YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
691047c335c32
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 8 8 9 9
Bugün : 8045
Dün : 40662
Bu ay : 364385
Geçen ay : 1371576
Toplam : 44768206
IP'niz : 18.97.9.168

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

 

2023 Seçim Sonuçları:

BU DURUM BAŞARI MIYDI

ACI SONUN BAŞLANGICI MIYDI?

        

Bu seçimi ille de kazanmak için; bütün devlet imkânlarını, hatta siyaset dışı kalması gereken bütün resmi bürokrat ve elemanlarını hoyratça devreye sokmalarına… Onlarca TV kanalının ve yüzlerce yazar ve yorumcu takımının manipülasyonlarına ve beyin yıkama metotlarına… Muhalif davranacak halk kesimlerine ve sivil örgütlere hatta şirketlere açıkça ve küstahça tehditler yağdırmalarına… Kısaca bin türlü yalan, iftira ve karalama kampanyalarına… Yetmez, Ülkenin ve Milletin geleceğini düşünmeden, seçimi kotarma ve paçayı kurtarma adına sorumsuz bir israf ekonomisi uygulamalarına ve seçim ulufeleri dağıtmalarına… Ve kitabına uydurulan oy hırsızlıklarına ve sandık hilekârlıklarına rağmen… Üstelik Sinan Oğan’ın, kim bilir hangi vaatler karşılığı oylarını Erdoğan’a pazarlamasına rağmen Sn. Erdoğan 2. turda birkaç puan farkla tekrar Cumhurbaşkanı seçilmiş durumdaydı. Bu sonucu Erdoğan’ın zaferi olarak yorumlayanlar yanılmaktaydı. Çünkü ekonomisi çökmeye, sosyal birlikteliği ve ahlâki değerleri çürümeye, dış politikadaki dengesizliği yüzünden saygınlığı ve ağırlığı çözülmeye başlamış… Ve tam 21 yıldır bu kötü sonucu kendilerinin hazırlamış olduğu bir enkaz, birkaç ay sonrasında bu iktidarın başına yıkılacaktı!..

Rahmet Pakgül’ün bir dörtlüğünü hatırlatalım:

“Ahmak hain o kişidir, zulümden çark etmiyor

Son nefsani hedefime, ‘Oh be uzandım!’ sanır…

Uçurumun kenarına, geldiğin fark etmiyor

Bir adım sonra düşecek, yine kazandım sanır.”

Sn. Erdoğan’ın 2023 Cumhurbaşkanlığı Seçiminin 2. turunu kazanma şaşkınlığı bize, Kur’an’daki Gazap Bulutlarını hatırlatmıştı:

“Derken, onu (azabı ve yıkımı) kendi vadilerine doğru yönelerek gelen bir bulut şeklinde gördükleri zaman, (işte herhalde) ‘Bu bize yağmur yağdıracak bir buluttur’ demişlerdi. (Ve boşuna sevinmişlerdi. Zaferi ve izzeti; İslami cihadda değil, zalim güçlere yaranmakta arayanların boş umutları ve kuruntuları, rahmet zannedilen musibet bulutları gibidir.) Hayır o, kendisi için acele ettiğiniz (felaket olayıdır. Bu öyle) bir rüzgârdır ki (zafer ve bereket sanıldığı halde;) onda acı bir azap (ve yıkım) vardır. (Ve sizi kum fırtınasıyla boğacaktır!)”

