YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
6920f52d5de53
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 8 9 5 0
Bugün : 1626
Dün : 41199
Bu ay : 895549
Geçen ay : 1371576
Toplam : 45299370
IP'niz : 216.73.216.128

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

Milli Çözüm olarak bizim temel prensibimiz şudur: Sağcı, solcu, İslamcı ayırmadan;

Vatanımızın, bağımsızlık ve bekasına, temel insan haklarımıza; inancımıza ve toplumsal ihtiyacımıza yararlı, hayırlı ve haklı gördüğümüz her öneri ve girişimi tebrik edip desteklemek,

Ama zararlı, yıkıcı ve haksız bulduğumuz her şeye de tepki vermek ve tenkit etmektir.

Vicdani ve insani bir sorumluluk bildiğimiz bu tebrik veya tenkit görevimizi yaparken;

Muhataplarımızın etiket ve etkinliği, yetkisi ve şöhreti, güvendiği merkezlerin gücü ve kuvveti bizleri asla ilgilendirmemektedir.

Çünkü inancımıza göre: tüm emperyalist ve Siyonist merkezlerin toplam gücü, Allah'a karşı hiç hükmündedir.

Bize cesaret ve metanet kazandıran; İsrail, ABD ve AB gibi çağdaş tağutların ve sahte tanrıların, Alemlerin Rabbi yanında ne denli çaresiz ve aciz oldukları kanaati ve bilincidir.

Tamamen fos ve kof olduğu üç günde anlaşılan ve CIA-MOSSAD-FETULLAHCI ve SP'deki sabataycı şebekenin bu yalan ve iftira balonları ellerinde patlayınca, herkesten çok kendileri paniğe kapılan,

"Ergenekoncu ulusalcı, Kemalist İslamcı, Milli Görüş İstismarcısı" gibi yakıştırmaları boşa çıkan: AKP'ci, AB'ci, ABD'ci ve Siyonist Yahudi hizmetçisi kiralık kafaların ve münafık masonların suratına tokat gibi ineceğini düşündüğümüz şu gerçekler, Ahmet Akgül Hocamızın, "Milli Çözüm Operasyonu" sırasında baskıda bulunan ve şimdi piyasaya çıkan: "Tarihin En Talihli Senesi 2008 mi?" ve "BOP'un Temelleri" kitaplarından aynen alınmıştır. (Bilge Karıca yy. Temmuz 2008 1. Baskı Tel: 0212.5286470 – 0212.4455590)

İşte bizim 40 yıldır hiç değişmeyen çizgimiz ve düşüncemiz:

Millicilikle, Ulusalcılık Farkı

Birçok kimse, "canım ne farkı var, biri Arapça'sı, diğer Türkçe'si" deyip, belki bu başlığa karşı çıkacaktır. Doğru, sözlük anlamı ve ansiklopedik tanımları, ulusalcılığın milliciliğin aynısı olduğunu yazmaktadır. Ama içerik olarak bu iki kelime çok ayrı kavramlardır. Bu arada: "Efendim, bu ne Arapça hayranlığıdır. Öz Türkçe'sini kullanmak niye rahatsızlık doğurmaktadır?" gibi demagojik yaklaşımlara ise, sadece: "Maden derdiniz öz Türkçecilikse, şu laiklik ve demokrasi gibi gavurca kelimelerin yerine, anayasamıza öz Türkçe karşılığını yazalım, ki herkes ne olduğunu anlasın ve istismar yolları kapansın!" denildiğinde, niye hoplanıp hırçınlaşıyorsunuz? diye sorulmalıdır.

Bizdeki ulusalcılık, millicilikten ziyade, Batıdaki Nasyonalizmin karşılığıdır. Nasyonal sosyalizm ise, Nazizmin yani Hitler'in ırkçı yaklaşımının adıdır.

Ulusalcılığın, Avrupa'da; toplumları Hıristiyanlık dini hakimiyetinden, ahlaki ve ailevi değerlerden koparıp, Siyonist Yahudi sermayesinin köleleri haline getirmenin bir jelatinli aracı olarak kullanılması meşhur Mason tezgahı olan Fransız Devrimiyle başlamıştır.

Hatta ulus kavramı, Türklerde ve Moğollarda, lehçeleri ve gelenekleri farklı oymakların birleşip oluşturduğu büyük topluluklar için kullanılmıştır.

Moğolların Müslümanlaşıp Türkleştikten sonra kurdukları devlet düzenlerinde, değişik bölgelerin genel valilerine "ulus ümerası" dendiği tarihi bir hakikattir. "[1]

Millicilikte, İslam'la Türklük, Dinle millet, fiziki ve zoraki değil, kimyevi ve samimi bir şekilde kaynaşmıştır, ayrışması imansızdır. Bu durum, tabii, tarihi ve sosyolojik bir vakıadır.

