YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
662ef3bb6019c
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 7 6 5 3
Bugün : 3458
Dün : 29208
Bu ay : 687988
Geçen ay : 453014
Toplam : 23466952
IP'niz : 3.134.118.95

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

 

Sn. Cumhurbaşkanının damadı ve Enerji Bakanı Berat Albayrak, Sare Davutoğlu’nun elini niye sıkmamıştı?

AKP’nin 2. Olağanüstü Kongresi’nde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak’ın E. Başbakanın eşi Sare Davutoğlu’nun elini sıkmaması dedikodulara yol açmıştı. Binali Yıldırım’ın tek aday olduğu AKP’nin 2. olağanüstü kongresinde dikkat çeken anlar yaşanmıştı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun eşi Sare Davutoğlu’nun elini havada bırakınca, “herhâlde bir hikmeti vardır” düşüncesiyle, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ da Sare Davutoğlu’nun elini sıkmamıştı. Sare Davutoğlu, tokalaşmak için elini uzatmış, ancak Albayrak elini kalbine doğru götürerek tokalaşmamıştı. O anlar kameraya saniye saniye yansımıştı. Bazı dindar sahtekâr yalakalar, Berat Albayrak’ın, “dini hassasiyetlerinden dolayı” Sare Davutoğlu’nun elini sıkmadığını konuşsa da daha önce Meclis’te kadınların elini sıktığı hatırlatılmıştı. Üstelik bir önceki kongrede Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun eşi Sare Davutoğlu’nun elini sıkan Berat Albayrak’ın son kongrede ise Sare Davutoğlu’nun elini sıkmaması acaba dindarlık numarası ve riyakârlığı mıydı, yoksa “kindarlık havası” mıydı? Hatırlanacağı üzere AKP’nin geçen yıl Eylül ayında Ankara’daki milletvekili adaylarını tanıtma toplantısında da benzer bir olay yaşanmıştı. Başbakan Ahmet Davutoğlu, milletvekili adaylarını sahneye çağırıp tanıtırken hepsiyle tek tek tokalaşmıştı. Ancak partinin İstanbul Milletvekili adayı ve Merve Kavakçı’nın ablası Ravza Kavakçı Kan, Başbakan Davutoğlu ile el sıkışmamıştı. Davutoğlu’nun eli havada kalırken Ravza Kavakçı Kan ise elini göğsüne bastırarak saygılarını sunmuşlardı.

Bazı din istismarcısı yalaka yazar ve yorumcular: “Berat Albayrak takvadan değil, tavırdan dolayı Sare Hanımın elini sıkmadı!” iddiasını ortaya atmışlardı.

AKP’nin olağanüstü kongresine Enerji Bakanı Berat Albayrak’ın Sare Davutoğlu ve Semiha Yıldırım’ın ‘elini sıkmaması’ damga vurmuş ve bu durum takvadan ötürü diye yorumlanmıştı ama sonradan, güya gerçeğin öyle olmadığı ortaya çıkmıştı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sadık damadı olması hesabıyla AKP Genel Başkanlığı için aday olarak ortaya atılan ve bazı kesimler tarafından Başbakan olacağı dahi konuşulan Berat Albayrak’ın, düzenlenen AKP’nin 2. Olağanüstü Kongresinde Başbakan Davutoğlu’nun eşi Sare Davutoğlu’nun ve yeni Genel Başkan Binali Yıldırım’ın eşi Semiha Yıldırım’ın elini havada bırakarak tokalaşmamış, sadece başı ile selamlamış olması hâlâ konuşulmaktaydı. Damat Bakan Albayrak’ın bu hareketi bazı kesimler tarafından takvadan ötürü “bayan eli sıkmıyor” olarak yorumlansa da Berat Albayrak’ın daha önceden Sare Davutoğlu’nun elini sıkarak tokalaştığı görüntüleri internette paylaşmıştı. Berat Albayrak’ın başka kadınlarla el sıkışmasının görüntülerinden sonra bu sefer, o hareketinin takvadan ötürü değil de, tavırdan dolayı olduğu, Sare ve Semiha hanımların elini bu yüzden sıkmadığı yorumları başlamıştı.