“O, Rabbinin emriyle her şeyi yerle bir eden (bir âfattır). Böylece (o korkunç kasırga yüzünden) meskenlerinden başka, hiçbir şey(leri) görünemez duruma düşmüş (ve perperişan olmuşlardı). İşte Biz, suçlu-günahkâr bir kavmi böyle cezalandırırız.” (Ahkaf: 24-25)

CNN TÜRK – YouTube 10 Aralık 2019 tarihli “Cumhurbaşkanı Gençlerle Birlikte” programında “Sizin zihin dünyanızı şekillendiren ve sizi en çok etkileyen Lider kimdir?” sorusunu Sn. Erdoğan şöyle yanıtlamıştı:

“Elbette tek önderimiz, tek rehberimiz, Hz. Peygamberimiz Hz. Muhammed Aleyhisselam Efendimizdir. Sonra Adalet timsali Halife Ömer Hazretleridir. Tabi Osmanlı’da, Selçuklu’da örnek liderlerimiz var… Tabi geliyoruz Cumhuriyet’in kuruluşunda Gazi… Önem arz etmektedir…

Şu anda yaşayan liderlere gelince… Valla bunlara bakıyoruz, oturup konuşuyoruz, tabi dara zora giriyorum. (Yani benim ayarımda kimseyi göremiyorum.) Bu arada Körfez’de genç-dinamik Katar Emiri Şeyh Tamimi’yi gösterebilirim. Çünkü yoksul ve düşkün ülkelere çok yardım edici bir liderdir.”

İşte R. T. Erdoğan’ın hayran olduğu ve örnek sunduğu o Katar Emiri, 2022 Dünya Kupası’na ev sahipliği uğruna 300 milyar dolar harcamıştı. Bunun 400 milyar dolar olduğunu söyleyenler de vardı… Bu para; başta Filistin, Yemen, Arakan, Afganistan, Doğu Türkistan, Sudan, Eritre ve Suriye’de yoksullukla boğuşan İslam ülkelerine dağıtılsaydı… Veya Asya ve Afrika’daki perişan ülkelerin kalkınma altyapısına harcansaydı, aç ve biilaç insan kalmayacaktı…

Sn. Erdoğan’ın en etkili ve önemli lider olarak Hz. Peygamberimizi söylemesi ise, tamamen istismar amaçlıydı ve sahte bir tavırdı. Çünkü iktidarda kaldığı 21 yılını Onun Sünnetini, Sistemini ve Şeriatını yozlaştırmak; bunların yerine AB kriterlerini ve Haçlı zihniyetini yerleştirmekle geçirmiş bir insandı. Cumhuriyet’in kuruluşunda Gazi… Önem arz etmektedir…” ifadeleri ise tam bir riyakârlıktı… İsmini bile tam zikredemeyip, ortamı yumuşatma çabaları sırıtmaktaydı…

Ve hele; Sn. Erdoğan’ın Türkiye’de tanınmasının, öne çıkarılmasının, İstanbul RP İl Başkanı ve sonra Belediye Başkanı yapılmasının… Ve derken Ona hıyanetinin karşılığı Başbakanlığa ve şimdi Cumhurbaşkanlığı’na oturtulmasının asıl sebebi ve çağımızın tartışmasız en büyük lideri olan Rahmetli Erbakan Hocamızı ağzına bile alamaması, bunların insaf ve iz’an ayarını, iman ve vicdan aynasını, vefakârlık ve kadirşinaslık duyarlılığını ortaya koymaktaydı.

Peki bir insan, Erbakan Hoca’yı ağzına bile almaktan ve hayırla anmaktan, niye bu denli korkardı?.. Çünkü Ona vefalı ve saygılı bir tavrı, kişinin İsrail ve Siyonist merkezler tarafından üzerinin çizilmesine yol açardı!..

Oysa Sn. Erdoğan, Milli Görüş’te gelecek gördüğü dönemlerde “Erbakan’ı çağın lideri, İslam ve insanlık âleminin kurtuluş rehberi” olarak tanıtmakta ve Ona yaranmak için ne taklalar atmaktaydı. Hatta oğlu Bilal’in ön adını “Necmettin” koymuşlardı ve devamlı “Necmettin Bilal…” diye çağırırlardı. Ancak Milli Görüş gömleğini çıkardıktan sonradır ki, ne kendisi ne de yandaş kesimi Bilal Bey’in “Necmettin” ismini artık ağızlarına bile almıyorlardı.

