaşır!
Öfke ve gerginlik genellikle menfaat çatışmalarında ortaya çıkmaktadır. Basit karaktere sahip insanların birçoğu çıkarlarına zarar geleceğini düşündükleri durumlarda hemen asabileşip hırçınlaşır. Her zamanki karakterlerinin dışına çıkarak bambaşka bir görünüm kazanır. Öfke; sakin, umursuz, şakacı veya ağırbaşlı bilinen bir insanı, birdenbire tanınmayacak hale getirerek son derece katı ve acımasız yapabilen psikolojik bir rahatsızlıktır. Ancak bunu yapabilmesi için, o insanın iradesinin ve vicdanının zayıf, Allah’ı unutmuş ve nefsine karşı zaafa düşmüş basit bir insan olması lazımdır.
Bu kişilerin öfkelerini belli etmek için kullandıkları yüzlerce farklı yöntemleri vardır: 1- Soru soran bir kişiye bir müddet sustuktan sonra alaylı cevap vermeye kalkışmak, 2- İmalı ve suçlayıcı konuşmalar yapmak, 3- Sürekli her şeye itiraz ve şikâyet ederek aksilik çıkarmak, 4- Gülünecek ortamlarda gülmeyip suratını buruşturmak, 5- Surat asmak, 6- Konuşmalara katılmamak, 7- Hızlıca kapı çarpmak, 8- Bir eşyayı yere vurmak ve ortalığı dağıtmak gibi yöntemler bunlardan sadece bazılarıdır. Bu öfkeli tavırların ve imaların hepsi de basitlikten kaynaklanır ve hiçbiri İslam ahlakına uymamaktadır. Çünkü insanın başına gelen her olay Allah’ın kontrolünde ve takdiriyle gerçekleşmiş olmaktadır. Hayatımızın her saniyesi ve her hadisesi Allah’ın hükmü altındadır. Bu nedenle insanın kendisini kaybedip, öfkeye kaptıracağı bir durum şeytanın kışkırtmasıdır.
Milli Görüş mücahidi geçinip, Erbakan Hocaya yapılan: “Cihat paralarını mala çevirip üstüne tapuladı ve çocuklarına miras bıraktı!” iftirasına susarak: “dilsiz dangalak” olup pişkinlik numaraları ve parti içi disiplin nakaratları atanlar, uyduruk YİK Başkanlarına dokunulduğunda ise hemen hırçınlaşıp saldırmaktadır. İşte bu bir “Basitlik, Fasitlik ve hasitlik” ahlakıdır.
Gençliğimizi Bencillik ve Beleşçilik dürtüsünden ve Basitlik Kültüründen kurtarmak için, canlı ve çağdaş örnekler (rol modeller) tanıtılmalıdır!
Çocuklarımıza ve delikanlılarımıza “Örnek Kahraman!” diye asırlar öncesinde yaşamış, aziz hatıraları bir kısım hayali kuruntulara bulaştırılıp bir nevi masallaştırılmış ve gerçeklikten soyutlaşmış şahıslardan ziyade; günümüzde yaşayan, canlı tanıkları ve yol arkadaşları aramızda bulunan, tek başına başlattığı “imkânsız” görünen tarihi ve talihli işlere kalkışan, kısaca medeniyet nehrinin önüne bent kurup akış yönünü değiştirmeyi başaran yerli ve milli şahsiyetler tanıtılmalıdır. Çünkü öğrencilerimizin sadece hayali ve hamasi duygularını kabartmakla yetinmeyip, onların; haklarında rahatlıkla bilgi toplayacağı, araştırmalar yapacağı tartışmalar başlatacağı ve dünya çapındaki program ve projelerinin anlaşılmaya ve yorumlanmaya çalışılacağı örnek ve önder liderlerimiz vardır.
Ve gerçek yiğitlik; piyonlara ve kuklalara sataşmak değil, Erbakan gibi, Masonlara ve Siyonist patronlara kafa tutmaktır!
Hasan Aksay Bey anlatmıştı:
“1. Milliyetçi Cephe Koalisyonu zamanında bir Bakanlar Kurulu toplantısı yapılıyordu. Adalet Partisi Genel Başkanı ve Başbakan Süleyman Demirel toplantıya başkanlık ediyor, sağında Milli Selamet Partisi Genel Başkanı ve Başbakan Yardımcısı Necmettin Erbakan, solunda Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı ve Başbakan Yardımcısı Alpaslan Türkeş ile Cumhuriyetçi Güven Partisi Genel Başkanı Turhan Feyzioğlu oturuyordu. Ben Devlet Bakanıyım ve diğer bakanlar da hazır bulunuyordu.
O sırada Milli Gazete’de yazar olan ama sonra sapıtan Selahattin Eş, 2. Abdülhamid Han’ı metheden bir yazı yazmıştı. Turhan Feyzioğlu gündem dışı söz aldı. Elinde Milli Gazete vardı:
-Demokrasi düşmanları sadece dışımızda sanılmasın, bunlar içimize de sızmışlardır! Bakın şu Milli Gazete’ye. İşte Hasan Aksay’ın yayın organı! İşte şurada bir yazar Abdülhamid’i methedip göklere çıkarmış. Bu nasıl bir kafa yapısı? İçimizdeki hainleri ve demokrasi düşmanlarını unutmayalım!