Ama ulusalcılıkta ise, İslam, Türklerin başına musallat edilen ve mutlaka kurtulunması gereken bir bela gibi algılanır. Bu yüzden genellikle, İslam öncesi atalarımızın dönemine vurgu yapılır. Selçuklu ve Osmanlı medeniyetleri sanki yok sayılır ve gıcık alınır. İslam'la tanışıp kaynaştıktan sonraki bu bin yıla, hakaret için fırsat kollanır. Ve bu yüzdendir ki toplumda taban tutamamıştır. Cumhuriyete ise, İslam'dan kopulduğu zannıyla sahip çıkılır. Halka hoş görünmek için ara sıra dillendirilen "İslam'a yakınlık, Dine saygınlık" ifadelerindeki samimiyetsizlik ise, herkesin fark edeceği şekilde sırıtmaktadır.

Ulusalcı kesimlerin; AKP'nin Avrupa ve Amerikan uşaklığına, milli ekonomimizin tahribatına, ülkemizi parçalama senaryolarına taşeronluklarına karşı duyarlı tavırlarına elbette saygı duyulmalı ve destek çıkılmalıdır. Ancak bu karşı çıkışlar, sadece Amerika mandacılığı ve AB macerası içinse, neden mandacılığın piri ve Amerikacılığın önderi olan İsmet İnönü ile CHP'ye sevgi ve sempatiyle bakılmaktadır. Bu çelişki ve tutarsızlık, yoksa birilerini İslam'a yakın veya uzak görmelerinden mi kaynaklanıyor? soruları hala yanıt aramaktadır.

Halkımızdan gelecek tepkileri törpülemek ve takiyye yürütmek için, doğrudan İslam'a değil de; İmam Hatip okullarına, Kur'an kurslarına, türbana, İslam konferansına… Velhasıl İslam kaynaklı saydıkları ve İslam kokusu aldıkları her şeye hınçla saldırmaları, bu ulusalcı kesime karşı bir güven sorunu oluşturmakta ve onların aslında gerekli ve gerçekçi olan milli tavırlarına karşı bile çeşitli kuşkular uyandırmaktadır. Bu kesim Milletimizin inancıyla savaşmayı bırakıp saygı duymayı, temel insan hakları ve evrensel hukuk kuralları çerçevesinde Müslüman halkımızla barışmayı mutlaka başarmalıdır.

Yanlış anlaşılmasın, biz hiç kimsenin ille de Müslüman olmasını, dindar bir hayat yaşamasını ve İslam'ı savunmasını öneriyor ve bekliyor değiliz. Ama bu ülkede yaşayan Ateist de olsa, Hıristiyan ve Yahudi de olsa, bunlardan; büyük çoğunluğu Müslüman olan halkımızın inançlarına ve İslam'a samimi bir saygı beklemek, herhalde hakkımızdır. Bu zaten asgari insanlık gereği ve vatandaşlık görevi sayılır. (Sh: 546-547-548)

Kemalizm, Kapitalizme Uşaklığın Kılıfı Yapılmıştır!

İnönü "Kemalizm'i", Atatürk'ün milli ve dirayetli değişim çizgisinden ve Türkiye merkezli yeni bir medeniyet hedefi ve projesinden sapmanın ve mandacılık teslimiyetine sığınmanın jelatinli kılıfıdır. Sabataist cuntanın, masonik odakların ve hain İttihat ve Terakki artıklarının, Müslüman halkımızı, Mustafa Kemal'den nefret ettirmek ve kendi sinsi saltanatlarını sürdürmek amacıyla uydurup uyguladıkları despotizmin adını "Kemalizm" koymaları, Atatürk'ün hatırasından alınan kasıtlı bir intikamdır.

Türkiye'miz, uzun yıllar: evrensel değil, bölgesel bir güç merkezi bile olmamışsa, bırakın bir kalkınmış Avrupa ülkesini, hatta bir Güney Kore, bir Malezya ayarına dahi çıkamamışsa, bunun birinci suçlusu ve sorumlusu Kemalist sahtekârlar ve sabataist kompradorlardır.(BOP'un Temelleri Sh:16)

Ama "İslamiyet dört karıyla yaşanır" diye başlık atan ve Yüce Dinimizi alay konusu yapmaya kalkışan Doğu Perinçek'e sormak gerekiyor:

1-  Dört karı almak Kur'an'ın emri midir? Hayır. Çünkü Kur'an tek evliliği esas alıyor.

2- Dört karı Peygamberimizin bir emri midir? Hayır.

3-  Peki nedir? Sadece çok özel şartlar ve zaruri ihtiyaçlar (savaşlar, büyük felaketler sonucu erkek nüfusun azalıp kadınların çoğalması veya tıbben bazılarının kadınlık görevlerini yapamaz olması gibi) durumlarda müsaade edilen bir ruhsattır ki, bu medeni kanunlar da bile böylesi özel durumlara izin verilmektedir.