Bundan daha da acısı ve mide bulandırıcı olanı, Erbakan Hoca’nın her türlü mirasına konan ve daha önce 100 kere “Bu AKP iktidarının ve Erdoğan’ın günahına asla ortak olmayacaklarını” vurgulayan… Ama sonunda 2023 seçimlerinde Erdoğan’ın koltuk değneği ve yedek lastiği olmaktan sakınmayan ve sıkılmayan Sn. Fatih Erbakan’ın, o duyarsız ve tutarsız yaklaşımıydı. Üstelik Sn. Erdoğan’ın zinayı suç olmaktan çıkardıklarını, İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı kanun maddesi ile eşcinselliği serbest bıraktıklarını bizden iyi biliyorlardı.

Ekonomik ve sosyal patlamalar karşısında Erdoğan iktidarı zorla ve barbarlıkla halkı sindirmeye kalkışırsa, elbette Devlet müdahale etmek durumunda kalacaktı!

Sn. Erdoğan’ın ve Bahçeli’nin saldırgan ve kışkırtıcı tavrından… Ve yine yandaş takımının ayrıştırıcı ve kutuplaştırıcı konuşmalarından anlaşılıyor ki, bunlar 2. turda Cumhurbaşkanlığı’nı kaybetmeleri veya 5-6 ay içerisinde her şeyi bin berbat etmeleri ve ülkeyi yönetemez hale gelmeleri halinde, oturdukları makamları ve çıkarları yitirmemek adına ortalığı karıştırmaktan sakınmayacaklardı. Hatta bu günler için özel hazırlanmış ekipleri, muhaliflerini bastırmak ve geri adım attırmak için, belki de sokaklara salacaklardı. Umarız, ülkemizi kaos ve kargaşaya sürükleyecek ve kardeş kavgasını körükleyecek böyle bir yola başvurmayacaklardı. İstanbul Sultangazi’deki bir cami imamının, seçimi kaybetmeleri halinde; Erdoğan’ı kimseye harcatmayacaklarını ve gerekirse zor kullanarak Başkanlık makamında tutacaklarını ima ederek: “Kardeşim, silahlarınızı hazırlayın!.. 28 Mayıs akşamı benim iki silahım ağzına kadar dolu, bekliyoruz!..” zırvaları, bunların ayarını ve amacını ortaya koymaktaydı… Ayrıca, çeşitli entrika ve manipülasyonlarla seçimleri kazansalar bile; yirmi yıldır üretim yerine dış borçla sürekli tüketim ve israf ekonomisi ve özellikle son aylarda bol keseden dağıtılan seçim ulufeleri yüzünden iflasa sürüklenen… Ve bu mecburiyet ve mahkûmiyetle küresel Siyonist sömürü sermayesinin güdümüne giren ülkede artan yoksulluk ve azıtan pahalılık nedeniyle başlayan sosyal patlamaları, despotik yöntemlerle bastırmaya, umarız kalkışmayacaklardı!.. Ancak Devlet, böylesi ihtimaller ve endişeler için herhalde gerekli hazırlıkları yapmıştır ve zaten Devlet bu gibi krizlere ve kaotik süreçlere müdahale için vardır. Çünkü bu konudaki ihmaller, telafisi çok zor sıkıntılara ve tedavisi imkânsız yaralara yol açacaktır!

