YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
674fa27bd5ec4
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 8 1 5 6
Bugün : 4660
Dün : 30630
Bu ay : 119475
Geçen ay : 890827
Toplam : 29864064
IP'niz : 18.97.9.175

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

a) 4 yıl kadar önce Hz. Peygamber Efendimize hakaret eden karikatürler yayınlayan Paris’teki Charlie Hebdo Dergisine yönelik bazı saldırılar nedeniyle polis koruması altına alınmıştı. Ama her nedense 8 Ocak 2015 tarihinde bu koruma kaldırılmıştı.

b) Her hafta Pazartesi günü buluşan dergi karikatüristleri bu sefer Çarşamba günü toplanmışlardı. 32 ve 34 yaşlarındaki Cezayir asıllı Şerif ve Said Kuaşi kardeşler bunu nasıl hemen haber almışlardı.

c) Daha önce Cezayir’de bazı Fransız vatandaşlarına yönelik saldırıyı gerçekleştiren bir Cezayirli, sonunda Fransız Gizli servisin adamı çıkmıştı.

ç) Ellerindeki uzun namlulu silahlarla ve rambo filminde oynayan aktör edasıyla Charlie Hebdo Dergisine giden ve toplantı halindeki Karikatüristleri tek tek isimleriyle hitap ederek katleden kardeşler sık sık “Allahüekber” diyerek yüksek sesle tekbir getirmişler ve bu baskını yapanların Müslüman olduklarını ve dini bir intikam hırsıyla davrandıklarını özellikle açığa vurmuşlardı.

d) Bu denli donanımlı ve soğukkanlı kardeşler, her nedense kimliklerini kaçtıkları arabada unutmuşlardı!..

e) İşsiz ve sahipsiz kardeşler bu kadar silahı nasıl almışlardı?

Fransa’da dergi ve marketi bastıkları iddiasıyla öldürülen Kuaşi kardeşlerin silah envanteri 15 bin, marketteki rehine olayında öldürülen Amedy Coulibaly’in ise 12 bin Euro’ya ulaşmaktaydı. Düzenli geliri olmayan bu “saldırganların” bu parayı nereden buldukları sorusu ise hala yanıtsızdı. Fransa’da kanlı market baskını yapan Amedy Coulibaly’in silah ve malzeme envanteri ortaya çıkmıştı. Saldırı sonrasında olay yeri ve Coulibaly’nin üzerinde yapılan inceleme, saldırganın ciddi bir silah envanterine sahip olduklarını ve önemli hazırlık yaptıklarını açığa vurmaktaydı. Silahların Avrupa piyasasında karaborsa değerleri üzerinden yapılan hesaba göre Coulibaly’nin envanteri yaklaşık 9 bin Euro civarındaydı. Coulibaly’nin malzeme ve nakit parasının karşılığı 12 bin Euro’yu bulmaktaydı. Fransız polisi, Charlie Hebdo dergisini basarak 12 kişiyi öldürdüğü iddia edilen Kuaşi kardeşlerin envanterini de çıkarmıştı. 2 kardeşin envanterinde 10 adet Molotov kokteyli, 3 adet şarjör, 2 adet Kalaşinof AKS74, RPG roketatar, 10 adet gaz bombası, 2 adet Glock tabanca ve 1 adet el bombası vardı. Polisin Kuaşi kardeşlerin öldürüldüğü yer ve araçlarında yapılan inceleme sonrasında ulaştığı bu malzemelerin toplamı, karaborsada üst fiyattan alınırsa, 15 bin Euroy’u aşmaktaydı.

f) Ne tesadüf ki, bu olay Fransa’nın Filistin’i Devlet olarak tanıma girişiminden ve Suriye politikasını değiştirip ABD çizgisinden sapma göstermesinden hemen sonra yaşanmıştı!..

g) Bütün uzmanların, yorumcuların ve tanıkların ifadelerine göre yaralı da olsa sağ ele geçirilmeleri ve konuşturulup deşifre edilmeleri gayet mümkün iken, saldırgan kardeşlerin öldürülmesi ve kıyamete kadar susturulması neyin telaşıydı? Bu arada sorulması lazımdı: Said ve Şerif Kouachi kardeşlerin cesetleri niye saklanmıştı? Ayrıca Fransız polis yetkilileriyle yaptıkları belirtilen telefon konuşmalarının (Tapeleri) kayıtları niye açıklanmamıştı?

h) Bu saldırının hemen arkasından Siyonist Murdoch, ağzındaki baklayı çıkarmıştı.

Yüzbinlerce Müslümanın kanına giren Yahudi asıllı küresel medya patronu Rupert Murdoch, Müslümanlar hakkında Twitter’da çirkin ifadeler kullanmıştı. “Müslümanların birçoğu barışsever olabilir ama içlerinde büyüyen Cihatçı kanserin farkına varıp ortadan kaldırılana dek onlar da sorumlu sayılmalıdır” şeklinde attığı Tweet’i büyük tepki toplayan Siyonist Rupert Murdoch, başta İngiltere ve Amerika olmak üzere elinde önemli bir medya gücü bulundurmaktaydı.

ı) İspanya’nın İslam düşmanlığı!

Avrupa’da başlayan geniş kapsamlı İslâm ve Müslüman karşıtı harekette ilk şok adımı İspanya atmıştı. Hükümeti’nin hazırladığı ve 1,5 milyon Müslüman’ı töhmet altında bırakacak “Müslümanları fişleme”ye yönelik yeni kanun tasarısı, sokaktaki Hıristiyan vatandaşlara muhbirlik ve ‘yargıçlık’ yetkisi kazandırmaktaydı. Yasada en ilginç kısım ise, öğretmenlere ve doktorlara özel yetkiler tanınmasıydı. Bu kişiler elini tokalaşmaya vermeyen, doktor muayenesinde soyunmak istemeyen Müslümanları fişleyip ilgili makamlara ulaştıracaktı. ‘Cihatçılara karşı şok plan’ tasarısının ilk olarak İspanya’da nüfusu ağırlıklı Müslüman olan semtlerde başlatılacaktı. Buradaki mahallelere özel bir yetkili atanarak Müslüman gençler gözlem altında tutulacak, bölgenin öğretmenleri ve doktorları özel yetkilerle donatılacaktı.