Üstelik, Deniz Baykal'ın "İslam'ı yaşayalım, ama devlet hayatını dine uydurmayalım" şeklindeki sözlerine de saldıran Perinçek:

"Devlet de İslamiyet'i yaşayamaz, toplum da İslamiyet'i yaşayamaz. Birey de, toplumsal ilişkiler düzleminde İslamiyet'i yaşayamaz!" diye çıkışıyor…

Çünkü "Yaşam bireysel değil toplumsal"mış.. "İnsanlar birey olarak yaşayamazmış." Öyleyse "bireylerde, ailede, iş hayatında, ticarette ve toplum hayatının diğer cephelerinde İslam'ı yaşıyorum" diyemezmiş buyuruyor. Yani kökten yasaklansın ve ortadan kaldırılsın istiyor. . Çünkü Marx ta, Mao da böyle öğütlüyor!

Hatta, birileri kalkıp bu safsatalara karşı "Ya hu Mustafa Kemal bu iddiaların aksine şöyle buyurmuş, Diyanet İşleri Başkanlığını kurmuş, Kur'an ve hadis kitaplarını Türkçe'ye çevirtip okutmuş… Ki milletimiz bu ilahi emir ve yasakları anlayıp uygulasın" sorabilir diye Doğu Perinçek:

"Hz. Muhammed'in önderlik ettiği İslam, kabile toplumundan ticaret uygarlığına geçişin büyük devrimiydi. Her devrimin yarattığı toplum tarihseldir, devrini tamamlayınca…" işi bitmiştir, demeye getiriyor.

Ve devam ediyor:

"Bu, çağdaş devrimler içinde geçerlidir… İslamiyet dahil, bütün devrimleri, Kemalist Devrim ve sosyalist devrimleri de, farzlara göre değil, tarihselliğe göre tartışmak…" gerekiyor.

Yani Doğu Perinçek; İslamiyet'i Hz. Muhammed'in kendi kafası ve kapasitesiyle planlayıp uyguladığını ve Kur'an'ı da kendisinin hazırladığını, öyle Allah tarafından kıyamete kadar geçerli olmak üzere vahiyle yollanmadığını ve her beşeri devrimci gibi İslam Devriminin de miadını çoktan tamamladığını ve artık hükmünün kalmadığını ima ve ifade ediyor.

Ve tabi Kemalist ve sosyalist devrimlerin de bilimsel metotlarla tartışılacağını, yani Atatürk bile İslam'a hürmetkar ve Müslümanlara tavizkâr davranmış; fert ve toplum hayatında İslam'ın uygulanmasına fırsat tanımış ise, biz bunları da bağlayıcı saymayız" mesajı veriyor. .

Ama ne hikmetse 500 (beş yüz) sene önceki Fransız Devriminin kanunlarına ve Marx, Mao, Lenin gibi çağdaş Firavunların kuramlarına ve şeytani kavramlarına "kutsal kurallar" gibi tartışmasız tabi oluyor.

Ve yardımcısı Mehmet Bedri Gültekin hala: 200 sene evvel doğmuş, Atatürk'ün doğduğu seneler ölmüş ve 5000 (beş bin) sene önceki Firavun dönemi Kabala Kâhinlerinin şeytani öğretilerini kendisine rehber tutmuş olan Karl Marx'ın komünist ve anarşist fikirlerinin tüm insanlığın son kurtuluş çaresi olduğunu savunabiliyor…

Ve tabi bunlar iyi oluyor beyler; çünkü herkes ayarını ve amacını deşifre etmeye mecbur kalıyor!. . Ama büyük bir mucize ki: 1425 senedir Kur'an hala hükmünü yürütüyor ve 1.5 milyar Müslüman'ın hayat programı ve huzur kaynağı olmaya devam ediyor.

Ve Kur'an'ın: "Kafirler ve müşrikler istemese ve hoşlarına gitmese de, Allah mutlaka nurunu tamamlayacak "Kur'an kıyamete kadar barış ve bereket kuralları olarak uygulanacaktır" müjdesi, bilinçsiz başlara tokat gibi iniyor!. (Sh:550-551-552)

İslam'ı çağdışı sayan ve toplum hayatından dışlamayı amaçlayan zavallı ve zırvacı inkârcılar istese de, istemese de;

1- Müspet bilimin (Yani ispat edilmiş ilimlerin, yoksa faraziye ve nazariyelerin değil)

2- Aklı selimin ve vicdani kanaatin

3- Tarihi medeniyet birikimi ve  deneyimlerin

4- Evrensel hukuk kaidelerinin ve temel insan hak ve hürriyetlerin

5- İlahi Dinin ve ahlaki prensiplerin, ittifakla;

Hayırlı, yararlı, gerekli, iyi ve güzel bulduğu "DOĞRU"lar esas alınarak

Ve yine bu beş temel ölçünün ittifakla;

Zararlı, kötü, çirkin ve haksız bulduğu "YANLIŞ"lardan sakınılarak hazırlanacak Adil bir düzen ve asil bir medeniyet mutlaka kurulacak ve hiçbir güç buna engel olamayacaktır.