2023 seçimlerinde ilk turda 81 il, 922 ilçede, 32.164 mahalle ve 18.241 köyde, birçok elçilik ve konsolosluk merkezinde, 64 milyon 145 bin 504 seçmenin 56 milyon kadarı 200 bin civarındaki sandıkta oy kullanmıştı. Burada şöyle ilginç bir durum vardı: Bir önceki seçimde seçmen sayısı 59 milyon civarındaydı. Bunun %86’sı oy kullanmıştı. O da 51 milyon kadardı. Partilerin üye sayısına baktığımızda, kullanılan oyların üçte biri parti üyesi olanlardı. Bu sayı aynı zamanda toplam seçmen sayısının dörtte birini oluşturmaktaydı. Genel oy sıralamasında 1. olan, üye sayısına göre en az oy alan AKP’nin güya 11 milyon üyesi vardı. Bu rakamın şişirme, hatta uydurma olduğu sırıtmaktaydı. CHP’nin 1,4 milyon üyesi vardı ve üye sayısının 8 katı oy almıştı. İYİ Parti de öyle. MHP, üye sayısının 11 katı oy almıştı. Türkiye’deki parti üyelerinin %72’si AKP’li ama, AKP’nin oyu toplam oyun %40’ı civarındaydı. Türkiye’de 120 siyasi parti vardı. Bu partilerin 25 tanesi, sol, sosyalist, komünist sayılmaktaydı. Yaklaşık 50 parti sağcı, milliyetçi, muhafazakârdı. 20 kadar liberal demokrat parti vardı. 25 merkez, karma, köylü ve marjinal partiler ise diğer gruptaydı.

2023 Cumhurbaşkanlığı seçiminde ilk turda sonuç alınamamıştı. Adaylardan hiçbiri sistemin şart koştuğu ‘%50+1’ şartına ulaşamamıştı. Bu anlamda Erdoğan da istediği sonucu yakalayamamıştı. Dahası, Milletvekili seçiminde AKP’nin oyunda ve elde edebildiği sandalye sayısında ciddi bir azalma vardı. AKP’nin 2023 seçimindeki oyu -yaklaşık %35-, yani iktidara geldiği 2002 seçiminde aldığı %34,28 oy kadardı. Tek başına seçime girseydi aldığı oyla çıkarabileceği Milletvekili sayısı 268’de kalacağı için tek başına iktidar olamayacaktı. Bu yüzden iktidarda kalmayı bir kez daha MHP desteğiyle sağlayacaktı. Ancak Erdoğan’ın 1. turu kaybetmekle tattığı yenilgi, bu seçime gidilirken taraflı-tarafsız gözlemciler ile kamuoyu araştırmalarının bekledikleri çapta olmamıştı. Eski bir Başbakan ve Cumhurbaşkanı olan Süleyman Demirel’in, siyaset literatürüne kazandırdığı “Boş tencerenin yıkamayacağı iktidar yoktur” özdeyişi hafızalarda sımsıkı yerleşmiş bir ülkede, derin ekonomik sıkıntılarla boğuşulurken, yine de Meclis çoğunluğunu Cumhur İttifakı’na kazandırabilmek Cumhurbaşkanı Erdoğan için bir başarıydı. Tarihin kaydettiği en büyük depremlerden birinin yaşandığı ve kalabalık bir seçmen grubunun çadır kentlerde yaşamak zorunda kaldığı bir bölgede bile, en çok oyu alan partinin Erdoğan’ın partisi olması da enteresandı.

Muhalefetin Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu ise aldığı %45 civarındaki oyla ilk turda aranan ‘%50+1’ şartının ve anketlerin saptamalarının gerisinde kalmıştı. Ancak Kılıçdaroğlu’nun da hakkını yememek lazımdı. Cumhuriyet Halk Partisi gibi oyu son 30 yıl boyunca hiçbir seçimde %25 tavanına yaklaşamamış, 2018 Genel Seçimleri’nde %22,65’te kalmıştı. O süreçte Cumhurbaşkanlığı’na aday gösterdiği Muharrem İnce ancak %30,64 oy alabilmişken, şimdi onun aldığı %45 oy önemli bir başarıydı. Ve Kılıçdaroğlu’nun ikinci turda seçilme ihtimali de vardı. Ama HDP seçmeninin %7 kadarının 2. turda sandığa gitmemesi ve Sinan Oğan’ın %5 oyunun Erdoğan’a verilmesi Erdoğan’a yaramıştı. Bu arada, bu sonuçları fırsat bilen hem Cumhur İttifakı yandaş yazar ve yorumcularından hem Meral Akşener ve takımından… Hatta CHP kanadından “Sn. Kılıçdaroğlu’nun istifa etmesi gerektiği” konusunda baskılar yoğunlaşacaktır. Bizce Sn. Kılıçdaroğlu bunlara asla aldırmamalı ve geri adım atmamalıdır.