İ) Diyanet İşleri Başkanımız Sn. Mehmet Görmez’in: “Sadece son on yılda, İslam coğrafyasında 12 milyon insanın hunharca katledilmesine göz yumanların şimdi Paris’teki üzücü saldırıda 12 kişinin öldürülmesiyle ayağa kalkmasını ibret ve hayretle izliyoruz!” sözleri, aslında olup bitenleri en çarpıcı şekilde açıklamaktaydı. Ve zaten Paris’teki 12 kişi için ağıtlar yakanların, aynı günlerde Nijerya’da katledilen 2 bin masum insanı ağızlarına bile almamaları bunların ayarını ve amacını ortaya koymaktaydı.

j) Avrupa’nın her tarafında, hatta İstanbul’da “Hepimiz Charlie’yiz” pankartlarıyla yapılan yürüyüşler “Hepimiz (Hz.) Muhammed’e ve İslamiyet’e düşmanlıkta aynı çizgideyiz” iması ve imajıydı. On binlerce asker sivil insanımızın katili PKK’nın sivil militanı Selahattin Demirtaş’ın “Paris’teki bu katliama ‘ama, fakat’ gibi sözlerle yaklaşanlar ve çok net bir kınama tavrı takınmayanlar, anarşiye pirim veriyorlar…” şeklinde bir şefkat ve merhamet derneği görünümünde demeçler vermesi tam bir utanmazlıktı.

k) Paris saldırısının hemen ardından ABD ve AB medyasının hep bir ağızdan: “Fransa’nın 11 Eylül’ü” şeklinde manşetler atmaları ve bu yönde yorumlar yapıp halkı kışkırtmaları, yoksa İslam dünyasına yönelik yeni işgal ve müdahalelere bahane üretmeleri kasıtlı mıydı?

Fransa 12 kişinin yaşamını yitirdiği Charlie Hebdo saldırısının hemen ardından terör örgütü IŞİD’e karşı daha da sertleşmeye başlamış; Cumhurbaşkanı Hollande, IŞİD’e karşı yürütülen operasyonlara destek amacıyla savaş uçağı gemisi Charles de Gaulle’yi bölgeye göndereceğini açıklamıştı.

Fransa savaş gemisi Charles de Gaulle’yi Hint Okyanusu’na askeri bir tatbikat gerekçesiyle göndereceğini vurgulasa da, böylesine stratejik bir kararın aylar öncesinden planlanmış olması lazımdı. Yoksa Charlie Hebdo saldırısı buna bahane oluştursun diye mi tezgâhlanmıştı?

Lütfen, ana hatlarıyla bir hatırlayalım:

. Tarih, 25 Ekim 1991; Hakkâri’nin Çukurca İlçesi yakınlarındaki 3 jandarma karakoluna PKK’lı teröristler tarafından saldırı yapılmış, 17 askerimiz şehit edilmişti.

. Tarih, 15 Mayıs 1992; Şırnak’taki Taşdelen Karakolu’na baskın yapan teröristler 27 erimizi şehit etmişti.

. Tarih, 26 Mayıs 1992; Hakkâri’deki Üzümlü Karakolu’na düzenlenen saldırıda 15 askerimiz şehit edilmişti.

. Tarih, 30 Ağustos 1992; Hakkâri’nin Şemdinli İlçesi Alan Karakolu’na yapılan saldırıda 20 er şehit edilmişti.

. Tarih, 13 Eylül 1992; Hakkâri’nin Şemdinli İlçesi Aktütün Karakolu’na düzenlenen baskında 25 askerimiz şehit edilmişti.

. Tarih, 29 Eylül 1992; Hakkâri’nin Şemdinli İlçesi Derecik Karakolu’na yapılan saldırıda 28 Mehmetçik şehit edilmişti.

. Tarih, 2 Temmuz 1993; Şırnak’taki Çelik Karakolu’na düzenlenen saldırıda 16 askerimiz şehit edilmişti.

. Tarih, 23 Ağustos 1993; Iğdır’daki Sultantopu Karakolu’na 200 kişilik terörist grubun düzenlediği baskında 14 er şehit edilmişti.

. Tarih, 9 Mart 1995; PKK militanları, Tunceli’den Ovacık İlçesi’ne doğru yol alan 50 araçlık konvoya roketatarlarla saldırmış, olayda 18 asker şehit edilmişti.

. Tarih, 15 Haziran 1995; Hakkâri’nin Şemdinli İlçesi’ndeki Ortaklar Karakolu’na yönelik saldırıda 15 asker şehit edilmişti.

. Tarih, 7 Ekim 2007; Şırnak’taki Küpeli Dağı’nda PKK’lı teröristler operasyondan dönen askerleri pusuya düşürdü. Saldırıda 13 askerimiz şehit edilmişti.

. Tarih, 21 Ekim 2007; Hakkâri Yüksekova Dağlıca köyündeki, sınıra 4 kilometre uzaklıkta olan Komando Taburu’na 150 kişilik bir PKK grubu saldırmış, 12 askerimiz şehit edilmişti.

. Tarih, 19 Haziran 2010; Hakkâri’nin Şemdinli İlçesi Gediktepe Üst Bölgesi’ne yapılan saldırı sonucu 11 askerimiz şehit edilmişti.

. Tarih, 14 Temmuz 2011; Diyarbakır’ın Silvan İlçesi’nde askere el bombalarıyla saldırıldı. Pusuda 13 askerimiz şehit edilmişti.

. Tarih, 17 Ağustos 2011; Hakkâri-Çukurca karayolunun 12 kilometresinde askeri konvoya patlayıcı düzenekleri ile saldırı yapıldı. 11 askerimiz ve 1 köy korucusu şehit düşmüşlerdi.

. Tarih, 18 Ekim 2011; Bitlis’in Güroymak İlçesinde PKK’lı teröristlerin saldırısı sonucu 5 polis memuru şehit edilmişti.

. Tarih, 19 Ekim 2011; PKK’lı teröristlerin Hakkâri’nin Çukurca İlçesi’nde düzenlediği saldırıda 26 askerimiz şehit edilmişti.