İşte Solcu-Ulusalcıların Ayarı ve Ahlakı: Kanaltürk Fetallahçılara Satıldı!

Solcu ve ulusalcı Tuncay Özkan, sahibi olduğu Kanaltürk'ü Fethullahçı Akın İpek'e aktardı!

Borsa'ya gönderilen açıklamaya göre Koza Davetiye ve Bugün gazetesinin sahibi Hamdi Akın İpek, Kanaltürk'ün tamamına yakınına sahip oldu.

Borsa'ya gönderilen yazıya göre Hamdi İpek'in şirketi ATP İnşaat, Kanaltürk'ün yüzde 99.99'unu satın aldı. Hamdi Akın İpek'in Kanaltürk'ü borçlar ve 20 milyon dolar karşılığı aldığı belirtiliyor.

Peki Kanaltürk'ü satın alan Hamdi İpek Akın kim?

Hamdi İpek Akın, Fethullah Gülen'i gençlik yıllarından bu yana tanıyor. Fethullahçı çevrelerde "Gülen'in iki numaralı adamı" olarak biliniyor.

Bugün gazetesi ile Eti Gümüş'ün sahibi olan İpek, 28 Mayıs 2007'de Vatan gazetesinden Gülümhan Gülten'e verdiği röportajda bakın ne diyor:

"Dün, el pençe divan durup röportaj yapmaya çalışanlar, şimdi ağza almayacak şeyler söylüyorlar."

Hamdi Akın İpek, bu sözleriyle Tuncay Özkan'ı kastetmişti.

Çünkü Özkan, Kanal D'de haber müdürüyken Fethullah Gülen'le uzun bir röportaj yapmış, 14 Nisan Mitingi'nde de "Fethullah yılanı" sözlerini sarf etmişti.

Tuncay Özkan'ın bundan sonra uydu üzerinden yayın yapan Eurotürk'le yola devam edeceği belirtiliyor.

"Gelin beni de alın" diye adeta bağırmıştı!. ..

Tuncay Özkan "Ergenekon" operasyonu süresinde sürekli: "Gelin beni de alın, buradayım" diye bağırıyordu. Ne kastettiği şimdi daha net anlaşıldı ve AKP'nin Fetullah kanadı gelip Tuncay'ı aldı.

Tuncay Özkan "lider" olamadı ama sahtekârlık bienalinin en kapsamlısının kurulduğu ülkemizde kült bir video enstallasyonu olmayı başardı.

Ağlarken, bağırırken, küfür ederken, solculuk satarken, ulusalcılık taslarken ve dahi Fetullah'ın önünde el pençe divan dururken, şirin şirin gülümserken, bin bir çeşit pozuyla izledik Tüncay Özkan'ı (Sh: 564-565-566-567)

Fikret Otyam'ın hıncı ve gıcıklığı..

Fikret Otyam Aydınlık'taki bir yazısında: "Ey Hava Kuvvetlerimizde eğitim verenler, bu ne biçim eğitim yahu, ne demek zarar vermemek? Böyle şey olur mu? Kodu mu bombayı, Allahlarını, kitaplarını yetmedi, feleklerini şaşırtacaklar, salt gözleri değil anaları da ağlatılacak, babaları da, amca çocukları, yeğenleri, yedi sülalesi ağlayacak ve ağlatılacak o kadar!

Eğitim verecekseniz doğru dürüst verin, beceremiyorsanız ya bırakın başka görev isteyin, ya da emekliliğinizi!"

Diyerek içini dışa çıkarmıştı!. .

İşte bunların insancıllığı!

İşte bunların ulusalcılığı!

İşte bunların vicdanı ve insafı!

İşte bunların savaş anlayışı!

İşte bunların "aydınlanmacılığı"!

İşte bunların Kürtlere saygısı ve bölge halkına yaklaşımı!.

Bunların tavrı, tam bir Yahudi kafasıdır! Siyonist İsrail, Fikret Otyam'ın vahşi arzularının aynısını ve tıpkısını Filistin'de yapıyor, sivil, çocuk, kadın, ihtiyar, okul, cami, köprü, hastane, ayırmadan vuruyor, yıkıyor, öldürüyor!.

Araştırılsa ortaya çıkar, Fikret Otyam'da da sabaistlik damarı seziliyor… Zaten Şamanistliğini gizlemiyor!

Yok, yok, bunamamış, sadece ordumuzun büyük başarılarından ve milli tavrından bunalmıştı…

Bu kafada olanların, başörtülü kızlarımıza ve kadınlarımıza, İmam Hatipli çocuklarımıza, Kur'an kurslarında okuyanlarımıza ve tüm dindar halkımıza karşı tutum ve tavırları da aynıdır.

Zaten halkımızın % 47sini, istismarcı ve Amerikancı İslamcıların kucağına iten de işte bu ayarsız ve acımasız yaklaşımlarıdır.