Meclis’te ilk kez çok partili bir tablo olacaktı. AKP; Cumhur İttifakı’yla, MHP yanında Yeniden Refah Partisi’ni de Meclis’e taşımıştı. Yeşil Sol Parti ile İYİ Parti de hatırı sayılır sayıda milletvekiliyle Meclis’te temsil olunacaktı. Ayrıca CHP’nin başını çektiği Millet İttifakı’nın içerisinde bulunan DEVA, Gelecek, Saadet ve Demokrat Partilerinin Milletvekilleri de Meclis’te yer alacaklardı. Türkiye İşçi Partisi de 4 Milletvekili çıkarmıştı.

Süleyman Soylu, 14 Mayıs 2023 Seçim Sonuçlarını Nasıl Tutturmuşlardı?

İktidara yakınlığıyla bilinen Sabah yazarı Mahmut Övür, 14 Mayıs seçimleri öncesi İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun seçimlere ilişkin tahminini yazmıştı. “Bu seçim öncesi söylediklerine gerçekten şaşırdım” diyen Övür, Soylu’nun “Seçim yüzde 49,50 gibi biter. Çok uğraştık ama yarım puan ileri götüremedik” dediğini aktarmıştı. Yazısında Soylu’yu överek, “Araştırma şirketleri ve anketler bu seçimde çok tartışıldı. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun siyasi araştırma ve analiz konusunda iddialı olduğunu yakın geçmişten biliyorum. Bu seçim öncesi söylediklerine gerçekten şaşırdım” diyen Övür, seçim günü Soylu’nun şu tahminde bulunduğunu hatırlatmıştı:

“Araştırma şirketleri ve anketler bu seçimde çok tartışıldı. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun siyasi araştırma ve analiz konusunda iddialı olduğunu yakın geçmişten biliyorum. Sadece bugün değil, 2 binli yılların başından beri her seçim öncesi konuştuğumda aşağı yukarı gidişata ilişkin söyledikleri büyük oranda tutardı. Ama bu seçim öncesi söylediklerine gerçekten şaşırdım. Seçim günü bile aynen şöyle diyordu: ‘Seçim yüzde 49,50 gibi biter. Çok uğraştık ama yarım puan ileri götüremedik. Sahada biraz farklı görünse de sonuç böyle olacak gibi. Meclis’teyse rahatız. Cumhur İttifakı 320-325 arası Milletvekili çıkartır.”

Şimdi asıl soru şuydu: Sayın Süleyman Soylu’nun kerameti mi vardı, yoksa bu sonuçlar özellikle ve suni şekilde mi hazırlanmıştı?!

Hatırlayınız, Eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, sosyal medya hesabından adım adım oyların nasıl çalındığını açıklamış ve şunları aktarmıştı:

“Bu operasyon için merkezi bir dijital üs, bu üssün başında da Süleyman Soylu bulunmaktadır. Özellikle Karadeniz ve İç Anadolu sandıklarında bu operasyon yıllardır yapılır. 20 bin sandığın her birinden 150 oy çalınsa 3 milyon oy eder ve bu sayı, seçimin sonucunu değiştirmeye yeterli olacaktır!..”

Cumhurbaşkanlığı’nı nokta atışla tahmin eden Soylu, hayret, vekil sayısını da tutturmuşlardı. Seçim sonuçlarına göre Cumhur İttifakı 323 vekil çıkarmıştı.