Peki bunca vahşi terör katliamı karşısında susan, üstelik PKK’lı teröristleri alıp bağrına basan Barbar Batı ve yerli uşakları için, sadece “Avrupalılar” mı insandı?

Batı dünyasının çifte standardı ve sahtekârlığı!

Batı dünyasının ilgisiz kaldığı Pakistan’daki okul baskınında 134’ü öğrenci toplam 150 kişi katl olunmuşlardı. 16 Aralık’ta vahşi katliamın yapıldığı okulda eğitim dualarla yeniden başlamıştı. “Üçüncü dünya” ülkesi Müslüman Pakistan’ın ve dünya tarihinin en vahşi saldırılarından biri de tozlu tarih sayfalarında unutulmaya mahkûm bırakılmıştı. Paris saldırısını Pakistan’da CIA ve MOSSAD güdümünde çalışan ve ülkeyi Batı lehine hizaya sokmakla görevli bulunan Taliban militanlarının bu vahşi katliamına gerekli ve yeterli tepkiyi göstermeyen Avrupa ve Amerika’nın derin odakları tertiplemiş olmasındı? Dost ve kardeş Pakistan’ın 150 kişiyi kaybettiği bu acılı gününde cenaze merasimine gidip taziyelerini ve iyi dileklerini iletmeyi aklına bile getirmeyen Sn. Ahmet Davutoğlu hasta olmasına rağmen Paris’e nasıl da koşmuşlardı!.. Bu arada Ahmet Davutoğlu’nun: “Avrupa Biziz, Biz Avrupalıyız, kimse Bizi Avrupa’dan ayıramaz!?” ifadeleri, ya daha önce Sn. Abdullah Gül’ün “Bizim (İslam) medeniyetimiz, Batı medeniyeti karşısında yenilmiştir!..” sözlerinin altında yatan derin bir aşağılık kompleksini veya genlerinden kaynaklanan gizli dürtülerini yansıtmaktaydı. Sn. (BinDavid) Davutoğlu, bu itirafları, herhalde bölgesel ve coğrafi anlamda değil kültürel ve itikadi manada kullanmıştı. Oysa biz millet olarak elhamdülillah Müslümanız ve bin yıldan fazladır, imani ve ahlaki anlamda Avrupalı olmamak için savaşmaktayız.

11 Eylül senaryosu şimdi de Fransa’da mı oynanmaktaydı?

“Fransa’nın 11 Eylül”ü olarak lanse edilen ve Avrupa’da yükselen İslâm düşmanlığına zemin hazırlamak için yeni bir fırsat haline getirilen Charlie Hebdo saldırısında sisli ve şüpheli hava hala dağılmamıştı. Saldırganlar hakkında çelişkili açıklama ve haberler gelirken polis ülkede “terörist avı”na çıkmıştı. Saldırıyı bahane edenler camileri hedef almaya başlamıştı ve Avrupa’daki Müslümanlar endişe içinde yaşamaktaydı.

Katliamın arkasında Siyonist Odaklar vardı!

Paris’teki kanlı saldırıyı kınayan İspanya’nın en ünlü aktörlerinden Willy Toledo, saldırının arkasında yıllardır milyonlarca kişiyi öldüren batının olduğunu belirtti ve “Siz hiç gürültü çıkarmadan milyonlarca kişiyi öldürüyorsunuz, onların bu olaylar karşısında sessiz mi kalacağını düşündünüz?” diye çıkışmıştı. İspanyanın en ünlü aktörlerinden Willy Toledo’nun, Fransa’nın başkenti Paris’teki katliam sonrası yaptığı açıklamalar ülkede büyük polemiğe yol açmıştı. İspanyol aktör Toledo, sosyal medyada paylaştığı mesajlarında ‘Charlie Hebdo’ saldırısının arkasında yıllardır milyonlarca kişiyi öldüren batının olduğunu açıklamıştı. Toledo mesajında, “Siz hiç gürültü çıkartmadan günde milyonlarca kişiyi öldürüyorsunuz, onların bu olaylar karşısında sessiz mi kalacağını düşündünüz?” diye çıkışmıştı.

Pentagon ve NATO’nun bombalı saldırılarının ülkeleri bile yok edecek düzeye geldiğine dikkat çeken ünlü aktör, “Bu olaylara karşı eleştirilerimi dile getireceğim, amacım sadece sizin de hafızanızı tazelemektir” açıklaması yapmıştı. Paris’teki saldırıyı lanetlediğini, şiddetle kınadığını da hatırlatan İspanyol aktör bu katliam ile herkesin başını önüne koyarak iyi düşünmesi gerektiğini hatırlatmıştı.

ABD’ye fırsat doğmuştu

Her gelişmeyi İslam’a ve İslâm ülkelerine karşı açtığı savaş için malzeme olarak gören ABD, Fransa’daki saldırıyı da kendisi için fırsat saymıştı. ABD Dışişleri Bakanı Kerry, 11 Eylül sonrası “trajik dili” kullanarak, “Bugünkü cinayetler, medeniyetler arasında değil, medeniyetin kendisiyle, medeni dünyaya karşı çıkanlar arasındaki daha geniş bir çatışmanın parçası” diyerek, İslam dünyasını ve Müslümanları medeni göremediklerini ağzından kaçırmıştı.

Fikir özgürlüğü şarlatanlığı!

Paris’teki Mizah Dergisi Charlie Hebdo’nun İslamiyet’e ve Hz. Peygamber Efendimize yönelik haksız ve ahlaksız hakaretlerini “Düşünce ve ifade özgürlüğü” olarak savunmak tam bir şeytanlık ve şarlatanlık mantığıdır. İnsanların her hangi bir dini veya düzeni ilmi ve insani ölçüler içerisinde “tenkit” hakkı vardır, ama asla “tahkir-hakaret” hakkı, hiçbir hukukta tanınmamıştır.

3 milyon adet küstahlık ve kışkırtıcılık!