Eğer böyle ise, “Davutoğlu, Cumhur babamı gölgede bırakacak girişimlere başladı. Bu yüzden onun hanımından intikam almam ve hakaretli davranmam lazımdı” yaklaşımı değil şuurlu ve sorumlu bir Müslüman’a, iz’an ve insaf sahibi her hangi bir insana bile yakışan bir tavır mıydı? Böylesine basit politika hesaplarıyla en yakınlarını bile ilk fırsatta harcamak ve hakarete kalkışmak nasıl bir psikolojiyi yansıtmaktaydı? Bu tavır düşük profil mi, yoksa yüksek promil mi olmaktaydı? Yoksa “Gavur karıların eli mübah, mü’min hatunların eli günah” mı sayılmaktaydı?

Çünkü Berat Albayrak’ın geçtiğimiz ay sonunda ABD’nin başkenti Washington’da gerçekleştirilen Nükleer Zirvesi’ne katılmış ve burada Türkiye’ye verilen “Barış Atomları Ödülü”nü uluslararası danışmanlık şirketi The Eisenhower Group’un Başkanı Bayan Susan Eisenhower’ın elinden almıştı. Albayrak törende Bayan Eisenhower ile uzun uzun tokalaşmıştı. Herhalde hiçbir his ve heyecan uyanmamıştı!?

Bazı Diyanet dalkavuklarının densizliği!

AKP’nin 2. Olağanüstü Büyük Kongresi’nde Enerji Bakanı Berat Albayrak’ın Ahmet Davutoğlu’nun eşi Sare Davutoğlu ve Semiha Yıldırım’ın ‘elini sıkmaması’ tartışılırken, bazı Diyanet yetkililerinin: “erkeğin bir kadının elinin sıkmasının haram olduğuna” dair fetvaları sitelere yansıtılmıştı. Oysa Dünya İnsani Zirvesine katılan bütün bayanlarla Sn. Cumhurbaşkanı Recep T. Erdoğan tek tek tokalaşmışlardı şimdi bu fetvaya göre Sn. Erdoğan harama bulaşmış ve günahkâr mı olmuşlardı? Bir ameli kayın baba işlerse helal, ama damat paşa işlerse haram sayan kafalar ve kof kalfalarla nereye varılacaktı?

Rum Anastasiadis niye yemeğe katılmamıştı?

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Dünya İnsani Zirvesine katılan heyetlerin başkanları onuruna verdiği yemeğe KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı da katılınca Rum lider Anastasiadis programını askıya almıştı. Çünkü KKTC’yi işgalci ve gayri meşru saymaktaydı! İstanbul’daki zirveye katılan Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Başkanı Nikos Anastasiadis, Dolmabahçe Sarayındaki akşam yemeğinde KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın yer aldığını öğrenince beklenmedik bir karar almış ve yemeğe katılmamıştı. Bu haysiyet ve hassasiyeti bizim kodamanlarımızın ve bürokratlarımızın AB’ye karşı ne zaman göstereceklerini sormak da herhâlde hakkımızdı.

Gelelim Diyanet’in fasit ve basit fetvacılarına!..

Yalnız ve tenha ortamlarda, birbirlerine nikâhı düşen erkek ve kadınların, şehvet düşüncesinin tahrikini ve şeytani dürtülerin depreşmesini önleyici bir tedbir olarak sakındırılan tokalaşma meselesini bugün bir dindarlık ve riyakârlık konusu yapanlara sormak lazımdı:

Şehveti kabartma ve zinaya bulaştırma kuşkusu taşımayan yaşlıların, evlenmesi haram olan yakınların, sağlık ve tedavi için doktor ve hasta bakıcıların, toplu ortamda ve kalabalık karşısında bulunup da şahsi ve nefsi hissiyat ihtimali bulunmayanların tokalaşmaları zaten caiz sayıldığı halde, siz hangi gaye ve gerekçe ile “Damat Bakanın bu riyakâr ve hakaret kasıtlı tavrını kutsayan ve takva sayan” fetvalar yayınlamıştınız? Şimdi söyleyin bakalım; Kur’an’ı Azimüşşan’a, Hz. Resulûllah’a, Müctehid mezhep imamlarına, akla ve vicdana göre: 14 yıldır tek başına iktidar olduğu ve ilgili kanunları değiştirip düzeltecek imkânı bulunduğu halde bin türlü zulüm sömürü ve kötülüğün kaynağı olan şu FAİZ belasını kaldırmak üzere hiçbir adım atmamak ve bu konuyu programına bile almayıp gündeme taşımamak mı daha büyük ve milyonlarca insanın kul hakkıyla alâkalı bir günahtır, yoksa tokalaşmak mı? Tokalaşmakla ilgili fetva yayınlayan bu bazı Diyanet hocaları ve diğer sözde takvalı-tarikatlı yandaş mollaları, Bakara Suresi 46. sahifesindeki 7 ayette şiddetle yasaklanan ve hele 279. ayette “Faizi kaldırmak ve faizsiz sistem oluşturmak için çalışmayanların, ellerinde imkân ve iktidar bulunduğu halde bu yönde girişimde bulunmayanların “Allah ve Peygambere savaş açmış” sayılacaklarını bildiren ayetin ve ilgili hadislerin hükmünü niye hatırlatmazlardı?

Yine soruyoruz ve yanıtlarını bekliyoruz: Böyle kalabalık huzurunda ve protokol sırasında bir kadının uzattığı eli tutmak mı daha günahtı, yoksa 14 yıllık iktidarları boyunca porno yayınlarını azdırıcı, zinayı yaygınlaştırıcı, eş cinselliği meşrulaştırıcı alt yapı hazırlayıcı yaklaşımlar mı daha büyük tahribatlara yol açmıştı? Tokalaşmama takvası ve takıntısıyla ve başörtüsü istismarı kılıfıyla bunca ağır vebalin üzerleri örtülecek mi sanılmaktaydı?

“Davutoğlu döneminde yaşanan ikili yapının ortadan kaldırılacağını ve yeni dönemde “uyum” yaşanacağını” yumurtlayan eski “gönüllü yandaş hizmetlisi” şimdi ise Hürriyet yazarı Abdulkadir Selvi, Erdoğan’ın Davutoğlu’na yönelik tepkisini şöyle yorumlamıştı:

“Dış politikada, dışarıdan bakılınca Türkiye Cumhuriyeti adına tek muhatabın Cumhurbaşkanı Erdoğan olduğu açıktı, içeriden bakılınca da genel politikaları ve dış politika önceliklerini Erdoğan’ın tayin ettiği bir süreç yaşanmaktaydı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, iplerin koptuğu 29 Nisan MKYK’sından kısa bir süre önce bir ortamda Davutoğlu hakkında, “Ben Suudi Arabistan’a gidiyorum. 15 gün sonra Suudi Arabistan’a gidiyor. Ben Amerika’dan dönüyorum 15 gün sonra Amerika’ya gitmeye kalkışıyor” diyerek Davutoğlu’nu suçlamıştı. Tek adamlık mı olacak? diye tepki gösteriliyor. Oysa onun yerine, ikili yapı ortadan kaldırılacak tanımı tercih ediliyor. Dışarıdan bakılınca Erdoğan görünecek, içeriden bakılınca da yine Erdoğan görünecek” yorumunu yapmışlardı. Hükümet kurma görevini devralan Binali Yıldırım yeni süreci, “Söz üstüne söz değil taş üstüne taş koyma zamanıdır” diye açıklamıştı. Bu sözler, Başbakanlığa değil kâhyalığa razı ve hazır olunduğunun bir itirafı mıydı?

AKP’nin Türkiye-İsrail ilişkilerinde, muhtemel işbirlikleri de ortaya çıkmaktaydı!