Yaşar Büyükanıt Paşa'nın başında bulunduğu asil ordumuzun, bu en zor doğa şartlarında ve kara kış ortamında, tüm emperyalist ülkelerin ve İsrail siyonistinin destekleyip beslediği terörist çetelerini bir bir etkisiz hale getirirken, ne sivillere, ne de yerleşim bölgelerine hiçbir zarar vermemesi, tüm dünyada ve vicdan ehli nazarında saygınlığını arttırıp alkışlanırken, Fikret Otyam'ın bu hakaret edici hazımsızlığının altında acaba ne yatmaktadır?

Hz. Peygamberimizin: Savaşta bizzat harbe iştirak etmeyen ve askere destek vermeyen, çocuklara, yaşlılara, sakatlara, din adamlarına, ağaçlara, hayvanlara ve imar edilmiş yapılara dokunulmamasını emreden İslam anlayışı ile, şu çağdaş geçinen Marx'çıların, Mao'cuların ve Masonların farkı, Fikret Otyam'ın bu açıklamalarında yatmaktadır.

Evet işte bunların ahlakı. .

İşte bunların amacı ve ayarı.

İşte fırsat düşerse bunların yapacağı?.

Peki Fikret Otyam, ot mu çekmiş, kafayı mı yemiş?.

Ordumuzun çok haklı ve başardı olduğu, üstelik bütün dünyada mecburen saygı duyulduğu bir operasyonda; ne hukuken ve ne de ahlaken hiç de münasip olmayacak bir tavırla masum sivilleri ve yerleşim merkezlerini vurunca, tamamen haksız konuma düşeceğini ve dünya kamuoyunun aleyhimize döneceğini Fikret Otyam'lar bilmez mi?

O, "vuralım, kıralım!" dedikleri insanların, bizim akrabalarımız ve yakınlarımız olduklarını; Güneydoğudaki Kürt vatandaşlarımız gibi sistemin ve Barzani-Talabani ve PKK gibi zorba güçlerin mahkumları ve mağdurları bulunduklarını hiç düşünmez mi?

Ordumuzun, arzu ettikleri vahşice katliamları yapması halinde; Şırnak'taki, Hakkari'deki, Mardin'deki Kürt kardeşlerimizin dış güçler tarafından daha rahat kullanılıp, devletimize ve milli birliğimize karşı kışkırtılacaklarını hesap etmez mi?..

Yahu, hala anlamadınız mı, Genelkurmayımızın, pilotlarımızın, komandolarımızın.. Ne dışarıdaki gavurlara ne de içerideki Fikret Otyam'lara işte bu fırsatları verecek yanlışlık ve haksızlıklardan sakınarak, başarıya ulaşmaları, bunları çıldırtıyor!..

İşte bu gıcıklıkla, kahramanlık taslarken, barbarlıkları dışa vuruluyor!

Şemdinli davası bahanesiyle Yaşar Büyükanıt Paşa aleyhine yıpratma kampanyası başlatan ılımlı İslamcıları ve AKP iktidarını kullanan odaklarla, şimdi "niye Kuzey Irak'taki sivilleri ve Kürt yörelerini bombalamıyorsun?" diye Genelkurmay Başkanımıza sataşan Ulusalcı Fikret Otyam takımını kışkırtan masonik ve Siyonist odaklar aynı olmasın! (Sh:176-177-178)

Başörtüsü kararı ve sonuçları

Evet Şanlı Tarihimizin kültür ve medeniyet köklerine ve Aziz Atatürk'ün geleceğe yönelik hedef ve ilkelerine dayalı yerli ve adil bir medeniyet atılımı mutlaka gereklidir ve bu bağımsızlık ve bekamızın yegane çaresidir.

Yüksek Mahkemenin, AKP'nin türbanla ilgili anayasa değişikliğini iptal kararına gelince:

Önce, bazı yargıçların, inancımızın gereği, halkımızın geleneği ve İslam 'in simgesi olan başörtüsüne, Haçlı AB ülkelerinin ve AİHM üyelerinin kafası ve kastıyla bakıp bakmadıkları, kendilerinin yanıtlayacağı ve yaraladıkları ma'şeri vicdanlarda yargılanacağı bir meseledir, geçelim. . (Sh:35)

Türban düzenlemesiyle ilgili iptal kararından sonra, tahkir ve tahrik edici suçlamalara muhatap olan Anayasa Mahkemesi yaptığı açıklamada:

"Sorunların çözüm yeri Meclis'tir" denilerek, hem AKP hükümetinin hem de Büyük Millet Meclisinin; gerek demokratikleşme, gerekse anayasa ve kanunları düzeltip güncelleştirme konularında ürkek ve gevşek davranıldığını… Kaba tabirle, "kaçak oynandığını" ve ellerin taşın altına sokulmadığını…

Sadece, ucuz kahramanlıklar ve kolaycı manevralarla sorumluluktan kaçıldığını ve yükün başkalarının sırtına yıkılmaya çalışıldığını vurgulamıştı…