Peygamberimize (SAV) ve diğer dinlere yönelik iğrenç karikatürleri ile gündeme gelen Fransız mizah dergisi Charlie Hebdo’ya yapılan saldırıda, aralarında bir Müslüman’ın da yer aldığı 12 kişi hayatını kaybetmiş. Saldırganların da öldürüldüğü açıklanmıştı. Saldırı, TC Başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun da aralarında bulunduğu çok sayıda devlet başkanı ve başbakanın iştiraki ile Paris’te yapılan büyük bir mitingle kınanmıştı. Fransız dergisi Charlie Hebdo o iğrenç karikatürleri çıkacak yeni sayısında yine yayınlayacağını açıklamış, dergi normalde 45 bin satarken bu kez 3 milyon adet basılacağını duyurmuşlardı. Fransa’nın 2. Dünya Savaşı kahramanı ve sonra da Cumhurbaşkanı olan De Gaulle’nin ölümünü alaycı bir şekilde ele alan Hara Kiri (derginin önceki adı), kamuoyundan sert tepkilerle karşılaşmış ve dönemin İçişleri Bakanı tarafından kapatılmıştı. Görüldüğü üzere, Fransa’nın “kutsalına” dönüşmüş bir isimle alay etmesi, derginin “ifade özgürlüğü” bağlamında değil de “saldırganlık” bağlamında ele alınmış ve cezalandırılmıştı. Sonradan tekrar çıkarken de ismini değiştirmek zorunda kalmıştı. Yani insanların kutsal saydığı değerlere yönelik ısrarlı bir saldırganlığı “ifade özgürlüğü” diyerek meşrulaştırmaya çalışmak çifte standarttır ve sahtekârlıktır. Bu nedenle 2011’de çıkan ve Hz. Peygamber’e (SAV) hakarete yeltenen karikatürlere, en önce Batı kamuoyu tepki koymalıydı. Diğer insanların kutsal saydıklarına yönelik saygısızlığa en başta onlar karşı çıkmalıydı. Ölen 12 kişi için sokağa dökülen tepkisel kalabalıkların, zamanında kendi ülkelerinin işgal ettiği ve hayatlarını ellerinden aldığı milyonlarca mazlum için de sokağa dökülmeleri lazımdı. O zaman bugünkü “Ben de Charlie’yim” sloganları samimi bulunacaktı.

The Independent gazetesinden Jacob Canfield, “Charlie Hebdo Olayı: İfade Özgürlüğü mü Özgür Eleştiri mi?” adlı yazıda diyor ki: “Charlie Hebdo’daki karikatürler çoğunlukla, açık bir şekilde, Fransa’daki nefret dolu ve ırkçı yabancı düşmanlığını kışkırtmaktaydı. Onlar istedikleri gibi ‘herkese eşit şekilde saldırma’ argümanını kullanırken, yayımladıkları karikatürler, kasıtlı olarak İslam karşıtıydı. İnsanları incitmek, hakaret etmek bir hicvin iyi olduğunu kanıtlamazdı. Özetle: Hiç kimse bu karikatürler yüzünden kahrolmamalıydı. Lanet olsun bu karikatürlere!” tespitleri haklıydı.

Bundan takribi 10 yıl kadar önce Danimarkalı rezil karikatüristler, Peygamber Efendimize hakaret ve aşağılama amacıyla karikatürler çizip yayınlamışlardı. Bu rezil insanları himaye ve teşvik eden kişinin de Danimarka Başbakan’ı Rasmussen olduğu ortaya çıkmıştı. Kendisi bu rezilleri kınayıp susturacağı yerde, fikir özgürlüğü teranesi ile koruyup, kollamış ve küstahça sahip çıkmıştı. İslam düşmanı Rasmussen’den başka bir hareket beklemek de zaten saflıktı. Kısa süre sonra bu Haçlı rezilleri tutup bu İslam düşmanını, NATO Genel Sekreteri adayı olarak açıklamışlardı. Ama Müslüman Türkiye’nin; namazında niyazında, eşi başörtülü Başbakan’ı ve Dışişleri Bakanı bu küstah adama hiç itirazda bulunmamışlardı. İslam Düşmanı Rasmussen kumandasındaki NATO’nun, Müslüman ülkelere saldırması, katliam, tecavüz, işkence ve soygun yapmasına, camilerimizin yakılıp, yıkılıp, Kitabımız Kur’an’ı ayaklar altına almaları sonucunu doğuran işgallerine, fiili destek verilmesinin vebali de dindar Başbakan ve Cumhurbaşkanının sırtındaydı. Afganistan’ı, Libya’yı tarumar eden, kardeş ülke Pakistan’ı her gün çeşitli bahanelerle bombardıman eden NATO ordusunun kumandanı işte bu adamdı. Bunlar yetmemiş gibi, aynı İslam düşmanı Rasmussen’in kumandasındaki NATO güçlerinin, Suriye ve Irak dâhil, diğer İslam ülkelerine de müdahale etmesi için çağrı yapanlar da bizim dindar kahramanlarımızdı. Bütün bunlar olup, milyonlarca Müslüman katledilip tecavüze uğramasından sonra görev süresi dolan aynı Rasmussen rezilinin, Türkiye’deki aynı yöneticilerce desteklenip, ikinci defa NATO’nun başına getirmelerinin hangi kitapta yeri vardı? Bu kadar gaddarca katliamların, İslam dünyasında meydana getirdiği öfkeyi provoke edeceklerin bulunabileceği hiç hesaplanmış mıydı? Şimdi Türkiye’deki mevcut iktidar tutmuş Paris’teki bu provokasyonu kınama mesajları yayınlanmaktaydı. Yani bu nasıl bir münafıklıktı? tenkitleri haksız mıydı?[1]

“Mizah Saldırısı”nın stratejik arka planı

Zamanlaması, planlaması, icra biçimi ve final kısmıyla birçok soruyu beraberinde taşıyan Paris saldırıları, 11 Eylül sonrası süreçte devam eden terör merkezli yeni büyük oyundaki son aşamalardan biri olarak karşımıza çıkmaktaydı. “Sürpriz” bir saldırı, kimliklerini arabada bırakacak kadar profesyonel teröristler ve bütün beceriksizliklerine rağmen saldırganları öldürerek etkisiz hale getiren polis ve istihbaratçılar. Tüm dünya bir mizah dergisine yönelik saldırıyla birlikte büyük bir mizahın parçası haline getirilmeye çalışılmıştı. Şeytani oyunun mükemmelliği de zaten buradaydı: Teferruatlarla komplo teorilerine bol malzeme sağlayan açıklar, soru işaretleri ve olayı çok kısa bir sürede çözmeye yönelik ipuçları, insanların meselenin özünden ziyade işin magazin boyutuyla ilgilenmesine yol açmaya başlamış durumdaydı.