İsrail-Türkiye ilişkilerinde başlatılan yeni sürece dair soru işaretleri giderek netleşmeye başlamıştı. Bir zaman Türkiye’nin itirazlarına rağmen, şimdi AKP sayesinde Akdeniz’de petrol ve doğal gaz arayan İsrail çalışmalarını hızlandırmıştı. Çalışmalar dâhilinde Akdeniz’den çıkartılan doğal gaz İsrail’in Aşdod limanına ulaştırılmıştı. Gözümüzün içine baka baka Akdeniz’den doğal gaz sevkiyatını başlatan İsrail, böylelikle enerjide dışa bağımlılıktan kurtulmuş olacaktı. Yeni hatla üretim maliyetlerini yüzde 50 düşüren İsrail, gazın arta kalanını Türkiye’ye satmak için piar faaliyetlerine bile çoktan başlamıştı. Birçok medya organı âdeta İsrail’in ‘gazına gelmiş’ durumdaydı. Amaç Türkiye’nin İran’dan doğal gaz almasını engelleyerek, Türkiye’yi İsrail’in gazına mahkûm etmek olduğu açıktı. Yakında İsrail’den gaz aldığımızı duyarsanız, şaşırmamak lazımdı.

Ahlaksız teklif doğru çıkmıştı

Tamar kuyusundan çıkardığı doğalgazı Aşdod limanına ulaştıran İsrail’in enerjideki dışa bağımlılığı sona ererken, gazın ihracatı gündeme taşınmıştı. İsrail Türkiye’den özür dilemeden önce Yedioth Ahronot gazetesi İsrail’in 2 milyar dolarlık doğalgaz boru hattı projesiyle ilgili Ankara ile temasa geçtiğini yazmış, “İsrail’in, Akdeniz’den çıkardığı gazı Avrupa‘ya satmak için Akdeniz’den Türkiye’ye döşenecek bir boru hattı projesini Türkiye Enerji Bakanlığı’na sunduğunu” açıklamıştı. Gazete bu iddiayı ortaya attığı zaman İsrail, Akdeniz’den doğalgaz sevkiyatına henüz başlamamıştı. Bakanlık bu projeyi yalanlarken, aylar sonra özür dileyen İsrail, birden Akdeniz’den doğalgaz sevkiyatına başlamıştı.

Amaç İran’la ilişkimizi koparmaktı

Yanı başındaki doğalgazı bulup çıkarmaktan aciz olan Türkiye, İsrail’le başlatılan yeni dönemde, ‘açık pazar’ olmaktan kurtulamamıştı. Akdeniz’de var olan rezervleri kullanarak kendi vatandaşlarının doğalgaz ve petrolü daha ucuza kullanması için olanak sağlayamayan Hükümet, Obama’nın yeni dönem için sarf ettiği, “İsrail ile Türkiye daha derin işbirliğine girecek” açıklamasını hayata geçirme çabasındaydı. Türkiye’nin komşularından, özellikle İran’dan aldığı doğalgazı kesmek amaçlanmıştı. Oysa Rahmetli Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hocamız 1996 yılında ABD’nin karşı çıkmasına rağmen İran’la petrol ve doğalgaz anlaşması imzalamış, daha sonra bu anlaşma türlü ayak oyunlarıyla akamete uğratılmıştı. Enerji açısından dışa bağımlı olan Türkiye, çevresindeki doğalgaz ve petrol yataklarını da değerlendiremiyor durumdaydı. Rumlar ve İsrail Türkiye’nin açıklamalarına rağmen Doğu Akdeniz’de doğalgaz ve petrol arama çalışmalarını sürdürürken, İsrail’in doğalgaz sevkiyatına çoktan başlaması AKP’li yetkililerin yüzünü kızartmalıydı.

İsrail, Tamar kuyusundan çıkardığı doğalgazı, ilk kez borularla İsrail’e aktarmıştı!

İsrail’de Başbakanlık ofisinden yapılan yazılı açıklamada, Başbakan Benyamin Netanyahu, “Bu İsrail ekonomisi için önemli bir gündür, özgürlük bayramında enerji bağımsızlığında önemli bir adım attık. Doğalgaz sektöründe son 10 yılda ilerleme kaydettik, bu tüm İsrail ve İsrail halkı için iyi olacak” diye hava atmıştı. Tamar kuyusunu işleten firmanın Genel Müdürü Yitzhak Tshuva ise çıkarılan doğalgaz ile elektrik üretim maliyetinin yaklaşık yüzde 50 düşeceğini tahmin ettiklerini vurgulamıştı. İsrail çıkardığı gazın 2020 sonuna doğru bir bölümünü ihraç etmeyi planlarken, enerji uzmanları Akdeniz’de bulunan Tamar kuyusunu ülkenin 40 yıllık doğalgaz ihtiyacını karşılayacağını hatırlatmıştı.