Zararları ise:

% 99'u oluşturan Müslüman milletimizin % l'lik azınlıklar kadar bile özgürlüklere sahip bulunmamasının verdiği bir özgüven bunalımıyla İBDA-C gibi veya Binladin tipi provakatörlerin kışkırtmasına kapılıp, ülkemizi bir kaos ve kargaşa ortamına sürükleme riskidir ki, bu konuda ciddi önlemler alınması gereği ortadadır. (Sh:36)

Doğru çizebilmek için, hem cetvelin düzgün ve sağlam olması, hem de çizen elin sağlıklı ve dürüst olması gerekir. Eğri cetvelle, veya felçli ellerle doğru çizmek mümkün değildir. Türkiye'mizde  ise,   maalesef;   hem   cetvel   (Hukuk  Sistemi) yamultulmuş, hem de çizen eller ve beyinler felç olmuş vaziyettedir.

AKP ve Yüksek Mahkeme, bir nevi havanda su dövmüşlerdir. "Olmayan yasaya, olmayan değişiklik ve olmayan değişikliğe olmayan iptal!" ile milletimiz, aylarca boş yere meşgul edilmiş; kof vaatler, ümitler ve hakarete varan tepkilerle maalesef devletinden ve ülkesinden bezdirilmiştir.

Oysa bu karar, başörtüsüne yasak getirmemiştir ve getiremezdi! (Tarihin Sh: 38)

Pentegon-Ergenekon hattı

Aslında, dünya dengeleriyle oynayabilecek kadar güçlü ve büyük akıllı milli bir otorite ve organizenin; "Ilımlı İslamcı açık Amerikancılarla, katı Laikçi-Mason gizli inkarcıların, kendi ikbal ve iktidarlarını ve Türkiye'deki gizli saltanatlarını koruma adına giriştikleri kavgaya, birbirilerini deşifre edip bitirme adına, kontrollü izin vermesi" şeklinde okunması gereken Kapatma Davası ve Ergenekon soruşturması sürecini herkes kendi hesabına ve kafasına uygun yorumlamaktadır.

Devlet, Millet, Cumhuriyet, Laiklik, Demokrasi; hepsi bahane ve palavradır. Bunların ki, "şahsi etkinlik ve siyasi yetkinlik, sizin değil bizim olmalıdır" kapışmasıdır. "Küresel Siyonist odaklar, kâhyalığa sizi değil bizi oturtmalıdır" hesabıdır. O malum ve mel'un merkezler ise; vahşi hayat kanunları gibi, bu kavgadan galip çıkan tarafı iktidar taşeronluğuna taşımakta, artık iyice yıpranıp kendilerine mahkûm ve mecbur olan kukla takımı, daha rahat oynatmaktadır. Bu kuklaların; solcu, sosyalist ve Kemalist söylem ve sloganları kullanmaları, veya dinci, milliyetçi ve liberalist takılmaları, sadece iç politikada kendi taban ve taraftarlarını tatmin edip avutmaya yönelik bir ruhsattır… Yoksa dünyadaki dinsizlik ve dengesizlik düzenine, zulüm ve sömürü sistemine karşı; her yönüyle bağımsız, milli ve insani bir adil düzen istemediğiniz müddetçe, solcu veya sağcı takınmanıza, dinci veya devrimci rolü oynamanıza fırsat tanınacaktır.

Bunlar bazen kendi ihtiras ve intikam duyguları için, ülkede kaos ve kargaşa çıkarmaktan, toplumu kışkırtıp isyana kalkışmaktan, halkı kamplara ayırıp birbirine kırdırmaktan bile sakınmayacak kadar sorumsuz davranmaktadır. (Ve şurası unutulmasın ki, savcıların iddianamesine Ergenekon yapılanmasını kurup kullanan CIA ve Pentagon, Gürcistan ve Kafkasya'nın başına bela açan Saakaşvili kuklasının da, AKP ve Recep T. Erdoğan iktidarının da, Fetullahçı ve ılımlı İslamcı fetvacıların da arkasındaydı!?" Yani, solcu sosyalisti de, sağcı kapitalisti de, ılımlı ve radikal İslamcı geçinenleri de evet hepsi siyonizmin küresel senaryosunda figüranlık yapmaktaydı. Ve sık sık: "Ya Milli görüşle izzete veya kirli görüşlere hizmete!" dediğimiz bundandı.)

Ve zaten hangi konumda ve hangi makamda olursa olsun; bürokratından üniversite hocasına, din adamından devlet başkanına, bordro mahkûmundan ordu paşasına, köylü amcasından holding patronuna, ilahiyatçısından köşe yazarına herkes:

1- Ya masonik zihniyetin (ister liberalist ister sosyalist) ve Siyonist hakimiyetin işbirlikçi figüranıdır.