Avrupa, yükselen Doğu ve çöküşe geçmeye başlamış ekonomisi karşısında ciddi bir şaşkınlık içinde bocalamaktaydı. Avrupalı siyasiler, kendilerini rahatlatacak yeni bir düşman arayışındaydı. Başta Almanya olmak üzere, yükselişe geçen ırkçılık ve bunların arka planında kendisini gösteren derin yapılar, Avrupa’yı sistematik bir şekilde daha agresif politikalara kaydırmaktaydı. Bu noktada “Avrupa saldırı altında” mesajları aslında önemli ve gizemli ipuçları sunmaktaydı.

“Yeni Haçlılar” ve din savaşlarına hazırlık mıydı!

“Medeniyetler savaşı” diye Avrupa’nın yüzyıllar öncesine dayandırdığı “haklı savaş” gerekçelerinden biri olarak sunulan bu husus, Fransa’nın bir önceki Cumhurbaşkanı Sarkozy tarafından “Barbarlar tarafından Fransa’ya, medeniyetimize savaş ilan edildi. Yahudilerin acısını paylaşıyorum” şeklinde açıklanmıştı.[2] CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin TBMM grup toplantısında Paris’te teröre karşı gerçekleştirilen yürüyüşün ise herkesin düşüncenin özgürce ifade edilebileceği bir dünya istediğini ortaya koyduğunu söylemesi tam bir yanılgıydı, çünkü Batı laiklik perdesi altında İslam dünyasını köleleştirmek ve İslam’ı güdükleştirmek amacındaydı.

Hatırlanırsa Sn. Recep T. Erdoğan da Mısır’a laikliği tavsiye buyurmuşlardı.

Başbakan olarak gittiği Mısır’da devlet televizyonuna konuşan Erdoğan: “Laik bir devlet yapısı dinsizliği değil, herkesin dinini inandığı gibi yaşamasının teminatıdır. Böyle görecek, böyle görmesi lazım. Laik devlet budur” diyerek Adil Düzen Laikliğini değil, Batı Kölesi Laikliği tavsiye buyurmuşlardı.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısında; “Bugüne kadar terör imalatçısı ülkeler, terör baronu çevreler özellikle Türk-İslam dünyasına maşaları aracılığıyla ölüm yağdırmış, ölüm saçmıştır. Fransa’da katledilen 17 kişiye elbette üzülelim, elbette bu acıyı paylaşalım. Zira insani vecibe ve ödevler bunu şart koşmaktadır. Ama aynı duyarlılığı, aynı vicdani tutumu; Avrupalı liderlerden Kerkük için de beklemek, Musul için istemek, Gazze, Şam, Bağdat, Trablus, Sana, Mogadişu için talep etmek de en doğal hakkımızdır” diyerek gerçeklere tercüman olmuşlardı. Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Paris’teki yürüyüşe katılmasına da değinen Bahçeli, “Ne tuhaftır ki, Başbakan Davutoğlu terörist devlet diye suçladığı İsrail’in Başbakanıyla birlikte Paris’te aynı safa katılmıştır. Çelişkiye bakınız ki, bölücü terörle Türkiye’de masaya oturan, Kandil’in vagonu olan bir zihniyet Paris’te teröre karşı yürüyüş yapmıştır. Türkiye’yi teröristlerin geçiş güzergâhı haline getireni, hangi terör örgütüyle düşüp kalktığı artık belli olmayan iktidar Paris’te ortak tepkiye katılmıştır” sözleriyle bu çelişkili tavrı kınamıştır.

Fransa’nın Cezayir katliamları!

Kendi canları yandığında dünyayı ayağa kaldıran Batılılar, sıra İslam dünyasına ve mazlumlara gelince üç maymunu oynamaktaydı. Cezayirli Kouchi kardeşlerin düzenlediği Charlie Hebdo saldırılarının ardından dünya medyası tarafından “mazlum Fransa” algısı oluştururken, Paris olaylarıyla Fransa’nın kendi kanlı tarihiyle yüzleştiği gerçeği gizlenmeye çalışılmıştı.

Fransa Cezayir’de 1,5 milyonluk soykırım yapmıştı!

Cezayir’deki Fransız sömürgesi 1830 yılında başlamış ve tam 132 yıl burada kalmıştı. 132 yıllık esaret 1962 yılında Cezayir’in bağımsızlığını ilan etmesiyle sonlanmıştı. Fransa 1954–1962 yılları arasında 1,5 milyon Cezayirliyi dünyanın gözleri önünde katledip korkunç bir soykırım uygulamıştı. Paris Stratejik ve Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nün Başkan Yardımcısı Didier Billion, Nisan 2006’da Cezayir soykırımı konusunda; “Şimdiye kadar hiçbir Fransız devlet adamı Cezayir’de yaşananlar için resmi özür dilemedi. Cezayir bizim tabumuzdur” itirafında bulunmuşlardı. Yıllarca Fransız sömürgesi olan Cezayir, 2. Dünya Savaşı’nda Fransa ile anlaşmış ve bağımsızlığı karşılığında Nazi Almanyası tarafından işgale uğrayan Fransa için savaşmıştır. Fransa, Cezayir’in gençlerinin sayesinde Almanya’ya karşı üstünlük sağlamış ve savaşı kazanmıştı. Fransa’nın zaferi sonucu sokağa dökülen halk, Fransa’nın kendilerine verdiği bağımsızlık sözünü tutacağını sanmıştı. Ama öyle olmadı. Fransa verdiği sözü tutmamış yürüyüşe katılan halka işgalci Fransız askerleri tarafından ateş açılmıştı. 45 bin Cezayirli katledilmiş, Cezayir halkı kurşuna dizildi, köyler ve kasabalar bombalarla yakılıp yıkılmıştı. İşkence tekniği uzmanı Emekli Tuğgeneral Paul Aussaresses, SDECE (Service de Documentation Extérieure et de Contre-Espionnage, bugünkü Direction générale de la sécurité extérieure)’e bağlı istihbarat subayı olarak 1955’te Cezayir’e tayin edilmiş ve NFL’i bastırmak için Tuğgeneral Jacques Massu komutasındaki 10. Hava İndirme Tugayı’na bağlı özel timde komutanlık yapmıştı. Paul Aussaresses hatıralarında bu görevdeyken en az 1509 kişiyi yargısız infaz ettiğini açıklamıştı. Aynı general yedi buçuk yıl süren Cezayir kurtuluş savaşında yüzbinlerce kişinin sorgusuz sualsiz katledildiğini, işkencelere maruz kaldığını itiraf etmekten sakınmamıştı.