Akdeniz’de İsrail – Rum ortaklığı

Kıbrıs Rum Kesimi Akdeniz’de tek taraflı olarak petrol ve doğal gaz aramasına başlamış daha sonra İsrail ile petrol doğalgaz arama ve çıkarma antlaşması imzalayarak Türkiye’nin tepkisini hiçe saymıştı. Doğu Akdeniz’i İsrail ile birlikte âdete parselleyen Rumlara AKP’nin gösterdiği cılız tepki, Rumlara geri adım attırmamıştı. Türkiye’nin bölgeye savaş gemisi göndermesi de işe yaramamış Rum yönetimi doğalgaz ve petrol arama faaliyetlerini devam ederek, ABD’li petrol şirketlerini de işin içine katmıştı. Kıbrıs Rum kesimi ile İsrail arasında döşenecek petrol boru hattı ile Rum tarafına inşa edilecek doğalgaz terminaline de Türkiye sadece seyirci kalmıştı. Bununla yetinmeyen Rum kesimi İsrail, Güney Kıbrıs ve Yunanistan arasında elektrik hattı döşeme çalışması da başlatmıştı.

İsrail Türkiye’yi tehdit etmekten sakınmamıştı!

Doğu Akdeniz’de daha önce keşfedilmemiş ve teknik açıdan çıkarılabilir doğal gaz kaynakları çok fazlaydı. Burada doğalgazı bulmaktan daha da önemli olan husus doğalgazın ihracıydı. Doğalgaz ya boru hattı ile taşınacak ya da likidite edilip satılacaktı. Rumlar ve İsrail bundan büyük ekonomik çıkar sağlayacaktı. Özellikle İsrail’in kazancı büyük olacaktı. Bu yüzden Akdeniz’de Türkiye ile karşı karşıya gelmekten çekinmeyen İsrail’in, Petrol ve doğalgaz arama yapan gemilerini korumak üzere görevlendirdiği F-15 uçakları Türk kıyılarına 15 mil mesafede uçarak taciz girişiminde bile bulunmuşlardı.

AKP Türkiye’si İsrail’le anlaşarak, nasıl İslam’a ve İnsanlığa hizmet sunacaktı?

Kısa bir süre önce İsrail’de yayımlanan Yedioth Ahronot gazetesi İsrail’in 2 milyar dolarlık doğalgaz boru hattı projesiyle ilgili Ankara ile temasa geçtiğini yazmıştı. İddiaya göre Akdeniz’de doğalgaz çalışmaları yapan İsrail, bu gazı Avrupa’ya satmak için Akdeniz’den Türkiye’ye döşenecek bir boru hattı projesini Türk Enerji Bakanlığına sunmuşlardı. Son birkaç haftada Ankara’da iki kez gerçekleşen ‘gizli’ görüşmelerde, Türk heyetinin 2 milyar dolarlık boru hattı projesine sıcak baktığı kulislere yansımıştı. İsrail’in yeni döşediği bu hattın elde edeceği gazı satabileceği konuşulmaktaydı. Bu durumda ortaya atılan iddiaların doğruluk payı maalesef giderek artmaktaydı.

Şimdi Sn. Enerji Bakanı ve Sarayın damadı Berat Albayrak’a hatırlatmak lazımdı: Sare Hanımla tokalaşmak mı daha günahtı, yoksa katil ve Siyonist İsrail’le uzlaşmanın ve el sıkışmanın vebali mi çok daha ağırdı?

Saray Erkânınca Davutoğlu ve Hakan Fidan; Rıza Sarraf’ı ABD’ye kaçırmakla mı suçlanmaktaydı?