1. Turda MHP İlçe Başkanı eski seçim kâğıdıyla mükerrer oy kullanırken yakalanmıştı!

Dört yıl sakladığı seçmen kâğıdıyla mükerrer oy kullanmaya çalışırken yakalanan MHP Gülnar İlçe Başkanı Celal Kadim hakkında tutanak tutulması üzerine sandık görevlilerini suçlamıştı. Mersin’in Gülnar ilçesinde MHP İlçe Başkanı Celal Kadim, 2019 yerel seçimlerinde oy kullandığı seçmen kâğıdını saklamıştı. Kadim’in eski seçmen kâğıdıyla isminin bulunmadığı sandığa gidip oy kullanmasının ardından isminin bulunduğu sandıkta da oy kullandığı ortaya çıkmıştı.

Gülnar’ın Sesi gazetesinde yer alan habere göre MHP’li başkan önce 2019 yılına ait seçmen kâğıdıyla 1010 no’lu sandıkta oy kullanmaya varmıştı. Sandık görevlileri başkanı tanıdıkları için isim listesini kontrol etmeyerek kendisine oy pusulalarını uzatmışlardı. Zarf sandığa atıldıktan sonra sıra imzaya geldiğinde Celal Kadim’in ismi bulunmayınca görevliler tutanak hazırlamıştı. MHP’li başkan bunun üzerine 1012 no’lu sandığa giderek yeniden oyunu kullanmıştı. Telefonla ulaşılan MHP İlçe Başkanı Celal Kadim, 2019 yılına ait seçmen kâğıdını yanlışlıkla yanında bulundurduğunu belirterek hatanın sandık görevlilerinde olduğunu açıklamıştı. Başkan Kadim tutanak tutulduktan sonra gerçek sandığında oy attığını da doğrulamıştı.[1]

Mükerrer Oy Kullanmak İsteyen Kişi, Kendisini Yakalayan CHP’li Sandık Görevlisine Tehditler Yağdırmıştı!

CHP İstanbul İl Başkanı mükerrer oy kullanan bir kişinin CHP’li görevli tarafından yakalandığını açıklamıştı. Yetkili, bu kişinin CHP’li görevliyi tehdit ettiğini de vurgulamıştı. Mükerrer oy kullanmak isteyen kişi kendisini yakalayan CHP’li sandık görevlisini tehdit etmeye başlamıştı.[2]

Bu durum bize şu fıkrayı hatırlatmıştı. Şehrin kadısı, ileri gelen bir ailenin dul hanımına tacizde bulunmuşlardı. Evin genç oğlunun dadısı; “Git, annene bunu yapanları şikâyet et!..” diye zorlayınca, genç şöyle yakınmıştı:

“Anama sataşan Kadı…

Kime başvurayım dadı!?”

Aykut Erdoğdu’nun İtirafları ve Devletin Genel Fotoğrafı!

Bundan bir ay önce Genel Başkanımız beni çağırdı. “Seçimi kazanmamız halinde neyle karşılaşacağımızı bilmiyoruz. Ankara’ya geç ve bütün kurumlardan uzmanları çağır. Bir heyet kur ve devletimizin durumunu, ilk ve ivedi işleri ve hasar tespitini çıkar” diye talimat verdi.

Ankara’da üç hafta süren çalışmalarımız sonucunda vahim bir tabloyla karşılaştık. Normalde bu çalışmanın sonuçlarını kesinlikle paylaşmayacaktık. Çünkü sonuçlar ürkütücü boyutlardaydı. Elden geldiğince sessiz sedasız halletmeye çalışacaktık. Ancak geldiğimiz aşamada yaptığımız çalışmanın bazı sonuçlarını paylaşmak zorunda kaldım. Çalışmamızın sonuçlarının tamamını, devletimizin ve milletimizin bekası için paylaşmayacağım.

Bu çalışmamızın çoğunu açık kaynaklarla yaptık. Bu yazdıklarımın öneminin benim ve çalışma arkadaşlarım adına yarattığı tehlikenin farkındayım. Sadece şunu hatırlatayım; bizim genlerimizde Kuvay-ı Milliye vardır. Bedel ödemek istemeyiz. Ama ödenecek bir bedel varsa da korkup kaçmayız.