Charlie Hebdo, Yahudileri eleştiren çizerini işten atmıştı?

Yani Hz. Peygamber’imize (SAV) hakaret serbest, ama Yahudi’yi eleştirmek nefret sayılmıştı!

Birisi Müslüman olmak üzere iki polis ile birlikte 12 çalışanı öldü diye bütün dünyanın Paris’e aktığı Charlie Hebdo Dergisi’nin, 2008 yılında en ünlü çizerlerinden biri olan Maurice Sinet’i Yahudilikle ilgili karikatürü yüzünden işinden kovduğu ortaya çıkmıştı. Maurice Sinet, Sarkozy’nin oğlu Jean Sarkozy’nin Yahudi olacağına yönelik iddialarla ilgili olarak bir karikatür çizerek ironik bir şekilde “Ufaklık, hayatta uzun bir yol yürüyecek” diye yazmıştı. O sırada Darty elektronik eşya mağazalarının sahibinin kızı Jessica Sebaoun-Darty ile nişanlanan Jean Sarkozy’nin para için Yahudi olacağı ile ilgili mizah, özgürlükçü Hebdo’yu kızdırmıştı. Derginin genel yayın yönetmeni Philippe Val ünlü çizere karikatürünün anti-semitist olduğunu ve Yahudilerden özür dilemesi gerektiği yönünde uyarıda bulunmuştu. Özür dilemeyi sert bir dille reddeden karikatürist, 15 Temmuz 2008’de Charlie Hebdo’dan atılmıştı. Ancak Fransız Mahkemesi 2012’de, Charlie Hebdo’yu suçlu bulup karikatürist Sine’ye yasal faiziyle beraber 90.000 Euro tazminat cezasına çarptırmıştı. Dergi Hazreti İsa ve Hazreti Meryem’e de hakaret eden karikatürler yayınlamış ve bu yüzden Katolik Kilisesi tarafından 12 defa mahkeme açılmıştı. Avrupa’da İslam ve Hıristiyanların kutsalına hakaret serbest, her hangi bir yanlışı, hatası, yolsuzluğu nedeniyle kamuya mal olmuş ünlü birini eleştirmek, eğer kökeni Yahudi ise suç sayılmaktaydı. Yani Avrupa, Siyonizm’e teslim olmuş durumdaydı. PKK’yı en üst düzeyde himaye eden Fransa Cumhurbaşkanı’nın eşi Bayan Mitterand’ın ülkesindeki Charlie Hebdo dergisinin, PKK Terör örgütünün Avrupa uzantıları ile içli dışlı oldukları, hatta hunhar cinayetten birkaç saat önce PKK’lı bir grubun ziyaretine ev sahipliği yaptığı da basına yansımıştı.

İsrail hizmetkârı

Hatırlanacağı gibi Yahudi Anne Gravoin ile evli olan Fransa Başbakanı Manuel Valls, “Sonsuza kadar Yahudi toplumuna ve İsrail’e bağlıyım” itirafında bulunmuşlardı. Fransa’da geçtiğimiz yıl Hükümeti kuran eski İçişleri Bakanı Manuel Valls ise İsrail’in hizmetkârı çıkmıştı. 2010’dan beri Yahudi Anne Gravoin ile evli olan Manuel Valls, Strasburg Yahudi Radyosu’nda katıldığı bir programda, Fransa’ya bağlılık yerine, “Eşim dolayısıyla sonsuza kadar Yahudi toplumuna ve İsrail’e bağlıyım” demesi, Milli Gazete’de, “Eş durumundan hizmetkâr” başlığıyla çıkmıştı.[3]

“Basın Özgürlüğü” Siyonizm’i ve emperyalizmi kutsamak mıdır?

“Basın özgürlüğü” palavrasına dünyayı inandırmaya çalışan Batı’nın özgürlükten anladığı kendi lehine olan haberleri yayınlamaktır. İslâm’a ve Müslümanlara karşı nefret ve hakaretin, serbest bırakıldığı İsrail ve Yahudiler hakkında en ufak eleştirinin bile suç sayıldığı bir anlayış şeytana tapınmaktır. İsrail’i eleştirdiği için istifa etmek zorunda bırakılan 34 yıllık sunucu Jim Clancy’nin sesini kimse duymamaktadır. “Basın özgürlüğü” konusunda dünyaya palavra atan ve yıllık yönlendirici raporlar hazırlayan ABD’de, Siyonist İsrail lobisinin tezleriyle uyuşmayan yorum ya da haberlere yer vermek çok sayıda gazetecinin işini kaybetmesine neden olmaktadır. Bunun son örneğini 34 yıldır çalıştığı CNN’den ayrılmak zorunda bırakılan Jim Clancy oluşturmaktadır. ABD’de Anayasa ile koruma altına alınan sözde basın ve ifade özgürlüğü, önde gelen medya kuruluşları üzerinde etkili olan Yahudi lobileri ve bu kuruluşların sermaye güçleri nedeniyle lafta kalmaktadır. Fransa’daki Charlie Hebdo’nun ofisine düzenlenen saldırıyla ilgili İsrail’i eleştiren bir tweet atan CNN’nin 34 yıllık çalışanı ve sunucusu Jim Clancy’nin istifa etmek zorunda kalması bu durumunun en açık ispatıdır. Ruanda soykırımı, Körfez Savaşı ve Berlin Duvarı’nın yıkılması gibi birçok uluslararası olayı sunan Clancy, Fransa’daki saldırıdan sonraki tweetleri nedeniyle İsrail destekçileriyle sosyal medya üzerinden tartışmış, “İsrail yanlıları bizi, Fransa’daki karikatüristlerin İslâm karşıtı olduğu için öldürüldüklerine inandırmaya çalışıyor. Bu çabalar İsrail propagandasının parçası, insan hakları savunusu değil” ifadesini kullanmıştı. Bu yorumların ardından CNN, Clancy’nin kurumdan ayrıldığını açıklamıştı.