Geçtiğimiz Mart ayında ABD’de tutuklanan 17/25 Aralık sürecinin kilit ismi Reza Zarrab’ın mahkemeye yaptığı kefalet başvurusuna itiraz eden Başsavcı Preet Bharara, 17 Aralık fezlekesini mahkemeye delil olarak sunmuşlardı. Delil dosyasında Türkiye için çok konuşulacak detaylar vardı. Zarrab iddianamesinden çok konuşulacak ayrıntılar şunlardı:

ABD’de tutuklanan Reza Zarrab’ın dosyasına Türk siyaseti de resmen dâhil edilmiş durumdaydı. Çünkü Zarrab davasına bakan New York Güney Bölgesi Eyalet Savcısı Preet Bharara, dosyaya Türkiye’deki 17 Aralık 2013 rüşvet ve yolsuzluk iddianamesine resmen katmıştı. “Excibit G”- (Kanıt G) olarak dosyaya İngilizce çevirisi eklenen 17 Aralık dosyasıyla birlikte, AKP’li üç eski Bakan Zafer Çağlayan, Egemen Bağış ve Muammer Güler’in isimlerini de davaya sokmuşlardı. Savcı’nın dosyaya eklediği “Zarrab’ın yakın ilişkiler içinde olduğu Türk yetkililer” tanımı içinde, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Eşi Emine Erdoğan’ın isimleri de dosyada resmen yer almıştı.

Savcı Bharara, Zarrab’ın avukatının “hayırsever insan” imajını güçlendirmek için sunduğu bağış makbuzlarını tek tek araştırmış, Zarrab’ın Emine Erdoğan’ın kurucusu olduğu TOGEM-DER adlı derneğe yaptığı 7 milyon dolardan fazla bağışı “Zarrab ile Türkiye’deki yetkililer arasındaki ilişkinin delili” olarak dosyaya aktarmıştı. Bharara’nın, davaya bakan New York Güney Eyalet Mahkemesi’ne sunduğu “Zarrab’ın kefalet başvurusunun reddedilmesi” yönündeki raporunda, Zarrab’ın “Erdoğan dâhil, üst düzey Türk yetkililerle” iyi ilişkiler içinde olduğunu vurgulamıştı. Acaba, Sn. Erdoğan’ı ve yakınlarını sıkıntıya sokacak itiraf ve ifadeleri vermesi için; Rıza Sarraf’ın Ahmet Davutoğlu’nun bilgisi ve Hakan Fidan’ın girişimi sonucu ABD’ye gitmeye ikna edildiği iddiaları yüzünden mi, Saray Erkânı bu denli kızgın ve kırgındı?

ABD savcısının dosyasında, Türkiye cumhuriyeti için en acı bölüm; “Zarrab Türk siyasetçileri satın almıştı…”

Savcı Bharara Zarrab’ın salıverilmemesine ilişkin dosyasında, Türkiye Cumhuriyeti açısından en “acı” bölümü, “Davalının Türk siyasetçilerle yolsuzluk ilişkileri” başlığı altında yer almıştı. Savcı, Zarrab’ın Türkiye’deki AKP hükümetinde görev alan siyasetçilerle ilişkileri konusunda aynen şu ifadeleri kullanmıştı;

“Davalı müthiş servetini sadece pek çok ev, yat ve diğer menkulleri almak için kullanmakla kalmamış, aynı zamanda Türkiye’deki yolsuz siyasetçileri de satın almıştır. 2013 içinde Zarrab Türkiye’de tutuklanmış ve Türkiye’deki üst düzey yetkililere, kendi suç ilişkilerini yürütebilmek için rüşvet vermekle suçlanmıştı. Ancak 72 gün gözaltında kaldıktan sonra bırakılmıştı. Hakkındaki soruşturmayı yürüten polisler ve savcılar ya görevden alınmış, ya cezalandırılmış, ya da tutuklanıp yargılanmıştı. Zarrab’ın tutuklanmasına varan soruşturmanın detayları Türk savcının 18 Aralık 2013 tarihli iddianamesinde yer almıştı. Bu iddianame Türk medyasına sızmış, ardından da internette yayınlanmıştı. Bu raporun ilgili bölümlerinin çevirileri kanıt G olarak eklerde yer almaktadır. İddianamede yer alan kanıtlar arasında Zarrab ile diğerleri arasında Türk savcılığının ele geçirdiği telefon konuşmaları tapeleri ile Zarrab ve diğerlerinin fiziksel takibinden elde edilen bilgiler de bulunmaktadır.”