2- Veya, milli, haysiyetli ve şerefli bir diriliş ve direniş hareketinin gönüllü kahramanıdır.

Ve tabi, tarihi her zaman kötüler ve köksüzler değil, bu sefer iyiler ve milliler yazacaktır. (Sh: 44-45)

Tıp doçenti bir kardeşimiz anlatmıştı:

İstanbul Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde ilk dersimize giren bir Hoca:

"İstanbul doğumlu olmayanlar ayağa kalksınlar" dedi. Pek çoğumuz kalktık. "Şimdi doktor çocuğu olanlar otursun!" dedi. Bir iki tanesi oturdu. "Şimdi diğerleri lütfen dışarı çıksınlar" dedi.

Sınıfın büyük kısmı dışarı çıktık… Dersin bitimine yakın, bunun nedenini öğrenmek için içeriye girip sorduk. Bize şunları söyledi:

"Ben yobazlık kültürüyle beyinleri yoğrulmuş Anadolu çocuklarına ders vermem ve sınıf geçirmem. Lions ve Rotary gibi aydınlık kulüplere ve çağdaş derneklere üye olup bizlere katılanlar dışındakilerle ilgilenmem!.. "

Bunları duyunca şaşırıp kalmıştık. Taşradan gitmiş olmanın verdiği ürkeklik ve acemilikle: "Yahu siz hangi yetki ve gerekçeyle böyle davranıyorsunuz? Burası şehit dedelerimizin kanı pahasına bize emanet edilen Türkiye Cumhuriyetidir. Bu ülkeyi siz gizli Masonlar mı yönetiyorsunuz?" diye sormaya bile yanaşamamıştık…"

Evet laiklik perdesi altında bu millete dayatılan Masonluk despotizmi; sömürme ve sindirme saltanatının çöküş paniği içinde çırpınmakta ve hırçınlaşmaktadır. Ama çaresi yok, Atatürk'ten sonra yeniden hortlatılan ve zehirli ahtapot gibi tüm kurumları hakimiyeti altına alan Masonluk denen bu şeytan şebekesi ve bunların demokratik kılıflı despotik düzeni yıkılacaktır!.. (Sh:60-61)

Aydınlanmacılık safsatası

"Üstelik ulusalcıların şiddetle karşı çıktıkları, şu barbar Batı emperyalizminin, şu İsrail siyonizminin ve şu vahşi Amerikan kapitalizminin hem üreticileri hem de yürütücüleri, hepsi de aydınlanmacı ve akılcı değil miydi? Çünkü Avrupa'da ve Amerika'da, dini ve manevi hayat fikren ve fiilen, bu aydınlanma akımıyla zaten bitirilmişti. Din sadece basit bir simge ve kültür geleneğine indirgenmişti. Yani Avrupa'ya ve Amerika'ya saldırıp sömürmeyi, parçalayıp işgal etmeyi hep bu aydınlanmacı kafaları ve maneviyattan arınmış akılları emretmekteydi… İşte acı ve çarpıcı gerçek: Bu imansız akıl; ulusalcıların da, globalcıların da ortak tanrısı yerindeydi!?.

Hatta bu kafadaki ulusalcılara göre laiklik; yalnız dinle devlet işlerinin ayrılması değil, dinin toplum hayatından ve eğitim kurumlarından tamamen dışlanıp atılması ve sadece vicdanlara hapsedilmesidir.

Çünkü Lenin, Stalin ve Mao böyle hareket etmiştir. Hatta İsmet Paşa bile laikliği sulandırmakla itham edilmiştir. (Sh:554)

Ama Atatürk'ün, Lozan'ın sinsi ve gizli dayatmalarından olan ve Türk Milletini İslam'dan uzaklaştırmayı amaçlayan laiklik konusunun, "Dini dışlamak ve Müslüman düşmanlığı yapmak" şeklinde yozlaştırılacağı endişesiyle böyle davrandığını ve kendisinden sonraki olayların O'nu haklı çıkardığını bir türlü hesaba katmıyor…

Atatürk'ün Diyanet İşleri Başkanlığı'nı, hem de Genel Kurmay Başkanlığı'yla aynı gün kurduğunu, Kur'an ve hadis kitaplarını en ehil ve emin alimlere tercüme ettirip okuduğunu ve okuttuğunu ve Elmalı Kur'an tercümesinin kabul edilip bir nevi bizlere tavsiye olunduğunu unutuyor veya işlerine gelmiyor. Çünkü bizim ulusalcıların bir çoğunun Marx, Lenin ve Maoculuğunun, Atatürk'ten önemli ve öncelikli olduğunu bilen biliyor.

Ve yeri gelmişken bunlara sormak gerekiyor:

Mustafa Kemal, her türlü imkân ve iktidara sahip olmasına ve kader Ona büyük fırsatlar sunmasına rağmen, niye Türkiye'ye komünist veya sosyalist bir düzen getirmemiştir?

Yoksa Atatürk de mi, diktatör bir faşisttir?