İsrail Katliamının resmini çektiği için, kovulmuşlardı

İsrail’in son Gazze saldırısını haberleştiren bazı gazetecilerin de görev yerleri değiştirildi. NBC muhabiri Ayman Muhyiddin, terörist İsrail güçleri tarafından sahilde oynayan çocukların öldürülmesine şahit olduktan sonra çocukların parçalanmış cesetlerinin fotoğraflarını paylaşmıştı. Ancak bu gazetecilik başarısına rağmen NBC, güvenlik koşullarını gerekçe göstererek Ayman Muhyiddin’i derhal bölgeden ayırmıştı. Aynı dönemde, Gazze’ye bombaların düşmesini sevinç çığlıklarıyla karşılayan İsrailliler için Twitter hesabından “pislikler” yorumunu yapan CNN muhabiri Diana Magnay da bölgeden uzaklaştırılmıştı. Daha sonra yapılan açıklamada Magnay’ın Moskova’ya atandığını duyurmuşlardı.

Clancy, İsrail tezleriyle uyuşmayan açıklamalarda bulunması dolayısıyla CNN’deki işini ilk kaybeden kişi sanılmamalıydı. Daha önce de benzer durumlar nedeniyle gazeteciler işlerinden atılmıştı. 2010 yılında CNN’in deneyimli Ortadoğu editörü Octavia Nasr, 20 yıllık çalışmasının ardından Hizbullah’ın önde gelen liderlerinden Seyid Muhammed Hüseyin Fadlallah’ın ölümü üzerine üzüntülerini ve saygısını belirten tweet atması nedeniyle kurumdan uzaklaştırılmıştı. Yine 2010 yılında CNN sunucusu Rick Sanchez, bir radyo programında, ABD’de CNN ve diğer büyük medya kuruluşlarının Yahudiler tarafından yönetildiğini söylemesi üzerine CNN tarafından kovulmuşlardı. Deneyimli Beyaz Saray muhabiri ve 11 ABD başkanını gazeteci olarak takip eden Helen Thomas da “İsrail’in Filistin’den çıkmasını ve nereden geldilerse oraya dönmelerini” isteyen yorumları nedeniyle 90 yaşında görevinden ayrılmak zorunda kalmıştı. Beyaz Saray’da birçok medya kuruluşu için uzun yıllar gazetecilik yapan ve 2000 ila 2010 yıllarında Hearts gazetesinde köşe yazan Thomas, Beyaz Saray’da bir tören sırasında bir hahama “Filistin’den defolun” demesinin ardından Beyaz Saray tarafından kınanmış ve istifa etmek zorunda bırakılmıştı. Bu arada bizdeki Cumhuriyet Gazetesi de Siyonistlerin tetikçiliğini yapacak kadar alçalmıştı.

Karanlık kafalı ve derin İslam düşmanı Aydınlık Gazetesi yazarı Orsan K. Öymen “İslamcı siyaset ve şiddet” başlığında “İslamcı terörün bir nedeni, siyasi ve ekonomik az gelişmişlik düzeyi ve İslam’da reform hareketinin gerçekleşmemesi ise, bir başka nedeni de, İslamcı siyasettir. Dogmatik; despotik ve fanatik İslamcı siyasetin olduğu yerde, İslamcı terörün ve şiddetin oluşması doğaldır.” “Türkiye’de İslamcı siyasetin öncüsü 1990’lı yıllarda Necmettin Erbakan’dı, bugün ise Recep Tayyip Erdoğan’dır. Demokratik, laik, hukuk devleti yerine, İslamcı bir devlet ve toplum modeli oluşturmaya çalışan Erbakan ve Erdoğan’ın tabanlarının genişletilmesiyle birlikte, Türkiye’de İslamcı terör ve şiddet de arttı.” “Cumhuriyet Gazetesi’nde son günlerde yaşananlar da, İslamcı şiddet ve terör eğilimlerinin Türkiye’de hangi noktalara geldiğini açık bir biçimde gösterdi. Paris’te İslamcı teröristler tarafından katledilen “Charlie Hebdo” dergisi çalışanlarıyla dayanışmalarını göstermek ve basın-yayın özgürlüğüne sahip çıkmak amacıyla, bu dergide yayınlanan karikatüre yer veren Cumhuriyet Gazetesi bir anda İslamcı yobazların hedefi haline geldi, gazeteciler ve yazarlar binlerce tehdit aldı” şeklinde yalanlar ve saptırmalarla hem İslam’ı terörün kaynağı lanse etmeye, hem de Erbakan’la Erdoğan’ı aynı ayarda göstermeye kalkışmış; genlerinden ve dinsiz geleneklerinden kaynaklı derin kinlerini kusmuşlardı. Bir yandan “Atatürk’ün İslam’a hizmetleri”ni yayınlayan, öte taraftan Darwin Yahudisinin “insanları doğal tuzaklardan, yani Allah ve ahiret inancından kurtardığını” yazan ve böylece AKP’nin din istismarı münafıklığından daha beter bir Darwin münafıklığı yapan bu Aydınlıkçıların, bilerek ve isteyerek dindar halkımızı AKP’nin tuzağına iten Siyonist kuklaları olduğu artık açığa çıkmıştır.

 


[1] ekremsama@hotmail.com

[2] Milli Gazete / Prof. Dr. Mehmet Seyfettin Erol / 12.01.2015

[3] 15.01.2015 / Milli Gazete / Ahmet Yavuz

 

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Yorumu Takip Et
Bildir
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
Picture of Ahmet AKGÜL

Ahmet AKGÜL

AHMET AKGÜL KİMDİR?