Dilekçede, Zarrab’ın “Erdoğan dahil, Türk yetkililerle iyi ilişkiler içinde olduğu” ifade edilerek, “Kefaletle serbest kaldığı takdirde, bir şekilde Türkiye’ye gitmeyi başarırsa, geri dönmez” mesajı verilmeye çalışılmıştı. Savcı Bharara’nın ana dilekçesinde Erdoğan ismi dört kez yer almıştı. Savcı Bharara, “Basının bildirdiğine göre, dosyanın kapatılmasına ilişkin baskılar şimdiki Cumhurbaşkanı, o zamanın Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ofisinden yapılmış” ifadesini kullanmıştı.

Savcı Bharara’ya göre, Reza’nın bir yılda verdiği rüşvet 30 milyon doları aşmaktaydı

Savcı Bharara’nın dosyasında Reza Zarrab’ın Türkiye’de verdiği iddia edilen rüşvetler de yer almıştı. Zarrab’ın kefaletle serbest kalmak için mahkemeye sunmayı önerdiği 10 milyon dolar nakit para konusunda Savcı’nın dosyasında şu ifade yazılmıştı; “Davalının kefalet için önerdiği para miktarı, sadece 2013 yılında dağıttığı rüşvetlerin üçte biri kadar…”

– Zafer Çağlayan’a: 32 milyon EURO, 10 milyon Dolar, 300 bin İsviçre Frangı, Piyano, lüks saatler,

– Egemen Bağış’a: 500 bin Dolar,

– Muammer Güler’e: 5.8 milyon Dolar,

– Halkbank Eski Genel Müdürü Süleyman Aslan’a: 2.5 milyon Euro, 1.4 Milyon Dolar rüşvet verdiğine dair kanıtlar sıralanmaktadır.

Savcı Bharara’nın hazırladığı dilekçede, Reza Miami’de tutuklandığında üstünden çıkan kişisel telefonunda yer alan fotoğrafları da, “davalının müthiş mal varlığına” kanıt olarak sunmuşlardır. Zarrab’ın telefonunda yer alan külçe külçe altın fotoğrafları, kendisini kendi özel uçağının önünde gösteren fotoğraflar, altın silah fotoğrafları, dosyada bulunmaktadır. Savcı Bharara, Zarrab’ın birkaç ülkede çok sayıda gayrı menkul, en az bir uçak, yatlar sahibi olduğunu belirterek, “Zarrab ile yakalanan çalışanlarından birinin ifadesinde futbol sahası büyüklüğünde bir yattan bahsettiğini” de vurgulamıştır.

“Reza kendi gitti” iddiaları boşa çıkarılmış, Savcı Bharara, Zarrab’ın yalan beyanda bulunduğunu açıklamıştır!

“Zarrab, ABD yargısıyla işbirliği içinde gitti” söylentilerine karşılık, Savcı Bharara’nın dosyasında, ilk ifadelerinde Zarrab’ın hem mal varlığı, hem de yaptığı uluslararası yolculuklar konusunda “yalan beyanda bulunduğu” saptanmıştır.

Savcı üşenmeyip hesaplamıştı; Zarrab’ın yıllık geliri 11 milyar dolardı!

Savcı Bharara dosyasında, Zarrab’ın ilk ifadelerinde altın ticareti, mobilya işi ve Türkiye’deki bir mağaza aracılığıyla, yıllık gelirini yaklaşık olarak 720 bin dolar olarak beyan ettiğini hatırlatmıştır. Ancak davanın açılması için yapılan soruşturmada, FBI’ın da katkılarıyla bulunan Reza’nın yıllık gelirine ilişkin rakamın, kendi beyanının “çok üzerinde” olduğu vurgulanmıştır. Savcı, Zarrab’ın yıllık gelirinin 11 milyar doların üzerinde olduğunu açıklamıştır.[1]

 


[1] (Bak: Gündem / 26 Mayıs 2016 / Zeynep Gürcanlı

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Yorumu Takip Et
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
Abdullah AKGÜL

Abdullah AKGÜL

YORUMLAR

Son Yorumlar
0
Yorumunuzu okumaktan memnuniyet duyarızx