15 Temmuz Sonrası…

15 Temmuz hain darbe girişimi sonrası, FETÖ’den boşalan kadroları dolduracak nitelikli kadroları olmadığı için Milliyetçi ve Atatürkçü kadrolarla çalışmak zorunda kalmışlar. Ancak bu kadrolara asla güvenmedikleri için her bir kuruma aileden gördükleri tarikat ve cemaatlerden personel sokmuşlardı. Mahrem işlerini, yerleştirdikleri bu personel ile yürütüyorlar. Bu personel aynı zamanda hiç güvenmedikleri ama çalışmaya mecbur oldukları Milliyetçi ve Atatürkçü personeli sürekli izlemeye almışlar.

Şu an devletimizin en mahrem bilgileri bu tarikatların elinde bulunmaktadır. En güçlü ekip ise Esat Coşan taifesi HAKYOLCULAR’dır. Devlet adamlarını en çok rahatsız edense, atanan “küçük prensler” (Erdoğan’ın gölgesi sayılan etkili ve yetkili kişiler) olmaktadır.

Milli Güvenlik Alanı…

Bu konuda yaptığımız çalışmanın bütün sonuçlarını paylaşamam. Ancak şu kadarını söyleyeyim; Genelkurmay Başkanlığımız, MİT Müsteşarlığımız ve Emniyet Genel Müdürlüğümüzde, her kademede el üstünde tutmamız gereken kahramanlar vardır. Bu kahramanlar siyasi baskılara direnerek ellerinden geldiğince görevlerini yapmaya çalışıyorlar. Zaten devletin güvenliğini bu kadrolar sağlıyorlar. Devletin düşürüldüğü bu durumdan çok rahatsızlar. Her fırsatta bu durumu en üst makamlara iletiyorlar.

Polisimiz ve askerimiz sürekli bir soruşturma baskısı altındadır. Maalesef personel arasında ailevi sorunlar, geçim sıkıntısı, borçluluk, psikolojik sorunlar ve intiharlar çok yaygındır.

Milli güvenliğimizi yakın tehdit altına sokan riskler vardır. Bu riskleri azaltacak diplomasi zayıf kalmaktadır. Özellikle ekonomimizin iyice güçsüz düşmesini ve devletimizin daha da çürümesini bekleyen odaklar bulunmaktadır. En zayıf anımızda en olmaz taleplerle karşımıza çıkacaklardır. Durumun farkındayız. Ve sürekli takipçisi olacağız.

Maliye Tarafı…

Maliye tarafında, vergi toplanma konusunda altyapı kurulmuş durumdadır. Ancak vergi ödemeyen imtiyazlı şirketler vardır. Bunlara göz yumulması, vergi inceleme raporları sonuçlarının uygulanmaması, uzlaşma komisyonlarında bazı yandaş grupların vergilerinin silinip bağışlanması konusunda, teknokratlarda büyük rahatsızlık göze çarpmaktadır. MASAK (Mali Suçları Araştırma Kurulu) tamamı ile kör edilmiş durumdadır. Uzmanlar çalıştırılmamaktadır. MASAK’ın izleme yetkisi sadece siyasi işler için kullanılmaktadır.

Hazine Tamtakırdır!

Hazine’de tablo çok ağırdır. Kadrolar tarumar edilmiş bulunmaktadır. Bakan Yardımcıları işleri birkaç devşirme danışman ile götürmeye çalışmaktadır. Teknik ve uzman kadrolar işlere karıştırılmamaktadır. Hazine’de gelir yönünden sistem çalışsa da, ancak giderlerde, borçlarda ve koşullu yükümlülüklerde korkunç bir artış vardır. Seçim dolayısıyla Hazine boşaltılmıştır. Yıllık bütçede öngörülen açığın neredeyse tamamı harcanmıştır. Sadece BOTAŞ’ın birikmiş görev zararı 300 milyar lirayı aşmıştır. EYT’den gelecek yük yaklaşık 200 milyardır. KKM (Kur Korumalı Mevduat) pimi çekilmiş el bombası konumundadır.