INTRODUCTION OF USTADH AHMET AKGÜL

رسالة تعريفية لمعلمنا أحمد أكجول

قبل مؤتمر النظام العادل في جامعة قيرغيزستان أراباييف، والذي حضرناه، قدم أحد المحاضرين أستاذنا أحمد أكجول على النحو التالي: أحمد أكجول موجود في تركيا؛ إنه عالم ومثقف نادر جدًا يجمع بين المبادئ الإسلامية والمتطلبات الإنسانية، وفكر أتاتورك في التغيير والقومية الإيجابية والتوازن الاجتماعي. ألف حوالي 100 كتاب، بعضها في 3 مجلدات، وجميعها أعمال فريدة وأصيلة. 10 من الكتب؛ تمت ترجمته إلى الإنجليزية والروسية واليابانية والفارسية والفرنسية والعربية. البروفيسور الراحل، أحد رؤساء وزراء تركيا الأسطوريين. دكتور. ويعتبر من أكثر الطلاب المميزين وأتباع نجم الدين أربكان.
لقد حضر المؤتمرات العلمية في جميع أنحاء تركيا وأوروبا والجغرافيا الإسلامية منذ ما يقرب من 40 عامًا. إنه رجل حكيم تنبأ وشرح التطورات المهمة في تركيا ومنطقته والعالم قبل عقود، وتعرض للعديد من المشاكل والهجمات لهذا السبب، لكنه كان دائما على حق في النهاية. وهو رئيس تحرير مجلة الحل الوطني، التي يتابعها عن كثب كبار البيروقراطيين العسكريين والمدنيين، وأساتذة الجامعات، والكتاب والمعلقين المهمين، ومسؤولي الدولة في تركيا. ضد الأنظمة الرأسمالية والاشتراكية والليبرالية في العالم؛ فهو يحتوي على الجوانب الجيدة والمفيدة لجميعها، لكنه يترك الجوانب السيئة والضارة؛ سيدنا، الذي أعد ودافع عن برامج النظام العادل الأصلية القائمة على العقل والعلم والتاريخ والضمير والقرآن، يبلغ من العمر 74 عامًا وأب لخمسة أطفال. لا يتقاضى إتاوات أبدًا عن أي من كتبه أو مجلاته أو مقالاته أو مؤتمراته، ويعيش حياة متواضعة بعيدًا عن الترف والراحة، ويغطي نفقات كل ذلك بحوالي 40 من الرفاق المتطوعين والمخلصين في سبيل الله. المعلم الذي يدافع عن "حرمة التبشير بالعلم" وبالتالي لا يدين بالشكر لأي مركز أو حكومة. باستثناء ما يقرب من 105 من أعمال أستاذنا، حتى الأحزاب والحكومات تظل غير مبالية؛ الدين والأخلاق في المرحلة الابتدائية: 4-5، المرحلة المتوسطة: 1-2-3، المرحلة الثانوية: 1-2-3-4 والجامعة: 1-2-3، وفقاً للحقائق العلمية وجوهر الإسلام. ولكن بغض النظر عن أي طائفة، فقد أعد كتب العلم. خلال أحاديثهم المميزة جداً، كتلاميذه ومتابعيه المخلصين: "كيف أعددتم هذه (100) كتاباً يزيد عن مائة، كيف رتبتم وقتكم؟" أجاب أستاذنا أحمد أكجول على أسئلتنا كالتالي، ليكون قدوة وتشجيعًا لنا:



1- منذ ما يقرب من 60 عامًا، باستثناء الأمراض الخطيرة والصعوبات الكبيرة؛ ولم أؤجل عمل اليوم إلى الغد، كما أنني لم أحاول تأجيل عمل الصباح إلى الظهر أو عمل الظهر إلى المساء. لأنه لا ينبغي لي أن أضيع رأس مال حياتي المحدود في مساعي فارغة ومجانية يسميها القرآن الإلغاء ويحرمها

 

2- حتى لو كان شخصًا لديه معرفة وخبرة في موضوع ما، حتى لو كان أصغر منا كثيرًا... حتى لو كان شخصًا عاديًا وبسيطًا، فأنا لا أشعر بالإهانة أبدًا عند الاستماع إليه أو تعلم شيء ما، لأن أكبر عائق أمام التعلم والحصول على العلم هو الكبرياء والكبر

-3ما حصلنا عليه؛ حاولت أن أقرأ وأفهم كتابات وكتب الجميع، محليًا أو أجنبيًا، يساريًا أو يمينيًا، أعرفه أو لا أعرفه، أحبه أو أكرهه.
4- كنت أسجل المعلومات التي تعلمتها وأجد أهميتها منها أو مما سمعته في البرامج والمؤتمرات التليفزيونية، ولم أتردد قط في كتابتها ونقلها بذكر أصحابها
5- من خلال الوقوع في الرغبات والاعتراضات التعسفية من أقرب أقاربي ورفاقي وأعضاء الحزب وذوي المناصب ذات النفوذ والكفاءة... أو من منطلق حرصي على راحتي ومصالحي الشخصية، لم أخفي أبدًا الحقيقة التي قالها لي يجدها العقل والضمير نافعة ومفيدة، ولم أصعب فهمها بتغليفها بأغلفة مختلفة
6- كل الأشخاص الذين التقينا بهم في أي مناسبة وأصبحنا قريبين بما يكفي لتناول كوب من الشاي أو السفر لمدة ساعة على متن الطائرة؛ حاولت مساعدتهم على اكتساب وزيادة وعيهم الأخلاقي والضميري وكرامتهم، وخاصة سلامهم الروحي والعالمي. بمعنى آخر، كنت أهدف إلى أن أكون مفيداً له، وليس أن أستفيد من منصبه وفرصه ومجاملاته.
7- ولعل ذلك يعتبر ثمرة ومعجزة للأهداف والجهود المخلصة... وطبعا بفضل الله تعالى وفضله لا بد من قراءة كتاب ما يقارب 700 صفحة بسرعة في ساعة أو ساعتين. وتهنئة هذا الكتاب وانتقاده عمدا، والحمد لله أن إنتاج ملاحظات من 10 صفحات أصبح أسهل بالنسبة لنا.
أطيب التحيات…

YORUMLAR

Son Yorumlar
0
Yorumunuzu okumaktan memnuniyet duyarızx
Paylaş...