Marx'ı, Engels'i ve Lenin'i, takip ve taklit etmediği, Ezan'a, Kur'an'a ve İslam'a yasak getirmediği, ne kapitalist ne komünist değil, milli ve yerli hedefler gözetip, ilmi ve insani projeler ürettiği için, Atatürk de mi büyük bir gericidir?

Bütün bu çiğlik ve çelişkilerden ve çirkin masonik ilişkilerden vazgeçip, milletimizin özüne ve Mustafa Kemal'in izine dönmedikçe, belki ulusalcı geçinebilirsiniz, ama "milli"ci olamazsınız!… (Sh: 556)

Mason Ulusalcı-Neocon ittifakı mı?

Kimileri, Türkiye'de AKP odaklı son çekişmelerin altında, aslında Fethullah Gülen hareketinin yattığını ileri sürüyor. ABD Yahudi Lobileri eliyle oluşan 'AKP-Gülen ittifakı'na karşı, acaba ufukta bir başka ittifak daha mı yer alıyor? Mason Ulusalcılarla Neocon ittifakı! Aslında hem Mason ulusalcılar, hem de neoconlar yozlaşıp değişime uğramış ve başkalaşmışlardır. Batı tipi ulusalcılık milliyetçilerden ayrılmış ve özüne yabancılaşmış bir anlayıştır. İkisinin de bir ucunda dönmelik vardır. Veya bulundukları zeminin dominat kültür ve dini algılamalarına yabancıdır. Her ikisinde de Yahudilik bulaşıklığı ve masonluk ağırlığı göze çarpmaktadır.

Neoconların fikir babası Leo Strausse Yahudi kökenli olmasına mukabil dine yabancı idi; hatta ate olduğu bile ifade edilmektedir. Yahudi olmalarına rağmen dindar değillerdir. Özellikle de Hıristiyanlık değerlerine yabancı ve karşı kimselerdi.

Yahudilikte dini anlayış daha ziyade ırki olduğundan dolayı hakkaniyete değil, asabiyete bağlıdır. Bu ırkçı görüş ise onu diğer milletlere ve dinlere karşı yabancılaştırmaktadır. Yahudiliğin en temel vasfı veya hastalığı hakkaniyetin yerine asabiyeti yani faşist milliyetçiliği koymalarıdır.

Türkiye'deki İslam karşıtı Mason Ulusalcılarla Amerika'daki Neoconlar birbirlerine çok yakındır. Cumhuriyet gazetesinin AKP'ye İslamofaşist diyen Michael Rubin'i ve sözlerini kılavuz olarak alması ve manşetlere taşıması bu dayanışmanın tabii belirtilerinden birisi şeklinde okunmalıdır. Michael Rubin de, Dünya Bankası'ndan kovulduktan sonra Wolfowitz'in de son sığınak olarak dönüş dolaşıp kürkçü dükkânı gibi geri döndüğü Yeni Muhafazakârların kalesi mesabesindeki AEI'de çalışmaktadır!?

Cumhuriyet gazetesi bu çizgiye oldukça yatkındır. Hatta İlhan Selçuk Irak üzerinden Neocon ekiple bir ittifak ve pazarlık arayışına heveslenip işgal üzerinden kendi zeminlerini güçlendirme hesapları yapmıştır. Türkiye'nin Irak'ta işgale yardım etmesine ve model ihraç etmesine mukabil, onların da Türkiye'deki masonik kurulu düzeni desteklemelerini istemiş veya en azından bu yönde fikirler ortaya atmıştır. Aslında bu hususta Rubin'in kimi Ulusalcılarla paslaştığı anlaşılmaktadır.

Michael Rubin 1 Mart tezkeresinin ardından Türkiye'de yapmadık hakaret bırakmamasına rağmen yine de Harp Akademilerinde konferans vermeye bile çağrılmıştır. Nedense Türkiye'de birileri sürekli Michael Rubin'i kollayıp bağrına basmaktadır " diyen Mustafa Özcan haksız mıydı? (Sh:559-560)

Şiir:

Doğru söylenince, domuzlar ürkmüş

Ta köküne lanet, böyle kültürün!

Kimisi dönmeymiş; kimisi Türk'müş..

Yere yazık, soysuz; yüze tükürün!

Ilımlı, radikal; milli münafık

Müslüman geçinir, gavrla muvafık

Sağcı, solcu, dinci; bir sürü fasık

Mazluma saldırıp, şeytan güldürün!

Hak yolunda zahmet, şerefli iştir

İftira atanlar, manevi piçtir

Bin mel'anet gelse, Ahmet'e hiçtir

İster yakıp başında, duman tüttürün!.


[1] Bak: Büyük Larousse Ulus maddesi

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Subscribe
Bildir
0 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
Picture of Bayram YÖNEM

Bayram YÖNEM

YORUMLAR

Son Yorumlar
0
Düşünceleriniz değerlidir, lütfen yorum yapın.x
Paylaş...