Deprem için en az 600 milyar lira ek kaynağa ihtiyacımız vardır. Oysa gelirlerin çoğu yol, köprü, tünel, hastane ve havalimanı için verilen garanti ödemelerine aktarılmaktadır. Hazinenin nakit parası var gibi görünüyor. Ancak bu mevduat kamu bankalarından çekilemiyor. Çünkü kamu bankaları kara deliğe dönmüş. Hazine parayı çekse faizler zıplıyor. Kamu bankaları ile ilgili detayları yazamıyorum. Şu kadarını söyleyeyim. Kurda veya faizde bir hareket olursa (ki olmak zorunda) yandık. Hem de ne yandık! Mevcut bütçe ile eylül başını görmemiz mümkün değil. En az 1,5 trilyon liralık ek bütçe gerekiyor. Hepiniz ek vergilere hazırlıklı olun.

Özel bankalar kendilerini KGF ve KKM ile bir miktar garanti altına almışlar. Ancak yaşanacak bir kur veya faiz şoku hazinenin kapısına çok sayıda kurtarılacak banka bırakacaktır. Bankalarla ilgili son sözüm takipteki kredi rakamının doğru olmadığıdır. Bundan daha fazlasını söylememe Bankalar Kanunu yasak koymaktadır.

Merkez Bankası…

En ağır tablo Merkez Bankası’ndadır. Döviz rezervlerimiz eksi 70 milyar dolara kadar inmiş bulunmaktadır. Üstelik 100 milyar doların üzerinde KKM (Kur Korumalı Mevduat) olmasına rağmen bu rakama ulaşılmıştır. Şu an zorunlu ithalatımızı karşılayacak kadar dahi dövizimiz kalmamıştır. Dış ticaret açığımız tarihin en yüksek seviyesine çıkmıştır. Bir yıl içinde 200 milyar dolar finansman bulmak zorundayız.

CDS (Faizli alınan kredi risk primi ve kefalet ücreti) tarihin en yüksek seviyesine çıkmıştır. Yani tefeci faiziyle borçlanıyoruz. Buna rağmen döviz bulamıyoruz. Şu an döviz satışı ve altın ithalatı fiilen durmuş durumda. Çünkü döviz yok. Merkez Bankası teknik olarak iflas etmiş görüntüsü veriyor. Her an dış borç ödeme krizi kapıdadır.

Bunlar Kriz Değil, İflastır!

Devletin kalanı ile ilgili bir şey yazmaya gerek görmüyorum. Devletimizin kolonları çürütülmüş, sütunları kesilmiş konumdadır. 6-9 ay içerisinde yaşanacak bir siyasi deprem ile ekonomimiz yıkılacaktır. Erdoğan ve ekibi milletimizi bu enkazın altında bırakacaktır. Deprem ne kadar şiddetli ve yıkım ne kadar büyük olursa, baskı ve yıldırma da o kadar yüksek olacaktır. Ama aç bir Milleti hiçbir güç bastıramaz. Bu yüzden Erdoğan kazansa dahi 5 yıl ülkeyi taşıyamayacak ve erken seçim yapılacaktır.

Kurtuluş Var Ancak Sorumluluğu Ağırdır!

Şimdi soracaksınız. Nasıl kurtuluruz? Sözü eğip bükmeden söyleyeyim. Kurtuluşun bedeli vardır ve bu bedeli hep beraber ödemek zorundayız. Sorun, kimin ne kadar bedel ödemeye yanaşacağı, ülke ve millet uğruna hangi fedakârlıkları yapacağı konusundadır.[3]

 


[1] haber.sol.org.tr – 14.05.2023

[2] Yeniçağ – 14 Mayıs 2023

[3] (@aykuterdogdu)

 

 

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Abone ol
Bildir
0 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
Picture of Nevzat GÜNDÜZ

Nevzat GÜNDÜZ

YORUMLAR

Son Yorumlar
0
Düşünceleriniz değerlidir, lütfen yorum yapın.x
Paylaş...