Diye konuşmayı sürdürmeye kalkışınca, biz ayağa fırladık. Bizi tutuyorlar, biz fiili harekete geçmek istiyoruz, ortalık karıştı. O arada Erbakan Hoca yumruğunu masaya öyle bir vurdu ki; masadaki bardaklar, tabaklar devrilip yerlere saçıldı. Bir şangırtı, bir gürültü ortalığı kapladı. Hoca bağırıyordu:
-Bre Mason!… Sen kim oluyorsun da İslam’a sataşıyorsun!.. Biz burada varken, Dinimize ve geçmişimize hakaret edebileceğini mi sanıyorsun? Senin haddin değil, çünkü artık burada biz varız!..
Masaya bir iki yumruk daha vurdu. Herkes şaşkındı, ve hele Demirel özellikle telaşlanmıştı!.. Hoca her yumruk vuruşunda:
-Bre Mason!.. diye Feyzioğluna bağırmaktaydı. Ortalık iyice karışmıştı. Kavga için atak yapıyoruz, bizi tutuyorlar falan! Adalet Partili Bakanlar bizi tutmak için, Milliyetçi Hareket Partili Bakanlar Feyzioğlu’nu engel olmak için uğraşıyorlardı. Söz istiyoruz, Demirel söz vermiyordu. Sonunda İhsan Sabri Çağlayangil’e söz hakkı tanındı. Çağlayangil bir buçuk saat kadar yatıştırıcı ve bizi haklı çıkarıcı bir konuşma yaptı. Söz arasında:
-Beyler burada aramızda hain mi var? Bunları nereden çıkarıyorsunuz? Aramızda demokrasi düşmanı mı var, Cumhuriyet düşmanı mı bulunuyor? Sayın Feyzioğlu, bunları nereden ortaya atıyor ve bu toplantıda dillendiriyorsunuz? Aramızda böyle kişiler mi bulunuyor?
Diyerek Feyzioğlu’nu yeterince haşlamıştı. Biz de kızmışız, her birimiz söz alıp o adama haddini bildirmek için hazırlanmışız… Ama Çağlayangili’in sözleri biter bitmez, Demirel dedi ki:
-Oturumu kapatıyorum!
Zaten Bakanlar Kurulu bu olaydan sonra bir daha toplanamadı ve ülke erken seçime taşındı”[1]
Kendisine ve partilerine yönelik onca haksızlık ve hakareti, milli birlik ve dirliğin korunması hatırına sabredip sineye çeken bu muhterem Zat’ın; dinine, devletine ve tarihine saldırıldığı zaman nasıl arslan kesildiği, en başta ucuz kahramanlarımıza ve tabi bütün çocuklarımıza örnek olarak anlatılmalıdır.
[1] Allah dostu Erbakan, Ekrem Şama, Sh. 290
CÜBBELİ AHMET “BEL’AM”CIK’I VE MAHMUT EFENDİ YAKINLARINA UYARI!
FETULLAH GÜLEN DOSYASI
FİLİSTİN’DE; BÜYÜK BAYRAMIN BÜYÜLÜ BAŞLANGICI VE ZEKİ GEÇKİL’İN ŞARLATANLIĞI
FİLİSTİN’DE; BÜYÜK BAYRAMIN BÜYÜLÜ BAŞLANGICI VE ZEKİ GEÇKİL’İN ŞARLATANLIĞI
Dünyanın Fikri Değişimi Türkiye’den, FİİLİ DEĞİŞİMİ İSE FİLİSTİN’DEN BAŞLAMIŞTIR!
OĞUZHAN ASİLTÜRK’ÜN ERBAKAN’A İFTİRALARI
DİKKAT!? Soysuzların Soytarılığı!
DİKKAT!? Soysuzların Soytarılığı!
KUR’AN’A TERCÜMAN, OLDUM KOVULDUM! (ŞİİR)
KUR’AN’A TERCÜMAN, OLDUM KOVULDUM! (ŞİİR)
Makaleden de anlaşılacağı üzere ilk fitneyi şeytan'ın ırkçı bir düşünceyle başlattığı görülmektedir. Bu düşünce bugün…
Milli Çözüm, Milli sorumluluk ve vicdan ehli herkese sesleniyordu! "İran’a saldıran İsrail, aynı uyduruk bahane…
AHİR ZAMANDA MEHDİYET VE MESİHİYET HAREKETİNİN KUTLU ŞAHSİYETLERİNE DE DOLAYISIYLA ALLAH C.C.'NÜN DE ŞANINA ;…
MEHDİ-MESİH ÇOKTAN BULUŞTU!.. Kendini çok güçlü, sanan gafiller Aciz kıvranıyor, süper mahfiller İnançsız ahlâksız,…
SEVGİLİ MEHMET SEZAİ AYDINGÖZ, Ümit; Cenab-ı Hakkın sonsuz kudretine, kullarına va’adine ve Hz. Resulüllah’ın müjde…
Bazen bir cümle çok şey anlatır; Bel'am bile ihtiyaç bırakmayan izansız,vicdansızlar !!!
İnsan kılığında, nice Şeytanlar Özgürlük savunur, bak şarlatanlar Kendi kalesine, hep şut atanlar Ey Şeytan…
Asıl Hedef Türkiye dir İsrail in asıl hedefi Türkiye dir. Bunun için BOP uygulanmaktadır. Irak,…
SONUN GELDİ İSRAİL Dünyanın vampiri, zulüm ocağı Piyonların amiri, şeytanın karargâhı Domuz postlu, hayvandan da…
Eğerki bir işi yapmak istemiyorsan Olaylara keramet uydurmak kolay,Bahane bulmak çok kolayda,hiçmi yaşadığın dönemdeki tarihten…